H4N // sekai

Od hunfornini

649K 52.1K 31.4K

Hun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvo... Více

0 - Düğünümsü (?)
1 - Tanışma Kavuşma Evlilik Teklifi
2 - Peynir ile Yenen Akıl ve Fikir
3 - Bir Sen Bir Ben Bir de Mont
4 - Sehun Kim ki Zaten?
5 - Senin Benimle Zorun Ne Sevgilim?
6 - Ateş Oku vs Kayan Yıldız
7 - Sakin Değilim Çünkü Neden Olayım?
8 - Çok Güzelsin
9 - Seksen Yedi Ay Taksit
10 - Derpresyon
11- Yarın Görüşürüz
12- Gergedan
13 - Düğün
14 - Şampanyalar ve Şarkılar
15 - Ev
16 - Acı
17 - Fred'in Ölümü
18 - Bozar mı Sandın Acılar?
19 - Hoşuna mı Gidiyor? Beni Deli Ediyor
20 - Parmak Uçlarında Yüksel
21 - Acımasız Olma Şimdi Bu Kadar
22- İlginç Yöntemler
23 - Gerçekten İyi mi Geceler?
24 - Kasırga
25 - Akşamlar Böyle Biter
26 - Neden Ağlıyorsun?
27 - Doğum Günün Kutlu Olsun
28 - Beyaz Öküz
29 - Ecel
30 - Git. Git. Git..(me)
31 - Nefes Alamıyorum
32 - Geceyi Güneş Siler Beni Senin Hasretin
33- Kuşları Anladım da Senin Kanatların Yok Nasıl Uçtun da Gittin
34 - Seni Sevmeyi Ağır Ödüyorum
35 - Gel Benim İçin Değil Yemin Ederim Değil
36 - Bu Akşam Ayrı Bir Hoşsun Sanırım Sarhoşsun
- Savaş(M)a Seviş

Final - Bitti mi Hikayemiz?

21K 1.4K 1K
Od hunfornini




Aylar Sonra

Evdeki sessizliğin sinir bozucu tarafını görmezden gelmek oldukça zordu. Kıyametin habercisi gibiydi sanki, sakinliğin son demlerini ifade ediyordu. Gözlerim Jongin'in üzerinde, salonun ortasında ayakta dikiliyordum. O ise mutfaktaydı, sinirli olduğu yüzünden anlaşılıyordu, kaşları birbirine değecek kadar yakınlaşmış, dudakları bir mühürle kapatılmış gibi sımsıkı birbirine bastırılmıştı. Böyle bir tepki vermesini beklemediğim için oldukça gergindim. Onu uzun bir zamandan sonra ilk defa böyle görüyordum.

"Bak.." dedim en azından sessizliğe son verebilmek için, Jongin ise öldürücü bakışlarını üzerime dikti. Bu bakışları hatırlıyordum, her seferinde çenemi kapatmamı sağlayan bu bakışları zamanında Jongin fazlasıyla üzerime yönelmişti.

"Jongin.." bu defa daha çok mızmızlanıyor gibi çıkmıştı sesim, Jongin'in buna dayanamadığını biliyordum. Bazı geceler, sadece beni kızdırmak için bana sarılmadan uyuyacağını söylerdi, bense bu ses tonuyla onu tekrar kendime yapıştırırdım. Jongin'in üzerinde böyle bir etki bırakmaktan hoşlanıyordum fakat o an bu hiçbir işe yaramamış gibiydi. Jongin sinirle gözlerini devirdi.

"Bak bilerek yapmadım." dedim birkaç adım ona atıp, Jongin vakit kaybetmeden elini kaldırıp durmama neden oldu.

"Bilerek yapmadığını biliyorum." dedi oldukça soğuk bir tonla. "Ama bu sorumsuz olduğun gerçeğini değiştirmiyor."

kafamı önüme eğip ayakkabılarımın önüne baktım. Jongin farklıydı, Jongin benim için yepyeni bir insandı. Bilmediğim yönlerini öğrenmiştim onun, yüzüme gülümsemelerine alışmış, kulağıma aşk dolu sözcükler fısıldamasıyla hayatın anlamını öğrenmiştim. O günlerden sonra bir kere bile olsun bana sesini yükseltmemişti, beni üzmemiş, en ufak bir kırıcı cümle dahi kurmamıştı. Fakat o an, bir anda her şey eskiye dönmüş gibi hissediyordum.

