Mavi Gözyaşı

By fraatkaya

26.6K 2.8K 792

Bir Mavi Hikayesi... More

1.Bölüm - BOĞULMA ANI
2.Bölüm - KURTARILIŞ
3.Bölüm - RÜYA
5.Bölüm - GİTARIN SESİ
6.Bölüm - SARMAŞ DOLAŞ
7.Bölüm - Maria Puder
8.Bölüm - Rüya'nın Evi
9.Bölüm - Nil'in Evi

4.Bölüm - ŞARKÖY TURU

1.7K 252 49
By fraatkaya




Bisikletlere atladığımız gibi evin yolunu tuttuk. Bir yandan bisiklet kullanıyor, bir yandan da denizi seyrediyordum. Dün yüzdüğüm yere, daha doğrusu yüzemediğim yere gelince içimi bir ürperti kapladı. Düşündümde o kız olmasaydı ben şimdi hayatta olmayacaktım. Ne yapıp edip onu bulmalıyım. Gerekirse Şarköy'ü karış karış arayacağım ama onu bulacağım.

Ben düşüncelere dalarken Furkan epeyce ilerlemişti. Benim geride kaldığımı farkedince, hafiften arkasını dönüp "Çok yavaşsın dayı, yoksa yaşlanıyor musun?" dedi gülerek. Ardından önüne dönüp hızla pedal çevirmeye başladı.

"Sen görürsün." Ben de hızlandım. Bir kaç dakika içerisinde ona yetişmiş hatta geçmiştim. "Kimmiş yaşlı?" Bu sefer gülme sırası bendeydi.

"Sana bisiklet kullanmayı öğreten bendim zaten. Unuttun mu o günleri yiğeeen." diye seslendim ve şovuma başladım. Önce tek elimi bırakarak kullanmaya başladım ardından iki elimi de bıraktım. Bir kaç metre direksiyonu tutmadan sürdüm. Sonra direksiyonu tuttum ve gösterinin en önemli kısmına gelmişti sıra. Bisikletin önünü kaldırdım ve bir kaç metre o şekilde sürdüm. Riskli hareketler yaptığımın farkındaydım ama bisiklet kullanma konusunda üzerime tanımam.

Birkaç dakika geçmişti. Artık ikimiz de nefes nefeseydik. Yarışımız eve varıncaya kadar devam etti. Bu sayede spor yapmış oluyorduk tabi. Eve yaklaşınca ben biraz daha hızlandım. Benden geride kalan Furkan'a dönüp baktığım sırada bisikletimin ön tekeri bir şeye çarptı sanırım, tekerlek kaydı ve bisiklet sola doğru devrildi.

"Off" Dizim yere çarpmış ve çok canım acımıştı. Furkan hemen bisikletten inip yanıma koştu. "İyi misin dayı?"

"İyiyim iyiyim bir şeyim yok." İkimiz de kanayan dizime baktık. Canımın acıdığını belli etmemeye çalışarak "Ufak bir sıyrık sadece. Birazdan geçer" dedim.

Kanayan bacağımı uzatarak bir süre yerde oturdum. Hareket edersem daha fazla kanayacağını biliyordum. Bir kaç dakika sonra kanaması hafiften durmuş gibiydi. Furkan'ın yardımıyla ayağa kalktım. Dizimi kırmadan yavaş yavaş yürüyerek eve vardım.

Evin kapısında bej renkli kadın babeti vardı. Çok şıktı. "Bunlar ablamın mı?" diye sordum.

'Hayır' anlamında başını salladı Furkan. "Sanırım bize misafir gelmiş. Büyük ihtimalle komşunun kızıdır."

"Komşu kızı mı? Ben tanıyor muyum?"

"Bilmiyorum valla." dedikten sonra kapıyı çaldı Furkan.

Ablam açtı kapıyı. "Tam zamanında geldin. Bak seni kiminle tanıştıracağım." dedi ve koluma girerek salona doğru benimle birlikte yürümeye başladı. Benim seke seke yürüdüğümü görünce, ayağıma baktı "Ayy ne oldu dizine?"

"Önemli bir şey değil abla. Bisikletten düştüm."

