Morlar Kraliçesi

Від e_dgn0

2.5M 120K 7.3K

Bir deli fişek ile zorba hikayesi... Tatlı mı tatlı bir romantik komedi. "Erdem iyi misin? Biz gerçekten birl... Більше

Merhaba!
1. Zorba Herif!
2.Morlar Kraliçesi
3. Depo
4.Deli Kızlar
5. Allah Ne Verdiyse!
6.Annem !!!
7.Arkadaş?
8.Ben Şok !
9. Yemek
10. Egemen ! ! !
11. Yoksa ?
12.Allah ne verdiyse vol 2!
Yeni Kitap
13. Acaba ?
14.Kurtarıcım
15. Sol Yan?
16. Yalan
17.İçin?
18. Eylül :)
19. İtiraf
20. Cesaret
21. Teklif ?
22. Tamamlayanım
23. Bingo!
24. Hayalim...
25. Babam?
26. Eylül İptal
27. Rezil Olma
28. Erdem
29. Vuslat
30. Deli Âşıklar
31. Kızgınım
32.Pişmanım
33. Özlem
34. Yakalanma
35. Ağlak Eylül :)
36. Anlaşma
37. Babaanne ?
38. Taş Hatun !
39. Benim !
40. Yuvadan Uçmak
42. Hastalık...
43. Duygusal
44. Aile Olmak
Final
Son Söz ve Teşekkürler

41. Gerçekler

34.1K 1.8K 142
Від e_dgn0




41. Gerçekler

Eylül'den...

1 Ay Sonra

O mübarek gün geldi ve pat diye sonunda çattı. Düğün günümü dört gözle beklemediğim desem yalan olurdu. Çünkü on gözüm olsa onuyla da beklerdim!

Bu bir aylık geçen sürede güzel şeylerde berbat ötesi şeylerde olmuştu. Yeni bir eve sahip olmuştum. Bu güzeldi. Ama annelerin dırdırları ve bana karışmalarına daha fazla katlanamazdım. İnsan her şeye mi karışırdı? Her şeye, buna giyeceğim gelinlikte dâhil olmak üzere daha birçok şeye karışmak istemişlerdi. Ama Erdem'e naz yaparak onları çevrimdışı etmiştim ve huzurla giyeceğim gelinliğimi seçmiştim. Ah gerçekten de gelinliğim çok güzeldi!

Prenses dedikleri kabarık gelinlikten almıştım. Başta bu modeli düşünmesem de Güneş'in ve Kübra'nın övmeleriyle ikna olmuştum. V yaka ve dirseklerime kadar gelen dantel kolları vardı. Belden aşağısı kabaran gelinliğimin etek uçlarını Fransız danteli süslüyordu. Gelinliğime uygun saçlarımı ensemde topuz yaptırmıştım. Ağıra kaçmayan sade bir makyajla bugüne yakışır bir gelin olmuştum.

"Ay Eylül hadi! Kızım aynaları çatlatacaksın," diyen hem gözü nemli hem de mutluluktan havalara uçan arkadaşıma baktım. Ben gidiyorum diye üzgündü. Ayy günlerdir ağlıyorduk.

"Ay Kübra oldu değil mi? Yani koca gözüm sever değil mi?" Aynadan elimi belime koyarak kendime yeniden baktım. Dehşet olmuştum.

"Kızım Erdem senin paspal haline bile hayran! Bu haline bayılmasa iyi." Kübra'nın gözleri yeniden beni süzdü.

"Bayılmasında göreyim! Oyarım onun o çok çok sevdiğim gözlerini." Erdem'e gelinliğimi göstermemiştim. Öyle düğünden önce damat görmesin tantanasından falan değildi. Sadece bugüne özel olmasını istediğim için onu gelinlik alışverişinde kapıda bekletmiştim. İyide olmuştu. Günlerdir meraktan çatlıyordu.

Çalan kapıyla arkamı dönmeden gelen kişiye baktım. Erdem önde, Ömer'de arkasındaydı. Koca gözüm açabilirmiş gibi elalarını daha da açtı. Ee biricik karısını beyazlar içinde görüyordu!

"Eylül?" dedi şapşik şapşik bakarak. Ona doğru aheste bir şekilde döndüm. Siyah takım elbisesinin içinde adamım resmen seni şu an yakarım diyordu! Ah koca göz akşamı nasıl bekleyecektim?

"Erdem?" dedim bende şapşikliğe adım atarak. İç çektim ve kocacığım birkaç adımda yanıma geldi. Hem de nasıl bir hızla!

