🌞 GERİZELLAM🌙

By KALAGulcan

341K 19.3K 4K

Gerizellasın çünkü: 1. Sinir sistemimim bozulmasının en büyük sebebisin, 2. Israrla her hatanda özür dilemekt... More

🌞 Tanıtım 🌙
Takip 🌞
Benim olacak 🌞
Mesajlar 🌞
Kısa süren depresyon 🌞
Erken yıl sonu parti 🌞
Dans 🌞
Gerizella demene bile izin veririm 🌞
Adı Güneş 🌞
Yeni bir hayat 🌞
Hatırlanan Gerizella 🌞
Korkuyorum 🌞
Bağımlı 🌞
Kıskanç 🌞
Eren ve Ecem 🌞
Royem Aksel 🌞
Özel bir iş 🌞
Sinema 🌞
Bir mi, iki mi? 🌞
Ufak tefek kazalar 🌞
Öperek ceza mı verilirmiş? 🌞
Gülmekten ölmek 🌞
İlk iş günü 🌞
Öğrenilen gerçekler 🌞
Yeni bir ev 🌞
Güneş'in doğuşu 🌞
Prenses Aras 🌞
AraSimay 🌞
Davet 🌞
Mutfakla imtihan 🌞
Yavru canavar 🌞
Burunla mücadele 🌞
Elimi bırakma 🌞
🌞 HOŞÇAKAL 🌞
~♡~ Afiş ~♡~
❀ Sevdiceklerim için ❀
🌙 ÖZLEDİM SENİ 🌙 -G2-
Öleceğim şimdi 🌙 -G2-
Planlar değişti 🌙 -G2-
Kalbimin eksik parçası 🌙 -G2-
Uyuyan Prens 🌙 -G2-
Günlerden Çağlar 🌙 -G2-
Şaplak 🌙 -G2-
Sensiz bir yıl 🌙 -G2-
Sen yeter ki Güneş'im ol 🌙 -G2-
Su çiçeği 🌙 -G2-
Benekli begonya 🌙 -G2-
Ayıcık 🌙 -G2-
Evleneceğiz sonuçta 🌙 -G2-
Sevgilin olduğum 🌙 -G2-
Bırak sende kaybolayım 🌙 -G2-
Anahtar 🌙 -G2-
Özel yemek 🌙 -G2-
FİNAL 1 🌞🌙
FİNAL 2 🌞🌙

Burun vakası ve maç 🌞

5.8K 360 48
By KALAGulcan

🎶 Ed Sheeran - Shivers

~Biliyorsun beni parçalara ayırabilirsin,
Beni geri toplayıp kalbimi alabileceğini ve
Bu kadar çok sevebileceğimi hiç düşünmemiştim~

"Bırak!" diye bağırdı milyonuncu kez Güneş. Buna rağmen onu umursamayarak yeniden bedenini çekiştirmeye devam ettim. Ayağındaki topuklularla yalpalayıp durmasına rağmen sıkıca tuttuğum bileğini kurtarmaya çalışmaktan inatla vazgeçmemişti. Cebimdeki anahtarla kapıyı açıp onu içeriye doğru savurdum ama sonra düşmesinden korkarak bileğini tekrar yakalamıştım.

"Neler oluyor?!" dedi Ulaş panik sesiyle ben kapıyı kapatırken yanımıza gelerek. Davetten annemi de alıp alelacele çıkmıştım çünkü daha fazla kalmam kimse için iyi olmazdı. O yapmacık para köpeklerine dayanamıyordum. Doğa denen ibne de yarama tuz basınca ortam daha da çekilmez olmuştu. Neyseki annem sorun çıkarmamıştı. Onu şoförle eve gönderip Güneş'le birlikte taksiye binmiştim.

"Aman Allah'ım sen kimsin ve Güneş'e ne yaptın!?" diye büyülenmiş gözlerle Güneş'e bakarak konuştu Ulaş. Ben gereksiz repliğine gözlerimi devirirken Yavru Kedim gülmüştü ama tekrar bileğini tutup odaya doğru ilerlemeye başlayınca cadı haline bürünüp hızlıca 'bırak beni' moduna geçti.

"Kardeşim biz odada olacağız. Rahatsız etmezsen sevinirim," diye arkamızda kalan Ulaş'a bağırdım.

