Turuncu Adam

Da plutonalien

134K 11.5K 2.4K

"Selvi boylum,turuncu kafalım benim." Altro

GİRİŞ
1.Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm-Part I
5.Bölüm-Part II
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm

6.Bölüm

9.6K 834 147
Da plutonalien

Altıncı bölüm: Ayı ayıdır!

Bir ayı,ayı ise; ayı kalacaktır.

Bir ayı,avını ancak öldüğünde rahat bırakır.

Ayı,ayıdır.

Bedirhan da bir ayıdır.

Bedirhan ayıların kralıdır. Bir dağ ayısıdır, nesli tükenmekte olan bir pandadır. Turuncu tüylere sahip,bu kocaman büyük ayılar, seçtikleri Akasya'nın hayatını burnundan fitil fitil getirtmek için sabah akşam uğraşırlar. Bir de pis pis gülerler.

Ighhh!! Pis ayı!!!

"Savaş, iki burger menü, buzsuz kola, baharatlı patates, burgerlerin içine bolca ketçap!"

Savaş sizin ananızdır, Savaş sizin ebenizdir. Pislikler!!!

Dünyanın en zor olayı hafıza kaybetmiş rolü yapmak değil, bir fast food mekanında amelelik yapmak da değil. Havvadan emir almak zorunda olmak hiç değil. Ya da küçük canavar-adını unuttuğum Bedir abi Bedir abi ortalarda gezen ayaklı felaket- ve onun tahminimce küçük manitası diğer bacaksız ile uğraşmak ta değil. Geçen gün gittiğimiz doktora hasta olduğumu yutturabilmeye çalışmak hiç değil. "Postravmatik durumdan kaynaklanan geçici bir hafıza kaybı. Ailesine ulaşabilecek misiniz?" Doktorun böyle söylediğine adım gibi-gerçi bu aralar adımın Savaş mı Akasya mı olduğunun ayrımını pek yapamıyorum- eminim, gelin görün ki bu turuncu ayıcık aileme ulaşmayı bırakın, doğru bir şekilde kim olduğumu bile demiyordu bana!

Ailemi her ne kadar hatırlamıyormuş gibi yapsam da, arayıp sorun olmadığını söylemiş, işkillenmemelerini sağlamıştık. Bedirhan'ı bu konuda tembihlemiştim. Ailem bir şey bilmeyecekti. Ne de olsa geçici bir hafıza kaybıydı, ha ve ha.

Aklınca, motorun zararını beni sığır gibi çalıştırarak çıkarmaya çalışıyordu. Onu getir Savaş,bunu götür Savaş. Savaş denince dik dik baktığımda ise "Ne oldu Savaş, bir şeyler mi hatırladın?"

Bilirsiniz, boyumdan büyük her türlü işe balıklama dalıp, daha sonra adamlığın birinci kuralı olarak kaçtığımı.. Neden kaçmıyorsun dediğinizi de duyuyorum.

Gerizekalı ben-lütfen hiç estağfirullah demeye gerek yok,net gerizekalıyım çünkü- bir nevi hırsızlık yapmıştım. Tamam,bir nevi demeyelim, bayağı bayağı. Turuncu ayının motorunun anahtarını ve kaskını çaldığım yetmiyormuş gibi bir de kaza yapmıştım ve çok kıymetli canımı kimse önemsemiyordu. Savaş dendiğinde, ben Akasyayım! diye bir çıkış yapmak ta, kodes yolu düz gider şarkısını istemsiz arka plana koyuyordu.

Motorun hurdaya çıkmış olması bir problemdi. Ailemin bunu öğrenmemesi gerektiği bir problemdi. Hafızasını kaybetmiş rolü de bir problemdi ve gizlice arayıp iyi olduğumu bir müddet bana bulaşmamaları gerektiğini söylediğim Bora başka bir problemdi. Ve ben çok bilinmeyenli denklemlerden nefret ederdim. Açıkçası tek bilinmeyenlilerden de, hatta genel olarak Matematikten nefret ederdim. Tamam konumuz bu değil.

Ayıcık Bedirhan-pardon ben Barış diye biliyorum artık- hayatımı zehir etme dalında oscarı kesinlikle alabilirdi. Ben hafızası kayıp rolünü yaparken ayıcık sayesinde Oscar alamamışta olsam, hakkını vermek lazım, o rolünü on numara oynuyordu. Tamam,oynamasında ona karışan yok zaten, ama şu pis pis alaycı gülümsemeleri yok mu? Fritözü alıp kafasına fırlatma isteği uyandırıyordu bende.

Kaleyi içten fethedeyim diyerek çıtımı çıkarmamaya çalışıyordum. Bu sırada ayıcık öğlen 1 ve 3 arası içeride ne yapıyordu,deli gibi merak ediyordum. Saat 1 gibi tüm restaurantta bir seferberlik başlıyordu, kimse o tarafa geçmiyordu. Hadi onlar geçmiyor, beni de geçirtmiyorlardı. Bir ara hepsinin mafya olduğunu ve içerisinin işkence odası olduğunu falan düşünmüştüm. Sonra turuncu ayıcık gözümün önünde Christian Grey, Havva ise Ana olarak canlanınca, içimde bir yerlerdeki ayıcığı gram umursamıyorum umrumda değil ama kıskanıyorum hücreleri olaya el atmış, beni merakım ile boğulmaya terk etmişlerdi.

Bu arada ne yaptım bilin bakalım? Ayıcığın okuduğu üniversiteyi öğrenip ilk tercihime orayı yazmadım tabi ki, ben yapar mıyım öyle şeyler? Tabiki yapmam. Hiç yapmam.

YAPTIM.

İngilizce tercümanlık ilk tercihimdi, İngiliz dili ve edebiyatı iki, İngilizce öğretmenliği üç. Üçü de onun okulundaydı. Neden böyle bir şey yaptığım hakkında hiçbir fikrim yok ama yapmıştım işte. Çokta güzel olmuştu. Hayatını okulda da zehir edecektim. Bir de çıkmıyormuş,ne gülerdim ama.

"Savaş, masa 3te seninki!"

Hııııh, bir de bu var. Herkesin benimki yaptığı,ama gram benimki olmayan ikinci sınıf gazeteci. İyi ki bir ikna edip de kazamın haberini yaptırtmamıştım, musallat olmuştu başıma ve sağ olsun her gün gelip yemek yiyordu. Yok anlamıyorum da her gün bu kadar fast food'u yiyor da nereye gidiyor? Neden filinta gibi vücudu? Ben iki gün üst üste yedim, basenlerimin çıktığını hissettim be!

"Amca, sana benimki olmadığını söylemiştim."

Amca, galiba aralarında yine bana en iyi davranan, asıl sahip. Havvanın büyükbabası,benim de kankam. Cidden bu ayı kafilesi içindeki en akıllısı o. Hayır, motorunu mahvetmeme rağmen, bana harçlık veriyor oluşu onu kankam yapmadı. Hayır dedim. Ben o kadar paragöz bir insan mıyım?

Aynen öyleyim. Motorun parasını gıdım gıdım keseceğini söylemişti bu da ömrümün en az 3 yılında birlikte çalışacağımız anlamına geliyordu. Şikayetçi miydim? Pek değil, hem borcumu ödüyor, hem para kazanıyordum. Eh, üniversiteye başladığımda aileme yük olmamak için çalışmayı da düşünüyordum zaten. Böylesi iyiydi.

"Senin işin gücün yok mu?" Kaşlarımı kaldırarak elimdeki kalemi sipariş defterine vurmaya başladım. "Yok merak da ediyorum, nerene gidiyor yediklerin?"

"Bunu sana cidden açıklamamı ister misin?"

Yüzümü buruşturdum. "Sağol, sindirim sistemini 6.sınıfta öğrenmiştim zaten,gerek yok."

Sen 6.sınıfı nereden hatırlıyorsun salak Akasya! Adını hatırlayamıyorsun,sindirim sistemini mi hatırlıyorsun!!

"Savaş bir buraya baksana?"

Arkamı dönüp Çağrıya baktım. Çağrı, motorla sipariş getiren elemanlardan biriydi ve diğer iki ahmaktansa, en iyileriydi. "Bir saniye, geliyorum."

"Bir kız için Savaş ismi garip değil mi?"

"Annemle babamı görürsem senin için sorarım. Her zamankinden mi?"

"Önerin var mı?"

Güzel zıkkımın dibine marine edilmiş,zıkkımın peki var, ister misin?

"Ben hepsini yerim," omuz silktim. "Hepsi güzel."

Çakma gazeteci gülümseyerek "O zaman sevdiğin bir tanesinden getirir misin?" dedi. Elindeki menüyü bırakırken, kapının açıldığını belli eden zil çalınca arkamı döndüm.

Ayıcık oradaydı. Her zamanki... eee şeyiyle.. her zamanki..neyiyle... her zamanki.. turunculuğu ile!

Kasanın oraya ilerleyip, karnımı her zaman yaptığım gibi tezgaha yaslayarak mutfak ile ilgilenen Havva'ya seslendim. "En satılmayan menülerden bir tane!"

Amca gülümseyip hafifçe elime vurdu. "Adama haksızlık ediyorsun."

Omuz silktim. "O da ismimle dalga geçmeseydi."

Bedirhan yanıma gelip saçlarımı karıştırmaya başlarken "Naber sepet kafa?" dedi. Gözlerimi kısarak baktıktan sonra kafamı çekmeye çalıştım. "İyidir mandalina, seni sormalı?"

Günün en eğlenceli kısımları da bu oluyordu. Garipti biraz ama.. Gelip illaki gün içinde en az bir kere sataşıyordu bana. Saçlarımı karıştırıyordu, burnumu sıkıyordu. Programlanmış gibiydi birazcık. Ortadan kaybolduğu vakitlerden önce muhattap olmuyordu, saat 15.00da sanki alarmı kuruluydu, "Git ve Akasya-pardon Savaş ile- uğraş." Garipti, ve garipliği hoşuma gidiyordu.

Geçen gün gelip bana balon demişti. Pardon sadece balon değil, helyumlu balon. Beynimi kaç gündür bunun için patlatmaya çalışıyordum. Helyumlu balon derken ne demiş olabileceği konusunda. Sonuç olarak elde var sıfırdı. Bir insan bir diğerine neden helyumlu balon derdi ki?

Ders çalışır gibi her akşam bakıyordum. Helyumun periyodik cetveldeki sırası ile ilgili bir şey olabilir miydi diye. Ya da özellikleri ile. Renksiz, kokusuz olmakla beraber soy gaz olduğu için tepkimeye girmez ve bu yüzden eylemsizdir.

Sebebini bulamamıştım ve sadece Kimya çalıştığım ile kalmıştım. En azından YGS döneminde falan tanışsaydık bari de Kimya çalışırdım az. Sayısaldan banane be,ben dil öğrencisiyim.

Bedirhan nasıl becerdi bilemiyorum ama evimi bulmuştu ve her akşam beni eve bırakıyordu. Kendi bırakamadığı zaman Çağrıya veya diğer çocuklara bıraktırtıyordu. Tamam, yaptığı iyilikler bu kadar, yoksa hala aynı Bedirhan. Sürekli beni uyuz edip duran, kızdırmaya çalışan turuncu ayı.

Geçen gün bana en az 20 kiloluk patates kızartması kolisini buzluğa taşıttırdığında az daha atlayıp "Bedirhan,ayı mısın?" diyecektim. Son anda aklıma gelince Bed'den "Bedboy musun sen ne bu havalar?" demiştim. Yemiş miydi, tartışılırdı ama iyi kıvırmıştım bence. Sonra da eklemiştim. "Senden olsa olsa bedboy olur gerçi, sen kim badboyluk kim?" diye.

Havva ile aralarındaki münasebeti çözememiştim, her şeyi çözmüştüm, hatta nasıl yer silindiğini bile ama bunu bir türlü çözemiyordum. Havva motorsiklette Bedirhan'ın arkasına oturup ellerini beline sardığı zaman alttan alttan bir sinir geliyordu, nasıl yapabiliyordum bilmiyorum ama, tepki vermiyordum. Sebebi daha önce söylediğim gibi, ayıcığı gram umursamıyorum umrumda değil ama kıskanıyorum hücreleriydi.

Havva'nın menüyü hazırlamasını beklerken tezgaha dayadığım koluma yüzümü yaslamış, boş boş tezgahın arkasında Havva'ya yardım eden Bedirhan'a bakıyordum. Gerzek gazetecinin bakışlarını hissetsem de, dönüp bakma zahmetine girmiyordum. Amca elini yüzümün önünde sallarken tekrar "Adama haksızlık ediyorsun." deyince kaşlarımı kaldırdım.

"Ne konuda?"

"Boyu uzun, yüzü güzel, seninle ilgileniyor gibi de görünüyor."

Yüzümü elimden uzaklaştırıp gülümsedim. "Yoksa beni başınızdan atmaya mı çalışıyorsunuz?"

Hafifçe elime vurdu yine. "Seni başımdan atmaya çalışsam iki haftadır burada çalışıyor mu olurdun zeki kız?"

"Tipim değil," omuz silktim. "Hoşuma gitmiyor."

