Yalanlar Üzerinde Aşk

By pembe_kalem

1.3M 80.5K 9.5K

Tüm hayatı yalandan ibaret olan ve gerçek ailesini bile tanımayan bir kız. Bir anda yaşamak istemediği diyarl... More

Tanıtım / Alıntı
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
FİNAL

Bölüm 13

28.5K 1.7K 250
By pembe_kalem


İnstagram: pembekalemhikayeleri

***

Medya: Davetteki Aras

Bölüm Şarkısı: Mabel Matiz - Aşk Yok Olmaktır

******

Aras'a doğru yavaş yavaş yürürken sırf onu umursamıyormuş gibi görüneyim diye ona odaklanmayıp salonda göz gezdiriyordum. Tüm zihnim onunla karşılaşmaya odaklanmışken kimseyi görmüyordum ama yine de onun delici bakışlarını üzerimde hissederken ona kendi bakışlarımı sunmayacaktım.

İki adım kala nihayet bakışlarımı ona çevirip umurumda değil gülümsememle -artık ne kadar yapabilirsem- yüzüne baktım. O da delici bakışlarını benden ayırmadan sert bir tonda 'Hoş geldiniz' dedikten sonra Demir'e elini uzattı. Demir elini sıkarken "Salon mükemmel olmuş" dedi ama Aras bu tepkisine sadece başını sallayarak cevap verdikten sonra elini bana uzattı. Tekrar bakışları üzerimdeydi. Başlarda hoşuma gitmişti bu delici bakışları ama şimdi avını parçalayacak aslan gibi bakması beni yavaş yavaş tedirgin etmeye başlamıştı.

Tedirginliği sesime yansıtmak istemeyerek tekrar umurumda değilsin bakışlarını takındım. "Aras bey, ekip gerçekten iyi hazırlanmış. Salon mükemmel görünüyor"

Aras bir süre gözlerini gözlerime sabitledikten sonra yine sert bir tonla "Teşekkür ederim" dedi, sanki söylemek istediği çok şey var da söyleyememiş gibiydi.

Gözlerim tekrar salona kayınca Demir'e dönüp "Demir biz yerimize geçelim mi?" diye sordum.

Demir beni kafasıyla onayladığı anda Aras'dan gelen tepkiyle ikimiz de ona baktık.

"Demir mi?", şimdi delici bakışları Demir'in üzerindeydi. Sanırım 'bey' ekini atmam beyefendiyi rahatsız etmişti.

Demir galiba beni kurtarmak isteyeceğini düşünerek "Mina benim arkadaşım" dedi ama bilmiyordu ki bu kız artık o eski Mina değil. Kendi cevabını, o buz adama esirgemeden verir bu kız.

Aras ve Demir köprüde karşı karşıya gelmiş iki köpek gibi bakışırken söze girip "Demir, samimi olduğum insanlar arasında" dedim gülümsememi yüzüme yayarak. Şimdi sayın vahşi köpek, yok etmek için bana bakmaya başlamıştı. 'Zavallı' buz adam, sözünün bu kadar malzeme çıkaracağını bilseydi eminim söylemezdi.

Anlamsız bakışmalar arkadan gelen sesle kesildi. "Mina?"

Bir erkeğin adımı seslendiğini duyunca neden bilmiyorum ama panikle arkama döndüm.

Tanıdık bir yüzü görmenin rahatlığıyla ona gülümsedim. O da her zamanki alıştığım esprili haliyle beni bu gergin anda gülümsetmeyi başardı. "Bu ne güzellik, neredeyse tanımayıp aşık olacaktım. Gerçi hala olabilirim, kendimi neden durduruyorsam"

Gülerek ona daha çok yaklaştım. "Manyaksın Harun. Biliyorsun değil mi?", Harun üniversiteden arkadaşımdı. Onun da babasının bir inşaat şirketi vardı ve yeni yeni babasının şirketinde çalışmaya başlamıştı. Onu burada görmeyi hiç beklemiyordum ama gördüğüme çok sevinmiştim.

"Aşk olsun Mina, güzelliğin beni manyağa çevirdiyse suç benim değil", Harun'un şakayla karışık iltifatına ne cevap vereceğimi bilemezken arkamdaki adamları hatırlamak o anda kurtarıcım olmuştu. Hafifçe arkama döndükten sonra Harun'a Demir ve Aras'ı göstererek "Seni, yeni patronlarımla tanıştırayım; şirketimizin sahibi Aras bey ve genel müdürümüz Demir bey", daha sonra Aras ve Demir'e dönüp "Harun da üniversiten yakın arkadaşım" dedim.

Harun öne doğru gelip önce Aras'ın sonra da Demir'in elini sıktı. "Sizi merak ediyordum. Hayırlı olsun. Umarım Semih Bey'den sonra siz de çok başarılı olursunuz."

Aras anlamsızca Harun'u baştan aşağıya süzdükten sonra, onunla tanıştığına memnun olmadığını belli ederek sadece kafa salladı. Kaba adam ne olacak; zavallı çocuğu da acayip bir konumda bıraktı! Garibim Harun, durumu anlayamamanın çaresizliğiyle bana aceleyle veda ettikten sonra yanımızdan ayrıldı.

Ben de bu odun adamın yanında daha fazla kalıp sinir olmamak için Demir ve ona şimdilik veda edip Ela'ların olduğu masaya doğru ilerlemeye başladım. Arkamda hala onun delici bakışlarını hissediyordum. Tamam bu akşam beni görünce bir tepki vermesini bekliyordum ama sadece gözlerinin fal taşı gibi açılmasını, sonra da çok geçmeden kapanmasını. Gözlerini benden bir saniye bile ayırmadan dik dik bakması belki de son beklediğim şeydi.

Ela ve geniş ailesinin olduğu masaya yaklaşınca herkese kısa bir selam verip Ela'nın yanındaki boş sandalyeye dikkatli bir şekilde oturdum. Masada tam karşımda Tamer amca ve Yağmur teyze oturuyordu, yanlarında da tabi ki biricik oğulları Timur! Ela'nın Timur ile olmasını çok normal karşılamıştım ama şimdi bu durum işi biraz acayipleştirmişti. İkisi de utançlarından birbirlerine zor bakıyorlardı. Zaten Arda amcanın da şahin bakışları bir Ela da bir de Timur'daydı. Zavallı Ela o kadar utanıyordu ki, yüzünün rengi elbisemin kırmızı rengiyle bütünleşmişti. Onu biraz rahatlatmak için aklıma gelen ilk düşünceyle ona dönüp "Ela benimle lavaboya gelir misin?" diye sordum.

Ela bir an şaşkınca bana bakıp daha sonra söylediklerimi idrak etmiş olacak ki sessizce 'Tamam" dedi ve birlikte masadakilerden izin isteyerek kalkıp, lavaboya doğru yürümeye başladık.

Onlardan bizi duyamayacakları kadar uzaklaşınca kırmızı pancarıma döndüm. "Ela biraz sakin olur musun! Bak biraz daha kızarmaya başlarsan seni elbisemin bir parçası sanabilirler"

"Çok komiksin Mina ya! Ben birazdan öleceğim sen benimle dalga geçiyorsun!"

"Tamam kızma şaka yaptım sadece. Ama sen de biraz rahatla, bak hiç gerek yok böyle utanmana. Hem neyden utanıyorsun ki! Aşık olduğun adam karşında, o da sana aşık bundan güzeli var mı? Bu anlardan utanma, tadını çıkar. İleride çocuklarına anlatacağın güzel anılar olacak bunlar", benim de asla sahip olamayacağım anılardı bunlar. Ben asla aşık olduğum adamla bu anları yaşayamayacaktım.

Ela sanki içimi okumuş gibi gözlerime bakıp "Sen de bunları yaşayacaksın. Eminim sen de çok mutlu olacaksın" dedi beni cesaretlendirmek isteyerek.

"Ya tabi önce yeniden aşık olmam lazım. O ihtimal de benim için artık olmadığına göre ben anca sizi ve filmleri izleyerek iç geçiririm"

"Ben zaten abimden bahsediyorum ki. Sen de onunla yaşayacaksın tüm bu anlattıklarını. Ve ben de sen utanınca, sana destek olacağım"

"Güzel hayaller bunlar ama hep hayal kalacaklar."

"Sanmıyorum, özellikle abimin seni gördüğünde yüzünün aldığı hali gördükten sonra artık başka ihtimallere inanmam. Siz birlikte olacaksınız"

Eskiden olsa belki ümitlenirdim ama artık böyle bir durum olmayacaktı. Bu kez kararlı olup imkansız aşkımı kalbimden söküp atacaktım.

"Canım elbise efsane olduğu için herkes ilk bakışta bana takılı kalıyor. Abine de aynısı olmuştur, altında başka nedenler arama"

"İyi de onlar seni beğendikleri için bakıyorlardı ama abim resmen seni sahiplenerek bakıyordu. Sana bakan herkesi öldürecek gibi"

"Ya tabi inekler de uçuyordu"

"Ne?"

"Diyorum ki hadi lavaboya gidelim, böyle ayakta dikilmeyelim", hala bana şaşkınlıkla bakan Ela'yı kolundan zorla çekip lavaboya yönlendirdim.

İçi tamamen dolu olan lavaboya zar zor girdikten sonra sadece makyajımızı kontrol edip o havasız ortamda çok kalmadan dışarı çıktık. Ben kendim için 'Acaba abartmış mıyım?' diye düşünürken diğer tüm kadınlar kendilerini çok da ilgilendiren bir davet olmadığı halde sanki saraydaki baloya prens tarafından beğenilmek için yarışmaya gelmişlerdi. Hepsi birbirlerini rakipleriymiş gibi süzüp abartılı makyajlarının üzerine bir kat makyaj daha atıyorlardı. Herhalde Aras gecenin sonunda kendine gelin adayım olarak şunu seçtim dese kimse yadırgamaz seçilen kişi göbek atarak sahneye atardı kendini. İnsanların bu kadar da çok paraya tapmaları beni rahatsız ediyordu. Karakter umurlarında bile değildi, para olsun yeterdi. Ben de tabi ki bu saçma düşüncelerine sinir olmuştum, yoksa isteyen istediği kadar Aras'ı etkilemeye çalışsındı; benim artık umurunda değildi ki, olmamalıydı!

Yeniden salona girerken salonun daha da kalabalıklaştığını fark ettim, adım atmak da bile zorlanıyorduk. Ela heyecanla bana Timur'la ilgili bir şey anlatırken aniden duraklayıp korku dolu gözlerle karşıya bakmaya başlayınca, neyi gördüğünü merak ederek ben de onun bakışlarımı o tarafa çevirdiğimde gördüğüm insanlar, Ela'nın korkunç ifadesinin aksine benim yüzüm tiksintiyle buruştu. Müge karşımızdaydı ve yüzündeki sahte gülümsemesiyle bize doğru geliyordu.

Yanımıza gelince liseden beri hafızamda olan sahte gülüşüyle "Kızlar nasılsınız? Sizi ne kadar özlemişim" dedi. 'Özlemişim' kelimesini duyunca Ela ile birbirimize bakıp hafifçe gülümsedik. Müge ve bizi özlemek! Hakan olmasaydı lisede beni parçalayacak olan Müge, ne hikmetse beni özlemişti!

Onunla aynı alaycı gülüşü takınarak "Aa gerçekten mi? Ama biz seni hiç özlemedik canım" dedim hala alayla gülümseyerek.

Sözlerim Müge'de beklenilen etkiyi yapınca suratı düşmüştü ama hiç bozmadan yeniden alayla bana bakarak "Ah Mina'cım ya seni üniversite bile değiştirememiş; yine aynı kenar mahalle gülüsün" dedi tıslayarak, pis yılan!

"Bana bak Müge kaybol git gözümün önünden. Yoksa birazdan sana kenar mahalle gülü nasıl saç yolar onu gösteririm"

Tehditim işe yaradı mı bilmiyordum ama Müge bakışlarını benden alıp bu sefer deminden beri aramızda sessiz kalan Ela'ya döndü.

"Ela'cım abinle geçen gün yeniden tanıştık. Gerçekten mükemmel biri ve sanırım seninle daha çok görüşeceğiz", cümlenin sonunda kısa bir an bana bakıp, sinsi bir gülücük yolladı.

İma ettiği şeyle kalbim sıkışmıştı; Aras'ın bu kızla ilgisi mi vardı!

"Abimin seninle ne işi olacak. Benden sana tavsiye çok da ümitlenme; abim sürüngenlerden nefret eder", içimden Ela'yı kucaklamak gelmişti; resmen Müge'nin gözlerindeki ışığı soldurmuştu.

Ela'dan gelen beklemediğim tepkiyle bu sefer Müge'nin suratı düşebilmişti. Ela elimden tutup beni çekiştirerek oradan uzaklaştırınca Müge ile daha fazla muhatap olmadan masamıza döndük.

Masamıza döndükten kısa bir zaman sonra sonunda Aras sahneye çıkıp kısa bir konuşma yapmıştı. Konuşmasında şirketin politikalardan çok, işçi haklarına ve insani değerlere değinmişti. Bu durum belki salonda bulunan iş adamları tarafından yadırganabilirdi ama benim hoşuma gitmişti. Aşık olduğum adam beni sevmese de iyi biriydi. Aşık olmak için yanlış kişiyi seçmemiştim, doğru kişiyi seçmiştim ama galiba ben onun için doğru kişi değildim. Ona yeniden aşık olduğum bu mükemmel konuşmasının ardından bazı gerçekleri daha iyi anlamıştım. Aras bana karşı kaba biri olabilirdi ama kötü biri değildi. Adam bana aşık değildi ve benden uzak durmak istemesi de en doğal hakkıydı. Onu suçlayarak içimdeki aşkı yok edemezdim. Ona hak vererek içimdeki aşkı yok edecektim, o zaman asla birlikte olamayacağımızı anlayacaktım.

Konuşma bittikten sonra orkestra ilk dans parçasını çalmaya başlamıştı. Aras, dansın açılışı için bizim masamıza gelerek annesini dansa kaldırdı. Şimdi annesiyle dans pistinin ortasında tek çift olarak dans ediyorlardı. Tüm hayran dolu bakışlar da onların üzerindeydi. Elif teyze hala çok genç duruyordu; Aras'ın yanında kimse ona annesi demezdi. Birbirlerine bakışları bile çok farklıydı, ikisinin de gözlerinden şefkat fışkırıyordu. Anne oğul arasında o kadar kuvvetli bir bağ vardı ki bu bağ uzaktan bile hissedilebiliyordu.

Biraz sonra Arda amca, Ela ile dansa kalktığında bir süre dans edip sonunda eş değiştirerek karısını oğlunun elinden almıştı. Bayılıyordum Arda amcanın bu aşık hallerine; her daim karısının yanında olmak istiyordu ve her daim ona aşkla bakıyordu.

"Mina bizde dans edelim mi?", girdiğim transtan Demir'in sorusuyla çıkmıştım. Tam ona 'olur' cevabını verecekken araya Timur girdi.

"Dostum siz sonra dans edersiniz. Mina sen şimdi benimle dans eder misin?"

Ben durumu anlayamamıştım ama Demir anlayışla kafa sallayınca ben de Timur'a olur anlamında kafamı sallayıp onun arkasından dans pistine yürüdüm. Dansa başladıktan biraz sonra Timur kulağıma eğilip sessizce konuşmaya başladı;

"Birazdan seni Aras'a vereceğim, ben de Ela'yı alacağım"

Söyledikleri bir anda kalp atışlarımı hızlandırarak paniklememe neden olmuştu. "Timur saçmalama ben Aras'la dans edemem"

"Bir dans sadece Mina, sana git adamla evlen demedim"

"Ben Aras'la dans etmek istemiyorum. Hem o da benimle etmek istemez"

"Allah'ım ya, sanki ne yapacaksınız! Bak hazır ol birazdan değişiyoruz"

"Olmaz kesin...", ben daha cümlemi tamamlayamadan kendimi bir anda Aras'ın kollarında buldum. Hayır hadi ben mecbur kaldım bir anda oyuna geldim; sen nasıl kız kardeşini kuzenin bile olsa ellerin koluna verirsin!! Şimdi ben bu adamla ne konuşacaktım da bilmiyorum ki, daha yüzüne bile bakamıyorum.

"Merak ediyorum bu elbiseyi çok aradın mı?"

Aras'tan gelen iğneleyici sözlerle sonunda başımı kaldırıp ateş saçan gözlerimi ona çevirdim. Kulaklarım bana oyun oynamıyorsa ki oynadığını hiç sanmıyordum, bu adam resmen elbiseme laf sokmaya çalışıyordu!

Böyle bir tepki vermesini beklemediğim için şaşkınlıkla az önce bakmaya korktuğum mavi gözlerine bakıyordum. Sanki anestezi yemiş gibi olayın farkındaydım, tepki vermek istiyordum ama veremiyordum. Ben tepki vermeyince yeniden söze girip "Pardon elbise mi dedim az önce? Senin ki elbiseden çok elbi- olmuş son kısmı tamamlayamamış" dedi alaycı bakışlarla beni süzmeye devam ederek.

Cüreti karşısında o kadar sinirlenmiştim ki nereden aldığımı bilmediğim, o anda içimde peyda olan büyük bir cesaretle konuşmaya başladım. "Size ne Aras bey benim elbisemden? Babam değilsiniz kocam değilsiniz size ne? Ben sizin birbirinden gerizekalı sevgililerinize bir şey diyor muyum? Sonuçta o seviyede sevgilileri bulmak için onlar gibi olmak lazım ama ben sizi sorguluyor muyum?", Aras şok olmuş gözlerle bana bakarken "Şimdi müsaadenizle ben yerime dönüyorum" deyip kollarından ayrılacakken o elini belime koyup birden beni kendine yapıştırdı. Şimdi aramızda mesafe yok gibiydi ve gözlerim ateş saçan gözlerinde kilitliydi.

Gözlerinin bende bıraktığı hipnoz edici etkisinden zorlukla çıkmaya çalıştım. Tam çıkamamıştım ama benim ondan hemen ayrılmam lazımdı. Ona bu kadar yakın olmak bana zararlıydı, hem de çok zararlı.

"A-aras bey beni bırakır mısınız?", sesimdeki titremeye ne kadar engel oldum bilmiyorum ama o hala beni tutan elini bir santim bile gevşetmemişti. Aras bir süre daha sinirle gözlerime baktıktan sonra yavaşça belimdeki elini gevşetmişti. Sanırım beni özgür bırakıyordu.

Kollarından kurtulunca dışarıdan fark edilmemek için sanki normal ayrılıyormuşuz gibi ondan uzaklaştım. Kurtulduğuma sevinmeliydim, sonunda o ukala, uyuz ve her şey, herkesi yönetebileceğini sanan insandan uzaklaşmıştım. Fakat sevinemiyordum, sanki bir yanımda bir boşluk kalmıştı. Yakınlığına o kısa sürede alışmıştım ve şu anda bedenim üşüyordu. Soğuktan değil yokluktan kaynaklanan bir üşümeydi bu.

Masaya tekrar döndüğümde masada sadece Ayaz ve Demir vardı ve gayet neşeli bir şekilde muhabbet ediyorlardı. Ayaz'ın sonunda Demir'i böyle kabullenmesi beni mutlu etmişti, sanırım Aras durumu düzeltip aralarını baya iyileştirmişti. Demir'in yanındaki boş sandalyeye onlara dönük bir şekilde oturunca "Ayaz millet nerede?" diye merakla sordum.

"Annem ve babam; Eda huysuzlanınca eve döndüler, Kaan dayımlar da erken ayrılmışlar ama onları ben de görmedim. Diğerleri de ya lavaboda ya da pistte dans ediyorlardır", ama Ela pistte değildi pistten dönerken son bir kez onu görmek için göz atmıştım, orada yoktu. Onu sorgulayıp Ayaz'ın huzursuzlandırmamak için konuyu kapatıp onların eğlenceli muhabbetine dahil oldum. Ela ile Timur da çok geçmeden masaya döndüler. Ela'nın yüzündeki mutlu ifadeyi görünce nerede olduklarını çok merak etmiştim ama soramıyordum. Erkekler her zamanki gibi, çok geçmeden aralarında muhabbete başlayınca biz de Ela ile salon dedikodusuna başladık.

Ela ile bir süre daha salondakilerden konuştuktan sonra aramıza Harun da katılmıştı. Beraber sanki yıllardır görüşmüyormuşuz gibi yine üniversite anılarını açtık. En güzel senelerimdi üniversitedeki zamanlarım. Her ne kadar erken bitirmek için çabalayıp, üç senede de bitirsem, bitirince içime bir öküz oturmuştu. Keşke bu kadar acele etmeyip arkadaşlarımla doya doya tadını çıkarsaydım demiştim. Şimdi yüksek lisans için gidiyordum ama o, lisans eğitimi gibi olmuyordu.

"Abimin yanındaki kız Müge değil mi?", Ayaz'ın soru cümlesini duyunca dikkatimi Harun'un anlattığı anıdan alarak, söylediklerinin manasını bir süre kafamda evirip çevirdikten sonra direk bakışlarımı piste kaydırdım. Kalbim sıkışıyordu ama Ayaz'dan duyduğum yarım yamalak cümleyi kalbim acısa da teyit etmek istiyordum. Çok geçmeden gözlerim onlara takılmıştı; Aras Müge ile dans ediyordu. Şimdi kim haklıydı? Demir mi, Müge mi! Ya da bu soru yerine belki de 'kim salak?' diye bir soru yöneltmeliydim kendime.

Tabi ki salak olan benim; bu su götürmez bir gerçek.

Ela dolan gözlerimi görünce Harun'a dönüp "Harun Mina'yı dansa kaldırsana" dedi, bana yardım edeceğini düşünerek. Fakat şu anda son isteğim dans pistine çıkıp, onları daha yakından izlemekti.

"Mina'yı dansa kaldırmak benim için şereftir", Harun gülümseyerek bana elini uzatınca uzattığı eli havada bırakıp ayağa kalktım. "Harun beni evime bırakabilir misin?"

Sözlerimi duyunca masadaki herkes şaşkınlıkla bana bakmaya başlamıştı. Mecburen "Başım ağrıyor" diye kısa bir açıklama yapıp hızla salonun çıkışına doğru yürümeye başladım. Arkamdan da birileri kalkıp benimle yürümeye başlamıştı, fakat arkama bile dönmek istemiyordum. Bu lanet salondan bir an önce ayrılıp, sabaha kadar ağlamak istiyordum.

"Mina bir durur musun?", salondan çıkınca koluma Ela yapışmıştı. Arkasında da Demir vardı.

"Siz neden geldiniz ki? Ben sadece Harun'a sormuştum"

"Saçmalama seni yalnız bırakacak değildim. Madem gitmek istiyorsun beraber gideceğiz", kısa bir an Demir'e bakıp bana daha da yaklaşarak sessizce "Bütün gece oturup ağlamana izin vermem. Hele böyle güzel bir gecede asla" dedi. Ne diyebilirdim ki bu cevaba karşı, beni çok iyi tanıyordu.

"Tamam" dedim sessizce, koluma girince hızla çıkışa ilerledik. Ben aslında hemen bir taksiye atlayıp evime dönmek istemiştim ama Demir izin vermeyince valenin arabasını getirmesini bekledik. Araba gelince hemen binip otelden uzaklaştık. İşte böyleydi benim hayatım; asla beni sevmeyecek bir adamı severek tüm hayatımı kendime zehir etmek!

Evin önünce Demir'i kendi evine zorla yollayıp biz de eve çıktık. Demir'i istememiştim çünkü hem onun berbat halimi görmesini istemiyordum hem de sabah erkenden Amerika'ya uçağı vardı. Oradaki işler için gitmesi lazımdı, o zaten bu kadar meşgulken ben de onun kafasını gitmeden önce meşgul ederek, yoramazdım.

Eve girdikten sonra üzerimdeki kıyafetten bir an evvel kurtulmak için odama girdim. Ela'ya dolabımdan temiz pijama takımı verdikten sonra ona salondaki banyoya girmesini söyleyip kendimde odamdaki ebeveyn banyosuna girdim. Kısa bir işlemle yüzümdeki makyajı sildikten sonra duşa kabinine girdim. Zihnimdeki görüntü bana o kadar acı veriyordu ki sıcak su başıma çarpıp saçlarımın ucundan süzülürken banyodaki basamak taşına oturup gözlerimi kapattım. Keşke su beni yıkadığı gibi tüm zihnimi de yıkasaydı; her şeyi unutsaydım. Amerika'daki ailemi, oradaki hayatımı unutsaydım. Aras'ı unutsaydım keşke; en çok da onu unutsaydım.

Su çok sıcak akmaya başlayınca suyu kapattım, oturduğum yerden kıpırdamadan öylece kaldım. Bir şey düşünmüyordum sadece öylece boşluğa itiyordum kendimi.

Ne kadar süre orada kaldım bilmiyordum ama banyo kapısının sert bir şekilde vurulmaya başlanmasıyla sonunda dünyaya dönebilmiştim. Devamında Ela'nın bağırdığını duyunca hızla yerimden kalkıp duştan çıktım. Kabinde fark etmemiştim ama dışarı çıkınca deli gibi üşümeye başlamıştım. Askıdan kalın bir bornoz alıp üzerime giyindikten sonra sonunda kapıyı açtım.

Ela korkulu gözleriyle karşımda duruyordu.

"Mina sen beni öldürecek misin? Kapıyı kıracaktım neredeyse; kapıyı neden açmıyorsun? Hem o kadar saat içeride ne yapıyorsun? Ödüm koptu başına bir şey geldi diye", Ela her zamanki gibi taramalı bir şekilde tüm sorularını ara vermeden sıralamıştı.

"Ela sakin ol. Sadece biraz dalmışım kapıyı çalışını duymadım."

Dudaklarını üzgün bir şekilde büzüp "Ömrümden ömür gitti ama ya" dedi, o kadar tatlı görünüyordu ki.

"Özür dilerim bebeğim. Gerçekten duymadım"

"Özür dilemene gerek yok. Hadi sen daha fazla üşümeden üzerini giyin ben de ikimize kahve yapayım"

"Tamam canım"

Ela odadan çıktıktan sonra hemen havluyla kurulanıp üzerime pijamalarımı giyindim. Saçlarımı da aceleyle kuruttuktan sonra odamdan çıktım.

Mutfağa girdiğimde Ela da kahve fincanlarını yeni masaya koyuyordu. Önümdeki sandalyeyi çekip masaya oturunca Ela'da karşıma oturdu.

"Evet Mina hanım anlatın bakalım, derdiniz neydi de öyle aceleyle davetten kaçtınız?"

"Dalga mı geçiyorsun Ela, görmedin mi abini Müge ile dans ediyordu", hala o anı düşündükçe kalbim acıyordu.

"Gördüm ama öncesinde Müge'nin abimi nasıl karambole getirdiğini gördüm. Abimin onunla zorunlu olarak dans etmek zorunda olduğunu ve dans ederken işkence çekermiş gibi bir hal alan surat ifadesini de gördüm"

Ağzım açık bir şekilde bir fincana bir de Ela'ya bakıyordum; ne yani ben mi yanlış anlamıştım.!

"Mina abimi tanıyorum; onun Müge ile işi olmaz. Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama en azından Müge'yi düşünme. Onu kaale almana bile gerek yok. Hem demedim mi ben abim sürüngenlerden hoşlanmaz diye"

Ela'nın bu gece Müge'ye söylediği sözleri tekrar duyunca yüzüme bir gülümseme oturmuştu. Bir an içimden ona bu akşam Aras'ın yaptıklarını anlatmak gelse de bu düşünceden hemen vazgeçtim. Eğer Ela'ya olanları anlatırsam beni Aras'ın kıskandığına inandırabilirdi, bu da beni yeniden yok yere umutlandırırdı. Hiç gerek yoktu.

Aklıma onların bu akşam Timur'la ortadan kaybolması gelince "Ela siz Timur'la nereye gittiniz de, öyle gülerek geliyordunuz?" diye sordum.

Ela bir anda panikle yerinden doğruldu. "Yokluğumuz gerçekten anlaşıldı mı?"

"Yok canım seni özellikle ben aradığım için sadece ben fark ettim, panik yapmana gerek yok"

Ela'nın panik ifadesi yerini rahatlamaya bıraktığında "Hadi anlat bakalım; nerelerdeydin?" diye heyecanla sordum.

"Ya bak dalga geçme sakın. Şimdi biliyorsun ben biraz hayalperest kızım. Hep böyle bir baloya gelip, salonda insanlar dans ederken bahçede sevgilimle salondan gelen müzikle dans etmeyi hayal ederdim. Bu akşam hayalim de gerçek oldu. Timur biraz huysuzlandı ama onu da bir öpücükle ikna ettim"

Ela'yı dinledikten sonra gülümsemeyi bırakıp tümden kahkaha atmaya başlamıştım. Tamam Ela fazla hayalperestti de, hayallerine Timur'u da böyle bir şekilde katıp, onu sadece bir öpücükle ikna etmesi kahkahalar atmama neden olmuştu. O kadar güzeldiler ki insan kahkaha atarken aynı zamanda benim niye böyle güzel aşkım yok diye oturup ağlamak istiyordu.

**

ELA

Sabah yatakta huzurla uyurken Mina'nın rahatsız eden alarm sesiyle huzurlu uykumdan uyanmıştım. O, acil işi olduğu için cumartesi sabahı mecburen erkenden kalkıp gideceği için alarm kurmuştu ama ben gözlerimi açmadan dakikalarca hanımefendinin kalkıp alarmı kapatmasını beklerken, hala kalkamamıştı. Alarm ellinci defa tekrarlayınca mecburen gözlerimi açıp yan tarafıma döndüm. Tahmin ettiğim gibi hanım efendi hala uyuyordu.

"Mina hadi uyan, işe geç kalacaksın", hafifçe omzunu dürtüp uyandırmaya çalıştım ama hala uykusundan uyanmıyordu. Mina'nın uykusu normalde hafiftir ama galiba dün gece gerçekten çok yorulmuştu. Dürtmelerimi biraz daha fazlalaştırdım ama hala uyanmıyordu. En sonunda yerimden doğrulup suratına dokununca elimdeki yanma hissiyle şok oldum. Mina resmen cayır cayır yanıyordu. Ya ona bir şey olduysa?

Korkuyla, hafifçe yüzünü tokatlamaya başladım. "Mina kalk hadi, en azından gözlerini aç lütfen"

Ümidimi kaybedip başka çareler düşünürken Mina'dan inlemeyle karışık sesler gelmeye başlamıştı. Söylediği karışık sözlerin sonunda 'su' anlamına geldiğini kavrayınca yataktan kalkıp koşarak mutfağa gittim.

Bir bardak suyla odaya geri dönünce suyu yatağın başındaki komidine koyup, Mina'yı zor da olsa hafifçe yataktan doğrulttum. Hala uyuyor gibiydi ama en azından bana tepki veriyordu. Su bardağını alıp ağzına götürüp yavaşça içirmeye başladığımda zorlansa da herhalde çok susadığı için bardaktaki tüm suyu içmişti. Fakat bu böyle olmazdı, kız ateşten birazdan havale geçirebilirdi. Annem böyle ateşlediğimiz zamanlarda bizi banyoya sokar soğuk suyla duş aldırırdı. Belki Mina'yı da soğuk duş iyi edebilirdi.

Mina'yı bin bir zahmetle yerinden kaldırıp zorla banyoya soktum. Bebeğim o kadar çok üşüyordu ki, banyonun taşına oturttuğum anda ağlamaya başlamıştı. Onun o hali yüreğimi parçalıyordu ama onun iyi olması için bunu yapmak zorundaydım. O acıdan ağlarken ben de acıyla soğuk suyu açıp ona kısa bir duş aldırttırdım. Banyodan çıkarıp iyice kuruttuğuma emin olduktan sonra dolabından aldığım kuru eşofmanları yavaşça giydirdim. Tekrar yatağa yatırdım ama üzerini bana yalvarmasına rağmen örtmedim. Zaten ateşliydi, daha çok sıcağa boğamazdım onu.

Başında ateşinin düşmesi için bir süre bekledim ama onun ateşi düşmek yerine daha da artıyordu. Melek suratı kıpkırmızı olmuş, acı çekiyordu. Bu böyle olmayacaktı. Acilen bir ambulans çağırmak daha mantıklıydı. Mina'nın telefonunu ambulansı aramak için eline alınca ben daha numarayı tuşlayamadan onun telefonu çalmaya başladı; abim arıyordu.

"Alo abi?"

"Ela? Mina nerede? İşe neden gelmedi"

"Abi Mina çok hasta, ateşi vardı. Annemin bize yaptığı gibi soğuk suyla yıkadım onu ama ateşi düşmedi. Çok canı yanıyo..", konuşurken gözyaşlarımı tutamayıp ben de ağlamaya başlamıştım.

"Ela, siz neredesiniz? Neden yanında kimse yok"

"Mina'nın evindeyiz. Abi, ben ambulans çağıracağım. Ya ona bir şey olursa, konuşamıyor bile. Ben çok korkuyorum"

"Sakin ol. Ambulans çağırma geç gelir. Ben şimdi geliyorum"

Abim telefonu kapatınca ben de hemen ayağa kalkıp dolaptan Mina'nin kıyafetlerinden giyindim. Ben daha gömleği zor giyinmişken evin kapısı yumruklanmaya başlamıştı. Koşarak kapıyı açtığımda şükürler olsun ki abim karşımdaydı.

"Mina nerede?"

"Hemen koridorun sonundaki odada"

Abim hızla odaya ilerlerken ben de arkasından gittim. Abim odaya girince hemen yatağın yanına gidip Mina'nın ateşini kendi de kontrol ettikten sonra onu yavaşça kucağına alıp odadan çıktı. Ben de telefonlarımızı alıp
arkalarından evden çıktım.

Arabanın yanına geldiğimizde ben hemen arkaya geçtim, abim de Mina'yı yavaşça kucağıma verdi ve hız kaybetmeden direksiyona geçti, o da en az benim kadar korkmuş gibiydi.

Hastanenin önüne geldiğimizde abim arabayı park eder etmez arkaya gelip Mina'yı tekrar kucağına alarak hızla hastaneye girdi. Hastanedekiler başta fark etmemiş olacaklardı ki kimse yanımıza gelmemişti. Ama sonra abim öyle bir bağırdı ki neredeyse hastane yıkılacaktı; derhal herkes koşarak yanımıza gelmişti. Doktorlar ilk olarak Mina'yı acil odasına alıp serum taktılar. Serum onu bir nebze rahatlatmış gibiydi ama hala iyi değildi. Doktorlar uğraşıyordu ama abim de hiç yardımcı olmuyordu. Sürekli doktorlara müdahale edip işlerine karışıyordu. Abimi ilk defa böyle korku dolu görmüştüm, o da benim gibi Mina'nın acı dolu halinden etkileniyordu. Mina'nın koluna iğne batırıldığı anda onun acı dolu sesiyle abimin de gözlerinin dolduğuna yemin edebilirdim.

Doktorlar Mina'ya iğne yapıp onu dinlenmesi için özel odaya aldıklarında, biz de biraz rahat nefes alabilmiştik. En azından artık düzenli şekilde nefes alıp verebiliyordu.

Abimle odada Mina'nın uyanmasını beklerken aklıma İnci teyze ve Hadan amca gelmişti. Onlara da haber vermek lazımdı.

"Abi ben İnci teyzeyi arayıp haber vereceğim. Sen buradasın değil mi?"

Abim gözlerini Mina'dan ayırmadan "Buradayım" diye mırıldanınca onları odada bırakıp koridora çıktım.

Aramaları yaptıktan sonra odaya dönünce kapıyı biraz aralık bıraktığımı fark ettim. Odaya girmeden önce aralıktan içeriye bakınca abimin Mina'nın üzerime eğildiğini fark ettim. Ben öpeceğini sanırken o sadece kulağını Mina'nın ağzına dayayıp, nefes alışverişini dinledikten sonra yüzüne şefkatle bakmaya başladı. Elleriyle yavaşça yüzünü ve saçının yüzüne düşen tutamını okşadıktan sonra koltuğuna geri dönüp, onu yerinden izlemeye devam etti.

Biliyordum, abim de onu seviyordu. Sadece korktuğu için inkar ediyordu. Neyden korktuğunu bilmiyordum ama abimin bu aşkı daha fazla inkar edemeyeceğini biliyordum. Fakat bu gördüklerimin hiç birini Mina'ya anlatmayacaktım. Biliyordum ben anlatsam da abim bu davranışlarının aksini yaparak Mina'nın kalbinde onarılamayacak yaralar açabilirdi.

O yüzden bekleyecektim ben de; ikisinin de birbirlerine tam olarak güvendikleri anı bekleyecektim, abimin aşkını korkmadan kabul ettiği zamanı. O zaman da çok yakındı, hissediyordum.

**********

Continue Reading

You'll Also Like

10.5M 367K 29
BÖLÜMLER GERİ YÜKLENİYOR Şakadan zerre anlamayan birine okkalı bir şaka yaparsanız elde edeceğiniz şey yüklü bir para ve birkaç bin fazla tıklanma o...
3.5M 127K 70
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
2M 99K 43
Abisinin arkadaşına yaptığı sosyal medya akımından sonra hayatı değişeceğini kim bile bilirdi ki? ○●□■ Siz : Seni bir arkadaş bir dos...
714K 29.7K 47
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...