"Ne demek odada olacaksınız. Hadi canım!" Ulaş'ın abartılı bir şekilde şaskın sesi gülmeme neden olmuştu. Yanlış anlamıştı zevzek. Güneş her ne kadar arkamızdaki Ulaş'a beni kurtar bakışları atsa da onu odaya sokabilmeyi başarabilmişim. Elimden kurtulduğu gibi ayaklarını yere vura vura ilerleyip kollarını birbirine bağlayarak yatağıma oturdu. Yüzümdeki gülümsemeyi azaltamadan odadaki büyük dolabın kapaklarını açıp Güneş ve kendim için bir şeyler çıkardım. Ben yine geceliklerimle o ise baksırımla yatacaktı. Çıkardığım kıyafetlerden bana ait olanları kolumun altına alıp Güneş için çıkardığım baksır ve tişörtü bilerek yüzüne gelecek şekilde ona fırlattım.

"Banyo olacağım!" dedi, yüzüne attığım kıyafetleri hırçın bir şekilde tutup yatağa atarak.

"Bana uyar Yavru Kedi. Hazır olunca seslenmen yeterli," deyip göz kırptıktan sonra kapıya doğru ilerledim. Kapıdan çıkarken dediklerimi ağzını oynatarak komik bir şekilde tekrar ettiğini ve dil çıkardığını tabii ki görmüştüm. Dengesiz püsküllü bela...

~~

Ulaş'a ve yeni gelen Boğaç'a olanları anlatırken ikiside fazlasıyla eğlenmiş ve benimle gurur duymuşlardı. Onlarda tıpkı benim gibi Doğa denen çöp konteynerından hoşlanmamıştı. Üstelik görmemelerine rağmen... Uzun bir süre onlarla oturup konuşmuştum. Konu gerçeklere geldiğindeyse bütün neşem kaçtı. Oysaki birkaç saatliğine içinde olduğum durumu unutmak iyi gelmişti. Kafamda kurup durduğum bir takım şeyler vardı ve sıra o şeylere gelene kadar sessiz kalmaya devam edecektim...

Güneş'in beni çağırmayacağından emin olduğum için çocukları bırakıp yukarıya çıkmıştım. Odaya girdiğimde tam da tahmin ettiğim gibi mışıl mışıl uyuyordu. Gece lambasını açıp yanına gittim ve üzerindeki pikeyi yavaşça kaldırdım. Verdiklerimi giymiş olması gülümsememi sağlarken her şeye iç çekip yanına yerleşmiş ve sırtı bana dönük olan huzuruma sarılarak kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.

Güneş'ten


Hissediyorum.

Aras şu an uyanık ve beni izliyor.

Bundan adım kadar eminim.

Yüzüme çarpan sıcacık nefesi düşüncelerime netlik katıyordu. Beynimin içinde binbir tilkilik dönerken aklıma gelen şeyle gülümsememek için kendimi zor tutmuştum.

"Beni izlemeyi kes!" dedim bir zamanlar onun da bana yaptığı gibi ve o anda gözlerimi açıp 'yakalandın!' edasıyla yüzüne baktım ancak yüzümdeki sırıtış en fazla uyuyan Aras'ı görene kadar sürmüştü. Resmen kısa çaplı bir şok geçirmiştim. Nasıl beni izlemezdi!

"Gerizella!" diye bozulmuş bir şekilde tıslayıp yataktan kalktım ancak bir anda bileğim kavranınca yatağa geri düşmüş ve oldukça korkmuştum.

"Nereye kaçıyorsun Yavru Kedi," dedi ve daha afallamış halimden kurtulamadan bedenimi iyice yanına çekti

"Sen!" dedim ve sert sert gözlerinin içine baktım.

"Seni izlemeyi bırakmak ne kadar zor oldu biliyor musun?" dedi gülmemek için kendini zor tutarken. Gözlerimi kısıp göğsüne yumruk atmıştım. Ben gözlerimi açtığım anda uyuyor numarası yapmış. Büyük ihtimalle onu uyanık olduğunu bildiğimi fark etmişti.

"Bırak beni işe gideceğim!" diye kolları arasından sıyrılmaya çalışırken konuştum ama izin vermemişti.

