PEŞİMDE ZOMBİ VAR (TAMAMLANDI...

By Sema_Coban_YalknK

511K 31.5K 16.6K

X-18AB9 adında bir virüs..Kim bile bilirdi ki bu küçücük virüsün medeniyetin eşiğindeki Dünya 'nın sonunu ge... More

- TANITIM -
BAŞLANGIÇ
YAŞAMAK İÇİN KAÇ
YENİ İNSANLAR
KURTULMAK İÇİN UMUT
TERRENE ASKERİ KAMPI
ÖLMEMEK İÇİN ÖLDÜR
LABORATUVAR
KASABA
SİLAH
OTOBÜSTEKİ KARGAŞA
ANONS
ZOMBİ YIĞINI
ORMAN
GOLF SAHASI
NEREDELER ?
YÜKSELEN ALEVLER
SAKIN BURADAN ÇIKMA
PLAN BUYDU JACK !
ÇIKIŞ YOLU
İKİ TARAF : ZOMBİ
KIYAMET TESİSİ
EV
TERK EDİLMİŞ ŞEHİR
HARİCİ DİSKİN SIRRI
KALİOLA
TERK EDİLMİŞ OKUL-ALİCE
URANYUM MADENİ
ZOMBİLERE KARŞI SAVUNMA
SİYAH YARATIK
GEMİ
BEKLENMEDİK..
X-18AB9 ANTİDOT
PEŞİMDE ZOMBİ VAR
TAHTA DUVARLARIN ARDINA KASABA
SAVUNMA
ADA
ARSİA :KURTULUŞ
ARSİA 'DAKİ KAOS
ŞEHRİN DIŞI
JACK 'İN PLANI
DOSTTAN GELEN KURŞUN
JOHN 'U ARARKEN
FİNALE DOĞRU -1
FİNAL
ÖZEL BÖLÜM- PEŞİMDE ZOMBİ VAR 2

NEREDEYİM ?

4.5K 347 222
By Sema_Coban_YalknK

ARKADAŞLAR GECİKMELERDEN DOLAYI HEPİNİZDEN ÖZÜR DİLİYORUM.YGS SINAVINA HAZIRLANDIĞIM İÇİN BÖLÜMLERİ YAZMIŞ OLMAMA RAĞMEN DÜZENLEMEYE BİLE FIRSAT BULAMADIĞIM İÇİN ANCAK BU KADARINI PAYLAŞABİLDİM.YGS SINAVINDAN SONRA BÜYÜK BİR HIZLA YENİ BÖLÜMLERİ DÜZENLEYİP PAYLAŞACAĞIM.HEPİNİZDEN TEKRARDAN ÖZÜR DİLİYOR VE İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

Kıpırdayamıyordum...Kilitlenip kalmıştım adeta..Annem tam karşımda duruyordu.Üstelik..Üstelik lanet olası bir kurumun lideri olarak..Defalarca beni ölüme sürükleyen o lanet kurumun..

Beynimde ardı arkası kesilmeyen düşünceler ve soruları bir bir geçirirken bir kaç dakika annemin tıpkı benim gözlerimin tonundaki donuk koyu mavi gözlerinin içine yerleşmiş karanlığı anımsatan o siyah göz bebeğinin içine bakıyordum..

''Annem..? Ben defalarca ölüm ile cebelleşirken neden beni kurtarmamıştı ? ''

''Nasıl öz oğlunu defalarca öldürtmeye çalışmış olabilirdi ki ?''

''Neden ? ''

''Bu Kaliola denilen lanet laboratuvarların liderliği ile milyonlarca insanın hayatını elinden nasıl çekip almıştı ? ''

Bu kadın ; karşımda duran bu kadın annem olmazdı.

Ben yaklaşık beş altı dakika sonra içine girmiş olduğum ve çıkmakta bir hayli zorlanmış olduğum şoktan nihayet çıkmayı başarabilmiştim,bu süreç içinde ise yorgun kalbim göğüs kafesimi delip çıkmak istiyormuşcasına hızlanmış ,yutkunmakta zorlanmış olduğum boğazım kurumuş ve buna eşlik eden soğuk terler içimi ürperterek yüzümden aşağı doğru süzülmüştü..

Yaptığı onca şeyden sonra annemin yüzüne artık tiksinerek bakıyordum.İleriye ; Anneme doğru bir kaç adım attım.Adımlarım suskun amfide yankı yaparken annem hiç bir şey yapmadan olduğu yerde kalmayı tercih ediyordu.

