Gözlerini araladı. Başını oynatmasıyla boynunda ki kırlentin düşüşünü izledi. Doğrulmaya çalışırken göğsünde ki kadının huysuzlanmasıyla donuklaştı. Elini kadının saçlarına götürdü. " Ne yapmaya çalışıyorsun bilmiyorum incim" diyerek elinde ki saçları içine çekti.
"Seni kendimden çok seviyorum" derken bu sevgiden korktuğunu fark etti.
Arzum için sevgisini dizginlemeliydi. Tutkulu bir sevginin zarar vereceğini düşünüyordu. Ve zaten Arzum'un ne kadar hassas ve kırılgan olduğunu biliyordu. Birden Burak'ın cümleleri yankılandı zihninde. Cümlelerin altında ki anlamları düşündükçe kendini dizginlemesi gerektiğini bir kez daha anladı.
Arzum'un dudaklarına usulca bir öpücük yerleştirdi. Göğsünde ki kadının huysuzlanarak gözlerini açmasını izledi.
"Günaydın" dedi gülümseyerek.
Arzum biraz şaşkın "Günaydın" derken dün gece ki öfke ve şüphenin gözlerden silinmesine sevinmişti.
Emir omzuna götürdü elini. " Hadi hazırlan da dışarı çıkalım balım. Ben çok açıktım"
" Olur" dedikten sonra Emir'in göğsünden doğruldu. Ardından bir şey hatırlamış gibi " Ne kadar gıcıksın sen ya kesin zihnine şekerli poğaçalar geldiği için bu teklifi yaptın dimi" nazlandığı o kadar belliydi ki Emir buna güldü. "Alakası yok"
Arzum yukarı hazırlanmaya çıktığında Emir bu akşamı düşünmemek için neler yapabileceğini düşünüyordu. Görmek istemiyordu o kadını. Her gördüğünde midesine bir ağrı çörekleniyor ve bir an geçmesi için Allah'a yalvarıyordu. Aynı işkenceyi bu akşam yaşama düşüncesi sinirlerini bozuyordu. Bütün bir hayatı boyunca iğreneceğinden emindi. Babasının İngiltere'ye gönderirken 'Annenle tanışacaksın' dediğinde küçük kalbinin yerinden çıkacağını düşünmüştü. Bütün bir gün anne diye uçakta ki herkesi rahatsız ederken Suzan Sultanın " Sus evlat" cümlesine aldırmamıştı. Annesinin malikânesine gelirken kurduğu hayalleri hatırlayınca gözlerinden yaş akmasını engelleyemedi. Bütün hayallerinin malikâneye gelene kadar olduğunu gördüğü kadının kendisine takındığı tavırlardan anlamıştı. Suzan Sultanı ve kendini kovan kadından nefret ederek bütün gün ağlamıştı. O an gözlerinin önüne gelince nefes alamadığını hissetti."Ben hazırım" cümlesi bile kendine getirememişti.
Arzum Emir'in gözlerinde ki yaşları görünce koşarak yanına geldi. Nefes alış veriş de zorluk çektiğini anlayarak gömleğinin düğmelerini açtı hızlıca.
Kendini toparlamaya çalışarak " Ben iyiyim, hazırsan çıkalım" diyebildi.
Arzum " İyi değilsin. Ne oldu" derken kendini zor tutuyordu. Emir'in gözyaşlarına dayanamıyordu.
"Yok, bir şey balım hadi çıkalım. Gerçekten iyiyim" nefes alış verişlerini düzenleyebilmişti. Arzum'a açıklama yapıp onu da üzmek istemiyordu.
Arzum "Ne oldu birden sana anlat lütfen"
Gülümsemeye çalışarak "Ülserim azmış olmalı."
Buna inanmayarak " Emir"
Arzum'un anlına bir öpücük bırakarak "Bir şeyler yemezsek biraz daha azacağa benziyor"
İnanmasa da pek bir seçeneği yok gibiydi. Anlatmayacaktı. Belki anlatamayacağı bir şeydi. Israr etmek istemeyerek " Hadi çıkalım o zaman"
Beraber arabaya binerken nereye gideceklerini de kararlaştırmaya çalıştılar. Arzum yakın bir yer olması konusuna ısrarcı olmuştu. Akşam hazırlanmak için yeterince vakit olmasını istiyordu. Yer konusunu Emir'e bırakarak koltuğa yaslandı. İyi bir seçim yapacağı konusunda şüphesi yoktu. Gözlerini kapatarak " İşlerin biracık hafiflediğinde uzaklaşsak mı kısa bir süre İstanbul'dan" Emir'in bu birkaç ay işlerinin çok yoğun olduğunu bildiği için ileri bir tarihe plan yapmak zorunda kalıyor oluşu sadece tasarı da bırakmıştı kurduğu cümlenin gerçekliğini.
Emir " Nereye mesela" diyerek Arzum'un tasarısına umut veriyor gibi.
