sunya

By itsajuliet

405K 39.1K 14.8K

"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan More

•giriş•
•1•
•2•
•3•
•5•
•6•
•7•
•8•
•9•
•10•
•11•
•12•
•13•
•14•
•15•
•16•
•17•
•18•
•19•
•20•
•21•
•22•
•23•
•24•
•25•
•26•
•27•
•28•
•29•
•30•
•31•
•32•
•33•
•34•
•35•
•36•
•37•
•38•
•39•
•40•
•41•
•42•
•43•
•44•
•45•
•46•
•47•
•48•
•49•
•50•
•51•
•52•
•53•
•54•
•55•
•56•
•57•
•58•
•59•
•final•
-son söz-

•4•

8.1K 838 153
By itsajuliet

"Sunya, ne olursun. Bir daha sana istemediğin bir şey yaptırmayacağım! Yemin ederim bu son! Lütfen!"

Yooseul son yirmi dakikadır odamın kapısının önünde Jungkook'la Bilim-Sanat Araştırmaları dersi için final ödevini yapmamı istiyor ve o garaja tekrar gitmem için ısrar ediyordu.

"Eğer yardım etmezsen, Jungkook bu seneyi tekrarlamak zorunda kalır!"

Yatağıma uzandım, gözlerimi kapatıp yüksek sesle konuştum.

"Neden sen yardım etmiyorsun? Senin notların da gayet iyi!"

"Gayet iyi mi? Fizikten elli aldım be!"

Doğru söylüyordu, son sınavlarda notları bir hayli düşmüştü ki bunun sebebi de büyük ihtimalle Jungkook'tu.

"Ders notlarım iyiyse ne olmuş? Ona nasıl yardım edeceğim? Ödevi kendisi yapacak sonuçta."

Kapıya yavaşca vurdu.

"Ciddi misin sen? Bay Kwangsoo'nun okulda sevdiği tek öğrenci sensin! Eğer senin Jungkook'la iş birliği yaptığını görürse onun ödevini de kesin kabul eder!"

Güçlü sebeplerle geldiğinde Yooseul zekiymiş gibi geliyordu. Sadece işine gelen bir şey olduğunda böyle Einstein kesilirdi zaten.

"O lanet garaja gitmek istemiyorum, Yooseul. Bir daha söylemeyeceğim!" dedim.

"Peki Jungkook buraya gelse? Hı? O zaman olur mu? Ödevi burada yaparsınız!"

"Babam hoş karşılamaz!"

"Yapma ama! Bay Min bunu fark etmeyecektir."

Bir şey söylemedim çünkü cidden babam bunu fark etmezdi.

Kalkıp anahtarı yavaşça çevirdim ve kapıyı açtığım an, Yooseul ayaklarımın ucuna doğru düştü. Belli ki,kapıya sırtını yaslamıştı.

Hızla toparlanıp ayağa kalktı.

"Yardım edecek misin? Kabul ettin mi?"

Baygın bir bakış attım. İsteksizce "Evet," dedikten sonra ekledim.

"Haftada iki saatten fazla çalışmam. Eğer sorumsuz birisiyse, kesinlikle ödevi bitirmesi için çabalamam. Haberin olsun."

Gülümsemesi daha da genişlerken kollarını bedenime sardı.

"Min Nari! Sen dünyanın en harika arkadaşısın! Teşekkür ederim! Teşekkür ederim!"

Tabii ya, sadece istediği bir şeyi yaptığımda Sunya değil de Min Nari olurdum...

Ödev işini bana zorla kabul ettirdikten sonra, bu yılki piyango ona vurmuş gibi koşarak evden çıktı. Merdivenlerde iki kere düşmüştü ve buna nedensizce uzun süre gülmüştüm.

Akşama doğru olağanüstü bir şey yaparak babam, eve gelme zahmetinde bulundu.

Mutfakta oturmuş yardımcımız olan ahjummanın yaptığı bezelyeli yemeği yiyordum.

Saat yedi buçuktu ahjumma gideli yarım saat olmuştu.

Mutfağa giren babam, değerli dosyalarının olduğu çantasını kenara bıraktı.

"Merhaba prenses. Beraber yiyelim mi?"

Arkamdan gelip yanağımı öptüğünde güldüm.

"Hapse attırman gereken katiller yok mu?"

Uzanıp yan taraftaki çekmeceden yemek çubuklarını alırken tok sesiyle kahkaha attı.

Geri çekilip dolaplara uzandı.Kendisine de bir tabak yemek koyup hemen önüme oturdu.

"Bugün biraz ara verdim. Belki yarın devam ederim."

Sonra ikimiz de sessizce yemek yedik.

"Okul nasıl gidiyor?" diye sordu bana su içtiğim sırada.

İki gündür eve gelmeyişinin ardından olup biteni öğrenmek istemesi gayet doğaldı.

"Aynı." diye yanıtladım.

"Derslerle pek ilgilenmiyorum. Erkek arkadaşımla çılgın partilere gidiyor, ortamları yakıyoruz."

Gülerken "Yıkıyoruz," diye düzeltti beni.

"Cidden. Bunu ben bile biliyorum, yani."

Boşalan tabağımı tezgaha bırakırken "Üzgünüm Bay Min." dedim.

"Benim hatam."

