Kusursuz Deneyim (Kitap Oluyo...

By SpyPrince

27.3K 2.2K 406

Katillerle dolu bir ormanda hayatta kalmanın tek yolu bir katile güvenmek olsa... İngilizce yaz kampının sonu... More

Bölüm 1
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47

Bölüm 2

1.8K 88 6
By SpyPrince

Bu bölüme 18.12.2017 tarihinde güncelleme yapılmıştır. Bu tarihten önce okuyanların yeniden okumalarını tavsiye ederim.

E.

---

Demirkapı Plaza'nın yeni güvenlik görevlisi, iş merkezinin lobisine girenleri dikkatle izliyordu. Lobinin gerisindeki güvenlik kulübesi, yere konmuş küçük bir elektrik sobasıyla sıcacık olmuştu. Masanın üzerine dizilmiş ekranlarda güvenlik kameralarının aktardığı görüntüler, beşer saniyelik aralıklarla gösteriliyordu. Masanın altına gizlenmiş küçük ekran televizyonda ise futbol maçı vardı. Güvenlik kulübesinin bir duvarı camdandı ve içerideki görevlilere, lobiyi kendi gözleriyle izleme imkânı veriyordu. Erdem kollarını göğsünde birleştirmiş, sandalyesinde geriye yaslanmış, plazanın kapısından girip çıkanları şüpheli gözlerle inceliyordu.

Ortağı ona çok fazla casus filmi izlediğini söylerdi. Kendisi on yıldır bu plazada çalışıyordu Bülent ve yolunu kaybetmiş birkaç tinerciden büyük bir problemle uğraşmamıştı. Fakat Erdem, ülkenin genelinde artan terör olaylarının farkındaydı ve Demirkapı Plaza, her gün binlerce ziyaretçisi olan, büyük bir iş merkeziydi. Sırtında siyah bir sırt çantasıyla lobiye giren genç kızı gördüğünde, geçenlerde gazetelerde okuduğu canlı bomba olayını düşünüyordu.

İş merkezinin lobi alanı halka açıktı, fakat üst katlardaki ofislere çıkan asansörlere ulaşmak için, güvenlik kartı gerektiren turnikelerden geçilmesi gerekiyordu. Ziyaretçiler, önceden randevuları varsa, kimliklerini lobideki resepsiyona bırakıp ziyaretçi kartı alabiliyorlardı. Erdem'in dikkatini çeken genç kız, resepsiyona gözünün ucuyla bile bakmadan doğrudan güvenlik turnikelerine yürüdü. Erdem güvenlik kartı olan ofis çalışanlarının çoğunu sima olarak biliyordu, fakat bu genç kızı hiç görmemişti. Kahverengi saçlı, on sekiz yaşlarındaki kızın üzerinde, birkaç gündür yıkanmadığı belli bir bluz, kot pantolon ve uzun bir ceket vardı. Elini ceketinin cebine atan kız, bir güvenlik kartı çıkarıp turnikelerden birindeki okuyucuya uzattı.

"Yardımcı olabilir miyim, hanımefendi?" Erdem göz açıp kapayana kadar güvenlik kulübesinden fırlamış, turnikeden geçen genç kızın karşısına dikilmişti. Kız, güvenlik görevlisine göz ucuyla umursamaz bir bakış atıp, elindeki güvenlik kartını adamın yüzüne tuttu. Kartın üzerindeki isim, kızın parmaklarının altında kalmıştı, fakat Erdem logoyu görebildi. G.M. Elektronik, iş merkezinin on altıncı katındaydı. Genç kız, sabırsızca Erdem'in etrafından dolanmaya yeltendi, fakat güvenlik görevlisi çevik bir adımla kızın yolunu kesti. "Kimlik görebilir miyim?"

Genç kız alev saçan gözlerini Erdem'e dikti. Bakışlarında bir doz şaşkınlık da vardı. Dudaklarını birbirine bastırmış, gözlerini kırpıştırarak, ciddi olup olmadığını anlamaya çalışırcasına güvenlik görevlisine bakıyordu. "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?"

"Bilmiyorum, işte sorun bu. Kimlik lütfen."

Genç kız, elindeki güvenlik kartını yeniden Erdem'e doğru kaldırdı. Erdem bu kez parmaklarının kasıtlı olarak kartın üzerindeki ismi gizlediğini fark etti. "Güvenlik kartım var."

"Yakından bakabilir miyim?"

Genç kız kartı hızla geri çekti. Bir kez daha Erdem'in etrafından dolanmaya çalıştı, fakat adam izin vermedi. "Çekil yolumdan," diye burnundan soludu kız.

"Bu güvenlik kartını nereden buldunuz?"

"Sana ne?"

Güvenlik görevlisiyle genç kızın arasındaki diyalog, etraftaki insanların dikkatini çekmeye başlamıştı. Saat sekize yaklaşıyordu, lobide pek kimse kalmamıştı ve resepsiyon da kapanmaya hazırlanıyordu, fakat geç paydos etmiş birkaç ofis çalışanı, turnikelerden geçerken meraklı gözlerle onlara baktı. Genç kızın duruşu, büyük bir sahne yaratmaya hazırlandığını söylüyordu. Lobinin ortasında bağırış çağırışlar hiç hoş olmazdı.