"Tipin nasılmış bakalım?" Çağrı karşıma geçip gülümserken elindeki poşeti amcaya uzattı. "Kapıyı açmadılar."

Tam atlayıp belki içeride kına gecesi yapıyorlardır diyip Bedirhan ile tanıştığımız günü hatırlatacaktım ki.. aklıma gelince dudaklarımı ısırdım. "Sorumsuz insanlar işte."

Bedirhan arkasını dönüp tam gözlerimin içine bakarken, kalçasını tezgaha yaslayıp kollarını birbirine bağladı. "Bana birisini hatırlattı."

"Kimi?"

"Bence de kimi?"

Omuz silkti. "Öyle bir cadıya denk gelmiştim. Alışsan iyi olur Çağrı, bazıları peşine takılıp aklınca hayatını mahvedebileceğini düşünebilir," kaşlarını kaldırarak bana bakmaya devam etti. "Güzel bir cadıydı."

Yemi görmeyen var mı? Ayıcık ve kendini zeki sanması vardı bir de. Tabi, yem bile olsa böyle içimde bir yerlere cuk diye oturmadı değil. Mideme falan mı oturmuştu acaba? Şu an bir çalkalandığını hissettim çünkü.

Kafamı sağa sola sallayarak egomun benliğimi ele geçirmemesini sağlamaya çalıştım. "Güzellik geçicidir,önemli olan kafa Barış."

Gözlerini kırpmadan gözlerimin içine bakmaya devam ederken "Kesinlikle katılıyorum Savaş." dedi. Havva'nın hazırladığı burgeri tepsiye koyduktan sonra bana uzattı. "Al bakalım, verirken de nasıl kafasız yaşayabildiğini sor."

"Ha?"

İki parmağı ile burnuma bir fiske attıktan gülümsedi. "Önemli olan," sağ eliyle dokunmadan kalbimi işaret etti. "Burası,sepet kafa."

Turuncu ayılar hakkındaki gözlemlerimi yazdığım defterime eklenecek 44. madde de aynen buydu; Bir hareketi ile katil olmak isteyebileceğiniz gibi, bir diğer hareketi ile kalbiniz ve akciğerlerinizin yerini değiştirtebilir.

...

"Hayat kısa, Savaş ta kısa, o zaman Savaş hayattır!"

"Aristo görse yemin ediyorum intihar ederdi, bu nasıl bir düz mantık be?"

Hermes'e çanta markası diyen bir insanın Aristo'yu bilmesine mi daha çok şaşırdım yoksa, Çağrı'nın bu gerizekalı teorisine mi bilemiyorum, şok olmuş gir şekilde bakmaya devam ettim. "Sensin kısa!"

Sonra da Çağrı'ya bakmak için kafamı arkaya yaslamam gerektiğini fark edince durdum. "Yani, benim kısa ama.. Ya banane. Ben kısa değilim!"

"Şimdi yanına gelip seni rencide etmek istemiyorum, kısasın işte."

"En azından ben topuklu giyip boyumu uzun gösterebilirim, sen beyinsiz geldin, beyinsiz gideceksin!"

"Tamam tamam sakin ol," ellerini havaya kaldırdı. "Kızın kısa olanı makbuldür zaten, uzun olcaksın de ne olacak?"

Ellerimi kot şortumun cebine soktuktan sonra kafamı aşağı yukarı salladım. "Hı şöyle, akıllı ol ciğerimi ye."

Amca, mutfaktan çıkıp tezgaha geldikten sonra Havva mutfağa geçti. Elindeki poşeti Çağrıya uzattıktan sonra adresi tarif ederken kafamı sağa sola sallıyor, içimden şarkı söylüyordum.

"Telefonunu duymuyor musun?"

"Hı,kimin?"

Çağrı şortumun cebini işaret etti. "Çalıp duruyor."

Ön ceplerime dokunduktan sonra telefonu arka cebimde bulunca çıkarıp ekrana baktım. "Bora diye biri arıyor, ne yapacağım?"

Telefonumu Bedirhan daha yeni vermişti, şifresini güya hafızamı kaybettiğimden bilemediğim için, telefoncu bir arkadaşına götürüp şifresini kırdırmıştı. Bende annemleri arayıp iyi olduğumu söylemiştim. Annem ise genel uyarıları verip kapatmıştı telefonu: "Sürekli dışarıdan yemek yeme, tuvaletini nereye yapacağını biliyorsun dimi? Evini mahvetme. Çöplerini at, dağınık olma. Evden bir çıkarsın bir daha ölün gelir, tabutunu dağınık eve mi soksunlar istiyorsun? Ablana git arada. Yaramazlık yapma,uslu dur."