"Hayır işe gitmeyeceksin," dedi benim aksime gayet sakin sesiyle ve kolları arasından kurtulma çabalarıma şimdilik ara verip yüzüne baktım.

"Ne demek işe gitmeyeceğim?"

"Artık iş yok Güneş çünkü bir süre evden çıkmanı istemiyorum," Aras'tan beklenmeyecek anlık bir ciddiyet. Kaşlarım çatılmıştı.

"Ne demek evden çıkmanı istemiyorum?.. Aklını mı kaçırıyorsun Aras? Bana eziyet ettiğinin farkında mısın?" onunda kaşları çatılmıştı ama sonra gülümsedi.

"Cezaları sevdiğini düşünüyordum..." diye mırıldanıp dudaklarıma uzanınca onu itip yatakta doğruldum. Maksadı konuyu değiştirip dikkatimi dağıtmaktı.

"Sorularımı cevaplasan iyi edersin," ama benim konuyu unutma gibi niyetim yoktu. Nefesini dışarıya salıp tıpkı benim gibi o da oturur pozisyona geçti.

"İşleri zorlaştırma Güneş,"

"Ne işi ya, ne işinden bahsediyorsun?" diye çıkıştım ve gözlerimin içine bakarken bir süre sessizce bekledi. Neyi zorlaştırıyordum? Niye işe gidemiyordum? Ve neden bir süre evden çıkmamam gerekiyordu. Aklımı kaçıracaktım.

"Bana izin ver," dedi beklemediğim bir anda ve afallamış bir şekilde ona baktım.

"Ne için?"

"Sadece izin ver,"

"Ne için olduğunu söylersen sana izin vereceğim," gözlerini kapatıp açmıştı. Nefesini dışarıya saldı ve kesinlikle hiçbir şey anlamadığım cevabını verdi.

"Sana doyabilmem için,"

~~

Geçen günleri saymayı unutmuştum. Sahi kaç gündür evde tıkılı duruyordum? Kaç gündür kuş misali kafese tıkılmış gibiydim. Canım sıkılıyordu. Fazlaca sıkılıyordu hem de. Artık evde kalmaktan sıkılmıştım, normal insanlar gibi dışarı çıkmak, gezmek ve eğlenmek istiyordum ama Aras bunun olmasını istemiyordu. Anlayamıyorum. Bilmediğim şeyler etrafımda dönüp duruyordu sanki. Ve benim bilmediğim şu şeyler Aras'ımın canını oldukça sıkıyordu. O sevimli yüzü uzun zamandır gülerken görmüyordum. Gerçi kendisini bile doğru düzgün görmüyordum ki. Ulaş eve hiç gelmiyordu, üstelik burada yaşamasına rağmen. Arada Enis, çoğunluklu olarak Boğaç ve Taylan gelip beni eğlendirmeye çalışıyordu. Aras da her zamanki gibi geceleri gelip en azından uykuda beni yalnız bırakmıyordu.

Nefesimi derince dışarıya salıp ayaklarımı uzattığım sehpanın üzerinden kumandayı aldım ve televizyonu kapattım. Zaten gereksiz şeyler dönüp duruyordu. Her gün aynı şeyleri izlemekten bıkmıştım. En azından Ayla teyzenin veya Hande'nin yanına gidebilseydim. Gerçi Hande konusu geçtiği anda Aras beni hemen susturuyordu.

Nefesimi birkez daha dışarı salıp oturduğum koltuktan kalktım ve çarpık adımlarımla merdivenlere ilerledim. Basamakları oyun oynar gibi zıplaya zıplaya çıkıp bitirince holde adımlayacaktım ki kapıdan gelen anahtar sesi durmamı sağladı. Şükürler olsun sonunda biri gelmişti! İçimde oluşan heyecanla beynime doluşan şeytanlıkları tartıp birini seçtim ve hızlıca kendimi duvarın arkasına attıp gülmemek için dudağımı ısırdım.

Her kimse onu korkutacaktım!

Anahtar sesi kulağıma dolmayı bıraktığında kapı açıldı ve kapandı. Adım sesleri duvara yaklaşırken kalp atışlarım da ona eş olarak hızlanmıştı. İçimden sayıyordum.

Bir...

İki...

Üç...

