- Peki şimdi nereye gideceğiz? Kaçmayı bu kadar istediğine göre bunu da düşünmüşsündür sanırım?
- Cüneyt başlama lütfen, orada kalsaydık ne yapacaktık? Kaçmaktan başka çaremiz yoktu. Hem aradan kaç ay geçti, eminim kurtulan bir sürü insan vardır ve birlikte bir şeyler yapmışlardır.
- Peki diyelim ki kurtulan insanlar var ve onlar birlikte hareket ediyorlar peki biz onları nasıl bulcağız?
- Yahu çıldırtma beni, şansımızı deneyeceğiz işte, bak Cüneyt artık saçmalamayı kes. Oradan çıkmamız gerekiyordu ve çıktık. Ayrıca seni zorla getirmedim. Kendin gelmek istedin. O yüzden artık her şeye olumsuz tarafından bırakmayı kes ve şu çok övündüğün ama henüz pek bir icraatını göremediğimiz zekanı kullanmaya başla.
Elif'in bu sözlerinden sonra Cüneyt susmuştu. Biraz düşününce Elif'in fazla üstüne gittiğini o da anlamıştı.
- Özür dilerim Elif, haklısın fazla üstüne geldim.
- Tamam tamam, ama dediğim gibi eğer hayatta kalacaksak birbirimizle kavga ederek bunu başaramayız. Şimdi düşün bakalım bir grup insan güvenli bir yer bulmak istese nereye gider?
- Bir kere etrafı yüksek duvarlarla çevrili bir yer olması iyi olur. Sonra içerisinde yeterli barınma imkanının da olması lazım. Aklıma bir şey geliyor ama...
- Söyle bakalım.
- Bence en iyi tercih konsolosluk binaları olur. Hem dışarıdan girişin engellenmesi için yüksek güvenliğe sahiptir hem de barınma imkanları çok iyidir. Üstelik bir yerde okumuştum olağanüstü koşullar için uzun süre yetecek gıda depoları da oluyormuş.
Elif Cüneyt'in anlattıklarını dinledikten sonra gözleri parlamıştı.
- Bu gerçekten harika bir fikir Cüneyt, dediğin gibi en güvenli binalar onlar olmalı, geçen sene ABD vizesi için konsolosluğa gitmiştim. Gerçekten kale gibi bir binaydı.
- Orası öyle ama biz şu anda Şişli'deyiz. Konsolosluk İstinye'de oraya gitmemiz tehlikeli olabilir. Bizim Beyoğlu'ndaki Konsolosluklardan birine gitmemiz daha akıllıca olur sanırım.
- O zaman en uygunu hangisi sen bilirsin, seç bakalım birini.
- İngiliz Konsolosluğu olabilir, Rus Konsolosluğu olabilir, Hollanda olabilir veya Fransa olabilir sanırım.
- Peki ama hangisi?
- Vallahi sıradan deneyeceğiz, zaten eğer oralarda kurtulan insanlar yerine zombiler varsa bizim iki kişi o binaları zombilerden temizlememizin pek imkanı olmaz.
- Haklısın, o zaman önce hangisine gidiyoruz?
- Önce İngiliz Konsolosluğuna gidelim. Hem oraya arabayla daha rahat gideriz. Aslında şu araba yerine bir motor bulsak bizim daha çok işimize yarar. Dar sokaklara falan daha rahat girer çıkarız.
Cüneyt sözlerini bitirdiği sırada Elif ani bir frenle durmuş ve sırıtarak Cüneyt'e camdan dışarı bakmasını işaret ediyordu. Cüneyt kafasını çevirip dışarı baktığında bir motosiklet mağazasının önünde durduklarını görmüştü. Mağazanın vitrin camları kırıktı. İçerdeki motosikletlerin ikisi hariç hepsi alınmıştı. Mağazanın en arka tarafında çok güzel iki tane ATV motosiklet duruyordu.
- Şansımız dönüyor sanırım. İki motor var ama bize birisi yeter. Hadi gidip şu motoru alalım. Hem arabanın benzini azalmıştı hem de dediğin gibi fazla dikkat çekiyor.
- Bu motor bizim işimize çok yarar. Her yere rahatça girer çıkarız.
Elif ve Cüneyt etrafa hızlıca bakınıp arabadan inmişler ve hemen mağazanın arkasındaki motora doğru koşmuşlardı. Motorun yanına geldiklerinde anahtarının üstünde olmadığını görmüşlerdi Hemen yan taraftaki masanın çekmecelerini aramaya başlamışlar ve kısa sürede anahtarı bulmuşlardı.
- İşte anahtarlar, sen daha önce motor kullanmıştın değil mi Cüneyt?
Elif motorun anahtarını Cüneyt'e fırlatmıştı. Cüneyt havada yakaladığı motorun anahtarını avucunda sıkıp motora binmişti.
