Lacivert - Safir - Amber

By tymazerr

2.8M 124K 24.2K

Tıp öğrencisi Beren, yıllardır göğüs gerdiği aile şiddeti yüzünden sonunda evden kaçtığında, aklına gelecek s... More

GİRİŞ
1- BEREN SOYDAN
2- JAMES HUNTER
3- Mahzen
4- Royal De Maria
5- Antidote
6- Sofia Dark
7- Denge
8- Dönüş
9- Kaçış
10- Sara
11- Soğuk
12- Ekip
13- Sınırlar
14- Kırık
15- YANILGI
16- YENİ GÖREV
17- DONUK
18- ACI SESLER
19- ILIK GECE
20- EV
21- BOWIE
22- DEIRDRE
23- ÇIPLAK
24 - NOT
25- OYUNCAK BEBEK
SAFİR | GİRİŞ
SAFİR | 1.BÖLÜM
SAFİR | 2. BÖLÜM
SAFİR | 3. BÖLÜM
SAFİR | 4.BÖLÜM
SAFİR | 5.BÖLÜM
SAFİR | 6. BÖLÜM
SAFİR 7. BÖLÜM | Gece Nöbeti
SAFİR 8. BÖLÜM | Fil Ağacı
SAFİR 9. BÖLÜM | Zehir
SAFİR 11. BÖLÜM | LACİVERT
SAFİR 12. BÖLÜM | AİT
SAFİR 13. BÖLÜM | SIFIR
SAFİR 14. BÖLÜM | Ruh Kesiği
SAFİR 16. BÖLÜM | Ateş
SAFİR 15. BÖLÜM | Cennet
SAFİR 17. BÖLÜM | Geç
SAFİR Final | Herkes için...
Amber 1 | PARADOKS
Amber 2 | KARMAKARIŞIK
Amber 3 | EĞİTİM
Amber 4 | ÇAYLAK
Amber 5 | MILEN
Amber 6 | DARKBLUE
Amber 7 | RÜYA
Amber 8 | HAVADA SÜZÜLMEK
Amber 9 | SOĞUK ATEŞ
Amber 10 | TAŞIYICI
Amber 11 | KAÇIŞ
AMBER 20 | LIZY
AMBER 12 | CENNET
AMBER 13 | DEĞİŞİM
AMBER 14 | UZAY BOŞLUĞU
AMBER 15 | ZİHİN YANGINI
AMBER 16 | GÜVEN
AMBER 17 | FAROE
AMBER 18 | GENOA
AMBER 19 | GÜN IŞIĞI
AMBER 20 | LIZY
AMBER 21 | VEDA VE ÖTESİ
AMBER 22 | FİNAL 1- İLLÜZYON
AMBER 23 | FİNAL 2- GERÇEKLER
AMBER 24 | FİNAL 3- MASALLAR VE SONLAR

SAFİR 10. BÖLÜM | BOZUK

24K 1.8K 516
By tymazerr



Instagram: t.y.mazer
Twitter: tymazerr



10. BOZUK

"Ben..." dedim arkamdaki açık pencereye göz ucuyla bakarak.

"Sadece biraz hava almak istemiştim."

Kaşlarını havaya kaldırdı.

"Ateşin mi çıktı? Neden bu kadar kızardın?" bana doğru geldiğini görünce, gülerek savuşturmaya çalıştım.

"Hayır, hayır iyiyim." dedim açık kalan cama uzanarak.

Yine de çok yakınıma gelmişti.

"Pencerden kaçmayacaktın heralde." dediğinde abartılı bir şekilde güldüm.

Beni keyiflendirdiğine memnun olmuş bir ifadeyle konuştu.

"Güldüğünü görmek çok güzel küçüğüm."

Başımı sallayarak sessiz bir teşekkür ettim.

"Senin işin yok muydu?" diye şaşkınca sorduğumda bu sefer o gülümsedi.

"İptal ettim, seni bu şekilde bırakmak istemedim."

"Ben gerçekten iyiyim."dedim parlayan gözlerine bakarak.

"Hatta, gitmemin daha iyi olacağına karar verdim. Bir an önce sorunlarımla yüzleşip bir çözüm bulmam gerek, burada saklanarak sıkıntım geçmeyecek."

Bir süre ifademi izledikten sonra gülümsemeye devam etti.

"Elbette, ama gecenin bu saatinde nereye gideceksin?"

"Bir arkadaşıma." dedim anında zihnimde yanan ampülle. Evet, yurda, Sinem'in yanına gidebilirdim.

"Peki ama seni bırakmama izin ver."

Daha fazla şüphelenmemesi için bu defa kabul ettim.

Ceketimi alıp, arabaya bindiğimde Tobias da beni takip etmişti. Yol boyunca ikimiz de sessizdik. Benim konuşma isteğim yoktu, o da beni rahatsız etmek istemiyor gibi soru sormadı.

Kampüsten içeri girip yurdun kapısına geldiğimizde, aramızdaki mesafeyi koruyarak ona döndüm.

"Her şey için teşekkür ederim Tobias."

"Benim için bir zevkti küçüğüm." dediğinde yine iliklerime kadar ürpermiştim.

Tam arabadan iniyordum ki, hafif bir şekilde kolumu kavradı. Derin bir nefes alarak ve ifademi bozmayarak ona döndüm.

"Bir sorun olursa," direkt gözlerime bakıyordu.

"Yine beni arayabilirsin."

Gülümsedim.

"Biliyorum." dedikten sonra sakin bir şekilde arabadan indim ve az önce tükenen oksijenimi telafi etmek yerine derin nefesler aldım.

Tobias yurdun kapısından içeri girene kadar orada bekledi. Girişi geçip asansörlere yöneldiğimde, koridordaki aynaya yansıyan aksime takıldı gözüm.

Perişan görünüyordum.

Ani bir kararla çıkışa yöneldim. Evet Sinem'in yanına gidecektim ancak önce eşyalarımı o evden alacak, ve Lacivert'le son yüzleşmemi gerçekleştirecektim.

O gece Grand'in peşinden gitmemesi, ya da bir şekilde beni koruyor olması umrumda bile değildi. Sofia'yı görmemezlikten gelmek, aralarında olan şeyi unutmak için çok çaba sarfetmiştim ancak onunla uyuması... Bana yaptığı gibi onun da saçını okşaması... Bunları kabul edemezdim. Hem de bir zamanlar beraber uyudukları ya da daha özel şeyler paylaştıkları yataktalardı.

Hepsinden öte günler önce birbirimize söz vermiştik. Birbirimize ait olduğumuzu, Lacivert'in benim edebiyetim olduğunu düşünmüştüm. Belli ki o böyle düşünmüyordu. Verdiği sözün, aramızdaki bağın benim hissettiğim gibi bir önemi yoktu.

Tüm bunları düşünen zihnimi kapatmak, beynimde dolanan tilkileri öldürmek için saçlarımı yolmak istedim.

İçimdeki ateş, kızıl bir nehre döküyordu tüm lavını.

Kanla kaplıydı bu nehir, Lacivert'le aramızdaki o masum ancak artık adını koyamadığım ateşin mezarıydı.

Her kesiğimde, bu nehire akıtmıştım kana karışmış gözyaşlarımı.

*

Anahtarı kilide takıp ağır hareketlerle çevirdim. Kilitten çıkan tık sesini duyduğum anda kapıyı ittirerek içeri girdim. Ayakkabılarımı çıkarma gereği duymadan koridorda ilerlemeye başladım. Sonuçta kalıcı değildim.

Salona yaklaştığımda hissettiğim ağır koku yüzümü buruşturmama neden oldu. Şömineden gelen odun cızırtılarıyla tüm uzuvlarım alarma geçti. Lacivert'in evde olmamasını dilesem de, oradaydı işte.

Derin bir nefes alarak duvara yaslandım ve paniklememeye çalışarak etrafı kolaçan ettim.  Kalbim çoktan yoğun mesaisine başlamıştı, içimdeki nehir deli gibi çağlıyordu.

Artık ondan uzak olacağım düşüncesi kara bir fırtına gibi içimde şimşeklerin çakmasına neden oldu.

Salon duvarının, koridorda kalan bölümüne yaslanmış, adrenalinin kontrolümü ele geçirmesine engel olmaya çalışıyordum. Bu ev sözde benim evimdi ancak şuan bir hırsız gibi saklanıyordum. Şöminenin yakınından yükselen ses, tenimi bir çığ topu gibi ezip, buz kesilmemi sağladı.