Amca telefonumun ekranına bakmaya devam etti. "Sana ailene söylememiz gerektiğini söylemiştim kızım, belki erkek arkadaşındır? Aç haber ver."

Kafamı sağa sola salladım. "Telefonumdaki fotoğraflara baktım amca, erkek arkadaşım olsa anlardım. Whatsapptan eski konuşmalarımızı da okudum, ablamın kocasının kardeşiymiş. Adımın Savaş olduğuna emin misiniz? Mesajlarda hep Akasya yazıyor? Bu arada amca, ailemi hatırlamaya başladım sanırım."

En azından bir yerden başlamam gerekiyordu, doktor bir ay içinde hatırlamazsam patolojik bir durum olduğunu söylemişti çünkü. Amca gülümsedi. "Çok sevindim kızım. O zaman bir süre daha idare edebilirsin, ne de olsa hafızan yerine geliyor sayılır."

Karşılık olarak gülümseyerek kapıya doğru yürümeye başladım. "Ben bir konuşayım o zaman.."

"Alo, Bora."

"Seni geberteceğim Akasya!"

Karşıdan gelen Bedirhan'ı görünce, kaşlarımı çatarak sesimi yükselttim. "Akasya mı?"

Bedirhan suratındaki uyuz gülümseme ile karşıma geçip kafasını sağ omzuna yaslayarak beni dinlemeye başladı. "Akasya manyak mısın?" Bora hattın diğer ucundan bağırırken, oyunculuğumu konuşturabilmek için derin bir nefes aldım. "Ihm, Bora.. Hayır manyak değilim."

"Nerelerdesin sen kaç gündür? Ablanlar geldi," Telefonun diğer tarafından sesler geldi. "Bir dur Açelya, seninle küstü,unuttun mu? Ben konuşacağım,bekle."

"Hoşgelmişler," İçe doğru kendimi kusmak istiyordum.

"Annenlerle konuşmuş ablan, bir gidin bakın demiş. Neyin var? Neredesin? Geliyorum hemen, bu sefer geri çeviremezsin!"

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp göğsüme bastırdım. "Geleceğiz diyor, ne diyeceğim!!"

Bedirhan omuz silkti. "Aileme haber vermeyin diyen sendin, senin sorunun."

"Ayı!"

Kaşlarını kaldırırken "Ayı?" dedi gülerek. "Sonunda aklın başına geldi sanırım?"

"Hı?"

"Yemiyorum sepet kafa,bilgin olsun. İki haftadır sahneyi sana bırakmış olmam, inandırdığını düşündürmesin."

Heyecandan elim ayağıma dolanmaya başlayınca,düşürmemek için telefonu sıktım. Gözlerine bakarak telefonu kulağıma getirdim. "7'de evimin oraya gel. Tek başına. Duydun mu?"

Telefonu Bora'nın suratına kapattıktan sonra Bedirhan'a döndüm. "Ne demeye çalışıyorsun?"

"Bir şey demeye çalışmıyorum; açık açık diyorum."

"Ne?"

"Bakışların sepet kafa," sağ elinin işaret ve orta parmağı ile gözlerimi işaret etti. "Bakışların her şeyi anlatıyor."

"Bak sen," kollarımı birbirine bağlayıp bir adım daha yaklaştım. "Neyi anlatıyormuş.. bakışlarım?"

"İnsanlar ayı sevmez," işaret parmağı ile alnımdan ittirdi. "Ayılar da insanları, o yüzden kendine aşık olabileceğin başka bir hayvan bul."

"Pardon?"

"Bir daha gözüme görünme." Kafasını eğerek alaycı bir şekilde gülümsedi. "Savaş."

Ayıııı!!! Turuncu ayı!!!!

Literatüre geçsin, turuncu ayılar hakkındaki 45.maddeyi açıklıyorum:

"Ayılar ehlileştirilemez!! Ayı, her türlü ayıdır!"


Continua a leggere

Ti piacerà anche

139K 5K 32
@Magazindetoksu yeni bir gönderi paylaştı. Şok! Şok! Şok! Genç basketbolcu Çağan Akın Arsal 8 ay önce yumruk yumruğa kavga ettiği takım arkadaşının e...
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
1.1M 39.5K 22
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...
6.1M 197K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...