Sonra beraber bulaşıkları yıkadık, arka fonda Flyleaf-All Around Me çalıyordu, babam sesi güzel olmamasına rağmen ara sıra şarkıya bağırarak eşlik edip kahkaha atmama neden olmuştu.

Bulaşıklar bitince, salona geçip televizyon izlemeye başladık. Running Man izlediğimiz sırada ikimiz de oldukça keyifliydik ama o öyle yorgundu ki ilk reklam arasında çoktan uyuya kalmıştı.

Sabah, yedi buçukta yardımcı ahjumma tarafından uyandırıldığımda yine sıradan bir gün olacak diye düşünmüştüm ama günlerden Salı'ydı ve bu akşam, Jungkook'la yarın çalışacağımız ödev konusunu belirleyecektik.

Yooseul, hiç üşenmeden, evdeki bütün takvimlere "Jungkook'la ödev günü^^" yazıp, haftalık seçtiği günleri işaretlemişti.

Okula gittiğimde, Sora'yı üst sınıflardan birisiyle konuşurken görmüştüm. Beni görünce elindeki kitabı konuştuğu genç oğlana uzatıp, yanıma yürüdü.

"Naber, ezik?"

Elini omzuma attığında imayla baktım ona.

"Sana da günaydın, Sora."

Ona Unnie diye hitap etmeliydim belki, ama hiç içimden gelmiyordu.

"Saygısız velet." derken elini omzumdan çekip yanımda yürümeye devam etti.

"Diğerlerini gördün mü?"

"Hayır." diye basitçe yanıtladım.

Sonra, erkek arkadaşları gelip bana küçümseyici bakışlar attılar ve Sora'yla o erkekmiş gibi kaba el selamlaşmaları yaptılar.

Bu sırada ben A Blok'a doğru birkaç adım atmıştım ki Sora, çantamın arkasından çekiştirip yeniden yanında durmama neden oldu.

"Bekle bakalım. Ekip az sonra toplanıyor. Kızlar birazdan burada olur. Bugün okulu ekiyoruz."

Bu dört cümlenin hiçbir kelimesinden hoşlanmamıştım ve ciddi anlamda, kafamda soru işaretleri oluşmasına neden olmuştu. O elini çantamdan çekerken, kaşlarımı çattım.

"Ekip? Ne ekibi? Ayrıca ben okula gideceğim."

"Grubun büyüğü benim bebeğim. Ben ne dersem o olur."

İğrenç bir tavırla güldüğünde, ciddi anlamda onu hiç sevmediğimi hissediyordum. Sora sadece bu hareketleriyle değil, ortaokuldan beri bana yaptıkları yüzünden nefret edilesi bir kızdı ama yine de ondan nefret etmiyordum. Sadece onu sevebilmek için herhangi bir nedenim yoktu.

On dakika sonra, Sora'nın serseri arkadaşları gitti ve ardından iki dakika sonra Iseul koşarak yanımıza ulaştı.

"Üzgünüm, babam arabayı servise vermiş. Otobüsle gelmek zorunda kaldım."

Sora başını salladı.

"Sorun değil buradasın işte.Yooseul nerde?"

Iseul, koştuğu için bozulan gömleğini düzeltirken diğer yandan Sora'yı yanıtladı.

"Bizi okulun arkasındaki parkta bekleyeceğini söyledi. Hadi, gidelim."

Onlar kapıya yürüdüğü sırada "Görüşürüz." diyerek A Blok'a yürüme girişimimi tekrarladım.

Sorangelip beni durdururken Iseul da bana bakıyordu.

"Okula mı gideceksin? Yooseul senin de geleceğini söylemişti."

"Gelmeyeceğim." diye basitçe yanıtladıktan sonra Sora'nın bileğimdeki elini ittim.

"Ayy...Şu kız hep mızıkçılık yapıyor. Yooseul'a ne diyeceğiz? En yakın arkadaşını getiremediğimiz için mızmızlanacak." diye söylendi.

Sora, hep böyleydi işte. Hep tatsızdı.

Iseul'a ciddi bir bakış attığımda, anlayışla başını salladı.

"Tamam. Bu seferlik gelmezsin. Biz bir şeyler düşünürüz."

Onlar gittikten hemen sonra okul binasına yürüdüm.

Nereye, neden, nasıl gittiklerini bilmiyorum ama umrumda da değildi. Onlar yokken bir yerlere zorla götürülmüyor, serserilerle tanışmak zorunda kalmıyordum.

Bunu daha önce hiç sesli söylememiş olsam da, onlar yokken daha rahat hissediyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

599K 56.1K 68
Elimi kendine doğru yavaşça çekerek dudaklarını avuç içime bastırdı. Bir müddet avucumda hissettiğim yumuşak baskı içimin titremesine sebep oldu. El...
40.2K 3.6K 60
"Mutluluk..." dedim koyu gözlerine bakarken. Düşlediğim bir zamanın içindeydim. "Bu anı ileride hatırladığımda, senin hâlâ yanımda olacağını bilmek...
1.5K 144 4
Issız sokaklar, uyuşturucu kullanmaktan hissizleşmiş bedenler, vücudu delik deşik olmuş insanlar, milyar dolarlık servetler, zaaflar, bir ağır ceza a...
196K 9.8K 51
"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudakları...