DARK MOON

By __Whisper__

138K 13.2K 4.9K

Belki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla... More

1- Kasırga ve Serpinti
2- Kabuslarla Dolu Karanlık Gökyüzü
3- Karanlık Kabusun Duvarları
4- Duvarların Ardında Süzülen Boşluk
5- Boşluktan Süzülen Işık
6- Işığın Griye Uzanışı
7- Geri Çekilen Bulutların Ardından Gelen Aydınlık
8- Siyah Boşlukta Asılan Milyonlarca Parıltılı İhtimal
9- Parıltılı İhtimallerin Arasından Sıyrılan Gerçeklikler
10- Fırtınalı Okyanusun Gri Dalgaları
11- Tozlu Sarı Sayfalar ve Ölü Yaprakların Evi
12- Siyah Perdenin Ardındaki Gözyaşları
13- Buzla Kaplı Görünmeyen Gerçekler
14- Geçmişin Karanlık Gölgesi
15- Gece Yarısı Kabusu
16- Rüyanın Gerçekliğe Uzanan İzleri
17- Rüya ve Gerçekliğin Arasında Yok Olan Sınırlar
18- Planda Olmayan Uzun Bir Yolculuk
19- Beklenmedik Anda Bastıran Şiddetli Sağanağa Tutulan Serpinti
20- Karanlığın Keskin Pençesi
21- Sınırların Ötesinde Sonsuzluğa Uzanmak
22- Ateşten Daha Parlak ve Geceden Daha Sonsuz
23- Küçük Bir Şişe Turkuaz ve Gri
24- Sonsuz Dalgaların Arasında Kaybolan ve Geri Gelen Umutlar
25- İskelenin ve Dünyanın Sonunda
26- Yıldızlardan Çok Uzaktaki Okyanusun Dibi
27- Gökteki Yıldızlar ve Yeryüzüne Düşen Yağmur Damlaları
28- Kırmızı Akçaağaç Yapraklarının Altındaki Gece Siyahı Saçlı Çocuk
29- Hiçlikten Gelen Piyano Melodisi ve Belirsiz Yansımadaki Gümüş Kanatlar
30- Gri Okyanusun Ortasında Aniden Patlak Veren Amansız Fırtına
31- Rüya Vadisi
🌕🌕 12 Şubat 🌕🌕
32- Gece Yarısında Parıldayan Ay ve En Karanlık Korkularla Örtülü Gökyüzü
33- Sonsuzluğa Uzanan Uçurum ve Rüzgar Saklambacı
35- Fırtına Öncesi Sessizlikte Asılı Kalan Gri Bulutlar
36- Rüzgara Kapılıp Savrulan Hisler
37- Parlak Yıldızların Altında Hüzünlü Bir Veda
38- Jolene
39- Sonuncu Evre, Dolunayın Kayboluşu
40- Geçmişin Rüyada Dirilen Hayaleti
41- Zamanın Değiştiremedikleri
☾ EFRAIN BLAKE ☽ (1)
42- Beyaz Kar Tanelerinin Altında Açılan Yeni Bir Sayfa
☾ EFRAIN BLAKE ☽ (2)
43- Sessizliğin Melodisi
44- Kar Sessizliğiyle Gökten Düşen Yıldızlar
45- Gökyüzünün En Güzel Yıldızı
46- Mesafelerin Ötesine Uzanan Dokunuş
47- Beyaz Tavşanı Takip Et
48- Ayın Yörüngesindeki Kelebek
49- Yeni Ayın Gölgesi
50- Yıldız Tozundan Yapılmış Düşler
51- Sanırım Aşk Bu, Rol Yapamıyorum
52- Mavi Sessizliğin Dokunduğu Ruh
53- Aydınlığa Kavuşan Gökyüzünde Beliren Karartı
54- Gerçek Arkadaşlar
55- Kırık Camın Ardından Süzülen Karanlık Gece
56- Okyanus Kenarında Deniz Kabuklarıyla Kıyıya Vurmuş Bir Masal
57- Ayın Melodisi
58- "Can't Take My Eyes Off You"
59- Bahar Balosu
60- Yıldız Yağmuru (Final)
🌕🌕 Teşekkürler 🌕🌕
🌕🌕 Playlist 🌕🌕