Anneme iyice yaklaştığımda ;

''Sen benim annem olamazsın !''diye bağırdım büyük bir hiddetle.

Annemin bir karşılık vermesini beklerken koyu mavi gözlerimden tıpkı yağmur taneleri gibi istemsizce süzülen göz yaşları gömleğime damlıyor ve orayı ıslatıyordu.Beni tutmakta zorlanan ve tıpkı soğukta kalmışcasına titreyen bacaklarımı ise oynatmakta güçlük çekiyordum.

Bir kaç saniye sonra annem ;

''Jack !''

diye bağırdıktan sonra bana sarılmak için hamle yapmıştı ki gücünü yavaş yavaş kaybeden kollarım ile onu iterek bana sarılmasına engel oldum.Geriye doğru savrulan annem geniş omuzlarına kadar gelen dalgalı ,altın sarısı rengindeki ; savrulma ile birlikte yüzüne gelen saç tellerini yüzünden çekerek geri yerine doğru itekledikten sonra ;

''Neden böyle yapıyorsun Jack ? ''

Hiç bir şey yokmuş gibi davranıp benim dahada öfkelenmeme neden olan anneme döndüm ve ;

''Aylarca hiç tanımadığım insanlar ile birlikte hayatta kalmaya çalıştım.Bir taraftan zombiler..bir taraftan yağmacı çeteler..Çoğu zaman tek başıma hayatta kalmak içim mücadeleler verdim.Zombiler tarafından ısırıldım..Defalarca ölümlerden döndüm..Sen gelip beni kurtarabilirdin ;ama sen sadece ve sadece on altı yaşında ki oğlunun üzerinde deneyler yaptırdın ve lanet olası adamlarınla defalarca beni öldürtmeye çalıştın.Şimdi hiç bir şey yokmuş gibi sarılmamı mı bekliyorsun ? ''

''Jack..ben bunu açıklayabilirim oğlum..''

''Bana hitap ederken bir kez daha oğlum kelimesini kullanma !''

diye öfke dolu bir bağırışın ardından sanki düğümlenen boğazımı bir kez daha zorlayarak hafif ses tonu ile ;

'' Çünkü b..benim annem ;bu büyük salgın ortaya ilk çıktığı zaman ;beni öylece bir başıma bırakıp gittiği gün öldü..''

Güçlükle kurabildiğim bu sözcüklerin ardından beni bu amfiye getirdikleri kapıya doğru ilerlemeye başladım.Bir an önce buradan çıkıp gitmeliydim.Güçlükle de olsa attığım adımlar beni kapıya ;çıkışa doğru götürüyordu ve ben ilerlerken anfi de oturan insanların ise tümü rahatsız edici bakışlarını bana yöneltmişti.Bense bu bakışları aldırış etmemeye çalışıyor ve artık ne yapacağımı düşünüyordum.

Arsia ; insanlığın tek kurtuluşu olan gerek manzarası gerek inşaaları ile insanı büyüleyen o eşsiz şehir artık tıpkı Dünya 'nın zombiler tarafından istila edilmiş diğer şehirleri gibi harabelik bir şehre dönmüştü..Adamson ve diğerleri ; gerçek ailem o şehirde kalmışlardı..Fakat artık oraya gidemezdim..

Sanırım tekrar başa dönüyordum.Tek başıma ; yaşam ile ölüm arasında kıyasıya bir mücadele verecektim ; her ne kadar bundan bıkkınlık gelmiş olsa da..Görüşümü biraz da olsa engelleyen boncuk tanesini andıran göz yaşlarımı kolumun tersi ile sildim.Burnumu çektim ve derin bir nefes aldım.Artık güçlü olmalıydım..Sıfırdan yeni bir başlangıç yapacaktım.Ve yapacağım ilk şey salgının ortaya çıktığı ilk zamanlardaki gibi attığım adımlarının beni nereye götüreceğini bilmeden yürümek olacaktı..

'' Ama farkı olan bir şey vardı..Bir amacım..Tedaviyi hazırlayabilecek insanları bulup tüm insanlığı kurtarmak..''

Kafamı hafif sağa çevirdim ve arkaya doğru küçük bakış attım.Göz ucu ile bakmış olduğum amfinin dört bir yanına Kaliola 'nın silahlı adamları dağılmış bu dağılan adamların yarısından fazlası ise benim peşimden geliyordu.Bunun üzerine kendimi zorlayarak var gücümle koşmaya başladım.

