NUN RÜZGARI

By Beyazambak17

59.4K 3.8K 547

"Berra!" dişlerini sıktı. Sesine yansıttığı kederin kalbime işlenecek hüzünlü nakışları vardı belli ki. Gözle... More

2. KAZA
3. TEHDİT
4. GRUP
5. ANLAŞMA
6. ACI SOS
7. KUMSAL
8. KİTAP DÜKKANI
9. SİNEMA
10. TEHLİKE
11. KORKU FİLMİ
12. KAMP
13. ŞÜHEDÂ
14. HUZUR
15. MERVE
16. KARIŞIK
17.GİZLİ
18. MAVİ VADİ
19. GÖLGE
ÖNEMLİ!!
20. SEVGİ

1. YENİ OKUL

11.9K 378 41
By Beyazambak17

İYİ OKUMALAR !

Güneşin yavaş yavaş yere süzülüşüyle beraber gökyüzü katmanlar halinde mor ve turuncu rengiyle süslenmişti. Talha sıkıntıyla kravatını gevşetirken bu muazzam görüntünün dahi bedenini gevşetemediğini fark etti. Ruhunu saran bu çaresizlik döngüsünden kurtulamıyordu. Son zamanlarda gittikçe daralan kalbi bir an olsun rahatlamaya fırsat bulamamıştı. Elindeki dosyayı daha sıkı kavrarken o tehtit kokan sözler zihninin puslu duvarlarında yankı buldu.

Siz bilirsiniz Talha Serin, başı ağrıyacak kişi sizsiniz sonuçta!

Gergin bedeni bir kez daha kasılırken zorlukla nefes aldı ve o sinsi sırıtışı sildi zihninden. Titreyen parmakları telefonu kavrarken bunu ailesine yapamayacağını biliyordu. Canından sevdiği eşi ve kızlarına kıyamazdı. Numarayı çevirdi, telefonu kulağına yasladı ve kalbine ninni gibi gelen o sesi bekledi.

"Hicran..." Sesindeki çaresizliğin uğultusu odasının duvarlarını kaplarken sertçe yutkundu. "Valizleri hazırla... Başaramadım."

Eşinin hüzünlü sesini duymamak için telefonu kapattı ve derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu. Yıllardır çalışıpta kazandığı bu makamda, odasında ve şehrinde kaldığı son gündü bugün.

Oturduğu yerden yavaşça kalkarken fikrini değiştirmemek için hızlıca çantasını ve ceketini kapıp kapıya ilerledi. Sorumluluğunda bir ailesi olmasaydı pes etmeyeceğini biliyordu ama ne yazık ki onları böyle bir tehlikeyle karşı karşıya getiremezdi. Ankara sokaklarında son bir kez daha yürürken telefonunu çıkardı ve kalbini sıkıştıran o mesajı attı.

Sen kazandın.

🍁🍁🍁

Rüzgarın sert baskısı yüzümü döverken sonbahar belirtisi olan sarı yapraklar, ağaçlarından kopup kaldırıma doğru dökülüyordu. Yağmur damlaları kirpiklerime çarpıp yanaklarımdan süzülürken başımı kaldırıp kocaman gülümsedim. Yağmuru seviyordum. Yanımda benim gibi sessizce yağmuru izleyen Merve'ye baktım. Koyu saçları ıslanmış yüzüne yapışmıştı. Benim aksime yağmurdan nefret ederdi ama yanımdaydı. Ne olursa olsun bu üç yıllık zaman zarfında hep yanımda olmuştu.
Koyu gözleri gözlerime takıldığında istemsizce gülümsedim. Eğer canınız gibi hissettiğiniz bir arkadaşınız varsa bu hayatta başka bir şeye ihtiyaç duymazdınız.

Ona gülümseyerek baktığımı fark edince anında kaşlarını çatıp "Beni soktuğun şu duruma bak." dedi sinirle. Sesinde öfkeyle beraber taşıdığı mutluluk gülümsememi biraz daha genişletti. "Söylemekten vazgeçmeyeceğim, yağmurdan nefret ediyorum."