"Yavrum sen ne olmuşsun?" diyerek beni resmen yedi, bitirdi. Süzmek kelimesi az kalırdı.

"Aşkım gelin oldum!" dedim sırıtarak.

"Benim gelinim!" diyerek alnımı öptü. Uzaklaşmadan devam etti. "Benim kadınım!" dedi ve geri çekilerek tekrardan beni süzdü. Kaşları bir an çatıldı. "Yavrum bunun dekoltesi ne? Göğüslerin fazla mı açık ne?"

"Aşkım açık falan değil. En kapalısı buydu!" Ah, yalana da bakın!

"Eminim öyledir!" derken inanmadığını çok iyi belli etti. "Ama karışmıyorum. Bugün senin özel günün ve bu günü sana zehir etmeyeceğim."

"Bebeğim..." diyerek Erdem'e sarıldım. "Bir tanesin ama sen!" Bugünün benim için en güzel şekilde geçmesi için elinden gelen her şeyi layığıyla yapmıştı. Benim kırılmamam içinde ayrı uğraşmıştı. Erdem iyi bir kocaydı. Evet evet o çok iyi bir kocaydı.

"Sen mutlu ol da ben bazı şeyleri şimdilik göz ardı edebilirim." Beni şımartan kocacığıma sıkıca sarıldım. Tam Erdem'in dudaklarına uzanıyordum ki arkadan duyulan homurdanmayla yarı yolda durdum.

"Ee gençler siz iyisiniz, hoşsunuz ama herkes dışarda sizi bekliyor. Hadi bakalım hareketlenin!" Kübra'nın sesiyle âşık olduğum adamın gözlerine sıcacık baktıktan sonra Erdem'den ayrıldım.

"Sanırım haklısın," derken kocamın ellerinden tuttum. Sonunda kazasız belasız bugüne adım atıyorduk. Düğünümüz yapıldığı otelin odasından çıktık. Asansöre bindiğimizde yalnız kalmıştık. "Erdem sanırım heyecanlandım," dedim derin bir nefes alırken. Gelinliğin içinde pişiyordum da.

"Yavrum sakin ol. Sonuçta önceden evlenmiş bir kadınsın."

"Ay Erdem! Onunla bu bir mi? O zaman iki adamının yanında oturmuştum nikâh masasına! Ama şimdi kaç kişi vardı?" Of çok kişi vardı. Erdem'in tanıdıklarının listesi kaç sayfa tutmuştu. Beyimiz mafya babasıyım demiyordu ama bütün Ankara'yı hatta bütün Türkiye'yi tanıyordu.

"Yanında ben varım. Elimi bırakmayacaksın ve gidip herkese evliliğimizi göstereceğiz. Oldu mu?" dedi beni belimden tutup kendine çekerken.

"Oldu!" dedim onun rahatlığına yüzümü asaraktan.

"Bu arada..." dedi asansörün kaçıncı katta olduğuna bakıp geri bana dönerken. "Bu gece yasak kalkıyor!" Ah pis ve edepsiz adam!

"Eee?" dedim Erdem'i azıcık daha çılgına çevirmek için.

"Ee'si bebeğim... Bu gece kaçısın yok!"

"Yaa öyle mi?" Omuzlarındaki hayali tozları sildim.

"Eylül istediğin kadar beni çileden çıkar. Ama evimizden içeri girdiğimiz gibi kaçış planlarının hepsi suya düşecek. O yüzden kendini kollarımda hayal etmeye başlasan iyi olur!"

"Ah seni edepsiz adam! Bende seni özledim ama bu kadar kuduruk davranmıyorum!"

"Kızım ben buyum. En başından belli ettim sana kendimi. Bazıları gibi kibarca söylemeye çalışmak yerine direk ne istediğimi söylüyorum!"

"Bunu görüyorum," dedim ve çalan asansör ziliyle Erdem'den ayrıldım. "Hadi başlayalım!" diyerek asansörden çıktık ve kalabalığa adımımızı attık.

Çalan müziğe ayak uydurarak devasa büyüklükteki salona girdik. Her yer ışıl ışıldı. Gri ve morun tonlarında süslenmişti. Devasa büyüklükteki avizeler insanın gözlerini kamaştırıyordu. Mor ve beyazın uyumu çiçeklerimi kendi ellerimle seçmiştim. Bugüne gerçekten özenle ve mutlulukla hazırlanmıştık. Her şey istediğimiz gibi oluyordu.