Yaşadıklarımı hala üzerimden atamayış oluşum beni yavaşlatıyor olsada kendimce hızlı koşuyordum..

Anfinin büyük kapısını açmayı başarıp bu beyaz koridorda geldiğimiz yöne doğru koşuyordum ki bir anda enseme almış olduğum büyük bir darbe ile yere yığıldım.Gözlerim kararmıştı..

****************************************************************************

''Neredeydim ben ? ''

Sert esmesine rağmen tenime işlemeyen rüzgarın estiği yöne doğru yani arkama döndüm ;

Yemyeşil rüzgar ile hafif sağa doğru savrulan uzun çimenlerle kaplı büyük bir bahçenin tam ortasında duruyordum.Burası tıpkı bizim evin bahçesine benziyordu.Salgın çıkmadan önceki kaldığımız ev..

''Ama bu nasıl olabilirdi ki ? ''

Büyük beyaz etrafında yaklaşık sekiz sandalye bulunan bahçe masasının üzerinde yaklaşık beş katlı bir pasta duruyordu.Ve parti malzemeleri..Masaya doğru iyice yaklaştım.Pastanın üzerinde ;

''İyi ki doğdun Jack..''

Yazıyordu.Bu pastayı hatırlıyordum..

Bu bahçeye açılan evin camdan yapılmış kapısına doğru ilerlemeye başladım.Bir kaç adım attıktan sonra büyük bir dikkat ile kapıdan içeri girdim.

Tüm çocukluğumun geçmiş olduğu bu evin mutfak kapısından salonuna geçtiğimde Her yer parti süslemeleri ile kaplanmış yukarı çıkan sağ ve sol merdivenlerin arasına ;

''Mutlu yıllar Jack..''

Yazan büyük bir bez asılmıştı.Bu beyaz bezin üzerine büyük kırmızı harflerle yazılmış bu yazıyı hatırlıyordum.Fakat buraya nasıl gelmiştim ?Neden hiç kimse yoktu ?

Sorularıma yanıt alabilmek amacı ile yukarı çıkan beyaza boyanmış ,kenarları işlenmiş ahşap merdivenlerden odama daha yakın olanını yani sağ taraftaki merdiveni tercih edip yukarı çıkmaya başladım.Aşırı sessizlik beni ürkütüyordu..

Bir kaç basamak çıktıktan sonra odamın kapısının önüne gelmişim.Kalbimin atışlarını duyamasam bile hızlandığını hissediyordum.Elimi kapının koluna götürdüm ve her zaman olduğu gibi gıcırdayan büyük beyaz kapıyı yavaşça açtım.Salgın çıkmadan önce, başından neredeyse hiç kalkmadığım oyun konsolunun önünde duran ve sanki dakikalar önce açılmışcasına duran cipsler bir hayli dikkatimi çekmişti.

Odamın içinde yavaşça ilerledim ve ellerimi yatağımın üzerinde gezdirdim.Çok garipti..Hiç bir şey hissetmiyordum.Kendimce tuttuğum sürede yaklaşık bir dakika sonra kapısının hafif aralık bırakarak odamdan çıktım.Usul adımlar ile annemlerin yatak odasına doğru ilerlemeye başladım.

Beni takip eden krem rengi duvardaki alaca karartılı gölgeme baktım.Koridorun yarısı karanlık yarısı aydınlıktı bu yüzden bu gölgenin oluşması gayet doğaldı.Bir kaç adım sonra annemlerin yatak odasının önünde durdum.İçime dolan kötü bir hissi aldırış etmeden odayı adeta sahiplenmiş beyaz kapıyı yavaşça araladım ve içeri baktım.Batmaya yaklaşmış güneşin turuncumsu ışıkları pencereden içeri süzülüp gözlerimi almıştı.

Bir kaç saniye kapalı kalan gözlerimi açtım ve kapıyı ardına kadar açtım ;

''Ama bu imkansızdı!''

Benim dokuz on yaşlarındaki halim tam karşımda duruyor ,daha genç görünümü ile gözüme çarpan annem ise bana yani dokuz on yaşımdaki halime dönmüş bir şeyler fısıldıyordu.Ben tıpkı bir hayalet gibi fark edilmiyor oluşum ise bu büyük şaşkınlığımın üzerine konarak ben dahada hayrete düşürüyordu.

