PEŞİMDE ZOMBİ VAR (TAMAMLANDI...

By Sema_Coban_YalknK

511K 31.5K 16.6K

X-18AB9 adında bir virüs..Kim bile bilirdi ki bu küçücük virüsün medeniyetin eşiğindeki Dünya 'nın sonunu ge... More

- TANITIM -
BAŞLANGIÇ
YAŞAMAK İÇİN KAÇ
YENİ İNSANLAR
KURTULMAK İÇİN UMUT
TERRENE ASKERİ KAMPI
ÖLMEMEK İÇİN ÖLDÜR
LABORATUVAR
KASABA
SİLAH
OTOBÜSTEKİ KARGAŞA
ANONS
ZOMBİ YIĞINI
ORMAN
GOLF SAHASI
NEREDELER ?
YÜKSELEN ALEVLER
SAKIN BURADAN ÇIKMA
PLAN BUYDU JACK !
ÇIKIŞ YOLU
İKİ TARAF : ZOMBİ
KIYAMET TESİSİ
EV
TERK EDİLMİŞ ŞEHİR
HARİCİ DİSKİN SIRRI
KALİOLA
TERK EDİLMİŞ OKUL-ALİCE
URANYUM MADENİ
ZOMBİLERE KARŞI SAVUNMA
SİYAH YARATIK
GEMİ
BEKLENMEDİK..
X-18AB9 ANTİDOT
PEŞİMDE ZOMBİ VAR
TAHTA DUVARLARIN ARDINA KASABA
SAVUNMA
ADA
ARSİA 'DAKİ KAOS
NEREDEYİM ?
ŞEHRİN DIŞI
JACK 'İN PLANI
DOSTTAN GELEN KURŞUN
JOHN 'U ARARKEN
FİNALE DOĞRU -1
FİNAL
ÖZEL BÖLÜM- PEŞİMDE ZOMBİ VAR 2

ARSİA :KURTULUŞ

6.1K 407 164
By Sema_Coban_YalknK

''Neden beni içeri almıyorsunuz !''

diye bağırdım kalan tüm nefesimi harcayarak.

''Siz yaralısınız ,üzgünüm sizi içeri alamayız.''

Ben bir zombi tarafından ısırıldığımı belli etmemek için ;

''Vücudumdaki yaralar bıçak yarasından ibaret!''diyebildim kısık ve kesik kesik çıkan sesim ile.

Adamlara alçak ses ile söylediğim bu cümlenin ne kadar inandırıcı olduğu konusu beni endişelendiriyorken Adamson ;

''Çocuk doğru söylüyor, vücudunda bulunan yara izleri ;buraya gelmeden önce yağmacı bir çete tarafından aldığı bıçak darbelerinin izi.''

diye atıldı söze beni desteklemek için.Fakat bu cümleler adamların ciddi yüz ifadelerini bir an olsun değiştirmemiş ,çatık kaşlarını indirmemiş ve bana bakan şüpheci gözlerini bir an olsun üzerimden çekmemişlerdi.

Bir kaç saniye sonra adamlardan birisi gayet sert ve katı bir şekilde;

''Vücudunda bulunan yaralarının Isırık veya başka her hangi bir yara  izi olması bir şeyi değiştirmez.Çünkü biz her ihtimale karşı ;vücudunun her hangi bir yerinde her hangi bir yarası olan bireyleri içeri alamıyoruz.Lütfen gemiden uzaklaşın!''

Ben gitmemekte ısrarlıydım ;

''Hiç bir yere gitmiyorum!''

''Sizin benden aldığınız ;tedavi enjekte edilmiş olan doku örneği, patlayıp yere çakılan deniz uçağınızda idi.Yani artık sizin elinizde bir tedavi yok.Bense tedaviyi biliyorum ,tüm formülleri bende ve ben tedaviyi yapabilirim!'

Bana önce alaycı bakışlar atan iki adam birden aynı aynda ;

''Kaçak var , gemiye girmeye çalışıyor!'' bağırdı.

Bunun üzerine içeriden çıkan ellerinde aynı model silahlara sahip üç adam beni Adamson 'dan ayırarak geminin giriş rampasından indirdi ve beni iterek tıpkı bir paçavra gibi kumsalın üzerine attılar.Yüzüm beyaza kaçan açık sarı tonlarındaki kumsala gömülürken dudağıma kum taneleri yapışıyor ve hatta bu taneler ağzımın içine giriyor bunun rahatsız etmesi yetmiyormuş gibi üzerime çarpan ve onca güneş ışınlarına maruz kakmasına rağmen soğukluğu buzdan farkı olmayan dalgalar ise beni kumsala dahada yapıştırıyordu.Kısa bir süre sonra her düştüğümde yaptığım gibi ellerimden destek alarak kalktım.Üzerinde yarsı kuru yarısı ıslak kum taneleri bulunan omuzlarımı silktim.

Şimdi ne yapacağımı düşünürken bir kaç fikir alma umudu ile  etrafa kısaca bir göz gezdirdim;

Uçaklardan bomba atımı seyrekleşmiş de olsa devam ediyor ,ortalık toz duman içinde kum fırtınalarını andıran görüntü ile birlikte ada kan gölüne dönmüş ,tüm adada yankılanan silah sesleri adeta kendi aralarında bir ritim oluşturmuş ,ağır yaralı insanlar yerde cesetlerin üzerine kıvranıp can çekişirken adada sağ kalan insanlar ise kıyısı kırmızının en canlı ve vahşi renk tonlarına bürünmüş  denize demir atmış Arisa 'ya giden gemiye doğru koşuyor Kaliola 'nın adamları ise sonradan gelen bir uçaktan aşağı iniyorlardı.

Bir şeyler yapmalıydım.Kaliola denilen o lanet olası laboratuvarlardan ve onların adamlarından onca kez kaçmış ,onların beni öldürme çabalarına rağmen ben defalarca kurtulmuşken, kurtuluş olan Arsia 'ya gideceğim gün onlar tarafından öldürülemezdim.Ben tüm bunları ölene dek unutmayacağım beynimin bir köşesine kazırken Adamson ise ;

 ''Jack !''

diye bağırıyordu insanlar gemiye girmek için hızla koşup orada bekleyen Adamson 'a bir bir çarparken.