34- Kelimelerin Söyleyemedikleri

2.1K 226 94
By __Whisper__

Gözlerimi tekrar araladığımda kendimi evimde bulurum sanıyordum, ancak kirpiklerimden içeri süzülüp gümüş ışıklarıyla başımı döndüren aya bakılırsa henüz rüya evresindeydim. Sersemliği üzerimden atıp buraya adapte olabilmek biraz zaman aldı, zaman kavramı burada bir anlam ifade etmediğinden dolayı kaç dakika geçtiğini kestirmek zordu. Her zaman olduğu gibi beni bir sürpriz bekliyordu ve sürpriz, üzerinde uzandığım kayıktan başka bir şey değildi. Ay ışığının kendi rengiyle parlattığı sonsuz denizin ortasında mavi renkli bir kayığın içinde uzanmış, sakin dalgalar eşliğinde nereye gittiğimi bilmeden ilerliyordum.

O kadar güzel bir histi ki kafamı kurcalayan bütün sorunlar bir anlığına çok uzak ve anlamsız geldi. Sonsuza dek burada, bu anın içinde yaşayabilirdim. Tam olarak kestiremesem de kuzey olduğunu tahmin ettiğim gelen yönden gelen ve karaya vuran dalgaların eşsiz sesi yakınlarda bir yerde bir kara parçasının olduğunun habercisiydi. Fakat buradan ayrılmak istediğime emin değildim.

En son neler olduğunu hatırlamaya çalışırken doğruldum. Efrain'in sözleri. Odam. Saat. Kendimden geçişim. Uçurum. Yükseklik. Rüzgar. Düşmenin verdiği o his... Hepsi yavaşça saklandıkları sis bulutunun ardından çıkarken başıma belli belirsiz bir ağrı saplandı.

İyice doğrulup oturur pozisyona geçtiğimde biraz önümde görüş alanıma giren iskeleyi net bir şekilde görebiliyordum. Ah, yine varacağım yer orasıydı demek...

İskeleye yeterince yaklaştığımda kayığın ucunda bir halatın sallandığını gördüm. Bunu az önce zihin gücümle kendim de yaratmış olabilirdim. Kayığı iskelenin bacağına bağlayıp sabitlediğimde iskelenin bir ucunda bir kitap gözüme çarptı. Soluk bir rengi vardı, hüzünlü bir gök mavisini anımsatıyordu ve içini açana kadar bir kitap olduğunu düşünmeye devam ettim. Ancak çizgisiz bir defterdi. Bazı sayfaları bomboş, bazılarıysa resimlerle veya yazılarla karalanmıştı. Rastgele açtığım bir sayfada karşıma kısa bir şiir çıktı.

Bugün trende
Bir dahiye rastladım
5-6 yaşlarında,
Yanıma oturdu
Ve tren kıyı boyunca ilerlerken
Okyanusa geldik
Sonra bana bakıp
Hiç de güzel değilmiş,
Dedi.

Bunu ilk defa
O gün
Fark ettim.

Kaşlarımı hafifçe çatıp bu şiiri daha önce duyup duymadığımı anımsamaya çalıştım çünkü bildiğim kadarıyla rüyalarda gördüğümüz her şey bilinçaltımızın bir yansımasıydı, yani mutlaka bu şiiri bir yerlerden biliyor olmam lazımdı. Ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım şiir bir türlü tanıdık gelmedi ve ben de aklımı kaçırmadığımdan emin olmak için tam başka sayfalara bakmaya karar vermiştim ki birinin hafifçe omzuma dokunup defteri yavaşça elimden almasıyla yerimde sıçradım.

