Druid Akademisi

Oleh hge443

755K 49.7K 6.1K

Sirkte annesi, babası, beş kardeşi, dayısı, halası ve yedi kuzeni ile dünyayı dolaşan genç bir kız... Gezici... Lebih Banyak

ÖNSÖZ
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11 - Macera Başlıyor
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
❗❗DUYURU❗❗
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
❗❕DUYURU❕❗
UYARI
Bölüm 28
Gizemli Mektup
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Sonsöz
Druid Akademisi: KAÇIŞ
Druid Akademisi:KAÇIŞ İlk Bölüm Yayımlandı

Bölüm 36

11.6K 827 55
Oleh hge443

Şişeyi indirmemle birlikte hayret ve endişe çığlıkları geldi kulağıma. Doktor Mary ise endişeyle bana bakıyordu. Bense ilacın o garip etkisindeydim. Bu ilaç içine eklediğim Kurtkaçıran bitkisi etkisiyle uyusukluğa neden oluyordu. Bu karışımı çok gerekmedikçe yapmazdım ve az miktarda kullanılmasını isterdim yoksa günün hafif uyuşuk ve fazlaca gülümsemeyle geçerdi. Karışımın etkilerini bilmeme rağmen biraz fazla içtim sanırım, sırf kendimi kanıtlama uğruna içtiğim dozu abartmış olabilirim. Ama sorun değil daha öncede Tyler yüzünden defalarca başıma gelmişti, sırf onunla gezmeyi kabul edeyim diye gizlice çadırımdan çalıp yemeklerime katardı, bu yüzden bu ilacın etkileriyle baş etmeyi öğretmiştim. Sınıfa baktığımda herkesin iri gözlerle beni izlediğini gördüm ama kimse kıpırdayamıyordu, Doktor Mary bile. İlk harekete geçen Aiden oldu.

"İyi misin?" dedi endişeli gözlerle, ardından Doktor Mary'e dönerek "Birşeyler yapın," dedi.

"Aiden sakin ol ben iyiyim." dedim ama içimden kahkaha atmak geliyordu. Saniyeler işkence verircesine yavaş akarken zil çaldı. Hızla sırama gittim ve kitaplarımı aldım, sınıfsa hayvanat bahçesindeki ilginç bir hayvanı izler gibi büyülenmişcesine bana bakıyordu. Üzerimdeki gözlere aldırmadan sınıftan çıktım.

Hızla elimdekileri dolaba bıraktım ve bir sonraki dersin olduğu sınıfa gittim. Sınıfa girene kadar hakkımda konuşulan fısıltılara maruz kalmıştım, önceki ders yaptığım hemen yayılmıştı. Konuşulanlara umursamadan sınıfa girdim.

Bugün sıraların hepsi arka tarafa istiflenmiş, yere çember halinde matlar dizilmişti. Hemen birine oturum gözlerimi kapattım. Savaşçı Ying sınıfa girene kadar birkaç kişi konuşmak ve soru sormak için yanıma gelmişti ama meditasyon yapıyormuş gibi numara yapıp hiçbirine karşılık vermemiştim. Savaşçı Ying sınıfa girdiğinde fısıldaşmalar durmuş, bende gözlerimi açmıştım.

Savaşçı Ying matlardan birine oturup hızlı bir yoklama aldıktan sonra söze başladı, "Bugün meditasyonlarla başlayıp ardından içimizden bulunan enerjiyi hissetmeye çalışacağız." dedi ve meditasyona başladı. Onun ardından da ben gözlerimi kapatıp meditasyona geçtim.

Zil çalana kadar zaman nasıl geçti anlamamıştım, güç bulma işinide pek becerememiştim zaten. Dersin bitmiş olmasından pek mutlu değildim, çünkü diğer dersi Luke ile geçirecektim. Isteksizce ayağa kalktım ve sınıftan çıktım. Merdivenlerden aşağıya inerken ayaklarım sanki geri geri gidiyordu.