"Bak, üzgünüm."

"Üzgünsün." alaycı bir tonlamayla söylediğinde içimden bir şeylerin daha koptuğunu hissettim. "Sürekli üzgünsün Sehun, Tanrı aşkına küçücük çocuğu markette kaybetmeyi nasıl başardın?"

Doğrusunu itiraf etmek gerekirse bunu ben de pek anlamamıştım ve açıklayamayacağım kadar çok korkmuştum. Taemin ile market alışverişine çıkmıştık, başta her şey normaldi. O benden sürekli almayacağım sağlıksız şeyler istiyor bense ona hayır diyordum. Daha sonra ise olan olmuştu ve bir anda Taemin ortadan kaybolmuştu. Panikle tüm marketi arasam da bir türlü bulamamıştım. Sonunda Xiumin beni aramış ve Taemin'in onunla olduğunu söylemişti. Beni marketten alan da Jongin'di. Eve kadar hiç konuşmamış, sinirle önüne bakıp durmuştu.

"Sana inanamıyorum." dedi Jongin yüzüme bile bakmadan, arkasını dönüp ellerini kafasına gömdü. "Bu kadar sorumsuz olmana inanamıyorum. Daha küçücük bir çocuğa göz kulak olamıyorsun, ileride ne yapmayı düşünüyorsun Sehun? Ya başına bir şey gelseydi?"

"Böyle deme lütfen." çaresizlikle kıpırdandım. "Tamamen bir anda oldu, hiçbir şey anlamadım, yemin ederim. Sadece eksik bir şey var mı diye bakıyordum ve bir anda pat yokoldu."

Jongin bıkkınlıkla kafasını iki yana salladı. Her şey güzelken, gerçekten güzelken, aramızdaki tüm sorunları aşmışken bir anda böyle olmasına dayanamıyordum. Aslında Jongin'le diğer çiftlerden pek farkımız yoktu. Mükemmel değildik, bazen sürekli didişir dururduk fakat bu en fazla bir dizi ya da kitap üzerine olan bir tartışma olurdu. O a karakterini sever bense ondan nefret ederdim, ardından bu konu üzerinde tartışır dururduk. En sonunda Jongin beni öper ve a karakterinden kesinlikle nefret ettiğini söylerdi. Jongin'in bu tarz tavırları alışık olmadığım bir şey değildi, bazen o günleri hiç unutamayacağımı düşünürdüm fakat tekrar bununla karşılaşacağımı hiçbir zaman düşünememiştim. Bu yüzden çok fazla zordu.

Jongin korkutucu bakışlarını üzerime dikerek bir süre bekledi. Sakin görünüyordu fakat bu aynı zamanda anlam veremediğim kadar çok korkutucuydu. Bir adım geri atıp öyle ona bakmaya başladım, salondan çekip gitmek istiyordum çünkü bu bakışları katlanılmazdı.

"Sana inanamıyorum." dedi soğuk bir sesle, bunu nasıl başardığını anlamıyordum. Daha dün gece kulağıma beni ne kadar çok sevdiğini söylemişti. "Sana gerçekten inanamıyorum Sehun, bu tavırlarına, hareketlerine, sadece dayanılmazsın."

"Bunu nasıl söylersin?"

kırılgan sesim salonu doldurduğunda Jongin birkaç saniye duraksadı, ardından kaşlarını biraz daha çattı. Başta bana bağıracağını düşündüm, aptal olduğumu söylemesini bekledim. Böyle yapmıştı, çok eskidendi ama yapmıştı. Yine aynısını yapmasını bekledim fakat o bunların hiçbirini yapmadı. Birkaç adım atıp terasın kapısına geldi ve terasa girmeden önce dediği son şey "Sana artık katlanamıyorum." oldu.

