Lacivert - Safir - Amber

By tymazerr

2.8M 124K 24.2K

Tıp öğrencisi Beren, yıllardır göğüs gerdiği aile şiddeti yüzünden sonunda evden kaçtığında, aklına gelecek s... More

GİRİŞ
1- BEREN SOYDAN
2- JAMES HUNTER
3- Mahzen
4- Royal De Maria
5- Antidote
6- Sofia Dark
7- Denge
8- Dönüş
9- Kaçış
10- Sara
11- Soğuk
12- Ekip
13- Sınırlar
14- Kırık
15- YANILGI
16- YENİ GÖREV
17- DONUK
18- ACI SESLER
19- ILIK GECE
20- EV
21- BOWIE
22- DEIRDRE
23- ÇIPLAK
24 - NOT
25- OYUNCAK BEBEK
SAFİR | GİRİŞ
SAFİR | 1.BÖLÜM
SAFİR | 2. BÖLÜM
SAFİR | 3. BÖLÜM
SAFİR | 4.BÖLÜM
SAFİR | 5.BÖLÜM
SAFİR | 6. BÖLÜM
SAFİR 7. BÖLÜM | Gece Nöbeti
SAFİR 8. BÖLÜM | Fil Ağacı
SAFİR 9. BÖLÜM | Zehir
SAFİR 10. BÖLÜM | BOZUK
SAFİR 11. BÖLÜM | LACİVERT
SAFİR 12. BÖLÜM | AİT
SAFİR 13. BÖLÜM | SIFIR
SAFİR 14. BÖLÜM | Ruh Kesiği
SAFİR 16. BÖLÜM | Ateş
SAFİR 17. BÖLÜM | Geç
SAFİR Final | Herkes için...
Amber 1 | PARADOKS
Amber 2 | KARMAKARIŞIK
Amber 3 | EĞİTİM
Amber 4 | ÇAYLAK
Amber 5 | MILEN
Amber 6 | DARKBLUE
Amber 7 | RÜYA
Amber 8 | HAVADA SÜZÜLMEK
Amber 9 | SOĞUK ATEŞ
Amber 10 | TAŞIYICI
Amber 11 | KAÇIŞ
AMBER 20 | LIZY
AMBER 12 | CENNET
AMBER 13 | DEĞİŞİM
AMBER 14 | UZAY BOŞLUĞU
AMBER 15 | ZİHİN YANGINI
AMBER 16 | GÜVEN
AMBER 17 | FAROE
AMBER 18 | GENOA
AMBER 19 | GÜN IŞIĞI
AMBER 20 | LIZY
AMBER 21 | VEDA VE ÖTESİ
AMBER 22 | FİNAL 1- İLLÜZYON
AMBER 23 | FİNAL 2- GERÇEKLER
AMBER 24 | FİNAL 3- MASALLAR VE SONLAR

SAFİR 15. BÖLÜM | Cennet

34.4K 1.8K 324
By tymazerr



Instagram: t.y.mazer
Twitter: tymazerr

 CENNET

3 gün... Birbirinden zor geçen 73 saat ve 16 dakika... Kolumdaki saatin akrep ve yelkovanının kafamın içinde hareket ettiği, her geçen saniyenin küçük kesikler gibi kalbime işlendiği 73 saat...

Sağ elimi bacaklarımın arasına sıkıştırmış, sol elimi ise, her an ona dokunabilecek gibi fanusun camına hapsetmiş bir şekilde sandalyede oturuyordum. Günlerdir oradan ayrılmayı ve tedavi olmayı reddetmiştim.

Onun iyi olduğunu öğrenene kadar iyi olmak gibi bir isteğim yoktu.

Kolumda tıkırdayan saate çatık kaşlarla baktım. Dakikalar geçmekte diretiyordu. Gözlerimi Lacivert'in soluk yüzüne çevirdim. Şimdi belinde incelik bir örtü vardı ama onun haricinde hala çıplaktı. Sırtından ayak bileklerine kadar uzanan kesiklerden geriye kırmızı izler kalmıştı. En kötüsü de, o kara gün kaburgalarını açığa çıkaran, sırtının sağ tarafında dik uzanan derin kesikti.

Gözlerimi sıkıca kapatıp açarak aklıma gelen görüntünün tekrar midemi altüst etmesinden kurtulmaya çalıştım.