Açık havaya çıktığımda kendimi daha iyi hissediyordum. Hava çok güzeldi bugün, içini ısıtan güneş ve ara ara seni okşayan rüzgarın uyumu hakimdi. Durumun çok da kötü olmadığını kendime söyleyerek spor salonuna adım attım. Bugün biraz daha geç geldiğim için yalnız değildim. Soyunma odasına kadar birçok kişiyi gruplar halinde konuşurken görmüştüm. Soyunma odası da oldukça kalabalıktı. Kimseyle göz göze gelmeden dolabıma ilerledim ve dün giydiklerimi çıkardım. Dolabımın duvara yakın olma avantajını kullanmaya karar vererek kapağını açık bıraktım ve arkasında üstümü değiştirdim. Sessizliğimi koruyarak kapağı kapatıp soyunma odasından çıktım.

Ders başlayana kadar bir köşeye çekilip bekledim. Başımı ellerime koyup yeri izlerken "Naber," sözleriyle başımı kaldırdım. Sesin geldiği tarafa bakınca yanımda oturan Aiden'ı gördüm.

"Selam," dedim.

"Akşam geleceksin, değil mi? Yoksa odana gelir zorla götürürüm seni." dedi gülümseyerek.

"Gelmeye çalışırım, saat sekizdeydi değil mi?" diye sordum inandırıcı olmak için.

"Evet, ama daha önce gelirsen sevinirim." dedi gülümsemeye devam ederken.

"Tamam," dedim ve başımı tekrar öne çevirdim.

"Bugün derste benim eşim olur musun?" diye sordu bir süre sessiz kaldıktan sonra.

"Üzgünüm ama Thomas ile rövanş karşılaşmamız olacak." dedim.

Tam birşey söyleyecekken Luke'un sesi spor salonunun duvarlarında yankılandı, "Hemen sıraya geçin!" diye bağırıyordu.

Ayağa kalkıp sıraya girdim, Aiden ise benim yanımda durdu. Diğer tarafa bakınca Thomas'ı gördüm.

Austin hızlıca yoklamayı aldıktan sonra Luke söze başladı, "Bugün yine yakın dövüş üzerinde çalışacağız. Havanın güzel olmasından dolayı dışarıda işlemeyi düşünüyoruz. Sırayla herkes dışarı çıksın ve bizi beklesin." dedi.

Dışarıya çıkıp tekrar sıraya girdiğimizde Luke ve Austin karşımıza geldi ve "Herkes çiftlere ayrılıp başlaya bilir." dedi Austin.

Dönüp Thomasa baktığımda ağaçlara yakın bir yere gidip beklediğini gördüm. Yanına gittiğimde "Bu sefer sana iyi davranmayacağım, prenses." dedi ve dövüş konumu aldı.

"Elinden geleni yap." dedim ve bende pozisyon aldım.

En başta çevremde dönerek beni şaşırtmaya çalıştıktan sonra üstüme saldırdı, ani bir refleksle yana kayarak hamlesinden kurtuldum. Tekrar harekete geçti ve hızlı yumruklar atmaya başladı. Onları savuşturmaya odaklanırken karın boşluğuma gelen tekmeyi fark etmemiştim ve nefesimi kesen bir darbe almıştım. Tekrar çevremde dolandıktan sonra bir süre hamleler yaptı, her birini kolaylıkla savuşturdurm. Bir anlık boşluğumu kullanarak, bana doğru hızlıca adımladı ve dönüp bir tekme çaktı suratıma. Tekmenin etkisiyle yan tarafa düştüm.

Kendimi toparladıktan sonra ayağa kalkarken "Durmamı ister misin, prenses?" dedi alaycı bir sırıtma ile.

Bana vurması veya beni yenecek olmasına aldırmazdım ama benimle dalga geçmesi ciddi anlamda sinirlenmeme sebep oluyordu. İçimde kabaran öfkenin ve beraberinde getirdiği gücü hissettim. Ayağa kalkıp tekrar dövüş pozisyonu aldım ve hamle yapmasını bekledim. Beklediğim gibi de oldu. Atmaya çalıştığı tekmeyi geriye doğru eğlip ellerimin üzerinde takla açarak boşa çıkardım. Henüz dengesini sağlayamamışken ona doğru hızlı ve uzun adımlar atıp sol dizimi sıçrayacak imkanı sağlamak için kendime çektim ve henüz dizimi indirmeye başlamışken sağ ayağımı Thomasın suratını hedef alarak savurdum. Kulağıma gelen tok sesle Thomas sol yanımdaki bir ağaca çarparak yere yığıldı.