"Saklanma..."

Ses onun tınısını taşısa da, ne kokusu ne de üslubu ona benziyordu. Korkuyla dudaklarımı titrettim. Aklımdan milyonlarca ihtimal geçerken içeridekinin gerçekten Lacivert olması için dua etmeye başladım.

"James?"

Tereddütlü sorum, anında cevap buldu ama ses yine benim bildiğim, hissettiğim sese benzemiyordu.

"Kaçma Deirdre." dedi sakin bir şekilde.

Kafam karışmıştı.

Derin bir nefes alarak yaslandığım duvardan doğruldum ve salonun girişine yöneldim.

İşte oradaydı...

Gözleri kapalı bir şekilde elindeki kristal kadehi dudaklarına götürmüştü. Başını geriye atmış, koltuğa yaslanmıştı. Lacivert'lerini henüz göremesem de alnına düşen kumral saçları şömine ateşiyle altın ve kızıl renklere bulanmış, onlara dokunmam için can yakıcı bir şekilde beni çağırıyordu.

Altında koyu renk bir kot, üzerinde de düğmelerini açtığı koyu lacivert bir gömlek vardı. Ateşin yansımalarıyla parlayan göğsünü ve yara izleriyle bezenmiş şekilli karnını görünce yutkunma isteğimi bastırmak zorunda kaldım. Sağ eli bardağı taşıyor, sol eli de oturduğu koltuktan destek alıyordu. Sakalları yine biraz fazla uzamış, ciddi tuttuğu çehresine serseri görünümü katarak kalbimi sıkıştırmıştı. Büyüleyici görüntüsünün etkisinden kurtulup ne olduğunu anlamaya çalıştım. Sanki günlerdir yanımda yoktu, sanki benden çok uzaktaydı o an.

Gözlerim şöminenin yanında duran sehpaya kaydığında, viski ya da adını bilmediğim bir içkinin dibine yaklaştığını gördüm.

Şaşkınlıkla havalanan kaşlarım eşliğinde durumu algılamaya çalıştım, çünkü Laciverti ilk defa içki içerken görüyordum.

"James," diye seslendim tereddütle. "İyi misin?"

"Saçma bir soru." dedi gözlerini açarak.

Lacivertlerini bana sunarken, endişeyle gözlerine baktım.

Yenilmişlik vardı gözlerinde.

Donuk lacivert bir yansıma harelerini ele geçirmiş, yanı başında yükselen yangınların üzerini örtmeye çalışıyordu.

Savaş vardı gözlerinde. Acı vardı.

Yanına yaklaştım ama hala tereddütteydim. Alkol kokusunun sakladığı ona has aromayı duyamasam da, o benim Edepsiz Lacivert'imdi ve göğüs kafesimi daraltan özlemi, tek bir dokunuşla alev alabilirdi.

"Bir sorun mu var James?" dedim sesimin titrememesi için uğraşarak.

Oysa içim tir tir titriyordu.

Bardağı masaya koyup, çarpık bir gülümsemeyle dişlerini gösterdi. Ruhsuz, silik bir gülümsemeydi bu. Ona ait değildi.

"En büyük sorun," dedi gözlerini kapayarak.

"Benim."

Sıkkın bir iç çekiş ve duraksama ile verdiği cevap karşısında kaşlarımı çattım.

"Ben," duraksadım.

"Anlayamıyorum James." dedim üzüntüyle.

Neden bahsettiğini bilmiyordum ama herneyse onu bu hale getirdiği için şimdiden nefret etmiştim. Lacivert'e olan tüm kırgınlığımı bir kenara bırakıp onu bu duruma maruz bırakan şeye savaş açmak için kaynayan kanımı dizginlemeye çalıştım. Buraya ona veda etmeye gelmiştim, içimde kalanları kusmaya, artık bu işte yer almayacağımı söylemeye gelmiştim. Ancak böyle bir sahne görmeyi beklemiyordum.

Laciverti hiç bu kadar savunmasız görmemiştim.

Sarhoştu.

Lacivertin sarhoş olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi.

"Nasıl bir adama aşık olduğunu bile bilmiyorsun Deirdre?" dedi alayla.

"Sana hiç bir şey veremeyecek, senin gibi sevemeyecek bozuk bir adamım ben!"