Salonun ortasına geldiğimizde çalan müzik değişmişti. Dans pozisyonumuzu aldığımızda Erdem sahiplenici bir şekilde belimden tutarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Onun boynuna doladığım kollarımla gözlerine baktım. Onu ilk gördüğüm günün aklıma düşmesiyle güldüm.

"Neden güldün?" diye hemen sordu. Gülüşüm farklıydı, anlamıştı.

"İlk tanışmamızı hatırladım."

"Ben hiç unutmuyorum," diyerek yüzünü daha çok yaklaştırdı. "Senin odama girdiğin ilk günü asla unutmam, Eylül."

"Sakın beni öpmeye kalkma!" diyerek uyarımı yaptım. Bu kadar kişi içinde öpmesi rezillik olurdu.

"Öpmem," dedi ama hiç samimi değildi. "Akşama saklıyorum."

"Seni fena adam! Akşam güzel olacak," dedim başımı omzuna yaslarken. Güzel olacaktı. Özel olacaktı. Özlem dolu olacaktı.

Kulağımı müziğe vererek mırıldanmaya başladım. "Öyle sevdim ki ben seni... Tarifi yok hiçbir dilde... Dünyanın en mutlu insanı yaptın beni... En kötü günümde bile..."

Erdem benim eşlik etmemle sıkı olan kollarını belime daha da sıkı sardı. Bu sefer o kulağıma şarkının sözlerini fısıldadı. "Seninle biz ikimiz mutluluğun resmiyiz... İyi ki hayatımdasın... İki kişilik bir âşıklar şehriyiz... Bir ömür benimle yaşlanır mısın?"

"Kendimi terk ederim seni yarım bırakmam... Dört yanı aşk dolu yolumsun benim... Her saat her dakika her saniye kalbimdesin... Sen gözlerimin son adresisin..." Dayadığım göğüsten başımı kaldırarak şarkıyı Erdem'in gözlerine bakarak söyledim. Böylesi daha anlamlıydı.

Aşk dediğin şey biraz kader

Sen de benim kaderim oldun

Yanında uyandım her sabah

Kollarında bir daha doğdum

Seninle biz ikimiz mutluluğun resmiyiz

İyi ki hayatımdasın

İki kişilik bir âşıklar şehriyiz

Bir ömür benimle yaşlanır mısın?

Kendimi terk ederim, seni yarım bırakmam

Dört yanı aşk dolu yolumsun benim

Her saat her dakika her saniye kalbimdesin

Sen gözlerimin son adresisin

"Eylül... Beni bırakma olur mu?" dedi bir anda. Güldüm.

"Seni bırakmam koca göz! Seninle beni sadece ölüm ayırır."

"En mutlu günümüzde ölümden bahsetme! Uzun bir ömrümüz olsun. Beraber ve mutlu!"

"Olsun!" dedim yeşillerimden aşk oklarını fışkırtarak. Erdem bu okları almış olacak ki bir anda burnumu öptü. "Erdem..." diye hemen sızlandım. "Ayıp ama! Herkesin içinde!"

"Yavrum ayıp yatakta olur. Onu da akşam mahremimizde göstereceğim."

"Of ya! Vallahi beni yoruyorsun!"

"Yorulma... Yorulma..." diyerek sapıkça sırıttı. Onun edepsiz hallerini umursamadan dansın sonunu getirmek için kendimi kocamın kollarına bıraktım ve etrafa baktım. İlk gördüğüm kişi annemdi. Kadının mutluluktan dudakları hiç kapanmıyordu. Devamlı gülüyordu.

Annemden sonra gözlerimi etrafta dolandırdığımda karşımda gördüğüm asık suratlı kadınla irkildim. O kadar felaket bir şekilde bakıyordu ki korktum! Bu kadına ne yaptım bilmiyordum ama benden nefret etme derecesine gelmişti. Babaanne adı altında sinsi bir yılan gibiydi. Ay, beni sokmasında yeterdi.

Müziğin bitimiyle yalancı nikâhımız için kocaman olan beyaz masaya doğru ilerledik. Yerlerimize oturduğumuzda Ömer ve Kübra yalancı nikâh şahidimiz olacaktı. Görevli memur aynı soruları sırasıyla sormuştuk. Heyecanım vardı ama sıkıca tutunduğum eller bu heyecanımın bir kısmını almıştı.

Evetlerimizi söylememizle, kalabalığın da alkış sesleriyle sorunsuz bir şekilde Erdem'in karısı olduğumu herkese göstermiş olduk. Tabii onunda benim kocam olduğunu salondaki bütün şırfıntılar gördü! Kaç tane kızın fesat bakışlarını yakalamıştım. Banu denen şırfıntıda vardı. Kenarda pis gözlerle bizi dikizliyordu.