Ancak gözümü açmama rağmen, görüş açımda beliren karartı geçmiyordu. Cam fanus ve içinde yatan Lacivert'in bedeni, koyu birer siluet gibi görüş açımdan uzaklaşırken, günler süren inatçılığımın sonuna yaklaştığımın farkındaydım. Başım önüme doğru düştü ve görüntü tamamen karardı.

***

Sessizlik rahatsız ediciydi. Sessizlik ilk defa huzur vermiyordu. Gözlerim hala kapalı olsa da başımdaki bandajı ve kolumdaki serumu hissedebiliyordum.

Göz kapaklarımı yavaşça aralayarak, ortamı aydınlatan loş ışığa dikkat kesildim. Kesinlikle farklı bir odadaydım.

Daha önce görmediğim bir odanın daha olduğunu fark etmiş olmam bir nebze ürpermeme neden olsa da, bu bembeyaz mobilyalarla döşenmiş odadaki sıcaklık, ilginç bir şekilde hoşuma gitmişti. En önemlisi de yine tam yatağımın karşısında gördüğüm Deirdre'nin eskiziyle doğrulmak için vücudumu kaldırdım.

Ancak el bileklerimi sıkan kemerleri hissettiğim anda kafamı kaldırarak neden bu halde olduğumu anlamaya çalıştım.

Öfkeyle bağırmak için ağzımı açtığım anda Mike kapıyı açtı.

"Sakin ol fıstık! Geliyorum."

Acele adımlarla yatağımın başına geldiğinde ona bir kafa atmamak için kendimi zor tutuyordum. Teorik olarak kemerler beni tutuyordu.

"Ne halt ettiğini sanıyorsun Mike!"

Bir yandan kemerleri çözerek gülümsedi.

"Baygın bir halde olmana rağmen ilk ayıldığın anda James'in yanına gitmeye çalışıp durduğun için önlem almaya çalışmış olabiliriz."

"Ne zamandır buradayım?" diye bağırdım çılgın bir şekilde.

Mike'ın söylediği hiç bir şeyi hatırlamıyordum ve çok fazla geçmiş olmaması için dua ettim.

"Sakin ol." dedi Mike elimi tutarak.

"Seni burada tutmak ve toparlanmanı sağlamak için emir aldık."

"Kimden?" diye bağırdım sesime hakim olamayarak. Her kim beni Lacivert'ten ayrı tutmaya çalıştıysa bunun hesabını sormakta gecikmeyecektim.

Mike cevap verene kadar kemerlerimden kurtulmuş ve ayağa kalkmıştım. İki ayağımın üzerinde durduğum anda başım biraz dönmüş olsa da dengemi bulmaya çalıştım.

Mike sırıtışını iyice yayarak cevap verdi.

"Ekip liderimizden."

Kaşlarımı çattım. Cevabı bir kaç saniye zihnimde dönüp durdu.

"Ekip liderimizden..."

"Ekip liderimizden..."

"Ekip liderimizden..."

Söylediklerinin tek bir karşılığı vardı ve sonuca ulaştığım anda Mike'a bir adım yaklaştım.

"Nerede?"

Boğazıma bu sefer mutluluk hıçkırıkları takılmış, sesimin boğuk çıkmasına neden olmuşlardı.

Öylesine bir hızla koşarak odadan çıkıp onun odasına yöneldim ki, ne üzerimde kurumuş kan lekelerinin olduğu rengi kremden kahverengine dönüşmüş tişört ne de saçımın keçe gibi oluşunun önemi vardı.

Avuç içimle gözyaşlarımı son defa silerek siyah kapıyı açtım.

Elizabeth ve Sofia sessiz bir ittifakın müttefikleri gibi karşılıklı oturmuş, Lacivert'i izliyorlardı.

Sofia'nın gözleri kırmızıydı ve her an ağlayacak kadar kırılgan görünüyordu. Elizabeth ise her zamanki soğukluğuna rağmen yüzündeki rahatlama ifadesini açık ediyordu. Adımlarımı onlara yaklaştırdığım anda ilk dönen Elizabeth oldu ve ifadesiz bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra küçük bir baş hareketi yaparak ayağa kalktı.

Sofia ise tuttuğu gözyaşları daha fazla taşıyamıyormuş gibi serbest bırakarak yanıma geldi.

Ve bana sarıldı.

