KARAMELİN RÜYASI [ TAMAMLANDI...

By siyahinicindegri

212K 10.7K 4K

Y.N: Karamelin Rüyası benim acemiliğimdi. Bu yüzden birçok hata var. Bunları düzenleyecek zamanım yok. Kitabı... More

0.0
0.1
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9-KESİT
0.9
1.0
~ Kitap adı sorunu~
1.1
1.2
1.3
1.4-KESİT
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
KESİT
2.3
SOSYAL MEDYA
2.4
2.5 KESİT
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2 Part 1-2
FİNAL
İkinci Kitap
İkinci Kitap Yayımda!

0.2

10.7K 408 48
By siyahinicindegri


Yüzüne vuran sarı ışıkla uykulu ruh halinin uykusunu bölmemek için ters tarafa döndü yatakta. Henüz alarm çalmamıştı. Bu demek oluyor ki biraz daha vakti vardı. Azıcık daha uyuyabilirdi. Tam uykunun şefkatli kollarına kendini bırakırken bir hışımla kafasına fırlatılan yastıkla en üst seviyedeki uykusunun kollarından düşerek metrelerce yükseklikten yere çakıldı. "Hassiktir ya!" dudaklarına 0.2 şiddetiyle çarpan el ile biraz daha ayıldı. "Bir daha argo kelimeler duyarsam ağzına biber sürerim Ahsen!" sevgili ağabeyi Sarp sabah sabah yine Ateş işkenceleriyle gelmişti odasına

"Benim alarmım daha çalmadı sen beni neden uyandırıyorsun be adam!" tiz çıkan uykulu sesiyle kulağının pasına tuz ruhu döktü adamın. Sarp kulağını kapatarak sarsak hareketlerle yataktan kalktı. "Sesinin ayarını sikeyim. Kulaklarımın ırzına geçtin." bu tepkisine gözlerini iyice açarak şaşkınlıkla konuştu Ahsen. "Aaa sen kulağınla mı dinliyorsun. Ben seni götünle dinliyorsun zannediyordum be Sarpolim." Sarp eline aldığı yastıkla kafasına  defalarca vururken bir yandan da sövmeyi ihmal etmiyordu. "Senin ben olmamış beynine turp sıkayım. Götümle dinliyormuşum. Bekle sen bunun intikamı acı olacak. Kalk şu yataktan." Sarp Ahsen'i bırakıp odasından çıkarken o uzun uzun gerindi yatakta.

Daha yeni çalan alarmı susturup yataktan sarsak adımlarla kalktı sonra. Odasının  içindeki banyoya girdi ve kıyafetlerinden kurtulup kendini ılık suyun altına attı. Uykusu açılana kadar suyun altında kalmak her sabah yaptığı bir ritüel haline gelmişti. Gözlerini kapattığında üç ay önce yaşadığı o haz dolu anlar zihninin tozlu raflarından çıkmıştı. Her gözünü kapadığında o yabancının dokunuşlarını hissetmek sanki o anı tekrar yaşıyormuş izlenimi veriyordu ona. Yine yüzünü göremeyince ister istemez gözlerini açtı. Düşüncelerinden arınıp saçlarını şampuanlamak için kara-melli şampuanı-nı aldı Evet, çocukluktan beri kara-melli şampuanla yıkardı saçlarını. Annesinin gereksiz gösterişiydi. Ahsen için şampuanları daima özel yaptırırdı. O öldükten sonra bile Ahsen'e şampuan gönderen can dostu Mehveş teyzeye kalbini kırmamak için tek kelime etmezdi.  Zaten vücududa saçlarıda alışmıştı karamel kokusuna. Fazla oyalanmadan saçlarını duruladı ve suyun altından çekti bedenini. Hızla iç çamaşırlarını, okul formasını geçirdi üstüne. Aslında okul forması demeye bin şahit ister. Beyaz bir gömlek, siyah bir etek. Tabi ki bu sadece Ahsen'in  giydiği kısmıydı, bunun birde süveteri, kravatı ve ceketi vardı.

Saçlarını hızlıca kurutup bol bir şekilde ördü. Makyaj masasından seçtiği rimelle pek gereği olmadığı halde kirpiklerini şekillendirip çantasını, kulaklığını ve telefonunu alıp mutfağa indi. Sıradan bir okul gününden ne beklenir?  Tabi ki de Sarp'ın özensiz kahvaltı sofrası. Aslında şikayet etmemesi gerekiyor öyle değil mi? Sonuçta kaç erkek sabah iş saatinden iki saat önce uyanıp, okula gidecek uçarı, asi, serseri bir kız için kahvaltı hazırlıyor?  Her sabah aynı kurulukta tost yapmış olmasa daha çekilebilir olabilirdi ama gerçekten çiğnemekten çene kemiği aşınmıştı Ahsen'in. Sarp onu görünce iç ısıtan gülümsemesini sundu gösterime. Onun gülümsemesi kızı da gülümsemeye itiyor.  Yanına gidip yanağından bir makas alarak parmaklarını dudaklarına götürüp öptü Sarp. "Günaydın güzellik."

"Günaydın Sarpolim." Ona Sarpolim demeyi seviyordu Ahsen.  Daha samimi, daha içten geliyordu bu. Birlikte yaptıkları  haylazlıklara onu hep bu hitapla ikna ederdi. "Bugün ne gibi bir haylazlık peşindesin bakalım. Sarpolim dediğine göre bir şey isteyeceksin." dedi Sarp sanki aklını okumuş gibi. Ee haklıydı adam. Uzun yıllardır aynı evi paylaşıyorlardı. Lakin bu kez yanlış düşünmüştü. "Vallahi de billahi de bir şey istemeyecektim. Sadece şu tostlara biraz daha yağ sürersen yapmadan önce biraz daha yenebilir olur. Ayrıca hani benim şeftali suyum?" kızın samimi ve isyankar ses tonuna gözlerini devirdi Sarp.

"Dolapta canım dolapta iki adım fazla atıp dolaptan alabilirsin." 

Lakin üşengeçlikte mastır yaptığı kanıtlanmıştı Ahsen'in . Tek eliyle telefonu kullanırken parmağının yetişmediği uygulamaya girmekten vazgeçen, televizyon izlerken reklam arasında kanal gezmek isteyip kumanda karşı kanepede olduğu için vazgeçip reklamları izleyen, masada olmadığı için şeftali suyu yerine masadaki vişne suyunu içebilecek kapasitede birisiydi. Yine üşengeçliğini konuşturup  Sarp'tan masadaki vişne suyundan doldurması rica etti. Oflayarak ona da vişne suyu doldurdu Sarp.

Ahsen masaya oturduğunda önünde ki tabağa konulan tostu parmaklarıyla tabaktan aldı. Seri hareketlerle bir ısırık alıp çiğnemeye başladı. Aldığı ketçap tadıyla midesi alt üst olmuştu. Sarp ile göz göze geldiklerinde sinsi sırıtışıyla bakıştı. Eline geçen peçeteye ağzında ki şeyi çıkardı. "Tosta ketçap koymuşsun." gülmemek için kendini sıkarak zorlukla konuştu karşısında ki ela gözlü delikanlı. "Aaa sen ketçap yemezsin değil mi nasılda aklımdan çıkmış. Götümle dinliyorsam demek ki." gözlerini kısıp ona bakarken masadan kalktı. Kapıya ulaştığında okula yürüyerek gideceğini söyledi ve çantasından kulaklığını çıkardı. Kulağına  takıp çalma listesinden  beşinci sıradaki şarkıya duyduğu özlemle birlikte üzerine tıkladı. Adele'in o muhteşem sesi kulağının pasını silercesine şarkıya başladı.

