İçgüdü

By MrsAuthor_99

119K 8.4K 1.6K

Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek e... More

Vampir Grupları Hakkında
1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölümden Kesit
7. Bölüm
Çok Önemli !
8. Bölüm
Mini Duyuru
9. Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
Flashback
Alıntı ve Birkaç Şey
12.Bölüm
İçgüdü-Alıntılar
13. Bölüm
14. Bölüm
Duyuru
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Üzgünüm...
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
Flashback 2
30. Bölüm
31. Bölüm
Duyuru
🎄 Yılbaşı Özel Bölümü 🎄
32. Bölüm (1. Kısım)
32. Bölüm (2. Kısım)
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
Kayıp Kardeş (Özel Bölüm)
46. Bölüm
Sorularınız⬇
47. Bölüm
48. Bölüm (1. kısım)
48. Bölüm (2. kısım)
49. Bölüm
Flashback 3
FİNAL (1. kısım)
FİNAL (2. kısım)
Yazardan...
Playlist
İçgüdü: Sofia
Özel Bölüm
50 Bin Özel Bölümü 🥳
75 Bin Özel Bölümü ✨

5. Bölüm

2.4K 186 5
By MrsAuthor_99

Bölüm Şarkısı: Blue Foundation-Eyes On Fire

Düzenlenmiştir.

Tik tak..Tik tak..

Beynimin içinde dolaşan tek ses buydu. Saniyeler yuvarlanıp kocaman bir yığın oluşturuyor ve bu yığınlar birikerek zihnimin duvarlarını zorluyordu. Devasa bir kum saatinin içinde mahsur kalmış gibiydim. Üzerimden akıp giden saniyeleri çaresizce izleyip tamamen gömülmeyi beklemek dışında yapabildiğim bir şey yoktu.

Gözlerimi bir daha açmamak üzere sıkıca kapatmıştım lakin beynimin boşluklarından yankılanan bir ses bunu yapmamamı söylüyordu. İçimdeki dürtüyü bastırmak için kendimle savaşıyordum fakat toprağa tamamiyle gömülmedikçe gitmeyeceğini biliyordum.

"Daha ne kadar beklemeyi düşünüyorsun?"

Çukurun diğer ucundan gelen ses dikkatimi dağıtsada kafamı çevirmedim. "Öldür beni bitsin." diye devam etti Ses. Kulaklarımı tıkamak istiyordum yoksa bu dayanılmaz olacaktı. Fakat ellerimle toprağı öyle sıkı kavramıştım ki çıkarabileceğimden şüphe duyuyordum. 

"Bunu zaten bir kere yaptın. Tekrar yapabilirsin." dedi Ses yeniden. Kızın sesi ruhuma işliyor, bir türlü kurtulamadığım kabuslarımı yeniden su üstüne çıkarıyordu. Ruhumun aldığı ve asla iyileşmeyecek bir yaraydı o kız. Küçük bir çocuğun hayaletlerden korktuğu gibi korkuyordum ondan. Ve onu sonsuza dek yanımda taşıyacağımı bilmek ruhumu parçalara ayırıyordu.

Gözlerimi aralayarak ona doğru baktım.

İlk ve tek avım, hayatım boyunca benimle beraber olan pişmanlığım bana bakıyordu. Boynundan akan kan kısa bir süreliğine de olsa dikkatimi dağıtmayı başarmıştı. Onu yeniden parçalamamak için az bir zamanımın kaldığını biliyordum. Damarlarımın yanmaya başladığını hissediyordum. Bu, kurtulmanın imkansız olduğu bir durumdu.

Bir an önce buradan çıkmalıydım.

Kendime hakim olabiliyordum, şimdilik. Belli bir süre sonra susuzluğum dayanılmaz bir hal alacaktı ve eğer çukurun diğer ucundaki konuşmaya devam ederse dayanamayacağımı biliyordum.

"Buradan çıkmalıyım." dedim yüksek olmayan bir ses tonuyla. Kendimle konuşuyordum fakat o, beni duydu. "Çok aç olduğunu biliyorum." dedi neredeyse onu ısırmam için yalvarır gibi. Ses'e odaklanmamaya çalıştım, bunun yerine çukurun yarısına gelen toprağı düşünmeye zorladım kendimi. 

Toprağın tenimle buluşan yerlerinde ufak kızarıklıklar oluşmuştu. Fakat artık acı hissetmiyordum. Ölmeden önce yaşanan durumlardan biri de buydu. Acı yerini huzura bırakıyordu. Öleceğinizi biliyordunuz fakat korku yoktu, orada sizi bekleyen iyi şeyler olduğunu umut ediyordunuz. Lakin bu benim için geçerli değildi. Bakışlarımı gökyüzüne çevirdim.

