Druid Akademisi

By hge443

755K 49.7K 6.1K

Sirkte annesi, babası, beş kardeşi, dayısı, halası ve yedi kuzeni ile dünyayı dolaşan genç bir kız... Gezici... More

ÖNSÖZ
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11 - Macera Başlıyor
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
❗❗DUYURU❗❗
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
❗❕DUYURU❕❗
UYARI
Bölüm 28
Gizemli Mektup
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Sonsöz
Druid Akademisi: KAÇIŞ
Druid Akademisi:KAÇIŞ İlk Bölüm Yayımlandı

Bölüm 33

13.1K 860 135
By hge443

Ejderhalar mı?! Ne yani, Ejderhalar gerçekten varlar mı? Ben bunun kelime benzerliğinden ibaret olduğunu düşünürken bir yandanda sayfaları çevirerek istenilen yeri arıyordum. 76-77-78 Ne! Karşımda dev gibi bir Ejderhanın çizimi duruyordu. Bu demek oluyor ki kelime benzerliği değilmiş.

Savaşçı Andrew tok sesiyle devam etti, "Ejderhalar Orta Dünya Canlılarındandır. Eminim hepiniz Orta Dünya Canlılarının özelliklerini biliyorsunuzdur, ben sadece hatırlayacağım.

"Orta Dünya; tarafsız bölgedir, aynı zamanda taraf seçme hakkına sahip olan canlıları barındırır. Orta Dünya bizim korumamız altındadır. Birçoğu tarafsız kalarak korumamız altında yaşar, bazıları bize katılmayı seçerek korumaya katkı sağlar, bazıları ise bizleri red eder ve Yeraltı Dünyasına katılır.

"Ejderhalara dönecek olursak, Orta Dünyanın en tehlikeli canlılarıdır. Yüzyıllar boyunca savaşların kazanan tarafını belirlediler. Küçük gruplar halinde yaşadıkları için her iki tarafıda seçme ihtimali doğabiliyordu. Tabii artık soyları tükenme tehlikesi altında olduğu için bir tane bile görebilirsen kendini çok şanslı saymalısınız.

"Ejderhalar bağ kuran canlılarıdır. Eğer birisiyle bağ kuracak olursa ölüm dışında hiçbir güç bu bağı bozamaz. Ayrıca bir Ejderha bağ kurduktan sonra kendi kanından gelen yavru ile bağ kurduğu kişinin kanından gelen çocuklardan biri arasında çekim olur ve bağ kurma ihtimali çok yüksek olur. Fakat bir Ejderha kolay kolay bağ kurmaz. Son bilinen bağ Ejderha Yorin ve Üç Büyük Druidin kanından gelen sonucu savaşçının eşi Savaşçı Ian tarafından kurtulmuştu. Savaşçı Ian melez olmasına rağmen karşılaşa bileceğiniz en güçlü savatçılardan biriydi." Babamın adını bir derste öğreneceğim aklıma gelmezdi. Kalbimden yükselen acı beni ağlamaya zorluyordu, ama tüm sınıfın önünde ağlayacak değildim. "Bildiğiniz üzere Savaşçı Ian ve Ejderhası aileye düzenlenen saldırı sırasında katledildi." diye ekledi hüzünlü bir sesle.

Bir süre sessizce bekledikten sonra kendini toparlayarak devam etti sözlerine, "Bu ikilinin bağı karşılaştığımız son bağdı. Şimdi bilmemiz gereken bağ nasıl kurulur? Bağ kurmak için her iki tarafında bağı kabul etmesi gerekir. Sonra her iki tarafta vücutlarında acılar kesikle kanlarını birlestirirler ve kanları arasında değişim olur. Kan ruhu taşıyan hayat sıvısıdır, birleşen kanlar ruhlarıda birleştirir. Kan yolu ile ruh birleşimi birçok varlık tarafından kullanılan bir yemin türüdür.

"Bir kez kan yemini edersen hiçbir şey, ölüm dahi, bozamaz. Bu nedenle kutsal bir yemindir.

"Bir Ejderha ile yemin ettiğinde onunla aranda ruh köprüsü kurulur ve ruhani boyutta iletişim kurabilirsin.

