Your Hope, Your Angel (Yoonse...

By sozinhoe

8.5K 964 953

Umudunu kaybeden tüm insanlar için... @1of_a_madhatter 'e ithafendir More

1- Why?
2- When?
3 - Who?
4 - Which?
5 - How?
6 - What?
7 - Dark&Light
9- Love&Hope (M)
10 - The End Of All Things (Final)
I Loved, I'm Loving, I'll Love (Part 1)
I Loved, I'm Loving, I'll Love (Part 2)

8- Lost&Free

573 72 115
By sozinhoe

(Medya ile okursanız sevinirim.)

"Eğer şimdiye kadar yalnız hissetmişsen,
Eğer şimdiye kadar düşmüş gibi hissetmişsen,
Sadece tek sen olmadığını bilmelisin çünkü ben de seninle hissediyorum
Dünya omuzlarındayken ve dizlerinin üzerine düşmüşken
Oh, lütfen
Aşkın seni serbest bırakacağını bilmelisin"

Kodaline- Love Will Set You Free

Hoseok gülümseyen bakışlarını benden ayırmış, gözlerini kapatıp yüzüne vuran güneş ışıklarının tadını çıkarıyordu. Tatlı yüzü, iki yana genişlemiş olan minik dudakları, birer çizgi halini almış olan gözleri.. Parlıyordu. Evin karanlığında pek anlayamasam da, şimdi yüz hatlarının ve bedenin şeklini daha iyi görebiliyordum.

İncelerken omzumu silktim ve ben sustuktan sonra oluşan sessizlikle ayaklarımı sallayarak suda küçük dalgalar oluşturdum. Hala bir şey söylememişti anlattıklarımın üstüne. Durumum o kadar mı vahimdi?

"Anladım sanırım Yoongi."

Alaycı bir şekilde yarım ağızla ufak bir gülüş çıktı dudaklarımdan. Bu onun dikkatini dağıtmamış olacak ki beni önemsemeden konuşmaya devam etti.

"Birkaç insanın davranışını bütün insanlığa genellemişsin. Yanlış. Bütün insanlar güvenilmez değildir, bütün insanlar yalancı, bencil ya da dedikoducu da değildir. Sadece sen o kadar şanssızsın ki karşına hiç iyi birileri çıkmamış."

"Sanmıyorum, eğer iyi birileri olsaydı; zaten hemen şu anda karşıma çıkardı."

Hoseok bakışlarını bana çevirdi, avucunu açtı. Avucunun içine, rengârenk bir kelebek kondu.

"Birileri var, sadece sen göremiyorsun."

"Olsa görürdüm Hoseok-ah."

Hoseok kelebeği yüzüne doğru yaklaştırdı ve ona doğru mırıldandı.

"Güzel kelebek, bu inatçıya bir şeyler anlatmam gerek. Üzgünüm ama gitmek zorundasın minik tatlı şey."

Kelebek avucundan havalandı, onun kafasının etrafında bir tur attıktan sonra uçarak ağaçların dallarının arasında kayboldu. Melek, mucizevî bir varlıktı. İyi niyeti, içimin buzlarının etrafını sarıyor ve gün geçtikçe eritiyordu.

Kolunu omzuma attı ve başını omzuma koydu. Birilerinin bana dokunmasında hoşlanmazdım, ama onun dokunuşları o kadar nazik, o kadar yumuşaktı ki, hayır bile diyemiyordum. İçimde yabancı bir duygu vardı, daha önce hiç karşılaşmadığım ve anlam veremediğim bir duygu. Neydi bu?

"Geldiğim gün, seni inceledim. Şu kasiyer çocuk, Jimin. İçinde sevgiyi gördüm. Ondan yayılan kırmızı ışıklar, gözlerimi kamaştırmıştı. Kırmızı ışık, aşkın sembolüdür Yoongi. Seni seven birileri var."

Kolumu onun beline atıp sarmış, biraz daha kendime doğru çekerek bedenin iyice bana sokulmasını sağlamıştım. Ağır ağır inip kalkan göğsünü hissedebiliyordum. İçimdeki yabancı duygunun iyice kabardığını hissediyordum, doruk noktasına ulaşacakmış gibi geliyordu.

"İnsanların nasıl hissettiğini görebiliyor musun yani? Bende ne görüyorsun?"

"Eğer istersem görürüm. İstemediğim ya da zorunda kalmadığım sürece kimsenin enerjisinin yayılımına bakmam. Fazla kişiye bakarsam, kendi gücümde zayıflık hissederim ve ertesi gün için beklemem gerekir."

Başını kaldırarak bir kedi misali burnunu boynuma sürttü. O bölgeden başlayarak, bütün bedenimin titrediğini hissettim.

"Sen ilk siyahtın, umutsuzluk. Şimdi ise... grisin. Bu da kararsızlık. Ama... enerjinin en yakın olduğu renk.. kırmızı."

Benim gibi duygusuz bir insan kimseyi sevemezdi.

Sevemezdi.

Sevgi.

Hoseok'a karşı hissettiğim şey, anlam vermediğim bu yabancı duygu. Sevgi olmalıydı.

"Öyleyse, Jimin arkadaşım olabilir değil mi? Ona güvenebilirim?"