Arkama dönmeme gerek kalmadan yanıma oturdu ve benim gibi ayaklarını iskeleden aşağı sarkıttı. Defteri bir kenara koyup gözlerini bana çevirdiğinde, "Tabii," diye mırıldandım, "zaten o defterdekileri daha önce görmüş olmayı beklemem aptallıktı."

Her zamanki sessizliğini sürdürmeye devam ederek gözlerini denize çevirdiğinde, "Söylesene," dedim, "neler oluyor ve tüm bunların anlamı ne? Gerçekten. Burada mısın yoksa sadece uyduruyor muyum? Aynı rüyaları sen de görüyor musun yoksa yalnız mıyım? Sen de benim gibi burada olanları tüm ayrıntılarıyla hatırlayabiliyor musun yoksa ciddi anlamda terapiye mi ihtiyacım var? Buradaki her şeyi biz mi yaratıyoruz? Eğer öyleyse neden kendimi bir uçurumdan düşürecek bir şey tasarladım? Bunlar bizim kontrolümüzde mi yoksa bilinmeyen bir gücün esiri mi olduk?" 

Sorular ağzımdan inanılmaz bir hızla çıkarken beynim başka bir şey düşünemiyordu, kendimi tuttuğum onca zaman boyunca zihnimde bir yığın haline gelen sorular saklandıkları yerden bir bir çıkarak dudaklarımdan arka arkaya dökülüyorlardı. Bir haftada konuştuğum şeyleri bir dakikada konuşmaya çalışınca nefesimin kesildiğini hissettim, ancak bu beni durdurmaya yetmedi. "Burası gerçekten dünya üzerinde bir yer mi? Eğer öyle değilse burada sonsuza dek kalmamız mümkün mü? Tanrım... Şu an sahiden burada mısın? Lütfen öyle olmadığını söyle çünkü... Bilmiyorum. Veya söyleme. Tam tersini söyle. Çünkü gerçekten konuşmaya ihtiyacım var ve sanırım seninle konuşmayı seviyorum." Kontrolüm dışında ağzımdan çıkan son cümle üzerine kan yanaklarıma hücum etti, hafifçe kızardığımı hissettim.

Ben durmaksızın soruları arka arkaya sıralarken yalnızca boş boş yüzüme bakıyordu. "Aslında düşündüm de burası senin de bir ürünün olabilir, ayın rengi sence de gözlerinin bir kopyası değil mi? Zihinlerimiz bir şekilde bağ-" İşaret parmağını dudağıma bastırarak beni susturduğunda afalladım. Dokunuşuyla tüylerim diken diken olurken bir anda zihnimdeki her sorunun ve cümle kurmamı sağlayan tüm kelimelerin uçup gittiğini hissettim. Birkaç saniye sonra parmağını geri çektiğinde, "Hep böyle yapıyorsun," diye mırıldandım. "Kafamı dağıtıyorsun ve sonra kendimi aptal gibi hissediyorum."

Elini çekmesine rağmen parmağını hala dudaklarımda hissedebiliyordum,  buz gibi dokunuşuyla temas ettiği her yer alev alıyordu sanki. 

Elimden tutup beni kendiyle birlikte geri çekti ve oturduğumuz yere uzandık. Görüş alanıma simsiyah gökyüzünde parlayan kocaman ve ihtişamlı parlak yıldızlar hakimdi.

Anlat.

Beynimin içine birden bu komut süzüldüğünde kafamı hızla ona çevirdim. Fakat bana değil, gökyüzüne bakıyordu. Sanki yapan kendisi değilmiş gibi son derece kayıtsız davransa da onun yaptığını biliyordum. Daha önce de aynısı olmuştu. Dudaklarını kımıldatmamıştı, fakat ben kelimeleri duyabilmiştim. Beynimin içinde.