Orada beni bekleyen iyi şeyler yoktu.

Kendimi zorlayarak ayağa kalktım ve son gücümle kendimi yukarı çekmeye çalıştım. Fakat bu hiçbir işe yaramadı. Yeniden ve hatta eskisinden daha güçsüz bir şekilde aşağıya düştüm. Ne yapacağıma dair bir fikrim yoktu. Bir şekilde güçlenmek zorundaydım. Yoksa buradan çıkmamın imkanı yoktu. Ölümün bu kadar yakınımda olması düzgün düşünmemi engelliyordu. Çukura dolmakta olan toprağın da bunda etkisi büyüktü. 

"Hadi. Birkaç damla içebilirsin." 

Kız, çukurun diğer tarafından kalkıp yanıma gelmişti ve bileğini bana uzatıyordu. Kanın bu kadar yakınımda olması son derece rahatsız ediciydi, susuzluğumun son evresinde olduğum düşünülürse. "Git buradan." dedim. Fısıltı halinde çıkan sesim hiçbir etki yapmamıştı. "Beni zaten öldürdün Alexandra." dedi benim sesime yakın bir tonda. 

Kız,ondan beslenmem için adeta yalvarıyordu. Fakat bunun bir oyun olduğunun farkındaydım. Gerçek olması mümkün değildi, o kızı yıllar önce öldürmüştüm. Yine de oyun olup olmaması pek bir etki yaratmıyordu. Çünkü şu anda daha önce hissetmediğim şiddette bir açlık çekiyordum. Kızın kanının damarlarına yaptığı basıncı hissedebiliyordum, bu da daha fazla susamama neden oluyordu. 

Nasıl yaptığımı bilmiyordum fakat kızı geldiği yere, çukurun diğer tarafına, fırlatmayı başarmıştım. "Senden tekrar beslenmeyeceğim, lanet olası!" Çatallaşan sesimle kıza bağırıyordum fakat onun umrunda değildim. 

O, ucu keskin bir taşla bileğini kesip yeniden bana yaklaşmaya başlamıştı. O her adım attığında beynimde kocaman bir şimşek çakıyordu. Bir yandan da canımın yandığını duyuyordum. Toprak artık dizlerimi geçmeye başlamıştı, az bir zaman sonra belime kadar gömüleceğimden emindim. 

Bacaklarımın kurtçuklar tarafından kemirilmeye başladığı yönünde paranoyalara kapılmaya başlamıştım. Kız benden birkaç adım önde durup bana küçümser bir bakış attı. "Neden her canavarın yapacağı şeyi yapmıyorsun Alexandra?" dedi çocuksu sesiyle. Onu ve sesini beynimden uzaklaştırmak için bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. İçeri dolan toprak yüzünden yakında karanlıktan başka hiçbir şey göremeyeceğimin farkındaydım. Gökyüzünün turunculuğundan akşam olmak üzere olduğu anlaşılıyordu. Tahmin ettiğimden daha uzun süredir burada olmalıydım. Alex'in kendi cehenneminden kurtulduğuna adım kadar emindim.

Bense burada ölecektim.

Vampir olduğumdan beri ölümü düşünmüyordum, benim için oldukça gereksiz bir ayrıntıydı. Fakat şimdi, düşüncelerimin ortak bir noktada buluşabildiği tek kavram buydu. Garip bir şekilde ölmek düşüncesi gülmeme yol açtı. Nasıl öleceğimi sorsalar böyle bir cevap aklımın ucundan geçmezdi. 

"Zamanın azaldı." dedi avım. Yine konuşmuştu. Ona bakmadım, onda görebileceğim tek şey kocaman bir kan torbası olacaktı çünkü. Kendimi kaybetmemek için ona bakamazdım. İçgüdüsel olarak içimde bir yer hala kan arzusuyla kavruluyordu. Fakat kendime bir söz vermiştim ve bu sözden asla geri dönmeyecektim. Çünkü o zaman elimdeki son şeyi de kaybederdim.

Umudumu.

"Beni öldürdüğün için pişmansın, öyle değil mi?" dedi kız yumuşak bir ses tonuyla. Ona cevap verip vermemek için biraz düşündüm, bu da şeytanın oyunlarından biri olabilirdi. Fakat sonra belki de hayatımda ilk kez bunu sesli söyleme isteğiyle doldum. "Evet." diye yanıtladım. "Anlatamayacağım kadar."