ADELE: Rolling in the Deep

Adele'in bu satırları bir gerçeklikle çarpışıyordu onun için. Aşkın ne kadar yaralayıcı, yıkıcı, yakıcı bir duygu olduğunu en iyi böyle anlatılırdı. Severken yaralandığımızı, nefessiz kaldığımızı, asla aşkla mutlu olamayacağımızı apaçık ortaya çıkarıyor bu şarkı. Neden tarihe geçen aşklardan bir tanesi bile mutlulukla bitmiyor? Neden sonunda erkekle kadın kavuşamadan ölüyor? Bunca insan bunu bile bile birilerini sevmekten alıkoyamıyor kendini. Sonrasında acı çeken taraf yine kendileri oluyor. Ahsen aşkın gereksizliğini düşünürken okulun önüne gelmişti. Hızlıca okul binasına girip sınıfın olduğu kata çıktı. Burada hiç arkadaşı yoktu. Olmasını da istememişti hiç bir zaman. Kız arkadaşlara güvenmiyor ve kızlardan uzak duruyordu. Erkekler zaten arkadaş olmak istese de istemese de onunla konuşmaya başlayınca,  ondan hoşlanarak şanslarını kaybediyorlardı. Sınıfa girer girmez cam kenarı en arkadaki yerine geçti. Ders fizikti ve Ahsen öğretmenden nefret ediyordu.. Sınıf yavaş yavaş dolarken dışarıyı izlemeye daldı. İlk ders ufak bir soru cevap etkinliği yapacaktı öğretmen. Soruları teker teker tahtaya yazacak öğrenciler de çözümlerini bir kağıda yazarak ad soyad yazıp hocaya vereceklerdi. Öğretmen diğer ders cevaplarını sınıfta okuyup puanlarını verecekti. Kapının kapanmasıyla başını sınıfa çevirdi, hocayı görünce ayağa kalktı. "Çıkarın kağıtları küçük bir sınav yapacağım!" dedi gürleyerek bay çok bilmiş fizikçi. Önceden dağıtılmış çizgisiz kağıdı masasının üzerine çıkarttı. Öğretmen dört soruyu tahtaya yazarken öğrencilerde aynı hızda kağıtta belirli aralıklar bırakarak soruları yazdı. Başla komutuyla soruları çözmeye başladı. Bir fizik dehası olmayabilirdi lakin dersi derste dinlediği için soruları çözmek onun için zor değildi. Yirmi dakikadan sonra öğretmen 'kalemlerinizi bırakın arkadan herkes kağıtları öne doğru uzatsın' dediğinde kağıdını ön sırada oturan sürtük Berna'ya uzattı.

Fizikçi kağıtları toplar toplamaz okumaya başladı. Yanında getirdiği kitabı çıkardı okul çantasından. Josh Malerman'ın Bird Box (KAFES) isimli o şahane romanına adadı ruhunu kısa bir anlığına. Dün akşam tek solukta kitabın ortalarına kadar gelmişti. Kitap elinde uyuya-kalmasa  kesinlikle dün gece bitirirdi ama tadını çıkarma isteğide vardı. Malorie isimli kızda kendisini görüyordu. Yalnız başına iki çocuğunu eğitip sadece dinleyerek doksan kilometre yol gidiyordu Malorie. Boru değil,  doksan kilometre. Bir de Tom vardı, içinde bulundukları siktiriboktan durum olmasaydı  onlardan da ucu açık bir aşk hikayesi doğacağına inanıyordu.  Birde oğluna Tom'un adını koyması içini sızlatmıştı. Tabi siz daha kitabı bitirmeden nereden bildiğini merak ediyorsunuz. Bu kitabı ikinci okuyuşuydu.

Böyle böyle ilk ders bitmiş ikinci ders başlamıştı. Öğretmenin adını seslenmesiyle kafasını kitaptan kaldırdı ve gözlerini fizikçiye diktim. Eliyle gelmesini ifade eden bir işaret yaptığında yerinden kalktı ve adamın yanına gitti.

