KARAMELİN RÜYASI [ TAMAMLANDI...

By siyahinicindegri

212K 10.7K 4K

Y.N: Karamelin Rüyası benim acemiliğimdi. Bu yüzden birçok hata var. Bunları düzenleyecek zamanım yok. Kitabı... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9-KESİT
1.0
~ Kitap adı sorunu~
1.1
1.2
1.3
1.4-KESİT
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
KESİT
2.3
SOSYAL MEDYA
2.4
2.5 KESİT
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2 Part 1-2
FİNAL
İkinci Kitap
İkinci Kitap Yayımda!

0.9

6.3K 292 126
By siyahinicindegri

#Selena Gomez - Same Old Love

#Toygar Işıklı - Sen Yanımdayken ( ** işaretini görünce açın. )

Keyifli okumalar! ! !

Fırat

Bir erkek ömrü boyunca bir kere aşık olur demişti babam. Daha küçüktüm o zamanlar anlamadım. Meğer ne de haklıymış bu dediğinde. Hayatım boyunca hiç bir kadında o potansiyeli görememiştim. Biri çıkacaktı da beni kendisine aşık edecekti. Hah güler geçerdim hep. Buket ile birlikteliğimde bile tek bir duygu damlası yoktu kalbimde. Bu yaşıma kadar hep mantığımla karar vermiştim. Mantık benim koruma kalkanımdı bir nevi. Olaylara hep matematiksel yorumlar yapardım. Bu bir klişe haline geldi lakin kadınlar hep seks objesi konumundaydı zihnimde. Kullanılması gereken objeleri itinayla kullanırdım.

Kadınlar hep iki çeşitti benim için. Bacaklarını aralamak için fırsat kollayanlar ve zekasıyla dudak uçuklatanlar. Ve ilk seçenekteki kadınlar etrafımdan eksik olmuyordu. Ahsen ise zekasını konuşturan kadınlardandı. Onunla yakînen tanışmamız bu düşüncemi bloke edemiyordu. Ahsen için bedenî zevkler önemli değildi. Bekaretinden kurtulurken ruhunu özgür bırakmıştı o.

*

Buket'in banka fırlattığı zarfın içinden çıkan fotoğraflar herkeste soğuk duş etkisi yaratmıştı. Her karesinde Ahsen ile olduğum bu fotoğraflar herkes için merak konusuydu. "Açıklama bekliyorum Fırat!" Buket'in soruları havaya dağılıp zihnime ulaşamadan sessize alınıyordu. Bu benim tercihimdi çünkü hesap vermekten hoşlanmazdım. "Yanlışlıkla öpüştük falan mı dememi bekliyorsun. Her şey meydanda değil mi? " cümlelerim Ahsen'in göz bebeklerine bir kaç ton eklerken bana sen bittin dermiş gibi bakıyordu. O an tek istediğim bu işin daha fazla uza-mamasıydı. "Birlikte misiniz? Beni aldattın mı?" ben daha cevap veremeden Ahsen sinirle ayağa kalktı. "Ne birlikteliği be! Şaka mısın?! Sen beni neyle suçladığının farkında mısın?!" Ortamdaki gerginlik toz bulutu halinde Buket'in gözlerine perde olmuştu. Her zamankinden bir kaç ton kararan gözleri önce bana ardından alayla Ahsen'e döndüğünde Ahsen'in piminin çekildiğini ve her an patlayabileceğini fark etmiştim. Lakin olanlara engel olamadım ve Buket kurmaması gereken bir cümle kurdu.

"Geceyi senin yatağında senin kollarında geçirmesi sana nasıl bir etiket yapıştıracağımızı netleştirdi. Sevgilisi olan birini yatağına aldın sen!" Ahsen'in zihninin duvarlarına hiddetle çarpan bu sözler alevlerle havaya saçıldı ve Ahsen kurşun gibi sözlerini Buket'in suratına fırlattı. "Bulduğun her fırsatta koynuna girmeye çalıştığın ama ısrarla seni altına almayan sevgilin benim kollarımda uyudu diye hırçınlaşabilir-sin, seni anlarım. Lakin bir anda ve benim isteğim dışında gerçekleşen bu öpüşmeyi tutkulu bir seks sahnesi kalıbına koyar bana fahişe etiketi yapıştırırsan, hiç yapmadığımı yapar onu elinden alırım. Benimle uyuduğunu bile sabah uyanınca fark ettim ben! Sakın bir daha suyumu dalgalandırma, yoksa seni o dalgada boğarım!" nefes bile almadan cümlelerini dinlerken Ahsen'in sakin karakterinin dalgalanışına hepimiz şahit olmuştuk.

Yerinden kalkıp okulun çıkışına yürürken Burak ve Cem onun peşinden gitmek için ayaklandılar. Gitmeden önce Buket'e boş gözlerle bakmadan edemedi ikisi de. Uzun zamandır birbirimizi tanıdığımızdan Buket'in onlara kızacağını biliyorlardı. Yine de Ahsen'in peşinden gitmişlerdi. Her ne kadar onun yanına gitmek istesem de bunun imkansız olduğunu bildiğimden ayağa kalkıp okula doğru yürümek için bir kaç adım atmıştım ki koluma dolanan parmaklar hareketlerimi bir bıçak gibi kesmişti. Gözlerimi parmakların sahibine çevirirken karşı karşıya geldiğim gözler hiç bu kadar boş hissettirmemişti. "Nereye gidiyorsun?" sinirlerim içeride uçuşurken boşta kalan elimle Buket'in kolunu sert bir şekilde yakalayıp vücudumdan uzaklaştırdım. "Bunu akşam konuşacağız, Buket! Derse gireceğim."

*

Son bir kaç derse girdikten sonra okuldan çıkmıştım. Ahsen derslere girmemiş telefonlarıma cevap vermemişti. Ona ulaşabilmek için Burak ve Cem'i de aramıştım ama onlarında telefonu kapalıydı. Gerginliğin bin bir tonunu soluduğum anlarda aklıma gelmeyen tek başıma kalınca buzdan bir duvar gibi suratıma çarpan gerçek o fotoğrafları kimin çektiğiydi. Buket'in ortaya yaydığı stresten kimsenin aklına gelmediğine emindim. Ofisime girdiğimde misafir koltuklarına oturmuş beni bekleyen Çiçek zaten karışık olan zihnime tuz biber olmuştu. "Fırat." ses tellerinden havaya yükselen cilveli ses tonuna sayabildiğim tüm küfürleri savurdum içimden. Giydiği mürdüm rengi mini elbisesi oturduğu için yukarı çıkmış bacaklarını ortaya çıkarmıştı. Dizlerine kadar gelen siyah botları bacaklarını daha bi dikkat çekici hale getirmişti. Hiç istemesem de kendimi zorlayıp adını dudaklarım arasından dışarı üfledim. "Çiçek." Yerinden kalkmak için bir atakta bulunsa da elimle oturmasını belirten bir hareket yaptım. Israr etmeden yerine oturup bana itaat etmişti. Masama geçip koltuğa oturdum.

**

Bütün gün yaşadıklarının ağırlığı ile ölü gibiydi Buket. İsimsiz bir şekilde sırasının üzerine bırakılan zarfı açmadan kalbini avucuna alan siyah elleri hissedebiliyordu. Daha görür görmez sinmişti içine korku. Hafiften titreyen parmaklarıyla kavradı zarfı. Açtığında ise kocaman bir hayal kırıklığı. Şimdiye kadar Fırat'ı çoğu kez bu gibi durumlarda yakalamıştı fakat hepsinde sadece beş dakikalık bir zevk olduğunu biliyordu. Lakin bu sefer durum farklıydı. Fırat o kızla uyumuştu. Altı yıllık bu birlikteliklerinde sevgilisi hakkında öğrendiği en önemli özelliği seks yapsa bile hiç bir kadınla uyumazdı. Uyuyamazdı. Fırat çok dikkatli bir insandı ve en ufak bir harekette uykusu bölünürdü. Buket bile onunla uyuma şansına sahip olamamıştı. İşte tamda bu yüzden, o kıza farklı yaklaştığını anlamıştı.

Saatlerdir bu durum hakkında düşünüyordu. Arkadaşları bu konu hakkında tek kelime etmemişti. Bilge dışında tabi. Şuan odasında bir elinde yeşil çay diğer elinde meyve tabağı depresyon mod on takılıyordu. Bilge elinde ki telefonla Sarp'ın fotoğraflarına bakarken isyan edercesine bağırdı Buket. "Bilge senin burada beni teselli etmen gerekiyor! Sevgilimi kaybetmek üzereyim, sen hala Sarp mevzusunda-sın!" elinde ki telefonu kapatıp yatağa gelişi güzel atarken baygın bakışlarıyla taradı arkadaşını yüzünü. Ağlamaktan bitap düşmüş gözünün feri sönmüştü. "Kaybettin bile Buket. Fırat o kıza çoktan kapıldı. Şu kırılgan, elit, tiki hallerin bezdirdi adamı. Birde ortalığı birbirine kattın. Ahsen'in gözü önünde rezil ettin kendini." dost acı söyler cümlesinin ete kemiğe bürünmüş haliydi belki de Bilge. Ağzından çıkan her söz bir ok gibi yüreğine saplanırken gerçekle bir kere daha yüzleşti. Fırat o kızla gerçekten ilgileniyordu. Hemde fazlasıyla. Elinde ki çayı komodine bırakıp meyvelere abandı. Yedikçe unutuyordu ihanetini. O kızı öpmüştü ve bir açıklama yapmamıştı. Bedenine yüklenen kaybetme korkusu zihninin tozlu dolaplarına kadar her hücresini ele geçirmişti. Ele geçirilen hücreleri tek bir kelime yazıyordu şimdi. "KAYBETTİN"

Bu dokuz harf teker teker batıyordu bedenine. Sanki sigara basılmış gibi yanıyordu zihni. Düşünmekten kafayı yemek üzereydi. Kendini zorlayarak titrek bir nefes çekti ciğerlerine. Derinlere kadar nüfuz eden oksijen Fırat kokuyordu sanki. Bilge'nin dürtmesiyle fark etmeden daldığı çikolata kahvesi okyanustan kurtuldu. Biraz daha kalsaydı boğulabilirdi. "Nerelere daldın yine?" Aklından bir türlü çıkmayan düşünceler içeride zilyonuncu turunu atarken nihayet yarış sonlandırılmış Galibiyeti aldatılmak almıştı. Bir nevi kandırılmıştı. Burak'tan öğrendiği kadarıyla Ahsen'in bıçaklandığı gece Fırat onun başında beklemişti. Kendisine gelen fotoğraflarda gördüklerine göre sadece beklememişti. "Bilge ben onu kaybedemem." kollarını arkadaşına sardığında biraz olsun rahatlamıştı. "Sakın Buket. Yeter artık adamın egosunu tahrik ettiğin! Sanki dünyada ki tek erkek o! Taş gibi kızsın. Ondan başka kaybeden yok." Bilge içten içe Fırat'ın kaybetmediğini biliyordu. Fırat kendini kazanmıştı. Ahsen ile gülerek eve geldiği gün anlamıştı bunu. O kız Fırat'a iyi geliyordu. Hepsine iyi geliyordu. Gerçekten hakiki bir kızdı Ahsen. Herkesin nasip olamayacağı, sahip çıkamayacağı bir karakteri vardı. Sadece Buket üzülmesin diye filtreli-yordu düşüncelerini. İki arkadaş sarılırken kulaklara dolan zil sesi ikisini birbirinden ayırmıştı. Buket telefonunu eline alırken ekranda yazan isim göz bebeklerini irileştirmişti. "Fırat arıyor!" bedeninde heyecan ve korku birleşip depresif bir düet yaparken titreyen elleriyle açtı telefonu. "Efendim.." titreyen sesine lanet ederken karşıdan gelen cevaba daha fazla lanet etmişti. "Aşağıdayım." suratına kapanan telefonla dumur olmuştu. Bilge olanların farkına vardığından Buket'i aynanın karşısına çekip kap-atıcıyla ağlamaktan helak olmuş gözlerine el atmıştı. Korkak adımlarla daireden çıkıp merdivenleri inmeye başladı. Asansöre binip kaçınılmaz sona çabucak ulaşmak istemiyordu. On iki katlı bir binanın onuncu katında babasıyla yaşıyordu. Tabi buna yaşamak denirse. Babası bir gün evdeyse bir ay olmuyordu.

Merdivenleri ağır ağır inmeye devam ederken her adımda bedeni isyan ediyor, kalbi bu isyanı bastırırcasına çarpıyordu. Apartmanın kapısından çıktığında bahçede dağılmış durumdaki erkek arkadaşı kalbini sızlatmıştı. Güçsüzlüğünü belli etmemek için kendinden emin adımlarla yürüdü sevdiğine. Her bir adımda buzdan çerçevelerle kaplı gözlerine biraz daha kapılıyordu. Nihayet yanına vardığında soğuk havaya eklenen soğuk hava titretti bedenini. "Buket uzatmak istemiyorum. Ben artık ayrılmak istiyorum." kulaklarından giren bu cümleler zihninden önce kalbine fırlatmıştı çikolatalı mızraklarını. Çikolata tatlıdır can yakmaz demeyin, Buket için çikolata ölüm kadar acıtacaktı artık canını. Kelimeleri puzzle parçaları gibi zar zor bir araya getirip döküverdi dudakları arasından. "Sen nasıl istersen." Gözlerine bakan çikolata kahvesi alevler bir an yumuşar sandı. Ama yanıldı Buket. Fırat'ın gözlerine ördüğü kalın çikolatadan duvarlar tek bir duygu kırıntısını salmıyordu dışarı. "Kendine iyi bak Buket. Umarım mutlu olursun,"

Acı bir tebessüm yerleşti dudaklarına. Gözlerine ulaşamayan bu tebessüm Fırat'a her şeyi anlatıyordu halbuki. "Mutlu olmayacağımı biliyorum, lütfen bu boş lafları geçelim. Kokunu depolayabilecek miyim? Yada köprücük kemiğinden dudaklarıma bulaşıp kalbimi ısıtan o sıcaklığın yerini dolduracak bir şey bulabilecek misin bana," Fırat boş gözlerle bakarken Buket çoktan açmıştı göz pınarlarının yolunu. Rüzgar kokusunu ciğerlerine çekme fırsatı sunarken derin derin nefesler aldı. Artık ömrü billah hasret kalacaktı bu kokuya. "Özür dilerim Buket," Uzun zaman önce olsaydı bu özür Buket'e sevinmek için bir neden verebilirdi belki. Kimseden özür dilememişti nihayetinde. İlk özrü o duyuyordu. Sevdiği adam arkasını dönüp ondan uzaklaşırken bir kaç damla anlaşmalı intiharlarına devam etmişti. Çok fazla uzaklaşmadan son defa seslendi. Bu sesleniş "Gitme"demekle eşdeğerdi. "Seni hala deli gibi seviyorum" demekle eşdeğerdi. "Bari son kez sarılayım. Kokunu koklama fırsatını ver bana. Son kezde olsa öpeyim mabedimi,"

"Buket," sevdiği adamın ağzından dökülen ismi bile bir nimetti artık. Elini sus dercesine kaldırıp koştu ona. Kollarını boynuna dolarken kemiklerini kıracak kadar sıkı sarıldı. Saniyede bir aldığı nefesleri Fırat'a bir şeyi çok iyi anlatıyordu o da bu kızın kolay kolay unutamayacağıydı. Herkes bilir ki kokusunu sevdiklerimiz çıkmaz kalbimizden. Bir dakika kadar cennette nefes alan Buket için sonrası cehennemdi. Geri çekilmeyi istemese de yüzsüzlük yapamazdı. İstenmiyordu. Dudaklarını mabedine son defa kondurdu. Diline dolanan her şeyi tek bir kelimeye sığdırıp kırmızı kurdeleyle bağladığı o kilit kelimeyi saldı dudakları arasından. "Hoşçakal," Arkasını dönüp evine giderken tek bir kelime etsin diye bildiği ne kadar dua varsa etmişti. Ama ses gelmiyordu. Apartmanın kapısına geldiğinde arkasını döndü.

Gitmişti.

**


"Cem bak son defa uyarıyorum bir daha yanaklarımı sıkarsan koluna sigara basarım," Buket ile olan tartışmadan sonra okuldan çıktığında peşinden gelmesini isteyeceği son üç kişiden ikisi gelmişti. Cem ve Burak. Üçüncü kişiyi hepiniz biliyorsunuzdur umarım... "Oğlum kankam diye demiyorum, suyunu dalgalandırırsan boğar," Burak'ın yapmaya çalıştığını görebiliyordu. Onu neşelendirmeye çalışıyordu. Oysa şuan aşırı öfke yüklemesinden patlayabilirdi Ahsen. "Ya sıçarım böyle şeye. Kafama sıçtınız arkadaş," Oturduğu banktan kalkıp kıyıya yürüdü. Her bir adımında asfalt dile gelecek diye beklerken arkasından seslenen iki arkadaşı duymazdan gelip kendini boğazın serin sularına bıraktı. Burnundan ve kulaklarından bedenine giren tuzlu su genzini yakarken Ahsen'i  kendine getiriyordu. Bedeninin suyla temasının olduğu saniye bilinci büyük bir şokla uyarılsa da zihni tuzlu suyu iliklerinde hissedene kadar kendine gelmemişti. Fazla dibe batmadan yüzeye çıktığında Cem ve Burak kalakalmış ona bakıyorlardı. İlk kendine gelen Burak olmuştu. "Ahsen yaptığın işi sikeyim. Öldün sandık mal!" Suyun içinde kulaç atarken sordu."Toplasan otuz saniye kaldım ne ölmesi be!" Sigaradan sonra onu rahatlatan yegâne şeyin kollarında olmak tüm gerginliğini almış, zihninin küflenen duvarlarına yazdığı yazıları dalgalarıyla akıntıya katıp götürmüştü. Tıpta yeri var mı bilmiyordu ama deniz suyu Ahsen'i pamuğa çeviriyordu. "Ne otuz saniyesi be Ahsen dört dakikadan fazla kaldın. İntihar ettin sandık!" Cem'in yakarışına kahkalarla gülmeye başladı. Gülerken bir yandan da o dört dakikanın nasıl geçtiğini merak ediyordu.

"Çık artık Ahsen bak hava buz gibi zatürre olacaksın," Cem'in serzenişine tebessüm edip karaya çıkabileceği tarafa doğru yüzmek için dibe daldı. Ruhuna bahşedilen hafiflik kısa sürelikte olsa huzurlu hissetmesine neden oluyordu. Su her zaman iyi geliyordu.

*

"Ahsen kupalar nerede?" denizden çıktığı an Burak ve Cem'in korumasıyla sarılsa da soğuk bir el gibi tırnaklarını derisine geçirmişti ve aşağı doğru yol alarak derin yarıklar açıyor oraya da ateşini bırakıyordu. Bu havada teni yanıyordu. Balıkçılardan aldıkları battaniyeye bedenini sararken ikiside kollarını Ahsen'e sarmış oturdukları banka bir kaç adım uzaklıktaki arabaya yürüdüler. Cem direksiyona geçerken Burak yanına oturdu. Ona da ıslak olduğu için arka koltuk kalmıştı. Evine gelene kadar düzenli bir şekilde beş dakikada bir sırayla küfretmişlerdi Ahsen'e.

"Lavabonun sağ çaprazında ki ikinci çekmecede. Beşiktaşlı benim. Kanaryalı Sarp'ın. Onlara hasar vermezsen makbule geçer." Eve girer girmez sıcak bir duş almak için odasına çıkarken o iki hergeleyi uslu durmaları için uyarmıştı. Döndüğünde televizyon ünitesinin altına sakladığı oyun konsolunu bulmuş pes atıyorlardı. "Ahsen o değilde sen pes atmayı kimden öğrendin."
Ahsen duştayken mutfağı keşfe çıktıklarında ele geçirdikleri cipslerden biraz alıp ağzına atarken attığı golün tekrarını izliyorlardı. "Sarp'tan, lisedeyken hafta sonları pes atardık hep." kafasını sallarken yediği gole bozulduğunu gizleyememişti. "O ne lan o skor 6-3 mü?" Cem kahkahasını koy-verirken devamı da gelmişti. "Hemde Beşiktaş'a Real Madrid. Yuhh Burak." kahkahası bir an durmazken Burak'a saydırmaya devam ediyordu. "Ulan yılların oyuncususun yeniliyorsun." Burak yenilginin verdiği agresiflikle oyunu kapatıp ayaklandı. "Hadi abi hadi gidelim biz. Ahsen'de iyi zaten." oyun kolunu sehpaya bırakıp Burak'la birlikte ayağa kalktı. "Ben her zaman iyiyim beyler. No sıkıntı." Cem yine ve yine ellerini yanaklarına uzattığında bileğinden yakalayıp koluna dişlerini geçirdi. Aynı anda Cem'den yükselen çığlıkla Burak kahkahalarla gülmeye başlamıştı. "Ahsen gözünü seveyim bırak valla bir daha yapmayacağım." Gözleri kısılırken dişlerini etinden ayırdı. "Sana demiştim kanka. Bırakman gerek bu hareketi. Bir daha ki sefer  sözümü tutar sigarayı o bebeksi teninle buluştur-urum." Burak ve Cem evin kapısına doğru yürürken peşlerinden ilerledi. "Sizin araçlar okulda kaldı nasıl gideceksiniz?" Cem kapıdan çıktıktan sonra yüzünü Ahsen'e döndü. "Bu sebeple önce okula gideceğiz canım." Kafasını olumlu anlamda sallayıp kapıya yaslandı. "Yarın görüşürüz o halde." "Görüşürüz." İkisinden de aynı anda yükselen veda sözcüğüyle kapıyı kapatıp içeriye girdi. Salona geçip oyun konsolunu yerine kaldırdı. Boş bardak ve tabakları alıp mutfağa girerken aklına Fırat gelmişti. Gün içerisinde tekrar tekrar aramasına rağmen hiçbir çağrısını cevaplamamıştı. Cem ve Burak'a da telefonlarını kapatmalarını söylemişti. Çünkü onlar Fırat'a Ahsen kadar dirençli duramazlardı. İlk değilse de ikinci üçüncü aramasını mutlaka cevaplandıracaklardı. Bulaşıkları makineye yerleştirip tıka basa dolduğu için çalıştırmak zorunda kalmıştı. Bulaşık makinesiyle uğraşmak nedense hoşuna gitmiyordu. Mutfakta işini bitirip tekrar salona girdi.

Koltukta yerini almış sosyal medyada Cristiano Ronaldo'nun profilinde takılırken çalan kapı hiçte hoşuna gitmemişti. Saat epey geç olmuştu ve Sarp bir iş için şehir dışındaydı. Gelenin kim olduğunu tahmin edebiliyordu. Açmama kararı alıp yerine iyice yayıldı. Bir kaç saniye sonra yumruklanan kapı sinirleriyle resmen sevişiyordu ve tahrik olan tüm sinir hücreleri havaya kalkmıştı. Telefonunu sert bir şekilde sehpaya bırakıp yerinden kalktı. Kapının önüne geldiğinde kimin geldiğini bilmesine rağmen delikten bakma isteğine gem vuramadı. Fırat başı önde tek eli kapıda kapıyı yumrukluyordu. Geri çekilip kapıyı açtı. "Ne var? Neden dayandın kapıma!" Gözleri her zamanki yerini bulduğunda bir an irkildi. Göz bebekleri farklı bakıyordu bu kez. Her zamanki yıkılmaz Fırat gitmişti. "Ahsen konuşabilir miyiz?" dudaklarını araladığında aklına gelen anıyla yüzünü buruşturdu. Sabah Buket'in söyledikleri zihnine doluşurken suratı kasıldı ve göz bebeklerine dünyada yer edinen tüm volkanların lavları toplandı. Fırat'ı göz bebeklerine hapsedip kavurmak istiyordu. "Nasıl hala konuşmaktan bahsedebiliyorsun. Tamam konuşalım! O insanlar için şuan ne konumdayım bahsetmemi ister misin?  Ya da seninle vakit geçirdiğim için ne kadar pişman olduğumu?" Sert çıkışıyla gerileyen Fırat ne söyleyeceğini bilmiyor gibiydi. "Ahsen bak özür dilerim. Sana zarar vermeyi istemezdim. Yaşadıklarımızın ortaya çıkacağını bilmiyordum." Kahkahasına engel olamazken kapının eşiğinde dikilmiş bekliyorlardı. "Ne yani ortaya çıkacağını bilseydin bana yaklaşmayacak mıydın? Çok güzel. Def ol git kapımdan!" Kapıyı kapatmak için hareketlenirken elini kapıya uzatıp kapatmasına engel oldu. "Dur bir saniye öyle demek istemedim.. Ortaya çıkacağını bilseydim, Buket'le aramızda ki şeyi bitirip yaklaşırdım sana. Sadece seninle olmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Senden uzak durmak nefes almamak gibi bir şey." Duyduklarıyla afallama sırası Ahsen'de idi. "Ne saçmalıyorsun?" Gözlerine serpiştirilen cesaret tohumları hızla yeşerirken ellerini tuttu. "Ahsen nasıl söylemem gerekiyor bilmiyorum. Ama bir yerden başlamam gerek. Her gün biraz daha uzaklaşıyorsun benden. Ben... Ben sana aşık oldum." 

Hayatı boyunca sevgiye aç bir insan olarak büyümüştü. Zaman geçtikçe bu açlıkla baş etmek daha da çekilebilir bir hal almıştı. Artık insanların onu sevmemesi muhim değildi.  Sadece tek bir kişinin sevgisine ihtiyacı vardı. O da fazlasıyla veriyordu sevgisini. Onun sevgisiyle dünyayı yerinden oynatabilirdi. Belkide bu yüzden Rüzgar'la çıkmaya başlayınca afallamıştı. Ahsen'i sevmesi düşününce bile imkansız geliyordu ona. Ki zaten öyleydi. Sevmemişti. Sadece fazla iyi bir oyuncuydu. Ahsen'de aptal aşık rolündeydi. Ona aşık değildi tabi. Sadece kalbinde onu görünce tepinen bir şeyler vardı. Şimdi karşısında ona aşık olduğunu söyleyen adam içinde öyleydi. Bu kez içeride bir şeyler kaynıyordu. Daha dingindi bu hisler. Sanki hafiflemişti. Dudaklarından dökülüp kulaklarıyla oynaşan kelimelerin üzerinden üç yüz saniye konuşmadan bakıştılar. Ne söyleyebileceğini bilmemek daha da panikletiyordu Ahsen'i. O böyle heyecanlı birisi olmamıştı hiç bir zaman. Sonunda aklına gelen ilk düşünceyi dudaklarına taşıdı.

"Senin bir ilişkin var. Hemde uzun süredir." hala bırakmadığı ellerinin içinde bulunduğu eller gerildi. "Ben onunla ilişkimi bitirdim." gözlerinde yer edinen muhtaçlık ifadesi ona bir yerlerden tanıdık gelmişti. Ellerini avuçlarından kurtarıp bir adım geri çekildi. "Sana güvenmiyorum. Daha ne kadar tanıyorum ki seni? Ya sende onun gibiysen?" söyledikleriyle doğru orantılı tüm vücudu gerilirken çikolata kahvesi alevlerin öfkeyle perdelenmesine şahit oldu. Tek adımda ona yaklaşıp elini sert bir şekilde beline indirip kızı kendine çekti. Kalp ritmi maraton koşup üstüne bir de seks yapmış gibi artarken bedeni yine o lanet tepkiyi vermişti. Avuçları terlerken elleri istemeden Fırat'ın omzuna yerleşmiş, heyecan terlerini gömleğine bulaştırıyordu. Nefes almakta zorlanmamak için derin bir nefes aldı. "Fırat," burnuna dolan şahane parfümü şuan Ahsen için afrodizyaktan farksızdı. Çilek kırmızılığıyla mühürlenmiş dolgun dudaklarına, dudaklarıyla dokunmamak için gerçekten kendini zor tutuyordu. "Ahsen, olmuyor, yapamıyorum." göz kapakları kapanmak için savaş verirken Ahsen içinin sokaklarını gök kuşaklarıyla ödüllendiriyordu. Bu kadardı işte. Ona bu kadar ön yargıda buluna-biliyordu. Sonra bir şey yapıyor ve duvarlarını yerle yeksan ediyordu. "Neyi yapamıyorsun?" parmakları tenine gömülürken aralarında ki mesafeyi  kapattı. Artık bedenleri birbirine temas ediyordu. Onunla arasındaki tensel çekimden başka bir şey değildi belkide. Fırat'ın ona karşı hissettikleri geçiciydi. Zamanla ona karşı duyduğunu iddia ettiği hisler kaybolmayacak mıydı? Dudaklarının üzerine sigarayla karışmış ve nerede koklasa tanıyacağı nane aromalı men-tos kokulu nefesini bırakırken istemeden gözleri dudaklarına düştü. "Senden uzak duramıyorum." cümlesini bitirdiğinde hala dudaklarına baktığını fark etti. Gözleri çikolata kahvesi alevlere tırmandığında Fırat'ın gözlerine baktığını gördü. Dudaklarına baktığını görmüştü. Kızarma gibi bir alışkanlık edinmiş olsaydı şuan kıpkırmızı olurdu.

Bir kaç saliselik sessizlikten sonra yine dudakları arasından duymakta zorlandığı bir cümle döküldü. "Bana kızma." daha tepki veremeden dudaklarını örten çilek kırmızısı dudakları bilincini meşgul etmeye yetmişti. Dudaklarından akıp bedeninin dar sokaklarına güneşi getiren sıcaklığı kalbini ısıtıyordu. Neden ona karşı koyamıyordu. Dudaklarının arasına aldığı alt dudağını çekiştirerek emerken kendini onun kucağında bacaklarını beline dolamış halde buldu. Düşüncelerini ağ gibi saran ve beynini tüketen,  bedenini titreten şeyi yaptı ve dişlerini Fırat'ın alt dudağına geçirdi. Burnundan derin bir nefes verirken ikisinden gelmeyen yalandan öksürük sesiyle bilinci yerine geldi ve evinin kapısında olduğu gerçeği kafasına dank etti. Dudaklarını ayırıp Fırat'ın arkasında dikilen gövdeye baktı. Gördükleriyle bacakları istemsiz gevşerken ayaklarını zeminle buluşturdu. "Siktir!"

Sarp ifadesiz bakışlarıyla onlara doğru yürürken az önce tutkunun ateşiyle hızlanan kalp ritmi şuan saf korkudan artmıştı. Göz ucuyla yanında ki şahsa baktığında onunda son derece şaşkın olduğunu görebilmişti. "Ahsen?" Sarp'ın soru soran bakışlarına ifadesiz bakışlarıyla karşılık verdi. "Sarp sen şehir dışında değil miydin?" Fırat yanında gerilirken Sarp, Fırat'ın üzerinde ki bakışlarını çekmemişti. "Ne oldu hanım efendi? İşinize engel oldum galiba?" sert ses tonuyla kızgınlığını net bir şekilde belli edince ortamı sakinleştirmesi gerektiğini biliyordu. "Yarın görüşürüz Fırat." mesajı almış olacak ki uzatmadan bahçeye yönelmişti. Sarp, yanından geçip eve girdi. Arkasından girip kapıyı kapattı. Salona geçerken hala yusuf yusuf modundaydı. Kravatını çözüp kendini koltuğa bıraktığında ses etmeden odasına çıkmak için merdivenlere yöneldi. "Gel buraya." Üçüncü basamakta kulaklarına dolan sesi gerisin geri merdivenleri inmesine neden oldu. Yanına gittiğin de ifade-sizlikle gölgelenen bakışlarına içinden küçük küfürlerini savurdu. "Bari kapı önünde rahat dursaydınız Ahsen hanım." yine ve yine ona Ahsen demişti. Sinirlendiği zamanlar ismiyle hitap etmesini sevmese de onda alışkanlık haline gelmişti. Söyleyecek herhangi bir şeyi olmadığı için koltuğa yanına geçti. Suratına bakarak konuşmak her zaman kolay olmuyordu. "Özür dilerim Sarp. Beni öyle görmeni istemezdim." parmaklarını birbirine kenetleyip tırnaklarıyla tenine zarar verirken ondan herhangi bir ses gelmemişti. Kolunu omzuna atıp başını göğsüne yasladı Sarp. "Bu kez aynı şeyin olmasına izin veremem fındık. Tamamen emin olmadan kendini ona teslim etme." zihnine üşüşen anılarla ağzına gelen metalik tat boğazını düğümlemeye yetmişti. Zaten kabustan farksız olan hayatını dipsiz bir çukura çeviren küçük Yalın giderken güven kavramını da götürmüştü. Kimseye güvenemiyor oluşu bu yüzdendi. Neticede insanoğlu çiğ süt emmişti. Kimin ne yapmayacağı bilmiyordu ama kimin ne yapabileceğini kestirebiliyordu. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. "Onunla birlikte değiliz, neden öpüştük bilmiyorum. Ona karşı koyamıyorum." kısık bir kıkırtı eşliğinde omzunda ki elini sıkıp gevşetti. "Bu ona kapılmaya başladığının işareti. Sanırım Fırat'ın hisleri tek taraflı değil." kaşları çatılan Ahsen, Sarp'ın  göğsünden başını kaldırıp gözlerine baktı. "Sen Fırat'ın bana bir şeyler hissettiğini nereden biliyorsun?" gözlerine odaklanan göz bebekleri sıcak bir şefkatle dolarken elini Ahsen'in yanağına koydu. "Bıçaklandığın zaman senin için ne kadar endişelendiğini gördüm. Sonra önemli bir toplantısını iptal edip senin başında beklemesi de sevdaya dahil bence." son cümlesiyle gülümsemişti. Eli yanağını terk ederken koltuktan kalktı. "Ben duşa girip yatacağım, sende fazla düşünmeden uyu."