"Böööö!" diye bağırarak bir anda kendimi gelen kişinin önüne atınca ilk önce "Sikeyim!" diye bağıran sesi duydum ardından da hızla yüzüme çarpıp canımı yakan sertlikle geriye doğru yere düşmüştüm.

~~

"O elini kırmamam için bana tek bir şey söyle!"

Aras'ın kulağımda çınlayan sesiyle yüzümü buruşturmuştum ve bu hareket burnumun sızlamasına neden olmuştu. Burnumda başlayan acı yanaklarıma doğru yayılırken bu sefer Enis'in sesini duydum.

"Aras yemin ederim bir anda önüme çıkınca korktum. Yoksa neden Güneş'e yumruk atayım?"

"Eğer burnu kırılsaydı senin kafanı ciddi ciddi kırardım! CİDDİ CİDDİ!"

Ne!?

Burnum mu kırılmış!?

Burnum!

Gözlerimi araladığım anda gördüğüm tek şey sinirle ileri geri adımlayan Aras'tı.

"Burnum..." diyerek ellerimi yüzüme dokunmak için kaldırmıştım ama Enis kollarımı tutarak buna engel olmuşru.

"Çek lan elini!" diye durumu fark ettiği anda bağırdı Aras ve Enis'in ellerini çekerek benden uzaklaşmasını sağladı.

"Burnunu mu tutsaydı?" diyerek kendisini savunmaya çalıştı Enis.

"Ellerini Güneş'ten bir metre uzak tutacaksın, anladın mı? Belasın lan sen,"

"Ah hadi ama..." Aras umursamazca omuz silkmişti.

"Ne oldu bana?" diye yutkunduktan sonra can acımla konuştum ve birbirlerine bakmayı kesip ikisi de bana döndü.

"Enis neden anlatmıyorsun kardeşim?" Enis masmavi gözlerini devirip bana baktı. Bir süre bakışlarını yüzümde gezdirdi sonrada "Güneş, ben çok üzgünüm," diyerek başını eğdi.

"Eve girince sen bir anda önüme zıpladın ve o kadar korktum ki ne olduğunu fark edemeden suratına yumruk atmışım. Sonra bir anda bayıldın," gözlerim hafifçe açılmıştı. Aras nefesini derince salıp söylene söylene üst kata gidince Enis'e önemli olmadığını ve suçun bende olduğunu milyonuncu kez söylemiştim ve o her seferinde ısrarla benden özür dilemişti. Burun deliklerime sokulmuş pamukları fark ettiğimde görüntümü düşünmekten bile korktum. Kim bilir ne haldeydim.

Aras bir süre sonra yanımıza geldiğinde elinde küçük bir buz torbası vardı ve maalesef o buz torbası burnumun daha fazla şişmemesi için zorla elime verilmişti. Dikkatlice bedenimi kucaklayıp benimle birlikte tekrar üst kata çıktığında ortak kullandığımız odaya girip bedenimi dikkatlice yatağa bırakmıştı. Burnumdaki sızı tüm vücuduma vuruyordu sanki. Elimdeki torbayı hafif hafif burnuma bastırırken Aras dolabının önüne geçmiş içinde bir şey aramaya başlamıştı. Gözleri kısa süreliğine bana kaydığında tekrar dolaba dönmek için çabaladığını hissetmiştim ancak gözlerini çekip üzerimden alamadı ve masumca gülümsedi. Çocuk gözlerini benden alamamıştı! Kim bilir nasıl embesil görünüyordum? En sonunda dolapla uğraşmayı tercih edince izleme sırası bana geçti. Onunla yakın olmayı o kadar özlemiştim ki yanına gidip sıkıca sarılmak, kokusunu en içime çekmek hatta belki o güzel dudaklarına öpücükler kondurmak istiyordum. Sevgilim bile olmayan biriyle yapmak istediklerim şaşılır gibiydi. Gerçi bunları zaten yapmışlığımız vardı.

"Güneş?" Aras'ın sesiyle başımı kaldırıp hemen yanı başımda duran yüzüne baktım.