Yanlarına iyice yaklaştım ve konuşmaları dinleme başladım ;

''Jack ,bak oğlum oraya gitmem gerekiyor.''

''Ama anne ,babamda iş gezisinde ben tek ne yapacağım ?''

''Lütfen ,sana bakması için bir bakıcı ayarladım,benim gitmem gerekiyor çok önemli.''

''Ama bu gün benim doğum günüm.''

''Biliyorum bazı arkadaşlarını davet ettim ayrıca hediyeni masanın üzerine bıraktım,eğer ileride babanın ve benim yanında olmanı istiyorsan şuanda benim gitmeme izin vermelisin.''

''Tamam.''

diye karşılık vermişti çocuk yani benim dokuz on yaşlarımdaki halimi; denizin derin duygularını anlatırmışcasına bakan koyu mavi gözlerine yansıyan hayal kırıklığı bana bu yaş günümü anımsatmıştı.Dokuzuncu yaş günümdü..

Dışarıdan gelen büyük bir gürültü üzerine annem büyük hızla aşağı indi.Bu ses bir helikopter sesi idi.Bense annemin peşinden tıpkı düşmeyi göze alan dokuz yaşındaki halim gibi büyük bir hızla aşağı indim.Tam bahçeye çıkmak için mutfağa yönelmiştim ki televizyonda spiklerin dehşet dolu gözler ile anlatmaya başlamış olduğu haber gözüme çarptı ;

''Kaliola laboratuvarlarına ait bir nükleer santraldeki ikinci reaktörde meydana gelen bir kaza sonucu büyük bir sızıntı ortaya çıktı.Yetkililer bu sızıntının ve yan etkilerinin önüne geçmeye çalışıyor..''

Kızıl saçlı kadın spikerin konuşması adeta tüylerimi diken diken etmişti.Yani salgının başlamasına asıl neden olan Kaliola mıydı ?''

''Peki ama neden yaklaşık beş altı yıl sonra salgın ortaya çıkmıştı ?''

''Annem işte o gün o sızıntıyı durdurmak için gitmiş olmalıydı.Gözlerim bahçeyi gören büyük kalın çerçeveli pencerelere ilişti.Kaliola 'ya ait siyah bir helikopter bahçemizin ortasında durmuş ,annem o helikoptere biniyordu.Bense yani dokuz yaşındaki halim ise bahçe kapısının önünde elimdeki hediye paketi ile öylece bakıyordum..

Her şeyi hatırlıyordum.Fakat neden ?Bu nasıl olabiliyordu ki ?

Birden sağ kolumda büyük bir acı hissettim ve bir anda görüşüm bulanıklaştı.Sanırım az önce bir rüya görmüştüm..Garip bir rüya..Çok farklıydı.Adeta geçmişe gitmiştim..Bu nasıl..?

Bulanıklığını yavaş yavaş düzelen görüşümün yanına duyduğum tuhaf sesleri anlamlandırmaya çalışıyordum ;

''Efendim ,bu nasıl oldu bilmiyorum ama gerçekten sonuç pozitif, yani Jack 'in kanı bir panzehir ; kanda X-18Ab9 virüsüne karşı oluşturulmuş antikorlar var. Vücudu daha önce bu virüsle karşılaşmış ve vücut bir şekilde virüse yenik düşmeyip antikor üretmiş.Bu antikorlardan serum üreterek tedaviyi gerçekleştirebiliriz. ''

Heyecanlı bir ses tonu ile kurulan ve sahibinin dudaklarından bir bir dökülen bu cümleler..

'' Ama bu nasıl olabilirdi ki ?Benim kanım..? ''

Biraz düşündükten sonra Bella ' nın tedaviyi enjekte etmiş olduğu saldırgan zombilerden birinin beni ısırmış olduğunu hatırladım.Yani tedavi enjekte edilmiş bir zombi beni ısırmış ve virüsü benim kanıma geçirmişti.Fakat ben zombiye dönüşmemiştim...''

Tabi yaaa.. Neden ben bunu daha önce düşünememiştim..

Kafamı hiç kıpırdatmadan sağ koluma baktım.Koluma büyük bir iğne yardımı ile bir alet takılmıştı ve benim kanımı içine çekiyordu.Ben bana tam olarak ne yapacaklarını anlamaya çalışırken bir anda ;

''Jack ,gözlerini açmış tekrar anestezik ajan uygulayın !''