"Benimle güvenlik ofisine gelip kartı nereden aldığınızı açıklamanız gerek, hanımefendi. Ayrıca çantanın içinde ne olduğuna da bakmak istiyorum."

Kızın burun delikleri genişledi. Başını hırlar gibi hafifçe aşağı eğip, "İşini kaybetmek istemiyorsan hemen önümden çekil," dedi tane tane.

Erdem bu tarz tehditlere alışmıştı. Kaba kuvvet kullanmaktan kaçınmaya çalışıyordu, fakat genç kız ona başka çare bırakmıyordu.

"Öykü Hanım?" Tuvaletlerin olduğu yerden çıkan Bülent, hızlı adımlarla yanlarına geldi. Genç kız şimdi çatık kaşlarını ona çevirmiş, yaşlı güvenlik görevlisine bakıyordu. Erdem ise gözlerini kızdan ayırmadı.

"Babanız birkaç saat önce çıktı Öykü Hanım," dedi Bülent, bütün dişleriyle gülümseyerek.

"Biliyorum." Öykü Hanım, Erdem'e son kez ters bir bakış atıp, yanından yürüyüp geçti. Erdem yeniden onu durdurmaya yeltendi, fakat Bülent elini göğsüne koydu.

"Kafayı mı yedin sen?" diye azarladı Bülent dişlerinin arasından.

"Kız çok şüpheliydi," dedi Erdem, işini yaptığı için kendini savunmak zorunda kalmasına gücenerek. "Kimlik göstermedi, güvenlik kartını nereden aldığını da açıklamadı." Konuşurken asansör bekleyen kızdan gözlerini ayırmamıştı.

"Ben sana kızın kimliğini göstereyim. O kız Öykü Meşe. Mustafa Meşe'nin kızı." Bülent kendi kendine söylenerek elektrik sobasıyla sıcacık olmuş güvenlik kulübesine girdi. "Gel, maçı kaçıracağız."

Erdem kollarını göğsünde kavuşturup, asansöre binen genç kızı izledi. Mustafa Meşe, G.M. Elektronik'in sahibiydi. Şirketin ülkenin genelinde yirmi sekiz tane şubesi vardı. Erdem kendi cep telefonunu, bilgisayarını, mutfak aletlerini, güvenlik kulübesinde kullandıkları elektrikli sobayı bile onların mağazalarından almıştı. Elektronik eşya imparatorluğunun varisiyle takıştığına inanamıyordu. Asansörün kapıları kapanırken Öykü Meşe'nin bakışları, Erdem'in ağzında kötü bir tat bıraktı.

*

Öykü kimlik kartını asansörün kontrol panelinin altındaki okuyucuya uzattı ve çıkmak istediği katın tuşuna bastı. Asansör hızlı bir tırmanışa geçti. Heyecandan midesi bulanıyordu. Yaşlı güvenlik görevlisi olmasa başı ciddi şekilde belaya girebilirdi. Hele o güvenlik görevlisi babasına telefon açacak olursa...

Kollarını göğsünde birleştirip asansörün arka duvarına yaslandı. Sekizinci katı geçiyorlardı. On altıya gelene kadar cesaretini kaybedeceğinden korkuyordu. Asansörün kapısı onuncu katta açıldı. Geç paydos etmiş, gömlekli bir ofis çalışanı, asansörün aşağı inip inmediğini sordu. Öykü başını iki yana sallayıp aceleyle kapıları kapatacak tuşa bastı. Asansör tırmanışına devam etti.

Kontrol panelinin üzerindeki rakam on altıyı gösterdiğinde, kapılar gösterişli bir duvara açıldı. Duvarın yukarısında G.M. Elektronik'in ismi ve altın rengi çerçeveli, kabartmalı ahşap logosu vardı. Altında ise çalıştığı çeşitli şirketlerin logoları daha sade birer çerçeveyle sıralanmıştı. Öykü bir an dışarı adım atmaya cesaret bulamayıp logolarla bezeli duvara bakakaldı. Ardından asansörün kapıları kapanmaya başladı ve Öykü aceleyle dışarı atladı.

Derin bir nefes alan genç kız, logolu duvarın sağında kalan karşılama alanına yürürken, çantasından ikinci bir güvenlik kartı çıkarttı. Burada, ofise gelen misafirleri karşılayan ufak bir resepsiyon masası ve şık bir bekleme salonu vardı. Masanın arkasında ise çift kanatlı cam kapılar, ofisin geri kalanına açılıyordu. Şu an resepsiyon masasında kimse oturmuyordu ve cam kapılar kapalıydı. Kapının ardında, bölmelerle ayrılmış çalışma masalarından oluşan geniş bir çalışma alanı görülebiliyordu. Plazanın on altıncı katının tamamına sahipti G.M. Elektronik. Tüm çalışanlar çoktan paydos etmiş, ışıklar kapanmış ve ofis kilitlenmişti.