Önce gözlerim kocaman açılsa da, Sofia'nın samimiyetinin gerçek olduğunu biliyordum. Kısa bir süre bekledikten sonra ben de kollarımı ona doladım.

"Ben çok üzgünüm..." dedi hıçkırarak. Tekrar gözlerim dolarken, Sofia ile beraber James için ağladığımız gerçeğinin ironisi yaşıyordum.

"O iyi." dedim kırık sesimle. Ama Sofia beni bırakmadan ben de kollarımı çekmedim. Sonunda kendini toparlayıp benden ayrıldığında, gülümsemeye çalıştı ancak kıpkırmızı olan yüzü, buna pek elverişli değildi.

"Ona iyi bak." dedikten sonra tekrar gülümsedi ve Elizabeth'in arkasından çıktı.

Yatakta göğsü çıplak yatan Lacivert'ime yaklaştım. Bedeninin ön kısmı hala pürüzsüzdü. Yüzündeki küçük çizikler silikleşmiş, yanaklarında kendine geldiğini kanıtlayan sıcak bir renk peyda olmuştu.

Adeta titreyerek yanı başına ulaştım. Normalde kullandığı koyu gri çarşafların yerini bembeyaz çarşaflar almıştı.

Üzerimdeki kanlı, pis kıyafetler ona dokunmadan önce duraksamamı sağladı.

Nasıl koktuğumdan bile bir haberdim. İkinci kez düşünmeden üzerimdeki tişörtü ve altımdaki pantolonu çıkararak iç çamaşırlarımla kaldım. Örtüyü kaldırıp Lacivert'in yanına uzandığımda vücudum deli gibi titremeye devam ediyordu. Öyle ki, onu huzurlu uykusundan uyandırmamak için günlerdir çektiğim sıcaklığının özlemine rağmen dişlerimi sıkarak titreyişimi durdurmaya çalıştım ve yavaşça yanına uzandım.

Altında sadece bir boxerla yatan Lacivert, sırt üstü yattığı için yaralarının hiç biri görünmüyor, solgunluğu dışında ihtişamından hiç bir şey kaybetmeyerek, sağlıklı duruyordu.

Bedenimi sakinleştirerek sıcaklığına odaklanmaya çalıştım. Şimdi ikimizde örtünün altındaydık ve vücut sıcaklığının yoğunluğunu aramızda santimler kalmasına rağmen hissedebiliyordum.

Alnına düşen kumral tutamlarını geriye atarak, parmaklarımın hasretine kısa süreli de olsa son verdim. Ona has baharatlı kokusu, oksijen gibi havada yayılırken, nefeslerimi çoğalttım. Sıcaklığını hissetmek için yanıp tutuşurken, canını yakmamak adına kontrollü olmaya çalışıyordum. Bu kadarı bile yeterdi. Onunla aynı havayı solusam, nefeslerine ortak olsam bile yeterdi.

Parmaklarımı saçlarından çekerken, bir damla yaş yanaklarımdan süzülmeye başladı. Ama ağlamak istemiyordum, aklım bulansın, anılar zihnime üşüşsün, şu anki huzuruma gölge düşürecek tek bir şey olsun istemiyordum. Sadece onunla dolmak istiyordum.

Gözlerimi kapatarak gözyaşlarımı geri gönderdim ama bir kaç ılık tane çoktan yanaklarımı arşınlamıştı.

Lacivert'in sıcaklığına yakın, ona ait bir köşede sessizce ağlamamaya çalışıyordum ancak günlerdir kapkara bir girdaba çekildiğim gerçeği istem dışı sarsılmama neden oluyordu.

Derin bir iç çektikten sonra, yanaklarımda hissettiğim sıcaklıkla kalbim atmayı durdurdu.

Pürüzsüz teni yanaklarımdaki yaşlarda hissettim. Acılarımı parmak izleriyle temizliyordu. Sonra nefesimi kesen kadife sesi beni gizli cennetimize taşıdı.

"Deirdre... " diye fısıldadı yorgun sesi.

"Ağlama..."

Cennetin nasıl bir yer olduğunu merak ederken, aklımıza hiç sesinin nasıl olduğu gelir mi? Oradaki sonsuz güzelliği düşlerken, etrafımızdan geçen nehirlerin akış sesini, kuşların şarkısını ya da havanın tatlı uğultusunu düşlediğimiz olur mu?