"Sen nereyi istersen"
Emir gülümseyerek " Ben bir Venedik aşığıyım. İstanbul olmazsa gidebileceğim tek yer orasıdır benim"
Arzum biran duraksadı. Venedik'in zihninde yaptığı çağrışımlar iyi bir olgunun işareti değildi. Midesinde hissettiği krampla kıvrıldı. Ozan'ın bir zamanlar yaşadığı şehirde olma fikri hoşuna gitmemişti. Adım adım onu takip ediyor hissine kapılırdı oraya giderse ki öyle de olurdu. Belki tanıdık bir yüze Ozan'ın ailesiyle karşılaşırlardı. Bunların hiçbirini Emir'e anlatamayacağı için tatil fikrini açması ve karşısına Venedik çıkması çok kötü olmuştu. Emir arabayı durdurdu Arzum'a baktı.
Dikkatin üzerinde olmasından hoşlanmayarak sordu "Neden Venedik?"
Emir "Kendimi rahat hissettiğim bir yer." Diyerek elini uzattı. "Hadi şimdi kahvaltıya"
Arabadan indiler. Ormanlık bir yerde havuz başında masalar olan çok hoş bir yere gelmişlerdi. Arzum etrafını inceledi " Neden kahvaltı hazırlamamı istemediğin belli oldu." Masaya geçtiler. Emir siparişleri verdi.
" Seninle tatil yapmak çok güzel olacak." Gözlerinin içi gülüyordu. "Birkaç acenteyle görüşmeme ne dersin?"
Keyfini kaçırmak istemese de "Birkaç günlük bir tatil fena olmaz" en azından süreyi kısaltmak isteyerek.
"Yapma balım ne birkaç günü benim şu birikmiş işleri bir toparlayayım. Uzun süre olmayız İstanbul da. – elini ensesine attı – Seninle dünya turu yaparız. Düşünsene sen ben ve keşfedilmeyi bekleyen binlerce yer. Hem senin resim yapman için ilham kaynağı olur keşfettiğimiz manzaralar" sesinde ki ses Arzum'u da heyecanlandırmıştı.
"Dünya" dedi. Venedik şehrinin Emir için önemini kaybettiğini düşünmüştü. Bütün bir dünyadan bahsediyordu Emir. "Harika olur" derken çalan telefon huzurunu bozmuştu. Emir telefonun ekranına bakarken " Bir rahat bırak Hakan"
"Aç hadi önemli bir şey olabilir"
Emir telefonu açtı. "Efendim... Ne? ... İyi tamam ya gel beni al o zaman... Ben şuan benim evin yamacında sürekli kahvaltı yaptığım yerdeyim... İyi daha geç kal elinden geldiğince diyerek telefonu kapattı.
"Ne oluyor" dedi yüz çizgileri gerilmişti.
Emir " Ufak tefek aksilikler işte balım önemli bir şey değil eminim Hakan'ın abarttığı kadar önemli değildir."
"Buraya geliyor galiba"
Emir "Bir 5 dakikaya burada olacakmış işte."
"Beni merak etme ben eve giderim" yarıda kalmışlığın vermiş olduğu bir kırıklıkla.
Emir " Bu kahvaltı olmadı balım. Ama dünya turu hayalimiz için bu safsataları bir an önce bitirip temize çıkmalıyım." – masaya az önce rastgele fırlattığı arabanın anahtarını Arzum'un avuçları arasına bırakarak " Eve geçince haber ver istersen evden bir şoför isteyeyim senin için eve seni şoför bıraksın her iki seçenekte de eve gidince haber ver olur mu?"
"Şoföre gerek yok ben giderim. Belki biraz da araba turu yapıp kafa dağıtırım" kabullenmiş bir şekilde.
Hakan'ın gelişiyle sessizlik oldu. Hakan " Hazırsan çıkalım"
Emir ayağa kalktı. " Mutlaka haber ver balım aklım sende kalmasın"
"Korkma veririm. Hem kurtlar beni yemezler"
Hakan bir kahkaha atarak " Sen yine de haber ver adamıma yoksa kurtların vay haline"
Emir Arzum'un anlına bir öpücük bıraktı. " Kahvaltını bitirmeden kalkma."
Arzum, Hakan'la Emir'in yanlarından ayrılışını izledi. Emir'in üzerine titremesine bayılıyordu. Ama gidiyordu işte. Tekrar buluşacaklarını bilse de gidiyordu. Arabayla uzaklaşana kadar izledi. Hala gözü arabanın gözden kaybolduğu noktadaydı. Çıkıp gelmesini umuyordu belki de. Gelip kahvaltıya kaldıkları yerden devam ederlerdi belki. Kısa bir an içinde hayal olduğunu anladı bunun. Gelemezdi. Hakan'ın elindeydi artık. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Hakan'ı düşününce nedense bu gülümseme hep beliriyordu. Emir için fazla babacıl davranıyordu bu davranış onu sadece komik bir duruma düşürüyordu.
Çayına biraz daha şeker atarak karıştırdı. Kahvaltı yapacağını sanmıyordu artık. Çayın birkaç yudumla tadına bakıp bıraktı.
Masanın üzerine düşen gölgeyle ürperdi. Emir olabileceğini düşündü gülümseyerek. "Emir" dedi başını kaldırırken.
