Morlar Kraliçesi

By e_dgn0

2.5M 120K 7.3K

Bir deli fişek ile zorba hikayesi... Tatlı mı tatlı bir romantik komedi. "Erdem iyi misin? Biz gerçekten birl... More

Merhaba!
1. Zorba Herif!
2.Morlar Kraliçesi
3. Depo
5. Allah Ne Verdiyse!
6.Annem !!!
7.Arkadaş?
8.Ben Şok !
9. Yemek
10. Egemen ! ! !
11. Yoksa ?
12.Allah ne verdiyse vol 2!
Yeni Kitap
13. Acaba ?
14.Kurtarıcım
15. Sol Yan?
16. Yalan
17.İçin?
18. Eylül :)
19. İtiraf
20. Cesaret
21. Teklif ?
22. Tamamlayanım
23. Bingo!
24. Hayalim...
25. Babam?
26. Eylül İptal
27. Rezil Olma
28. Erdem
29. Vuslat
30. Deli Âşıklar
31. Kızgınım
32.Pişmanım
33. Özlem
34. Yakalanma
35. Ağlak Eylül :)
36. Anlaşma
37. Babaanne ?
38. Taş Hatun !
39. Benim !
40. Yuvadan Uçmak
41. Gerçekler
42. Hastalık...
43. Duygusal
44. Aile Olmak
Final
Son Söz ve Teşekkürler

4.Deli Kızlar

78.5K 3.6K 163
By e_dgn0



4. Deli Kızlar

Eylül'den...

"Eylül Hanım." Hayır ya bana sesleniyor olamazdı!

İsmimi mi öğrenmiş bir de? Ah, hayır!

Gözlerimi kırpıştırdım ve sabır dileyip başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Ağzımı kesinlikle ama kesinlikle açmayacaktım. Derdi neyse söylesin ve gitsin istiyordum. Bir kez daha bu adamla uğraşamazdım. Aslında uğraşırdım da şimdi ne yeriydi ne de zamanıydı. "Sizinle yalnız konuşabilir miyiz?" Allah'ım inceliğe de gel. Bunu dün bana hakaret ederek konuşan adam mı söylüyordu?

Hayır, yani ne bekliyordu benden? Olur, paşam nasıl istersen dememi falan mı? "Konuşamayız ne yazık ki." Katı ve sert sesimle saniyelik gözlerine bakıp konuştum. Yalandan da mahcubiyetten ölüyormuşum gibi bakış attım. Gerçi bu bakışıma kimse inanmadı ama olsun!

"Eylül!" diye gereksiz yüksek çıkan sesiyle ona şaşkınlıkla baktım. Bakışımı ölçüp değerlendirmiş olmalı ki kendini toparlayarak konuşmasına devam etti. "Yani Eylül Hanım lütfen. Fazla zamanınızı almayacağım."

Oflayarak ve kızgınlıkla oturduğum koltuktan kalktım."Çağrıcım ben hemen geliyorum,"dedim ve Erdem Beyin yanından hızlı bir şekilde özellikle bile, isteye koluna çarparak dışarı çıktım. Okulun geniş koridorunda tenha bir yer bulduğumda nefes alıp arkamı döndüm ve durdum. Kollarımı karnımda bağladığım gibi ayağımı da sallamaya başladım. Derdi şimdi neydi? Mesele tam olarak kapanmamıştı –kapanması mümkün değildi gerçi de- ama biraz ara versek iyi olacaktı.

Tam karşıma geçip o koca gözlerini bana dikti. Bu kadar büyük müydü bu adamın gözleri? Demek ki sinirlendiğim zaman gözümden büyüklüğünün ölçüsü kaçırmış olmalıydım. Erdem'le adam akıllı konuşup anlaşamadık ki, her görüşmemizde anca bu kadar görebilmiş olmalıydım.

Saniyeler geçti ama bir türlü konuşmaya başlayamadı. Onu mu bekleyecektim? Utanıyor desem bu adamda utanacak yüz bile yoktu. Arsızın tekiydi. Harbi ya bu adamın utandığı biri var mıdır ki acaba? Of Eylül şimdi oturdun da bunu mu düşündün? İç sesime hak verdim ve hâlâ konuşmayan Erdem Agâh yerine ben ağzımı açtım."Evet derdin ne? Ne söyleyeceksen söyle ve git." Kaba bir davranıştı kabul ediyordum. Ama bu adam yüzünden öteki tarafa gidecektim Neredeyse. Yolun kıyısından döndüm. Kabalık şu anlık düşüneceğim en saçma şey olmalıydı.

Bu adam bana ne diye bakıp duruyordu? Baştan aşağı resmen beni süzdü. Çaktırmadan üzerime baktım açıkta kalan yerim var mı, diye ama yoktu. Elbisemin dekolte kısmı da oldukça kapalıydı. Kaşlarımı çatıp bu sefer ben ona diktim gözlerimi. "Daha ne kadar konuşmadan duracaksınız acaba?" Okul da olduğumuza göre resmiyet gerekiyordu. Ayrıca bu adamla senli ve benli konuşmak için samimiyetim bile yoktu.

"Ah pardon dalmışım da." Onu anladık da nereye daldığını çözemedim."Ben senden özür dilemek için gelmiştim. Dün ki davranışım için kusura bakma." Aman Yarabbi! Birilerinin aklı çalışmış ve özür diliyordu. Sonunda benim narin bir kadın olduğumu anladı mı ne?

"Bitti mi?" dedim kısa ve öz. En asiliydi.

"Beni kovuyor musun?" derken ki yüz ifadesi takdire şayandı. Dakikalar boyunca kahkaha bile atabilirdim.

"Anlamış olmanız çok güzel, Erdem Bey. Ben kibarlık yapmaya çalıştım ama..." Yüzümü ekşiterek onu boydan boya süzdüm. "Senin incelik bilmediğini unutmuşum. Pardon!" Siyah bir takım elbise giyerek buraya gelmişti. Gri kabanıyla adam ayaklı manken gibiydi. Sahibi olan arkadaş şanslı sayılırdı ama bana yaptığı gibi hödük davranıyorsa acıyordum. Yazık.

Gülmeye başladı. Bu işte bir terslik vardı? Onun bu söylediğime kızması gerekirdi."Gülünecek ne var acaba? Farkındaysan sana hakaret ettim."

"Farkındayım güzelim... Ben zeki bir adamım her ne kadar sen öyle görmesen de. Neyse kıymetli zamanını harcamak istemiyorum, daha fazla. Bir akşam yemekte senden tam olarak özür dilemek istiyorum." Hah yemekmiş. Bu adam kendini ne sanıyordu acaba? Bu olağanca yakışıklılıkla beni etkileyebileceğini mi? Edemezdi. O kadarda iradesiz bir kadın değildim.

Küçük bir kahkaha atarak,"Sen iyi misin be adam?" dedim. "Ben... " İşaret parmağımla kendimi ve onu gösterdim."Seninle yemek yiyeceğim? Kimse değil de ben. Koca bir hah!" Parmağımı kendi göğsüme koyup hareketimi sonlandırdım."Kardeşime yaptıklarını unutmadım," dedim düz ama asabi bir sesle. Tek benim kardeşime de yapmıyordu, kendi çok sevdiği kardeşini de bu saçmalıkla üzüyordu.

"Unut diyen olmadı. Sadece bir yemek bunda abartılacak ne var? Her yetişkin insan olarak karşılıklı yemek yiyeceğiz."

"Yetişkin?" dedim inanamayarak."Sen yetişkin olduğunu nereden çıkardın? Daha on sekiz yaşına bile girmemiş çocuğu döverken hiç de öyle dediğin gibi yetişkin biri değildin! Bak amacın ne bilmiyorum ama dün de dediğim gibi benden ve kardeşimden uzak dur. Güneş'le aralarında artık hiç bir şey olamaz. O yüzden şimdi git!"

Bana bakıp anlamsızca başını sallayıp arkasını döndü. Sırtı bana dönük bir halde biraz beklese de sonrasında bana bir kez daha bakmadan yürüdü ve gitti. Derdi neydi bu adamın? Gel kardeşimi döv sonra yemek yiyelim de! Bende onunla yemeğe çıkıp kafayı iyice yiyecek göz var mıydı? Yoktu!

Arkasından ne kadar zamandır bakıyordum bilmiyordum ama sonunda silkelenerek kendime geldim. Ay bana da bulaştırdı manyaklığını! Sinirden titremeye bile başladım. Ama derin bir nefesle kendime sahip çıktım. Bu adamdan bundan sonra, mümkün olduğu kadar uzak duracaktım.

Çalan ders ziliyle kendimi iyice toparlayıp öğretmenler odasına geri girdim. Öğretmen arkadaşlarımın çoğu ben girerken kapıdan çıkıyordu. Çağrı bıraktığım yerde telefonu ile uğraşıyordu."Kusura bakma beklenmedik misafirdi," dedim kendimi açıklama ihtiyacıyla. Yüzümü o zorbayı hatırlayınca buruşturdum.

"Sorun değil. Ne istiyormuş tanıdık geldi ama çıkaramadım."

Bende anlasam ne istediği... "Önemli değil. Güneş var ya on ikilerden onun abisi." Güneş'i tanırdı ama abisini bilir miydi, bilemezdim. Ben tanımıyordum bu Erdem Agâh'ı.

"Erdem değil mi adı? Adam biraz karanlık sanırım. Yani öyle duymuştum. Gittiğim gece kulüplerinden ismini sıklıkla duyuyorum." Geceleri pek dışarı çıkmadığım için bilmemem normaldi. Hoş çıksam da hafızamda gereksiz kişileri tutmazdım. Ay, tamam bu adamı görsem unutmazdım. Ama gece kulüplerine giden tiplerden olmadım bundan sonra da olmazdım. İçim bu konuda geçmiş, kokmaya doğru gidiyor bile diyebilirdim. Gürültülü yerleri kaldıramıyordum.

"Ay neyse hadi derse geç kalacağız." Daha fazla onun hakkında konuşmak istemiyordum. Beni ne ilgilendirirdi. Benden uzak Allah'a yakın olsundu.

*****

Bütün gün okulun ardından yorgunluğumun son haddiyle kendimi tatlış evime zor attım. Ayaklarım, ayakta durmaktan resmen şişmişti. Mesleğimden bu durumlardan dolayı soğuma aşamasına geliyordum ama soğumadan kendimi çalkalayıp eski halimi alıyordum.

Üzerimi değiştirip yemek yapmak için mutfağa girdim. Yemek yapmak bana iyi geliyordu. Dolu zihnimi boşaltmak için ev temizliği ve yemek yapmak bire birdi. Çok becerikli olmasam da güzel yaptığım yemekler vardı. Hem çalışıp hem de ev hanımı olmak sonuçta kolay değildi.

Bugün Egemen'in dershanesi olduğu için geç gelecekti ve onu bekleyecektim. Yalnız yemek yemeyi sevmesem de bazı zamanlar mecbur kalıyordum. Ama bugün Egemen'le yemek istiyordum.

Yemeklerimi ve soframı hazırladıktan sonra o her öğrencinin korkulu rüyası kâğıtların başına oturmayı sonunda başarmıştım. Egemen'i beklerken aradan birkaç tanesi çıkmışta olacaktı. Bu çocukları anlamak gerçekten güçtü. Evladım boğaz patlatıyorum kaç saat size hâlâ yapmamak için direniyorsunuz, demek istediğim çok sayıda öğrencim vardı! Sabrımın sınırlarını zorlamaktan çekinmiyorlardı. Bir gün bu kâğıtların hepsini mutlulukla okuyacak mıydım, emin olamıyordum.

Kapımın çalmasıyla çalışma masamdan kalktım. Kapıya giderken saate baktığımda Egemen'in gelmesine daha bir saat olduğunu gördüm. Kim gelmişti bu saatte?

Kapıyı açtığımda yeşil gözlerini dikmiş canım ve aynı zamanda da başımın belası olan kızı gördüm."Sen de nereden çıktın? Hani haftaya dönüyordun?" dedim şaşkınlıkla.

Omzunu silkerek,"Sıkıldım. Ne bakıyorsun kızım içeri almayacak mısın beni?"dedi aynı cırtlak sesiyle.