Jongin'le dillere destan bir hayatımız yoktu. Hala aynı evde yaşıyorduk. Yeterince büyük olduğu için bize yetiyordu ve ben hayatımda ilk defa bir yere yuvam diyebiliyordum. Evimizi seviyordum çünkü her noktası bize şahitlik etmişti. Bir de çocuğumuz vardı, bizim çocuğumuz. Jongin'le barıştıktan sonra Taemin'i evlatlık edinmiştik, bir zamanlar kendime mesken tuttuğum misafir odası artık bir çocuk odasıydı. Taemin, bana Sevun Jongin'e ise Joygin demekten hiçbir zaman vazgeçmemişti. Doğrusunu bilse de vazgeçmiyordu. Ve artık korkusu beyaz öküz falan değildi. Gurgur baba her neyse artık bazı geceler ondan korktuğu için bizimle uyumak istiyordu fakat Tanrı'ya şükürler olsun ki çok nadir anlarda olan bir şeydi bu. Jongin'le yoğun bir gece hayatımız vardı ve en son istediğimiz şey Taemin'in buna engel olmasıydı.

Yeni bir işimiz vardı, Jongin ayrıldığımız dönem benim yaptığımı yapıp işi bırakmıştı, şimdiyse oldukça prestijli bir hastanede çalışmaya başlamıştık. Bunda Jongin'in etkisi oldukça yüksekti, ben de ondan faydalanmıştım. Aynı işte çalışmak güzeldi çünkü istediğim an onu görebilirdim. Ondan uzak olmadığımı bilmek beni mutlu ediyordu.

Evet dillere destan bir hayatımız yoktu ama mutluyduk. Yemek yapmayı öğrenmiştik, bir çocuk nasıl büyütülür artık biliyorduk. Sorumsuz değildim, bu olay benim suçum değildi. Elimden geldiğince düzenli olmaya çalışıyordum. İşin garip tarafı Jongin çoğu zaman kendimi kasmamam gerektiğini söylüyordu. Ben de kendimi kasmıyordum. Olması gereken buydu. Artık iki yetişkin insandık. Gündüzleri işe giden, akşamları çocuğuyla birlikte vakit geçiren, geceleri ise birbirini seven iki koca adamdık. Her şey güzeldi, mutluydum ve böyle devam edeceğine adım gibi emindim.

Bir anda ne olduğunu anlayamıyordum. Ne olacağını da kestirebiliyor değildim. Jongin salonun ortasında değil de koca bir boşlukta bırakmıştı sanki beni. Bana artık katlanamıyordu? Peki bu demekti, daha fazla katlanmak istemediği anlamına mı geliyordu? Peki bu ne demekti? Bunları düşünüp duruyordum. Aynı zamanda göğsümde koca bir acı vardı.

Nefesimi tutup Jongin'in az önce geçtiği kapıya baktım, perde çekili olduğu için terasın içini göremiyordum. Bu böyle olmamalıydı. Bana böyle şeyler söyleyip çekip gidemezdi. Artık değil, böyleyken değil. Onun için normal biri değildim, onunla koca bir hayat paylaşıyorduk ve bana açıklama yapmak zorundaydı.

Kendimi zorlayıp toparlanmaya çalıştım, peşinden gitmem gerekiyordu. Küçük bir adım attım fakat diğer adım çok daha büyük bir kararsızlığın pençesine takıldı. Derin bir nefes alıp birkaç adım daha attım. Terasın kapısına geldiğimde vazgeçmek üzereydim fakat onunla konuşmam gerekiyordu. Şu an böyle olmamalıydık. Jongin'in kolları arasında kaybolmuş olmam gerekiyordu.

Bu düşüncenin sinirlerimi bozduğunu fark ettim. Bana sarılmadığı her anın bedelini ödecektim. Hızla perdeyi açıp kapıyı araladım ve terasa girdim. Tam bağırmaya hazırlanıyordum ki gördüğüm şey nefesimi kesti.