Buna kanmayıp sorularımı sormaya devam etmek istesem de biriyle konuşmaya ciddi anlamda ihtiyacım vardı. Muhtemelen yakın zamanda göreceğim psikoloğum bu işi gayet de yapabilirdi, ama bir şekilde Efrain'le konuşunca daha iyi hissediyordum. Çünkü beni anladığını biliyordum. Saatlerce ona bir şeyler anlattığımda psikoloğum gibi aslında annemin kafasının içinden geçenleri yumuşak bir dille sıralayıp beni berbat hissettirmiyordu en azından. Ya da beni sırf para aldığı için mecburen dinleyip göz ucuyla seans süresinin dolması için saate bakmıyordu.

"Galiba ailem parçalandı," diye kısık bir sesle söze başladım. Sonra dediğimin kulağa ne kadar saçma geldiğini fark edince gülmeden edemedim. "Evet," diye ekledim, "sanki önceden çok mükemmel bir aileymişiz gibi artık bir ailem bile yok... Ne kadar adil, değil mi?"

Bir süre susup dalgaların sesini dinledim, derin bir nefes alıp hıçkırarak ağlamamı önlemeye çalıştım. "Ve daha kötüsü ne biliyor musun, eğer ayrılırlarsa hangisinin yanında kalacağımı bile bilmiyorum. Çünkü hangi ihtimal daha kötü seçemiyorum. Beni umursuyormuş taklidi yapmayı bir alışkanlık haline getirmiş babamla yaşamak mı yoksa sürekli kendisinin benim için en iyisini bildiğini iddia edip hayatımı mahveden anneme katlanmak mı?" Bir gözyaşı damlası yanağımdan aşağı süzüldü, arkasında bıraktığı ıslaklık rüzgara karışıp yok oldu.

"Bir arkadaşım bile yok. Olduğunu sanıyordum, beni gerçekten önemseyen ve her ne kadar geri itmeye çalışsam da her sorunumda yanımda olacak birine sahip olduğumu sanıyordum. Görünüşe bakılırsa artık kuyumu kazan Leah'nın grubunun en önemli parçası ve tabii ki hayatımdan çıkmadan önce arkasında koca bir hayal kırıklığı bırakmayı da ihmal etmedi. Yalnız kalmaktan ne kadar korktuğumu biliyordu, Leah'nın diline düşmekten nefret edeceğimi biliyordu ama anlaşılan bir anlık öfke krizine kurban gidebilecek kadar güçlü arkadaşlık bağlarımız varmış. Artık okulda herkes psikolojik sorunları olan zavallı bir deli olduğumu düşünüyor." Planımda konuyu buraya taşımak yoktu, sadece ailemle ilgili olan kısmı anlatacaktım, tabii yaşadığım duygu patlaması her şeyi günışığına çıkarmıştı. İşin kötü yanı anlattıkça omuzlarımdan bir ağırlık kalıyormuş gibi hissettiğim için susamıyordum da... Göğsüm hafifliyordu sanki, uzun süre sonra ilk kez gerçekten nefes alıyordum.

"En büyük korkumu düşünmemi istediğinde doğru düzgün bir şey düşünemedim bile, o kadar korkağım ki her şeyden korkuyorum. Kendimden bile korkuyorum. Karanlıktan korkuyorum, yalnız kalmaktan korkuyorum, fırtınalardan korkuyorum, biriyle arkadaş olmaktan korkuyorum, birine kendimle ilgili bir şey anlatmaktan ödüm patlıyor. Akıl hastası bir ucubenin tekiyim." Kendime hayret etmekten kendimi alamadım, psikoloğumun yanında düşüncelerimi bu kadar açık bir şekilde yansıtmamıştım. O an zamanı geri alabilsem muhtemelen yapardım.

Konuşmanın sonuna doğru beni ele geçiren gözyaşlarım hıçkırık krizinin eşliğinde akmaya devam ediyorlardı. Hızla doğruldum, amacım arkama bakmadan koşarak kaçmaktı, çünkü adeta kendimi bile korkutmayı başarmıştım. Sahiden söylediğim kadar güçsüz ve korkak mıydım?

