FIRTINA

By fatmaandac

2.6M 94.7K 17.4K

Kız güzeldi. Ama çocuğun çirkini... Çocuk geceydi. Ama kızın sabahı... Çocuk kıza yangındı. Kız ise kendi içi... More

BÖLÜM 1: "9 SANİYE"
BÖLÜM 2: "İLK"
BÖLÜM 3: "ÇİRKİN"
Yazardan...
BÖLÜM 4: "ERKEK EVİ"
BÖLÜM 5: "ETKİ"
BÖLÜM 6: "KADEH"
BÖLÜM 7: "MIKNATIS"
BÖLÜM 8: "SAVAŞ"
BÖLÜM 9: "TİŞÖRT"
BÖLÜM 10: "KORNA"
BÖLÜM 11: "İLAÇ"
BÖLÜM 12: "MİGREN"
BÖLÜM 14: "SİGARA"
Hey Millet!
BÖLÜM 15: "DEPO"
BÖLÜM 16: "YARA"
BÖLÜM 17: "İZ"
BÖLÜM 18: "ANNE"
Bilgilendirme Bölümü
BÖLÜM 19: "KÂBUS" part1
BÖLÜM 19: "KÂBUS" part2
BÖLÜM 20: "GECE"
BÖLÜM 21: "CEZA"
BÖLÜM 22: "FOTOĞRAF"
BÖLÜM 23: "KİLİTLİ KUTU"
BÖLÜM 24: "SİS"
BÖLÜM 25: "SİYAH" part1
BÖLÜM 25: "SİYAH" part2
BÖLÜM 26: "NEFHA"
Kitap Teklifi
BÖLÜM 27: "FIRTINA"
NOT
BÖLÜM 28-kesit
NOT
BÖLÜM 28: "SABAH"
BÖLÜM 29: "KASKLI" part1
BÖLÜM 29: "KASKLI" part2
Kitap Adı Değişiyor!
BÖLÜM 30: "YEMEK"
BÖLÜM 31: "YABANCI"
BÖLÜM 32: "FOTOĞRAF MAKİNESİ"
Facebook Grubu
BÖLÜM 33: "BANYO"
HEY!
BÖLÜM 34: "KİLİTLİ KASA"
Wattys 2016
BÖLÜM 35: "KAN"
YENİ BÖLÜM HAKKINDA DUYURU
BÖLÜM 36: "KARARMIŞ RUHLAR" part1
BÖLÜM 36: "KARARMIŞ RUHLAR" part2

BÖLÜM 13: "PORTRE"

74.7K 2.3K 291
By fatmaandac


Kalabalıktan yükselen 'Emir' diye haykırma sesleri kulaklarımı sağır ederken, Alya'nın yakaya yapışma olayını devralmasını kaşlarımı çatarak karşıladım.

Emir'i ve yanındaki sarışının, yani Erva'nın, yüz ifadeleri o kadar değişik ve birbirlerinden zıttıydı ki, Mina'yı yere düşüren kişilerin onlar olduğunu çarçabuk anlayabilmiştim. Zaten anlamamak biraz değil bayağı bir aptallık olurdu.

"Emir, sen ne yaptın!"diye bağırdığımda, Alya bir kez daha yakasına asılıp geriye doğru bir adım attı ve arkasını dönerek Mina'nın yanına koştu.

"Emir, cevap ver!"

Gözleri, ruhsuz bedenler kadar boştu. Hayal kırıklığıyla Erva'ya döndüğümde, gözüme ilişen gözündeki morluk ve çökmüş yanakları kalbimin atış hızını iki misli artırırken, "Bir kıza el kaldıracak kadar düştün mü lan sen!"dedim omuzlarından ittirip. Tabii ki de bunu sadece Mina için söylemiştim. Erva'ya el kaldırıp kaldırmaması beni pek alakadar etmezdi, gerçi Emir Erva'ya çok önem veriyordu; ona el kaldırması mucize gibi bir şeydi. Emir gücümden dolayı sendeledi, fakat Erva gözyaşları arasından Emir'e sıkı sıkıya yapıştığı için geriye doğru bir adım dahi atmıyordu.

Etrafımızdakilerin küçümseyici bakışlarını üzerimde hissettiğimde, çenemin ucuna ellerimi sabitledikten sonra kaşıyıp, gözlerimi birden büyüttüm ve "Dağılın!"diye bağırdım.

Emir'den

Sınıfta yine bir ibnelik peşinde olarak, Azad'ın ödevine birkaç rütüş yaparken, içimden en sinsi gülüşlerimden birini atıyordum.

En son kağıdın üzerine 'Hocam bugün de çok güzelsiniz.' yazıp ödevi tekrardan çantasına soktum. Bugün yine keyfim yerindeydi.

Yani ponçik tarafım yine ağır basıyordu.

10 dakika sonra

Uyuduğum Azad'ın sırasından Berke tarafından kaldırıldım. Saçlarımı düzeltirken, alt dudağını dişleyerek ön sırayı gösterdi kafasıyla.

Gözlerim Erva'yı bulduğunda, boynumda âdeta kanlarımla ritmini belli eden, en az on tane damarın belirdiğini fark ettim. Erva'nın gözünün altında kocaman bir morluk vardı; fondötenle kapatmaya çalışmıştı, fakat hâlâ belliydi.

Sırayı devirerek ona doğru ilerlediğimde, gözlerindeki yaşları hızlıca silip saçlarından öptüm ve onu kendime çekerek sarılmaya çalıştım.

Çalıştım.

Olmadı... Sarılmadı...

Korkakça suratına baktığımda, çenesi ve kiprikleri tir tir titriyordu. "Ne oldu güzelim? Kim yaptı bunu sana?"diye sessizce bağırdığımda, ellerini, ardından da vücudunu geriye çekerek çantasını aldığı gibi sınıftan çıktı.

Birkaç saniyelik beyin fırtınasının ardından, duvara yumruk attıktan sonra Erva'nın arkasından koşup koluna yapıştım ve sürüklemeye başladım.

Dün Mina'yı bizi izlerken görmüştüm. Tahminlerimde yanılmıyorsam, ki ben yanılmazdım, Erva'yı bu hale o getirmişti.

Bu kız cidden deli olmalıydı, bana aşık olup Erva'yı çekememek, bir de benim olana bulaşmak ha?!

Ellerimi Erva'nın bileğine sıkıca kavradığımda, yüzü aniden ekşidi. Sinirle dudağımı dişlediğimde, siyah deri montunu sıvayıp gözümü bileğine çevirdim. Bileğinde bir tane sigara izi vardı. Hızlıca kolundan tuttuktan sonra okulun dışına çıkardım.

Neredeydi o kız!

Bizim bankta oturan Azad'ın önünde Mina ve Alya'yı gördüğümde, koşar adımlarla ve sıkılmış yumruklarımla banka doğru gittim. Azad, ardında da kızlar gözlerini bana çevirdi, Erva'yı arkama ittirip Mina'nın bileklerine ellerimi doladım ve sıkıca kavradım.

"Ona bu ellerle mi vurdun lan!"

Kükreyişim karşısında mavi gözlerini kırpıştırıp acı dolu gözlerle gözlerime baktı. "Ben... Ben bir şey yapmadım. Bırak!"

Dişlerimi birbirine bastırarak Erva'yı kolundan yanıma çekip montunu tekrardan sıvadım ve izi gösterip "Emin misin?"diye bağırdım.

Tekrardan ona döndüğümde çenesi titriyordu. Bu hareketi beni daha çok sinirlendirirken, çenemin kasıldığını hissedip elimle yüzümü sıvazladım.

Çok geçti artık!

Sinirime hakim olamayıp Mina'nın karnına tekme attığımda, inleyerek yere düştü. Hesaplayamadığım tek şey, düşerken kafasını yere çarpmasıydı.

✴✴✴

Sara'dan

Mina'yı revire bırakıp, proje ödevi yüzünden sınıfa ilerlerken koridordaki ayak sesleri kafamı arkaya çevirmeme sebep oldu.

Rüzgar ortada, Beyza Emir'in koluna girmiş bir şekilde, Azad da tek başına koridorda yürüyorlardı. Berra'yı arayan gözlerim cevap bulamazken, Rüzgar ve çetesinde takılı kaldım.

Emir'in sadece kulaklarında, siyah zımba şeklinde küpeleri varken; Rüzgar'ın sağ kulağının başlangıcında, gümüşi renkte bir piercing vardı. Azad'ın sağ kaşını süsleyen iki siyah zımbayı ve Beyza'nın dudağındaki piercingi söylemezsem, düşüncelerimde ne kadar yerli biri olduğumu anlatamazdım. Beyza'yı görmezden geldikten sonra, onların Bermuda Şeytan Üçgeni'ne ne kadar uyumlu olduklarını içimde sessizce çığlık atarak doğruladım.

Hepsinin de üzerinde siyah deri mont vardı. Bileklerini dirseklerine kadar sıvamış, saçlarını düzelterek sınıfa girmek için adımlarını hızlandırıyorlardı.Alya'nın tabiriyle ağzımdan sular saçarak onlara bakıyordum.