Terasın her tarafında o çok sevdiğim küçük ışıklar asılıydı, yerlerde mumlar vardı. Havuzun üzerinde küçük parıltılar yanıp sönüyordu. Gece olduğu için manzara inanılmazdı. Platform tarzı tahtadan yapılma bir yer yapılmıştı terasın ortasına, üstüne büyük beyaz yastıklar konmuştu ve etrafını ışıklar aydınlatıyordu. Başta nefes alamadığımı düşündüm, ardından ağzımdan anlamsız bir hıçkırık koptu. Yastıkların üstünde bir tepsi vardı, tepsinin üzerine iki şampanya bardağı konmuştu. Hemen yan tarafta buz dolu bir kovanın içinde bir şampanya şişesi duruyordu. Ve soluk pembe güller, her yerde onlardan vardı.

"Sevdin mi?"

Jongin'in nefesini kulağımda hissettiğimde ağzımdan bir hıçkırık daha koptu. Ona dönüp bakmak yerine gözlerimi önümdeki manzara diktim. Kollarını etrafıma dolayıp çenesini omzuma yerleştirdi.

"Beni çok korkuttun." dedim fısıldayarak, ona bakmasam da Jongin'in gülümsediğini görebiliyordum. Derin derin soluyup sakinleşmeye çalıştım.

"Üzgünüm." Enseme kondurduğu öpücük sakinleşmem yerine kalbimin daha da coşkulu çarpmasına neden oldu. "Sadece şaka yapmak istemiştim ve bir sürpriz."

"Şakana sıçayım senin." Bir yandan solurken bir yandan da etrafı izlemeye devam ediyordum, Jongin tüm bunları benim için yapmıştı, bununla sakinleşebilirdim.

"Taemin'le de anlaştın öyle değil mi?"

Jongin küçük bir onaylama mırıltısı bıraktı.

"O küçük şeytanı bir gün gerçekten de markette unutacağım."

"Onun bir suçu yok." dedi Jongin boynuma fısıldayarak. "Senin çok mutlu olacağın bir şey yaptığımı söylediğim için kabul etti ve üzülme ama seninle markete gitmekten nefret ediyormuş, ona hiçbir zaman sevdiği şeyleri almıyormuşsun."

gülmek istedim fakat bundan çok uzaktaydım. Öylesine korkmuştum ki kendime gelemiyordum, önümdeki manzaranın güzelliği de ayrı bir sersemlememe neden oluyordu. Her şey beni alt üst etmişti. Bunu kaldırabileceğimden şüpheliydim. Jongin'in koluna biraz daha tutundum.

"Jongin." dedim korku dolu sesimle. "Bir daha sakın böyle bir şey yapma, ben çok korkuyorum."

"Hey." Jongin beni kendine çevirdi, yüzüme aşk dolu bakan yüzünü bir kere daha gördüğüm için tanrıya şükrettim. Hemen kollarımı ona sarıp kafamı boynuna gömdüm. "Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?"

"Hayır." dedim, "Hayır bilmiyorum, söylemekten vazgeçme sakın."

Kıkırtısı kulaklarımı doldurdu. Derin bir nefes aldım, sakinleştiğimi hissediyordum. Jongin'in sırtında dolanan elleri sakinleşmemi sağlıyordu. Durgun bir sesi vardı her zaman kısık sesle ve sakin bir şekilde konuşurdu, yumuşacıktı, o an sesi her zamanki gibi mayışmama neden oluyordu fakat bunu seviyordum. Bana bir şeyler anlatmasını, bana beni sevdiğini bıkmadan usanmadan söylemesini seviyordum. Onun kolları altında olmak güvende hissettiriyordu. O anda da aynen böyleydi, güvendeydim, yuvamdaydım ve bu hiçbir zaman değişmeyecekti.

"Seni seviyorum Sehun." Kulağıma doğru fısıldadı, bense inatla kafamı omzundan kaldırmıyordum. "Seni çok seviyorum kocacığım, nefesimsin benim."

Kollarımdan tutup beni kendinden ayırdı, istemesem de ondan uzaklaştım. Gözlerindeki aşk pırıltıları ağlamak istememe neden oluyordu. Jongin elimden tutup beni terasın ortasına götürdü, birlikte yastıklara tırmandık. O kadar rahattı ki Jongin'e sarılarak ömrümün kalanını orada geçirmek istiyordum. Kendimi hemen Jongin'in kollarına atmak istesem de bekledim ve sadece onu izledim. Yüzündeki küçük tasasız gülümsemeyi. Ona en çok gülmek yakışıyordu.