Sırf benim yüzümden Adamson 'un kurtuluş için tek ve belkide son şansı olan Arsia 'ya gitmesine engel olamazdım bu yüzden ;

''Sen beni düşünme Adamson !Ben başımın çaresine bakarım!''diye bağırdım sesimin yüksek çıkması için ellerimi ağzımın kenarlarına götürmüş bir şekilde.

Adamson insanların aksine ters yönde ilerlemeye çalışıp benim söylediklerime kulak asmadan gemiden inmeye çalışırken Oğuz ve John herşeyden habersiz bir biçimde geminin ,büyük bir kısımı kapalı olan güvertesinin içinden çıkarak Adamson 'un kollarından tutup onu içeri götürüyorlardı.Bense bu sırada güvertenin kapalı kısımına giren John ve Oğuz 'u izlemeyi bırakmış dikkatlice gemiyi inceliyor ve ne yapacağımı düşünüyordum..

Kısa bir süre içerisinde gemiyi ince hatlarına kadar dikkatlice incelemiştim ve bir kaç dakika sonra ise de aklıma yatan bir fikir bulmuştum.Geminin olduğu yerde sabit kalması için kullanılan gemi çapasına tutunup geminin yukarısına çıkacak ve bu sayede Arsia 'ya gidecektim.Her ne kadar basit gibi görünse de gerçekten zor ve hata yapılmaması gereken bir plandı.En ufak bir hata hayatıma mâl olabilirdi .Gemiye tıpkı diğer insanlar gibi normal bir şekilde giriş rampasından girmek varken...

 ''Her şeyi en zor biçiminde yapmak ! ''Bu benim kaderimde vardı..

Bunları aklımdan geçirirken planımı uygulamak için denizin içinde yavaşca ilerlemeye başladım.Gittikçe derinlere doğru ilerlerken denizin buz gibi soğuk su taneleri tenime değdikçe ürperiyordum..

Su belime kadar geldiğinde kulaç atmaya başladım.Geminin çapasının denizin derinliklerinde olduğunu biliyordum ,bu yüzden aşağı gömülmüş olan çapanın gemiden aşağı sarkan zincirini görmüş ve zincirin yanına doğru hızla yüzüyordum.

Yüzmeye devam ederken dalgaların arasında kafamı bir anda arkaya çevirdim ve adanın ne durumda olduğuna baktım.Kaliola 'nın aşağı inen adamları yaralıları ve sağ kalan insanların üzerine ateş açmış onları toplu bir şekilde öldürüyorlar bu sırada ise geminin girişi yani gemiye çıkış rampası yukarı kalkıyor gemi denize açılmak için hazırlanıyordu.

Yaklaşık iki üç dakika sonra geminin giriş rampası kalkmış ,geminin motorları çalıştırılmaya başlanmış bense yuttuğum onca tuzlu suya rağmen nihayet gemi çapasının zincirinin yanına varmış ve kulaç atmaktan yorulmuş kollarım ile zincire sıkıca tutunmuştum.Çapanın zincirine tırmanarak yukarı çıkmazdım bu çok tehlikeli olurdu.

Her defasında biraz daha yukarı doğru çekilerek gittikçe kısalan kaygan zinciri sıkıca tutunduğum ellerimi zincirin her yukarı çekilişinde gevşetecek ve bu sayede ben zincirin deniz yüzeyinden ayrılarak yukarı çıkan bölümü yerine denizin içinde kalan bölümünde kalacak ve Geminin çapasını denizin yüzeyine yaklaştığını görünceye dek zincirle birlikte yukarı çıkmayacak daima zincirin deniz yüzeyine temas eden bölümünde kalacaktım.Geminin çapasını deniz yüzeyine yakın gördüğüm an ise önce ayaklarımı çapanın kancasına koyacak ardından gemi büyük olduğundan neredeyse benim boyumda olacak olan çapaya oturacaktım.Bu sayede rahatlıkla ve geri suya düşme ihtimalim olmadan yukarı, gemiye çıkacaktım.

Bir kaç dakika sonra aklımdan geçenleri bir bir uygulamış bunu yaparken bir deniz yüzeyinin yukarısına çıkmış bir deniz yüzeyinden denizin aşağısına inmiştim.Her ne kadar denizin dalgaları bana engel olmaya çalışsa da  sürekli yükselip denizin dibinden yukarı doğru deniz yüzeyine ulaşmak üzere olan  büyük çapayı görmem ile birlikte çapanın kancalarından birine ayaklarımı yavaşca koydum ve çapanın denizin yüzeyine ulaşması ile birlikte kancanın üst kısımından tutundum ;

hafifce çömeldim ve çapanın büyük paslı dörde ayrılan kancalarından birinden destek alarak , ayaklarımı koymuş olduğum kancaya oturdum ve kancalardan ikisine sıkıca tutundum.Çapanın iki kancalı olmayışı ,dört kancalı oluşu işimi kolaylaştırmıştı.Çapanın deniz yüzeyinden çıkması ile birlikte yarısı su içinde olan gövdem de yukarı doğru çıkıyor ,üzerimdeki ıslak ve üzeri yeşil yosunlar ile kaplanmış kıyafetlerimin içinden deniz suyu boşalıp kıyafetlerim tenime yapışırken ,saçlarıma kadar ıslanmış olmamdan dolayı üşüyor ve hatta tir tir titriyordum.Alnımdan süzülen su damlaları ise burun çıkıntıma geliyor buradan damlayarak denizin içine düşüyordu. 