Diye yüksek bir ses tonu ile ani bir şekilde bağıran bir annemin sözü üzerine vücuduma enjekte edilen bir ilaç ile birlikte göz kapaklarım tekrar kapandı..

**************************************

Boğulma hissi ile birlikte gözlerimi açtım.Nefes alamıyordum ,üzerimde büyük bir basıncın etki ettiğini hissediyor birazda olsa ak ciğerlerime oksijen gitmesi için çırpınıyordum ,gözlerimi iyice açmama rağmen bulanık görüşüm netleşmiyordu.Sanki bir suyun altında boğuluyor gibiydim.Kollarımı çırparak yukarı doğru çıkma refleksini uygulamaya çalışsam da kollarımı biraz açınca kollarım sert bir yüzeye çarpıyor yani bu zor cebeleşmem dar bir alanda sıkışıp kaldığımın göstergesi haline geliyordu..

Çıkmak için ağırlaşmış bedenimi yukarı çekmeye çalışıp başarısız oldukça artık yolun sonuna geldiğimi anlıyordum.. Artık kaybedecek hiç bir şeyim kalmamıştı..Annem bile..Bu yüzden bir anda tüm vücudumu serbest bıraktım..

''Sonunda hayata yüklediğimiz tüm anlamlar yok olup gidecek ve unutulacaktı işte o son ölümün beni çağırdı bu andı..''

Ölümün ensemden tüm vücuduma adeta bir zehir gibi yayılan soğuk nefesini hissediyorum...Tıpkı daha öncekiler gibi..Titriyorum...Bana bahşedilen eşsiz yaşam süresi ölümün sessizce gelişi ile bitmeye hazırlanıyor adeta kum saatinin içinde aşağı doğru zarifçe inen son bir kaç tane kum tanelerinin kaldığını anımsatıyordu..

Ölümün üzerime çöken ağır hüznüne alışamamış bedenim ise kendimi serbest bırakmış olmama rağmen istemsizce ; hala bir umut varmışcasına kollarımın yardımı ile kendini yukarı çekip çıkarmaya çalışıyordu..

Bir kaç saniye sonra bir üşüme iliklerime kadar işlerken bir anda üzerimdeki soğuk sıvının hızla aşağı doğru çekilmesi ile birlikte ciğerlerimin içine dolmuş olan sıvının yerini yoğun bir öksürük ile oksijen almıştı.

Uzun öksürüklerin ardından nefes alışım normale girmeye başlıyordu.Üzerimdeki sıvının aşağı doğru inmesi ile göz kapaklarım ile gözlerim arasına girerek görüşümü bulanıklaştıran sıvı ise sanki ağlıyormuşumcasına elmacık kemiklerimden aşağı doğru süzülüyor bense az öncekilere göre daha kısa süren istemsizce öksürüşlere başlıyor ve her öksürüşüm de de ağzımdan yoğunluğu fazla olan bir sıvının çıktığını fark ediyordum.Hızlı hızlı soluk alıp veriyor akciğerime daha fazla oksijen girmesi için çabalıyordum.

Kısa bir süre sonra tam anlamı ile kendime geldiğimde ; nefesim düzene girdiğinde boyumdan yaklaşık bir metre yukarısındaki dar,yuvarlak biçimdeki kas kalın bir cam tankın içinde olduğumu fark ettim.

Bu cam tank daha önce kıyamet tesislerinde gördüğüm ve Alice 'i kurtardığım o tanklardan birine benziyordu.Tankın diğer sıvılara oranla yoğun ; jelimsi madde kaplamış yüzeyine dikkatlice baktığımda bir noktadan başlayıp aşağı doğru büyüyen bir çatlak olduğunu gördüm.Çatlağın boydan boya aşağı inen ucunun bittiği noktada ''Nitrojen %2 '' yazmış olduğunu gördüm.

Bir an önce bu bunaltıcı yerden çıkmak için çatlağın başladığı noktaya tüm gücümle bir tekme attım.Cam kırıkları yere saçılırken ben istemsizce gözlerimi kapatmış cam parçalarından korunmak için sağ kolumu yüzüme götürmüştüm.Koluma saplanıp bir kaç çizik yapan küçük cam parçalarını aldırış etmiyor beni ölümden kurtaran camın üzerindeki bir çatlağın nasıl oluştuğu garipime gidiyordu..