"Off çok acımıştır ya. Ama şanslısın, iyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş. Komşumuzun eczacılık okuyan kızı misafirliğe geldi. İçeri geçte yaralarına pansuman yapsın." dedi ve ekledi "Tüm yaralarına..."

"Neyi ima etiğinin farkında değilim zannetme abla!" dedim sitemkar bir şekilde.

Salona geçtik. Koltukta bir kız oturuyordu. Yüzünü göremedim. Bize arkası dönüktü. Kısık bir sesle "Bu kim?" diye sordum.

"Komşumuzun kızı." dedi göz kırparak.

"Merhaba hoş geldin." dedim evdeki misafire.

Oturduğu yerden kalktı. Sarışın mavi gözlü bir kızdı. Trakyalı olduğu belli oluyordu. Ayrıca giydiği askılı tişört ve şortla gayet şık duruyordu.

Gülümseyerek, "Teşekkürler. Sen de hoş geldin." dedi. Gülüşü de çok hoştu.

"Tanıştırayım bu komşumuzun kızı Nil. Bu da doktor kardeşim Selçuk." diyerek bizi tanıştırdı ablam.

"Memnun oldum Nil."

Ayağa kalktı ve bana elini uzattı. "Ben de memnun oldum meslektaşım." El sıkışırken birden dizimdeki yarayı fark etti. "Ay çok kötü yaralanmışsın. Dur hareket etme." Önce beni kanepeye yatırdı. Ardından ilk yardım çantasını getirdi. Dizimi iyice temizledi ve güzelce pansuman yaptı. Elleri çok yumuşaktı. Ve son derece dikkatliydi. Hiç canım acımamıştı.

Trakya halkının sıcak kanlılığına ve iyi niyetine pek çok şahit olmuştum ama bu kızda tüm bu özellikler daha bir fazlaydı sanki.

"Birkaç gün fazla yürüme. Dizdeki yaralar kolay iyileşmez." Bana tavsiyelerde bulunurken ben gülmeye başladım. "Unuttun galiba ben doktorum." O da gülmeye başladı. "Doğru ya unuttum birden."

Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Gözlerinin içi parlıyordu adeta. Çok mutlu görünüyordu.

Pansumanı bitirdikten sonra müsaade isteyerek ayağa kalktı. "Benim gitmem gerekiyor." Gözlerimin içine bakarak, "Seni tanıdığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Hoşçakal" diyerek evden ayrıldı. Çok iyi bir insana benziyor. Aynı zamanda yardım sever birisi.

O gittikten sonra ablam yanıma geldi. "Bu kızı bir senedir tanıyorum ama sanki yıllardır tanıyormuş gibiyim. Bu güne kadar en ufak bir saygısızlığını veya kötülüğünü görmedim. Eminim çok iyi arkadaş olacaksınız." Bu kadar methettiğine göre ablama kendini çok sevdirmiş anlaşılan.

"Sen öyle diyorsan öyledir abla. Zaten hiç tanıdığım yok burada iyi oldu onunla tanıştığımız. En azından sohbet edecek konuşacak bir arkadaşım oldu."

Konuşmayı kısa kesip odama geçip yatağa uzandım. Kimseye belli etmemeye çalışsam da dizim çok acıyordu.

Sonra beni kurtaran kız geldi aklıma. Onu aklımdan çıkaramıyordum bir türlü. Beni nasıl kurtardığını ve ardından nasıl çekip gittiğini düşündüm. Onu düşününce dizimin acısı geçmişti sanki. Belki de onu düşünmek dizimdeki acıyı unutturmuştu bana.

Sabah mesaj sesiyle uyandım. GSM operatöründen gelmiştir diye umursamadım. Sağ tarafa döndüm, yastığı ters çevirip soğuk tarafını üste getirdim, dizlerimi karnıma doğru çektim ve yeniden uykuya daldım.

Öğlen ezanının sesiyle tekrar uyandım. Kalktım ve yatağın kenarına oturdum. Sehpanın üzerinde duran telefonuma uzandım ve gelen mesajı kontrol ettim. Yabancı bir numaradan gelmişti. "Ben para bıraktığınız üzüm bağının sahibiyim. Lütfen gelip paranızı geri alın."

Hemen cevap yazdım. "O para yediğim üzümlerin parasıydı geri alamam."

"Üzgünüm ama biz kimse bağımızdan üzüm koparmasın düşüncesinde olsaydık, etrafa tel örgü çekerdik. Dediğim gibi geri gelin ve parayı koyduğunuz yerden alın." Anlaşılan inatçı bir çiftçi vardı karşımda.

"Tamam güzel düşünüyorsunuz ama siz o üzümleri para kazanmak için ekiyorsunuz."

"Evet para kazanmak için ekiyoruz ama göz hakkı diye bir şey var." Anlaşılan iyi niyetli bir adamdı. Gerçi adam mı kadın mı diye bilmiyordum, soramazdım da ama çiftçiler genellikle erkek olurlar.

"Çok düşüncelisiniz ama o para sizin hakkınız bu yüzden geri alamam, kusura bakmayın."

"Siz bilirsiniz ben parayı sizin koyduğunuz yere bırakırım ister alırsınız ister almazsınız." İyi niyetli olduğu kadar da inatçıydı. İnadını kıramayacağımı anladım ve bir şekilde onu oyalayarak olayın üzerini örtmeye karar verdim.

"Tamam ama parayı koyduğum yerden alın sizde kalsın şimdilik. Ben müsait bir zamanda sizin vereceğiniz bir adrese gelir ve parayı sizden alırım."

"Tamam o zaman. Çarşıda köşe başında bir kitabevi var oraya gelirsiniz. Gelmeden önce bana haber verirsiniz. Hoşçakalın." Demek kitabevi işletiyor ya da orada çalışıyor.

Aslında vereceği adrese gitmeyecektim. Sırf konuyu kapatmak için öyle söylemiştim. Ama kitabevi lafını duyunca fikrimi değiştirdim. Çünkü kitap denilince akan sular durur benim için. Verdiği adrese gitmeye karar verdim. Ona bıraktığım parayı geri alacağım ve üzerine para ekleyerek oradan birkaç kitap satın alacağım. Ama öncesinde annemin mezarını ziyaret etmeye gideceğim.

"Tamam ben yarın mutlaka uğrayacağım size. Görüşmek üzere."

Bütün gün evde ve sitenin bahçesinde vakit geçirdim. Hava çok sıcaktı dışarı çıkmak istemedim. Akşam üstü tek başıma sahile indim. Yalnız başıma yürümeyi çok sevdiğimden deniz kenarında dolaşmaya başladım. Güneş etkisini kaybediyordu ama yine de insanlar denizde yüzmeye devam ediyordu.

Yürürken bir kız gördüm. Oturmuş denizi seyrediyordu. Başını ellerinin arasına almış ve düşüncelere dalmıştı. Saçları tanıdık geldi. Beni kurtaran kıza benziyordu... Düşünceliydi, dalıp gitmişti sanki denizin en dibine... Belli ki bir derdi vardı ve içini denize döküyordu, sessizce... Deniz de ona cevap veriyordu sanki dalga sesleriyle...

"Merhaba." dedim ama hiçbir tepki vermedi. Beni duymadı sanırım.

Yanına iyice yaklaştığımda hayatını kurtaran kız olduğunu fark ettim. "Buraya oturmamda bir mahsur var mı?" diye sordum. Onu da duymadı. Yanında durduğumu da bilmiyordu. Kendinden bile haberi yoktu, beni nasıl fark edecekti?

Sessizce yanına oturdum. Beni görünce irkildi. Sonra ters ters bakarak "Siz de kimsiniz? Neden buraya oturdunuz? Hem yanıma oturmak için kimden izin aldınız?" diye sordu öfkeyle.

Gülümseyerek, "İstediğim sorudan başlayabilir miyim?" yanıtını verdim. Biraz yumuşatmaya çalıştım gerilen ortamı.

Espriyi beğenmedi sanırım çünkü hiç gülmedi. Zaten klişe bir espriydi. Sadece evet anlamında başını salladı.

