KARAMELİN RÜYASI [ TAMAMLANDI...

By siyahinicindegri

212K 10.7K 4K

Y.N: Karamelin Rüyası benim acemiliğimdi. Bu yüzden birçok hata var. Bunları düzenleyecek zamanım yok. Kitabı... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9-KESİT
0.9
1.0
~ Kitap adı sorunu~
1.1
1.2
1.3
1.4-KESİT
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.1
2.2
KESİT
2.3
SOSYAL MEDYA
2.4
2.5 KESİT
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2 Part 1-2
FİNAL
İkinci Kitap
İkinci Kitap Yayımda!

2.0

4.2K 285 98
By siyahinicindegri





OY VERMEYEN BİZDEN DEĞİLDİR.

  # Tankurt Manas - Yok   

Fırat


Aşk bazen o kadar basit gelir ki hepimize, elimizi uzatsak tutacakmış gibi hissederiz. Ama ne uzanınca dokunacak kadar yakınızdır, ne de ulaşamayacak kadar uzak. Çünkü aşk aslında olmamıştır. Varsa bile kimse ne olduğunu kavrayacak kadar bilinçli değil. Benim zihnimde aşk bu kadar ulaşılabilir değildi. Sahip olduğum kız benim için ulaşılmazdı. Şuan kollarımda olması beni korkutuyordu. Sanki her an uçup gidecekmiş gibi.

Birlikte ilk izlediğimiz filmi tekrar izliyorduk. Burak'ın zevzek lafları onu sinirlendirse de şuan kollarım arasında halinden memnun görünüyordu. Başını göğsüme yaslamış televizyona odaklanmıştı. Gözlerimi saçlarından çekip filme odaklandım. Onunla aynı odadayken bu biraz zordu ama buna alışmak zorundaydım. 

Mia ve Brain'ın tutkulu aşkı, geçen sefer izlediğimde ruhuma konan yarasaların kanatlarını bağlamış yerinde durmaya zorlamıştı. Tutku bedenimden uzaklaşmıyordu. Hayatıma aldığım kadın sayesinde bundan sonra hiç gitmeyeceğe benziyordu. Aklıma gelen soruyla gözlerimi saçlarına çevirdim. "Hatun," çenesini omzuma yaslayıp gözlerini gözlerime dikti. "Efendim odunumsu," ısrarla dudaklarından dökülmeye devam eden kelimeye sessiz kaldım bu kez. "Senin yanağında ki kesik nasıl oldu," Gözlerinde ki ifade kuruyan bir yaprağı anımsattı. 

"Akay'ın ağabeyi," dudaklarından tüm çıplaklığıyla dökülen cümleyle zihnimin duvarlarını kolaçan ettim. Yok bu adamla ilgili bir detay hatırlamıyordum. "Kim bu herif," Yerinden doğrulup bağdaş kurarak bana döndü. "Efdal Yalın," gözlerine konan boşluk alev alıp nefretini kusarken dudaklarını ıslattı. "Belimde ki dövmenin mimarı o mesela," baldırımda ki yaranın mimarı da o, ona bir dövme yaptıramadım tabi daha, en kısa zamanda gideceğim," öfke bedenime sızıp duvarlarıma pençelerini sürterek sesini yükseltti. Kulakları sağır edecek kadar fazla çıkan ses bedenimden dışarı çıkmıyordu. 

"Bunu sana neden yapıyor," dişlerimi birbirine geçecek kadar kuvvetli sıkıyordum. Yerimden doğrulup masadan sigaramı aldım. Şuan sigaranın dumanını bedenime vermezsem asla gevşemeyecek-ti bedenim. Dudaklarım arasına yerleştirdiğim sarı filtre tütünün kokusunun burnuma dolmasına sebep oldu. Sehpada duran kibrite uzanıp kutuyu alıp sigaranın ucunu ateşledim. Bir kaç duman çekip gözlerimi Ahsen'e odakladım. "Katil olduğum için,"  sigarayı kül tablasına bırakıp bir hışımla ona doğru yaklaştım. Parmaklarım kollarını mengene gibi sardığında nefretin koyulaştırdığı gözleri şaşkınlıkla perdelendi. "Sen katil falan değilsin anladın mı! Bunu nasıl kabullenmiş gibi söylersin!" 