Duygular o denli yoğun ve karmaşıktı ki neredeyse somut derecede hissedebiliyordum. Daha önce buna benzer bir kriz geçirdiğimi hatırlıyordum. Ortaokulda karanlık fobim olduğunu bilen kızlardan biri çok komik olacağını düşünerek beni daracık soyunma odasında kilitli bırakmış, şalterleri attırıp yarım saat karanlık ve daracık odada beni yalnız başıma bırakmıştı. Temizlik görevlilerinden biri artık duyulamaz hale gelen çığlıklarımı işitip beni oradan çıkardığında vücudumun her bir noktası terden dolayı sırılsıklamdı, kimsenin bana dokunmasını istememiştim, öğretmenlerden biri beni kucağında okul bahçesine taşıdığında açık hava bile nefes alamıyormuşum hissini geçirmemişti. En sonunda bir ambulans çağırmak ve sonrasında yüksek dozda sakinleştirici vermek zorunda kalmışlardı. O günün ardından bir hafta boyunca evden çıkmamış, ruh gibi gezmiştim. Üstelik karanlık soyunma odası çok uzun süre boyunca kabuslarımı renklendirmişti. 

Babam sinirden titreyerek okul müdürüyle konuştuğunda kamera kayıtlarını inceleyip bunu yapan kızı okuldan atmak zorunda kalmışlardı. Tabii onun cezalandırılmış olması benim yaşadığım travmayı unutmamı sağlamıyordu. Hatta mümkünmüş gibi bu da benim başıma patlamış ve her şey daha kötü hale gelmişti. Kız bir anda okulun en sevilen öğrencisi oluvermişti, herkes okuldan atılmasından beni sorumlu tutuyor ve insanlar her gördüğü yerde bana nefret kusuyordu. Onun beni sırf şaka olsun diye daracık soyunma odasına kilitlemesi unutulup gitmiş ve kabak benim başıma patlamıştı. Zavallı kızı okuldan attıran ucube olarak kalmıştım.

Tüm vücudum şiddetli titremelerle sarsılırken birisi boğazımı sıkıyormuş gibi nefes almakta güçlük çekiyordum, çığlık atarak sonsuza dek koşmak ve kendimi ilk gördüğüm uçurumdan aşağı bırakmak istiyordum. Kendimden kaçmaya çalışıyordum.

İskelenin diğer ucuna doğru koşarken Efrain bileğimi yakalayıp beni kendine döndürdüğünde tıpkı o zaman olduğu gibi bana dokunmasını istemedim. Kendimi zavallı, aciz, korkunç hissediyordum. Yüzümün nasıl göründüğünü veya gözlerimin deli gibi nasıl döndüğünü hayal etmek istemiyordum. Sadece rüya bile olsa uyandığımda bu hissin devam edeceğinin düşüncesi bile aklımı oynatmama yetiyordu. Yumruk yaptığım ellerimi rastgele ona doğru havaya savuruyor ve kurtulmaya çalışıyordum.

Kolumu bırakmasını söyleyip kendimi geri çektim. Tekrar uzandığında kendimi o kadar ani geri attım ki neye uğradığını şaşırıp geri çekilmek zorunda kaldı, fakat dengemi sağlayamadığımdan suya düştüm. Kazayla da olsa iyi bir şey yapmış olmalıydım, buz gibi su tenime değdiğinde biraz olsun rahatlayarak nefes alışımı düzenlemeye çalıştım. Ani soğuk şok etkisi yarattığından donup kalmıştım; kıpırdayamıyordum, düşünemiyordum.

Nefesimi tutarak kendimi dibe batırdığımda yüzme bilmediğimden veya bir şeylerin ters gittiğinden şüphelenmiş olacak ki hemen arkamdan denize atladı ve beni tutup yüzeye çıkardı. Ancak onun sandığı gibi intihar girişiminde falan bulunmuyordum, yalnızca kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Belimden tutarak beni kendine çekti ve yüzüne bakmamı sağladı. Kriz nedeniyle titremem yerini soğuktan kaynaklanan bir ürpertiye bırakırken kesik kesik nefes alıyordum.

