Playlist: Meek Mill - All Eyes On You
Kalbim hoplarken, ayağımda oluşa acı vücudumu iki büklüm etmişti. Motor ve siyah kasklı çocuk üstüme düşerken gizli numara fırsattan istifade kaçmaya çalışıyordu.
Bacaklarıma gelen motor darbesinin etkisiyle yere düşmeden önce son gücümle gizli numaranın bacaklarına yapıştım. Siyah dar paça kot, lacivert bir kapişonlu giymişti; lakin suratını seçemiyordum. Kararmaya yüz tutan havadan dolayı mı böyleydi, bilmiyordum ama ya şimdi öğrenirdim ya da asla.
Kolunda gördüğüm minik çizikler, yeni kanamaya başlamış yaralar koluna jilet attığını gösteriyordu. Ergenlikten kalmış bir kız arkadaşım da böyleydi, neye canı sıkılsa yeni bir jilet alırdı. Ve her okula geldiğinde koluna beyaz bir bez parçası dolamış olurdu. Yeni aldığı jiletin en keskin yeriyle yani en kenarıyla koluna bir sıyrık yapardı ve onun deli gibi kanayışını izlerdi. Yanımda birkaç kez koluna jilet atmıştı ve acımadığını sadece zevk verdiğini söylemişti. Sahi, onun annesiyle sorunları vardı. Ya bu gizli numara... Onun benimle ve Rüzgar'la derdi neydi?
O kaçmaya çalıştıkça ben daha çok asılıyordum bacağına. Ama kendi bacağımı hissedemiyordum. Uyuşuyordu yavaş yavaş ve motorun ağırlığı canımı yakıyordu. İnlememek için kendimi zor tutarken acıdan dolayı ellerim titremeye başlamıştı. Bacaklarına yapışan ellerim hızlıca çözülürken, polis arabası sesleri yankılandı ıssız hastane caddesinde. O sırada gitti işte.
"Sara, iyi misin?"
Gizli numaranın gidişini izledikçe acımdan dolayı ağlama isteğim artıyordu ama bu haldeyken iyi olup olmadığımı soran bir kişinin varlığını hissetmek iyi hissettirmişti. Bir dakika. O kasktan dolayı boğuk çıkan sesin sahibi benim adımı nerden biliyordu ki?
"Ahh! Bacağım... Çok kötü." diye sesimi çıkardığımda sanki motorla beraber yere yuvarlanan o değilmiş gibi ayağa kalkıp siyah motorunu üzerimden çekti, ben de sadece acıyla izleyebildim. Motoru kaldırıp tekrardan bindiğinde elini bana doğru uzattı.
"Çabuk kalk, şimdi yakalanacağım."
Kaşlarım acının dışında başka bir duyguyla çatılmıştı. Kime yakalanacak? Neden böyle bir cümle kurmuştu bu?
"Kims...ah bacağım!"
"Off Sara," Motorundan hızlıca inip beni ayağa kaldırdı. "Ben Batu. Doğruca hastaneye git ve ayağına baktır, özür dilerim. Şimdi acilen gitmem gerekiyor,"
Polis sirenleri tekrar duyulduğunda motoruna atlayıp son gazla uzaklaştı. Polislerden son gaz hız yaptığı için mi kaçıyordu?
***
10 saat sonra
"Lan iyiyim diyorum ya, siz Rüzgar'dan haber verin bana."
Emir gözlerini bölertip kafasını öne doğru sallarken "Lon oyoyom doyorom yo," deyince gülümsedim.
Fazlasıyla keyifliydik. Neden mi? Rüzgar sadece kalbimizin üstündeki kötü kabukları fırtınsıyla yok etmişti. Onarılması zor bir fırtına çıkarmamıştı. O iyiydi, terk etmemişti bizi. Güzel kalbi sevmem için bir fırsat tanımıştı kalbime. En çok da buna seviniyordum. Geçmiş, artık beyaz sayfalardan ibaret olacaktı. O benim değerimi anlamıştı, ben de onun değerini çok iyi şekilde anlamıştım. Her ikimizin de hataları olmuştu, oluyordu da. Ama aşk bu değil miydi zaten? Sevdiğini kusurlarıyla kabul etmek.
Kenan amcayla annem geldiğinde kısa bir sarılmanın ardından Rüzgar'ın alındığı odaya doğru gittim. Hemşire falan yoktu. Sağıma soluma Ornitorenk Perry edasıyla baktıktan sonra yüzüme gülümsememi takınıp odaya âdeta daldım. Rüzgar uyuyordu.
İnsan böyle uyumaya utanır be vicdansız.
Pembe Panter sessizliğinde parmak uçlarımda yürüyerek yatağın kenarına çöktüm.
Sağ işaret parmağımı yumuşak yanağına dokundurduğumda tenini ne kadar özlediğim aklıma geldi.
(Rüzgar Vuslat)
Baş parmağımla yanağını okşarken kıkırdadım.
"Neden gülüyormuş bu çirkin?"
"İçimden geldi."
"Öteki dünyaya bakıp geldim güzelim. Bok gibi. Bu yüzden ölmek yok sana. Hep yanımda duracaksın."
Rüzgar'ın sözlerine karşı, sınav esnasında kopya çekmek için projeksiyon gözlerini arka sıraya salan becerikli abimiz gibi gözlerimi kısarak Rüzgar'a baktım.
"Ayy sen benim yanımda durmak mı istiyorsun hep?"
Yanaklarını mıncırmaya başladığımda bana uzaylı görmüş köylü gibi masum masum bakmaya başladı.
"Bilmem, olabilir belki. Ama sen salaksın. Ölmeyi bile beceremezsin diye dedim."
(Sara Uluç)
Ellerimi yanaklarından çektiğimde ani bir hareketle yatakta doğrulup beni de yanına oturttu.
"N'apıyorsun? Canın acıyacak."
Bir eliyle kafamı göğsüne yaslarken diğer eliyle burnumu sıktı.
"Bana bir şey olmaz."
"Kötülere bir şey olmaz," diye fısıldayarak konuştuğumda "Ne? Anlamadım." diyerek kafasını aşağı doğru eğdi.
Kolunun altında kalan saçımı çekiştirerek "Saçımı alabilir miyim?" diye sordum. Saçımı verdiğinde güldüm.
"Hah, diyorum ki, sanırım fazla özledim."
"Kim daha fazla özlemiş tartışmayalım, çirkin."
Kafamı keyifle sallarken evimin kapısını açtım ve kafamı usulca oraya gömdüm. Benim evim, onun boynuydu.
"Bundan sonra hiç üzmeyelim birbirimizi, tamam mı?" diye sordum kollarımı karnına sararken.
"Söz veriyorum, bundan sonra ne üzülmeme ne de üzülmene izin vereceğim." deyip saçımdan öptü.
Boynuna usulca bir öpücük bıraktığımda "Kaşınma," dedi gülerek.
"N'aparsın?"
Gülerek "Önce şu hastaneden kurtulalım, evde görürsün ne yapacağımı." deyince hafifçe kaşlarımı çattım.
"Aa-anlamadım!"
Ellerimden tuttu, "Evde fırtına yaratacağız. Sen, ben ve belki de..." Güldü. "Neyse, görürsün."
Instagram: fatmandacx
Twitter: fatmandacx