"Hadi bana izin ver de şu kanlı tişörtü çıkaralım," gözlerine bakıp başımı salladım. Burnumda ciddi bir sızlama vardı ve ağrısı başıma da vuruyordu. Aras burnuma dikkat ederek tişörtümü çıkarmamda yardımcı olmuştu ama sonra bana bakarak durdu. Başımı eğip kendime baktığımda atletime de kan geçtiğini görmüştüm Yutkunup başımı kaldırmadan kirpiklerimin üzerinden ona baktım.

"Halledebilirim," dedim ve gülümsedi.

"Ben de halledebilirim," göz bebeklerimin kocaman olduğuna emindim. Kızarmış bile olabilirim çünkü atletimi çıkarırsa karşısında iç çamaşırımla kalacaktım.

"Ben yaparım. Şunu tutar mısın?" dedim ve buz torbasını ona uzattım. Gözlerini devirip torbayı elimden aldı. Ben de onun elindeki temiz tişörtü almıştım. Sanırım rahatça giyebilmem için yakası oldukça büyük olan kendi tişörtünü tercih etmişti.

"Arkanı dön," dediğimde dudağını bükerek arkasını döndü ve itiraz etmemesi gülümsememi sağladı. Dikkatlice ve yavaş hareketlerle üzerimden atleti çıkarıp tişörtü giydiğimde Aras'a "Dönebilirsin," demiştim. Yüzü görüşüme girdiğinde bakışları üzerimde gezindi ve saçımı kulağımın arkasına sokup yavaşça ayağa kalktım. Birkaç adımla tam önünde durduğumda ne yaptığımı anlamaya çalıştığını fark etmiştim. Eğer düşünürsem yapamazdım. Bu yüzden hızlı olmam gerekiyordu. Ellerimle boynunu kavrayıp gözlerinin içine bakan gözlerimi kapatarak dudaklarına yaklaştım ve onu yanaktan öper gibi öptüm. Geri çekilirken nefesimi tutup yere bakmıştım. Gözlerine bakmaya elimde olmadan çekinmiştim çünkü onu ilk defa 'ben' öpmüştüm. Elini çenemde hissettiğimde yaptığı baskı sayesinde başımı kaldırmak zorunda kalmıştım.

"Durma," dedi bana güç verircesine. Bebeksi yüzünde gülümser bir ifade oluşmuştu sonrasındaysa yutkunarak cesaretimi tekrar topladım ve parmaklarım üzerinde yükselerek kollarımı boynuna dolayıp dudaklarımızı tekrardan birleştirdim. Onun da karşılığıyla yanaktan öper gibi olmamıştı bu sefer çünkü dudaklarımızı aralamak zorunda kalmıştık. Aras'ın kolları sıkıca belimi sararken burnumdaki sızı artıyordu ama ondan ayrılmak istemiyordum.

"Kan tadı alıyorum," diye ağzımın içine doğru konuşup gülmüştü. O an nabzım kendinden geçmiş gibi bir anda yavaşladı. Lanet olsun ki Güneş görmüş kar tanesi gibi eriyordum. Yeni bir nefes problemi yaşamak istemediğimden yavaş bir şekilde dudaklarından uzaklaştım. Alnını alnıma yaslayıp sabırla nefeslerimin normale dönmesini beklemişti.

"Burnuna tıkılı pamukla bile nasıl bu kadar öpülesi oldun sen?" gülümsemiştim ama sonra dediğini aldırmadan kollarımı tekrardan ona dolayıp sıkıca bedenine sarıldım.

"Sensiz kalmak istemiyorum artık Aras, beni yalnız bırakma..." diye o da bana sarılınca konuştum. Öyle huzurlu hissetmiştim öyle kalbim rahatlamıştı ki anlatamazdım. Bir de o güzel kokusunu içime çekebilseydim tam olacaktı ancak burnum pamukla doluydu.

"Yanındayken vicdan azabı çekiyorum," dedi ve yine anlamayacağım şekilde konuştu. Sadece bırakmam diyerek bu anı bozmasa olmaz mıydı? Gözlerimi yavaşça açıp ondan uzaklaşarak gözlerine baktım.

"Neden?" dedim, artık konuşmasını istediğimi belirtecek ses tonumla.

"Maç," dediğindeyse kaşlarım daha da çatılmıştı.

"Akşama maç var. Birazdan Taylan, Ulaş ve Boğaç'ta gelir. Aşağıya inelim," ısrarla konuşmamayı tercih ettiğini anlayınca nefesimi dışarıya salıp arkamı döndüm ve yatakta duran buz torbasını alıp burnuma tutarak odadan çıktım.