Yanına yaklaşarak "Durmamı ister misin, küçük prens?" diye sordum alayla.

Bir süre olduğu yerde yatarak kendini topladıktan sonra ayağa kalktı ve yavaşça karşımda dikildi. Kendini zorlayarak dövüş pozisyonu aldı. Tam bende kendi duruşumu ayarlıyordum ki sağ tarafımdan gelen sesle durdum ve sesin geldiği yöne döndüm. "Bu kadar yeter, birbirinize daha fazla zarar vermenizi istemiyorum. Thomas sen bir revire görün." dedi Austin.

"Gerek yok efendim, ben iyiyim." dedi Thomas.

"Itiraz istemiyorum." dedi kesin bir sesle. Thomas yapacak başka birşey olmadığını anlayınca kendini dikleştirip akademi binasına yöneldi. Ben onun gidişini izlerken "Sende benimle gel Buria," dedi Austin.

Ona döndüp baktığımda dövüşen öğrencilerin konumlandığı alanın ortasına doğru yöneldiğini gördüm. Austin'nin yanına giderken herkesin dövüşmeyi bırakıp beni seyrettiğini gördüm. Kim bilir ne kadar zamandır Thomasla olan dönüşümüzü izliyorlardır. Onlara aldırmamaya karar vererek Austin'nin yanına gittim.

"Buria bundan sonra yakın dövüş yaptığımız derslerde senin partnerin benim." dedi.

"Bazende ben," diye araya girdi Luke. "Nerede eğitim aldıysan oldukça başarılısın, tabii çaylak öğrenciler arasında." dedi beni aşağılamaya çalışarak. Fakat hiçbir yerde eğitim almadığım için farkında olmadan bana iltifat etmiş sayılıyordu.

"Hiçbir yerde eğitim almadığımı söylemiştim." dedim sinirle.

"Evet, evet. Sen hiçbir yerde eğitim almadın ve aileni de tanımıyorsun. Tek bildiğin bir sirk palyaçosu olarak büyüdüğün." dedi alaycı ses tonunda.

Meydan okurcasına bir bakış fırlatınca cevap olarak insanın kanını donduran iki mavi gözle karşılaştım.

"Austin bugün Buria'ya ben eşlik etmek istiyorum." dedi kesin bir şekilde.

"Bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum." dedi Austin, biz bakışlarımızla birbirimizi öldürmeye çalışırken.

"Sen diğer öğrencilerle ilgilen." dedi ve dövüş pozisyonu aldı.

Gözlerimi biran olsun onunkilerden ayırmadan dövüş pozisyonuna geçtim.

Bir süre daha birbirimize ölümcül bakışlar attıktan sonra aynı anda olduğumuz alanda dönmeye başladık. Dışardan nasıl gördüğümüzü tahmin edebiliyordum, gözlerini kan bürümüş iki kurdun karşı karşıya gelmiş halinin insan versiyonları. Luke birden üstüme saldırınca yana sıçradım fakat attığı yumruk kolumu sıyırdı. Kolumdaki acıyı hissetsemde aldırmadım. Adrenalin ve öfke birlik olmuş tüm vücudumu ele geçiriyorlardı. Görüş alanımın çevresinde kızıl bir çerçeve oluşmaya başlamıştı. Ve her geçen saniye bu çerçeve daha da genişliyor görüş alanımı daraltıyordu.

Luke tekrar üstüme saldırdı ve sert bir yumruğu yanağıma indirdi. Darbenin etkisiyle yan tarafa savruldum. Hızlıca ayağa kalktığımda artık vücudum öfkeden titremeye başlamıştı ve kızıl çerçeve Luke'un çevresini sarmıştı, artım onun dışında hiçbir şey göremiyordum.