"Gel gel deli seni." Kübra benim deli dolu, üniversitede zamanında yurtta kaldığım oda arkadaşımdı. Kendisi psikoloji bölümü okumuştu. Ama çok akıllı birisi sayılmazdı.

"Anne ve babamı özledim ama alışmışım ya yalnızlığa, kalabalık ortamı çok kaldıramadım."

"Nazan Teyzeye seni söyleyeceğim," dedim fenalık dolu bakışlarımla. Sonrada benden uzakta olan ailem gözümün önüne geldi. "Ben bizimkileri nasıl özledim var ya." Gözlerim hemen dolmamıştı. Annemleri görmeyeli iki aydan fazla oluyordu. Arayı uzatmazdık ama bu sefer biraz uzamıştı. Doğal olarak da özlem duydum kabarmıştı. Babamı daha çok özlemiştim. Annem benim bir üst versiyonum ve -bana göre- daha tehlikeli olduğu için pek anlaşamıyorduk. Bu nedenle özlenme sırasında her zaman babam önde oluyordu.

"Söyle de bende seni atomlarına ayırayım." Beni tehdit edip içeri girdi. "Egemen nerede bu arada?" derken evde gözlerini gezdirdi. Egemen de emeği çoktu. Benden daha çok iyi anlaşırlardı. Tabii bunun nedeni de açıktı. Benim gibi Egemen'e yüklenmezdi. Tipik anlayışlı abla versiyonu gibiydi.

"Dershaneden gelmedi daha. Bu aralar aklı karışık."

"Ne oldu Güneş'ten ayrıldı mı yoksa?" Nasıl ya benden hariç herkes biliyor muydu?

"Seninde mi haberin vardı? Neden bana söylemedin? Egemen kızın abisinden bir ton dayak yedi." Hoş dese bile elimden bir şey yine gelmeyecekti. O dayağı; Güneş, Erdem denen kaba adamın kardeşi olduğu sürece yiyecekti. Bu Allah'ın emriydi.

"Ne! İnanamıyorum kimmiş o ayı? Söyle de ağzını yüzünü dağıtayım." Daha yeni oturduğu koltuktan kalkmaya çalışan arkadaşımı zor zapt ettim. Bu kız benden daha manyaktı.

"Dur dur ben haletlim yani tam olarak halledemedim ama ettim gibi bir şey oldu," diye saçmalamaya başlayınca sustum ve nefesimi tazelediği gibi başıma gelenleri kısaca söyledim. "Puf adam beni gebertiyordu kısacası." Aslında Kübra'yı boşuna oturttum. Bu sinirle hareket etse Erdem'i atomlarına ayırmaz, parçalardı. Tekrar mı gaza getirsem ki?

"Ne!" diye yeniden cırladı. "Ve sen bunu bana şimdi anlatıyorsun... Ne zaman oldu? Anlat çabuk beni daha fazla merakta ve sinirde bırakmadan."

Bütün olanları baştan anlattım. Egemen olayına çok sinirlense de benim mevzu ya güldü sadece. Neymiş hak etmişmişim. Koca kız çocuk gibi salaklık yapmışım.

İki gündür hakaret işitiyordum vallahi. Nedir bu Eylül kızın çektiği?

Kübra'nın beni iğneleyici bakışlarından çalan kapıyla kurtuldum. Kübra oturduğu yerden fırlayarak kapıya koştu. Bu hızı gelenin Egemen olduğunu içindi. Kübra evlerinin en küçüğü olduğu için kardeş meraklısıydı. "Ben bakarım. Egementoş gelmiştir." Egemen'e böyle seslendiğimde bana surat asıyordu. Kübra dediği zaman çocuk salakça gülüyordu."Egemen canımmm."

"Kübra Abla! Gelmişsin? Neden haber vermedin ben alırdım seni." Pis yalaka. Bu çocuğa ben bakıyordum daha hâlâ bana iyi davranmıyor, hatta beni istemiyordu.

Birbirini özlemle sarılan ikiliye kollarımı göğsümde bağlayarak baktım. Bu çocuk bir gün bana böyle sarılmamıştı. Kıskanmak değildi bu kesinlikle. Bu tür ithamlara karşıydım. Aman ya kıskandım işte! Benim kardeşim ama onu daha çok seviyordu! Bu tür dışlanmaları herkes kıskandırdı. Ve bende kıskanıyordum!