Bir kaç dakika sonra geminin çapası yukarı çıkmıştı.Büyük bir dikkatle ,oturmuş olduğum çapanın kancasından doğrularak kalktım.Gemi çapasının kancaları birleştiren kalın, ana demirinin üst kısımına tutundum.Ayaklarım çapanın bir kancasının üzerinde dengede kalmaya çalışırken gemiye geçebilmek için sağ ayağımı havaya kaldırdım ve zar zorda olsa sağ ayağımı gemiye attım.Sağ ayağımı gemiye koymuştum fakat bir kaç santim daha uzak olsa ayağımı koyamayacaktım.Bir anda ortaya çıkan sert rüzgar uzamış olan saçlarımı yüzüme doğru savururken  bir an aşağıya baktım.Aşağı bakmam ile birlikte yüreğim ağzıma gelmişti.O kadar çok yüksekteydim ki daha önce bunu fark etmemiştim bile..

Sol ayağımı da sağ ayağımın yanına götürmek için ayağımı hafif ve yavaş manevralar ile sürterek yavaş yavaş kancanın ucuna doğru ilerletiyordum.Çapanın kalın demirini hiç bırakmadan ,geminin içindeki sağ ayağımdan destek alarak kancanın ucuna kadar getirmiş olduğum sol ayağımı da gemiye atmak için hamle yapmıştım ki ileriye ulaşabilmek için sonuna kadar zorladığım kollarım ile geminin çapasından tutunuyor oluşum yüzünden diğer ayağımı gemiye atamamış sağ ayağım havada kalmıştı.

Havada kalan sağ ayağımı gemiye atabilmek için biraz daha zorluyordum ki bir anda dengemi kaybettim ve ellerim çapanın demirinden hızla kaymaya başladı ve bir anda ellerim boşta kaldı.Tam düşmek üzereydim ki başka çarem olmadığından geminin içine doğru atladım.Aşağı düşüp direk olarak ölmektense şansımı deneyip gemiye doğru atlamak daha mantıklı gelmişti o an ;

Belkide gemiye ulaşamadan aşağı düşüp  ölecek ,yada gemiye atlamaya çalışırken kafam ve vücudum geminin metal gövdesine çarpıp ölecek veyahut bir diğer ölüm seçeneği olan vücudum geminin çapasının ucu sivri kancalarına saplanacak ve ben ölecektim.

Bir an kendimi boşlukta hissettim iki üç saniyeliğine de olsa havada uçmuştum adeta..Ölmeden önce bunun zevkini çıkarmam uzun sürmemiş sert bir çakılış ile düşmekten son anda kurtulmuş kendimi geminin içine atmayı başararak geminin güvertesine kapaklanmıştım.

Bütün kemiklerim çarpma ile sızlarken vücudumda bulunan organların zarar görmemiş olması için dua ediyordum.Güvertenin zemininden kalktım ve bir kaç adım ilerledim.

Gemideki insanlar eğer beni görürlerse beni gemiden atarlardı.Bu yüzden kendime saklanacak iyi bir yer bulmalıydım.Geminin büyük güvertesine göz gezdirdim.İnsanlar güvertede geziniyor ,dinlenmek için koyulmuş şezlonglara oturuyor ,bir kısımı ise içeriye giriyordu.O sırada ,bir kaç adım ileride olan ve gemiye ait üzeri örtüler ile örtülü olan filikalar gözüme çarptı.Filikaların içinde ,üzerindeki örtülerin altında rahatlıkla saklanabilirdim.Büyük bir hızla koştum ve filikalardan bana en yakın olanının içine girdim.

Filikanın üzerindeki örtüyü hafif ışık girecek şekilde açmıştım ki o sırada filikaya ait ,sağ tarafımda duran bir kitapçık dikkatimi çekti.Yapacak hiç bir şeyim yoktu bu yüzden kitapcığı aldım ve karıştırmaya başladım.Acil durumlarda kullanılan bu filikaların içinde bir sandık olduğu ve bu sandığın içinde yiyecek ,su ,ilk yardım malzemeleri ve işaret fişeklerinin ve bazı başka malzemelerin olduğu yazıyordu.

Her ne kadar o adaya gitmeden önce teknede bir kaç yiyecek atıştırmış olsam da şuanda açlıktan ölüyordum.Bu yüzden kitapçıkta yazan sandığı aramaya başladım.

Dakikalar sonra filikayı alt üst etmiş ve nihayet aşağıdaki bölmede o sandığı bulmuştum.Filikanın neredeyse alt kısmını tamamen kaplayan bu büyük sandığın içini açmam ile birlikte alüminyumdan yapılmış tıpkı kola kutularını andıran teneke kutulardan birini açtım ve üzerinde çeşitli dillerde ''su ''yazan suyu kafa dikledim.Denizin o tuzlu suyunun ağzım da bıraktığı o kötü tattan sonra bu su çok iyi gelmişti.Bu kutulardan cebime bir kaç kutu doldurdum.Ardından paketlerde bulunan yiyeceklerin ne olduğuna dair üzerini dahi okumadan açtım ve yemeye başladım.

Karnımı iyice doyurduktan sonra yiyeceklerin yanında bulunan işaret fişeklerinden iki tanesi alıp ıslak cebime koydum.Pantolonumun cepleri yırtılacak düzeyde dolmuştu.Kararmaya başlayan hava yüzünden içeriye giren ışık miktarı azaldıkça görüşüm zorlaşıyordu ki o sırada sandığın içindeki el feneri dikkatimi çekti ve feneri elime aldım.Feneri açtıktan sonra sandığın içini incelemeye işe yarar bir şeyler almaya devam ediyordum ki o sırada bir ses dikkatimi çekti ;

''Herkes sussun ve beni dinlesin!''

Gürültünün içinden havaya yükselen bu ses aralık bırakmış olduğum örtünün filika ile birleştiği açıklıktan bakmama neden olmuştu.