"Ama buradasın."

Elinden tutup aniden kaldırdım. Bugün cumartesiydi bu yüzden hasta olmak umrumda değildi.

"Berra inşallah düşündüğüm şeyi yapmayacaksın." Onuda peşimden sürüklerken gözlerine bakıp sinsice sırıttım. Dehşetle yüzüme bakıp "Hayır ya!" diye bağırdı. Tabiki umursamadım.

Burası üç yıl önce Merve'yle öylece gezerken bulduğumuz bir yerdi. Her dışarı çıktığımızda uğrardık. Düz ve büyük bir boşluk olduğu için bazen çocuklar futbol falan oynardı. Onun dışında ıssız bir yerdi ve ucunda uçurum vardı. Ordan bütün Ankara'yı izlerdik. Uçurumun kenarında ki büyük çınar ağacına kurduğum salıncağın yanına geldiğimizde Merve bir kaç kez kolumu çekiştirip homurdansada vazgeçmemiştim. Yükseklik korkusu olduğu için bu salıncağa ölse binmezdi ama benim en sevdiğim şeydi. Sanki boşlukta uçuyormuşum gibi hissediyordum.

Kalın halatı kavrayıp ıslaklığını umursamadan tahta oturağa oturduğumda Merve zorlukla yanıma gelip uçuruma bakmamaya özen göstererek sinirle söylendi. Onu umursamadan "Salla!" diye bağırdım. Sabırsızlıkla ayaklarımı sallarken kendime inanamıyordum. Hala aynı heyecan vardı.

"Biliyor musun," Merve salıncağı itttirdiğinde kocaman sırıttım. "Burda ölüp kalırsan seni öldürürüm Berra."

Omuz silktim. Şunu bir kere yaşasa vazgeçemezdi. Doğal olarak bende vazgeçmezdim.

"Seni seviyorum Merve." diye bağırınca "Hı hı!" diye söylendi. Şuan korkudan sesi titriyordu. Güldüm.

Ayaklarımın altında bir gidip bir gelen şehri izlerken iç çekmeden edemedim. Ankara'yı seviyordum. Evlerin ışıkları teker teker yanarken karanlıkta yavaş yavaş şehrin üzerine çökmeye başladı. Babam birazdan eve geleceği için salıncağı durdurup Merve'ye baktım. Yüzü sapsarı kesilmişti gevezemin. Beni iyi pataklayacağını bildiğimden hızla koşmaya başladım. Bir yakalarsa morartmadığı yerim kalmazdı. Islak olduğumdan dolayı yüzüme vuran yağmur damlalarını ve rüzgarı umursamadım. Mahalleye geldiğimizde Merve'de bana yetişmişti.

"Pislik nefes nefese kaldım."

Omzuma elini koyup soluklandığında güldüm. "Koşmasaydın."

Sinirle gözlerini gözlerime dikince dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kaçırdım. Saçımı başımı yolup ağzıma tıkacakmış gibi bakıyordu.

"Neyse sorarım ben sana bunun hesabını, annem mesaj attı acil eve gitmem lazım. Görüşürüz."

"Selam söyle Nazan teyzeye."

Hızlıca başını sallayıp uzaklaştığında içimde oluşan garip buruklukla arkasından baktım bir süre. Nerden musallat olmuştu bilmiyorum ama gülüşüm yavaşça durdu ve dudaklarım düz bir çizgi halinde gerildi. İçimde oluşan bu garip hissi başımı iki yana sallayarak ve besmele çekerek def ettikten sonra ıslak feraceme bakıp yüzümü buruşturdum ve evimizin bulunduğu binaya girdim.

