Fırtına ve Yaprak | WATR Watt...

By ZeynepBozik

8M 233K 24.2K

✤ Fırtına mı daha sert eserse yaprağı düşürür? Yoksa yaprak mı daha güçlü tutunursa fırtınayı yıldırır? Baş... More

Fırtına ve Yaprak
2.Bölüm ✤ İnanç
3.Bölüm ✤ Çaresiz
5.Bölüm ✤ Dikkatli ol
6.Bölüm ✤ Kurallar ve Emirler
7.Bölüm ✤ Oyun
8.Bölüm ✤ Ters köşe
9.Bölüm ✤ Merak
10.Bölüm ✤ Güneş ve Ay
11.Bölüm ✤ Sindirella
12.Bölüm ✤ Daha fazlası
13.Bölüm ✤ Yemek
14.Bölüm ✤ Fırtına
15.Bölüm ✤ Sürprizlere açık
16.Bölüm ✤ Depo
17.Bölüm ✤ Yarış
18.Bölüm ✤ Belge
19.Bölüm ✤ Kedi ve Fare
20.Bölüm ✤ Öfke
21.Bölüm ✤ İroni
Bölümle ilgili not
22.Bölümden Kesit ✤
22.Bölüm ✤ Odada 3 Gün
FVY Kesit ✤
23.Bölüm ✤ Risk
24.Bölüm ✤ Soru ve Cevaplar
Yarışma
25.Bölüm ✤ Sevgili Rolü
Önemli Not
26.Bölüm ✤ Yardım ve Fırtına
27.Bölüm ✤ Bundan fazlası
28.Bölüm ✤ Canavar
Analiz - Karakterler
29.Bölüm ✤ Yalanlar
30.Bölüm ✤ Havuz
31.Bölüm ✤ Kirpi
32.Bölüm ✤ Hız Oyunu
33.Bölüm ✤ Aura
34.Bölüm ✤ Çatışma
35.Bölüm ✤ Motorsiklet
36.Bölüm ✤ Anne vakası
37.Bölüm ✤ Teşekkür ve Sahiplenme
38.Bölüm ✤ Endişe
39.Bölüm ✤ Fırtınanın Rüzgarı
40.Bölüm ✤ Açık hava sineması
41.Bölüm ✤ Kesit
42.Bölüm ✤ Tutarsızlık
43.Bölüm ✤ Beklenmedik Plan
Grup
44.Bölüm ✤ Yastık Savaşı
45.Bölüm ✤ Uçak
Önemli Bilgilendirme
46.Bölüm ✤ Amsterdam Sokakları
47.Bölüm ✤ Fotoğraf
48.Bölüm ✤ Dans
48.Bölüm Dans Sahnesi Ayaz Versiyonu ✤
49.Bölüm ✤ Kanal Turu ve Matruşka
Önemli Bilgilendirme
50.Bölüm ✤ FİNAL
Teşekkürler Fırtına ve Yaprak Ailesi ✤
2.KİTAP YAYINLANDI
ADANA İMZA GÜNÜ VE KİTAP DUYURUSU

4.Bölüm ✤ Kilitli kapı

187K 5.6K 334
By ZeynepBozik

                                                                               4.BÖLÜM

Ön Okuma

Odaya girdikten sonra durup başımı iki yana salladım ve kendime büyük bir of çektim. Şu anda bu adamın zihnime serptiği izlenim tohumlarıyla ilgilenemezdim. Annemler beni odaya yerleşir yerleşmez görüntülü arama yapmam konusunda defalarca tembihlemişlerdi. Çok gecikmiştim. Bir an önce o görüntülü sohbetin başına oturmak zorundaydım. Sırt çantama koştum ve dizüstü bilgisayarımı kaptığım gibi çıkarıp masanın üzerine koydum.

Şarjım bana yeterdi, bu yüzden bilgisayarı aceleyle uyku modundan çıkardım ve görüntülü arama uygulamasından ablamın hesabına bir çağrı gönderdim. Başında bekliyor olacaklardı ki çağrıma tam bir saniye sonra cevap verildi.