Parmaklarım arasında duran kollarını kurtarıp ayağa kalktı. "Sen yıllardır bu kelimenin tenime nasıl kazındığını biliyor musun? Hayır, bilmiyorsun. Bilmediğin için bu kelimeyi söyleyiş tarzıma kızdın. İnan bana katil olmasam da o adam bana artık katilim demeyi öğretti!" ellerini saçlarına daldırıp odanın diğer köşesine yürüdü. "Amerika da o izbe sokakta karnıma attığı her tekmede bana sen katilsin diye bağırıyordu. Geçen hafta odama girdiği gece de sen katilsin dedi. Anla artık ben katilim!" Koltuktan kalkıp ona doğru yürüdüm. Bedeninde dalgalanan sinirin tüm hücrelerini seçebiliyordu gözlerim. "Ortada bir katil var sa bu da ruhuna sebep olan o piçtir. O yavşak biliyor mu kardeşinin sana ne yaptığını!" 

"Bilmiyor! Çünkü ne zaman karşıma çıksa hayatıma sikmekle meşgul!" Israrla dilinden düşmeyen küfrüne sinirle inleyip koltuğa geri oturdum. Sehpaya bıraktığım sigarayı alıp dudaklarıma yerleştirdim. Dudaklarımdan çekmeden art arda dumanı ciğerlerime çekip burnumdan havaya üflemeye başladım. Birinci sigarayı bitirdiğimde hala sakinleşememiş-tim. Paketten ikinci sigarayı alıp ucunu ateşledim. Odanın diğer ucunda ayakta dikilmiş beni izliyordu. Koltukta geriye yaslanıp sigara için zihnimde yer açtım. Adımları odanın içerisinde yankılandığında koltukta yanıma oturdu. "Akay yüzünden fazla kayıp verdim, tek kazancımı da kaybetmek istemiyorum," 

Masadan bir sigara alıp dudaklarına koydu. Düştü düşecek duran sigaranın ucunu nereden aldığını bilmediğim zippoyla ateşleyip koltukta yanıma oturdu. Başını benim gibi koltuğa yaslayıp içli bir nefesi doldurdu ciğerlerine. Çektiği nefesteki tüm olumsuzluğu bende solumuştum. Canını sıkmamak için sigaramı söndürüp kolundan tuttum. Ne yaptığıma anlam vermeye çalışırken onu kucağıam çektim. elinde ki sigara ile hareketleri kısıtlansa da bir kaç saniye de yüzlerimiz arasında fazla mesafe bırakmadan kucağımdaydı. "Sen katil olamazsın, hatun. Ruhuma can vermişken kimse beni, senin katil olduğuna inandıramaz," 


"Ben tanıyıp tanıyabileceğin en kötü katilim, Fırat. Akay'ın değilse bile, Asrın'ın, anne babamın, hepsinin katili benim. Bunu ne senin kelimelerin değiştirebilir nede Efdal'in katil olmadığımı kabullenmesi. Yalnızca gökten vahiy inerse, ben katil olmadığıma inanabilirim," elinde tuttuğu sigaradan bir duman çekti. Gözlerimiz arasında ki bağı ısrarla koparmıyordu. Yakıcı yeşilleri içerisine kızıl kahverengi tohumları ekmiş, cüretkâr bir şekilde kahvelerimi eziyordu. Dudaklarını dudaklarıma bastırıp ağzında ki dumanı ağzımdan içeriye üfledi. Ağzından sızıp damarlarımda dolanan duman tüm yakıcılığıyla ilerliyordu kanımın içinde. Gözlerim benden bağımsız kapandığından tepkisini göremesem de tüm dumanı ciğerlerime çekip ellerimi beline sabitledim. 


