Uzun bir aradan sonra ben geldim. Öncelikle sınavlarımın cuma günü bitmesine rağmen hemen bölüm yazamamamın bir kaç sebebi var. Ben bunları açıklamak istiyorum ki aramızda gizli saklı olmasın :) Cuma geldiğim gibi malum yol yorgunluğu üstüne cumartesi kendimi işte bulmam tamamen bir tesadüf oldu. Yoğun bir çalışma içinde geçen bir cumartesi üstüne de pazar günü de aile, uzun zamandır görüşememenin verdiği hasret derken geçti gitti. Pazartesi bir iş görüşmesi için şehir dışına çıkmak zorunda kaldım ve dün de maalesef ev kızı moduna girip temizlik yaptım :) Kısacası hayatım yoğun bir koşuşturmaca içinde geçiyor. Bu gün de çalışıyorum ama arada bir fırsatını yakalayınca hemen bölümü atayım dedim yoksa böyle uzayıp gidecek biliyorum. Uzun yazım için kusura bakmayın ama her şeyi anlatmazsam içim rahat etmezdi, beni bekleyen insanlara bir kaç açıklamayı çok görmüyorum. İnşallah bölümü beğenirsiniz. İyi okumalar :)
Vote ve yorumlarınızı bekliyorum :) Yazarcığınız...
22.BÖLÜM Ben mi Deli Ediyorum Seni!?
Güzel geçen bir sohbetin ardından, Eylül'ün telefonuna gelen mesaj sesi ile dikkatini telefonuna verdi genç kız. Erva'dan 'Geldik biz.' olarak aldığı mesaja 'Lobideyiz.' diyerek karşılık verdi. Kalabalık ve muhteşem enerjisi olan gruba da haber vermeyi ihmal etmedi. "Gelmiş ablamlar."
Erem Hanım duyguğu kelimeler ile gerilirken önce kocasına döndü ve ardından karşısındaki insanların gözlerinde sürdürdü kelimelerini. "Biz odaya çıkalım, zaten yorgunum ben de. Siz güzel güzel sohbetinize devam edin."
Meryem Hanım Erem Hanım'ı anlayarak hak verirken bir şey deme gereği duymadan gözleriyle tamam dedi arkadaşına. Eylül, Berna, Kerem ise bildiği gerçek üstüne ne kadar ikna etmeye çalışsalar da edemeyeceklerini bildiklerinden karışmadılar Erem Hanım'a. "Hadi Kenan." diyerek oturduğu yerden kalkarak kocasına elini uzattı kadın. Kenan Bey "Kalsaydık Erem." dese de kocasına gönderdiği uyarı dolu bakışlarla bir söz daha söyleme cesaretinde bulunamadı adam. Kendine yapılan hakaretleri sırf karısı yüzünden sineye çekmeye hazır olsa da, karısı kendisine yapılan hakaretleri unutmamakta ısrarcıydı. Bu konu da üstüne düşeni yaptığını bilmek adama yetmek zorunda kalıyordu, çünkü Erem Hanım'ı kararından geri döndürmek imkansız bir şeydi. Onlar odalarına çıkarken, Erva yanında kocası, kocasının elinde pusette yatan oğlu ve arkasında annesi babası ile girdi lobiye. Kardeşini görür görmez sarılmak istese de önce kayınvalidesi ve kayınpederine sarılmak daha uygun geldiğinden onlara yöneldi hemen. Ellerini öpüp hoş beş ettikten sonra, kardeşine sarıldı sıcacık. Yağız, Berna ve Kerem'e de sarıldıktan sonra sırayı kocasına devretti. Bu sırada Sözeri ve Mertoğlu ailesinin yapı taşları da kendi aralarında sarılarak selamlaştılar. Eskisi kadar soğukluk yoktu elbette aralarında ama sürekli yan yana olmadıkları içinde samimiyet çok yüksek değildi.