"Peki bu Ejderhalar nasıl varlıklardır, sorusuna gelecek olursak. Ejderhalar uzun ömürlü varlıklardır. Eğer ortam koşulları uygun ise bir Druid'den daha uzun yaşayabilirler. 15-20 yıllık yavruluk dönemi geçirirler.
Bu döneme ejderhanın "Komodo Dönemi" denir. İnsanların "Komodo Ejderi" dedikleri hayvanların ismi buradan gelir, çünkü fiziksel olarak aynı özelliği gösterirler. Bu dönem sırasında boyutları insanlarin Komodo Ejderi dedikleri hayvan kadar büyüye bilir. Komodo evresinin sonlarına doğru besin depolamak amacı ile sık sık avlanırlar. Yeterince yağ depolandıktan sonra doğdukları yere geri dönerler, yağ ve protein bazlı avları depoladıktan sonra derin bir uykuya yatarlar. Birkaç defa depoladıkları avlarla beslenmek dışında uyanmazlar. Yaklaşık 3-6 ay süren bir uykunun ardından kanatları ve türsel özelliğine gore yapılar çıkmış şekilde uyanırlar, fakat yapısal olarak küçüktürler. Uykudan uyandıktan yaklaşık 1 yıl sonra olması gereken boyutlara ulaşırlar.

"3 türe ayrılırlar; Deniz Ejderhaları, Zırhlı Ejderhalar ve Ateş Ejderhaları.

"Deniz Ejderhları'nın kanatları kısa ve kalındır, yüzgeç olarak kullanırlar. Okyanuslarda, denizlerde ve göllerde yaşarlar. Uzun süre nefeslerini tutabildikleri için su altında yaşayabilirler. Loch Ness Gölü canavarı denilen efsanevi canavar aslında bir Deniz Ejderhasıdır.

"Zırhlı Ejderha'nın vücudu çok sert bir tabaka ile kaplıdır, adeta bir zırh gibi. Başın üstünde iki adet boynuz bulunur. Sert ve sivri pençeleri vardır. Savaş alanlarında zırh yapısından dolayı en çok tercih edilen türdür. Zırhlı Ejderhanın iyileştirme yeteneği vardır, nasıl yerleştirdiğini bağ kuran dışında kimse bilemez çünkü her Ejderhanın iyileştirme şekli farklıdır. Bu türe ait Ejderhaların güçlü olanları Komodo evresinde ikende iyileştirme gücüne sahip oldukları söylenir. Ejdehaların en zor bağ kuran türüdür, çünkü insancıl değillerdir. İnsanlardan uzak yerlerde yaşarlar ve vahşidirler.

"Ateş Ejderhaları Çin Efsanelerinin baş kahramanlarıdır, fakat boyut konusunda ciddi bir farkla küçüklerdir. Kanat açıklıkları dardır. Yedikleri besinleri vücutlarında alkole dönüştürerek depolayabilirler, çatışma esnasında alev alan yere püskürterek ateşi harlar ve yıkım gücünü arttırırlar. Ağızlarının içi ve vücutlarının dış yüzeyi ateşe dayanıklılıkdır. Savaş alanlarında kısa süreli saldırılarda kullanılır, çünkü depolanan alkol sınırlıdır ve zırh yapıları kuvvetli olmadığı için kolayca öldürülebilirler. Depo alkol bitince işlevsiz hale geldikleri için savaş alanından uzaklaştırılırlar. Genel olarak volkanik bölgelerde yaşarlar.

"Ejderhalar genel olarak vahşi yaratıklardır. Fakat sakinleştirilmeleri mümkündür. Son birkaç yüzyıldan beri nesilleri tükenme tehlikesi altında olduğu için bir ejderhayı yaşadığınız süre boyunca görme ihtimaliniz çok düşüktür.

"Her ejderhanın kendine özgü kamuflaj şekli vardır. Deniz Ejderhaları yasadıkları deniz veya okyanusa göre renk alırlar ve kıyılarından uzak dururlar. Yaşadıkları alan ne kadar küçükse boyutlarıda o kadar küçüktür. Zırhlı Ejderhalar genel olarak siyah veya siyaha yakın koyu renklere sahiptirler ve geceleri avlanmak dışında mağazalarından dışarı çıkmazlar. Ateş Ejderhalarıda tıpkı Zırhlı Ejderhalar gibi gece avlanırlar fakat yaşadıkları alanlar volkanik alanların verimli toprakları olduğu için renkleri koyu yeşile daha yakındır.

"Beslenme şekilleri komodo iken aynı olasada uykularından uyandıktan sonra değişiklik gösterir. Yine hem et hem bitki yiyebilselerde yiyecek ağırlıklarını türleri arasında farklılık gösterir. Deniz Ejderhaları balığa, Zırhlı Ejderhalar kırmızı ete, Ateş Ejderhaları ise çeşitli meyvelere, ağaç dallarına ve yapraklarına ağırlık verir.

"Ejderhaların karakteristik özellikleri insanlar gibi farklılık gösterir. Genel olarak Deniz Ejderhaları daha insalcıldır, doğru yaklaşılırsa kolayca dostluk kurabilirler fakat bunu kan bağı kurması kolay yönünde düşünmeyin. Zırhlı Ejderhaların tamamı agrasiftir, kolay kolay yaklaşamazsınız. Ateş Ejderhaları haylaz çocuk tabirine çok uygundur, bir çocukla nasıl arkadaşlık kolay ama bir o kadarda tehlikeliyse onlarlada aynıdır. Her ne olursa olsun ejderhalar hakkında bilinmesi gereken en önemli özellik sadık olmalarıdır. Bağ kurmamış olsalarda siz ona en ufak bir iyilik dahi yapsanız bunu unutmazlar ve iyiliğinize sadık kalırlar." diyerek sözleri arasına birkaç saniyelik ara verdiği sırada zil çaldı. Tüm sınıf ayaklandığı sırada kendiside ayağa kalkarak, "Bugün Ejderhalar konumuzu bitirmiş bulunuyorum, eğer ilerleyen günlerde sorularınız olursa dersin başında veya konu bittikten sonra zamanımız kalmışsa sorabilirsiniz." dedi ve sınıftan çıktı.

Aklımda patlak vermiş karmaşayla birlikte bende sıramdan kalktım ve kapıya yöneldim. Tam kapıya birkaç adım kalmıştı ki birinin seslendiğini duydum. Kim olduguna bakmak için arkamı döndüğümde bana doğru hızlı adımlar atan Olive ile karşılaştım. Saniyeler içinde yanıma gelerek bana gülümsedi.

"Ah doğru, seninle bu dersimiz aynıydı değil mi," dedim hatırlayarak.

"Evet," dedi gülümsemeye devam ederek. "Bundan sonraki dersin ne?" diye sordu biranda, sanki hemen sormasa bir daha soramıyacaktı.

"Hatırlamıyorum," dedim, gerçektende hatırlamıyordum.

"Hımm, peki o zaman ben seni oyalamıyayım." dedi ve geldiği hızla gitti. Arkasından bakarak olayı anlamaya çalıştım. Ne olmuştu daha demin? Ne tuhaf kız? Daha fazla orada dikilmek istemediğime karar vererek bende yürümeye devam ettim.

Dolabıma insan kalabalığının içinde kendime yol açarak zar zor ulaşabildiğimde o tuhaf dolap komşumu gördüm. Bana anlam veremediğim bir garipsemeyle bakıyordu. Sirkte geçen onca yılın içinde birçok insan tanımıştım ama böylesine tuhaf bakışlara sahip kimseyi henüz görmemiştim. Komşunun bakışlarına aldırmamaya çalışarak dolabımın kilidini açtım.

Elimdeki kitabı bıraktıktan sonra içine attığım buruşuk kağıdı elime alarak sonraki dersime baktım, Druidlerin Özel Karışım ve Düğümleri, Dr.Mary.

Bu ders için gerekli olan kitabi aldıktan sonra dolabımı kapatıp sınıfıma doğru yürüdüm. Yürürkende bir yandan olanları düşünüyordum. Daha birkaç hafta önce annemin bana, kardeşlerime ve kuzenlerime ders verirken öğrendiklerimin saçma olduğunu düşünüyordum, şuan gördüğüm derslere bak! Ejderhalar, düğümler, karışımlar, Orta Dünya...