Dudaklarımı hareket ettirip öpüşüne karşılık vermeye başladığımda bedeni gerilmişti. ellerini saçlarım arasına kaydırdığında ufak hareketlerle çekiştirerek dudaklarını hareket ettirmeye devam ediyordu. Omuzlarından sarkan saçları boynuma dökülüyor, ipeksi saçları tenimi okşamayı sürdürüyordu. Dudaklarından bedenime yayılan sıcaklık kalbime ulaşmış orayı ısıtıyordu. Ellerimi omuzlarına çıkarıp avuçlarımı yanaklarına yerleştirdim. Dili dudaklarıma temas ettiğinde hissettiğim ürpertiyle kendimi tuhaf hissetmiştim. İlk defa bu kadar istekli öpüyordu dudaklarımı. 


Ağzımı aralayıp dilini kabul ettiğimde dilinden dilime geçen sıcaklık kendimi durdurmam için alarm veriyordu. Ciğerlerim nefes almak için çırpınmaya başladığında geri çekildim. Dudaklarına ufak bir buse bırakıp alnımı alnına yaslayıp derin derin nefes alırken burnumdan verdiğim nefesler dudaklarını, onun burnundan verdiği nefesler dudaklarımı kesiyordu. Televizyondan yükselen jenerik müziği filmin bittiğini anlamama sebep olmuştu. Beş saniye içinde kararan odayla anılar saklandığı yerden fırladı. Ahsen'in kucağıma ki varlığı silikleşip babam elinde tuttuğu fare ile üzerime doğru geliyordu. Ciğerlerim küçülüp aldığım nefese dar gelmeye başladı. Kasılan bedenime dolan gözlerim eşlik etti. 


Ellerimi kulaklarıma kapatıp bedenime temas eden varlığın çığlıklarını susturmaya çalıştım. "Ben karanlıktan korkmuyorum, karanlıktan korkmuyorum," art arda sıraladığım cümleyle yanaklarıma sızan korkunun feryatları ruhumda çentikler atmaya devam ediyordu. "Tamam, söz veriyorum bir daha olmayacak," kulaklarım avcumun baskısından patlayacak raddeye varınca hıçkırarak ağlamaya başladım. Çocukluğuma indirilen en büyük darbe hep en zamansız anlarda vuruyordu bedenimi. Onu affetsem de ruhumda bıraktığı iz varlığını sürdürüyordu. "Yemin ederim bir daha o odaya girmeyeceğim," karanlık bir türlü aydınlanmıyordu. kollarımda hissettiğim elleri korkumu arttırmaktan başka işe yaramıyordu. "Baba lütfen çek şunu üzerimden, yalvarırım," ağlamam artarken bedenimi saran kollar tanıdık sıcaklığıyla beni sarmaya başladı. 


Göz kapaklarıma asılan karanlık bir örtü gibi ruhuma örtülmüş zihnimin duvarlarını aleve vermişti. İçim yanıyordu ve alevler cehennem siyahıydı. Söndürecek kuvveti bedenimde bulamıyordum. Yatağın altına saklandığını düşündüğüm tüm korkutucu canavarlar zihnimin odalarını ele geçirmişti. Burnuma dolan karamel kokusuyla bir hıçkırık daha koptu. Onu göremiyordum. Acıdan patlamak üzere olan ruhum gözlerimde ki karanlığa perde çekip bilincimi kapanmak için zorluyordu. Hıçkırıklarım azalmaya başladığında göz kapaklarım üzerine binlerce yük çökmüş gibi ağırlaşmıştı. Karanlıkta yükselen, farenin korkutucu çığlıklarının arasından onun tiz sesini duydum.


"Fırat, sevgilim," titreyen bedenim korkuyu kovalamak adına ışıkları aramak için hareketlenmişti. Bedenimi daha da fazla saran kollarla yerimden kıpırdayamadım. Zaten şuan üzerimden bir tır geçmiş gibi yorgundum. "Ben yanındayım, korkma," kelimeleri beynime çikolatadan yapılan balyozlarını indirmeye başladı. "Ahsen ne olursun ışıkları yak," kesik kesik aldığım nefesler yetersiz kalıyor bedenim daha fazlasını talep ediyordu. "Sakin ol bir tanem bak birazdan gelecek elektrikler,"  Gözlerimi kapatıp aydınlık bir odayı hayal ettim. Işıkların tenimi aydınlattığı korkunun üzerine karamel saçtığı bir oda. 