Herkesin sohbet ederek geçirdiği bir akşamın ardından odalarına yönelen yapı taşlarına nazaran genç kesim bara gitmeyi tercih etti. Erva oğlunu uyutup Zehra Hanım'a teslim ederken, açılışın olmamasına rağmen otelin doluluk oranı barın tamamen dolmasına neden olmuştu. Bu işte tabiki de Eylül'ün payı vardı. Magazinden tanıdığı arkadaşlarına haber uçururken, kendi yazdığı derginin bu ay ki sayısına da oteli konu etmişti. Kısacası otel daha açılmadan basın da ve gazetelerde boy göstemeye başlamıştı.
Hep birlikte eğlenerek geceyi geçirirken Yağız dayanamayıp Berna'nın beşik kertmesi olduğunu Erva ve Yaman'a da söylemişti. Bernayla aralarında acayip bir dalga malzemesi olan bu konu da sürekli birbirlerine 'Kertmem.' diyerek hitap ediyorlardı. Eylül olayın fazla abartıldığını düşünerek "Aman kertme de neymiş canım, hangi devirde yaşıyoruz?" diyerek yine damgasını vurdu olaya. Yağız Eylül'e kahkaha atarken dalgadan küçümser şekilde baktı karşısında ki kıza. "Sen nereden bileceksin kızım, kertmen yok ki senin." Berna'nın omzuna attığı eliyle kendine çekerken devam etti konuşmasına. "Hem haset etme ne olur çalış seninde olur derdim ama benim kertmem gibi kertme bulamazsın." Yağız'ın yaptığı espriye herkes gülerken Eylül ise umursamaz bir şekilde omuz silkerek karşılık vermişti.
İlerleyen saatlerde Yaman ve Erva rezidans da bulunan odalarına çıkarken, Mehmet de arkalarından kızını yalnız bırakmamak için yönelmişti. Berna ve Kerem de odalarına çıkmak için ayrılmıştı onlarla birlikte. Barda kalan iki eğlence tutkunu dibine kadar içkiye vurmuşlardı kendilerini. En sonunda dur diyen tabi ki kontrol manyağı modunda gezen Yağız olmuştu. Eylül'ün elinde ki bardağı usulca alıp masaya bıraktı. "Yeter kızım içme artık sabah uyanamayacaksın."
Eylül ise çakır keyifliğin verdiği huysuzlukla kendi huysuzluğu kesişince "Aman Yağız ya bırak şu kotrol manyağı hallerini, bana bişi olmaz." diyerek bardağı tekrar almak için masaya uzandı. O anda Yağız Eylül'ün elinden tutarak oturduğu yerden kızı kaldırdığı gibi peşinden nazikçe sürüklemeye başladı. "Başımın belası, hep böyle dağıtıyorsun bir yere gidince, bir seferde çakırkeyif çıkmasak girdiğimiz bir bardan acaba nasıl olur?"
"Hiç olur mu Yağız Bey, olmaz... Eylül Sözeri girdiği bardan dağıtmadan çıkmaz." Ağzını içkinin verdiği sonuçla yaya yaya konuşan Eylül, Yağız'ın kendini çekiştitirken bir andan durmasıyla sırtına yapışarak buldu. "Yağız ne yapıyorsun acaba, yürümeyi mi unuttun?"
Yağız hafif sinirli yüz ifadesiyle Eylül'ün ayaklarına dikti bakışlarını. Sonra gözlerini diktiği Eylül'den saniye ayırmadan tane tane işledi sözlerini.
"Ben unutmadım da sen unuttun bence, habire ayağıma basıyorsun Eylül."
Sarhoş insanın tebessümlü mahcubiyetinden bir adet edinen Eylül sadece tebessüm ederek olduğu yerde kaldı. Yağız kızın bir şey demeyeceğini anlayınca bu sefer yanına katarak kızı da, yürümeye devam etti. En alt katta olan barın bir tarafından olan merdivenle bungalovlara giden ağaçlıklı yola çıkarken, Eylül iyice dengesini kaybederek bir sağa bir sola yalpalayarak yürümeye başladı. En sonunda kızın bu haline dayanamayan Yağız Eylül'ü kendine hapsederek omuzlarından hareket etmesini engelledi. Eylül'ü odasına bırakırken eğer böyle yatmasına izin verirse yarın ki açılışa dağılmış bir şekilde çıkacağını bildiğinden olduğu gibi kızı yukarı çıkardı ve duşun içine bıraktı. Eylül bu anlarda iyice uyuma moduna girdiğinden bir şey anlamasa da üstüne bir anda yağmaya başlayan soğuk su ile gözlerini cin gibi açtı. Önce ne olduğunu anlamasa da karşısında duran Yağız'ı yüzünde hain gülümsemesi ile görünce bir anda çirkefe bağlamaktan geri duramadı. "Manyak mısın Yağız ya?" Eli musluğa gidip soğuk suyu kapatıktan sonra köşe de duran bornozunu alarak sarıldı. "Ne yaptığını sanıyorsun, delirtmeye çalışıyorsan söyle de haberimiz olsun." Bir iki saniye sustuktan sonra aklına bir şey gelmiş gibi devam etti. Yağız'ın konuşmasına ise izin vermiyordu. "Ha gerçi böyle şeylere lüzum yok sen beni normalde de delirtmekte bir numarasın."
Yağız Eylül'ün hallerine gülerken duştan çıkmaya çalışan kızın önünden çekilmişti konuşurken. İlk bir kaç cümlesine gülerek karşılık verirken son cümlesiyle hafif bir sinir dalgasına kapıldı. "Ne diyorsun be? Ben mi deli ediyorum seni!? Sen kendine hiç bakmıyorsun herhalde."
Eylül üstüne sardığı bornozundan sonra kafasını yana yatırıp havluyla ıslak saçlarını kurulamaya çalışarak yan bir kafayla konuşmaya başladı karşısında ki adamla. Sesi istemeden de olsa yükselmişti. "Sen bana deli mi dedin şimdi? Saçmalama be."
"Delisin tabi, burada sana iyilik yapıyoruz, yarın dinç ol diye bu kafayla yatma diyoruz sen böyle karşılık veriyorsun. Akıllı bir insan teşekkür eder sen maşallah aç ağzını yum gözünü."
Saçlarında ki işlemi bitiren Eylül sardığı havluyla kaldırdığı kafasıyla şimdi dim dik karşısında duruyordu Yağız'ın. "Ne teşekkürü be gece gece soğuk suyun altına soktun beni, bunun neresinde iyilik. Bir kahve içirir iyilik düşünen insan, sen soğuk suya sokuyorsun. Erkeksiniz işte hepiniz aynısınız mantık sizde olur mu hiç?"
"Hah başladık yine genellemeye. Hey Eylül Hanım siz hiç kendinize bakmıyorsunuz galiba. Hemcinsleriniz gibi olayı büyütmekte üstünüze yok. Alt tarafı düşündük o da suç oldu."
"Düşünmene laf mı ettim ben şimdi, sadece yöntemine laf ettim. En kısa yoldan hareket ederek karşınızdaki insanın fiziksel ve ruhsal özelliğini düşünmüyorsunuz."
"Tamam Eylül sana da laf yetiştirilmiyor, tamam haksızım ben, tamam."
"Hem sen ne diye beni düşünüyorsun? Bırak yarına manyak gibi kalkayım."
"Arkadaşın olduğum için olabilir mi Eylül Hanım, aman senin de iyiliğini düşünen de kabahat ben gidiyorum."
Yağız son sözlerinin ardından merdivenden inip kapıya yönelirken Eylül arkasından bağırarak konuşmakta buldu çareyi. "Düşünme beni Yağız, düşünme. Böyle düşüneceksen düşünme."
Sıraladığı kelimelerin ardından çarpılarak örtülen kapıyla yerinde sıçradı. Bu sefer gerçekten hem çok sinirlenmişti hem de çok sinirlendirmişti. Bu halde yatağa giremeyeceğini bildiğinden üstündekileri çıkararak kendini duşa attı ve güzel bir banyonun ardından özellikle sıcak banyonun ardından kendini yatağıyla buluşturdu.
Yağız ise bu anlarda kendini odasında bulurken hala söyleniyordu. "Aman neden düşnüyormuşum, mantıksızmışım, her erkek aynıymış, mış mış. Bu ne be! Bununla evlenen yandı arkadaş, birini bulursa özel olarak anlatacağım hepsini." Bir süre susup sonra tekrar devam etti, üstündekileri çıkarırken hala kendiyle konuşuyordu. "Neymiş efendim mantıklı insan böyle yapmazmış, çok biliyorsan kendini kendin ayıltsaydın. Aman be banane ne halin varsa gör."
En sonunda dinmese de azalan siniriyle kendini yatağa atan Yağız çok geçmeden uykunun kollarına bıraktı kendini. Yarın aralarında elbette bir soğukluk olacaktı ama bakalım bu soğukluk nereye kadar devam edecekti?
****
Sabahın ilk ışıkları bir can verir gibi yüzünde parlarken, yanında yatan kişi yüzünden rahatsız olması yüzünde belirecek olan gülümsemenin yok olmasına sebep oldu. Üstüne bir bacağını atan adamı itmeye çalışırken "Of be amma da ağırsın." diyerek yüzünü buruşturdu. Zor bela üstünden ittiği adamın yanından kalkıp yatakta doğrulduğu anda başına giren ağrı ile olduğu yerde daha da yüzünü buruşturdu dahası mümkünmüş gibi. Kendine az da olsa içtiği için kızarken, yanındaki adamın dönerek bacaklarının üstüne kolunu atmasıyla "Aman Kerem ya, git bir şuradan." diyerek veryansın etti. "Sanki başka yatak yok sokuldun dibime dibime, hala büyüyemedin koca kalas."
Her ne kadar sitemkar konuşsa da yüzünde yavaş yavaş oluşmaya başlayan gülümsemeyi de yok sayamadı. Ankara'ya gittiğinden beri, aralarında ki yakın abla kardeş ilişkisi mesafeler nedeniyle sekteye uğramıştı. Elini histerik bir şekilde kardeşinin hafif sakallı yüzünde gezdirerek çocukluğundan beri çok sevdiği sakız gibi yumuşak olan yüzüyle oynadı bir süre. En sonunda daha fazla bu tepkilere kayıtsız kalamayarak uykusundan olan Keremdeydi şimdi sitem etme sırası. "Abla ya bir uyutmadın, ne bu sabah sabah yine sevme seansları?"
"Diyene de bakın, asıl sen bir o yana bir bu yana döne döne beni uyutmadın. Sanki başka yatak kalmamıştı Kerem Bey?" Yüzüne oturtmaya çalıştığı sahte kızgınlıkla söylediği sözlerin ardından, kendini bir anda tekrar sırt üstü yatakta bulan Berna, Kerem tarafından kollarının arasına alındı.
"Ablaların bir tanesi, başka yatak olsa ne yazar, en rahatı burası." Bernanın göğsüne koyduğu kafasını biraz daha bastırarak istediği şeyi belirtti Kerem. "Hem ben özlemişim senin beni severek uyandırmanı." Kafasını ablasının göğsünden çekerek küçük bir çocuk gibi Berna'ya baktı mazlum mazlum. "Hadi biraz daha mıncır yanaklarımı."
Berna Kerem'in bu haline gülerken, omzuna eliyle hafiften vurarak "Kalk kalasım benim kalk, hala küçük çocuk gibi sırnaşıyorsun. Boyun beni aştı, göğsüme yatmak için yakında yataktan aşağı iyice sarkacak bacakların, hala çocukluk peşindesin." dedi.
Ablasına alınmış gibi yapan Kerem çok geçmeden cevabını verdi Berna'ya. "Aman iyi be uzaklaştım, şurda ağız tadıyla iki lak lak yaptırmıyorsun ablamla. Çıkar o içindeki hakim kişiliği, ben tatlış ablamı istiyorum geriye."
Kerem'in sözlerini kendinden uzaklaşarak söylemeye başlamasıyla kendini yataktan kaldıran Berna, dolaba yerleştirdiği eşyalarından ne seçeceğine karar verene kadar Kerem sözlerini bitirmişti. Banyoya hazırlanmak için kendini atarken, arkasında bıraktığı kardeşine drektiflerini göndermeyi ihmal etmedi. "Yataktan kalk ve hazırlan Kerem, ben kahvaltıya iniyorum. Ablanı sana bir ara göndermeye çalışırım."