Düşüncelerimin, aklındaki soru karmaşasının ardı arkası kesilmiyordu.

Dersi işleyeceğimiz sınıfa vardığımda buranın aslında bir sınıf değil, bir labaratuar olduğunu gördüm. Arka arkaya dizilmiş beş mermer masadan oluşan çift sıra şeklinde dizilmişlerdi ve her masanın arkasında iki sandalye vardı. Öğretmen masasının bulunması gereken yerde ise öğrenciler için konulanların yarısı boyda bir mermer masa duruyordu.

Tam bir sandalyeye yaklaşmak için ilerliyecektimki kara tahtanın önünde arkadaşlarıyla birlikte ayakta konuşan bir kız bana doğru seslenerek "Dur" dedi.

"Neden?"diye sordum şaşkınlıkla.

"Doktor Mary'nin bir kuralı vardır. Derse ilk geldiğimizde oturma düzeni yapar. Bu yüzden o gelene kadar burda beklemeliyiz." dedi ve arkadaşlarına döndü. Kıvırcık siyah saçları ve siyahi yeniyle oldukça içten bir görünüme sahipti. Boyu cok uzun değildi fakat benden uzun olduğu kesindi.

Kızın söylediklerini düşününce Mary denen eğitmenin neden böyle birşey yapmak istediğini düşündüm ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Ayrıca bana annemin ders anlatırken oturma düzenini hatırlamıştı. Okuma yazma öğrenenler bir yerde toplanırdı, ilk okul düzeyindeki çocuklar başka bir yere toplanırdı. Lise yaşıtı olan bizler ayrı bir noktada toplanırdık. Annem hiçkimsenin oturacağı yere karışmazdı, benimki hariç. Her zaman zorla Tyler'ın yanına oturtturulurdum. Tyler'ın yaşı büyük olmasına ve tüm öğrenmesi gerekenleri öğrenmiş olmasına rağmen yıllarca yanımda oturmak için derslere girmişti.

Eskiye dahil anıları geldikleri gibi aklımdan göndermek için gözlerimi başka yöne çevirdim ve birkaç kez kırptım. Aklıma eskiye dahil başka anılar gelmemesi için bakışlarımı labaratuar içerisinde dolaştırmaya başladım.

Öğretmene ait tezgahın arka tarafinda solda bir kapı daha olduğunu farkettim. Kapının yanında ufak bir tabelada malzeme odası yazıyordu. Anlaşılan malzemeler ayrı bir odayı hak edecek kadar çoktu. Laboratuarın arka duvarını boydan boya kaplayan bir çok kapaklı dolap bulunuyordu. Labaratuarda en çok gözüme çarpan objeler ise içerisinde yaşlı adam ve kadınların bulunduğu, siyah beyaz el ile çizilmiş resimlerdi.

Odayı taramam bittikten sonra sınıfın içinde ve kapının hemen ardında bulunan insan topluluğuna göz gezdirdim. Benimle konuşan siyahi kız ve yanındaki iki arkadaşı tahtanın önünde konuşuyorlardı, biraz ileride dört kız aralarında konuşarak gülüşüyorlardı, iki kız ise kapının eşiğinde sohbet ediyorlardı. Erkeklerin hepsi koridoda gruplanmıştı, tam onların aksi tarafına başımı çevirecekken biri gözüme takıldı. Yalnız başına ayakta dikilmiş başına kapşonunu geçirmiş bekliyordu, bu yalnız kovboy benim dolap komşumdu.

Muhtemelen dünyanın en tuhaf dolap dolap komşusuna sahip olmam yetmiyormuş gibi birde aynı sınıfta zaman geçirmek eklendi. Ah ne güzel!

Ben öğrendiğim bilginin şokunu atlatmaya çalışırken içeriye "En leziz turtaları yapan büyükanne" tiplemesinde bir bayan girdi. Erkeklerde yaşlı bayanın peşinden labaratuara girdiler.