"Kapatın kapıyı artık evimi soğuttunuz." Onları bakmayı kesip mutfağa gittim. Yemekler soğumuş olmalıydı. Altlarını açıp sofraya üçüncü tabağı koydum. Kübra'yla karşılıklı dairelerde oturuyorduk. Akşamları genel olarak beraber takılırdık. Egemen geldikten sonra muhteşem üçlü demek istedim ama o ikisi beni dışlayıp bir kenara attığı için yalnız kaldım diyebilirdim. Ama onların şebekliklerine bakıp da mutlu olmamak elde değildi.

Sofraya oturduğumuzdan beri Kübra aşk acısı çeken Egemen'e teselli veriyordu. Bu yaşta çocuk bile âşık olurken benim olmamam ne kadar ironiydi değil mi? Benim kanayan yaramdı. Çok öncelerde, daha ben lisedeyken başıma buna benzer bir olay gelmişti. O zaman aşk sanırdım ama şimdi düşündüğümde değilmiş. Çocuksu bir ilgiymiş. Hatta o bile değildi. Her neyse işte o zamanlar o hoşlandığımı sandığım çocuk benim ilgimi nereden anladıysa anlamış ve bana yakın durmaya başladı. Başlarda saf bir genç kız olarak o yalancı, sahtekâr ilgiye çekildim. Konuşmaya falan başladık. Sonra bir gün beklemediğim bir zaman, alnımı iki yanına acımadan geçirilmiş iki tane koca koca boynuzun çoktan, benden habersiz yerleştiğini anladım ve de gördüm.

O günden sonra erkeklere güvenmedim. O günden sonra gerçek aşkı bir gün, hakkıyla bulacağıma inandım. Ama olmadı. Bu yaşımda hâlâ kimseye âşık olamamıştım. En son ne zaman bu duyguyu tattığımı bile hatırlamıyordum. O zamandan sonra galiba ilişki yaşamaya karşı ürkek davranmaya başlamıştım. Ve birde yalnızlığa alışmıştım. Durumum gerçekten de içler acısıydı. Bu gidişle annemin en çok korktu başına gelecekti. Kızı evde kalacaktı.

Okul zamanı kafamı meşgul etmesin diye kimseyi hayatıma almamıştım. Alıp ne yapacaktım ki. Erkeklerin sahiplenme duygusu beni çileden çıkartıyordu. Her halta karışmaları yok mu? Hayatıma karışılmasından nefret ederdim. Bir de korkum vardı ki bu en büyük nedendi.

Mezun olduktan sonrada iş derdine düştüm. Sonra Egemen geldi zaten. Şu an birini istiyor muydum hayatımda emin değildim. Düzenimi kurdum ve sanırım istemiyordum. Filmlerdeki gibi aşk yoktu sonuçta gerçek hayatta. Nerede manyağı nereden psikopatı beni bulacağı için kendimi kasmama gerek yoktu.

Akşam yemeğimi resmen onları seyrederek geçiriyordum. Adiler ben yokmuşum gibi fısır fısır bile konuşmaya başladılar. Kübra kesin Güneş'le tekrar birlikte olmaları için gaz veriyordu. İstediği gazı versin bu iş olmayacaktı. Artık ne dediyse Kübra, Egemen korkulu gözlerle bana baktı. Baksın, baksın da gözlerimdeki yakıcı engeli görsün de hele bir kabul etsin! Sorardım ona. Doğru eve postalardım. Aslında göndermezdim de ama onun bunu öğrenmesine hiç gerek yoktu. Annem ve babamın ben sınava hazırlanırken yaptıklarını unutmadım. Hayatımı bir yıllığına resmen dondurmuşlardı. Iyy düşüncesi bile tüylerimi ürpertti.

"Yediyseniz toplayın sofrayı hem konuşmanızda bölünmemiş olur."Ağzımı peçeteye silip sofradan kalktım. Aval aval bana baktılar sadece. Yarım bıraktığım kâğıtlarıma dönüp kafamı dağıtmaya çalıştım. Zor olsa da toplayabildim.