Bağlantı kurulur kurulmaz, daha görüntü gelmeden annemin ismimi tiz haykırışı yankılandı hoparlörde. Görüntü sesini takip edip ekrana yerleştiğinde merak ve endişeyle kameraya doğru eğildiğini gördüm. Fakat ben daha bir selam veya bir tepki daha veremeden ablam uzandı anneme doğru. "Anne dur oraya o kadar fazla eğilme, karşıdan seni tam göremez, heh şöyle, biraz geri duracaksın."

Kameranın dibine sokulmuş annemi geriye çekti ablam. Annem de tatlı tatlı söylenerek ablama döndü. "Ya biliyorum kızım, söyledin açmadan önce ama işte unutuyorum." Ablamın omzunda duran elini okşadı ve birkaç saniye sonra sanki çağrı başlamamış gibi birbirleriyle bakıştıklarını fark edip bir anda bana doğru döndüler.

Ben ise dikkatle onları takip ederken edinemediğim gülümsememi bakışları bakışlarımla buluşunca hatırladım ve dudaklarımın kıvrılmasını sağladım. "Sonunda açtım!" dedim tatlı bir sesle. "Nasılsınız?"

"Biz iyiyiz kızım, sen nasılsın? Yerleştin mi tamamen?"

Ablam annemin arkasına oturmuş, çenesini onun omzuna yaslamış bana çaktırmadan el sallıyordu. Önce annemin konuşmasını bekliyor, araya girip bir şey söylemiyordu. Bakışlarından beklediğini hissettiğim için anneme odaklandım.

"İyiyim anneciğim, merak etme, güzel burası."

Az önce başıma gelenleri anımsayıp neredeyse yurttan atılıp yanlarına geri dönüyor olduğumu düşündüm ve tüylerim diken diken oldu. Habersizlerdi ve öyle de kalmaları gerekiyordu. Ebeveynlerin çocukları hakkında kendi zihinlerinde kurdukları hayalden bir dünya olurdu çoğu zaman. Bazı zamanlar, o dünyayı yıkmamak gerekirdi. Onların iyilikleri için.

Annem bir oh çekti. "Hadi bize odayı göster o zaman!"

Bilgisayarı ellerimin arasına aldım ve kamerayı sol tarafıma, benim yatağıma doğru çevirdim. "Burada yatıyorum." Yatağı gösterdikten sonra kucağıma aldım ve dolaba doğru yürüdüm. "Bu dolabım." Hemen yan taraftaki banyoya adımladım ve ışığı açıp içeriyi gösterdim. Banyo kameraya yansır yansımaz "Ay, banyo çok temiz ve şık görünüyor." Dediğini duydum annemin. Başımı iki yana sallayıp gülerken masaya geri dönüyordum. Ablamın sesini duydum. "Eee annem, senin uzmanlık alanın sonuçta."

Bilgisayarı masaya bırakırken ablamın annemin başının üzerini öptüğünü gördüm. Nedensizce kalbimin hafif bir esintiyle titrediğini hissettim fakat aldırmadım.

Ablamın bakışlarına takılmış olacak ki birkaç saniye içerisinde "Oda arkadaşın mı var? İki yatak gördüm ben?" diye sordu.

Aceleyle gülümsedim. "Yok, hayır oda arkadaşım yok kontenjan açığı olmuş beni de bu odaya yerleştirdiler şansıma. Daha büyük odada tek başıma kalacağım."