Hızla Luke'un üstüne atlayıp onu yere düşünürdüm ve suratına sağlam bir yumruk indirdim. Luke ilk şoku atlatmasıyla beni üstünden fırlattı. Kontrollü bir şekilde yuvarlanıp dört ayak üstünde durdum ve Luke'dan gözümü ayırmadan ayağa kalktım. Luke da ayağa kalkıp bana koşmaya başladı. Az önce Thomas'a attığım tekmeyi bana savurmak için hamle yaptığını görünce geriye doğru eğilerek ellerimin üstünde takla açtım. Luke boşa giden hamlesi yüzünden dengesini sağlamaya çalışırken ona yaklaşıp dönerek bir tekme attım. Birkaç adım yana adım atmak zorunda kalmıştı. Geri düzelmesine fırsat vermeyerek yanına yaklaştım ve dizimi kırarak karnına sert bir darbe indirdim. Sportmenlik gereği birkaç adım geri çekilerek doğrulmasını bekledim. Luke bana şaşkın bir bakış attıktan sonra tekrar pozisyon aldı. Zafer açlığıyla tekrar üstüne atladım fakat beni savuşturdu ve ardı ardına hamleler yapmaya başladı. Nasıl olduğunu bilmesemde hepsine sırayla karşılık verdim. Artık vücudum benim kontrolümden çıkmış ve bağımsızlığını ilan etmişti. Ben dışarıdan izleyen bir seyirci gibi hareketlere nasıl karşılık verdiğime bakıyordum. Bir süre ardı arkası kesilmeyen hamlelerin ardından Luke'un karın boşluğuma attığı sert yumrukla birkaç adım geri çekildim. Kendimi toparlayıp yeniden hamleler yaptığım sırada tekrar karın boşluğuma sert bir yumruk yedim ve karnımı tuttum. Nefes almaya çalışarak doğrulurken enseme yediğim dirsek darbesiyle yere yığıldım.

Ben kalkmaya çalışırken iki el omuzlarımdan tutup beni kaldırdı. "Luke bu kadar yeter." diye sertçe konuşan Austin'nin sesi hemen arkamdan geliyordu. Dönüp baktığımda beni kaldıranın da o olduğunu gördüm.

Omuzlarımı silkerek ondan kurtulmaya çalışırtım ama işe yaramadı. "Austin beni bırak. Henüz pes etmedim." dedim fısıltıyla. Luke'a sert bir bakış attığım sırada onun bakışlarının derinlerinde endişe parıltısı görür gibi oldum, fakat bu düşünceyi kendimden hemen uzaklaştırdım. Onun gibi kalpsiz ve ruhsuz biri asla endişe duymazdı, özelliklede benim gibi nefret ettiği birine karşı.

"Hayır, bu karşılaşma burada bitmiştir. Şimdi seni revire götürüyorum." dedi Austin ve kolumun altına girdi. Yarı iteleyerek yarı sürükleyerek beni akademi binasına götürdü.

Görüş alanımın çevresinde oluşan kızıl halka yok olsada geri dönüp mücadele etme isteğim yerli yerinde duruyordu.

"Kendine hakim olmayı öğrenmelisin. Eğer daha fazla dövüşecek olsaydınız ciddi anlamda yaralana bilirdin. Şimdi bana zorluk çıkarmayı bırak ve yürü yoksa seni sürüklemeyi bırakır kucağıma alırım. " dedi Austin dövüş alanından uzaklaşırken.

Onunla gereksiz yere yakınlaşmak istemediğim için düzgünce yürümeye başladım. "İstersen sen geri dön, ben kendim giderim." dedim.

"Sorun değil," dedi.

Nereye gittiğimizi fark ettikten sonra her adımımla anılar beynime hücum etmeye başladı. Bundan önceki revir ziyaretim aklıma gelmişti. Austin ve Luke kavga etmiş ardından Austin ve ben fazlaca yakınlamıştık. Anılarla birlikte Austin'nin sorduğu soruda aklıma gelmişti. Umarım bu yalnızca benim aklıma gelmistir.

Ben anılarla boğuşurken revirin kapısının önüne gelmiştik. Austin birkaç kez kapıyı tıklayıp bekledi. İçeriden gelen "Girebilirsiniz," sesiyle kapıyı açtı.