"Bu ne Ahsen ?" dedi, pişkin bir şekilde gülerken. Ufaktan sinirlerinin beynine çıkmasını göz ardı ederek derin bir nefes aldı. "Ne ne Hoca."

"Kağıdından bahsediyorum utanmasan adını da yazmayacakmış-sın. Eee tabi gerçek hayatta muhteşem bir fiziğe sahip olmak fizik dersinde başarılı olunabileceği anlamına gelmiyor. Sınıf arkadaşlarına bunu göstermiş oldun." Sınıftan yükselen kıkırtılar sinirlerinin yükselip tavana çarpmasını ve etrafa saçılmasına sebep oldu, Ahsen ise patladı. Öğretmene doğru yürüdü  ve ensesinden tutup konuşmaya başladı: "Sübyancılar gibi öğrencilerinizin vücutlarını keseceğinize Adam gibi dersinizi anlatsaydınız daha başarılı olabilirdim ama gelin görün ki diğer derslerde olan başarım fizikte işe yaramıyor gibi görünüyor. Ya da akıllının biri benim kağıdıma kendi adını yazıp kendi kağıdını da bana vermiş olmalı!" dedikten sonra kafasını sert bir şekilde masaya vurdu. (Pişman mı hayır.) Hoca tabiri caizse kıpkırmızı bir suratla ayağa kalktı ve Ahsen'i bileğinden tuttuğu gibi sınıftan çıkardı. "Sen ne yaptığını sanıyorsun ha hadsiz! Yürü çabuk müdürün odasına!" suratındaki iplemez sırıtışla: "Önden öğretmenler." dedi. Eliyle geçmesini işaret ederken. Sert adımlarla müdürün odasına yürüdü fizikçi. Arkasından o yürüyordu. Müdürün odasına girer girmez feryatlarına başladı. 

"Bu ne saygısızlıktır efendim hayatım boyunca böyle aşağılanmadım!"

Müdür irileşmiş gözlerle öğretmenin kızarmış alnına baktıktan sonra Ahsen'i baştan aşağı süzdü.

"Ne oluyor Vedat Bey " cümlesiyle sessizliğini bozdu. Fizikçi durmadı, başladı olanları anlatmaya. Tabi Ahsen'in fiziğiyle ilgili tespitlerini en aza indirgeyerek. Ahsen ise sessizliğini koruyarak hiçbir savunmada bulunmadı. Müdür bey sessizliğinden bir şey çıkaramayarak telefonunu aldı. Bir kaç parmak haraketi ile kulağına götürdü. Biraz bekledikten sonra ağzını aralayıp cümleleri sıraldı.

"İyi günler. Sarp Ateş'le mi görüşüyorum?"

Müdür tekrar konuşmaya başladığında dikkat kesilip ağzından çıkan kelimelerini dinledi. "Okulumuzda okuyan öğrenciniz Ahsen Karahan'la ilgili bir durumu görüşmek için okula uğrayabilir misiniz? "

En iyisi tüymekti Ahsen için. Buradan çıkar çıkmaz Sarp gelmeden kaçsa iyi olacaktı. Birde bu gereksiz fizikçinin yanında azarlamasını çekmek istemiyordu. Müdür onaylayan birkaç mırıltıdan sonra telefonu kapattı. Aradan bir dakika geçer geçmez telefonu titredi. İşte şimdi sıçmıştı Ahsen.

"Hocam ben çıkabilir miyim siz Sarp'la halledin ne olacaksa."