Alnımın terlediğini hissettim. Yalan söylemek beni huzursuz ediyordu. Çok kötü hissediyordum. Ağlayacak gibi hissediyordum. Gülümsememle bastırmaya çalıştım bu isteği. Başarılı da oldum ki annem rahatladığını ifade etmeye başladı. "Oda güzel, sade ve şık. Güzel güzel." Aklına bir anda gelmiş gibi atılarak tembihlemeye başladı beni. Oysa aklında sadece bunlar dönüyordu. "Kızım bak, okuldan sonra odana dön. Güzel güzel dersini çalış sabah tekrar okuluna git. Çok oyalanma dışarılarda. Dikkat et. Derslerine odaklan sen." Ekrana eğildi ve babam evde olacak ki sessiz sessiz devam etti. "Biliyorsun ne kadar zor ikna ettin beni de babanı da. Baban duymasın ki gittiğin halde derslerin kötü. Biliyorsun babanı."

Yaklaşık yarım saat önce onunla ilgili hatırladığım anılar kulağıma fısıldadı. Bilmiyorsun babanı. Bu tavırlar babana ait olamaz. Anneme de aynen böyle söylemek istedim. Çok değişti, artık babam gibi davranmıyor ki ne yapacağını kestireyim demek istedim. Fakat anıların, özellikle özlem ve üzüntüyle anılan anıların boğazda bıraktığı o acı hissi yutkundum ve gülümsedim. "Biliyorum, biliyorum sen merak etme."

"Irmak, annemle ben sana bir şey söyleyeceğiz." Ablam çağrı başladığından beri ilk defa bana hitaben bir şey söylemişti. Bu merakımı daha da büyütürken "Dinliyorum." diye cevapladım onları.

İkisi de dönüp birkaç saniye birbirlerine baktıktan sonra annem anlatmaya karar vermiş olacak ki yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ekrana doğru döndü. "Ablan buraya geri taşınıyor kızım!"

Düşüncelerimin ve doğru bildiklerimin kalbine bir kurşun saplanmış ve ölüm çığlığıyla kulaklarımı uğuldatıyorlarmış gibi hissettim. Başımdan aşağı bir kova soğuk su döküldü. Su yetersizdi aslında, düşünmemi donduran bir zift olabilirdi ancak bu.

Bundan iki yıl önce ablam evden ayrılmış ve tek başına yaşamaya başlamıştı. Annemlere söylediği şey iş yerine daha yakın bir yerde oturmak istediği olmuştu. Fakat asıl sebebini bana söylemişti. "Bu evde huzurlu hissetmiyorum. Aile güzel bir şey ama ben kendi hayatımı yaşamak istiyorum ve annem ve babamla yaşamak istemiyorum. İstediğim hayat için bu aile fazla dolu." demişti. Söylediği her cümle sırasıyla ezberimdeydi çünkü daha söylediği anda kazınmıştı içime.

Babamla ciddi bir kavga ederek, en sonunda, evi kendi parasıyla tutmak istediğini söyleyerek çıkıp gitmişti bu evden ve babam bu kavgadan sonra bir daha ona bu kararı için ne kadar kızdığını hatırlatmamıştı. Gitme cesaretini gösterebildiği için babama bir evladını kaybedebilirsin gerçeğini öğretmişti ve babam bundan sonra ablamın üzerine sırf bu yüzden daha çok düşer olmuştu. Ve iki yıl boyunca ablama gösteremediği, bitti sanılan tüm öfkesini o ev içinde benden çıkarıp durmuştu.

Annemin "Irmak, kızım?" seslenişiyle kendime geldim. "Ne oldu? Bir şey mi oldu? Yüzün kireç kesildi kızım."

Eğer yüz hatlarım ve mimiklerim, bakışlarım şu anda ruhumun ayna görevini üstlenmişlerse, buz tutmuş olmalılardı çünkü içim öyleydi. Kalbim kırılmış hissediyordum. Dışlanmış, yalnız. O evden "Bu aile benim için dolu." düşüncesiyle çıkmıştı. Hiçbir zaman anlayamamıştım niye böyle düşündüğünü. Ailemiz hepimize yeterdi diye düşünürdüm o zamanlarda. Şimdi görüyordum ki, öyle değilmiş. O evden ben ayrılınca mı sana yetecek boşluk açıldı abla? O kalabalık ben miydim?