Beyaz kaptan kıyafeti giymiş bir adam masayı andıran yüksek metal bir yerin üzerine çıkmış az önce duyduğum o cümleyi daha yüksek bir ses ile tekrarlamıştı.İnsanlar geminin hiç görmediğim güvertenin kapalı bölmesinde bulunan insanlar içeriden bir bir çıkıp dış güverteye ,benim gemiye ilk bindiğimde şezlongların olduğu o yere  çıkıyordu.Herkes susmuş adamın söyleyeceklerine dikkat kesilmişti ;

''Sizi alıp gemiye bindirdiğimiz adaya kısa bir sürede gelmemizin nedeni yakın olmamızdı fakat Arsia buradan çok uzakta..Gemiyi tüm kapesite çalıştırırsak ve kısa bir yol çizersek iki hafta sonra Arsia 'ya ulaşmış olacağız.Bu yolculuk boyunca tüm insanlara yetecek kadar erzağımız ,suyumuz ve Arsia 'ya gidecek kadar yeterince yakıtımız var.Şimdi herkes içeri odalarına geçebilir.''

''İki hafta mı ? ''

Konuşmayı yapan adam çıkmış olduğu yerden inerken toplanmış kalabalık yavaş yavaş dağılıyordu.

Zar zorda olsa su kutularının altından Arsia 'nın haritasını çıkarttım.Coğrafya derslerinde uyumuyor oluşum şuanda benim işime yarıyordu.Birkaç hesaplamadan sonra nerede olduğumuzu ve Arsia 'nın matematiksel konumunu belirledim.Aslında şu anda gittiğimiz yön doğru idi ve gerçekten büyük bir hızla ilerler isek iki haftada Arsia 'ya varabilirdik.Büyük bir heyecan içimi kaplarken o sırada filikanın üzerindeki örtü birden yarıya kadar açıldı ben filikanın örtüsünün açılmamış karanlık tarafına doğru ilerlerken yedi sekiz yaşlarındaki küçük  bir erkek çocuğu örtüyü açmaya devam ediyordu ki örtüyü açılmaması için tuttum.Çocuk örtüyü kaldırmak için zorlamaya devam edince ;

''Çık git şuradan !''

diye bağırdım kısık ses ile çocuğa.

''Anne burada bir canavar var !''

diye bağırarak kaçmaya başladı.

Çocuğun bağırışına bir sürü insan ve Arsia 'nın üyesi olan silahlı adamlar benim bulunduğum filikaya doğru koşmaya başladılar.Bense ne yapacağımı bilmiyor bir şeyler düşünmeye çalışıyordum ki bir anda filikanın üzerindeki örtü tamamen üzerimden kalktı ve alaca karanlık havada yakılmış olan gemiye ait aydınlatmada kullanılan fenerler yüzüme doğru tutuldu.

''Ben insanım.''

diye kendimi savunmaya çalıştım.

Arsia 'ya üye yaklaşık otuz yaşlarında gösteren siyah saçlı bir adam ;

''Onu görebiliyoruz!''

diye bağırdı suratıma bakarak.

''Ne işin var burada ?''

diye devam etti ışıktan dolayı kıstığım gözlerimin içine öfkeli bir şekilde bakarak.

''Ben aa..''

Ben mırıldanmaya devam ederken bana soru soran adamın yanında duran adamlardan birisi ;

''Efendim bu yaralı!''

Dedikten sonra bir anda ;

''Yaralı ,dikkat edin !Herkes geri çekilsin!''

diye bağırmaya başladı.

Diğer adamlar ise ''Kaçak var!''diye nidalar atıyorlardı.

Bana soru sormuş olan adam ;

''Bunu diğer zombilerin yanına kafese atın !''

Bense bunun üzerine ışıktan dolayı yüzlerini kestiremediğim insanlardan birisi ;

''İyi de genç zombi değil ki  görmüyor musunuz ?Neden onu o lanet yaratıkların içine atıyorsunuz ?''

Bu ses genç bir kıza aitti ve ses çok tanıdıktı.Kulaklarımda adeta yankılanan bu tanıdık sesin kime ait olduğunu hatırlamam uzun sürmedi;

''Alice !''

diye bağırdım bir anda.İçimden söylemem gereken bu kelimeyi dışımdan ve yüksek ses ile söylemem üzerine adamlardan birisi ;

''Yoksa bu kaçağı tanıyor musun ?Onu sen mi içeriye aldın ?''

Kalabalıktan hiç ses gelmiyordu.Sanırım kaçmıştı bilemiyorum belkide arkalarda bir yerlerde olanları izliyordu.

''Götürün bunu !''

diye emir veren adamın sözü üzerine beni kollarımdan tuttular ve zorla yürütmeye başladılar.Üzerime doğrultulan büyük fenerlerin çoğunun üzerimden çekilmesi ile etrafı görmem daha da kolaylaşmıştı.Beni küçük bir merdivenlerden indirdikten sonra bir odaya girdik.Gürültülü ,bir çok kablo ,aletler ve geminin motorları bulunan bu küçük odanın tam ortasında etrafı demir çubuklar ile çevirili yaklaşık beş kişinin sığacağı kadar yapılmış metal bir kafes ve bu kafesin içinde bizi görür görmez parçalara ayırmak için kafesin dışına çıkmaya zorlayan iki tane aç zombi vardı.

''Bırakın beni!''

diye bağırdım beni o kafese atacaklarını bildiğimden.

O sırada adamların peşine düşerek parçalara ayrılmamı izlemek için buraya gelmiş  bir avuç  insanın içinde Adamson ,John ve Oğuz 'da duruyordu.Diğer insanlar ;

''Öldür ,Öldür !''nidaları atarken Oğuz ,John ve Adamson öylece bana bakıyorlardı.

Beni kafese kilitlemek için götüren adamlar ile birlikte  kafese iyice yaklaşmış ,kalbim adeta fırlayacakmışcasına atıyordu.O sırada Oğuz ,John ve Adamson beni kurtarmak için adamların üzerine doğru koşmuş ve onlara yumruk atmaya çalışıyorlardı.Fakat adamların sayısının epey fazla olması beni kurtarmalarına yetmemiş adamlar onları tartaklamaya başlamıştı.

O sırada insanların içinden birden çıkarak gelen Linda ;

''Neden onu o yaratıklarla dolu kafese koyuyorsunuz ?''

diye bağırarak tıpkı John ve Oğuz gibi adamlara karşı koymaya çalışarak.