Jongin şampanya doldurduğu bardağı elime verdiğinde buruk gülümsememle elinden aldım. İçimdeki korku hala izlerini taşıyordu. O da bunu fark etmiş olacak ki kendi bardağını eline aldıktan sonra uzanıp küçük bir öpücük kondurdu dudaklarıma. Öpücüğü uzatmak istesem de kendime engel oldum.

"Neyi kutluyoruz?" dedim bardağı kaldırıp, Jongin de kendi bardağını benimkinin yanına getirip hafifçe eğdi.

"Sana evlenme teklifi ettiğim tarihi."

Kıkırdağımda o da bana eşlik etti, başta şaka yaptığını düşünsem de bakışlarının ciddi olduğunu fark ettiğimde duraksadım.

"Şaka yapıyorsun değil mi?" diye sordum mırıldanarak, Jongin kafasını iki yana salladı.

"Tanrım nasıl hatırlıyorsun?"

"Bilmiyorum." dedi omuz silkerek, o bardağını dudaklarına götürdüğünde ben de aynısını yaptım. "Söz konusu sen olduğunda beynim anlam veremediğim bir şekilde duyarlı oluyor, her şeyi hatırlıyorum."

Aynı anda şampanyanın tadı ağzımın içinde patladı. Bu anı daha önce bir kere daha yaşamıştım ve şampanyayı tadar tatmaz o gece gelmişti aklıma. Jongin'le evlendiğimiz gece, otelin balkonundayken de bu şampanyadan içmiştik. Neler değişmişti, neler atlatmıştık birlikte. O gece demeye korkutuğum her şey nasıl da o an dilimin ucuna konuyordu.

Jongin, "Nasıl?" diye sorduğunda gözlerimi ona çevirdim. Merakla yüzüme bakıyordu. Bu defa uzanıp onu öpen bendim.

"Sen gibi." dedim geri çekilip. "Senin beni sevmen gibi, seninle olmak gibi, seninle uyumak gibi. Güzel olan her şey."

Jongin gülümseyerek elimi tuttu, önümüzdeki manzaraya bakarak bir süre şampanyalarımızı yudumladık. Onu görmesem de avcuma hapsettiğim eli yetiyordu. Kalbimin onun yanındayken delicesine çarpmasına hala alışamamıştım bu yüzden hafiften titriyordum.

"O gece sana evlenme teklifi etmek hayatımda aldığım en doğru karardı."

Jongin konuştuğunda ona döndüm. Elimdeki boş bardağı alıp tepsiye yerleştirdi ve tepsiyi de yere bıraktı. Artık tüm alan sadece bize aitti. Böyle düşünüyordum ki Jongin yastıkların arasından orta büyüklükte kırmızı kadige bir kutu çıkardı.

"Bu.." dedi kutuyu ortaya koyup. "Bu çok önemsiz bir şey."

Kutuyu açtığında içinde parıldayan bir taş vardı, rengi bir galaksiyi andırıyordu. Sanki aralarına elmas taneleri saklanmış gibi parlıyordu. Çok güzeldi, çok fazla güzeldi ve kesinlikle önemsiz değildi.

"Bunu geçen gün yaşlı bir teyzeden aldım, sokakta bir tezgah kurmuş ve bu tarz taşlar satıyordu. Hiçbiri bir diğerine benzemeyen taşlar. Ona neden bunları sattığını sordum çünkü gerçekten ilgimi çekmişti. Ve bana hikayelerini anlattı.

Eskiden, çok eskiden, bilinmeyen tarihlerde insanlar bu taşı çok fazla üzdükleri kişilere verirlermiş. Kalplerini kırdıkları ama onlarla birlikte kırıldıkları kişilere. Beni affet demekmiş bu, ruhumu affet, kalbimi affet çünkü buna ihtiyacım var. Tüm o hikayelerin arasından sadece bu ilgimi çekti çünkü beni affettiğini bilsem de bazen hala buna ihtiyacım varmış gibi hissediyorum ve bu taş senin gibi parlıyor. Gecenin karanlığında bile."