Tankın içinden çıktığımda soğuktan tir tir titrerken buraya nasıl gelmiş olmam hakkında bilgi sahibi olmam için en son yaşadığım olayları hatırlamaya çalışıyordum.Tüm olanları saniyeler içinde hatırlamam ile birlikte tankın üzerine baktım ;

Etrafın karanlık olmasından dolayı güç bela okuyabildiğim tankın üzerinde ;

''Jack Wolf'' yazıyor ve benim salgından sonraki annem ile ilk karşılaştığım tarih yani o günün tarihi yazıyordu.O gün bana ne yapmışlardı en ufak bilgim dahi yoktu.Yanlızca bildiğim benim kanımın zombi virüsüne karşı antikor üretip benim X-18AB9 virüsüne karşı bağışıklık kazanmış olduğumdu.Peki ama burada ne işim vardı ? Beni bu tankın içine koyalı kaç saat olmuş ?Yahut kaç gün olmuştu ?

Bu tank nasıl ve neden çatlamıştı ?Ben şuan hala Kaliola 'nın bir binasında mıydım ?Etraf neden bu kadar sessiz ve karanlıktı ?

Etrafı aydınlatan tek ışık benim çıkmış olduğum sıvı nitrojen tankının etrafa yaydığı ışıktı.Bu durum beni gerçekten ürkütürken cam kırıklarına basmamaya dikkat ederek ileriye doğru gitmeye başladım el yordamı ile sağ elimi tıpkı taşlardan yapılmış eski bir binanın duvarlarını andıran girintili çıkıntılı bir duvarda gezindirip ilerlerken ;

''Kimse yok mu ? ''

diye bağırdım.

Ancak aldığım tek cevap kendi sesimin ürpertici bir yankısıydı.Vücudumda oluşan ısı kaybı beni büyük bir endişeye düşürürken birden ayak bileklerim ve dizime kadar çıkan ;çamurumsu renkteki kirli bir su bunu endişemi ikiye katlıyordu.Her ilerledikçe yükseltisi artan bu su gerçekten çok iğrenç kokuyordu.Aldığım her nefes ile ciğerlerime dolan bu mide bulandırıcı koku istemsizce öğürmeme neden oluyordu..

Bir müddet daha ilerledikten sonra karanlık biraz daha azalmış suyun yükseltisi ise belime kadar çıkmıştı.Bu şekilde ilerleyemezdim üstelik kendimi bu kadar yorgun hissederken yüzemezim de..Fakat geriye dönmek benim için çok daha tehlikeli olabilirdi.Bu düşüncem kalan tüm gücümü tüketene dek ilerleme kararımı vermeye neden olmuştu.Bu sırada ise vücut ısımın gittikçe düştüğünü hissediyor ,titreyen alt ve üst çenemde bulunan dişlerimin bir birine çarpmasına engel olamıyordum.Umarım hipo termiye girmeden bir çıkış yolu bulabilirdim..

Gittikçe yükseltisi artarak beni endişelendiren ve etrafa yayılmış iğrenç kokusu ile öğürme refleksimi tetikleyen tortulu çamurumsu rengi andıran bu suyun içinde zoraki attığım adımlar ve duvardan hiç ayırmadığım parkinson hastaları gibi titreyen üzerinden kahverengi su damlaları damlayan ıslak elim ile bir çıkış aramaya devam ederken bir anda elim sert bir demire çarptı.Loş ışıkta bu demire daha dikkatli baktığımda bu paslı ,üzerinde koyu yeşil küfler bulunan paslanmış ve pas parçaları her an yere düşecekmiş hissi uyandıran ; yukarıya doğru uzanan bir merdiven olduğunu fark ettim.

Bu merdiven benim son çıkış yolum olabilirdi gerçi merdivenin tepesindeki kapağın ardında neler ile karşılacağımı bilmiyordum fakat artık kaybedecek hiç bir şeyim kalmamıştı.Ne bir ailem..Ne bir arkadaşım..

Sağ ayağımı kaldırdım ve güçlükle beni nereye götüreceğini bilmediğim bu paslı merdivenin ilk basamağına koydum.Yorgun bedenim her ne kadar çıkmak istemese de kalan son gücüm ile merdivenin dar ve her an kırılacakmış gibi hissettiğim çürümüş metal basamaklarına bir bir elim ve ayaklarım ile tırmanıyordum.