İmzalarımızı atmamızla ayaklandık. Erdem'in ayağına bir daha basmıştım ama bu sefer ağırlığımı abartmamıştım.

Verilecek olan gerçek evlilik cüzdanımızdı. Onun sahtesini kabul etmemiştim. Görevli elime verdiği zaman Erdem'e döndüm. "Hazır mısın koca göz? Benim himayemde uzun bir hayat sürmeye," diye şakıdım.

"Hazırım karıcım! Seninle bir ömür delilikler yapmaya!" Erdem uzanıp yanaklarımdan tuttu. Alnıma koyduğu öpücükle gözlerimi kapadım. Huzurumdu bu adam ve ben bu adamı çok fazla seviyordum. Her ne kadar sapık olsa da! Hoş sapıl olsa bile benim sapığımdı.

*****

Geçen dakikalarda çalan Ankara oyun havalarıyla bütün stresimi atmıştım. Erdem Ankaralı olduğunu bir kez daha bana kanıtlamıştı. Salondaki büyük kalabalıkla doyasıya kurtlarımızı dökmüştük.

"Çok yoruldum!" diyerek Erdem'in kulağına doğru fısıldadım. Aynı zamanda oynarken omuz da atıyordum. Kendimi oynamaktan geri bırakmıyordum. Bugün benim mutlu günümdü ve oynamadığım dakika olmasın istiyordum.

"Az kaldı karıcım. Biraz sonra evimize gideceğiz." Bir gün öncesi Erdem otelde kalmak isteyip istemediğimi sormuştu ama evim dururken otel odasında pineklemeyi istememiştim. Bütün eşyalarımı bir gece için buraya taşıyamazdım.

Balayımıza da yarın sabah gidecektik. Erdemcim Maldivler demişti ama bendeki su korkusuyla bunun iyi fikir olmayacağına karar vermiştik. O yüzden Paris'e gidecektik ve doyasıya gezecektik. Aşkımızı birde Paris sokaklarında yaşayacaktık.

Masalara doğru bakındığımda annemin yarım saattir pistte olmadığını gördüm. O da benim gibi bütün gece oynamıştı. Yorulmuş olacağını düşünerek anneme bakındım. Masalarda yoktu. Babama bakındığımda arkadaşlarıyla muhabbet ediyordu. Gözlerimi hızla annemi aramak için koca salonda gezdirdim ama bulamadım. Bu kadar kişi arasında bulmam zordu.

Oynayarak kenara çekildim. Egemen'i Güneş'le kırıştırırken yakalamıştım. Yanlarına giderek Egemen'in elindeki meyve suyunu kaptım. "Hey!" diye bağırıyordu ki beni görmesiyle sustu. "Abla ne yapıyorsun? Başkası sandım."

"Ay sus çocuk! Susadım," dedim bardağı kafama dikerken.

"Az oyna. Sanki kocayı zor bulmuş kızlar gibi bütün gece göbek attın." Kardeşim bana kınayan bakışlar attı. Ama onu hiç takmadım.

Hiç düşünmeden Egemen'in kafasına bir tane patlattım. "Geri zekâlı! Ablanla doğru konuş."

"Sende az oyna!"

"Ya sana ne! Kocamla oynuyorum ben."

"Rahatça koca dersin de artık! Dua et annem duymadan bu işi kapattın. Duysaydı sana zehir ederdi bu hayatı."

"Bal böcek sen dost musun, düşman mısın?" diye ciddiyetle sordum. Durduk yere bu konuyu ne diye açıyordu ki!

"Sence neyim? Düşmanın olsam şimdi göbek atamıyor olurdun. O yüzden saçmala."

"Saçmalayan sensin. Düğün günümde beni üzüyorsun," derken dudaklarımı aşağıya doğru kıvırdım. "Erdem'e seni söyleyeceğim!"

"İyi ki bir kocan var! Beni tehdit etme!" Egemen'in agresif haline anlam veremedim. Güneş'e kaş göz işareti yaparak ne olduğunu sordum. O da yüzünü buruşturdu. Sonra bir anda ayağa kalktı.

"Ee Eylül abla seninle şurada bir akrabamızı tanıştırayım. Seninle tanışmak istiyordu" Güneş cevap vermemi beklemeden beni kolumdan tutarak kapıya kadar sürükledi. Kapının yanına geldiğimizde kolumu bırakarak etrafa bakındı. Güneş'te çok güzel olmuştu. Siyah boydan ince askılı, belinde taşları olan güzel bir elbise giymişti. Egemen'le uyumlu olduklarını söylememe gerek yoktu.