Iceri girdiğimizde daha önceki gelmemde benim yattığım yatakta oturan Thomas'ı gördüm. Tişörtü çıkarmış belinin yan taraflarında oluşmuş morluklara bir tür krem sürüyordu. Beni görünce elini çekip hemen yan tarafında duran tişörtünü başına geçirip hızlıca morlukları kapattı.

"Doktor Wells, müsait misiniz?" diye sordu Austin.

Sıcak bakışları olan doktor tam cevap verecekti ki Thomas araya girerek, "Efendim izninizle ben çıkıyorum." dedi.

"Peki Thomas, ama derse gitme zaten birazdan biter. Git biraz dinlen. Birkaç güne birşeyin kalmaz." dedi. Thomas Doktor Wells'in sözleri ardından hızla odadan çıktı. Doktor Austin'e dönerek, "Bir sorun mu var?" diye sordu.

"Bir yaralımız daha var." dedi Austin beni göstererek.

"Buria? Hoşgeldin," dedi beni yeni fark eden doktor.

"Hoş buldum, efendim." diye cevapladım gülümseyerek.

"Evet, sorunun ne?" diye sordu.

"Bir sorunum yok, Austin'nin abartması." dedim. Sözlerimdeki bir hatayı fark edip "Savaşçı Austin'nin" diye düzelttim. Benim için bir öğretmen niteliği taşınmasada başkalarının yanında bu resmiyeti korumalıydım.

"Hımm, o zaman sen şuraya otur, ben de bir kontrol edeyim sorun ne diye." diyerek beni yatağa yönlendirdi.

İtiraz etmenin bir faydası olmayacağını bildiğim için gidip yatağın üstüne oturdum.

"Nerelerinden darbe aldın?" diye sordu.

Gülümseyerek "Her yerimden," dedim.

Benim gülümsemem ve cevabı verirkenki alaycılığım onu da güldürmüştü.

"O zaman sen şu paravanın arkasına geç ve eşorfman üstünü çıkar. Gelip kontrol edeyim." dedi.

"Gerek var mı?" diye sordum utanarak.

"Utanmana gerek yok," dedi güven veren bir gülümsemeyle.

Biraz olsun yatışsamda yinede utancım dinmemişti. Sözlerimin kar etmeyeceğini anlayınca ayağa kalkıp paravanın olduğu köşeye ilerledim. Eşofmanı ve altındaki atleti çıkardım ve paravanın iç tarafında bulunan yatağın üstüne bıraktım. Şuan kendimi çok rahatsız hissediyordum, belden üstümde yalnızca iç çamaşırım kalmıştı. Doktordan önce kendi hasar tesbitini yapmaya karar verdim. Kendimi incelemeye başladım. Gördüklerim beni şaşırtmıştı, ne zaman bu kadar darbe almıştım ben. Kavga sırasında içimde filizlenen adrenalin ve öfke dinmeye başladıkça aldığım darbelerin acısı kendini göstermeye başlamıştı. Karnımın, karnımın yan taraflarının ve kollarımın her yanı morluklarla kaplıydı ve şuan yüksek bir ağrı krizi yaşıyordum. Dönüp belime bakmaya çalıştığımda görebildiğim yerlerde morluklara rastladım. Anlaşılan birkaç hafta kıpırdarken bile zorluk çekecektim.

"Hazır mısın?" diye seslendi Doktor Wells.

"Evet," dedim.

"Tamm." dedi. "Austin sen burda bekle ben kontol edip geliyorum." diye ekledi sözlerine. Birkaç saniye içinde yanıma gelmişti. Beni görür görmez gözleri büyüdü ve "Birde birşeyim yok diyordun." dedi ve vücudumdaki morlukları kontrol etmeye başladı. "Arkanı dönebilir misin?" dedi ve dönmemle "Austin bu çocuklara ne yapıyorsunuz böyle," diye seslendi.

"Kötü birşey mi var?" diye sordu Austin endişeli bir sesle.

"Kızın her yanı morarmış." dedi. Ardından bana dönerek "Sen burada bekle sana krem getireyim." dedi ve paravandan uzaklaştı. Bir süre sonra elinde şeffaf krem kutusuyla geldi. "Bunu al yavaşça morluklarına sür, arka kısıma gelince beni çağırısın." dedi ve tekrardan gözden kayboldu.