Bugün ikizim olan ama bana hem ruhsal hemde fiziksel açıdan zerre benzemeyen Elif'le kavga etmiş annemde onun tarafını tutunca sinirle evden çıkmıştım. Kendimi yanlız hissettiğim o dakikalarda Merve'yle karşılaşmış ve içimde ne varsa anlatarak birazda olsa rahatlamıştım. Merve gerçekten çoğu zaman bana ilaç gibi geliyordu.

Yavaş adımlarla merdivenleri çıkıp eve girdiğimde karşılaştığım manzarayla kaşlarımı kaldırdım. Babam girişte telefon konuşması yapıyor annemde kıyafetleri bildiğiniz valize tıkıyordu.
Ailemizde titizliğiyle ünlü annem normal zamanda böyle bir valiz hazırlamayacağından şaşkınlıkla ayakkabılarımı çıkarıp içeriye doğru bir kaç adım attım. Tepkisiz Elif dahi şaşkınlıkla annem ve babama bakıyordu. Cidden noluyor?

Elif'in yanına yaklaşıp "Ne oluyor?" diye mırıldandım. Göz ucuyla bana baktıktan sonra "Sakarya'ya taşınıyormuşuz." dedi duygusuz bir sesle. "Nedenini bilmiyorum."

Zihnimde Ankara'ya dair taşıdığım bütün anılar uğultu halinde kalbime baskı yaparken sertçe yutkunup dudaklarımı birbirine bastırdım.

Nasıl yani? Ben bu şehri terk edemezdim ki!

"Elif, Berra dikilmeyin öyle üzerinizi giyinin. Yola çıkıcaz çabuk!"

Annem bu cümleyi o kadar hızlı kurmuştu ki çoğunu anlayamamıştım. Hala yalı kazığı gibi dikilince Elif kolumdan tutup odaya sürükledi. Ne olduğunu anlamadan annemlerin verdiği telaşla pantolon, tunik ve feracemi giyip şalımı yaptım. Odama, duvara çizdiğim ve annemden dolu azar işittiğim gül portresine uzun uzun baktım. Küçük, mütevazi bir oda olsada her anım heyecanım, mutluluğum buradaydı. Dolan gözlerimi kırpıştırım iç çektim ve odadan çıktım. Elif'te bu sırada odadan çıkmıştı. İfadesi her zaman ki gibi donuk ve yine boştu. Cidden ben bu kızın yaşadığını düşünmüyordum. Binadan çıktığımızda hüzünlü bakışlarım açık mavi binamızda, etrafında bir türlü büyümeyen çam ağaçlarında ve penceremden bana göz kırpan ayda gezindi. Onu hep kendime benzetmiştim.

Kalbimin ağrısı daha da artarken arabaya bindim. Babam binmemle beraber arabayı çalıştırırken Elif'te derin bir nefes alıp gözlerini yumdu ve başını cama yasladı. Buğulanan gözlerimi kısıp emniyet kemerimi taktım ve geriye yaslanıp hızla geçtiğimiz yollara baktım. Merve'nin evide gözlerimin önünden hızla geçerken onuda burda bırakmak içimde bir yerleri paramparça etmişti. Onu bırakmak istemiyordum. Hüzünlü bakışlarımı babama çevirdiğimde dikiz aynasından gördüğüm yeşil gözlerinde de çaresizliğin izleri yer alıyordu. O an anladım ki biz burdan gitmeye mecbur kalmıştık.