~

"Acımıyor bile, sen git lütfen," dedim nazikçe ve Boğaç "Öyle olsun bakalım," diyerek gülümsedi. O mutfaktan çıkarken ben de buz dolabını açıp içinden içecekleri çıkarmıştım. Kendim için bardağa portakal suyu doldurdum. Aras da öyle istemişti. Ulaş, Enis, Taylan ve Boğaç için kola koyup içeceklerin hepsini iki koca kase patlamış mısırla birlikte tepsiye yerleştirdim. Cips dolu kaseleri de başka bir tepsiye koymuştum. Tepsilerden birini dikkatlice alıp mutfaktan çıkmış ve aşağıya inmeye başlamıştım ki yukarıya çıkmaya hazırlanan Aras'ı görünce olduğum yerde durdum. Beni gördüğü gibi hızlıca yanıma gelmişti.

"Beni neden çağırmadığını öğrenebilir miyim Yavru Kedi," gülerek başımı omzuma doğru eğdim.

"Kendim yapabileceğim için gerek duymadım," bana gözlerini kıstı ve elimdeki tepsiyi dikkatlice aldı. İç çekip yanağına hafifçe vurdum. Burnumun ağrısı çoktan geçmişti. Pamuklarıda çıkarmıştık. Gözaltlarıma doğru oluşan hafif morluğu ve burnumdaki şişliği saymazsak bir şeyim yoktu.

"Pekala sen onu götür. Ben de diğerini getireyim."

"Getir bakalım," hızlıca geri mutfağa dönüp diğer tepsiyi aldım. Merdivenleri inip salona girdiğimde gördüklerim üzerine kıkırdamıştım. Hepsinin üzerinde forma vardı. Kafalarında şapkalar yüzlerinde boyalar... Beşide büyük koltuğa oturmuş heyecanla televizyona bakıyordu. Öyle tatlı görünüyorlardı ki bu hallerini hafızamın en güzel yerlerine kazımıştım. Elimdeki tepsiyi sehpaya bırakıp tekli koltuğa geçecekken Aras hızlıca bileğimi yakalayıp beni kendisine çekmişti. Kucağına oturur halde düştüğüm anda kolları etrafımı sarıp sabit kalmamı sağladı. Çocuklar bize bakıp sinsi sinsi gülerken Aras'a bakıp gözlerimi kısmıştım.

"Maç başlayınca tekli koltuğa geçersin. O heyecanla bir burun vakası daha yaşamanı istemiyorum," gülüş sesleri kulağımı doldururken ben yine Aras'ın dediğini anlayamamıştım. Maçın başlamasını beklerken çocukların tuttuğu takımları öğrendim. Enis Galatasaray, Ulaş ve Taylan Beşiktaş, Aras ve Boğaç ise Fenerbahçe takımını tutuyormuş. Aras benim artık dişi kanarya olduğumu söyleyince yine bir şey anlamamıştım. Dişi kanarya ne anlama geliyordu?

"Şimdi tam olarak nasıl oynanıyor," dedim ve Enis ağzı patlamış mısır dolu bir şekilde konuşmaya başladı.

"Bir top var, kim kime sokarsa o kazanıyor."

"Gerzek herif!" diyerek Enis'in kafasına bir tane patlatmış ve bana bakmıştı Boğaç.

"Bak şimdi Güneş, özetlemek gerekirse: İki takım var ve bu iki takımda topu birbirlerinin kalesine atmaya çalışıyor. Atan takım sayı alıyor. Bu kadar basit. Tabii hakemler, kurallar ve süre de var..." başımı sallayıp ağzıma mısır attım.

"Ee, farklı takımları tutuyorsunuz nasıl olcak?" diye sorduğumda kucağında oturduğum Aras konuştu.

"Real Madrid ve Barselona maçı var Güneş'im. Hepimiz Barselona'yı destekliyoruz," kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı birbirine bastırarak başımı salladım.

"Hey tamam susun! Başlıyor!" diye Ulaş bağırınca Aras beni kucağından kaldırıp tekli koltuğa otutturdu. Heyecanları beni şaşırtsada önemsemeden cips kaselerinden birini kucağıma aldım ve televizyona bakarak yemeğe başladım...