"Peki her soru kaç puan değerinde?" diyerek ikinci bir soru sordum, espriyle karışık. Bu seferkini az da olsa beğendi. Gözlerini hafiften kısarak gülümsedi... Zaten küçücük olan gözleri mercimek tanesi kadar kalmıştı.

"Az önce 'yanınıza oturabilir miyim' diye sordum ama duymadınız sanırım. Geçen gün denizde hayatımı kurtarmıştınız. Ve ben size bir teşekkür bile edememiştim. Günlerdir sizi arıyorum her yerde. Nihayet bulabildim. Hayatımı kurtardığınız için çok teşekkür ederim."

"Aaa evet hatırladım sizi. Ama teşekkür edilecek bir şey yok ortada. Kim olsa aynısını yapardı." Mahcup bir ifade vardı yüzünde. Aslında onun yaptığı çok büyük ve herkesin yapamayacağı türden bir iyilikti. Fakat o bununla övünmek yerine konuyu kapatmaya çalışıyordu.

"Yalnız oturduğunuzu fark ettim ve dikkatimi çeken bir diğer hususta; aşırı dalgın ve üzgün duruyor olmanızdı. Sizi rahatsız ettiysem eğer hemen kalkıp gidebilirim. Ama sizi böylesine üzen şeyi öğrenmeden gitmek istemiyorum..."

Herhangi bir cevap vermedi sadece gözlerime bakmakla yetindi. Gözleri o kadar güzeldi ki, denizin güzelliği bile sönük kalıyordu. Gözlerini güçlükle açık tutuyordu. Göz kapakları aşağıya inmek istiyor fakat gözleri açık kalmak için direniyordu.Sanki kilometrelerce koşmuş ve yorgun düşmüştü. Ne ayağa kalkacak, nede konuşacak takati kalmamıştı. O kadar hüzünlü bakıyordu ki, onun bu hali beni üzüyordu. "O güzel gözlerine böyle acı dolu bakmak yakışmıyor. Biraz gülümse!" demek geldi içimden, ama yapamadım. Yanlış anlaşılmaktan çekindim. Beni her gördüğü her kıza asılan bir çapkın veya onun yalnızlığından ve üzüntüsünden istifade etmeye çalışan bir fırsatçı zannetmesinden korktum ve içimden geçenleri kendime sakladım.

"Yazlıkçı mısınız?" diye sordum. Konuşacak konu bulmak istiyordum...

Bir anda yüzünü çevirdi ve başını eğdi. Saçları önüne döküldü yüzü görünmüyordu. Soruma yanıt bekledim dakikalarca, ama nafile konuşmuyordu. Hüzünlü olduğu kadar da gizemliydi. Onu tanıma isteğim büsbütün artmıştı. Ne yapıp edip onu konuşturmalıyım, dilinin kilidini açmalıyım.

Biraz daha bekledikten sonra yeni bir soru sordum. "Kötü görünüyorsunuz, acaba hasta mısınız? Yardım etmemi ister misiniz? Yapabileceğim bir şey var mı?" aklıma gelen tüm soruları, bir çırpıda sormuştum. En azından bir tanesine cevap verir diye düşündüm. Sorularıma yanıt beklerken birden ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Sessizce gidiyordu daha önceki karşılamamızda olduğu gibi.

O giderken rüzgarda ona eşlik ediyordu. Saçlarına dokunan rüzgar, ensesini açıyor ve teninin güzelliğini ortaya saçıyordu.

Ayağa kalktım, "En azından isminizi söyleseydiniz." diye seslendim arkasından ama cevap vermeden uzaklaştı oradan. Hayatım boyunca karşılaştığım en gizemli kızdı. Onu mutlaka tanımalıyım, kim olduğunu, neden burada olduğunu ve hepsinden önemlisi neden bu kadar üzgün olduğunu öğrenmeliyim...




Continue Reading

You'll Also Like

680K 45.4K 35
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
52.6K 3.7K 18
"Bir adam ile yara bandının hikâyesini hiç duydun mu?" diye sordum meraksız bir tonda. Çünkü anlatmak istediğim sıradan bir hikâye değildi, kendi yaz...
108K 11.2K 38
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...
59.2K 5.6K 65
Asi ve Alaz Twitter üzerinden tanışırlar.