Başı yeniden omzuma düştü.

"İstersen, daha ötesi de olabilir. Sevgili gibi. Seni seven biri var derken, bahsettiğim sandığın türden bir sevgi değildi. O sana âşık. Aradığın umuda, onunla birlikte olarak kavuşabilirsin."

Boştaki elini, kucağımda duran elimin üstüne attı ve sıktı. Gözlerinden akan gözyaşları sırayla düşerek bacaklarımı ıslatıyordu. Bir şey söyleyemedim, sesimi yutmuş gibiydim. İstediğim şey bu değildi. İstediğim kişi Jimin değildi.

Dünyanın en huzur verici olan sesi, titreyerek güzel dudaklarından kulaklarıma hücum ediyordu.

"Umuduna ulaşman için, aşık olmaya ihtiyacın var. Bunu görebiliyorum. Aşk ve sevgi seni serbest bırakacak."

Sonunda iki gündür yaşadığım duygu değişiminin farkına varmıştım. Benim istediğim tek sevgi, Hoseok'un sevgisiydi. Ben onu istiyordum.

"Hoseok-ah..."

Kolunu omzumdan çekti ve zoraki bir gülümsemeyle gözyaşlarını koluyla silerek güldü.

"Ah özür dilerim, insanlar ve duydukları sevgiyi görünce dayanamıyorum. Hissettiğiniz şeyler çok güzel."

"Hoseok-ah..."

Bu sefer sesim öncekinden biraz daha yavaş çıkmıştı. Yanaklarını ıslatan gözyaşları her düştüğünde, benden bir parça kopuyormuş gibi hissediyordum. Onun ağlaması, hayır... Bu dayanılmaz bir şeydi. İnsanı insan yapan bütün duyguların, bana geri döndüğünü hissediyordum.

Evden dışarı adımımı atarken, şu anda içinde olduğum durumdaki gibi birine dönüşebileceğimi düşünemiyordum. Bana iyi gelen şey, Hoseok'du. Onun varlığı, bana ilk gülüşü, ilk bakışı, ilk dokunuşu... Bana umut veren tek varlık oydu; iki yıldır kimsenin yapamadığının aksine, o iki günde beni bana geri getirmişti.

Oturduğum yerde ona doğru döndüm ve yüzünü avuçlarımın arasına aldım, hala sessizce akarak ellerimi ıslatan gözyaşlarını umursamadan. Gözyaşları, ona ters olacak derecede soğuktu. Onun mutlu olmasını istiyordum. Onun benimle mutlu olmasını istiyordum.

"Başkasının sevgisine ihtiyacım yok. Benim tek ihtiyacım olan varlık sensin. Sadece senin sevgine, aşkına ihtiyacım var. Sen benim umudumsun, benim meleğimsin. Bana umudu ve sevgiyi verecek misin?"

Gözlerimi kapatarak usulca dudaklarımı onun dudakları ile birleştirdim. Karşılık vermese de, ben dudaklarının tadına kendimi kaptırmıştım bir kere.

Dudaklarımı geri çekip kafasını iki elimle kavrayarak saçlarına daldırdım. Avuçlarımın içinde hissettiğim yumuşaklık ile parmaklarım ile saçlarıyla oynadım.

Kimseye söylemediğim, kimseye söylemeye değer bulamadığım o sihirli cümleyi mırıldandım.

"Seni seviyorum."

Gözleri şaşkınlıktan büyümüştü. Melek gözlerim olmasa da, ondaki tedirginliği anlayabiliyordum. Ufak bir tereddütten sonra kollarını boynuma doladığında, ikinci kez dudaklarının tadını almak için aramızdaki mesafeyi kapattım.

Gözyaşları ikimizin de yüzünü ıslatırken dudaklarımın üstündeki dudaklarının gülümseme ile kıvrıldığını hissetmiştim. Gözyaşları... sıcacıktı. Mutluluk gözyaşları.

(Bulundukları mekan gibi düşünün)

Artık kuşların cıvıltıları, çiçeklerin kokusu, akan suyun sesi... Hepsi daha güzel geliyordu. Güneşin sıcağı bile acı vermiyordu artık.

İkimizin dili de birbirimizin ağzında sesli bir şekilde dans ederken, aklımda Hoseok'un sesi yankılanmıştı. Bu sefer gülümseme sırası bendeydi.

"Ben de seni seviyorum."

-----------------------------------------------------------

I love cherry blossoms so much...

Manzara fotoğrafı için teşekkürler @scream_in_my_head ♡

Love you all♡

-----------------------------------------------------------

Continue Reading

You'll Also Like

12.3K 1K 32
Kim Taehyung'a bebeklerini anlatan Min Yoongi'nin günlüğü Oy ve yorum atmayı unutmayın. Lütfen... Angst değil. Umarım beğinirsiniz.
1K 146 18
Yeraltının gün ışığına ihtiyacı vardı.
37.8K 2.5K 20
taehyung, yoongi'den boşanmak istiyordu. yoongi ise tam tersini. [ne zaman ters düşersek, elimi tut taehyung. iyileşeceğiz.] 291018'
3.5K 82 46
Benim gibi angst fic okumayı sevenler için öneriler... ~Reveshappy