İzledikçe sesleri artan çocuklara bazen şaşkınlıkla bakıyordum. "Yürü be Messi. Hadi be Neymar!" diye bağırıp duruyorlardı. Koltuğun tepesine çıkan Enis'e mi şaşırsam yoksa anlamadığım halde hakeme küfür eden Aras ve diğerlerine mi, bilmiyordum. Topu çimlerin üzerinde sürüyen adamlardan herhangi biri kaleye yaklaşırken bizim çocuklar kendilerinden geçiyordu resmen ve ben onları izlerken korkmaya başlamıştım. Hatta avuçladığım mısırları ağzıma tıktığım sırada hepsi birden "Gooool!" diye bağırınca neredeyse boğuluyordum. Ancak sonrasında gördüklerimle ben de eğlenmeye başladım. Enis, Ulaş ve Taylan ayağa kalkmış tuhaf tuhaf dans ederken Aras ve Boğaç birbirlerine sarılmıştı. Havada uçuşan mısırlara bakarken enerjisini atamayan Enis bir anda beni yerimden kaldırmış ve yanaklarıma sulu sulu öpücükler bırakmıştı. O sıra Aras maçı falan unutup gelip Enis'i bedenimden ayırmış ve benden bir metre uzak durması gerektiğini ona hatırlatmıştı. Yüksek sesle yaptıkları tezahüratlara kahkahalarla gülerken ben de maç havasına girmiş ve onlara uyum sağlamaya başlamıştım. Taylan boynuma atkısını takmış Boğaç'sa başıma şapkasını geçirmişti.

"Hadi be oğlum! Hadi!" diyerek hepsi bir an susup televizyona dikkatle baktı. Bende baktım.

"Pas ver pas!" diye bağırdı Boğaç. Sanki adam duyacakmış gibi. Topu sürüyen adam hızla kaleye doğru gidiyordu. Bizimkiler gol olma ihtimaline karşılık hazırda beklerken atılan top kaleye girmeyince küfür ederek hepsi koltuğa sinmişti. Şu an 1-1 olan durumun hızla değişmesi gerekiyormuş çünkü Aras maçın bitmesine 15 dakika kaldığını söylemişti. Hepimiz ellerimizdeki mısırları ağımıza tıkarken adamlardan birinin kaleye doğru top sürdüğünü görmüştüm. Bu sefer bende heyecanla gol olmasını bekledim. Adam koştu, koştu ve sonra pas verdi. Diğer adam koştu, koştu ve...

"Gooollll!" diye bağırdım o anda ayağa kalkarak. Tıpkı Enis ve Boğaç gibi sevinç dansı yapıyordum ki gözüme takılan görüntü hareketlerimi yavaşlatmama neden oldu. Aras bana bakmayı kesip başını olumsuzca sallamış ve elini alnına vurarak başını eğmişti. Dudağımı ısırarak ağızlarını açmış bana garipçe bakan Ulaş, Boğaç, Taylan ve Enis'e baktım. Enis elinde tuttuğu mısırları yere düşürürken Aras kafasını kaldırıp nefesini vererek konuşmuştu.

"Karşı takım gol attı Güneş'im,"

"Aras Güneş'i buradan uzaklaştır çünkü şu an kendime hâkim olmakta zorlanıyorum," dudağımı ısırarak gözlerimi sımsıkı kapatmıştım.

◇◇◇◇◇◇◇

OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN SEVDİCEKLER

Yazım ve anlatım yanlışlarım varsa hepinizden özür dilerim
♡♡♡♡♡♡♡


Continue Reading

You'll Also Like

21.3K 2.1K 24
(SPOİ YEMEMENİZ AÇISINDAN İLK KİTABI OKUMANIZ TAVSİYE EDİLİR) Dalgınca yürüdüğüm sokakta kulağıma çalınan tanıdık sesle bakışlarımı yerden kaldırdım...
2.5M 80.7K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
888K 29.4K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
3.5M 199K 49
[Tamamlandı] 053* | Çevrim içi 053*: Bir paket nohut Soğan Sarımsak Yeşil biber Portakal Muz Gereksiz: Yeter amına koyayım iyice not defterine döndü...