Öykü, G.M. Elektronik'e özel ikinci güvenlik kartını okuyucuya tutup kapıyı açtı. Üçer saniye aralıklarla devam eden, hafif, alçak bir bip sesi duyuldu. Hırsız alarmı ötmeye başlayıp, şirketin anlaşmalı olduğu özel güvenlik şirketini çağırmadan önce otuz saniyesi olduğunu biliyordu. Kapının arkasındaki paneli açıp altı rakamdan oluşan şifreyi girdi. Tehditkâr bip sesi anında kesildi ve Öykü derin bir nefes aldı.

Kalbi heyecanla atıyor, midesi bulanıyordu. Bluzunun koltukaltları terle sırılsıklam olmuştu ve ofisin ısıtıcılarının kapalı olmasına rağmen ceketi ona fazla kalın gelmeye başlamıştı. Bu çılgınlık, diyordu kafasının içinde küçük bir ses. Bu bildiğin yasa dışı. Kaşları çatıldı. Babasının sahip olduğu bir işyerine girmenin nesi yasa dışıydı ki? Kapıyı kırıp zorla girmiş bile değildi.

Cep telefonunun ışığını kullanarak kabinlerin arasında yürüdü. Ofiste yoğun geçen bir mesaiden sonra havasızlık ve ter kokusu asılı kalmıştı. Ayak sesleri gürültüyle yankılanıyor, Öykü'yü daha sessiz yürümeye teşvik ediyordu. Babasının manzaralı köşe ofisini eliyle koymuş gibi buldu. Buraya ilk gelişi değildi, fakat her şey yolunda giderse son gelişi olacaktı. Ofis geniş ve zengin döşeliydi. Karşı duvarda Mustafa Meşe'nin ağır, ahşap masası, önünde iki konforlu sandalyeyle duruyordu. Bir köşede çift kişilik iki koltuk, aralarında ise kahve masası vardı. Zemin pahalı bir halıyla kaplanmıştı ve bu halıyı her zaman çirkin bulmuş olan Öykü, sessizlikte yankılanıp onu huzursuz eden ayak seslerini boğacağı için minnettardı. Genç kız, deri kaplı kitapların dizili olduğu kitaplığı geçip, duvara gömülü demir kasanın önünde durdu.

En ufak bir şüphesi varsa, şimdi geri dönmenin tam zamanıydı. Şimdiye kadar babasının sahip olduğu bir ofise girmekten başka bir şey yapmamıştı. Fakat bu noktadan sonra yapacaklarına babasının bile anlayış göstereceğini zannetmiyordu. Kaşları çatıldı, burnundan soluyarak uzanıp kasanın şifresini girdi. Tomarlar halinde bantlanmış, dizili banknotları görünce, kalbi göğüs kafesini kırmaya çalışırcasına atmaya başladı.

Benim param, diye düşünüyordu, kendini yaptığı şeyin yanlış olmadığına ikna etmeye çalışarak. Benim mirasım, benim param.

Kasanın içindekileri çantasına doldurmaya koyuldu. Fermuarını zor kapattığı çantayı yeniden omuzlarına astığında, ağırlık dengesini bozuyordu. Kasayı kapatıp kilitledi, ofisten çıkmak için döndü ve olduğu yerde donakaldı.

Babasının çalışma masasının üzerindeki fotoğraf çerçevesinden iki çift göz, suçlar gibi ona bakıyordu. Çerçeveyi eline alırken yüzünü kızartan bir utanç duygusu içini kapladı. Mustafa Meşe, yirmi yaşlarında, uzun boylu bir delikanlının omuzlarına kolunu atmış, gururla gülümsüyordu. Delikanlının başı babasına çevrilmiş, kahkahasının arasında bir şey söyleyecekmiş gibi ağzı aralanmıştı. Hava rüzgârlı olmalıydı, çünkü ikisinin de yanakları kıpkırmızı kesilmişti. Bir marinada oldukları göz önünde bulundurulsa, hiç de şaşırtıcı değildi. İkilinin arkasında ise beyaz boyalı, gıcır gıcır, küçük bir tekne yükseliyordu. Beyaz Kuyruk. O lanetli tekne...

Genç kız, çerçeveyi duvara fırlatıp parçaladı. Ardından, gözyaşlarını yüzünden sildi ve kovalanıyormuşçasına koşarak asansörün yolunu tuttu.

Continue Reading

You'll Also Like

3.1M 7.1K 1
'Umudun gece ise, ay'a tutun.' ∞ (15/08/2018; Başlama tarihi.)
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

298K 13.3K 21
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
861K 87K 44
[04.04.2017 Gizem/Gerilim #3] Üniversiteyi yurt dışında okumak için Kore'den ayrılıp California'ya gelen Jeon Jungkook, kimsenin dilinden düşmeyen Fr...
317K 32K 35
2022 WATTYS KAZANANI Lale lise son sınıfa geçtiğinde düşünmesi gereken tek şey üniversite sınavı değildi. Uğraşması gereken, yeni bir cici annesi ve...