Benim tüm bunları düşlememe gerek kalmamıştı. Çünkü, öyle özel, öyle tarifsiz bir hediye bahşedilmişti ki bana, cennetin sesi bir kez daha kulaklarıma dolmuştu. Cehenneme hapsolduğumu, artık kaçışımın olmadığını düşündüğüm asır uzunluğundaki saatler sonunda gerçek bir nefese karışan sesi yaşamım için gerekli olan havayı mümkün kılmıştı.

Benim adım, Beren değildi artık. Deirdre'ydi. Yaralı dudaklarından dökülen o isim tek gerçeğim olmuştu.

Göğsüme dolan hıçkırıkların istilasının uzak olmadığını tahmin ederek uzağa kaçmaya çalıştım ama hala sapasağlam olmayı başaran refleksleriyle kolunu belime dolayarak beni kendine çekti. Kokusu buram buram hücrelerimi çevrelediğinde taze bir nefes alarak huzurun kollarına teslim ettim kendimi. Gözlerimden amansızca süzülen yaşlara ince parmakları değdiğinde, o an ne yaparsam yapayım şükürlerim az gelecekti. Bana tekrar dokunuyor oluşu, cehennemden yara almadan çıkmayı başarmak gibiydi. Gözyaşlarımın ılık akıntısını engellemeye çalışması, varlığını sevinçle haykıran bir göstergeydi adeta.

"Ağlama Deirdre." diye fısıldadı tekrar kısık sesiyle. Beni saracak kadar güçlü olmasına şaşırmakla beraber teninden yükselen ateş bedenimi yakıyor olsa da geri çekilmedim. Sıcaklığı normal değildi...

"James..."dedim telaşla.

"Yanıyorsun! Yardım çağırmama izin ver." Kollarından sıyrılmaya çalışsam da beni bırakmadı.

"Şşşttt..." dedi mırlar gibi. Sesindeki sakinlik ve ahenk hayretle ona dönmeme neden oldu.

Gözlerini kısmış bir halde bana bakıyordu. Aradan sızan mavi yansımam ve yüzündeki o tatlı ifade her şeyi bir kenara bırakıp ona sarılmam için fısıldasa da kaşlarımı çatarak ona bakmaya devam ettim.

"Bu şekilde hiçbir yere gidemezsin" dedi ve gözlerini tamamen açarak açık bir uyarı gönderdi.

Ağzım açık bir şekilde ona bakarak hayretle kafa salladım. "Ja-mes" derken neredeyse kekeliyordum.

Gözlerimi tekrar istila eden yaşlar serbest kalırken, dudaklarım titreyerek ona baktım. O an tüm acılarım keskin bir jilet gibi derimin yüzeyinden geçiyordu sanki.

"Öldüğünü sandım!"diye fısıltıyla bağırdım.

Gözyaşlarım görüşümü engellemeye başladığında hıçkırıklarım tekrar ortaya çıkmıştı.

"Beni o lanet kapanda tek başıma bıraktın ve ölüme gittin James!" dediğimde sesim boğuk çıkıyordu.

"Ve şimdi, seni incitmemek için dokunmaya kıyamazken, her bir hücrem seni isterken ve ben uzak durmaya çalışırken, kıskançlığın hiç yeri değil!"

Verdiğim tepkiye şaşırdığını belli eden lacivert hareleri küçük bir kıvılcımla parladı. Beni tekrar yanına çektiğinde yüzümü avuçları arasına aldı ama hala onun canını yakabileceğim korkusuyla tedirgin oluyordum.

"Ben iyiyim" dedi içten bir şekilde. Bir yandan göz yaşlarımı silerken konuşmaya devam etti.

"Sadece yorgun ve halsizim ve de eski gücüm yok. Ama iyiyim."

"Seni hala ilk dokunduğum kadar net hissediyorum."dedi muzipçe gülümseyerek. O sırada yeni bir hıçkırık dudaklarımdan firar etti.

"Şştt" dedi tekrar. "Artık ağladığını görmek istemiyorum. Ayrıca söz konusu ben olsam bile bu iyileşme süreci zorlayıcı oldu. Normalde iç hasara öncelik verilirken, bedenimdeki yanık kesikleri yüzünden önce yüzeysel bir onarım yapıldı. O yüzden ateşim düşmüyor. Ve o yüzden günlerdir yanında olmak yerine bu yatakta uslu bir şekilde yatıyorum." dedi yarı imayla kaşlarını kaldırarak.