Gözyaşlarımı yutabileceğim en acı verici şekilde yuttum. Bu artık fiziksel bir acı vermeye başlamıştı. Sanki biri boğazıma kezzap döküyordu. Zorlukla gülümseyip yanan gözlerimi kısarak başımı iki yana salladım. "Ha-hayır, olmadı bir şey. Olmadı, iyiyim, bir an yapmam gereken bir şeyi hatırladım yalnızca. Çok sevindim abla!"

Annem yere her an dökülebilecek kadar solan yüz ifadem toparlanınca neşeyle devam etti. "Kiraya verdik bugün dairesini. Birazdan eşyalarını almaya gideceğiz."

Ablam bir ekrandan da olsa gözlerimin içine bakıyordu şu an. Nasıl bakabiliyordu? Nasıl içi kalkmıyordu? Ben bakamıyordum. Her ne kadar belli etmemek için yapabileceğim en iyi rolü de yapsam, şu anda yaşadığım şaşkınlığı ve hayal kırıklığını gizleyemiyordu yüzüm.

"Neyse anne, sanırım yapması gereken şeye takıldı aklı. Biz yalnız bırakalım da kız odasına alışsın."

Ellerimi, dizlerimin üzerinde, onların göremeyeceği bir yerde yumruk yaptım. Tırnaklarımı avcuma geçirdim. "Daha sonra yine konuşuruz anneciğim. Öpüyorum sizi." dedim ve onlar da karşılık verir vermez daha fazla dayanamayarak bir anda çağrıyı sonlandırdım.

Oturduğum sandalyede hafifçe yana doğru döndüm ve bacaklarımı masanın altından çıkardım. Bakışlarım istemsizce kendilerine bir nokta seçiyor ve donuk bir şekilde o noktaya bakıyordu. İçimde bir şeyler yerinden oynamış gibi huzursuz hissediyordum.

Daha derin düşüncelere dalacaktım ki o boğuk sesi duydum. "Daha ilk günden."

Başımı irkilerek kaldırdığımda kapının eşiğine omzunu yaslamış, o heybetli bedeniyle odanın önünde dikildiğini gördüm. Boş bulundum. "Ne?"

Başını yana yatırdı ve neredeyse belli belirsiz ama kesinlikle karşıdakini utandıracak şekilde göz devirdi. Odaya doğru benimle konuşmayı ciddiye almadığını belli eden vücut hareketleriyle girdi ve kapıyı ayağıyla kapattı. Deri ceketini çıkarıp kapının arkasındaki askıya astı ve daha sonra hemen yan tarafımda duran yatağına doğru yöneldi. Hareketleri ağır ve öylesineydi. Fakat bir yandan da çok kontrollü gözüküyorlardı. Kafa karıştırıcı izlenimler bırakıyordu gözlerde.

"Daha ilk günden aile hasreti mi çekmeye başladın? Kolay gelsin sana." Bir anda kendini yatağa bıraktı ve ayakkabılarını bile çıkarmadan yatağa uzandı. Ellerini başının altında birleştirip tavana bakmaya başladı. Tavırlarında beni ciddiye almadığını hissettiren yoğun titreşimler vardı. Sanki, burada kalıcı olduğuma inanmıyor gibiydi. Gözlerimi huysuzca kıstım.

"Hayır, aile özlemi çekmiyorum. Bunu nereden çıkardığını sorabilir miyim?" Uzun denilebilecek birkaç saniye bekledim fakat hiçbir şey söylemedi. Yüzünde beni duyduğuna dair en ufak bir mimik hareketlenmesi, küçük bir kas seğirmesi bile olmadı. Çok ama çok fazla sinir bozucuydu.

Her şeyin üst üste gelişi daha fazla kaldıramayarak vereceğim en kontrollü tepkiyi verdim ve elimi masaya vurarak ayağa kalkıp ona sırtımı dönerek yatağıma yürüdüm. Fakat yatağıma otururken kendimi tutamadığımı ve sözcüklerin bir bir dudaklarımın arasından kaydıklarını fark ettiğimde çok geçti. "Biliyor musun? Normal bir iletişimin bile çok kaba senin."