Bir kaç dakikalık bir tırmanışın ardından nefes nefese kalmış ve nihayet merdivenin sonuna ulaşmıştım.Tavana doğru sağ elimi uzattım ve kapağı açabilmek için yukarı doğru bası uygulamaya başladım.İyice güçsüzleşmiş kol kaslarım bu kapağı açmaya yetmiyordu.Merdivene tutunmuş olduğum sol elimde merdivenden çektim ve kapağı tüm gücümle itmeye başladım.Sadece ayaklarım ile merdivene tutunuyor oluşum ve bedenimin yorgun oluşu aşağı doğru düşecekmiş hissine kapılmama neden oluyorken bir anda kapak açıldı.

Kendimi bir an önce kuru bir yere atmak ve dinlenmek isteyen bedenim kapağın açılması ile birlikte kendini dışarı atmıştı bile..Tam olarak nerede olduğumu anlamaya çalışırken çıktığım yerin kanalizasyonun logar kapağı olduğunu yeni fark etmiştim.Kapağı itip yukarı çıktıktan sonraki yere doğru aldığım yüz üstü pozisyonun ardından kafamı doğrulttum;

İstemsizce gözlerimi bir kaç saniye kırpıştırmak zorunda bırakan güneş ışıklarının ardından gördüğüm manzara karşısında adeta dona kalmıştım ;

Tıpkı Arsia 'da olduğu gibi güneş ışıklarının üzerine düşmesi ile birlikte bütün ihtişamı ile adeta göz alan görkemli büyük gökdelenlerin bulunduğu büyük bir caddenin tam ortasında , tıpkı salgının ortaya çıkışından önceki sıradan şehir hayatını anımsatan ; bir yerlere yetişmeye çalışıyormuşcasına yürümekte olan insanların itici bakışlarına maruz kalmıştım.

Ben ağzımı açık bırakan üzerimdeki bu şoku atlatmaya çalışırken o sırada bir korna sesi ile irkilip bu şoktan kısa bir süreliğine çıkmıştım.Yüz üstü yattığım bu yerden ellerim ile destek alarak doğruldum ve ayağı kalktım.Arkamı döndüğümde daha önce modeline hiç rastlamamış olduğum parlak ,kan kırmızısı bir araba tam arkamda durmuş hala korna çalıyor içindeki şoför ise sol elini kaldırmış ve eli ile bana çekil dermişcesine el hareketi yapıyordu.

Olanları algıladıktan beynimde hızlıca süzdükten bir kaç saniye sonra caddenin ortasından insanların yürümüş olduğu yolun sağ kenarına ;kaldırıma doğru ilerlemeye başladım.Bu sırada titremem ise hala geçmemiş tıpkı bir zombi gibi yorgunluktan ayaklarımı yere sürterek gidiyordum.Bir yandan ise neler olduğunu anlamaya çalışıyordum,

Neden beni içi sıvı nitrojen dolu bir tankın içine koymuşlardı ?

Ne kadar zaman olmuştu ?

Burası neresiydi ?

Kaliola 'dan daha doğrusu o logardan buraya nasıl gelmiştim ?

Yoksa buranın Kaliola ile bir bağlantısı mı vardı ?

Ben aklımda beliren bu soruların cevaplarını bulmaya çalışırken yanımdan geçen insanlar ise üzerime yapışmış vücut hatlarımı belli eden ıslak kıyafetlerimden benim geçtiğim yerlere adeta iz bırakırmışcasına tıpkı yağmur taneleri gibi yere süzülensu damlaları ile göze çarpan ,renkleri solmuş kan , çamur ve pislik içindeki; lekeli lağım kokan eski elbiselerimi gören;

şık giyimli ,parfüm kokulu insanlar bana iğrenerek bakıyor, burunlarını tıkıyor ve hatta karşı geçe de ki kaldırıma geçiyorlardı.Gerçi bunu yapmakta haklıydılar ben bile kendi kokuma tahammül edemiyordum...

Nerede olduğumu öğrenebilmek için insanlara ;

''Afedersiniz ? ''

''Bir saniye..?''

'Êe..bakabilir misiniz ?''

diye sesleniyor fakat hiçbir karşılık alamıyor üstelik insanların benden daha da uzaklaşmasına neden oluyordum.