İnanamıyorum der gibi kafa sallayarak yanaklarımı hapseden ellerine dokundum. Parmaklarım hala ürkek bir şekilde geri geri gidiyordu.

Tutuşumu kavrayarak ellerimi kendine doğru çektiğinde ve kendimi tekrar göğsünde buldum. Kokusu her yanımı sarmıştı. Saçlarımda ince parmaklarını dolaştırarak beni kendine daha çok yaklaştırdı.

"Ölmeye gitmedim." dedi sakin bir sesle.

"Seni bir an bile bırakmayı düşünmedim. Ancak bir karar vermem gerekiyordu ve o patlamadan senin sağ çıkman imkansızdı."

Söyledikleri kalbimi yeni parçalara bölerken gerildiğimi anlamış olacak ki hemen sustu.

"Hala buradayım Deirdre" dedi keçe gibi saçımdan öperek. "ve bizim hikayemiz kötü sonla bitmeyecek."

Kafamı olumlu anlamda salladım. Ve son sözlerini kısık bir duaya çevirerek defalarca tekrarladım.

**

Gözlerimi araladığımda ilk hissettiğim şey aşırı sıcak bir bedenin beni sardığı oldu. Panik yapmaya başlamadan önce bir süreliğine düşündüm ve olan biteni hatırlayarak ilk defa rahat bir nefes aldım. Odanın ortasında dolanan Doktor Smith'i görmek beni şaşırtmıştı. Tepki vermeme fırsat kalmadan James'in sakinlikten uzak sesini duydum.

"İşini çabuk bitir doktor."

Doktor Smith tepemizde dikilirken sıkıntılı bir şekilde iç geçirdi.

"20 saniyede bir uyarmazsan bitireceğim."

Tam kıpırdanmaya başlayacaktım ki, kısık sesi kulaklarıma ulaştı.

"Hareket etmeyi aklından bile geçirme."

Kaşlarımı çatarak Lacivertin göğsüne gömülüp yüzümü Doktor Smith'den saklamaya çalıştım çünkü o uyarana kadar yarı çıplak olduğum aklımdan uçup gitmişti. Dünkü cesaretim sönen bir balon gibi bana ihanet etse de, kollarında güvende hissediyordum.

Nihayet doktor gittiğinde yatakta doğrularak yüzünü bana çevirdi ve elini uzattı.

Soru dolu gözlerle ona bakıyor olmama rağmen elimi ona vermekte gecikmemiştim.

"Ilık bir duş?" dedi hafifçe gülümseyerek.

"Ama.." diye itiraz edecektim ki, dudaklarımı parmaklarıyla kapattı. Kalbim yangın topu gibi alev almaya başladığında kendime kızdım. Onu her anlamda özlemiştim ancak böyle şeyler düşünmeye hakkım yoktu.

Göğüs kafesimi yoran yumrukları görmezden gelerek kafa salladım ve ayağa kalktım. Ancak ayağa kalkmamla beraber yarı çıplak vücudum ortaya serilmişti. Kızaran yanaklarım eşliğinde kollarımı göğsüme siper ederek dekoltemi gizlemeye çalıştım. Bu neyin çabasıydı bilmiyordum. Ben zaten bu adama aittim.

"Benden utanma." dedi tek nefesle. Sesindeki buğu dikkatimi çekmişti ancak nasıl yorumlamam gerektiğini bilmiyordum.

Teni hala alev alevdi ve endişem gün yüzüne çıkmak için yer arıyordu. Yine de ses çıkarmayarak yavaş adımlarla onu küvete kadar izledim.

Üzerindeki boxerı çıkarmak için hamle yaptığı anda artık kızarmakla kalmamış pancara dönmüştüm. Elini belinden çekerek bunu yapmaktan vazgeçti ve beni yanına çekti. İnce parmakları şakaklarımda konumlanırken sesi derin bir fısıltı gibi baştan çıkarıcıydı.

"Ruhlarımız çıplak Deirdre." dedi parmağı köprücük kemiğimde kadife dokunuşlarla ilerlerken.

"Ruhlarımız tutkulu..." parmak uçları büyülü bir şekilde aşağıya doğru kaymaya başladı.