*****************

Gözlerimi açtığımda çınar ağacının altında yatıyordum, güneş batmak üzereydi. Uyandığımı görünce etraftakilerden birkaç yorum geldi. "Alexandra!" Percy'nin sesini duyunca güvende olduğumu anladım. Kısa bir süre sonra Alex yanımda diz çöktü ve gamzelerini gösterecek kadar gülümsedi. "Alexandra döndüğüne göre yeni liderinizi selamlayabilirsiniz." 

Alex yeniden ayağa kalkıp ellerini iki yana açtığında Percy beni kollarının arasına hapsedip yerden kalkmamı sağlamıştı bile. Percy aynı zamanda sorular soruyordu fakat onu dinleyemeyecek kadar şaşkın ve yorgun hissediyordum. Ayrıca güçsüzdüm de. Alex bana doğru ufak bir bakış atıp "İnsan kanıyla kısa sürede toparlar." dedi. Percy ile konuştuğunu biliyordum fakat cümlesini bitirir bitirmez "Asla." diye mırıldandım. Alex gözlerini devirdikten sonra ürkütücü bakışlarını bana çevirdi. "Sana fikrini sormadım."

"Sordun demedim ki." diye mırıldanıp son gücümü yüzüme havalı bir gülümseme yerleştirmek için kullandım. Percy dizlerimin altından geçirdiği elini hafifçe sıkınca susmam gerektiğini anlamıştım. Zaten bir kelime oluşturacak kadar bile enerjim olduğunu zannetmiyordum. Böyle bir olayı daha önce yaşamamıştım. Ki Alex söyleyene dek böyle bir törenin varlığından dahi haberim yoktu. 

Bacaklarımın üzerinde yürüyen böcekleri hala hissedebiliyordum. "Bitti, değil mi?"diye sordum göz kapaklarımı açmaya çalışırken. Sorduğum soru Percy'nin kısa bir anlığına duraksamasına yol açmıştı. Sonra beni kendine daha çok bastırdı ve "Artık güvendesin Alexandra." diye fısıldadı. 

"İstersen orada yaşadıklarını hafızandan silebilirim." 

Bu ses bir yabancıya aitti. Muhtemelen büyüyü yapan cadı kız konuşmuştu. Cevap vermek için dudaklarımı kıpırdatmaya çalıştım fakat bir işe yaramadı. Bu yüzden başımı hayır anlamında salladım. O anılara ihtiyacım olacaktı. Ölümün aslında ne kadar da yakınımda olduğunu hatırlatması için.

Percy, Alex'in evi olduğunu tahmin ettiğim eve girip beni hızla üst kata çıkardı. Beni banyoya soktuğunda telaşla onu çıkarmaya çalıştım. "Sıcak su iyi gelir dedi Jane." dedi Percy bir yandan suyu ayarlamaya çalışırken. "Jane'i çağır Percy." diye mırıldandım. Percy kısa bir an yüzüme baktıktan sonra sırıttı. Hemen sonrasında saçlarımı karıştırıp kapıya yöneldiğinde derin bir nefes aldım. Vücudumda tek bir damla bile kan kalmadığı halde yanaklarımın kızardığını hissetmiştim. 

Percy çıktıktan çok kısa bir süre sonra Jane içeri girdi. Elinde büyük bir bardak kan tutuyordu. "Alex insan kanı içmen konusunda ısrarcı." dedi Jane çekingen bir tavırla. Başımı hayır anlamında salladım. Jane gözlerini devirdi. "Alexandra, çok güçsüzsün." Jane'nin ses tonu oldukça ikna ediciydi fakat yapamazdım. Güçsüz olduğumu biliyordum fakat hayvan kanıyla da gücümü toplayabilirdim. Jane düşüncelerimi okumuş gibi devam etti. "Hayvan kanıyla toparlanabilmen için bir ormanı falan katletmelisin." 

O cümlesini bitirdiğinde kendimi ayağa kalkmaya zorladım. Jane'nin elinden bardağı alıp merdivenlere yöneldim. Jane'nin hemen arkamdan geleceğini biliyordum. Merdivenlerden inerken elbisemin eteklerinin çamurdan dolayı kirlendiğini fark etmiştim. Ayrıca bardağı doğru düzgün tutamayışımdan olsa gerek eteğin bazı kısımları kırmızıya boyanıyordu. Fakat bu umrumda değildi, oldukça yavaş bir şekilde merdivenleri inmeyi başardığıma şaşırmıştım. 