"Nerede?" diye sordum benimle tanışmak isteyen akrabasını kast ederek.

"Yalan söyledim. Egemen'in yanında konuşamazdım." Ne anlatmak istediğini anlamadığım için boş gözlerle Güneş'e bakmaya devam ettim. "Kıskanıyor," dedi gözü Egemen'e doğru kayarken.

"Egemen mi? Neden?" diye hemen sordum. Şaşırmıştım.

"Aslında kıskanmaktan daha çok üzülüyor. Senin evden gitmen ona çok koydu. Sana belli etmiyor ama çok üzülüyor. Ve bir de sanırım seni abimden kıskanıyor."

Güneş'in Egemen hakkında söyledikleriyle ağzım açık, dalgınca oynayanlara bakan kardeşime döndüm. Son bir haftadır hep böyle asabiydi ama hiç benim için olabileceğini düşünmemiştim. Hatta ben gidiyorum diye zil takıp oynar sanmıştım. Ama içten içe benim için üzülmüş ve kendini yıpratmıştı! Dolan gözlerimle Egemen'in yanına gitmek için gelinliğimin eteklerini topladım ama ikinci adımda kolumdan tutuldum. Sağıma döndüğümde annemin kırmızı gözleriyle karşılaşmayı tabii ki de beklemiyordum! Korkuyla, "Anne? Ne oldu sana?" diye sordum. Yoksa birine bir şey mi olmuştu?

"Gel sen benimle," diye kolumu bırakmadan beni dışarıya çıkardı. Sesindeki soğukluğu sanırım yanlış anlamıştım. Yoksa neden bana buzdan bile keskin bir tonla konuşsun ki!

"Anne!" diye yeniden konuşmak için cırladım. Bu halime bu ses yakışmamıştı ama beni resmen sürüklüyordu!

"Eylül kapa çeneni ve yürü!" Kalabalık otelin lobisinde beni asansörlerin olduğu boşluğa çekerek etrafı kontrol etti. Ne için yapmıştı anlamamıştım ama iyi bir şey için değildi, bunu anlamayacak kadar salak değildim.

"Anne artık söyler misin? Neler oluyor!"

"Senin söylemen lazım Eylül Agâh!"

"Anne sabrımı mı sınıyorsun. Anlamıyorum ben hiçbir şey!"

"O zaman daha açıklayıcı konuşuyum yalancı kızım! Sen nasıl bunu bize yaptın!" Annemin akan gözyaşlarıyla korkuyla kalbimi tuttum. Annem her şeyi öğrenmiş olabilir miydi? Ah! Hayır olmamalıydı. Bugün sorunsuz bitecekti. Bitmesi gerekiyordu!

"Anne... Bak... Yani."

"Sus ve bana cevap ver! Nasıl bizden gizli evlenebilirsin? Biz seni böyle mi yetiştirdik?" Annemin gözlerindeki hayal kırıklığını göreceğime Erdem'in beni bırakmasını görseydim daha iyiydi. Bu nasıl bir acıydı? Şu an sözcükleri bir araya getirerek kendimi savunamaz haldeydim. Ne diyecektim? Anne damadın kuduruk çıktı da dayanamadı mı?

Ah! Elbette bunu diyecektim. Anneme daha fazla yalan söylemeyecektim. Bütün bedenime cesaret vermesi için içime çektiğim havayla önce duamı ettim sonra da annemin inanması için dudaklarımı açtım. "Anne bunu nasıl diyeceğimi bilmiyorum ama..."

"Hamile misin?" demesiyle gözlerim yerinden çıktı.

"Yok artık! Anne sence hamile olsam böyle tepinir miyim?"

"O zaman neyi nasıl diyecekmişsin?"

"Direk söyleyeceğim ve bir daha asla söylemem. Şu an bile bordo rengine dönmem an meselesi." Nefesimi aldım ve "Erdem dayanamadı!" demeden hemen önce gözlerimi kapattım. Bunu annemin gözlerinin içine bakarak diyemezdim. Bu çok utanç vericiydi!

"Nasıl... Yani?" diyen annem kesinlikle kekeleme yolunda gidecekti. Kadının da beynini uçurtmuştum. Daha doğrusu uçurtmuştuk! Ah koca göz sen beni anneme rezil ettin bende seni yatağa alırsam!

"Of anne ya, anla işte."