🍁🍁🍁

Gecenin karanlığı yolları sararken etraf sessizliğe bürünmüştü. Babam ve Annem biraz sakinleşmiş Elif ise kendi soyut dünyasına geri dönmüştü. Gözlerim hala aynı parlaklığıyla geceye hükmünü vuran aya takılırken anılar bir bir zihnime doluştu. Bir keresinde Merve'yle okuldan kaçmaya çalışmıştık ve okulun demir tellerine takılıp yere yapışmıştım. Her ne kadar hatırlandığında acı versede buruk bir tebessüme engel olamamıştı. Sonrasında salıncağım geldi aklıma. Onda Merve'yi sallamadan gitmememeliydim ben ordan. Daha dolu iyili kötülü heyecanlandıran korkutan anılar tek tek film şeridi gibi gözümün önünden geçerken yanağımdan süzülen bir damla yaşa engel olamadım. Bir daha bu şehre dönemeyeceğimizi biliyordum. Babam bunu yeşil gözlerinde oldukça belli etmişti. Şuan Ankara sınırını geçtiğimizin farkındaydım. Şehrimin üzerinde kırmızı çarpıyı görmem çok olmamıştı. Merve'nin koyu gözleri zihnimin en berrak kısmında belirdiğinde daha fazla düşünmeyi kendime yasakladım. Düşünürsem hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım çünkü. Buyüzden başımı cama yasladım ve bir kaç dakika sonra bilincim karanlığa gömüldü.

"Berra kızım kalksana kış uykusuna mı yattın ? "

Omzumda hissettiğim dürtü ve zihnimin derinliklerine sızan boğuk sesi duyduğumda yavaşça gözlerimi araladım ve Elif'in donuk yeşil gözleriyle karşılaştım. Birbirine geçmiş kirpiklerimi aralmaya çalışırken "Elif..." diye mırıldandım. Sesim pürüzlü çıkınca yavaşça öksürdüm ve doğruldum. Arabanın içi boştu ve kapılar açıktı. Elif arabanın açık kapısından sinirli bir ifadeyle bana bakınca arabadan çıkıp çeşitli çiçek kokularının bezeli olduğu temiz havayı içime çektim. Ne kadar güzel kokuyordu. Elif karşımda duran krem rengindeki dublex eve doğru ilerlerken uyuşmuş bacaklarımı açmak amacıyla geniş ve yemyeşil olan bahçede yürümeye başladım. Evin hemen yan tarafında sıra sıra elma ve armut ağaçları diziliydi. Hava karanlık olduğu için tam olarak etrafı göremesemde burnuma dolan tuzlu deniz kokusu ve ileride ay ışığı altında parlayan denizi görünce genişçe gülümsedim. Hayatında hiç deniz görmemiş biri olarak bu manzara süperdi. Babam çok çalıştığı için tatile gidemiyorduk ki gitsek bile muhafazakâr insanların bulunduğu kısmı bulmak oldukça zor oluyordu. Günümüzdeki plajların halini biliyorduk sonuçta.

Evin önüne geldiğim de küçük bir daireden sonra iki katlı ve bahçeli bir evle karşılaştım. Eski minik evimizin yerini tutmasada güzel görünüyordu. Omzumdaki çantaya asılırken iç çektim ve adımlarımı eve yönlendirdim. Evin içine girdiğimde yuvarlak bir holle karşılaştım, ardından uzun bir koridor ve karşılıklı odalar...

Diğer odaların kapısından farklı olan kayan kapıyı ittirdiğimde eski evimiz genişliğinde bir salonla vardı. Oldukça genişti. Böyle bir evi babamın nasıl aldığını düşünürken çoktan salona girmiştim. Etraf sanki bir mimar tarafından tasarlanmış gibi güzel, sade ve ilgi çekiciydi. Eşyaları gördüğümde kaşlarım çatıldı, bu evin eşyaları bile vardı. Babamın devlette çalışan bir avukat olarak bu kadar büyük bir ev alması ve pahalı olduğu her halinden belli olan eşyalarla donatması biraz zordu. Hem hangi ara yapabilirdi ki zaten.Bu iş iyice kafamı karıştırmaya başlamıştı.

"Talha ne yapacağız şimdi ?"

Hemen salonun yanındaki mutfaktan duyduğum seslerle dikkatimi o yöne verdim. Elif'te ortalıkta gözükmüyordu zaten.

"Bilmiyorum Hicran uzun bir süre bu evde kalacağız şimdilik bunu bilsen yeterli!"