Şu filmlerdeki salak kızlar gibi, içim gide gide meteor kesmekten bir an önce kurtulmam gerektiğini fark edip, yutkundum. Bakışlarımın rotasını sınıfa çevirdiğimde, ilk görüş alanıma giren Nefes'ti.

Yine uyuyordu.

İçimdeki kız çocuğunu tutmadığımda, Nefes'in yanına hızlıca oturup kulağına yaklaştım ve "Nefes!"diye bağırdım.

"Beceriksiz,"diye mırıldandığını duyduğumda, dudağımı büzüp çantamı sıraya fırlattım. "Neden ama ya?" diye mızmızlanırken suratımı asıp Nefes'in yanına oturduğumda, sırada doğruldu ve gözlerini yüzüme dikti.

Gülümseyerek kafasını sırasına, ardından çantasına çevirip içinden bir kağıt çıkardı. Kağıtta benim portrem vardı! Bana çizim konusunda yetenekli olduğundan hiç bahsetmemişti. Gerçi bunu o mu çizmişti ki?

"Bunu sen mi çizdin!"diye konuştum hayretle. Bir de Rüzgar iti sevmezdi bu çocuğu. Oğlum çocuk beş yıldızlı be!

"Aynen öyle,"dedi göğsünü kabartarak. "Gerçi sen daha güzelsin ama..."

Damarlarım yanaklarımda koskocaman bir düğüm oluştururken, kırmızıya çalan rengini elimin tersiyle dindirmeye çalıştım ve "Teşekkür ederim," dedim gözlerimi kaçırarak.

"Tamı tamına iki günümü aldı,"diye söylendi gururla. Tekrardan baktım çizime. Gerçekten çok özenilmişti.

"Okula gelmediğin gün, bunun için miydi yoksa?"

"Ha, yoo," falan diye bir şeyler zırvaladı ama gülerek önüme dönerken, portremi çizmek için gelmediğini çoktan anlamıştım.

"Peki, ben alabilir miyim bunu? Gerçekten çok güzel olmuş," dedim yüzüme sıcak gülümsemelerimden birini takınmaya çalışarak.

Kafasını sallayıp "Zaten bende ondan çok var," diye mırıldandı. Portremi çantamın büyük gözüne özenle yerleştirdikten sonra dediğini pek anlayamadığımdan "Efendim?" dedim. Sırada yayılırken, "Yani sürekli çizim yapıyorum. O portrelerden çok fazla çizdiğim için..." dedi.

Bacaklarını aralayarak biraz daha yayıldığında, dirseklerini dizine yaslayıp ellerini birleştirdi ve öne doğru eğildi. Çocuğun elinde bile kası vardı. Kafamı gülerek salladığımda "Ee bugün sunum günü, ödev nerede?" diye bir soru attım ortaya.

Gözleri gözlerimi bulduğunda çantasından yine bir kağıt parçası çıkardı, bir ara onun çantasını karıştırma isteğiyle dolup taştım. Ne ararsan, tık diye çantasında buluyordu.

"Hmm... Sen şurayı anlatsan yeter," dedi mavi fosforlu kalemle çizdiği küçük paragrafı gösterirken. "Zaten orada bir şey yok. Bir kere okusan anlarsın."

Kaşlarımı kaldırıp yamukça sırıttığımda "Orası tartışılır." deyip paragrafı okumaya başladım.

✴✴✴

Emir'den

Biyoloji dersi yine ve yine Azad'ın soru cezası almasıyla sonlanırken, boş koridor yavaş yavaş doluyordu. Midemdeki veletler kazı işlemleri yapıyor ve gurultu sesleri çıkarıyorlardı. Hiç kimseye bulaşmadan sınıftan çıktıktan sonra adımlarımı kantine yönlendirdim.

Kantine yakın yerden gelen ağlama sesi, kalbimin sol yanının sıkışmasına neden olurken, sesin sahibini aramaya koyuldum.

İlk önce etrafa bakındım; kimse yoktu. Öğretmenler odası, malzeme odası, tuvaletler... Kaşlarımı çatarak son kapı olan revirin kapısını açtığımda, kendimi bok gibi hissettiğimi fark ettim.

Mina, sağ koluyla gözlerini kapatmış, sedyede yatarak ağlıyordu. Kalbimi söküp atmak istedim o an... Ne işe yarıyordu ki? Erva için bir kızın canını çok feci acıtmıştım. Hangi yüzle gidecektim yanına?!