''Yaralı olan herkesi buraya atıyoruz.Eğer onun üzerinde ki yaralar zombilere ait ısırık yaraları ise zaten zombiler ona bir şey yapmaz ve o zombiye dönüştüğünde gemideki diğer sağlam insanlara zarar veremez.Eğer gerçekten yaralı ise üzerine gelecek olan aç zombilerden kurtulmayı başarıp oradan sağ çıkarsa yara izleri zombi ısırıkları ile oluşmuş izler değildir yani bu demek oluyor ki bizimle birlikte yolculuğa devam eder.''

Linda ''Bu vahşice !''

Kafesin kapısı açılıp adamlar beni içeri atarken adamın yüzünde pis bir gülümseme oluşmuş ve Linda 'ya dönerek ;

''O kadar sağlam insanları nasıl bulduk ,onları koruyup nasıl yeni bir yaşam şehri oluşturduk sanıyorsun!Virüslü insanları sağlam insanlardan ayırarak ,Anladın mı ?''

Benim kafesin içine girmem ile birlikte iki aç zombi benim vücudumu parçalara ayırarak organlarımı midelerine indirmek için üzerime doğru geliyor ;

İki zombiden birinin sağ kolunun bir kısımı yerinden kopmuş ve zombinin kolundan kopmuş olan kol parçası yerde düşmüş, adeta bir et parçası topağını andırıyor,parçasının koptuğu kısımından kol kemiği çıkmış aşağı doğru sarkıyor ,diğer zombiye göre dengesini daha zor sağladığı belli oluyor ,diğer zombinin ise çürümüş çenesinin sağ tarafı kaymış ve kopmuş kopan parçası aşağı doğru sarkarken çürümüş dudaklarının arasıdan pürülan koyu kırmızı kanlı salyalar sızıyor ,sızılan bu kanlı salyalar çenesinden aşağı çürümüş gövdelerinden süzülüp yere akarken ağızlarını sonuna kadar açarak üzerime doğru gelmeye devam ediyorlardı.

Onlara nasıl karşı koyacaktım ki ?Ölmeden önce beni sevindirecek olan şey ise zombilerin bana saldırmasıydı.Yani adamın dediği doğru ise zombilerin bana saldırması benim zombiye dönüşmeyeceğimin göstergesi oluyordu.Beni zombi ısırdığında virüs bana bulaşmamış olabilirdi.Fakat bu fiziksel olarak imkansızdı.Bel ki de virüs tüm vücuda yayıldığında zombiler  beni kendilerinden biri olarak kabul edip dokunmayacaktı.

''Bilemiyorum.. ''

Ben bunları düşünürken zombiler bana iyice yaklaşmıştı.Zombiler ile aramda bir adımdan bile az mesafe kaldığından sağ kolunun bir kısımı kopuk olan ,ve sağ tarafımdan gelen  zombinin diz kapağının üzerine doğru tekme attım.Attığım tekmenin etkisi bir kaç saniyeliğine onu oyalardı ardından seri bir şekilde cebimden çıkarttığım teneke kutudaki suyu elime aldım ve çenesi kopuk zombinin kafasına geçirdim.

Attığım tekme darbesi ile ileri savrulup yere düşen kolu kopuk zombi yerden kalkıp beni ısırmaya çalışırken vurmuş olduğum teneke suyun darbesi ile kafasının bir kısımı demir parmaklıklara girmiş olan zombinin kafasına su tenekeleri ile vurmaya devam ettim.Teneke kutu zombinin kafasını yarmış ,tek tük saç olan çürümüş kafasından kan fışkırmasına rağmen kafa tasını kırıp beynine ulaşmadığı için  ölmüyordu.Zombi kafasını sıkışmış kafes parmaklıklarından çıkartmak için zorluyor ve bunu başarmak üzereydi ki yerden kalkmakta olan zombi beni parçalamak için ellerini omzuma ve belime koymuştu bile bense ellerim ile onu kendimden uzakta tutmaya çalışıyor onun göğsünden tutup geriye doğru itmeye çalışıyordum.

O sırada birden kafesin yanında Alice belirdi elinde tutmuş olduğu uzun saplı bir süpürgeyi parmaklıkların arasından uzattı.Zar zor da olsa bir elimi zombinin göğsünden çektim ve diğer elim ile süpürgeyi aldım ;

Zombi tam gırtlağımın üzerine eğilmiş boyumu koparıyordu ki birden onu tüm gücümle ittim ve zamanım olmadığından süpürgenin sapı yerine süpürülen kısımını zombinin üzerine geçirdim.Süpürgenin süpürmek için yapılmış olan kısımının olduğu kısmını zombiye vurmam ile birlikte süpürgenin ucu kırılmış ve kırık yeri girintili çıkıntılı , eğimli bir şekilde sivrilmişti.Bu daha çok işime yarardı.

Süpürgenin kırık ve ucu sivri kısımını zombinin alnının ortasına geçirdim.Süpürgenin tahta ,sivri ucu zombinin yağ ve kas tabakasını aşarak ilerlemiş ve zombinin hareketini kısa bir süreliğine kısıtlamıştı.Ucu sivri tahta sapı zombinin beynine ulaşması için kafasında ilerletiyordum ki o sırada tahta süpürge sapı sert bir yere çaptı ve durdu.Tahta sap zombinin kafa tasına dayanmış hala beynine ulaşması gerekiyordu bu yüzden bir anda   tahta sapı  hızla çıkartıp yukarı kaldırdım ve büyük bir hızla zombinin alnın ortasından kafasının içine kadar oluşmuş olan tekrar aynı açıklığı hedef alarak ucu sivri tahta sapı zombinin alnının ortasına geçirdim.