Bana kendi büyükannemi anımsatan kadın yumuşak ve nazik bir sesle konuşarak "Çocuklarım sizi fazla ayakta bekletmek istemiyorum, bu yüzden hemen sizi sıralarınıza oturtayım." dedi. Benimle konuşan kızın grubuna yaklaşarak sırayla masalara yerleşmelerini söyledi, ardından yanıma gelerek soldan dördüncü masayı göstererek beni o tarafa yönlendirdi. Tüm kızlar birer masaya yerleştikten sonra erkekleri oturtturmaya başladı. Sıra dolap komşuma gelince yanım boş olduğu için endişelendim fakat benim yan masadaki, sarı saçlarını at kuyruğu yapmış gözlüklü kızın yanına oturtturdu.

Benim şansıma sıra arkadaşı olarak iri yarı, uzun boylu biri geldi. Sandalyesine yerleşir yerleşmez bana döndü ve elini uzattı.

Ufak bir tereddütün ardından uzatılan eli kabul ettim.

"Ben Aiden, sen?" diye sordu özgüven dolu bir sesle.

"Buria," dedim kısaca ve elimi çektim. Daha fazla konuşmak istemediğim için yaşlı eğitmene döndüm. Sıraya yerleştirme işi bitmişti.

Aiden tam konuşmaya başlayacağı sırada yaşlı bayan söze girerek "Artık dersimize başlayabiliriz, çok önemli bir aksilik olmadığı sürece yılın geri kalanında bu şekilde oturacaksınız." dedi.

Sınıftakiler bunu oldukça doğal karşılaşmışlardı, bunu sebebi büyük ihtimalle önceden bu durumu bilmeleri olmalıydı.

Yaşlı bayan sözlerine birkaç ufak öksürük ile başladı, "Bana Doktor Mary derler, fakat ben yeni kullanırlan terimleri pek sevmiyorum. Sizler bana Şifacı diye bilirsiniz.

"Dersimiz hakkında konuşalım birazda. Bu derste Druidlerin düğümlerini ve şifalı karşımlarını öğreneceksiniz.

"Düğüm veya karışım yaparken bilmeniz gereken ilk önce odaklanmaktır. Ne düşünürseniz yaptığınız iş oraya yönelir, bu ruhla alakalıdır.

"Düğümü ruha bağlarken, ruhun aktığı sıvıyı yani kanı kullanmamızın sebebi ruhun yapılan işe odaklanmasını sağlamaktır. Aynı kural karışım hazırlarkende geçerlidir, eğer yapılan karışım zor ve fazladan odaklanma gerekirse birkaç damla kan işe yarar. Ancak şunu unutmayın kanımız değerlidir ve boş yere, devamlı kullanılması ruhunuzun zarar görmesine yol açar ve bu sizi güçsüz duruma düşürür. Ruh kendini yeniler ama bu sırada kişi fazlasıyla yorgun düşer.

"Kan ile yapılan her düğüm veya karışımda istenilen sonuç elde edilecek diye bir kural da yoktur."

Bir süre sesini dinlendirdikten sonra konuşmasına devam etti, "Bugün druidlerin kutsal düğümü olan "Üçlü Düğüm" hakkında konuşacağız.

"Üç sayısı birçok dinde ve inanç sisteminde değerlidir. Evren üç sayısı üzerine kurulmuştur.

"Druidler içinde üç sayısı büyük önem taşır. Bir çok düğünde üç farklı şeklin veya aynı şeklin üç kez tekrar edilmesi ile oluşur.

"Üçlü Düğümün anlamı kesin olarak bilinmemektedir. Bir rivayete göre Druidlerin "Üç Temel Yapı" sını temsil eder, Fiziksel Güç, Zihinsel Güç ve Duygusal Güç. Başka bir rivayette ise Druidlerin güç kaynağı olan Ay'ın üç temel halini sembolize eder, Dolunay, Yeniay, Hilal. Bu iki rivayet en yatkın olanlarıdır, fakat bunlar dışında onlarca rivayet daha vardır.

"Birçok düğüm başkası tarafından yapılacak kişinin kanı kullanılarak bağlana bilir, fakat bazı özel düğümler, örneğin Üçlü Düğüm, başkası tarafından yapılamaz.