"Kızım..." dedi ve anında sustu. Ne diyecek ki? "Tövbe tövbe..." diyerek kınayan bir bakışı vardı ki beni yerin dibine soktu! Orada elini değmeden türlü işkenceler yaptırdı sonrada çıkarmadan yerin dibine daha da gömdü!

"Anne beni biliyorsun. Yani evlenmeden... Offf. Yemin ediyorum şu an gidip o Erdem'i öldürebilirim!" Köşeye sıkışmışlıkla kaçmak için bir yol aradım ama bulamadım.

"Senden önce ben onu öldüreceğim! Kuduruk bir adama mı kızımı verdim ben şimdi?"

"Sanırım öyle..." dedim başımın önüme düşerken. "Ama anne yemin ederim karı kocalar gibi... Yani yasaktı!" Ay neler diyordum ben?

"Sus Eylül sus! Sizin özelinizi dinlemek istemiyorum!" Annem arkasını dönerek saçlarını güzelce havalandırdı. Sakinleşmek istiyordu ama sanırım bu biraz zordu. Sonuçta kızı gizli evlenmişti. "Allah'ım ben ne günah işledim de bu kızım ve damadım böyle saçma sapan bir insan olup çıktı!"

"Anne neyimiz var? Görende nikâhsız yaşadık sanır!" dememle arkasını dönmesi bir oldu. Resmen gözleri ateş saçıyordu.

"Senin o dilini keserim! Yok, bir de nikâhsız yaşasaydınız. Kızım bizim ailemizde böyle bir şey söz konusu olabilir mi?"

"Anne işte bu yüzden bende gizli evlendim. Namussuzluk yapmadım."

"Ben yaptın mı dedim? Kızım bizden gizli evlendiniz bırak da sinirimden kudurayım. Kimselere diyemiyorum bari senden sinirimi çıkarayım!" O gözler beni oyuyordu be anne sen konuşmasan bile yeterdi.

"Çıkar anne çıkar! Bugün zaten benim düğün günüm değildi değil mi?" Kırgınlıkla kollarımı karnımda başladım. Gelen geçen Eylül'e vursun anasını satayım!

"Eylül?" İsmimi duymamla arkamı döndüm. Burada olmaması gereken en son kişi endişeli bakışlarıyla bize doğru geliyordu. Annem şimdi Erdem'i yolacaktı. Ve ben hiçbir şey yapmadan böyle dikilecektim. "Neredesiniz?" diye yanıma geldi. Anneme baktığında, "Sorun mu var?" diye sordu.

Annem önce Erdem'e baktı. Ne diyeceğini düşünüyor olmalıydı ki bakışları karma karışıktı. Sonrasında bana baktı. "Yok, evladım," dedi ama diline iğneler batırdığına emindim. Neden böyle demişti? Onun şu an Erdem'i yolması gerekiyordu!

"Nasıl ya?" diye cıyakladım. Ben azar işitirken Erdem'in sıyrılmasına dayanamazdım. "Anne neden gizli evlendiğimizi öğrendiğini söylemiyorsun?"

"Eylül!" dedi annem uyarı dolu bakışlarıyla ama nafileydi. Bu adam benim kocamsa gizlim saklım olmayacaktı. Nasılsa akşam başının etini yiyecektim. Ha bir saat erken annemle yemişiz ha tek başıma bütün evi inleterek kendi başıma yemişim. Fark olmazdı.

"Eylül?" diye adımı kesin ezberlediğini anladığım kocama döndüm.

"Evet, Erdem annem gizli evlendiğimizi öğrenmiş ve bana düğünümü zehir etti. Ama kadın haklı. Ayrıca neden evlendiğimizi söylemek durumunda kaldım. Yani kusura bakma ama ona daha fazla yalan söylemezdim." Sırasıyla saydırdığım cümlelerin sonunda anneme baktım. Belki azıcık yumuşardı. Ama annem yumuşamak yerine söylediklerim için kızmıştı.

"Anne benim suçum," diye utanmadan anneme baktı, Erdem. İnsanda azıcık çekingenlik olurdu değil mi? Ama nerede! Adam kendinden emin ve annemden karıncanın gözü kadar bile utanmıyordu! Ayrıca anneme anne mi demişti?

"Erdem biz Eylül'e konuştuk evladım. Yaptığınıza çok kızdım ama şimdi konuşmanın ne yeri ne de zamanı. Kimse duymayacak. Adem duyarsa Eylül'e çok kırılır. Kocamı üzmenize izin veremem. O yüzden sen babaannenle konuş ve kimseye söylememesi konusunda ikna et!" Anneme söyleyen fitnecinin kim olduğunu öğrenmemle Erdem'e bakmadım. Gözlerimi ağırlıkla kapatıp yeniden anneme doğru açtım. Bu kadının uslu durmayacağını anlamam gerekiyordu. Ama bu yaptığını da unutmayacaktım!