*

"Merih bence şu kumral sana yazıyor canım." bahçede oturmuş dersin başlamasını beklerken oturdukları bankı izleyen kızları incelemişti. "Sence bende düzenli manita ayakları var mı güzelim?" kumral kıza bakmadan verdiği cevap şaşırtmıştı. Hislerine dayanarak pişkince sırıttı. "Desene senin burnun sert sürtecek." gruptan onay mırıltıları yükselirken bahçeye giren kırmızı renk Sandero Stepway'le dikkatler o tarafa kaydı.

Buket banklara geldiğinde şişmiş gözleri ona herhangi bir duygu hissettirmemişti. "Rüzgar sen Fırat'ın yanına geçsene ben Bilge'nin yanına oturacağım." Fırat'la göz göze gelince başını başka tarafa çevirdi.

Fırat

Dün gece ki rezilliğimizden sonra Ahsen sağ bir halde okula gelebilmişti. Bu demek oluyor ki Sarp fazla tepki vermemişti. Buket'in halini görünce gözlerine yerleşen anlamsız ifadeyi yok etmek adına telefonumu çıkarıp ona mesaj attım.

Dövmeli Güzel

"Bakma öyle daha fazla devam edemezdim."

Bildirim sesi gelmeyen telefonunu eline aldı ve mesajımı okudu. Bakışları tekrar Buket'i bulsa da bu kez bana bakma gereği duymadı.

"Neden böyle bir şey yaptın. Kız çok kötü.. Haline baksana. Vicdanın nasıl el verdi böyle bir şeyi yapmaya anlamıyorum."

"Neden sadece terk edilenin tarafından bakıyorsun. Şu siktiğimin durumunda çaresiz olan benim! Buket nasıl olsa unutacak. Ona hiç aşkla bakmadım ben hiç aşkla dokunmadım. Beni sevmesi için bir sebep vermedim. Dış görünüşümden etkilendi ve çıkma teklifi etti hepsi bu!! Ben ne yapacağım. Seni unutmam için bir sebep var mı? Yada ne bileyim sence dış görünüşünden mi etkileniyorum ben?"

Sonunda Rüzgar yanıma oturmuştu. Bilge durur mu konuşmaya başladı.

"Buket iyi misin?"

"İyiyim Bilge bir şeyim yok!"

"Neden Fırat'ın yanına oturmadın?" Cem ortaya bodoslama dalarak konuya dahil oldu.

İşte başlıyoruz. Buket önce bana sonra Ahsen'e baktı. Gözlerini Cem'e odaklayıp gerekli cümleyi kurdu.

"B-biz.. ayrıldık.."

Gruptan yükselen şaşkınlık nidalarına ben ve Buket'i saymazsak Ahsen ve Bilge eşlik etmiyordu. 

Buket yerinden kalkıp okula doğru yürürken Bilge'de peşinden gitti. Onlar uzaklaşır uzaklaşmaz Cem ve Burak konuşmaya başladı. "Fırat paşam neyin ayrılığı bu."

"Yoksa kızımız bir yanlış mı yapmıştır."

Şiveli konuşmalarına yüzümü buruştururken ikisinin ayağına hafif bir tekme attım. "Tartışmaya açık bir konu değildir beyler. Kesin sesinizi yoksa ben kesmek zorunda kalacağım." Konuşmama eklediğim şive hepsini güldürürken Ahsen Buket'in arkasından bakıyordu. Yerinden kalkıp Merih'e baktı. "Gelmiyor musun?" Merih bir bana bir Ahsen'e bakıyor ne yapması gerektiğini kestirmeye çalışıyordu. Sonunda yerinden kalktı.

"Biz okula giriyoruz beyler teneffüste görüşürüz."

Bizi arkalarında bırakıp yürürken Merih kolunu Ahsen'in omzuna attı. Ahsen'in de kolu Merih'in beline dolanırken dişlerimi sıkmaya başlamıştım. Rüzgar omzuma dokununca girdikleri okul kapısından gözlerimi çekmediğimi fark ettim.

"Sakin ol abi. Arkadaş onlar."

"Merih, Bilge ile Buket'e bile bu kadar yakın değilken iki haftadır tanıdığı Ahsen'le niye böyle samimi!"

"Çıkar yakında kokusu."

*

Tüm gün boyunca Ahsen ve Merih'in birbirine yakın davranışlarını izlemiştim. Sinirden ellerim titriyordu. Kendimi aldatılmış gibi hissetmem normal mi yada eski sevgilisini yeni sevgilisiyle görmüş erkek konumundaymış gibi hissetmem.

Kaç senelik kardeşimi yaka paça Ahsen'den uzaklaştırmamak için zor tuttum kendimi. Okul çıkışında beylerle Kapan'da buluşmak için sözleşmiştik.

Her zaman ki gibi grup tam kadro yerindeydi ama Ahsen yoktu. Kimse dillendirmese de Buket dışında ki herkes Ahsen'in nerede olduğunu merak ediyordu. Hepimizin telefonuna gelen bildirim sesiyle telefonlarımızı çıkardık. Ahsen gruba resim atmıştı. Resim yüklenince açtım. Selfie çekmişti. Arkasında kocaman bir ateş. Ben daha resme anlam verememişken ikinci bir mesaj daha geldi.

-Bebek sahilinde bu ateşin etrafında oturup denizi izlemek bir yandan da içmek ister misiniz? Sayın İlteralp tayfası üyeleri; yarım saat içerisinde elinizde bir gitar ve iki kasa bira olmak şartıyla sizleri buraya davet ediyorum. Kimler geliyor?

Mesajı hepimizi gülümsetmişti. Tabi Buket hariç. Hepimiz geldiğimizi belirten mesajlar atıp ayaklanmıştık. Buket yerinde oturuyordu. İstemeye istemeye yerimde durdum ve soru soran bakışlarımı Buket'e odakladım.

"Sen gelmiyor musun?"

Bizimkiler kapıda bize bakarken Buket şaşkınlığını bariz belli eden bir ses tonuyla konuştu.

"Rahatsızlık vermeyecek miyim?"

"Seni oraya Ahsen davet etti. Bunun benim rahatsız olmamla ne alakası var?"

"Iım şey.. Tamam peki geliyorum."