Ses tonu birden yükseldiğinde ürkerek titredim. Ondan korkmuyordum ama neler olduğunu öğrenmezsem çıldıracaktım. Söylediklerini anlamasam da ses tonu adeta derimin altına işlemişti. Neden böyle acı çektiğini anlamak için adeta kavruldum.

Korkuyla adını telaffuz etmek için dudaklarımı araladım ama elini havaya kaldırarak beni durdurdu. Sarhoşken bile zarifti.

"Sofia'yı kıskanıp, ikimizi de bir ızdırabın içine sürüklüyorsun ya?" dedi yarı gülerek. Bu durumdan böyle alayla bahsetmesinden hoşlanmamıştım. Gözlerim öfkeyle parlarken devam etmesini bekledim.

"Kıskanma." dedi bir nefes vererek.

"Çünkü ona aşık değilim. Hiç bir zaman da olmadım."

"Yıllarca sevgilim gibi davrandı," aynı hissiz gülüşü dudaklarına yerleştirdi yine ve inanamıyormuş gibi başını salladı "...bendeki bozukluğu kimsenin bilmesini istemiyordu."

Öfkeyle parlayan gözlerim, şaşkınlıkla donup kalmıştı.

"Neden bahsediyorsun James?" diye sordum.

Sol elini saçlarının arasından geçirdi ve gözlerini benden çekip tavana baktı. Sanki söyleyeceği şeyden utanıyordu.

"Çünkü benim duygularım yok Deirdre." dedi.

Ve aniden ayağa kalktı. Bir adım gerileyerek söylediklerine anlam yüklemeye çalıştım ama o devam etti.

"Çünkü birliğin ilk deneklerinden biriyim ve genetik mutasyon sırasında tüm lanet olası yan etkileri benim üzerimden test ettiler!" Burnundan bir soluk aldı.

"Karşındaki adam, soğuk ifadesiz bir kiralık katil Deirdre! Beyninin duygusal kısmı kapanmış, Hipotalamusu bozuk! Ergenliğini bile yaşamamış, dokunmanın nasıl hissettirdiğini bilmeyen, yıllarca duygusu olan biri gibi davranmak için ekstra eğitim almış bir adama aşıksın!"

Benim Lacivertim...

Benim Edepsizim...

Olamazdı! O benim hayatımda gördüğüm en şefkatli adamdı. Bir bebek bakıcısı gibi bana bakmış, beni korumuştu. O duygusuz ya da hissiz bir adam olduğuna inamamazdım.

Söylediklerini anlamlandırmaya çalışan zihnim hızla, anılarımızın parçalarından koparıp, yırtık seslerini kafamın içinde yankılayarak mantığıma teslim ediyordu.

Gözlerimi sıkıca yumup, bunun nasıl bir his olabileceğini düşünmeye çalıştım. Hissizlik, duygusuzluk... Koca bir boşluk. Kalbinin olması ama içi boş bir kabuk gibi tıkırdaması...

Sonunda gözlerimi açarak, nefesimi kesen irislerinin içine baktım. Karşımda zor duruyordu. Acı ve alkolün etkisi birbirine karışmış, asla yenilmez olarak gördüğüm Lacivert'imin asaletine depremi yaşatmıştı.

Sehpadaki kadehi seri bir hareketle şömineye fırlattı ve adeta tısladı.

Ateş kadehte kalan alkolün etkisiyle aniden parlamış, alevlerini baca boşluğuna kadar havalandırmıştı. Bu küçük yangının yansıması karşısında gözlerimi kıssam da geri çekilmedim. Adeta taş olmuştum.

"Beni kusursuz sanıyorsun ama o kadar fazla kusurum var ki... Bir kadeh içki içsem bile bu hale geliyorum. Sarhoş bir Isolater. Çünkü lanet alkolün de yan etkisi var. Kendimi kaybediyorum!"

Ona doğru ilerledim. Ona sarılmak, tüm bunların doğru olmadığını söylemek istiyordum. Yanında olduğumu söylemek...

Yaklaştığım anda geri geri sendeledi. Sanki hissedemeyeceğini düşünür gibi, kusurlu gibi uzak durdu benden. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde yüzüne baktım. Gözlerimdeki dehşeti yumuşatamıyordum. Kalbim milyonlarca parçaya ayrılırken ne diyeceğimi bilemiyordum.