"Ben babaannem adına özür dilerim. Bunu neden yaptı, daha da önemlisi nereden öğrendi bilmiyorum ama bu yaptığı yanına kalmayacak." Erdem'in mahcupluğuna üzülmeden duramadım. Babaannesinin ceremesini o çekiyordu.

"Sanırım babaannen Eylül'ü gerçekten istemiyor." Annemin sesi soluk çıkmıştı. Hangi anne kızının istenmemesini isterdi?

"Babaannemin isteyip istememesini en başından umursamadım. Ben Eylül'ü istedim ve aldım. Bundan sonrada kimseyi hayatıma karıştırmam. O yüzden lütfen siz üzülmeyin. Eylül'ü seviyorum ve kızınızı üzmeyeceğim."

"Bunu biliyorum. Bilmesem sana kızımı vermezdim. Gerçi istemeniz falan yalanmış ya neyse." Annem yine biz laf çarpmıştı. Bu tür imalarına alışmamız lazımdı. Bunun cezasını çektirmeden rahat etmeyecekti.

"Anneee..." dedim uzata uzata. "Gerçekten özür dileriz. Ama oldu ve bitti. Ne desek haksızlığımızı kapatamayacağız. O yüzden bizi affet ya da affetme, ama affediyormuş gibi yap. En azından bu akşamlık." Bu gece bitimine kadar yüzü gülse yeterdi. Sonrasında bir yolunu bulurdum.

"Seni eşek sıpası! Annenim ben senin ve kızıma kızmak en doğal hakkım. Ama dediğin gibi bu akşam susuyorum ama size küseceğim!" dese de küsmeyecekti. Kızmıştı ama sanırım affetmişti de. En azından bazı şeyleri usulüne göre yapmasak da doğru yoldan yapmış olmamız onun içini ferahlatmıştı.

"Özür dilerim anne." Erdem'in sesi çıkmamıştı bile. Bu haline gerçekten kahkahalarla gülmek istedim ama annem bu hareketimle beni gebertirdi. Bu kadarda gevşek olmamı kaldıramazdı.

"Tamam, oğlum tamam." Annem son kez bize baktı ve geldiğimiz yönde bu sefer beni arkasında bırakarak gözden kayboldu.

Annemin arkasından bakmayı bıraktım. Erdem'e döndüğümde yüzünü sıvazladığını gördüm. "Annene beni rezil ettin?" diye çatık kaşlarla sordu.

"Valla rezil tek başına olmadın. Bende seninle beraber oldum. Ona daha fazla yalan söyleyemezdim. Ayrıca baskı altında nasıl yalan uydurabilirdim?"

"Neyse olan oldu. Bunu şimdi düşünmeyelim. Misafirlerimizi uğurlayalım sorun çıkmadan." Erdem'in düşünceli haline baktım. Büyük ihtimalle babaannesinin attığı kazığı düşünüyordu. Ki haklıydı da. İnsan torunun en özel gününü zehir etmeye kalkar mıydı?

Erdem'in dediği gibi gelen misafirlerimizi sorun yaşamamış gibi gülen bir yüzle ve içtenlikle uğurlamıştık. Gecenin sonunda ailemle veda zamanı gelmişti. Bu vedanın bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim. Annemle sarıldığımda çekingendim ama o bana o kadar sıcak davranmıştı ki kendimi tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Babamla sarıldığımda kopmak istememiştim. Kızları için babaları gerçekten de ilk aşkları oluyordu. En sona Egemen'i bırakmıştım. Bana bir sarılışı vardı ki bal böceğin! Off çok fenaydı. Bana sarıldığında kulağıma sadece, "Seni seviyorum abla," demişti. Bunun içinde her türlü duygu vardı. Onun sarılışına daha sıkı bir şekilde karşılık vermiştim. Geri çekildiğimizde ağlamasını beklemediğim için şok yaşamıştım. Bu kadar benim için üzülmesini –asla'nın da ötesi-beklememiştim. Ama demek ki ben gidince kıymetli olanlardan oluyordum.

Evimize gelmemizle üzerimdeki gelinliğin düğmelerini çıkartmamla kendimi duşa attım. Ayaklarımın altını hissetmiyordum. Bütün bedenim yorgunluk sinyalleri veriyordu. Güzel bir duşun ardından beyaz saten geceliğimi giyindim. "Çok fena yorulmuşum," derken kendimi yeni yatağımın üzerine attım. Erdem üzerindeki gömleği çıkarıyordu.