Islanan yüzü ay ışığında gerçek olamayacak bir beyazlıkla parlıyordu, saçları mümkünmüş gibi birkaç ton daha koyu siyaha dönmüştü, gözlerinde endişe ve şaşkınlık karışımı bir parıltı vardı. Belimin etrafında sarılı olan kollarını gevşetip yüzümü ellerinin arasına aldığında kirpikleri titriyordu.

Onu endişelendiren şeyin az önce kontrolden çıkmam mı yoksa kendimi boğmaya çalıştığımı düşünmesi mi olduğunu bilmiyordum. Ama zaten olduğumdan daha fazla sorunlu biri imajı yaratmamak için olaya açıklık getirme gereği duydum. "Kendimi öldürmeyecektim," dedim. Soğuktan titreyen ve muhtemelen morarmış dudağımı dişlerimin arasına aldım. "Ölümün pek hoş bir şey olduğunu sanmıyorum."

Islak kirpiklerini kırpıştırarak bana baktı. Gözlerindeki ifade o kadar derin ve anlaşılması zordu ki konuşmanın devamını getirmekte güçlük çekiyordum. Uzayıp giden sessizliğin iyiye işaret olmadığını bildiğimden, "Ayrıca..." dedim, "hem gerçek mutluluğun nasıl hissettirdiğini öğrenmeden ölmek de istemem." Birbirine karışmış duygular yoğunluğunu yitirdikçe suyun soğukluğunu iyice hissediyor ve titrememe engel olamıyordum. Titrememin nedenlerinden birisinin de fazla yakın olduğumuz gerçeği olduğunu inkar edemezdim. Yüzüme yapışmış saçlarımı geriye ittiğimde elleri bu kez tekrar belimin etrafındaydı.

Ona bu kadar yakınken nasıl sakin olabilirdim ki? Kalbim kafese kapatılan korkak bir kuş gibi çaresizce çırpınıyor, bedenim dokunuşunda yok olup gitmek ister gibi titriyordu.

Bir eli belimden yukarı doğru kayıp yüzümü kavradığında gelen yoğun hisle gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tuttum. Belki de bir an önce sudan çıkmalıydık çünkü biraz daha beklersek Titanik filmini aratmayacak şekilde soğuktan donarak öleceğimize emindim. Başparmağı yavaşça yüzümde dolanıp birkaç dakika önce gözyaşlarımın bıraktığı hayali ıslaklığın üzerinde gezindi. Yanağımı nazikçe okşadığında iç çekmeme engel olamadım, dokunuşuna doğru yaslanırken gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.

Ucube değilsin.

Gözlerimin tam içine baktığında kafamın içinde bu sözleri duydum. Elimi suda yavaşça hareket ettirip kendimi yüzeyde tutarken parmaklarımın etrafındaki dalgaların sesi sessizliği bozuyordu. Dondurucu soğuğa rağmen yanaklarıma ateş bastığına yemin edebilirdim. Kafamı yere eğerek dudağımı ısırdım. Yüzüm öyle yanıyordu ki kafamı tekrar soğuk suyun içine sokmak istiyordum.

Çok güzelsin.

Duyduğum şey üzerine aniden kafamı kaldırdığımda neredeyse burnuna çarpıyordum. "Ne?" diye sordum hayatımda bundan daha saçma bir şey duymamışım gibi.

Çok güzelsin, Alice.

Dolaylı yoldan olsa da ismimi ondan duymak tüylerimin diken diken olmasına neden oldu. Konuyu değiştirmeye çalıştım. "Yerinde olsam aynada kendi yansımamı gördükten sonra kimseyi güzel sıfatıyla nitelendirme cüretinde bulunmazdım." Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki rüyada ölüp gideceğimden korktum.