Beni görünce salondaki tüm gözler bana döndü. Alex ortadaki ahşap, beyaz masanın baş tarafında oturuyordu. Elimdeki kanı görünce yüzüne alaycı bir sırıtış yerleştirdi. "İnsan kanı içmeyeceğim." diye mırıldandım bardağı sallarken. Kurduğum cümle Alex'in yüzündeki ifadeyi yok etmeye yetmişti. Hızla kalkıp yanıma geldiğinde ona bakmıyordum. "Şımarık, küçük bir çocuk gibi davranmayı kesmelisin." dedi Alex. 

Ses tonu içimin ürpermesine neden olurken hafifçe gülümsedim. Bardağı Alex'in ayaklarının dibine boşalttıktan sonra boş bardağı Alex'in eline tutuşturdum. Ben bu küçük meydan okumamı gerçekleştirirken Alex ifadesiz bir şekilde beni izliyordu. Bundan sonrasında ne olacağına dair bir fikrim yoktu, Alex'in ifadesiz gözlerinden bir şey anlamam mümkün değildi. 

Alex birkaç dakika daha bana baktıktan sonra odanın ortasında volta atmaya başladı. Bense daha fazla ayakta kalacak gücüm olmadığından kanı döktüğüm yere çöktüm. "Bir daha böyle bir çocukluk istemiyorum." dedi Alex oldukça ürkütücü bir ses tonuyla. Fakat bu aynı zamanda zafer kazandığımı ilan ediyordu. Alex'in dediklerine karşı çıkmıştım ve Alex Laurent de bunu kabul etmişti. 

Yüzümde hafif bir sırıtışın oluşmasına engel olamamıştım. "Götür şu kızı buradan." diye ekledi Alex kısa bir süre sonra. Oliver beni taşımak için geldiğinde gözlerimi kapatmıştım. Tüm gün uyuyabilecek kadar bitkin hissediyordum. Oliver beni yeniden, benim için hazırlanan odaya çıkarıp yatağıma yatmama yardım ettikten sonra yerini Jane'e bıraktı. Fakat Jane giyinmeme yardım ettikten sonra uzun bir süre daha yanımdan ayrılmadı. Annem gibi davranması hoşuma gitsede garip hissettirmişti. "Uyusan iyi olacak." diye mırıldandı Jane bir süre sonra. Ve yanağıma ufak bir öpücük kondurduktan sonra uyumam için beni yalnız bıraktı.

Odanın içinde başka birinin varlığını hissedince gözlerimi araladım. Hava çoktan kararmıştı, ay ışığı yatağımın başlığına vuruyordu. Alex kapının eşiğinde durmuş bana bakıyordu. Neden buradaydı? Gözlerimi kapatıp uykuma devam etmeyi düşündüm fakat varlığı beni rahatsız ediyordu. Bunun yerine ben de onun bakışlarına karşılık vermeye karar verdim. 

"Bugünkü küçük şovun beni çok etkiledi." dedi Alex gözlerini benden çekmeden. Sonunda konuşmuştu. Ayrıca kapı eşiğinde dikilmeyi bırakıp yanıma gelmişti. Yatağımın uç kısmına oturduğunda bakışlarımı pencereye doğru çevirdim. "Teşekkürler." diye mırıldandım sesime alaycı bir ton vererek. Uzun süren bir sessizliğin ardından geceyi bölen Alex'in alay yüklü sesi olmuştu. "Unutma Alexandra. Dünyada zayıflara yer yoktur."

Continue Reading

You'll Also Like

4.1K 2.6K 14
Bazılarının yüreğe iyi gelen bir yanı vardı. Dördü de birbirine armağan gibiydi. Onlar dört iyi arkadaşlar. Sinem , Gamze, Tutku ve Gülsüm... Dör...
2.1K 777 29
Düzen, bu sözcük yıllar öncede vardı yıllar sonrada olacak. Peki siz buna düzen diye bilir misiniz? Bir annenin ölmemek için çığlığını yada bir çocuğ...
35.6K 3.6K 83
Yüzmeyi bilmediği halde ondan yüzmesini isteyen, beş yaşında bir çocuk olmasına rağmen ondan kendisini dövmesini isteyen, hepsinden de fazla uçmasını...
4.4K 10 2
İlk yaratılandan sonra yüzyıllardır doğan fakat kuyruklarında hiçbir zaman kavuşamayan Bölge Efendileri, sonuncu doğan Marise Hilal ile yeni dönemine...