Müdür ağzını açmadan Vedat olacak fizikçi atladı. :

"Bak bak şu tavırlara bak. Sanki ben şiddet uyguladım öğretmene." Delici bakışlarını yüzüne çevirdiğinde kelimenin tam anlamıyla süt dökmüş kediye döndü ve cümlelerine bir son verdi öğretmen. Müdüre muzip bir şekilde sırıtarak odayı terk etti. Sınıfa doğru adımlarken böyle bir şeyi kimin yaptığını düşünüyordu. Sınıfa girdiğinde öğrenciler ne olduğunu anlamaya çalışırken sırasına gitti. Eşyalarını tek tek çantaya tıkıp fermuarı kapattı. Öğretmen masasının önünde durup adının yazdığı kağıdı inceledi. Kağıtları karıştırınca kendi yazısıyla dolu olan kağıt gözüne ilişti ve üzerinde yazan ismi okudu. An itibari ile gözünden çıkan ateşler beden bulsa o sürtük Berna yanıp kül olurdu. Gözlerini üzerine diktiğinde korkak bakışlarını yere çevirdi. Bir kaç adımda yanındaydı sinirden titreyen çenesine engel olmuyordu. Belki de olamıyordu.

Kulağına eğilip "Bunun rövanşını almayacağımı sanma." dedi. Başını kaldırıp sınıftakilere döndü, onlara çevrilen gözler hemen odağına başka şeyler aldı.  Berna: "B-ben her şeyi itiraf edebilirim yeter ki bana zarar verme." dedi  yalvarır gibi. Yüksek sesle bağırarak konuştu Ahsen.
"Ne yani Berk'le olan fantezilerinizi kimseye anlatmazsam suçunu itiraf mı edeceksin." cümlesini  tamamladığında herkesle birlikte Berk'inde bakışları onu odağına aldı. Berna utançtan yerin dibine girerken sınıftakiler fısıldaşmaya başlamıştı Umurunda mıydı? Hayır. Berk'in birkaç ay onun peşinde koşup yüz bulamayınca Berna ile takıldığını biliyordu. Zaten Berk gibiler birilerini altına almadan rahat edemezdi. Berna'da istediğini verince Ahsen'in peşini bırakmıştı.

Berna'yı dolan gözleriyle baş başa bırakıp sınıftan çıktı. Kulaklıkları-nı kulağına takarak okula yakın olan sahile yürüdü. Yine bir okuldan atılma vakasıyla Sarp'ın karşısına çıktığı için üzgündü. Ama hayat bu ya hep istemediklerimizi çıkarmaz mıydı karşımıza. Eğer o yavşak Ahsen'i  herkesin içinde küçük düşürmeye çalışmasaydı Ahsen'de onu küçük düşürmeyecekti. Hayatta katlanamadığı  tek şey acizlikti. İnsanların ona bakarak gülmesi. Tabi ki gülmekle bir sıkıntısı yoktu. Gülmenin çeşitleriyle sıkıntısı vardı. Sen zor durumda ki bir insana dalga geçer gibi kıkırdar-san sonuçlarına katlanırdın.  

Derin bir nefes alıp denizin tuzlu kokusunu ciğerlerine hapsederken tuza bulanan sadece ciğerleri değildi. Ruhuda bu tuzdan nasibini alıyordu. Şu an ihtiyacı olan tek şey Absolut Votkaydı. Sahilin girişindeki büfeye girip kendisine ellilik bir şişe, bir kaç tablet çikolata aldı. Satıcı bir kaç saniye süzdü kızı. Sonra yaşını öğrenmek istedi.  Kimliğini çıkarıp tezgahtara gösterirken gözlerini devirdi. Yaşını öğrendikten sonra utangaç bir şekilde gülümsedi adam. Kimliğini uzattı. Tutarı ödeyip hızlı adımlarla büfeyi terk etti. Sahilin girişine iki yüz metre uzaklıkta ki kayalıklara doğru yürüdü ve dalgaların yetişemediği bir kayaya yerleştirdi kıymetlisini.  Poşetten vazgeçilmezi olan fıstıklı bitter çikolatalardan birini alıp ambalajından sıyırdı. Votka şişesinin de kapağını açtı. Kulaklıkları-nı takarken telefonunu uçak moduna aldı. Çalma listesinden rastgele bir şarkıya tıkladı parmakları. Kulaklıkta Chris Brown çalarken  votka şişesi erkeklerin öpülesi kelimesiyle ifade ettiği dudaklarıyla buluştu.  Dilinden akıp boğazından aşağıya doğru kendine yol çizen alkolün geçtiği yerleri parmağıyla takip edebilirdi.  Boğazının yanması alışık olduğu aynı zamanda  sevdiği şeyler arasında dereceye girerdi. İçmeye devam ederken bir yandan da aldığı çikolatalardan otlandı.