Kalbimin ortasında durdurduğu dokunuşuyla, bakışlarını dudaklarımdan çekip gözlerime kilitledi. Tek eliyle hangi ara sırtımı kavramıştı bilmiyorum ama kuruyan damağım ve onsuzluktan çatlayan dudaklarımla tek yaptığım efsunlu sözlerini dinlemekti. Bu süre zarfında gözleri gözlerime kilitliydi, ancak beklemediğim bir şekilde ellerimi bırakmasa da beni kendinden uzaklaştırarak, eserine bakan bir heykeltıraş gibi gözlerini üzerimde gezdirdi.

Çok kısık bir inleme çıkararak avuç içlerimden öptü.

"Benim en büyük sınavım sensin." dedi ateşten kopmuş dudaklarını avuçlarımda gezdirerek.

"Ilık değil, soğuk bir duşa ihtiyacım var yoksa ateşim düşmeyecek."

Söyledikleri karşısında renkten renge bürünsem de kıkırtımı serbest bırakmıştım. Sıcak kollarıyla tekrar beni sardığında ait olduğum yere geri dönmüştüm.

Ilık suyu açarak bu sefer ben ona ilaç olmak istedim. Suyun serinliği tenimi ısırsa da Lacivert'i göğsüme yatırmış, onun bitmeyen ateşinden gelen sıcaklıkla ısınmıştım. Ve asla onun kadar şifalı olamayacağını bildiğim parmaklarımı güneşi kıskandıracak saçlarında gezdirdim. Ruhum ılık, tenim sıcak. Kalbim ise ateşler içindeydi. Ateş oydu ve ben o ateşte sonsuza kadar yanabilirdim.

**

Duşta bir süre geçirdikten sonra kurulanıp odaya geçtik. Lacivert'e ait çekmecelerde bana ayrılan kısımdaki kıyafetler hala duruyordu ve bu küçücük ayrıntı bile dudaklarımın kıvrılmasına yetmişti.

Yine de, altıma bir tayt ve üzerime ona ait bir tişört geçirdim. Lacivert ateşi olduğu için sadece boxer giymeye devam ediyordu.

Hala halsiz olduğunu görebiliyordum ve itiraz etmesine izin vermeden onu yatağa yönlendirdim. Yatağın kenarına oturduğunda lacivert irisleri yüzümde dolandı. Dizlerimin üzerine çökerek ona daha yakın olabilmek için ellerimi diz kapaklarının üzerine koydum. Aramızdaki sessiz duygu paylaşımı baş parmağını yanağımda dolaştırmasıyla daha da kuvvetlendi. Her dokunuşu ipeksiydi, ürkeklikten uzak, sahipleniciydi. Özeldi.

Derin bir iç çekerek, yatağın yanında uzanan seruma baktım. Beni duşa sürüklerken hiç düşünmeden serumu kolundan çıkarıp atmıştı.

"Tekrar damar yolu açmamız gerek." dedim kendime bile yabancı gelen soğukkanlı bir tavırla.

Tek kaşını kaldırdı ve uysal küçük bir çocuk gibi kolunu uzattı. Küçük bir tebessümün ardından masadaki malzemeleri aldım.

Uygun damarı bulduktan sonra, dikkatli bir şekilde damar yolunu açtım ve serumu tekrar ayarladım. Canını yakmaktan korksam da, konsantre olarak doğru bir şekilde yapmaya çalıştım. İşim bittikten sonra başımı kaldırdığımda, soluğumu kesecek kadar derin bir şekilde yüzüme bakıyordu.

Bakışlarımız birleştiğinde harelerindeki lacivertin tatlı bir maviyle buluşup yumuşamasını izledim. Sanki beni tekrar tekrar keşfediyordu ve her seferinde yeniden şaşkınlığa uğruyordu. Aralık kalan dudaklarının dikkatimi dağıtmasına izin vermeyerek sert bir komutla yatmasını söyledim.

Ama o elimi bırakmayarak derin bakışını üzerimde tutmaya devam etti.

"Ateşin var James, tek yatman daha sağlıklı olacaktır." dedim düz bir sesle ama içimden kendime lanetler ediyordum. Onun yanında olmaktan daha çok istediğim hiç bir şey yoktu.

"Bakın doktor hanım." diye düz ve soğuk bir sesle konuşmaya başladığında dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemeye çalıştım.