Tepkisizliğim karşısında işkence çeker gibi güldü.

"Şimdi benimle ilgili anılarını teker teker canlandırıp bu hikayeyle eşleştiriyorsun."

Ses tonundaki burukluk, tepkisizliğimden ve kendimden nefret etmeme neden oldu.

"Utanma duygusu olmayan, edepsiz bir adam." diye fısıldadı.

"Çünkü gerçekten edepsizim. Çünkü utanmıyorum." dedi ve üzerindeki gömleği yavaşça çıkardı.

Zerafete teslim olmuş vücudunu gözlerimin önüne sererken, içimden tekrarladım. Ağlamamalıydım. Lacivert'in normalde beni büyüleyen görüntüsü şimdi hüngür hüngür ağlama isteği doğurmuştu.

İçime işleyen katran, zehrini her hücreme taşırken yaşadığım acının yoğunluğuyla ezildim. Teslim oluşuna, yıllardır içinde biriktirip kara deliğe çevirdiği boşluğuna, hissizliğine, yalnızlığına ağlamak istiyordum. Hıçkırarak, dövünerek ağlamak...

Parçası olduğu birliğe, testlerine, deneylerine... İçten içe etrafını saran her şeye lanet ettim.

Sözde dünya barışını sağlamak için, Lacivert'i feda etmişlerdi. Ondan bir robot yaratmış ve mekanik bir insan gibi yaşamasına neden olmuşlardı. Karşımda sabit durmaya çalışan bu eşsiz adamın 15 yıldır yaşayamadığı, hissedemediği tüm duygular boğazıma takılıp asitli safralarını nefesime doldurdular.

Gerçeğinin altında perişan olmuştum. Omzuma daha ilk dakikadan ağır gelen yükleri o yıllardır taşıyordu.

Gözyaşlarımı geri göndererek derin bir nefes aldım.

Benden kaçtığını hissedebiliyordum. Ama bu sefer de, benim kaçmaya niyetim yoktu. Bir kez daha geri gitti ancak salonun duvarı ona engel oldu. Dizleri yenilmiş gibi kırılmıştı. Hırıltılı nefesini duvardan destek alarak alıyordu. Bu halde bile boyu benden uzundu.

İçimdeki tüm sızıyla parmak uçlarımda yükselerek, çıplak omuzlarına, anlattıklarıyla buz tutmuş dudaklarımı bastırmaya başladım.

Gözlerini daha sıkı yumdu. Sanki onu yeni bir ızdıraba sokmuştum. Acı çektiğini düşünsem bile kendime engel olmayacaktım. Beni hissetmesini istiyordum. Hissettiğini biliyordum...

Durmayacağımı anlayınca gerilen bedeni gevşer gibi oldu. Gözlerini hafifçe aralamıştı.

Lacivertleri henüz bir fırtına atlatan, ancak bir yenisinin daha geleceğini bilen savunmasız bir denizden farksızdı.

Her minik öpücüğümde gözlerini kapattı ama beni görmek ister gibi tekrar tekrar açıyordu.

"Bunları hissedebildiğini biliyorum, James." diye kulağına fısıldadım.

Gözpınarlarıma defalarca aynı komutu göndersem de, yanaklarıma ulaşan gözyaşlarına engel olamadım. Soğuk dudaklarım ılıktı şimdi. Tuzluydu. Onu alıp götürmek isteyen denize inat ben de ruhumun parçalarını sunuyordum ona, benim tuzum yarasını kurutmak içindi. Onu daha çok güçlendirmek için.

Ruhum onun gerçeğinde kavrulurken, her öptüğüm alana göz yaşımı da bırakmaya başlamıştım.

Lacivert'in yavaşça gevşeyen bedeni artık tamamen kendini bırakmış, tepkilerini bana açmıştı.

Bir tek bana...

Bu gerçeğin verdiği bencil mutluluk, kendimden bir kez daha nefret etmeme neden oldu.

Lacivert konusunda hep bencildim. Sofia'ya karşı tavır alışım, engel olamadığım kıskançlığım... Hiç birinde onun suçu yoktu. Bana defalarca Sofia'nın tek ailesi olduğunu söylemiş, asla sevgi ya da aşktan söz etmemişti. Ama ben her defasında kıskançlığın kıskacına sıkışmış tepkilerimi, duygusal çöküşlerimi sahnelemiş, onun daha fazla arada kalmasına neden olmuştum.