İşte bu, bir tepki almama yaramıştı. Yattığı pozisyonunu hiç bozmadan başını bana doğru çevirdi. Fakat yüz ifadesiyle karşılaştığımda söylediğim şeyi umursadığı için dönmemiş olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Yüz ifadesinde salt umursamazlık yatıyordu.

Bu, içimde biriktirdiğim öfkenin kelimelere sarılışını daha da tetikledi. "Gerçekten kaba birkaç davranışına tanık oluyorum, daha sonra bana yardım etmeyi kabul ediyorsun ve az önce tam benimle konuşmaya çalıştığını düşündüğüm sırada aşağılayıcı bir cümle ortaya atıyorsun. Ve ortaya atmakla da kalmıyor, daha sonra bana cevap vermeyerek daha fazla kabalaşıyorsun!"

Gözlerimin içine uzun uzun baktı. O baktıkça, ben daha dikkatli izledim bakışlarını. O bakışlarda yatan anlamı çözmeye çalıştım. Bir umursayış bulmaya çalıştım fakat gözlerime baktığı o uzun süre boyunca hiçbir şey değişmedi.

Bir şey söylemeden başını yine aynı soğukkanlılıkla yüzü tavana bakacak şekilde çevirdi. "Kuzuların en büyük hataları ne olur biliyor musun? Kurttan nefret ettiklerini ve bunun sebep olduğu o korkuyu ona hissettirmeleri." Gözlerini yumdu. "Şimdi sessiz ol. Yoksa içinde sessiz olman gereken bir odan kalmayacak."

Gözlerini bir daha açmadı. Uyuyor gibi değildi. Ama uzun süre boyunca bir daha hareket edecek gibi de değildi. Birkaç dakika boyunca öfke ve hayret karışımı hislerle ona baktım. Kendi kendime kızdım. Daha adını bile bilmiyordum.

Zihnime ve bedenime çöken yorgunlukla kendimi yatağın yumuşaklığına bıraktım ve kelimenin tam anlamıyla yığıldım. Bu odada kalmak zorundaydım. Az önce yaptığım o görüntülü konuşma bana buna gerçekten mecbur olduğumu ve yapmam gerekenin bu olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı sanki.

Derin bir iç çektim ve gözlerimi kapatıp ellerimi şakaklarıma yerleştirerek parmak uçlarımla kendime masaj yapmaya, stresten ağrılar saplanan başımı rahatlatmaya çalıştım. Bu oda arkadaşlığı olayı düşündüğümden çok daha zor olacaktı.

Başımı yavaşça ona doğru çevirdim ve onu incelemeye başladım. Baştan aşağı siyahtı. Öylesine bir serseriye benzediğini söylersem yalan söylemiş olurdum. Fakat görüntüsü hiç de güven vermiyordu. Onda farklı bir şeyler vardı. Bu adamdan bir yanım uzak durmak istese de bir yanım karşısında dur diyordu. Şimdilik, olacağına bırakacaktım bazı şeyleri.

Şimdi biraz uyumak istiyordum. Yeni dünyalara açılan geniş zihnimin bir anda tüm o kirli düşüncelerle yağmalandığını ve dar ara sokaklara dönüştüğünü hissediyordum. Bir şey daha düşünecek halim kalmamıştı. Gözlerimi kapattım.

Gecenin ortasında gözlerimi odanın karanlığına ve sessizliğine araladım. Odada uyanmaya alışmaya ve ayılmaya birkaç dakikamı ayırdıktan sonra artık tamamen açılmış gözlerim odada gezinmeye başladı. Kapının arkasına bıraktığı ceketi de kendisi de yoktu. Gitmişti.