Bir cesaret, boğazımı temizleyerek kapıyı tıklattığımda, ceketinin koluna mavi gözlerini silip öksürdü. Gözleri beni bulduğunda, tüm vücudunun sarsıldığını gördüm.

"Ne işin var burada? Gözükme gözüme!"diye bağırdığında, gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktım.

Hâlâ sedyede yatarken, sağ kolunu yanındaki malzeme sehpasından aldığı pamukları ve gümüş renkteki tabağı bana doğru fırlattı. Malzemeleri geride bırakıp ona yaklaştığımda, korkulu gözlerle irkildi. Tabureyi sedyeye yaklaştırıp önüne oturdum, kaşlarını çatıp ellerini karnında sabitledi ve doğrulmaya çalıştı, fakat ani hareketi karşısında ellerinin üstüne koyduğum ellerim, kalmasına engel oldu.

"Çek ellerini," diye tısladı birden. Ben adi pisliğin tekiydim! Ellerini nazikçe karnından ittiğimde, ellerimi karnına yavaşça koydum ve sesimi yumuşak çıkarmaya çalışarak "Burası mı acıyor?" diye sordum. Ses çıkarmayınca, acıyan yerin orası olduğuna emin olmak için elimi yavaşça bastırdım, yüzü acıyla buruşurken kalbimin ortasından geçen buz gibi sıvı, bütün vücudumu etkisi altına aldı.

Tişörtünün üstünden karnını okşamaya başladığımda, ilk başta kaşlarının ortasındaki çizgi derinleşti, fakat acısını dindirmiş olacak ki bir süre sonra kaşları eski hâline geri döndü. Kapattığı gözlerini araladığında buz mavisi gözlerinden elimin üstüne kocaman bir gözyaşı damlası düştü.

Yutkunarak "Ben yapmadım, Emir." diye fısıldadı.

✴✴✴

Sara'dan

Rüzgar önde, ben arkasında, ördek gibi paytak paytak giderken, taş gibi bir bedene çarpıp kafamı kaldırdım. Saniyeler içinde, Rüzgar'ın gözleri gözlerimi bulduğunda kafamı yana çevirip kısa bir küfür mırıldandım.

"O diline acı biber sürmezsem..." dedi tehditvari ses tonuyla. "Hem ne yapıyorsun peşimde kuyruk gibi?"

"Acıktım," dedim yamukça gülerek. Surat ifadesini gördüğümde dilimi ısırarak, yamuk gülüşümü pislikçe sırıtmaya çevirdim. Açlıktan ölmemek için, Rüzgar'ın hamaratlığına ihtiyacım vardı, ya da hamaratsızlığına... Ama tek bildiğim şey, onun yaptığı yemeğin tadını deli gibi merak ettiğimdi. "Valla acıktım."

"Yemek yaparsam susacak mısın?"

Reklamdaki kadınlar gibi ağzımı kocaman açarak "Aaa," diye sitem ettim. "Aşk olsun Rüzgar."

Kafasını sallayıp güldüğünde "O da olur güzelim." deyip kapişonunu kafasına örttü ve merdivenlerden indi. Dar paça, gri penye eşofman altı spor ayakkabısına doğru daralarak bitiyordu. Gerçekten tarzı çok güçlüydü. Üstüne giydiği buz mavisi sweet'i ve ayaklarındaki New Balance'larıyla, evde de tarz olunabileceğinin en büyük kanıtıydı. Bu çocuğun tarzına aşıktım.

Ben de ardından merdivenleri indiğimde, Rüzgar çoktan mutfağa gitmişti bile. Her şey yolundayken, Mina ve Alya'yla görüşmem gerektiğini düşünüp ellerimle ceplerimi yokladım. Cep telefonum odamda olmalıydı, merdivenlere tekrardan yöneldiğimde, hemen alt tarafımda, karanlıkla ne olduğu pek de belli olmayan ama parlayan bir şey dikkatimi çekti. Kuytu bir köşe olduğundan, ne düştüyse görülmemişti demek ki...

Merdivenleri tekrardan inip, parlayan şeyin yanına gittiğimde spot ışıklarını açmamla kaşlarımı çatmam bir oldu. Merdivenin kenarına fırlatılmış mor bir sütyen ve ortasına taşlı tokayla tutturulmuş bir not duruyordu. Kaşlarımı çatarak notu okuduğumda sebepsizce elimin üstüne gözyaşlarım düştü.

Continue Reading

You'll Also Like

533K 19.6K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
7.1M 414K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2M 73.5K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...