Kollarını bedenimden çekip sehpadan bir şey aldığını hissettim. Ellerim kulaklarımda, gözlerim kapalı, koltukta dizlerimi kendime çekmiş oturuyordum. Bu tablo içeride bir yerle aynı şekilde duran küçük oğlan çocuğunu hatırlatmıştı. İzmir'den gitmemek için ayak direten yaramazlık yapan çocuğu. Babamın ceza yöntemleri hayatıma izini bırakmış yıllansa da bu iz geçmemişti. Gözlerimin önüne düşen beyaz ışıkla elektrik verilmiş gibi açtım göz kapaklarımı. Ahsen telefonunun flaşıyla korkumu bastırmam için çabalıyordu. Cılız ışık odayı aydınlatmaya yetmese de ruhumu aydınlatmaya yetmişti. "Gel hadi senin evine gidelim," koltuktan kalkıp elini uzattı. Utanç saklandığı yerde kabararak göz önüne düşerken çaresizce elini tuttum. 


Sehpadan anahtarı alıp telefonumu da cebine koydu. Put gibi hareketsiz durmuş onun beni harekete geçirmesini bekliyordum. Parmakları parmaklarım arasında kendine yer bulup avuçlarıyla bana şefkat depolarken evin çıkışına doğru onunla birlikte yürümeye devam ettim. Evden çıkıp bahçede park halinde duran arabamın kilidini açtı. yolcu koltuğunun kapısını açıp oturmam için yardım etti. Kendimi aciz hissediyordum. Buna engel olamamak damarlarımda akan kanın kristalimsi bir doku oluşturup, damarlarımda geçişini engelliyordu. Kemerimi bağlamak için eğildiğinde elimle omzuna dokundum. Onu ileri doğru iterken kısık çıkan sesimle fısıldadım. "Ben yaparım," kafasını aşağı yukarı sallayıp geri çekildi. Arabanın etrafından dolaşıp kendi tarafına geçti. Radyoyu açıp konuşmaya gerek kalmaması için şarkı seçiyordum. Çıkan rap o an istemsiz hoşuma gitmişti. Sanırım melodisi depresif ruh halimle iyi anlaşmıştı. 



Sesi yükselttim başımı camdan dışarı çevirdim. Ahsen seri hareketlerle arabayı park ettiğim yerden çıkarıp yola koyuldu. Yol boyu ara ara bakışlarının hedefi olduğumu hissedebiliyordum. Dakikalar önce maruz kaldığım karanlık tenimde bıraktığı kesiklerin üzerine tohumlarını ekmişti. Ruhum bu karanlıktan kurtulamayacaktı. Ne garip karanlıktan korksam da siyahı seviyordum. Odamın içerisine taktırdığım ledler boğuk bir görüntü veriyor aydınlık etmeden beni karanlıktan koruyordu. Araba evin önünde durduğunda Ahsen anahtarı kontaktan almadan kapıyı açıp indi. Aynı işlemi tekrarladığımda o çoktan yanıma gelmişti. 


"Arabayı çeker misiniz, anahtar üzerinde," Kapıda duran güvenlik beni ilk defa bu halde görmüş olmanın verdiği şaşkınlıkla arabaya binip gözden kaybolduğunda rüzgar üşütecek kadar sert esiyordu. Tenimde bırakılan karanlık kesikler rüzgarın şiddetiyle yanıyordu yanıyordu. Ahsen koluma girip beni eve yönlendirdi. Toprak yolu yürüyüp kapıya varana kadar konuşmamıştı. Zili çalıp kapı açılsın diye beklerken bir an gözleri bana takıldı. Dudakları aralansa bile kelimeler dökülmemişti. Açılan kapıdan sonra annemin endişe yüklü gözleri bedenimi süzdü.