Bebek sahiline girdiğimizde Ahsen'in olduğu bariz belli olan gri renk Audi A8'in  yanına arabalarımızı park edip Ahsen'e doğru yürüdük. Merih'in elinde gitar, Rüzgar'ın elinde bira kasası Burak'ın elinde diğer kasa Ahsen'in yanına çöktüler. Ahsen telefonuyla konuşurken sinirliydi.

"Ne var Sarp?"

....................

"Ya doğru söylüyorum işte. Buradalar!"

...................

Bana uzatılan telefonla hepsinin bakışlarının hedefi olmuştum.

"Sarp seninle konuşmak istiyor!"

Elinden telefonu alıp kulağıma dayadım. Avuçlarım terlemeye başlamıştı.

"E-efendim Sarp." Harika kekeledim. Şimdi gel de kurtul bu pezevenklerin ağzından.

"Fırat. Ahsen sahilde olduğunuzu söyledi doğru söylüyor değil mi?"

"Evet hepimiz sahil-deyiz şuan. Bir sorun mu var?"

"Evet var kardeşim. Bunu seninle özel olarak konuşmak istiyorum. Ona dikkat eder misin dikişlerini yeni aldırdı zorlamasın kendini."

"Tamam Sarp dikkat ederim. Sonra görüşürüz o zaman." Telefonu kapatıp Ahsen'e uzattığımda bizim çocuklar gülmemek için zor duruyorlardı. Uyaran bakışlarımla hepsi normale dönmüştü.

"Ahsen bu ateşi sen mi yaktın?" Cem'in sorusuna Ahsen'den önce Burak atladı.

"Oğlum hala anlayamadın mı Ahsen bir harika, elinden her şey geliyor. Benimle çıkmayı düşünür müsün bebeğim?" Sırıtarak kurduğu cümleye Ahsen'de gülerek cevap verdi. "Yapma Burak seninle çıkmaya başlasam sen ilk yakınlaşmada kalpten gidersin." İşte buna hepimiz gülmüştük. Ahsen gerçekten muazzam bir kızdı. Her espriyi tatlıya bağlayabiliyordu. "Eee hadi gitarı boşuna getirmedik değil mi şarkı söyleyin." Bilge sabırsızca kurduğu cümlenin ardından kasadan bir bira çıkardı. Ahsen'de bir bira alıp açtı. Büyük bir yudum aldıktan sonra Merih'in kucağında ki gitarı aldı. Boğazını temizleyip bize baktı. "Sırayla hepimiz söyleyeceğiz. Söylemeyen suya dalacak kıyafetleriyle kabul mü?" Herkes başıyla onaylarken bende istemeden kabul etmiştim. Parmaklarını tellerde dolaştırıp çalmaya başladı. Sesi sahilde yankılanırken hepimiz onu izliyorduk. Öyle güzel bir sesi vardı ki her duyduğumda ilk kez duyuyormuşum gibi heyecanlanıyordum.

*

Kaçınılmaz son gelmişti. Sıra bendeydi. Elime gitarı aldım. Bizimkiler gitar çalabildiğimi bilmiyordu.

"Ne söyleyeceksin lan."

Rüzgar'ın sorusuna cevabı geciktirmedim.

"Teoman'dan Ruhun Sarışın."

Şarkı bittiğinde bizimkiler şaşkındı.

"Abi senin ses fennaa. Niye şimdi öğreniyoruz biz bunu?"

"Sordunuz da söylemedim mi oğlum."

Bilge oradan lafa atladı.

"Aslında ben pek hoşlanmıyorum bu Teoman'ın şarkılarından."

Ahsen sanki kendisine küfredilmiş gibi söze daldı.

"Bende senin aksine Teoman'a bayılırım. Neden sevmiyorsun?"

"Her şarkısı erotik . Adam sanki erotizmden başka bir şey yazamıyor gibi."

Ahsen alayla gülerken beni bir kez daha kendine hayran bırakacak o cümleyi kurdu.

"Valla sen Teoman'ın şarkılarını erotizm diye kategorize edersen benim sana diyecek tek cümlem 'yaşasın erotizm' olur."

Grup bakışlarını Ahsen'e odaklamışken Bilge konuyu değiştirdi.

"Hadi şişe çevirmece oynayalım."

Ahsen bir şey söylemeden elindeki şişeyi bitirdi. Havaya kaldırdı. Hiç birimizden ses çıkmayınca konuştu.

"Hadi oynamıyor muyuz?"

Hepimiz onaylarken ateşi arkamızda bırakacak şekilde yerleştik kumlara. İlk tur Ahsen çevirmişti. Şişe Bilge'yle benim aramda durunca sinsi sinsi sırıtmaya başladı salak.

"Doğruluk mu cesaret mi?"

Hiç düşünmeden cevapladım.

"Cesaret!"

Bunu bekliyormuş gibi güldü.

"Ahsen yada Buket ikisinden birisini dudaklarından öpmeni istiyorum."

"Bunun neresi cesaret istiyor?"

"Yapman gereken seçim cesaret istiyor!!"

"Buket'le ayrıldık onu öpmeyeceğimi biliyorsun. Ahsen'i öpmem gerekiyor ya o istemiyorsa?"

"İstemek zorunda bu bir oyun."

Baştan beri istiyor olsam da ortamda kimse çakmasın diye itiraz ediyormuş gibi yapmıştım.

"Pekala."

Yerimden kalkıp Ahsen'in yanında durdum. Ellerimi uzatıp tutmasını bekledim. Ellerini uzattığında onu ayağa kaldırdım. Gözlerimiz buluştuğu zaman yer ayaklarımın altından çekilmişti sanki.

"Kronometreyi açtım. Bir dakika boyunca öpüşeceksiniz."

Bir şey söylemeden elimi Ahsen'in yanağına koydum. Parmaklarım alev almıştı sanki.Bilge'nin komutuyla dudaklarımız arasında ki mesafeyi kapattım. Onu öpmeye başladığım da karşılık vermiyordu. Bunu önceden biliyordum. Dilimi dudaklarının üzerinde gezdirdiğimde dudaklarını aralamıştı. Dilim ağzının içine kayarken ortamdaki bakışlardan bir haberdim. İnlememek için kendimi zor tutuyordum. Bilge'nin komutuyla geri çekileceğim sırada Ahsen'in alt dudağıma bıraktığı ısırıkla iyice kendimden geçmiştim.

"Oldu mu rahatladın mı Bilge?"

"Evet rahatladım paşam."

Şişeye uzanıp tekrar çevirdim. Buket ve Ahsen arasında durmuştu. Soru kısmı Buket'i gösteriyordu.

"Doğruluk mu."

Devamını getiremeden Ahsen konuştu.

"Doğruluk."

"Bakire misin?"

Soru üzerine gözler Ahsen'e döndü. Gayet rahat bir şekilde cevap verdi.

"Hayır."