Dalgalar acısını çıkarmak istercesine kayalara vuruyor Ahsen'de hayatını düşünüyordu. Her seferinde geriye gidip daha sert çarpıyordu. Ve bir türlü uslanma bilmeden  bu hareketi zincirleme bir şekilde tekrarlıyordu. Canı yanmıyor mu yanıyor. Ama hata yapmaktan vazgeçmiyordu. Sonunda akışına bırakıyordu her şeyi. Amerika'da kalırken ardında düşüneceği  kimse yoktu. Sarp buradaydı ve orada ne yaptığını bilmiyordu. Kötü arkadaşlıklar edinmişti. Uyuşturucu, alkol, sigara bir kızdan beklenemeyecek kadar pis bir hayatı vardı. Okumak aklının ucundan geçmemişti.

Sarp babasının vasiyetini okuduğunda üzerinde ki ağırlığı kelimelerle anlatması imkansızdı. Vücudunun çektiği cehennem azabı diğer tarafta ki cehennem olgusunu küçültmüştü. Hiç bir şey babasının ondan beklediklerini yerine getirememenin verdiği acizlik kadar acıtamazdı. O ailesinin kendisini sevmediğini fazlalık olarak düşündüğünü zannederken babası kendisinden neler bekliyormuş. Gerçi o  annesinin bu düşüncelerle uyuşmadığını biliyordu. Onun için varsa yoksa Asrın'dı. Böyle düşüncelere dalmışken şişeyi dudaklarına götürdü ve çoktan bittiğini fark etti. Kalan iki tablet çikolatayı spor çantasına tıktı. Çöpleri toplayarak eve gitmek için ayaklandı.

*

Eve doğru yürürken evde kendini bekleyen kasırgaya hazırlıklı olmaya çalışıyordu. Ama sadece çalışıyordu. Hayatında ki tek insanı hayal kırıklığına uğratmak kendinsen utanmasını sağlıyordu. Anahtarla kapıyı açtı evden çıt çıkmıyordu. Biraz rahatlayarak sessiz adımlarla anahtarı vestiyere astı. Merdivenleri çıkmak için hazırlanırken ilk basamağa basmasıyla Sarp'ın kadifemsi sesi doldu kulaklarına. 

"İyi geceler demeyecek misin?"

Sakin tavrı Ahsen'i korkutuyordu. Belli etmeden yüzünü ona döndü. Siyah kumaş pantolonu üzerine giydiği beyaz gömleğinin kollarını katlamış ve fazla dağıtmış görünüyordu. "İyi geceler" deyip muzipçe bir gülümseyiş atarak sırtını döndü  tekrar merdiven basamağına basmak için ayağını kaldırdı. Havaya kalkan ayağı  basamakla buluşamadan Sarp'ın sesi tekrar doldu kulağına.  "Gel sen buraya gel.." Korkarak merdivenden iniyor. Karşısında,  ayakta beklediği kanepeye kuruldu, düşüncelerine pranga vurarak. Sarp yanına oturup kolunu omzuna attı. Yüzünü Ahsen'e döndü. "Ne zaman akıllanıcan sen birde içmişsin"

Surat ifadesinden ne düşündüğünü anlayamadı.  "Başarılı olduğum bir sınavda hile yapmışlar hocada aslını astarını öğrenmeden beni küçük düşürmeye çalıştı ne yapsaydım. O pirinç kadar aklı olmayan sınıf arkadaşlarımın bana gülmeye devam etmesini mi izleseydim." Kafasını arkaya atarak derin bir nefes aldı, yutkunurken boğazında bir elmas gibi duran adem elması yukarıdan aşağı doğru hareket etti. "Ne dedi de kafasını masaya geçirdin adamın. Gülmemek için zor tuttum kendimi."