Doğruldum. Susamıştım. Odaya su depolamayı unutmuştum tüm o telaştan ve sorundan dolayı. Koridorun sonuna yürüyüp yiyecek içecek otomatına gitmek benim için şu anda büyük işkenceydi. Fakat dilim ve damağımın birbirine yapıştığını hissedebiliyordum. Boğazım çok kurumuştu. Suyu mutlaka almalıydım.

Yataktan bir güç doğruldum ve ayağa kalkıp yere öylece bıraktığım sırt çantamdan bozukluk aldım. Daha sonra ellerimle saçlarımı karıştırarak kapıya yürüdüm. Kapıyı açtığımda koridorun ışığı gözlerimi öyle yaktı ki kendimi derhal karanlık ve alıştığı mağarasına dönmek isteyecek bir yarasa gibi hissettim.

Gözlerimi ovuşturarak koridora çıktım. Sola döndüm ve merdivenleri de geçtikten sonra en sonda bulunan makinenin önünde durdum. Makineye şöyle bir göz attıktan sonra yanımda fazladan bozukluk getirdiğim için mutlu oldum. Gece kalorili yiyecekler tüketmenin sağlıksız olduğunu söyleyen o kadar çok insan vardı ki... Ama içimdeki gece yeme tutkusu bunu susturabilecek kadar gürültülü çıkmıştı. Bir su ve bir çikolataya yetecek kadar parayı makineye verdikten sonra çikolatamı bir elime suyumu bir elime alıp odaya dönmek üzere yürümeye başladım.

Koridorun yarısında çikolatamı açıp yemeye başlamıştım bile. Odanın kapısını kapattığımı hatırlamıyordum fakat rüzgardan dolayı çarpmış olmalıydı. Kapı kolunu indirdim ve kapıyı aralayıp odaya ilk adımımı attım. Fakat başımı içeriye ilk kaldırışımla bütün bedenimi kaskatı edecek bir sahneyi görmem bir olmuştu.

O camın önünde durmuş bir sigara yakıyor, bir kız ise yatakta soyunuyordu.

Boş bulunarak bir "Ayy!" çığlığını bırakırken kapıyı geri kapattım. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve karşıma dikildi. Dudaklarının arasına yanan sigarasını yerleştirmişti. Ve bu görüntüsünü hiç bozmadan, ultra rahat bir tavırla "Ne var?" dedi. Omzunu kapıya yasladı, diğer kolu ise kapı koluna asılmıştı.

Kaşlarım çatıldı. "Ne mi var?" Onun yerine ben utanmıştım ama onun en ufak bir kenarından utanç akmıyordu. Akmayı da geçin, en azından damlayabilirdi değil mi?

Başını salladı. "Eee, devam et."

"Bak kaba olmak istemem, evet bana yardım ettin ama bundan sonra sanırım orası benim de odam."

Yüz ifadesinde en ufak bir değişim olmadığı için konuşmaya devam ettim. "Teknik olarak orası ikimizin odasıysa içinde benden başka bir kızın yatıyor olmaması gerekiyor. Ya da soyunuyor olmaması. Özellikle soyunuyor olmaması."

Kaşlarını hafifçe, düşünceli bir şekilde çatarak başını yana doğru eğdi. O bir şey söylemeden, ben rahatsızlığımı dile getirmeye devam ettim. "Şey, bu beni rahatsız ediyor, eder." Etmeliydi de!

Bıkmış fakat umursamaz bir tavırla elini dudaklarına doğru götürdü ve sigarasından bir duman çekti içine. Gri ve zehirli duman dudaklarının arasından ağzının içine aktı. Yanakları çukurlaştı, gözleri kapandı. Birkaç saniye sonra izmariti dudaklarından çekti ve dumanını dışarıya üfleyeceğini sanıp geriye doğru çekildiğim sırada yutkundu. Bütün o acı ve zehirli dumanı üflemek yerine içine attı, yuttu. Ve bunu yaparken yüzünde en ufak bir zorlanma mimiği canlanmadı. Gözlerini açtı ve beni dinlemeye devam etti.

Birkaç saniye, bunun şaşkınlığıyla suratına bakakaldım.