"Fırat, iyi misin yavrum," kafamı aşağı yukarı sallayıp Ahsen kolumda eve girdim. Annem arkamızdan evham yaparak geliyordu. Hoş bu konu evham yapılmayacak bir konu değildi. Karanlıkta beni delirtecek kadar uzun bir süre geçirmiştim. Odama giden merdivenleri çıkarken annemin ayaklarının bıraktığı tıkırtılarla yerimde durdum. "Yalnız bırakın beni," Ahsen'in koluma sabitlenen parmakları gerilmiş, annemin ruhunda ki belirsizlik, kokusunu burnuma doldurmuştu. Ahsen kolumdan çıkıp anneme döndü. "Ayla Teyze, ben ilgilenirim onunla, siz bize papatya çayı yapabilir misiniz, biraz sakinleşsin," ikisini de geride bırakıp odama çıkmayı sürdürdüm. Bedenim ilerliyordu ama ruhum arabada torpido gözünde kalmış gibiydi. 


Kapıyı açıp loş ışıkla aydınlanan odama girdim. Kapıyı kapatmasam da bir kaç saniye sonra birisi tarafından kapatılmıştı. Adımlarımı ruhu çekilip alınmış bedenimi zorlayarak atarken Ahsen arkadan gelip belime sarıldı. Yanağının pürüzsüz dokusunu sırtımda hissedebiliyordum. "Geçti, bak ben buradayım," ben daha tek kelime etmeden dudaklarını omurgamda hissettim. Sanki tüm enerjisini dudaklarıyla bedenime aktarıyordu. "Ahsen, bırak hadi gömleğimi çıkaracağım," kolları uçurumdan düşmek üzere olan, sevdiği avuçlarından kaymış gibi isteksizce, bedenimden ayırdı. Gömleğimden kurtulup yatağa oturdum. Ahsen'in seri adımlarla odada hareket ettiğini hissedebiliyordum. Bir kaç saniye sonra deterjan kokan yarım kollu gri bir t-shirt başımdan geçip bedenimi sardı. "Kollarını kaldır," sert sesiyle direktifini yerine getirdim. 


T-shirt kollarımdan akıp bedenime dolduğunda yatakta yanıma oturdu. Kafasını omzuma yaslayıp derin bir nefes aldı. "Odan sen kokuyor," dikkatimi dağıtmak istediğini biliyordum. Sığınması gereken insan bendim ama o muhtaçlığımı hissettirmemek için bana sığınıyordu. "Sen kokmasını isterdim," Dudaklarını boynuma bastırıp orada uzunca bir soluk çekti bedenini doldurmak istercesine. "O zamanlar da gelecek," odanın kapısı çalınca Ahsen yerinden kalkıp kapıya yürüdü. Kapıyı açıp bir kaç saniye sonra konuşmadan tekrar kapattı. Yanıma yaklaşırken burnuma dolan papatya kokusunu soludum. Korkusuyla harmanlanmış papatya rahatlatıcı kokuyordu. 



Yatağın yanında ki komodine tepsiyi bırakıp fincanları aldı. Yatakta yanıma oturup bana baktı. "Bardağı tutacak enerjin var mı," kafamı aşağı yukarı sallayıp fincanı elinden aldım. Fincandaki çaydan bir yudum aldığımda sıcaklığı dilimi haşlamıştı. Tuhaftır ki ruhum dilimden fazla yanıyordu. Arabanın torpidosunda unuttuğum ruhum alevlenerek yok oluşa gidiyordu. Fincanın içinde ki sıcak sıvıya üfleyip soğuması için iç dünyamla savaş vermeye başladım. Dış dünyadan soyutlanmıştım. "Fırat," dudaklarıma fincanı götürüp soğumayan çaydan bir yudum daha aldım. Dilim tekrar yanmıştı. Ama Ahsen'e bir cevap vermektense dilimi kor ateşlere basmayı yeğlerdim. Zayıflığımı ona anlatmak geçmişimle ilgi çekmek istemiyordum. Bana üzülmesini hiç istemiyordum. 'Böyle yaparak onu daha çok üzüyorsun ahmak' dizleri karnına çekilmiş bacaksız, puslu gözleriyle bizi izliyor ve onu o karanlıktan kurtaracak her kıza el uzatıyordu. 