Ben krem kutusunu açıp ferah bir kokusu olan kremi elime alıp karnıma sürmeye başladım.

"Austin, Luke ile konuş ve derslerinizi yumuşatın. Bugün iki kişi morluklar içinde geldi." dedi Doktor Wells.

"Merak etmeyin konuşacağım." dedi Austin.

Austin sözünü bitirir bitirmez kapı çalındı. "Gelebilirsiniz," diye seslendi Doktor Wells.

Kapının açılmasından sonra "Efendim, bahçede biri ayağını burktu." dedi nefes nefese.

"Tamam, sen git ben geliyorum." dedi. Kapının kapanma sesinin ardındanda "Austin bu konuyu hallet." dedi ve tekrar kapı açılıp kapanma sesi geldi.

Doktor Wells giderken ulaşabildiğim yerlere krem sürmem bitmişti, şimdi ise arkalara sürmek için kendimle cebelleşiyordum. "Yardım etmemi ister misin?" diye sordu arkamdaki ses.

Başımı çevirip baktığımda, paravanın ucunda duran Austin'i gördüm. Yüzüme hızla etki eden ateşle birlikte "Gerek yok," dedim ve hemen atletime uzandım.

"Utanmana gerek yok." dedi ve yanıma yaklaştı. Arkamdan uzanıp elimdeki kremi aldı, fakat bir süre daha nefesini ensemde hissetmeye devam ettim.

"Gerçekten gerek yok," dedim ve atleti elime aldım.

Atleti elimden çekip paravanın içindeki yatağın uzak bir köşesine fırlattı. Ardından "İstersen otur," dedi.

Başımı tekrar çevirip yüzüne baktığımda kesin bir ifadeyle karşılaştım. Bu işin biran önce bitmesi için daha fazla itiraz etmeden yatağın köşesine oturdum. Oda arkama oturup kremi sürmeye başladı. Tek kelime etmeden nazikçe kremi sürdü. O kadar naziktiko bir an sırtımda narin bir kuş tüyünün dolaştığını sannettim .İşi bittiğinde parmağını küçüklükten kalan ince uzun çizginin üstünden geçirdi.

"Bu ne zaman oldu." diye sordu üzüntülü bir sesle.

"7-8 yaşlarındayken," diye cevapladım. Austin yaraya birkez daha dokundu. "Eğer krem sürmen bittiyse üstümü giyebilir miyim?" dedim. Cevap vermeyince dönüp baktım ve beni izlediğini gördüm. Hemen kalkıp onu arkada bırakacak şekilde yan yan yürüyerek spor atletinin olduğu köşeye gittim. Hızlıca giydiktem sonra Austin'nin yanında duran eşofman üstüme uzandım. Yanlış hareket!

Austinle burun buruna olmanın zararları; bir, dikkat ateşle yaklaşmayın yazısına aldırmadan meşaleyle yaklaşma etkisi oluşması, iki, köpekten korkmana rağmen kuduz bir köpeğin yanına gitme etkisi yaratır.

Tam doğrulayacakken Austin kolumdan çekip beni oturttu. "Sana geçen sefer burda sorduğum bir soru vardı, hatırlıyor musun?" diye sordu.

Hayır ama bu haksızlık, hatırlamış olamaz!

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

70.1K 8.8K 33
Krallığından kaçak yaşayan bir büyücü, çocukluğundan beri sığındığı, iksir tüccarı diye bilinen bir adam, herşey böyle başlamıştı işte. Savaştan yen...
254K 26.9K 62
Evrenimizin oldukça genç olduğu asırlar öncesinde, Kainat'ın yüce yaratıcısı, yönetici olarak gönderdiği evrenin en güçlü varlığı olan İrisleri yarat...
1.5K 115 40
Kış Çağı Serisi'nin yeni hali.
3.5K 460 24
δ "İnsan gerçek hayatından, evinden kaçamaz Melissa; o seni er ya da geç bulur." İlginç rüyalar gören Melissa, bir gün rüyasında sarışın bir kadın gö...