Gerginliğin kol gezdiği ses tonuyla teker teker neler konuşulduysa anlattı. Baştan sona kadar büyük bir ciddiyetle dinledi Sarp. Son cümlesi ile birlikte koy verdiği kahkahası rahatlamasına ve sıktığı dişlerini gevşetmesine sebep oldu. "Bana kızmayacak mısın?" gülmesi Ahsen'i şaşırtıyor. "Hayır sana kızgın değilim. Sadece kırgınım. Derslerinde bu kadar başarılıyken gittiğin her okuldan atılman fazla sorumsuzca. Bu gidişle İstanbul'da seni kabul edecek lise kalmayacak. Son seneydi zaten azıcık sıksaydın dişini." Sarp'ın ses tonuna yapışan isyan ses tellerinden ayrılmadı bir süre. "Haklısın. Özür dileyeceğim ama pek faydası olur mu bilmem."

"Özür dileme sadece seni istediğim okula kaydettirmeme karışma ve gittiğin yerde benim için uslu dur. Olur mu?" Bunu yapabilirdi. Sarp için değerdi. O hayatının en büyük puzzle parçasıydı. Ona bu iyiliği çok göremezdi. Serseri kızı okumak zorundaydı. Onaylar şekilde başını aşağı yukarı salladı. "Tamam, seni Kılıç Kolejine kaydettireceğim ve sen orada yaramazlık yapmayacaksın." Zengin tikilerinin arasında nasıl uslu durabilirdi ki. İnsanları doğduğu günden beri küçümseyen ezen varlıkların arasında illa birinden biri onu küçük düşürmeye çalışacaktı. Bıkkın bir ifadeyle "Tamam" dedi. Suratının aldığı şekli görünce güldü genç adam. Parmakları saçlarını karıştırdı. Alışkanlık haline getirdiği bu hareketi sayesinde gerekmedikçe onun yanında saçlarını açmıyordu. Şekil vermek için onca uğraş verdiği saçlarını hiç acımadan iki saniyede mahvediyordu namussuz. Ellerini saçlarından çekti. Koltuktan kalkıp salonun çıkış kapısına doğru yürüdü. "Yarın serbestsin. Ben okula gidip kayıt işlemlerini halledeceğim. Sen de bir günlük sürgününün tadını çıkar." Salondan çıktığında evin kapısının açılma sesini duydu beraberinde kapanma sesini de.

Şimdiden plan belliydi. Yarın her zaman gittiği bara gidip deliler gibi eğlenecekti. Minimum alkol maksimum eğlence yasasına.uyarak tabi. Merdivenlerden çıkıp odasına girdi. Duş alma gereği duymadan yatağına attı kendini. Yarın sabah kalkınca alacağını not etti zihninin bir köşesine. Tavanı izlerken kendini uykunun pekte huzurlu olmayan kollarına bıraktı. Her gece kabuslarla uyanmak onun seçimiydi tabi. Yaptığı hatayı unutmamak için bu kabuslarla uğraşmak adına bir çaba göstermiyordu, günden güne  güçsüz düşürmesine izin veriyordu.

- Bölüm Sonu-

-Büşradabüşra

29.12.2015



Continue Reading

You'll Also Like

547K 24.7K 35
Bana Ne Yaptın #3# •Bana Ne Yaptın serisinin üçüncü ve son kitabıdır. •Bu seri iğneleyici bir mizaha sahiptir. Okurken gülmenin yanında eleştirdiğim...
10.7K 1.2K 27
bu güzel kitabın fikrini bana veren @Eroltuncer8 bebişime çok teşekkür ederim❤
49.4K 2.1K 69
Ne kadar ileriye gidebilirdiniz ? Hiç tanımadığınız biri için.. Ben sanırım kimsenin yapamadığını, aklına dahi getiremeyeceği bir şeyi anlık cesare...
694K 39.9K 34
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...