Jongin daha önce bana bir araba almıştı fakat o bu yol kenarından aldığı ucuz taşın yanından bile geçmezdi. Bunu ömrümün sonuna dek saklayacağımı biliyordum. Hayatımın en anlamlı nesnesi bu olacaktı.

"Biliyorum." dedi Jongin, devam etmeye kararlıydı. "Hiçbir şeyi düzgün yapamadım. Sana güzel bir evlenme teklifi edemedim. Düğün istediğin gibi olmadı, hiçbir şey senin aklındaki gibi olmadı. Sehun seni seviyorum ve tek istediğim mutlu olman, ileride dönüp baktığında anlamsız bir sürecin ardından anlamsız bir düğünle evlendiğini hatırlamanı istemiyorum. Demek istediğim şey.."

Jongin derin bir nefes aldı, aynı anda ben de nefesimi tuttum.

"Benimle evlenir misin?"

Bu anda ona kibar bir şekilde evet demem gerektiğini biliyordum, ya da Jongin biz zaten evliyiz diye hatırlatmam. Olgun düşünmeliydim çünkü daha önce böyle olduğumu belirtmiştim fakat bunların hiçbirini yapamadım. Tek yapabildiğim "Eveeeettt!" diye böğürüp kendimi Jongin'in üstüne atmak oldu. O kadar güzel bir andı ki ağlıyordum ve bu elimde değildi.

"Evet, evet, evet Jongin." takılmış gibi defalarca tekrar ettim. "Seninle evlenirim, bir kere daha, sonsuza dek hatta, senede bir kere bile yapabiliriz. Tabii ki de seninle evlenirim Tanrım, çok aşığım sana Jongin çok."

İkimizi de yastıkların üzerine yuvarladım. Kahkahalarımız birbirine karıştı, kahkahalarımla birlikte akan gözyaşlarım yüzümü ıslatıyordu. Jongin'in üstüne yerleşip hafifçe doğruldum. Onun da benden farklı bir yanı yoktu.

"Neden ağlıyorsun?" dedim ellerimi yüzüne götürüp, "Tanrım Jongin neden ağlıyorsun?"

Bunu derken aynı zamanda benim de ağlamam oldukça komikti, Jongin sonunda kahkahasının izlerini yüzünden silip gözlerime baktı.

"Ağlıyorum çünkü sen ağlıyorsun." dedi yüzüme uzanıp, birkaç damla göz yaşı daha dökerek kafamı gökyüzüne kaldırdım. Bir süre yıldızlara bakıp tekrar Jongin'e döndüm, yıldızlardan çok daha görkemliydi.

"Sen benim nefesimsin." dedim ellerimle yüzünü tutup. Kafamı üstüne eğmiştim. "Benim kasırgamsın, nefesimsin Jongin."

"Sen de benim gecemsin Sehun."

"Ve sabahın." diye eklediğimde Jongin gülümsemekle yetindi, kafasını sallayıp elini yüzündeki elimin üstüne yerleştirdi.

"Evet, sabahım, gecem, nefesim, kasırgam, her şeyimsin benim. Ölü bir adamdın ben, bana nefes verdin. İyiki varsın sevgilim, iyiki benimlesin."

Ve uzanıp onu tutkulu bir öpüşmenin içine çektim. Ona sen de iyiki varsın demedim çünkü benim için ne anlam ifade ettiğini çok biliyordu. Tüm hayatımın onunla anlam kazandığını biliyordu. Aşık olduğum tek insan olduğunu biliyordu. Geceleri rüyalarımın tek kahramanı olduğunu biliyordu. Bana dair ne varsa Jongin hepsini biliyordu. Onu seviyordum, bunu gösterme şeklimse ona verdiğim öpücüktü. Derin, öldürücü bir öpücük. Jongin yerlerimizi değiştirdiğinde daha da büyüyen bir öpücük. Güzeldi ve Tanrı şahidim olsun her saniye Jongin'e olan aşkım biraz daha büyüyordu.

"Bana neden taş aldığını biliyorum."

Geri çekildiğimde Jongin şişmiş dudaklarıyla yüzüme baktı, yüzünde beni çıldırtan çarpık gülüşü oluşmuştu.