O sırada takım elbiseli ,şık giyimli insanların arasında koşu yapan alt üst kırmızı forma ve şort giymiş bir adam gözüme çarptı ;

''Sen kırmızı şortli!Bana baksana !''

beni bir kez olsun dinlemeden çekip giden insanlara öfkeli oluşumun ardından bu adamında beni tınlamayan tavrına çok sinirlenmiş ve bardağı taşıran son damla olarak gördüğüm hafif tempo ile koşu yapan bu adamın kolundan tutup onu geriye doğru çekmiştim ;

Omuzuna kadar gelen kumral saçlarının kapatmış olduğu ve bundan dolayıdır ki daha önce fark etmediğim kulağında nereyse son ses açılmış kırmızı parlak kulakları bulunan adamın yüz ifadesinden ne kadar çok korktuğu anlaşılıyordu.Adam bir kaç saniye benim koyu mavi gözlerime baktıktan sonra ;

''Bana zarar verme !''

diye bağırıp belinden ani bir hareketle çıkartmış olduğu ve ne olduğunu tam olarak algılayamadığım bir şeyi yere doğru fırlattı.

Ben yere fırlattığı siyah ile beyaz renklerden oluşan üzerinde hiç bir tuş bulunmayan adeta dokunmatik telefonları andıran parlak nesnenin ne olduğunu algılayıp beynimde çözümlemeye çalışırken o sırada kalabalığın içinden üniformalı yaklaşık 1.70 boylarında iki tane adam geldi ;

Adamlardan birisi kilolu olmasına rağmen boyu sayesinde pek fazla göze çarpmıyor geriye doğru taramış olduğu dalgalı , koyu kahve saçlarının tonuna yakın renkteki aşağı doğru sarkık bıyıkları ile göze çarpıyordu.Ondan bir kaç adım geride duran diğer adam ise kirli sakalı ,geniş omuzları ve hafif çarpık bacakları ile dikkat çekiyordu.Adam dimdik ve dağınık saçlarını eli ile bir hamlede geriye yatırmaya çalıştıktan sonra ;

''Bir sorun mu var yurttaş ? ''

Benim az önce cebelleşmiş olduğum kırmızı şortlu adam sert bir tavırla ;

''Yanımda duran kişi bana saldırdı.''

''Aaa hadi ama !Ben sana ne zaman saldırdım ?''diye bir tepki ile kendimi savunmak için konuşmaya atılırken üniformalı kirli sakallı adamın bir kaç adım önünde duran geriye doğru taramış olduğu dalgalı koyu kahve saçlı adam bana dönüp ;

''Çabuk kimlik numaranı göster !''

diye bağırdı gayet öfkeli bir ses tonu ile.

Ben adamın neyden bahsettiğini anlayamamış aptal bakışlarla adamın suratına bakarken adam çoktan yanıma gelmiş ve sol bileğimi kaldırım eliyle sıkıca kavramıştı.Adamın şaşkınlığı suratında belirirken ;

''Buda ne böyle !!Bileğinde numara yok !''

''N..nasıl olur ?Neyse tutda onu merkeze götürelim!! ''

diye karşılık verdi kirli sakallı üniformalı adam.

Konuşmalarından ve üzerlerinden anladığım kadarıyla bulunduğum bu bölgenin güvenlik birimden sorumlu olan bu adamlar bir anda bellerinden jop çıkarttılar ve bana bakıp ;

''Ellerini kaldır !''

diye bağırdılar ,sanki anlaşmışcasına aynı anda..

''Ciddi misiniz ?''

diye alaycı bir tavırla onlara karşılık verdikten sonra adamlardan koyu kahve rengi saçlı adamın omuzlarından tuttum ve duvara monte edilmiş olan reklam panosuna adamın kafasını geçirdim.Adam bayılıp hızla yere doğru düşerken yüz ifadesinden bir hayli korktuğu anlaşılan diğer kirli sakallı adam telsizden destek istiyordu.

Bir kaç dakika sonra yaklaşık yedi sekiz kişi etrafımı sarmıştı..

YAYINLAMA TARİHİ :11.02.2017 saat :23:37





Continue Reading

You'll Also Like

295 63 21
4yakın arkadaşın sürükleyici hayatini anlatıyoruz "Öldümü" "Nabzı atmıyor "
2.9K 1.6K 17
Zamanda yolculuğa inanır mısınız? bende inanmazdım taki o güne kadar. Ben zora özel kandan bir zaman yolcusuyum...
16K 814 11
Beni durduracak mısın ? Bana yardım edecek misin ?