Gözlerini tekrar açarak, dudaklarını yanağıma dayadı.

"Bu," dedi saçımı koklayarak, "yeni tattığım, yeni keşfettiğim bir şey."

Vücudunun tekrar gerildiğini ellerimin altında kaskatı kesilen omuzlarından anlamıştım.

"Kaybetme korkusu yaratan bir şey."

Yüzü acıyla kasıldı. Sözlerine devam ettiğinde sesi iyice boğuklaşmıştı.

"Bir daha hissedemem diye ölesiye korktuğum bir şey."

Acıdan kararan yüzü, küçük, ay kadar parlak, kristal bir damlanın kurtuluşuyla yumuşadı.

James'in sol gözünden düşen hazineyi, onun benimkilere yaptığı gibi avucumda yakalayarak korumam altına aldım.

Gözlerinden öpmeye başladığımda, ıslak gözleri, yanardağları tekrar ateşe vermiş, içime kurduğum şehirlerin cehennemi olmaya başlamışlardı. Tüm hislerimi, varlığımı, ait olduğum toprakları yine ona teslim ettim.

Ayakta duracak gücü kalmamış gibiydi. Asla yenilmeyeceğine emin olduğum, kontrolüne hayran kaldığım adam bir çocuk gibi kollarımın arasına sığınmıştı. Dizlerinin üzerine çöktüğünde, ben de beraberinde onunla çöktüm. Şöminenin aydınlığı yine yüzüne yansıyor, gözünden düşen alev toplarını kalbime isabet ettiriyordu. Çıplak zemin dizimi tırmalasa da aldırış etmedim. Ateşe yakın olmak, içinde bulunduğum yanardağını adeta kızdırıyordu. Hızlı bir hareketle üzerimdeki boğazlı kazaktan kurtularak sıcağın tenime işlemesine izin verdim.

Elektriklenen kazak çıt çıt sesleri çıkararak sessizliğimizi bozmuştu. Lacivert yarı baygın haldeydi ama uyumuyordu. Bitkin bir halde açıkta kalan gerdanıma koydu kafasını. Dizlerinin arasındaydım şimdi, acısının tam ortasında, itirafının arafındaydım.

Ve kalbime isabet eden alev topları durmadı... Sessizce ve usulca aktı iki göğüs aramdan. Kalbime, anılarıma, onunla kurduğum cennete aktı. Öyle çok aktı ki, benim gözyaşlarımla birleşip, yeni bir nehir oluşturdu.

Berraktı bu nehir, cezbediciydi. Ama ölümcüldü... Çünkü onun ızdırabından daha büyük bir zehir olamazdı.

Göğsüm defalarca acıyla sarsıldı. Saçlarında dolandırdığım parmaklarım bu sefer farklı bir hisle sızladı.

Ateş söndü, üşümedim.

Güneş küstü, ürkmedim.

Dünya durdu, korkmadım.

Ama...

Lacivert ağladı. Ben boğuldum...


* Beynimizde nohut büyüklüğünde olan duygu merkezi. Bedenin psikofiziksel faaliyetlerini düzenleyen "Endokrin Sistemi" denen hormonlar sistemine bağlı olan salgı bezleri ile işbirliği içinde çalışır.

Continue Reading

You'll Also Like

9.5K 1K 12
dandymin ben mahalleye yeni geldim belajin yani dandymin yanisi şu paşam artık bu mahallenin abisi benim anladın? belajin ne dion lan pamuk şeker . a...
2.5M 31.5K 14
MAVİ AY, EPSİLON YAYINLARI BÜNYESİNDE ARTIK RAFLARDA! 💙🌝 Rüyalarını unutanlardan mısınız, yoksa her ayrıntısını hatırlayan ve içinde yaşıyormuş gib...
65.2K 315 5
Burada yayinlayicagim butun kitaplar okunmasi gerekiyor çünkü bu kitaplar harika iste kesin okunmasi gereken 100 kitap....
2.4K 392 10
Üniversiteye giden her genç gibi Rachel'ın da tek derdi geçmesi gereken finallerdi ama her gün uğradığı kahve dükkanında silahlı saldırıya uğrayınca...