****
Ayık kafayla güne başlamak için duşunu alıp, odasından çıktığı anda Yağızla karşılaşan kadın yüzünü buruşturarak kaderine bir kaç laf etmeyi eksik etmedi. İstemsiz bir şekilde yarım ağız "Günaydın." derken aynı şekilde karşılığını alacağından hiç şüphesi yoktu. Nitekim beklediği gibi cevabı yapıştıran Yağız, normalde olsa bekleyeceği Eylül'ün yanından bir hızla geçti ve yürümeye devam etti. Eylül'ün memnuniyetsizliği daha da belirginleşirken Yağız'a yetişmek için acele bir şekilde yürümeye başladı.
Her zaman ki tavrıyla "Konuşmayacak mıyız?" diye sorduğu anda iki adım ilerisinde olan Yağız'ın ani bir şekilde durarak geri dönmesiyle, hesaplamadığı bir şekilde kendini Yağız'ın göğsüne çarpılmış bir vaziyette buldu. "Bu kaçıncı oldu acaba Yağız, sürekli ani hareket ediyorsun."
"Senden geçmiş olmalı Eylül, ne de olsa dengesiz davranışlar şahsına münhasır."
Yağız'ın umursamaz bir biçimde söylediği sözlere sinirlense de bu günü mahvetmek istemeyen Eylül, barış adına beyaz bayrak uzatmaya gönüllü "Uzatmayalım istersen. Tamam ben de abarttım ama önce sen başlattın." dedi.
Sözlerini sürdürmek istese de, Yağız'ın sözleriyle karşılaşınca susmak zorunda kaldı. "Önce ben başlattım, ben suçluyum, ben hata yaptım. Zaten ne zaman sen suçlu oluyorsun ki, sen başlatıyorsun veya. Sıkıldım Eylül, bu gelgitlerinden, seni düşündüğüm halde bir teşekkür alamayıp üstüne suçlanmaktan. Evet saçma bir yol seçmiş olabilirim ama en mantıklısı o gibi geldi, ne var yani o kadar laf söyleyeceğine, bir teşekkür edip bir sefer de alttan alsan. Ama yokkk. Olur mu hiç? Eylül Hanım alttan alırsa incileri dökülür."
Ne kadar kendinin de hatalı olduğunun farkında olsa da, Yağız'ın söyledikleri ağırına giden kız, kırılmış gözlerle Yağız'ın sinirli gözlerine bir süre baktıktan sonra bir şey söylemeden yanından uzaklaşarak yürümeye başladı. Yağızca bu yine burnunun dikine gidip hatasını kabul etmemek olarak değerlendirilse de; Eylül'ün içinde ki çocuk kendini sorgulamasına sebep oldu. Kendini bu şekilde mi lanse etmişti Yağız'a? Gerçekten öyle mi düşündürtmüştü yoksa bir anlık öfkeyle ağzından çıkan sözler miydi bunlar? Cevabı deli gibi merak etse de içinde bulunan çocuk 'Böyle düşünüyorum hakkında.' cevabını kaldırabilecek bir yapıya sahip değildi. Evet zor bir insan olduğunu biliyordu, yapı itibariyle taşınması gerektiğinin de farkındaydı, ama bu alttan alamadığını, bunu umursamadığını hele ki hayatında yeri olan kişileri umursamadığını göstermezdi ki. Yada gösterir miydi? Gerçekten, burnu havada bir yapı mı sergiliyordu? Sergilese bile hayatında uzun süreden beri var olan Yağız, bunun aslında hiç de böyle olmadığını anlamıyor muydu?
Düşüncelerine dalmış yürürken, kırgın tarafınıbastırmaya çalışarak arkasından Hiç bir şey söylemeden yürüyen Yağız'a döndü.Yüzüne 'Yıkılmadım, ayaktayım.' maskesini takarken "Aramızda ki elektriğinmisafirlere geçmesini istemiyorum. O yüzden biraz gülümse istersen."diyerek tekrar yoluna dönüp, otelin rezidans binasına giriş yaptı.