Daha evvel birlikte olduğum kadınların el uzatmasını istemişti. Gariptir ki ben o kadınlarla yardım istemek için değil yalnızca ihtiyaç için diyalog kurmuştum. Sonra Buket'ten çok ümitli olsa bile kısa süre de ondan da hayır gelmeyeceğini anlamış kendini karanlığın kamçılayan kollarına bırakmıştı. Dizlerinden akan kan koyulaşıp katrana dönüyordu. Son ümidi Ahsen'di bu küçük oğlan çocuğunun. Belki de bu kez doğru insandı onun için. Fakat bu kez yardım etmesine izin vermeyerek onu yine hayal kırıklığına uğratıyordum. 'Fırat, lütfen. Bırak ışıkları yaksın o kız, ben karanlıktan korkuyorum,' gözleri dolu dolu bir bana bir Ahsen'e baktı. İzin vereceğime dair tüm ümitlerini bırakıp kendisini en karanlık köşeye çekti. Ruhuma. 


"Eğer izin verirsen karanlığına ışık olabilirim," tek cümleyle dolan gözlerime lanet ettim. Sevdiğim kızın yanında karı gibi ağlayacak mıydım? Bu muydu tüm dirayetim? Neredeydi eski yıkılmaz Fırat? Fincanları alıp komodine bıraktı. Yatağın başında dikilip yorganı kaldırdı. "Gel hadi gir yatağa" ikiletmeden yataktan kalktım. Dolabımdan kendim için bir eşofman, Ahsen için yün kazaklarımdan birini çıkardım. Kazağı elimden alıp üzerine geçirdiği gömleğin düğmelerini açtı. İçinde ki sporcu atletinin üzerine yün kazağımı geçirip kot şortundan kurtuldu. Yatağa girip sırtını bana döndüğünde kemerimi çözüp pantolonum-dan kurtuldum. Eşofmanımı giydiğimde yatakta oturup sırtını yatak başlığına yasladı. "Gel hadi bu gece sığınan taraf sen ol, iyileştiren taraf ben olayım," 


*



Arabada kurduğu cümleden sonra Bigem yanaklarını morartacak derecede kızartmış. Bir daha Cem'den tarafa bakmamıştı. Bu cesur tavrı da nereden çıkmıştı böyle. Sessizlikle defterine karaladığı şeye baktı. Bakmasıyla elaya çalan gözleri şaşkınlıkla kamçılandı. Okuldan sonra mekana gidesi olmadığından evine gitmişti. Çalışma masasında test çözmeye niyetlense de önünde ki defterin üzerine belirli aralıklarla Bigem yazmıştı. yazdığı her bir harfin üzerinde dolaştırdı gözlerini. En yakın dostunun kardeşinin isminin defterinde bulunması o an hiçte doğru gelmiyordu Cem'e. Cep telefonuna uzanıp sosyal medyada Bigem'in hesaplarını araştırdı. İnstagram'a en son attığı video kendi arabasında çekilen videoydu. Bu içinde farklı şeyler oluşturdu. Bigem ile ilgili her hangi bir şeyin nesnesi olmak bile tuhaf hissettiriyordu. Fırat en son konuştuklarında Ahsen'de olduğunu söylemişti. 


Hâlâ orada olacağını düşünüp bir anlık cesaretle arabasının anahtarını alıp evden ayrıldı. Neden gittiğini bilmiyordu yada neden Bigem'i düşününce tuhaf hissettiğini. Sadece anlık dürtülerle hareket ediyordu. Evleri arasında arabayla on beş dakikadan az bir süre vardı. Bedenine yüklenen heyecan bu süreyi en aza indirmişti. Bigem'in penceresi evin arkasına baktığından arabayı kapıda duran güvenliklerden uzak bir yere park edip arabadan indi. Evin çevresinde dolanıp pencerenin altında durdu. Cebinden sigarasını çıkarıp yaktı. 