"Nedenmiş?" diye sordu bir eli bacağımı tutarken, dudaklarımı ona iyice yaklaştırdım fakat öpmedim.

"Çünkü." dedim dudaklarımızın birbirine sürtünmesine özen göstererek. "Taş gibiyim."

Ve koca bir kahkaha terası doldurdu. Ardından kaldığımız yerden daha tutukulu bir şekilde devam ettik. Buna sonsuza dek devam edebilirdik çünkü, her şey bir yana, Hun Nini, Nini ise Hun içindi.


Açıklamalar Açıklamalar

Öncelikle şu an ağlıyorum. gerçekten ağlıyorum çünkü bitti.

nerden  başlayacağım konusunda en ufak bir fikrim bile yok. Sanırım önceliği şuna vermeliyim, bu finalin bugünki olaylarla uzaktan yakından hiçbir alakası yok, hiçbir, zaten yapacağım bir şeydi, iki bölüm üst üste bölüm gelme sebebi de buydu. Her şey hazırdı ve bitecekti ve bitti ahhhhh ne yapacağım şimdi ne yapacağım

aklımda binlerce şey vardı fakat şu an unuttum. Yazar notları konusunda berbat olduğumu bilirsiniz, aslında her şeyde berbatım. Özellikle söz konusu burası olduğunda, her zaman üşengecim ve üşengeçliğin zirvesini falan gördüm.

Ahh ah neler gelmedi başıma, neler duymadı bu Şev (bu arada hala bilmeyen varsa adım Şevval ama Şev derler) yerin dibine mi girmedi, göğe mi çıkarılmadı. Dengem alt üst oldu ama yıkılmadık sadece ara sıra uzandım onda da bölüm atmıyorsun diye fırça yedim zaten. ay şeyi yapmayı çok istedim hakkımda yirmi şey ona da üşendim. Şimdi yapıyorum. Hakkımda yirmi şey

1 çok üşengecim

bitti

neyse işte arkadaşlar işte sen sehunsun diyenler oldu, evet bazen sehun oldum, bazen Jongin oldum bazen kalktım baekhyun oldum çünkü hayat böyle. Sehun bile eski sevgililerine karşı jonginken ben nasıl olmayayım? yani öyle işte

Taemin'e gelelim. Taemin kimdir? Taemin bizim evdeki iki buçuk yaşındaki canavar, tam bir canavar, benim erkek kardeşim. Taemin ondan çıktı. Sehun'a aaaa Sevuuuuun demesinden, beyaz öküzler gurgur babalar hep onda, gelirseniz sevdiririm ama fazla değil. Şu an gelip bana baaak iğne kocaman diyor yani o benim

Çok uzattım kendimden utanıyorum. Son olarak diyeceklerimi iyi okuyun. Her zaman mutlu olun, mutluluğu arayın, pes etmeyin, sizi değiştirmeye çalışacaklar değişmeyin. okuyun, sadece beni değil her şeyi okuyun, sıyrılın hayattan, önyargıyı bırakın. mutlu olmaya bakın, bu hikayeyi okuyan herkes mutlu olsun istiyorum, şimdiye kadar sizi ağlattığım her an için özür dilerim, eğer güldürdüysem ne mutlu bana. Başka yerlerde buluşalım zamanı geldiğinde. Sehun ve Jongin'in aşkı bulduğu küçük gizli noktalarda bulun beni.

Şuraya Teoman'dan bitmiş en güzel hikayem gelsin. bitti çünkü, bitmesi gerekirdi ve bitti. buraya kadar okuyan herkese çooooooook teşekkür ediyor ve hepinizi öpüyorum, every single one of you.

Şev gider.

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

255K 18.1K 30
"Merhaba, Bay Kim." Vmin *ArielleParker/2018
216 53 5
devamının olup olmadığı zihinler arası yolculuğun var olup onun zihnine girdiğim vakit belli olur. her şeye çözüm buldu kafası yanıklar, bana belki b...
88.3K 9K 23
Ünlü aktör Kim Taehyung ve onun minik koruması Park Jimin.
410K 37.6K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...