"Berra!"

Elif'in sesini duyduğumda annemleri dinlemeyi bırakıp üst kata yöneldim. Merdivenleri çıkmayı bitirdiğimde uzun koridorun sonundaki odada dikilen Elif'in yanına gittim. İlgiyle odaya bakıyordu.

"Efendim? "

"Bu oda benim haberim olsun."

Odaya baktığımda mor tonlarının ağırlıklı olduğu bir genç kız odası olduğunu gördüm. Benim için sıkıntı yoktu, mor rengini de severdim ama benim rengim turkuazdı.

"Tamam." gülümsedi.

Odaya girip kapıyı kapattığında aramıza ördüğü duvarların arasına bir tanede somut eklediğini anlayıp hemen karşısındaki odanın kapısını araladım. Ve evet! Kesinlikle istediğim oda buydu.

Turkuaz bir cennet !

İçeriye girip kapıyı kapattığımda hayran bakışlarla sanki okyanusun içindeymişsin gibi hissettiren odanın her noktasını inceledim. Öncelikle eski odamın üç katı kadardı. İçinde ayriyeten iki oda bulunuyordu: biri giyinme odası, biride banyo olmak üzere..
Bir duvar komple camdı ve Sakarya'nın mavi denizi manzarasıydı. Tamamen turkuaza boyanmış diğer duvarda kabartma şeklinde rengarenk balıklar ve çeşitli deniz süsleri vardı ve kesinlikle bu şekilde okyanusa benziyordu. Önünde renkli armut koltuklar ve yere yakın cam bir masa vardı. Köşede çift kişilikli turkuaz nevresim takımına sahip beyaz başlıklı bir yatak vardı ve bu kesinlikle küçüklükten beri yatakta zıplama hayallerime oldukça yardımcı olacaktı. Diğer köşede ise beyaz parlak yüzeyli büyük bir dolap bulunuyordu. Bunların dışında odanın ortası boş ve bu kadar eşya olmasına rağmen oldukça genişti. Odaya gerçekten hayran kalmıştım. Her zaman ki gibi yine ve yine babamın bu eşyaları nasıl alabileceğini ve böyle bir dekorasyonu nasıl yapabileceğini düşünmeye başladım fakat bir sonuç yoktu. Her şey o kadar aceleci olmuş ve birbirine girmişti ki bulmacaya aşık bir kız olarak bu olaya bile yaklaşamıyordum. O yüzden şuan yapabileceğim sadece bu olanlara ayak uydurmaktı. Yatağın üstüne oturduğumda ne kadar yorulduğumu fark ettim. Gerek ruhsal gerek fiziksel olarak çökmüş hissesiyordum. Gözlerim ağır ağır kapanırken bedenim uykunun kollarına yenik düşüp yatağa devrildi.

🍁🍁🍁

Zihnimde ki ıssızlığa karışan seslerle gözlerimi aralayıp kirpiklerimin ardından pencereden içeri vuran güneşe baktım. Gözlerim fazla ışığın etkisiyle kısılırken bedenim dinçlikle doğrulmuştu. Bu oda ve bu yatak ne kadar bana yabancı gelsede dün yaşadıklarım kafamda canlanınca sessizce yutkunup kendime biraz zaman tanıdım. Boğazımda iğrenç bir tat vardı ve midem bulanıyordu. Dünkü yağmur macerasının acısı şimdi çıkıyordu sanırım. Üzerimdeki yorganı geri çekip ayaklarımı soğuk zeminle buluşturdum ve banyoya girdim. Aynanın önünde duran diş fırçasıyla kaşlarım hayretle havalandı. Biz hiçbir eşyamızı almadığımız halde bunlar nerden gelmişti?