"Bende çok fena yorgunum. Bu kadar oynamam sanıyordum ama insan duramıyormuş." Erdem'in oynayışı gözümün önüne geldi. Gayet ağır ama güzel oynuyordu.

"Seni seni... Bende seni oyun bilmez sanırdım, ama beyimiz herkesten iyi oynuyormuş!" Gözlerimi kısma gereği dahi duymadım. Zaten kendisi kapanmak için benimle savaş veriyordu. Ama çenem hâlâ yerindeydi.

"Ankara bebesiyiz kızım biz!" derken gayet kendinden emin ve gururluydu. Bu haline içten bir şekilde kıkırdadım. Sesimi kahkahaya çevirmek için enerjim azalmıştı.

"Ay seni yerim ben! Koca bebee!" Sözlerime gülerek banyoya girdi. Onun arkasından bakmayı dahi düşünmeden başımı koyduğum yastığa sıkıca sarılarak uyku moduna geçtim.

Kulağımın çınlamasının eşliğinde uyanıklıkla uykulu hal arasında ince bir çizgide yürürken yanağıma konulan öpücükle uykudan sıyrıldım ama gözlerimi açmadım. "Efendim?" dedim kibar olarak. Ne var, diye böğürebilirdim ama yapmadım.

"Yavrum uyudun mu?" Erdem Beyimiz de benden daha nazikti. Sesini bile kısmış bir romantiklik katmaya çalışmıştı.

"Sence?" diyerek uyuzluk yaptım. Aslında uyuzluk yapan oydu. Uyuyan insan uyandırılır mıydı?

"Evet, uyuyorsun," dedi gayet normalce. Sesinde ne bir öfke ne de bir mana vardı. Bu adama ne olmuştu? Bu gece beni rahat bırakmasına imkân yoktu! Yaşadığım şokla uykum kaçtı ve gözlerim kocaman açıldı.

"Erdem!" diyerekten yastığına başını koymuş kocama bakarak yattığım yerden kalktım. "Aşkım sana ne oldu?"

"Anlamadım?" dedi ifadesizce.

"Sen nasıl beni bu gece rahat bırakırsın? Yani bu geceyi bekliyordun."

"Yavrum sende beni düşüncesiz bir adam yaptın. Karımı seviyorum ve onu istiyorum, ama onun yorgunluğunu görmeyecek kadar da düşüncesiz bir adam değilim!"

"Ya sen ciddi misin?" diye merakla sordum. Yüzünde ciddiyet akıyordu ama bir de sesli duysam fena olmazdı.

Cevap vermeden kolumdan tutup göğsüne çekti. Sıcak göğsüne yatmamla sıkıca bana sarıldı. "İyi geceler karıcım!" dedi sevgi dolu. Evet, kocacım ciddi ve uyumak konusunda oldukça düşünceliydi!

Erdem'in sarılışına karşılık vererek bende sıkıca ona sarıldım. Aklımda bin bir tilki vardı ama yorgunluk hepsinin üzerine karabasan gibi basıyordu. Artık sabah annemi, Egemen'i, babaanneyi ve Erdem'i düşünecektim. Sonuçta üstümüzden koca bir yük kalkmıştı. Azıcığı üzerimize yıkılmıştı ama enkaz olmadan paçamızı kurtarmıştık. Hoş paçanın ne kadarını kurtardığımızı annem belirleyecekti ama eminim bize acıyacaktı. O kızına... Ah, hayır damadına kıyamazdı!

Продовжити читання

Вам також сподобається

107K 5.9K 42
Siz: Yarım saattir kahkaha atıyorum lan. Siz: Anan baban bu ismi koymak için ne yaşamış olabilirler ffdfdddss? Siz: Olm seni yaparken bu kadar zorlan...
3.7M 65K 20
[Bir ömür uçsam ufkun ötesine, Bazen yalnız bazen birlikte] *Olamayan Hayalin Karekteri bu kitap senin için. "Aynı yeryüzünde değil,aynı gökyüzündeyi...
75.7K 3.9K 24
Hayatımdaki şanslarını hepsini kullanmış olabilirim.Çünkü bunun bir tek böylece açıklması olabilir!. Sıkıntıdan telefonumdan rastgele numara sallarke...
3.5K 221 12
Doğduklarında Kaçırılan ikizler bir ailem klasiği ikizler yıldırım ailesine alışabilecekler mi ? Yıldırım ailesi ikizleri kabullenecek mi Alesya ve t...