Odasının ışığı yanmıyordu lakin bilgisayarından geldiğini tahmin ettiği  beyaz ışık aydınlatıyordu odayı. Yerinden kıpırdamadan telefonunu çıkardı. Rehberde ismini bulup kısa bir mesaj attı. Sadece on saniyede Bigem camdaydı. Kızıl kahverengiye çalan saçlarını dağınık bir şekilde topuz yapmış irileşen mavi gözleriyle Cem'e bakıyordu. Kısa bir bakışmanın ardından minik bedenini camdan çekti. Cem şaşırsa da hala cama geri çıkmasını bekliyordu. "Çık mavi hadi," umutsuzlukla kendi kendine söylenmeye devam etti. "Neden geldim bende bilmiyorum ama çık işte,"  elinde tuttuğu sigaradan bir kaç duman çekip pencereye bakmayı sürdürdü. Evin bahçe kapısında onu dinleyen kızdan habersizdi. "Cem siktir git gece gece, başına bela açacaksın," sigarasını son kez ciğerlerine çekerken kafasını yerden kaldırdı. Kapıya yaslanıp onu izleyen kızı fark edince çektiği dumana rağmen öksürmeye başladı. Duman kesici bir alet gibi boğazını deşerken ciğerleri çizilmiş havasını kanına bırakıyordu. 


Nihayet öksürüğü kesildiğinde elinde tuttuğu sigarayı yere attı. "Sen ne zaman geldin," sessizce bir kaç adım atıp Cem'in karşısında durdu Bigem. "Kendine sövdüğünü duyduğumu var-sayarsak bayadır buradayım," Biraz evvel sigarayı tutan parmakları şuan saçlarını arasında dolaşıyordu. "Sen neden geldin," ikinci sorusu daha da gerilmesine sebep olmuştu. "Aslında neden geldiğimi bende bilmiyorum, gitsem iyi olacak,"  arkasını dönüp geldiği yola doğru ilerlerken Bigem'in koluna dolanan parmakları yerinde saymasına sebep oldu. Kolundan kapan parmakları elinin içine kaydığında bedeninde arşa yükselen heyecana bir anlam veremedi. Kalbi göğüs kafesini dövüyor dışarı çıkmak istiyordu. Auvucunda onun tatlı nabzını hissetmek iyi gelmişti. Bigem beklenti dolu gözlerle ona bakmayı sürdürürken aklına gelen gerçekle elini hızla çekti. "İyi geceler, mavi," 


*


Tüm gün dosyalara odakladığı aklı bir türlü sevgilisiyle meşgul olamıyordu. Sanki bugün sadece Bilge ofiste diye işler şaha kalkmış dosyaların biri gitmiş biri gelmişti. Odaya giren kimsenin Bilge'nin tapılası yüzünü görmemesi için uyuduğu koltuğu cama doğru çevirmişti. Sonunda işler bittiğinde koltukta uyumaya devam eden kızın yanına yürüdü. Koltuğun kenarına oturup uyurken prenseslere taş çıkaracak derece masum görünen sevgilisini izlemeye başladı. gözleri kapalıyken yüzünü daha ayrıntılı inceleyebiliyordu. "Bu kadar derin bakarsan çizilirim ben," dudaklarından dökülen cümleye açılan gözleri eşlik etti. Hiç bir ağaçta, yaprakta yada yeşil olan hiç bir şeyde gözlerinde ki bu can alıcı renk yoktu. Gülümseyerek eli cep telefonuna gitti. 


Bilge'nin sessiz bekleyişiyle uykulu halinin fotoğrafını çekti. "Sarp ya, ne yapıyorsun," utanarak ellerini yüzüne kapatıp parmaklarının arasında Sarp'ı görecek kadar yer açtı. "Uykudan uyanınca çok tatlı oluyorsun sarışın, fırsat bulmuşken fotoğrafını çektim bende,"  parmaklarını suratından çekip gülümseyen sevgilisine baktı. "Uykudan yeni kalkmış olmasaydım, bu lafından sonra seni öpmem gerekirdi. Ama maalesef şuan uyku mahmurluğuyla ağzım kokuyordur," son kelimelerle suratını buruşturdu. Uykudan uyanır uyanmaz dişlerini fırçalardı . Şuan Sarp'ın ofisinde böyle bir imkanı yoktu. Sadece on beş saniye sonra Sarp'ın kucağında gözlerine bakarken buldu kendini. 