Karşısındaki gölgenin geçmişten bir parça olduğunu görünce ürperdi. "Ozan" diyebildi çatallaşmış sesiyle.
Ozan elini uzattı "Merhaba Arzum"
Dokunduğu elin ipeksi dokunuşuyla nazikçe sıktı eli. Ozan davetsizce masasına oturmasına ses çıkarmadı. Ozan'ın yüzündeki gülümsemeyle karşılaşmış olması sevindiği sonucunu çıkartabiliyordu. "Nasılsın" sorusuyla Ozan'ın mavi gözlerine baktı. Saçları hala dağınıktı. Gözleri küpesine takıldı. Zaten vurdumduymaz birisi olmuştu her zaman. Kendi tarzı diye düşünmeden edemedi.
"Teşekkürler. Sen?"
"Bende iyiyim. Kahvaltı edebilecek bir yer ararken seni gördüm. Ne hoş bir tesadüf değil mi?"
Arzum alaylı bir gülümseme atarak " Kahvaltı için otel odalarını tercih ettiğini sanıyordum her zaman"
"Değişiyorumdur sen fark etmesen de"
Bir an Ozan'ın gözlerine baktı. Her zaman Ozan'a inanmamayı tercih ediyordu İnançlarını körelttiğinden beri. Ozan'ın değişiyor olma ihtimalini bile düşünmezdi. Gruplandırdığı insan tiplerinden en uzak durulması gereken tipti Ozan. Sadece kendine acı veren egoistten başka bir şey değildi. " Adına sevindim Ozan" diyerek ayağa kalkmak üzeredeydi ki Ozan bileğini kavrayarak "Biraz ciddi konuşalım"
Arzum, Ozan'ın gözlerinin içine baktı. "Seninle konuşacak ciddi bir konumuz yok bizim. Bileğimi bırak" sesindeki sert çıkış karşısında şaşırmışa benziyordu Ozan.
" Otur şu masaya Arzum"
Ozan'ın zor kullanmasıyla masaya oturdu tekrardan. " Ne?" çığlığıyla yan masalarda ki dikkati üzerlerine çekmişti. Daha fazla bakılmasından rahatsız olarak " Çabuk söyle ne diyeceksen"
Ozan umutsuzca Arzum'un gözlerine baktı "Niye böyle yapıyorsun?" Arzum'u kazanabilmek için her yolu mubah sayıyordu artık.
"Konuşacak mısın?" dedi emrivaki. Biran önce dinleyip kalkmak niyetindeydi. Ozan'ın zırvalarına ayıracak vakti yoktu.
Ozan "Seviyor musun o adamı?"
"Evet" dedi emin tavrıyla.
Ozan Arzum'un gözlerinin içine daha yakından baktı. " Yattın mı onunla" dedi. Sorunun cevabının 'Hayır' olduğundan emin bir ifadeyle.
Arzum sıkılmış ve biran önce kalkma isteğini belli eden ifadesini açığa çıkarırken "Evet" dedi. Ozan'ın bu saçma sorularının ne zaman biteceğini merak ederek.
Ozan duraksadı biran. Arzum'un biriyle beraber olamayacağından emindi. " Yalan söylüyorsun değil mi?"
Arzum ayağa kalktı. " Bu kadar saçmalık yeter artık." Diyerek arabasına doğru yürümeye başladı. Arabasına geçerken kendini saran el ürpermişti.
Başını geriye doğru çevirdi. Ozan'ın öfkeli bakışlarıyla karşı karşıyaydı.
"Neden" diye bağırdı.
Arzum şaşkınlık ve korkuyla " Ne neden Ozan izin ver gitmek istiyorum" diyebildi.
Ozan "Bunca yıl benimdin. Ve her seferinde hazır olmadığını söyledin şimdi bana o adamla" cümlenin devamını getirmeden dudaklarını Arzum'un dudaklarına götürdü parçalarcasına.
Arzum nefes alamadığını düşündü. Zihni Hisar'ın kulisindeydi. Parçalar halinde gözlerinin önünde canlanan anlarda şimdikinden daha çok acı çektiğini hissetti. Zihninin karanlık bir köşesinden kasıklarında hissettiği korkunç sancıyı duyumsadı. Başının döndüğünü hissediyordu. Düşmemek için Ozan'a tutundu. Dokunduğu tenle içine korkunç bir ürperti saplandı. Saçlarını yolunurcasına tutunup kanepeye savruluşunu canlandı. Bunu yaşamış olamazdı. Zihninin yaşanmışlık olgusu kattığı bu olayı reddediyordu. Kasıklarında daha büyük bir acı hissetti. Kanı çekiliyordu bedeninden. Kabusunun içine içine çekiyordu. Şuan dudaklarında ki sert dudaklar geçmişi harekete geçirmiş gibydi.
Nefes alamadığını hissetti. Geçmiş yutuyordu tüm benliğini. İçindeki masum yan ' Gerçek değil' dese de acılar bedeninde gerçek olduğunu ispatlıyor gibiydi.
Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim
Bir de ufacık bir yorum *-*