Konuşmasındaki zerafet her tınısında kendini hissettirirken ciddiyeti ise buz havasını tattırıyordu.

Bir an onun karşısında bu konumda olmanın ne kadar zor olabileceğini fark ettim. Doktor Smith'in sıkıntı hallerini anlamak o kadar da zor değildi artık.

"Hastanın tedavi olmak isteyip istememesi en sonunda ona kalmış bir karardır ve kararıma saygı duymanızı istiyorum."

Ses tonundaki tını bir an olsun bozulmamıştı. Öyle ki, beni ikna etmek için yaptığını bilmesem, ciddi olduğuna kesinlikle inanırdım.

"Pekala" dedim başımı sallayarak.

Zafer kazandığını açık eden gülümsemesi çarpık bir şekilde dudaklarına yayılırken ben de gülümsemeye başlamıştım. Yine o baştan çıkarıcı, cenneti vaat eden dudak kıvrımlarını hediye etmesi iyi bir şey miydi bilmiyordum. Çünkü içim yanıyordu ve ondan uzak kalmamak nefesten öte bir öncelik haline gelmişti.

**

Günlerdir çektiğim uykusuzluk, huzura teslim olmuş, tüm gün kollarında uyumuştum. Bazen saçlarımı okşadığını hissetsem de uyku o kadar tatlı bir şekilde çağırıyordu ki, araladığım göz kapaklarımın tekrar kapanmasına engel olamıyordum.

Acı azalmış, insani ihtiyaçlar ortaya çıkmıştı. Akşam saatlerinde açlığım her şeyin üzerine çıkmış ve uyanmama neden olmuştu. Uyku mahmuru halimden kurtulmak için yataktan hızla kalktığımda, Lacivert'in bunu fark etmeden uyumaya devam etmesi dikkatimi çekmişti.

Banyoya gidip yüzümü yıkamadan önce baş ucuna giderek ateşini kontrol ettim. Hala yanıyordu. Dönüp serum torbasına göz attığımda, değiştirilmiş olduğunu gördüm. Muhtemelen doktor Smith yenisine uyumasını sağlayacak bir şeyler ilave etmişti.

Gülümseyerek huzurla uyuyan bu güzel adamın kumral tutamlarını okşadım. Sıcak alnına dudaklarımı değdirdikten sonra banyoya yöneldim.

10 dakika sonra elimde küçük bir sandviç ve meyve suyuyla ayakta bir şeyler atıştırıyor ama gözlerimi bir an olsun ondan ayırmıyordum. Sanki günler öncesi yaşadığım kabus hiç gerçek olmamıştı ve o hep yanımdaydı. Kötü düşünceler bir taş gibi mideme oturup iştahımı kestiğinde sandviçin yarısını tezgaha bırakarak, meyve suyunu içtim ve gerçekliğe geri döndüm ve vakit kaybetmeden yatağın kenarına oturdum.

Kaç saat sakallarını sevmiştim ya da dudaklarımından sessiz bir mırıltı gibi çıkan sesimle ona olan aşkımı fısıldamıştım bilmiyordum. Saatler sonunda ritmik nefes sesleri hoş bir ninni gibi kulağımı doldurmaya ve hala yorgun olan bedenimi uykunun bağımlılık yapan kucağına çekmeye başladı. Direnmeden gözlerimi kapadım.


Continue Reading

You'll Also Like

480 170 10
"Hatırlatmamı ister misin?" "Seve seve." Bahsettiği, üçümüzün arasında olan intikam yeminimdi. "20 Mayıs 2022, Pazartesi günü, saat sabah 10.48..." B...
TOHUM By P!NK

General Fiction

3.3M 100K 48
"BAĞIRMA BOŞUNA! BABAN SENİ SATTI!" Duyduğum sözlerle, biraz önce sinirle bağırdığımda gürleyen sesim, aniden içime kaçtı. "Ne... Ne saçmalıyorsun?" ...
400K 7.9K 28
Matilda, yıllardır her gün gördüğü bir adamın, yalnızca kendisinin görebildiğini fark etti. Bu fark ediş ise hayatında köklü değişikliklere neden old...
3.8K 879 16
Bizim dileklerle ardından fısıldadığımız o yıldızın, gök kubbeden sürgün edildiği ihtimali hiç aklımızın ucundan geçer miydi? Yıldızlar gibi mükemmel...