Diğer eliyle de yüzümü kavradığında bir süre yalnızca gözlerimin içine baktı. Biraz önce dediğim şeye karşılık yüzünde belirsiz bir gülümseme oluştu. Bunu saklamak istiyormuş gibi kafasını çevirmeye çalıştığında buna izin vermeyip bu kez ben onun yüzünü tutup kendime çevirdim. Bu cüretkar davranışlarımı vücudumu ele geçiren adrenaline bağlıyordum.  "Burada soğuktan donarak ölüyor olabilirim, ama hâlâ ne kadar güzel gülümsediğini fark edebilecek kadar kendimdeyim." 

Hafifçe omzuna vurdum. Buna karşılık kendini tutamayıp dişlerini gösterecek şekilde kocaman güldü ve her şey üzerine yemin edebilirdim ki hayatım boyunca gördüğüm en eşsiz, en baş döndürücü ve en güzel şeydi. İnsanlar dünyanın yedi harikasını, en ünlü dergilere kapak olan mankenleri, uzayın eşsiz güzelliğini benzersiz sanıyor olabilirlerdi; fakat bembeyaz ve düzgün dişlerini gösterecek şekilde kocaman gülümsediğinde, gözleri kısılarak kenarlarında çizgiler oluştuğunda, elmacık kemikleri ışıldadığında ve gülümsemesinin parıltısı gözlerine ulaştığında bundan daha ötesinin olamayacağını biliyordum.

"Vay canına," dedim gülerek, aslında şu dakika, şurada ölebilirdim fakat tavrımdan ödün vermeye niyetim yoktu, yeterince garip gözükmüştüm. "Dişlerin varmış. Ve insani bir şey olan gülme eylemini gerçekleştirebiliyormuşsun."

Az önce hıçkırarak ağlayan birine karşı fazla neşeli bir tutum sergiliyordum, gülümsemesi bulaşıcıydı ve ben aklımı yitirecektim. Belki de çoktan yitirmiştim. 

Elleri nazikçe saçlarımı okşadı ve bakışları gözlerimden dudaklarıma kaydı. O anı kelimelerle tarif edebileceğimden emin değildim. Çünkü bazı anların kelimelere dökülmesi mümkün değildi, ne kadar mükemmel bir şekilde anlatırsanız anlatın hep eksik kalırdı. Hem anlatmaya kalksam muhtemelen defterler bitirmem gerekirdi. On yedi yıllık hayatım boyunca aynı anda bu kadar güzel duyguyu bir anda hissettiğimi hatırlamıyordum. Hatırladıklarım felaketlerden ibaretti.

Bana iyice yaklaşırken aramızda elle tutulur bir gerginlik vardı. Dünyanın en eşsiz hisleriyle sarmalanmış bir gerginlik.

Hayatım boyunca şahit olduğum ve olabileceğim en güzel duyguyu beraberinde taşıyan bir gerginlik.

Ve işin daha da ilginç yanı asla ilk öpücüğümü bir rüyada alacağımı tahmin edemezdim.

---

Aslında bölüm o kadar farklı bir yere gitti ki bölümün ilk cümlesini yazarken bu şekilde sonlandırmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Kafamda kurguladığım bölüm sonu tamamen farklıydı. Bu nedenle şu an ekrana 'ne yaptım ben?' dercesine bakmaktan kendimi alamıyorum. Ne yaptım bilmiyorum, fakat umarım beğenmişsinizdir. Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın!

Bu arada bölümde geçen şiirin orijinal halini merak edenler, ilgilenenler için: 

I MET A GENIUS

I met a genius on the train
today
about 6 years old,
he sat beside me
and as the train
ran down along the coast
we came to the ocean
and then he looked at me
and said,
it's not pretty.


it was the first time I'd
realized
that.  

-Charles Bukowski

Continue Reading

You'll Also Like

640 281 18
Macera/aksiyon kurgu Açelya mine Tolga ve rüzgar son derslerini almışlardı fakat beklenmedik bir olay olur. Onlar geleceğin ajanları olacaklardı şi...
2.2M 137K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
3.4K 2.2K 17
🌊✈ Umut Mezarlığı adlı ilk kurgudur
870K 56.7K 49
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...