O anda zaman sanki yavaşlamış en ufak hareletler bile yavaş geliyordu..Zombinin kafasından fırlayan kaygan doku parçaları ve yüzüme doğru sıçrayan koyu kan yüzünden istemsizce bir anda gözlerimi kapatmak zorunda kalmıştım.Zombinin kafa tasını aşıp beynine ulaşması için büyük bir güç sarf etmem gerekiyordu bunu biliyordum.Bu yüzden bununla kalmayıp süpürge sapının en ucundan tuttum  ve tüm gücümle ileriye doğru yittim ve hızla gözlerimi açtım.Zombinin tıpkı vücudu gibi zayıflayan ,çürümeye yüz tutmuş kafatasının kemik dokusu yarılmış ,hatta küçük küçük parçalara ayrılmış ve zombinin kaygan sıvı ile kaplı beyninin bir kısmı genişlemiş olan o açıklıktan dışarı  çıkmıştı.

Zombinin koyu siyaha kaçan kırmızı kanı kafesten aşağı doğru süzülürken hemen sol tarafıma döndüm ;

Kafası demir kafesin parmaklarının arasına sıkmış olan zombi oradan çıkmak için çırpınışları başarı ile sonuçlanmış zombi kafasını sıkışan demir parmaklıkların arasından çıkartmış ,hırıltılar çıkararak üzerime doğru gelmeye başlamıştı ki bir anda koştum ve süpürgenin sapını zombiyi geri parmaklıkarın arasına doğru itecek şekilde hedef almadan direk olarak zombinin gövdesine bir yere sapladım.Süpürgenin tahta kırık ucu zombinin sağ göğüs kafesinin tam bittiği noktaya isabet etmiş içeride ilerleyerek gövdesinin arka tarafından çıkmış ve ben bunun sayesinde zombinin kafasını geri parmaklıkların arasına sıkıştırmayı başarabilmiştim.Zombinin vücuduna saplı kalan süpürge sapını geri çekersem zombi parmaklıkların arasından geri çıkabilirdi bu riski göze alamazdım bu yüzden sapın ucunu tutmayı bıraktım ve ellerimi zombinin kafası sıkışmış olan femir parmaklıklardan bir önceki demir parmaklıklardan geçirerek ellerimi zombinin sünen iğrenç kafa derisinden tuttum bana yani ona göre geriye doğru çektim ve bir anda zorlayarak zombinin kafasını koparttım.Zombinin kafası ile boyunun başladığı nokta arasından oluk oluk kan akıyor ,zombinin elimde kalan, kopan kafasından damarlar ,kaslar ve doku parçaları aşağı doğru sarkıyordu bir anda büyük bir öfke dolu haykırışla ;

''Aaa..!'' 

diye bağırdım  hızla elimden zombinin kafasını aşağı attarken.Kafesin dışında kalan ve kopararak aşağı atmış olduğum zombinin kafasına baktım ,çenesi hala hareket ediyordu.

Ellerim ve yüzüm ve üzerimdeki kıyafetlerin rengi görünmeyecek şekilde kana bulanmış ayağı kalkan midemi bastırmaya çalışırken insanlar bu sırada bağırmayı bırakmış ve tüm bakışları bana yöneltmişlerdi.

Daha fazla dayanamadım ve kafesin içinde çömelerek yere oturdum.Nefes nefese kalmıştım.O sırada adamlardan birisi kafesin kapısına doğru yöneldi ,etrafta ki sessizliği bozan ise o adam oldu ;

''Başardın ,zombi olmadığı kanıtladın ve artık tıpkı diğer insanlar gibi yolculuğa devam edebilirsin.''

Kafesin kapısı açılırken ben kafesin kana bulanmış demir parmaklıklarından destek alarak kaktım ve kafesten dışarı çıkarken kolumun tersi ile yüzümdeki kanı sildim.

Oğuz ,John ,Linda ,Adamson yanıma doğru koşmuş Alice arkasına bile bakmadan diğer insanlar gibi merdivenlerden yukarı çıkıyordu.

Adamson ''İyi misin evlat ?''

Ben hala üzerimde ki şoku atlatamamış Adamson 'un sorduğu bu soruyu bile tam algılayamamıştım.

Adamson ''Onu odaya götürelim hadi!''

Adamson ve diğerler beni destekleyerek geminin güvertesinin içine girdirdiler.Uzun koridorda bir sürü kapı bulunuyor ve üzerilerinde sıra ile giden numaralar yazıyordu o sırada hepsi birden durdu ve üzerinde  ''239 '' yazan kapıyı açtılar.Beni odanın içinde bulunan tek kişilik yatağa yatırdılar benim ise yavaş yavaş görüşüm netliğini kaybediyordu..Bir kaç dakika sonra gözlerim kararmıştı..

Beni kafesten alıp getirdikleri o günün ardından gayet iyi hissederek kalkmıştım ve gemide ki diğer insanlar gibi Arsia 'ya gideceğim günü beklemiştim ve nihayet aradan iki hafta geçmiş bu gün oraya varacaktık.Adamson ve diğerleri ile birlikte deniz manzarası eşliğinde kahvaltı yapıyordum.O sırada güvertede ki tüm insanların aniden geminin ön kısmını doğru yürümeye başladığını fark ettik.Ne olduğunu anlamak için bende diğerleri ile birlikte oraya doğru yürümeye başladım.İnsanlar çığlıklar atıyor sevinçle haykırıyorlardı ;

''ARSİA ''

Kalabalığı yararak geminin ön kısımına doğru ilerledim ve karşıya baktım.Her zaman ötelerde bir şey olduğunu fısıldayan ve yeni bir yaşamın başlangıcı  olan Arsia tam karşımda duruyordu.

Çeşit ağaç türlerinin karışık olduğu kocaman ucu bucağı görünmeyen yemyeşil bir ormanın içinde ,şaşalı büyük gökdelenlerin havaya yükseldiği devasa bir şehir ;

Bu şehrin üzerini ,bir nevi koruma duvarına sahip ,titanyum sentezli camdan olduğunu düşündüğüm kocaman, kalın, saydam bir kubbe kaplıyordu.Bu bu saydam kubbeye güneş ışıklarının vurması ile birlikte şehir gözlerimi kamaştırıyordu.Beni  büyülü etkisi altında bırakan bu şehire daha dikkatli bakmaya çalıştım.Titanyum sentezli camdan olduğunu düşündüğüm bu saydam büyük bir kubbenin bittiği yerde şehrin yer altından başlayan büyük dik çıkan beyaz renkteki koruma duvarları başlıyordu.Kalabalık ve uzaklık yüzünden sadece şehrin bu kaba detaylarını görebilsem de içinin muazzam olduğunu hayal edebiliyordum o sırada aklıma Evden çıktığım o ilk gün aklıma geldi..Kuzeyde yaşam vardır umuduyla yürüyordum..İşte bu umut bana bu gün kurtuluşu getirmişti.Arsia..Şu ana kadar çektiğim onca şeyin bedeli..