- Hadi atla da gidelim.
- Gidelim bakalım, umarım çalışır Cüneyt.
- Çalışacak, içime doğuyor.
- O zaman ben de çalışacağına eminim.
Cüneyt anahtarı takmış ve çevirmişti. Motor çalıştığında ikisi de sevinmiş ve kurtulacaklarına dair ümitleri artmıştı. Tam mağazadan çıkacakları sırada tüm perişan haline rağmen çok güzel olduğu anlaşılan on sekiz on dokuz yaşlarında bir kız ve yine aynı yaşlardaki bir erkek mağazanın kapısının önünde belirmişti. Kız onlara doğru bir iki adım atmıştı.
- Yardım edin, ne olur?
Genç kız bu sözleri söyledikten sonra kendinden geçmişti tam yere düşeceği sırada yanındaki delikanlı onu tutmuştu. Elif ve Cüneyt bir an şaşırmışlardı. Çok uzun zamandır birbirleri dışında kimseyi görmemişlerdi. Şaşkınlıklarını attıktan sonra motordan inip genç kıza yardım etmek üzere yanlarına gitmişlerdi. Elif kıza birkaç hafif tokat attıktan ve ağzına biraz su damlatıp yüzünü biraz suyla yıkadıktan sonra kız kendine gelmeye başlamıştı.
- Kendine geliyor. Çok sağ olun.
- Önemli değil ama siz nereden çıktınız? Bu kız neden bayıldı.
- Neredeyse iki gündür hiçbir şey yemedik. Şu karşıdaki apartmanda saklanıyorduk. Başka çaremiz kalmayınca bugün dışarı çıkıp yiyecek bir şeyler bulmaya karar verdik. Dışarı çıkmadan önce camdan dışarıyı kontrol edelim dedik ve sizi buraya girerken gördük. Sanırım biraz heyecan daha çok açlık yüzünden Berrak bayıldı.
- Anladım, hem de çok iyi anladım. Biz de bugün saklandığımız yerden çıktık. Senin adın ne?
- Benim adım Nazım, siz?
- Ben Elif, bu da uzatmalı nişanlım Cüneyt.
Elif böyle söylerken gülmüştü. Cüneyt'le nişanlılardı ve zombi salgını olduğunda düğünlerine sadece iki hafta kalmıştı ve ikisinin de ailesi İstanbul dışında yaşadığından koca şehirde birbirlerinden başka kimseleri yoktu. Aradan geçen aylar boyunca Cüneyt Elif'i epey sinirlendirmişti ama onu hala seviyordu. Bu arada Cüneyt konuşmaya başlamıştı.
- Siz kardeş misiniz?
- Yok, Berrak ve ailesi bizim alt katımızda oturuyordu.
- Peki aileleriniz nerede?
- Bizim üst kat komşumuzun kızının düğünü vardı. Bütün apartman oraya gitmişti. Apartmanda sadece ikimiz ve birinci katta oturan Vehbi amca vardı. O da zombiye dönüşmüştü. Bizim apartmanın alt katında küçük bir market var. Marketin içini yağmalamışlardı ama apartmanın içinden girişi olan bir de deposu vardı. Oradaki erzaklar ve apartmandaki diğer dairelerde bulunan erzaklarla bugüne kadar zar zor idare ettik. Ama dün elimizde hiçbir şey kalmadı.
Elif Nazım'ın anlattıklarından etkilenmişti. Bu gencecik çocuklar bugüne kadar bir şekilde hayatta kalmayı başarmışlardı. Yaşadıkları kendi yaşadıklarına çok benzeyen bu iki genci kurtarmak onların kaderiydi. En azından Elif böyle düşünüyordu.
- Hadi o zaman şu arkadaki motoru da siz alın bir an evvel buradan gidelim. Sen motor kullanmayı biliyor musun Nazım?
- Bunlardan yazın bir süre kullanmıştım. Hallederim sanırım.
- Güzel hadi o zaman gidelim. Bizi takip edin.
- Nereye gideceğiz?
- Önce İngiliz Konsolosluğuna gideceğiz.
Nazım ve Berrak bu cevap karşısında şaşırmışlardı ama kendilerinin nereye gidecekleri hakkında hiçbir fikirleri olmadığından onlara iyi bir fikir gibi gelmişti. Cüneyt Elif'e önce bir de bunlarla mı uğraşacağız dercesine bakmış ama iki gence tekrar bakınca onları bir başlarına bırakırlarsa vicdanlarının asla rahat etmeyeceğini anlamıştı. Cüneyt'in sürdüğü motor önde Nazım'ın sürdüğü motor arkada mağazadan çıkmış ve hedeflerine doğru yol almaya başlamışlardı.