"Peki düğüm bağlarken nelere dikkat etmeliyiz? Öncelikle yapılacak düğüm dışında hiçbir şey düşünülmemelidir. Elementleri çağırırken dikkatli olunulmalır. Son olarak düğüm daha iyi olması için özel bir taş kullanılmalıdır, fakat düğüm bağlanırken yanınızda değerli bir taş yok ise parmağınız ile de çizilebilir."

Bu sözlerin devamında kitaptaki bazı düğünleri ve anlamlarını anlattı Şifacı Mary.

***

Ders zilinin çalması ile tüm sınıfla birlikte ben de ayağı kalktım. Kapıya gidebilmek için bir adım atmıştım ki karşımda dikilen iri bedene çarptım. Başımı hafifçe kaldırdığımda sıra arkadaşım Aiden ile karşılaştım. Sessiz bir "Pardon," dedim.

Bana bakarak gülümsedi ve "Sonraki dersin ne?" diye sordu.

"Hatırlamıyorum," dedim kısaca.

"Hımm, peki. Sorun değil son iki dersimiz aynı nasıl olsa." dedi gülümsemesi hafifçe soluklaşmış bir ifadeyle.

Sözleri üzerine şaşkınlığa uğramıştım, "Bunu nerden biliyorsun? Son iki dersimin ne olduğunu?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

Gülümsemesi eski halinden daha parlak bir hale gelmişti benim söylediklerimin üzerine. "Son iki ders ortak saat grubuna giriyor. Tüm öğrenciler aynı anda alıyor." diye açıkladı.

"Ah, anladım. Teşekkürler." dedim hafif bir mağlubiyetle. "Izninle," dedikten sonra yanından ayrılarak dolabıma yol aldım.

Ne yani, son iki dersimin Luke ve Austin ile birlikte olması yetmiyormuş gibi birde bunu tüm öğrencilerle birlikte mi yapacaktım. Koskaca bir sınıfa rezil olacak olmam yetmiyormuş gibi tüm bir okula rezil olacağım. Ne kadar şanslı bir kızım ben.

Endişe bazlı düşünceler aklımda kol geziyordu. Her attığım adımla birlikte düşüncelerime bir yenisi daha ekleniyordu.

Dolaba vardığımda düşüncelerime bir dinginlik gelmişti. Dolabı açıp içindeki kağıdı çıkarıp sonraki dersime baktım, Element Kontrolü, Savaşçı Ying. Gözlerim kağıdın aşağısına kaydı, Ara, Özel Yetenek Kullanımı,Savaşçı Luke & Savaşçı Austin, Savaşçılık Eğitimi, Savaşçı Luke & Savaşçı Austin. Gördüğüm yazılar sayesinde içimde bir endişe fırtınası esti.

Bir sonraki ders için kitap gerekmiyordu. Dolabı kapatıp dersin yapılacağı spor salonuna yürüdüm. Spor salonu şatonun dışındaydı. Buyüzden almam gereken uzun bir yol vardı.

Şatodan dışarı çıktığım anda içimi bir tür özgürlük duygusu sardı. Bu cezaevinde dışarıyı çıkmaya pek izin vermiyorlardı, özellikle bana. Austin ile çıktığımızdan bu yana birkaç kez dışarıya çıkmayı denemiştim ama kapıdaki nöbetçiler izin vermemişti. Yanımdan geçerek bahçeye çıkanları gördüğümdede onların izinli olduğunu söylemişlerdi. Dersler başlayana kadar kimse müdürenin izni olmadan çıkamazdı. Tabii bende o kadından izin almak istemediğim için çıkamıyordum. Günler sonra dışarıya çıkmak harika bir duyguydu.

Spor salonuna olan yolculuğumun sonuna geldiğimde son bir derin nefes alarak içeriye girdim. Tribünlere koğuşlanmış öğrencileri görünce bende tribünlere yöneldim ve dikkat çekmeyeceğim biryer bularak oturdum.

Bir süre sonra içeriye yirmili yaşlarının sonlarında, çekik gözlü, dik bir duruşa sahip, siyahlar içinde bir Asyalı girdi. Onun içeriye girmesiyle herkes ayağı kalktı. Asyalı adam hızlı adımlarıyla tirübüne yaklaştı ve eliyle oturmamızı işaret etti.