"Peki ilkini kime verdin?"

"Tek soru hakkın var bunu sonraya sakla."

Buket sinirle şişeyi çevirdi.

Ahsen ve Bilge arasında duran şişenin soru kısmı Ahsen'deydi.

"Evet, söyle bakalım sarı kafa. Hangisini seçiyorsun?"

"Cesaret diyorum."

Ahsen piç piç sırıtırken telefonunu çıkardı.

"Çıkar telefonunu Sarp'a ilan-ı aşk edeceksin."

Bilge irileşmiş gözlerle karşısına bakarken transa geçmiş gibiydi.

"Ama bunu yaparsam Sarp benimle dalga geçer."

Sesi titrek çıkmıştı. Öyle ki ağlayacak sanmıştım. Bu Sarp'a cidden tutuldu galiba.

"Sarp kızlarla dalga geçen tiplerden değil Bilge. Adam yirmi altı yaşında çocuk değil."

"Tamam o zaman bende numarası var bekle bir mesajla özetleyeceğim durumu."

*


Telefonuna gelen mesajla daldığı otel projesinin kollarından sıyrıldı. Whatsaptan gelen mesajı gönderen tanımadığı numaraya tıkladı.

- İyi geceler. Henüz tanışmadık ama ben Ahsen'in okuldan bir arkadaşıyım. Okula adım attığın ilk günden beri seni fazlasıyla beğeniyorum. Fırsat verirsen seninle tanışmak istiyorum. -Bilge Doğan.

Okudukları şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşatmıştı Sarp'a. Numaraya tıklayıp profil resmine baktı. Güzel kız diye geçirdi içinden. Mesajı cevaplamak için klavyenin harflerinde gezindi parmakları.

+Gördüğün ilk gün gelmiş olsaydın bu kadar beklemiş olmazdın. Madem tanışmak istiyorsun en kısa zamanda görüşmek dileği ile.

Aradan yirmi dakika geçmiş ama Sarp hala geri cevap almamıştı mesajına. Telefonu yerine bırakıp tekrar projenin içinde kayboldu.

*

Uzun bir gece olmuştu ve biraz önce Fırat'la öpüşmüş-tü. Karşılık vermemek ve dudakları dudaklarını su gibi içerken inlememek için kendini zor tutmuştu. İçinde bir şeyler titreşime geçmişti sanki.

İki kasa biradan kalanları tüketirken oyunu bitirmişlerdi. Bilge telefonuna bakıp anırır biçimde konuştu.

"Oha yani yuh. Sarp cevap vermiş mesajıma."

"Biliyordum. Sarpolim kızları kırmaz. Ne demiş."

"Gördüğün an gelseydin daha erken tanışırdık demiş. En kısa zamanda görüşmek üzere demiş. Ahseeeen oldu galiba. Allah'ım çok şükür ya."

"Tamamdır ben eve gidince bir buluşma ayarlarım sizin adınıza. Artık kalksam iyi olacak."

"Beyler yarın görüşürüz.."

Fırat'ta Ahsen'le ayaklanınca Rüzgar çemkirdi.

"Beni kim bırakacak oğlum arabam yok benim."

Fırat bıkkın bir ifade ile cebinden çıkardığı anahtarı Rüzgar'a fırlattı.

"Sen benimkini al ben Ahsen'le-re gideceğim Sarp'la konuşmam lazım."

Kaşları istemsiz çatılırken Fırat Ahsen'in cümlesini telaffuz etti. Eliyle kaşlarına dokunup:

'yapma şöyle erken kırışacak-sın' dedi. Bir şey demeden omuz silkti.

Çocuklarla vedalaşıp arabaya bindiler. Fırat yolcu koltuğuna yerleştiğinde gaza basıp  sahilden çıktı. Arabada rahatsız edici bir sessizlik vardı. Bozmadı ve yola odaklandı. Yol boyu hiç konuşmamıştı ikiside . Sonunda arabayı evin önünde durdurdu.

"Hadi Sarp'la ne konuşacaksan konuş, girelim şu eve."

Tam arabadan ineceği sırada kolundan yakaladı. Durup ona doğru döndü.

"Aslında Sarp'la daha sonra görüşecektik. Ben seninle gelebilmek için öyle demiştim." uzanıp yanağından öptü. Çapkın bakışlarını yüzünde gezdirdi.

"Bu çapkın bakışlarını başka kızlara da kullanıyorsan işin zor şimdiden söyleyeyim."

"Gülüyorum ve gidiyorum dövmeli yarın görüşürüz."

Arabayı garaja park edip yukarı çıktı.

"BEN GELDİİİİİM! SARPOLİİİM UYUYAKALMADIN DİMİ!"

Sesi evi inletirken Sarp'tan ses çıkmamıştı. Çalışma odasına girdiğinde masaya kafasını yaslamış uyuyan bir adet Sarp buldu. Yavaş ve sessiz adımlarla yanına gitti.

Yanağına kon-durduğu buseden sonra gözlerini açtı.

"Kalk yerine yat hadi yakışıklı."

"Ahsen sen ne zaman geldin?"

"Şimdi geldim Fırat'la. Evine gitti o da. "

"Anladım. Yeni otelin proje detayları arasında kayboldum resmen."

"Valla pek kaybolmuşa benzemiyordun Bilge'ye cevap yazarken."

"Sahi o kız ne iş, ciddi miydi?"

"Ciddiydi tabi. Kız seninle beni sefkili sanıyormuş kardeş olduğumuzu öğrendiğinde nasıl mutlu oldu."

"Sefkili mi yapma uykumu kaçıracaksın."

"Tamam be. Bende bir duş alayım uyurum hadi sana iyi geceler."

Odasına girdiği an gözlerinde canlanan anıyla şoka uğradı. Kapan'da bar taburesinde oturmuş izlediği adam ondan başkası değildi...

- Bölüm sonu -


Merhabalar. Sizlere mükemmel bir bölümle geldim. Umarım beğenirsiniz. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin sizleri seviyorum.

Hikaye Tanıtımı

@mrsmarsli
isimli kullanıcının

NEFES isimli kitabına bakmanızı öneririm.

-BüşradaBüşra

20.01.2016

Continue Reading

You'll Also Like

74.1K 2.1K 70
Hayatının tek bir mesaj ile değişebileceğini hiç düşündün mü? İÇİN SERİSİ | 1
6.7K 410 34
Sevmek. Tek bir kelime insanın hayatını değiştirir mi? Onların değiştirdi. Korkmadan sevdiler. Biri sevmeyi öğrendi, diğeri sevmeyi öğretti. Bazen ko...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

378K 35.1K 4
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
5.9K 4K 26
"Gece olunca saçlarından severek uyutacağım seni az daha dayan" O gece bu sözleri sarf etmişti bana Ekin Arel. Hayatımda ki en güzel andı. Bir enkaz...