Dikkatle baktığımda bu dş fırçasınında yeni olduğunu fark ettim. Bu evdeki her şey yeniydi.Nefesimi sertçe üfleyip suyu yüzüme sertçe çarparken babamın bütün bunlar için mantıklı bir açıklama yapacağını umuyordum. Aşağı indiğimde aile fertleri kahvaltı yapıyordu. Elif'in yanındaki sandalyeyi çekip oturduğumda babam bakışlarını ikimiz üzerinde gezdirdi ve suyundan bir yudum aldı. Bir açıklama beklediğimizi biliyordu ama hala konuşmamıştı. Pekala belki bağırıp çağırmamız bizi on yedi yıldır hayatımızın geçtiği mahalleden koparmasının hesabını sormamız gerekiyordu fakat mantıklı düşündüğümüzde çok sevdiği işi,arkadaşları ve ilk evini bizimle beraber terk etmek zorunda kalmıştı. Demek ki bunları önemsemeyecek kadar önemli bir sebebi vardı. Elif sanki hiçbir şey olmamış gibi büyük bir sakinlikle kahvaltısını yaparken annemde benim gibi hiçbir şeye dokunmamış gergin bir şekilde babama bakıyordu. Babam çatalını kenara bıraktıktan sonra boğazını temizleyip sırtını dikleştirdi. Anlaşılan büyük bir konuşma bizi bekliyordu. Sertçe yutkundum ve bakışlarımı babamın yeşil gözlerine diktim.

"Meleklerim biliyorsunuz ki ani bir taşınma kararı aldık ve uyguladık. Bu taşınmayı gerektiren çok önemli bir sebeb vardı. Üzgünüm aniden kurulu hayatlarınızdan koparmak benim için de zor oldu ama burda mükemmel bir hayatımız olacak inşallah. Bu ev birinin bize ufak bir armağanı, hepimizin zevklerine göre bir düzen oldu. Şunu bilmenizi istiyorum ki; bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu yüzden sizden özürdilerim."

Babam anneme ufak bir bakış atıp tekrar konuşmaya başladığında yemek yemeye devam eden Elif'i kolumla dürttüm. Sinirimi bozuyordu.

"Güzel bir okula kaydettim sizi. İyi eğitim veriyorlar, üniversite hazırlığı için iyi olur diye düşündüm."

Babamın aslında bunları umursamadığımızı bildiğini biliyordum. Koptuğumuz hayattan bir nebze mutluluk olsun diye söylüyordu bunları. Eski okulumuzda fena değildi ama burdaki okul kadarda iyi değildi büyük ihtimalle. Babam cümlenin devamında bir şey söylemeyip ufak bir tebessümle kahvaltısına döndüğünde bakışlarımı tabağıma çevirdim ve babamın dediği o cümleyi beynime kazıdım.

Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Belkide bu cümle bundan sonraki hayatımı en güzel şekilde anlatan kelimelere ev sahipliği yapıyordu.

Selamunaleyküm arkadaşlar!!
Bu ilk hikayem. Bu yüzden desteklerinizi eksik etmezseniz çok mutlu olurum. 😊

ALLAH'A EMANET OLUN^^

Continue Reading

You'll Also Like

8K 600 13
05###: İmam bey 05###: Lafı uzatıp baş ağrıtmanın anlamı yok diye düşünüyorum 05###: Bu yüzden direkt konuya giriyorum 05###: Ben size aşık oldum...
296K 19.4K 26
"...Sen bana abi diyen kıza, yüreğimin çektiği hasretliği nasıl bileceksin?!" dedi Abdullah. ~ Kocaman bir apartman düşünün, birbirine can olmuş Alla...
26.3K 1.8K 40
05*********: Not defterinin sahibi? Siz: Efendim? 05*********: Tariflerin yazılı olduğu not defteri diyorum, içinde sizin numaranız vardı. Siz: O def...
2.8M 202K 53
Kayra: Kuryeniz çok yakışıklıydı vallahi! Çiçek Pastane: Lütfen, kuryemizin aklını çelip iş performansını düşürmeyiniz Çiçek Pastane: Hem kuryelerin...