Yaklaşık 2 metre ilerimizde durarak konuşmaya başladı "Ben Savaşçı Ying. Sizinle Element Kontrolü dersini işleyeceğim. İlk zamanlar teknik dersler olduğu için burada işleyeceğiz derslerimizi, fakat ilerleyen zamanlarda derslerimizi açık alanda işleyeceğiz.

"Bu dersimizde zihnimizi boşaltmayı öğrenmekle başlıyoruz. Şimdi hepinizi aşağıya inmeye davet ediyorum. İleride bulunan malzeme dolabından kendinize mat alın ve istediğiniz yere sererek oturun."

Sözlerini bitirince tüm sınıf ayağı kalktık ve Savaşçının gösterdiği yone ilerledik. Sırayla kapıdan geçerek kemdimize mat denilen lacivert minderleri aldık.
Kendi minderimi göze batmayacak bir yere serdikten sonra Savaşçı Ying gibi yoga pozisyonu aldım.

Öğrenciler yerlerine oturunca Savaşçı Ying konuşmaya başladı, "Dik bir pozisyonda oturun ve derin bir nefes alın, biraz bekleyin ve yavaşça nefesinizi verin. Bunu tüm ders boyunca tekrarlayacaksınız. Bu sırada hiçbir şey düşünmenizi istemiyorum, eğer zihninizi bosaltmakta zorlanıyorsanız nefes alıp verişinizi düşünebilisiniz."

***

Aklımda sonraki iki derste olacaklar hakkında sadistçe hayaller kurmakla geçirdiğim koca bir yoga seansından sonra zil çaldı.

Sınıftakilerle oturduğumuz matları yerine bırakıp şatoya yol aldık. Yemek salonuna girdiğimde gürültünün etkisiyle tüm iştahım kaçmıştı. Yinede yemek sırasını terk etmedim.

Sıra bana gelince tepsi almayı red ederek sadece bir elma aldım ve sıradan çıktım. Elimde elmayla birlikte yemekhaneyi terkederek şatodan dışarı çıktım. Şato merdivenlerinin en alt basamağına oturarak elmamı yemeye başladım.

Şatonun ucu bucağı olmayan bahçesini izlemek huzur veriyordu. Dikkatli bakınca ağaçların tepesine gizlenmiş savaşçıları görebiliyordum, fakat onlar bile bahçenin güzelliğine gölge düşüremiyorlardı. Eğer buraya zorla getirilmiş olmasaydım ve bende hapishane hissi uyandırıyor olmasaydı bir ömrü geçirebileceğiniz bir cennetti.

Sonsuz yeşili izlemenin verdiği huzur beni öylesine sarhoş etmişti ki zamanın ne kadar geçtiğini fark edememistim. Yanımdan geçmeye başlayan öğrencileri görünce kendime gelebildim. Elimde elma olmadığı görünce hafifçe gülümsedim, bahçenin verdiği huzur beni öylesine büyülemişti ki elmayı ne zaman bitirdiğimi bile fark edememiştim.

Spor salonuna birkaç kişinin girdiğine emin olunca bende o yöne ilerledim, o salonda tek başıma beklemek istemiyordum çünkü. Beklenen dersler gelmişti, bakalım beni neler bekliyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

5.8K 354 10
⚠️Şu kitabı okumaktan vazgeçin ben gördükçe cringe koması geçiriyorum nasıl okuyabilirsiniz bunu ya⚠️ İşsizlikten yapılmıştır. Yazım, noktalama, emoj...
519 68 14
Porsiusda yaşanan büyük savaşın sonucu olarak doğan minik bebek ortaya yeni bir element çıkardı, genç büyücü bebeği insanların dünyasında saklayarak...
1.4M 109K 62
Okulun "playboyu" ve okulun tek kapalı kızı. Lise de başlayıp hayatlarının bir çok yerinde yollarının kesiştiği bu ikilinin yaşadığı maceraları ele...
92.7K 5.7K 34
05**: O kitap çok güzel okumanı tavsiye ederim. Numara rehberimde kayıtlı bir numara değildi. Arya: Yanlış numaraya yazdınız galiba! 05**: Aslında ta...