İşim bittiğinde odamdan çıkıp salona girdim. Egemen ortada görünmüyordu. Çocuğu fişekleyip kızı kaçırmasını mı söyledi bu kız? Kübra'ydı bu yani. Her şeyi beklerdim.

Hızlıca özel olarak yaptırdığım morun en koyu tonundaki koltuğuma yayılan arkadaşımın yanına gittim."Egemen nerede?"Sesim panik içinde çıkmıştı.

Sırıtarak bana baktı."Korkma odasında. Ne bu telaş? Egemen aklı başında bir çocuk. Yanlış yapmaz." Rahatlamayla kendimi koltuğa bıraktım. Korkudan kalbim hızlı atmaya başlamıştı. Elimle göğsümün sol kısmına koyarak atışları hissetmeye başladım.

Kafama yediğim yastıkla ne olduğumu şaşırarak Kübra'ya baktım."Sen manyak mısın ne diye kafama vuruyorsun?"

"Sen manyaksın. Kızı kaçırmaya gittiğini düşündün değil mi? Bak doğruyu söyle." Söyleyeyim de benimle dalga geç demi? Avucunu yalardı.

Gözlerimi kaçırarak konuştum."Ne alakası var. Bir an göremeyince..."

"Evet göremeyince?"

"Of sana ne be! Benim kardeşim merak etmeyim mi?"

"Et canım neden etmeyecekmişsin ki. Yalnız Egemen çok üzgün. Nasıl bu kadar gaddar olabildiniz. Bırakın çocukları istedikleri gibi yaşasın." Tek kendi düşündü ya bunları bilmiş!

"Ben düşünmedim mi sanıyorsun? Adam psikopatın teki" Biraz abartmakta sorun yoktu. "Egemen için mecburdum. Görsen sanki tek onda kardeş var. Görgüsüz budala."

"Yemeğe çıksa mıydın acaba? Belki adamı ikna ederdin."

"Saçmalama adam ikna falan olmaz. Yemeğe ne diye çıkmak istedi anlamadım da."

Gözlerini kısıp, "Bu adam seni kaçırıp öldürmek istemesin,"dedi salak, beni korkutmak istiyordu.

"Geri zekâlı sus. Hem beni ortadan kaldırırsa senide kaldırır. Hatta etrafımdaki herkesi..." dedim sessiz fısıltımla, ürkütücü bir hava katmaya çalışarak. İkimiz de bu hallerimize güldük ve kısa bir sessizliğe büründük.

"Şaka maka da adamın derdi ne acaba? Bir ara mekânına beraber gitsek de bir de ben bakayım." Oraya bir daha ayak falan basmayacaktım. Kafayı daha yememiştim. Gebermeye ramak kala hayata döndüm o ayı ininde, bir daha gider miydim?

"Ben ve o adamın ayağına tekrardan gitmek? Hah kesinlikle öyle bir şey olamaz." Kafayı peynir ekmekle yememiştim. Adama benden uzak dur deyip de tükürdüğümü yalamayacaktım. İsteyen istediği yere gidebilirdi. Ama hiçbir güç beni tekrardan o adamın inine götüremezdi!


Continue Reading

You'll Also Like

2M 95.8K 54
"Eksiklerimiz kusurlarımız değildir." Ailem beni hep bunu söyleyerek büyütmüştü. Eksikleri olan insanları dışlamamayı, onları sevmeyi öğretmişlerdi...
AMBER By pile16

Fanfiction

34.6K 6.1K 80
Eski polis Sinâ,küçük kızı Derin ve güzel doktor Amber'in hikayesi...Kapak için @selinhantol arkadaşımıza çok çok teşekkür ederim ♥️
Sadeliğin Asaleti By mervynn

Historical Fiction

742K 38.1K 64
Hıçkırıkları, çığlıkları boğazında hapsolmuştu Amelia' nın. Masalının, babasının kararıyla sona erdiğini düşünüyordu. İçinden bağırıp çağırmak, öfkel...
1M 34.1K 30
Bir yabancıya aşık olup biz olmak o kadar zor mu? #Irmak Düzenin birazcık değiştirilmeye yeltenildiğini sezince harekete geçerim. #KaranAlakurt Kit...