"Sarp," utanarak dudaklarından dökülen ismin devamını getiremedi. "Seni öpmeme engel olabilecek hiç bir şey yok sarışın, istersen sarımsak bile ye, yinede istediğim zaman seni öperim."  gözlerinde kurduğu kelimelerin imzalı metnini taşıyordu o an. Ellerini belinin iki yanına sabitleyip alttan alttan izliyordu sevgilisinin hareketlerini. Bilge bedeninde duran elleri sebebiyle gerilmişti. Belinde ki ellerini yanaklarına çıkarıp düşünmeden dudaklarını dudaklarıyla buluşturdu. Bilge o ânın verdiği heyecanla dudağını ısırmıştı Sarp'ın. İçinden kendisine söverken umarım canı acımamıştır diye düşündü. Sarp ise bu ısırıkla çıldırmanın eşiğinde dolaşıyordu. 


Geri çekildiğinde Bilge'nin kızaran yanaklarına birer öpücük bıraktı. "Bu kadar utangaç olmamalısın,"  gözlerini odanın her tarafında dolaştırıp Sarp'ın yakıcı bakışlarından kaçmayı denedi. "Bu kadar derin bakarken utanmamı istememen saçma,"  Sarp Bilge kucağındayken ayağa kalktı. "Hadi artık eve gidiyoruz," ellerini boynuna dolayıp korkarak gözlerine baktı. "Beni bu pozisyonda odadan çıkarmayı planlamıyorsun değil mi sevgilim,"  sinsi bakışlarının hedefi olduğunda korkuyla irileşti yeşillleri. "Sarp bak sakın ben bu hâlde çıkarsam utançtan ölürüm,"  Gülümseyerek Bilge'yi yere indirdi. "Seni kucağımda çıkarıp dikkatleri üzerine çekmek istemem zaten," 


*


Fırat


Kollarımı Ahsen'in beline dolamış başım göğsünde derin derin nefesler alıyordum. Parmaklarımda dolanan saçları antibiyotik etkisi yaratıyordu. "Karanlık neden seni etkiliyor," dudaklarından dökülen cümleyi aklımda tarttım. Bana neden karanlıktan korkuyorsun dememişti yada Karanlıktan korkuyor musun? beklediğim sorular dışında kurduğu cümleyle ona bir kez daha hayran olmuştum. "Bunu kimseye anlatmadım daha önce," parmaklarıyla saç derime ufak daireler çizmeyi sürdürüp derin bir nefes alarak göğsünün hareketlenmesini sağladı. "O zaman beni kendinden say, kendi kendine anlat," Karıncalan-an göğsümü susturup gözlerimi yumdum. "Ahsen," dilime dolanan kelimelerimi sıralayıp yıllar boyu dillendirmediğim cümleyi döktüm. 

"Benim karanlığım, Babam," 




-Bölüm Sonu-

Selam!  Size Fırat'ın yarasının bir kısmını anlattım bu bölüm bir anda anlatmak istemedim. Parça parça anlatacağım. :) Umarım beğenirsiniz. Yine süre 4 gün dolmadan geldi bölüm artık oy ve yorumlarla destek verin sizde :) 

Continue Reading

You'll Also Like

16.7K 1.1K 35
Hiç istemediğim bir yere zorla getirilmiş, istemediğim bir okulda okuyordum. Dahası hiç istemediğim bir kişiyle sıramı paylaşıyor, istemediğim bir ba...
KARA (Tamamlandı) By Eyşan

Mystery / Thriller

1.6K 257 30
Çocukluğun da babasından şiddet görmüş , çocukluğu elinden alınmıştı. Bir çocuğun hayatını ellerinden alırsanız ne olur ? Çocukluğun da yaşadığı trav...
54.8K 3.7K 55
Hayatta aşktan vazgeçip kendi kendinize yaşmaya karar verdiğinizde hiçbir şey sizin beklediğiniz gibi olmaz. Aşk sizi siz istemeseniz de o kendisi is...
3.2K 101 1
Tiktok videosu çeken ve aynı zamanda emekli bir albayın kızı olan Birce'nin yine bir gün tiktok videosu olarak abimin arkadaşına yazıyorum akımına gö...