Gemimiz  limana yaklaşırken ben sarsıntıdan dolayı dengemi korumaya çalışıyor bir yandan ise limandaki yan yana dizilmiş onlarca gemiye bakıyordum.Çeşitli büyüklüklerde ve bazılarının üzerinde büyük harfler ile ''Arsia '' yazan bu gemiler güneşin vurması ile birlikte hoş bir görüntüye neden oluyor ,şehrin kuş bakışı görünüşü kayboluyor ,limana bakan kısımının görüntüsü dahada netleşiyordu.O sırada;

''Gemi limana yaklaşmaktadır...''

anonsu geçildi.

Bir kaç dakika sonra gemi limana demir atmış ,geminin giriş rampası indirilmiş insanlar büyük bir sevinçle gemiden iniyordu.

John ise Oğuz 'a ve Adamson 'a dönmüş ;

''Başardık!''

diye bağırmıştı.

Büyük bir hızla gemiden indikten sonra ağaçların arasına yapılmış yolda  bir kaç adım ilerledik ve büyük bir kapının önünde durduk.Beyaz ve çok değişik yapıdaki koruma duvarlarının yanında biz insanlar adeta bir karınca gibi kalıyorduk.Birden kapılar açıldı ve içeri daldık.Karşımızda yan yana dizilmiş beş masa ve bir sürü beyaz giyinmiş elleri silahlı adamlar duruyordu.Bu adamlar Arsia 'yı koruyan adamlardan olmalıydı.Diğerlerinden farklı ve siyah giyimli bir adam;

''Hepiniz Arsia 'ya hoş geldiniz.Burada zombi denen o yaratıklardan ve diğer tüm tehlikelerden korunacaksınız..Şimdi hepiniz şehire girmeden önce size bir kaç soru sorulacak ve ardından size verilecek olan evlere geçip bir müddet dinlendikten sonra her biriniz çeşitli görevlere dağılacaksınız..''

Masada oturan ,yakasında vesikalık fotoğrafı ve ''Boby Morris ''yazan bir yaka kartı bulunan kırklı yaşlarda gösteren ,saçları hafif dökülmüş olan bir memur yüzüme bile bakmadan önünde duran kağıtları bir müddet karıştırdı ve ;

''İsimin nedir ?''

''Jack WOLF ''

  Memur bir anda kafasını kağıtlardan kaldırdı ve  bana şaşırmış bir şekilde ve dikkatlice baktı ;  

''Kaç yaşındasın ?''

''16 ,yani en son öyle idi.''

En son hatırladığım gün ''22 Temmuz 'du..''sonrasını hiç saymamış ve günlerden aylardan bir haberdim.Memur ise elindeki kalemle kağıda bir şeyler yazdı ardından ;

''Salgından önce hangi ülkede yaşıyordun?''

''Amerika Birleşik Devletleri ,Newyork''

  ''Peki ,salgından önce ne iş yapıyordun ?''  

''Ben ,öğrenciydim.''

Memur konuşmasına devam etmek üzereydi ki ; 

Ben ''Bende zombi virüsünün tedavisi olan X-18AB9 'un antidotunun formülü var,bunu bir şekilde yetkili kişilere ulaştırmam gerek.''

Memur beni dikkatle dinlerken cümlemi bitirmem ile birlikte büyük bir kahkaha atmış ardından sanki hiç bir şey olmamış gibi ciddi yüz ifadesi takınarak ;

''Çok güzel ,ekin tarlasında çalışacak vasıfsız insanlara ihtiyacımız vardı.Pekala ,geçebilirsin.''

Tam bakışlarımı söylediklerime inanmayıp ,bana alaycı tavırlar ile bakan adamın üzerinden alıp ilerlemek için adımımı atmıştım ki ;

''Şu mavi kamyonlardan birine bin!'' dedi memur, unuttuğu bir şey varmışta eklemiş nidası ile. 

Ben kafamı salladım ve ilerlemeye başladım.Attığım her adımda kafamı sürekli arkaya çeviriyor gözlerim kalabalığın arasında memurun soracakları sorulara cevap vermeyi bekleyen Adamson ve diğerlerini arıyordu.Fakat ne kadar çabalasam da kalabalığın arasında onları göremiyorum.

''Tarla da çalışmak ,ne harika !Gerçi memurun bana inanmasını beklemekte aptalca bir fikirdi.Bir yolunu bulup tedavinin formüllerini içeren harici diskin kopyasını güvenebileceğim birilerine vermeli ve tedaviyi gerçekleştirmesini sağlamalıydım.Fakat bunu nasıl yapacaktım ki ?''

Bir anda beynimin içinde beliren ve birbirine giren düşüncelerim yüzünden bir anda olduğum yerde durdum ve derin bir iç çektim;

Şehrin caddeleri ve bir birlerini kesen sokakları cıvıl cıvıl, sayıları oldukça kalabalık ve bir yerlere yetişmek için koşuşturan insanlarla dolu idi.Şehrin tam ortasında diğerlerinden daha büyük bir bina duruyordu.Hala ana maddesini çözemediğim yer altından çıkan teknolojik duvarlarla çevrili bu şehirin içinde, duvarları boydan boya kaplayan büyük camlarla kaplı göğe yükselen şaşalı binalar dikkatimi çekiyor ve başımı yukarı kaldırmama neden oluyordu.Bulutların yansıması ve  koşuşturan insanların yansıması cam fanusu andıran saydam kubbede birleşmiş ve çok değişik bir görüntü oluşturmuş adeta beni kilitlemişti.