"Beni etmiyor. Ve beni rahatsız etmediği sürece, umurumda değil."

"Ama bu odada ben de kalıyorum."

"Benimle kalmayı kabul ettin."

"Kabul ettim diye böyle davranman gerekmiyor. Kibar ve anlayışlı olabilirsin."

"İstediğim şeyi, istediğim yerde yaparım. Kimseye sormam, kimseyi ilgilendirmez."

"En azından ben yokken yapabilirsin. Yapar mısın?"

Duruşunu dikleştirdi. Dudağının köşesine ukala bir kıvrım yerleştirdi, güldü. "He anladım, sen aynı ortamda bulunmaktan rahatsızsın! Onu istemiyorsun!"

Karşılıklı, aralıksız ve soluksuz laf atışmasının sonunda olumlu bir tepki almak beni gerçekten rahatlatmıştı. En sonunda derin bir nefes aldım ve "Evet! Lütfen, teşekkür ederim." dedim.

Öne doğru eğildi. Bana hafifçe göz kırptıktan sonra "Tamam, bekle." dedi ve kapıyı aralık bırakarak odaya geri döndü. "Sonunda!" diye çığlık atabilirdim. Sanırım kızı odadan çıkaracaktı, bunu konuşmak üzere dönmüştü.

Ah. Ayrıca o göz kırpma hareketi neydi? Soğuk bakışlarına inen göz kapağı kalktığında sanki alevler saçmıştı etrafıma. Derin bir nefes aldım ve öyle bir şeyi görmemiş gibi davranmaya çalıştım.

Kapı bir anda aralandı ve her şey çok hızlı gelişti. Yastığımı ve yorganımı elleri arasında top gibi sıkıştırmıştı ve bir anda kollarıma doğru fırlattı. Neye uğradığımı şaşırarak yorganı ve yastığımı tutmaya çalışırken elimdeki suyu ve çikolatayı yere düşürdüm.

"Aynı odada bulunmak istemiyorsan, bulunmazsın. İyi geceler." Ve kapı bir anda suratıma kapandı. Çok sert bir şekilde. Hemen ardından kapının kilidinden anahtar sesini duydum. Ve kapı kilitlenmişti. Elimde yastığım, yorganım ve şaşkınlığımla koridorun ortasında kalmıştım. 


BU KİTABIN HAKLARI EPSİLON YAYINEVİ'NE AİTTİR. KİTABIN SÖZLEŞMESİ YAPILMIŞ OLUP, 2016 KASIM İSTANBUL TÜYAP FUARINDA SATIŞA ÇIKACAK, HEMEN ARKASINDAN BÜTÜN RAFLARDA YER ALACAKTIR.

ESKİDEN YAYINLANMIŞ OLAN BÜTÜN BÖLÜMLER TELİF HAKLARINI KORUMA VE KORSANCILIĞI ÖNLEME AMACIYLA İNTERNET ORTAMINDAN KALDIRILMIŞTIR. YALNIZCA 4 BÖLÜMLÜK BİR ÖN OKUMA YAZAR TARAFINDAN SİZ DEĞERLİ OKURLARIMA BIRAKILMIŞTIR.

ÖN OKUMADAN SONRA FIRTINA VE YAPRAK İLGİNİZİ ÇEKERSE KİTABIN ÇIKIŞINI AŞAĞIDAKİ HESAPLARDAN TAKİP EDİP SATIN ALABİLİRSİNİZ. BUNUN ÖNCESİNDE YANIMDA OLAN BÜTÜN FIRTINALI OKURLARIMI FIRTINA KADAR SEVİYORUM. KİTAP ÇIKTIKTAN SONRA DA YANIMDA OLMANIZ, İMZA GÜNLERİNDE GÖRÜŞMEMİZ DİLEĞİMLE VE SEVGİLERİMLE!

Instagram:

zeynep_bozik

epsilonyayinevi

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 46.9K 22
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
648K 43K 30
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
303K 26.9K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...