Bir anda gözlerimi tekrar aşağı indirdim ve o anda gözüm duvarlara yapıştırılmış afişlere ilişti.Memurun bana göstermiş olduğu mavi kamyonlara doğru ilerliyorken duvarların köşelerine yakın bölümlerinde bulunan afişlere kısaca  göz gezdiriyordum ki o sırada ebat olarak diğer afişlerden çok daha büyük bir afiş dikkatimi çekti.Afişin üzerinde sarı saçlı bir kadın resmi vardı fakat pek yakın olmadığımdan kadının yüzünü seçemiyordum.Gözlerimi afişlerden çektim ve kamyonların bulunduğu yeri incelemeye başladım.Hayatımın geri kalanını bu kamyonlardan birine binip bir tarlada çalışarak geçirecektim.

Berbat gibi görünse de her saniyemi ölüm korkusu içinde geçireceğim zombi dolu bir yaşamdansa bunu tercih ediyordum.Ayrıca artık o baş belası Kaliola 'dan kurtulacaktım..Tedaviye gelince,güvenebileceği birilerini bulana kadar kimseye bu konu hakkında bahsetmeyeceğim.

Beni ve arkamdan gelecek olan diğer insanları çalışmak için tarlalara götürecek olan mavi kamyonlar üzerindeki büyük harfler ile yazılmış  ''Arsia '' yazısı güneş ışınlarının etkisi parlıyor ve gözümü başka tarafa çevirmeme neden oluyordu ki o sırada gözlerim diğerlerin büyükçe olan ve bulunduğum caddenin tam ortasına bulunan gümüşi bir renkteki binanın üzerine monte edilmiş dev dijital ekrana takıldı ;

''Ekranın üzerinde nerede ise tüm ekranı kaplayacak şekilde ''Aranıyor '' Yazısı  bulunuyor ve ekranda sürekli değişen insan yüzlerinin üzerinde saniye aralıklar ile yeşil filtre bir gidiyor bir geliyordu.''

Tam kamyonlardan birinin arkasına biniyordum ki o sırada az önce baka kalmış olduğum o dijital ekranda bir anda annemin yüzü belirdi üstelik yeşil filtre kırmızıya dönmüştü.

Ben büyük bir şaşkınlık ile ;

''Anne ? !''

diye bağırdım.

Ben ekrana kilitli kalmışken tüm insanlar bir kaç saniyeliğine de olsa dönüp bana bakmıştı.

''Annem mi ? Annem yaşıyor mu ?Şuan  burada yani Arsia 'da mı ?Daha da önemlisi  annem neden arananlar listesinde olsun ki ? ''

Beynimin kullanabileceğim tüm kısımlarını zorluyor ,aklıma beliren bu soruların cevaplarını bulmaya çalışıyor ve devamında bir sürü soruyu getiren bu durumu çözmeye çalışıyordum.

O sırada girmiş olduğum büyük bir şoktan çıkartan bir ses aniden sıçrayıp arkamı dönmeme neden oldu;

''Sen gelmiyor musun ? Terraneous'lardan değil misin ?''

Ben karşımda duran koyu mavi giyimli adamın bahsettiği kelimeyi anlamamış ve ;

''Efendim ?''

''Terraneous yani Arsia 'nın üretim tarlalarında çalışacak kişilerden biri değil misin ?''

Ben ;

''Hııı..hı''

diye karşılık verdim.

''Neyi bekliyorsun o zaman ,binsene !''

Adamın sert bir şekilde çıkışı üzerine çaresiz bir şekilde  ''Tamam'' cevabını verdim.Fakat bu işin peşini bırakmayacaktım.Kamyonete binmek için kendimi zorluyordum ki birden hareket etmeyi bıraktım ve şoför koltuğuna doğru ilerleyen adama ;

''Ekrandaki insanlar ,onlar neden aranıyor ?''

diyerek adamı durdurdum.Adam anlamsızca bana baktıktan sonra ;

''Bilmiyorum,yoksa onlardan birini tanıyor musun ?''

Henüz neler olduğunu anlamadan kendimi tehlikeye atamazdım bu yüzden ;

''Yo..Hayır tanımıyorum ,öylesine sordum.''

deyip ve kamyona binmek için hamle yapmıştım ki o sırada 

''Olduğun yerde Dur !''

diye bir bağırış ile irkildim ve dengemi kaybedip yere düştüm.Kamyonetin arkasına çıkmaya çalışırken üzerine vücut ağırlığım çöken sol ayağım sızlamaya başlarken neler olduğunu anlamak için bacağıma bakmayı bırakıp başımı yukarı kaldırdım ;

YAYINLAMA TARİHİ :12.05.2016

DEVAM EDECEK..

ARKADAŞLAR BU BÖLÜMÜ DAHA UZUN YAZACAKTIM FAKAT YOĞUN İSTEKTEN DOLAYI PAYLAŞMAK ZORUNDA KALDIM BU YÜZDEN BİRAZ KISA OLDU FAKAT DEVAMINI EN KISA ZAMANDA YAZACAĞIM.(SONRAKİ BÖLÜM BOL AKSİYONLU OLACAK )YOĞUN SINAVLARDAN DOLAYI BU BÖLÜM ÜZERİNDE FAZLA DÜZELTMELER YAPAMADIM YAZIM HATALARI VS. VAR İSE LÜTFEN KUSURA BAKMAYIN.İYİ OKUMALAR..



Continue Reading

You'll Also Like

2.9K 1.6K 17
Zamanda yolculuğa inanır mısınız? bende inanmazdım taki o güne kadar. Ben zora özel kandan bir zaman yolcusuyum...
1.1M 62.9K 45
Yazan kısa korku hikayelerinin hiç birisi gerçek yada alıntı değildir, hepsi bana ait uydurma hikayelerdir.
7.4K 281 40
Beğendiklerinizi alabilirsiniz. Önerilerinize açığım öneri yapsanız da ben de sizin ne istediğinizi bilip ona göre paylaşım yapsammm NOT: İLK BÖLÜMLE...
152K 656 13
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)