Lacivert - Safir - Amber

By tymazerr

2.8M 124K 24.2K

Tıp öğrencisi Beren, yıllardır göğüs gerdiği aile şiddeti yüzünden sonunda evden kaçtığında, aklına gelecek s... More

GİRİŞ
1- BEREN SOYDAN
2- JAMES HUNTER
3- Mahzen
4- Royal De Maria
5- Antidote
6- Sofia Dark
7- Denge
8- Dönüş
9- Kaçış
10- Sara
12- Ekip
13- Sınırlar
14- Kırık
15- YANILGI
16- YENİ GÖREV
17- DONUK
18- ACI SESLER
19- ILIK GECE
20- EV
21- BOWIE
22- DEIRDRE
23- ÇIPLAK
24 - NOT
25- OYUNCAK BEBEK
SAFİR | GİRİŞ
SAFİR | 1.BÖLÜM
SAFİR | 2. BÖLÜM
SAFİR | 3. BÖLÜM
SAFİR | 4.BÖLÜM
SAFİR | 5.BÖLÜM
SAFİR | 6. BÖLÜM
SAFİR 7. BÖLÜM | Gece Nöbeti
SAFİR 8. BÖLÜM | Fil Ağacı
SAFİR 9. BÖLÜM | Zehir
SAFİR 10. BÖLÜM | BOZUK
SAFİR 11. BÖLÜM | LACİVERT
SAFİR 12. BÖLÜM | AİT
SAFİR 13. BÖLÜM | SIFIR
SAFİR 14. BÖLÜM | Ruh Kesiği
SAFİR 16. BÖLÜM | Ateş
SAFİR 15. BÖLÜM | Cennet
SAFİR 17. BÖLÜM | Geç
SAFİR Final | Herkes için...
Amber 1 | PARADOKS
Amber 2 | KARMAKARIŞIK
Amber 3 | EĞİTİM
Amber 4 | ÇAYLAK
Amber 5 | MILEN
Amber 6 | DARKBLUE
Amber 7 | RÜYA
Amber 8 | HAVADA SÜZÜLMEK
Amber 9 | SOĞUK ATEŞ
Amber 10 | TAŞIYICI
Amber 11 | KAÇIŞ
AMBER 20 | LIZY
AMBER 12 | CENNET
AMBER 13 | DEĞİŞİM
AMBER 14 | UZAY BOŞLUĞU
AMBER 15 | ZİHİN YANGINI
AMBER 16 | GÜVEN
AMBER 17 | FAROE
AMBER 18 | GENOA
AMBER 19 | GÜN IŞIĞI
AMBER 20 | LIZY
AMBER 21 | VEDA VE ÖTESİ
AMBER 22 | FİNAL 1- İLLÜZYON
AMBER 23 | FİNAL 2- GERÇEKLER
AMBER 24 | FİNAL 3- MASALLAR VE SONLAR

11- Soğuk

54.9K 2.7K 570
By tymazerr


Instagram: t.y.mazer
Twitter: tymazerr

Uçağın bulunduğu ormanlık piste geldiğimizde saat öğleyi geçiyordu. Lacivertle arabada pek konuşmamıştık. Bunun nedeni benim Metin Taner'i yani Malcolm Stone'un hikayesini sindirmeye çalışmamdı. Ondan da öte Sofia'ydı.

Lacivert zaten konuşkan biri sayılmazdı.

Sofia... diye tekrar tekrar geçirdim aklımdan. Örümcek ağından beter olmuştu beynim.

Demek Fiona şeytanın dediği gibi gerçekten onu unutmamıştı James. Hala onu arıyordu...

Uçağa binmeden önce laciverte baktığımda onun da benim kadar dalgın olduğunu gördüm ve kendimden beklenmeyecek şekilde sessiz kalmayı sürdürdüm. Ne söyleyebilirdim ki? Hem konuşsam sesim titrerdi.

Uçağa binip, koltuğa oturdum. Kemerimi bağlamamla aniden bu uçaktaki anılarım peyda oldu. Sabah ne yediğimi hatırlamaya çalıştım. Lacivertin benim için hazırladığı sandviçi yemiştim.

Bu sefer kesin kusacaktım ve laciverte rezil olacaktım. Sıkıntıyla olduğum yerde büzüldüm ve mecburi sona kendimi hazırlamaya çalıştım.

O sırada lacivertin avucu bana doğru uzandı. Sofia'yı aradığını ima ettikten sonra ilk defa konuşmuştu.

"Bunu iç, midenin bulanmasını önleyecektir."

"İyi de uçakta bu tarz bir ilaç olmadığını söylemiştin."

"Uçakta yoktu zaten."

Nereden bulduğunu sormadım. Herhangi bir yerden bulmuş olabilirdi. Mesela ormanlık alanda yürürken gizli bir yapraktan ya da ağaç kavuğundan çıkmış olabilirdi bu ilaç.

Gizli yaprak mı? Neler saçmalıyordum.

Sessizce teşekkür edip önüme döndüm. Lacivert cevap vermedi. Onun yerine motoru çalıştırdı ama benim tedirginliğim hala geçmemişti. Bu tedirginlik sadece mide bulantımdan değil aynı zamanda biraz sonra karşılaşacağım hıza alışık olmadığımdan da kaynaklanıyordu. Bir süreliğine Sofia'yı unutmama yardımcı olmasına neredeyse teşekkür edecektim.

Lacivert uçağı havalandırdıktan sonra iyi olup olmadığımı kontrol eder gibi bakışlarını bana çevirdi. Bu sefer daha yumuşak bir şekilde uçağın hızını arttırdı ve bir süre sonra bulutların içinden hızla geçmeye başladık.

Bana göre ışık hızıyla geçtiğimiz gökyüzünü hayranlıkla incelerken gerçekten de midemin bulanmadığını fark ettim.

İçimde oluşan huzursuzluk, sessizlik arttıkça beni boğacak kadar güçleniyordu. İç sesim hiç olmadığı kadar konuşuyor,  canımın yandığını fazlasıyla fark etmemi sağlıyordu.

Lacivertle en fazla arkadaş olabilirdik fazlası değil.

Düşüncelerim kendime güven duymamı sağladı. Böyle omuzları çökmüş yavru köpek gibi yanında durduğum sürece aklımdan geçenleri anlayacak diye korkuyordum.

"James, piyano çalmayı da eğitimin gereği mi öğrendin?"

Bu soruyu beklemeyen lacivert bana döndü.

"Hayır."

Devamını getirmesini beklediğimi belirtir bir şekilde bakmaya devam ettim.

"Çok küçük yaştan beri biliyorum. Annem öğretti."

"Ne güzel. Annen yetenekli biriydi sanırım."

"Evet, öyleydi."

Bu evet, sus artık Beren konuşma bitti der gibi bir evetti. Acilen konuyu değiştirmem gerekiyordu.

Hem bu bile arkadaşlığımız için bir ilerlemeydi.

Eskiden sorularıma cevap vermeyen lacivert şimdi kısa da olsa bir cevap veriyordu.

"Malcolm Stone'u bulamadık. Çipin içinde ne olduğuna bakmadan İstanbul'a dönüyoruz. Bir planın mı var? yoksa..?"

"Malcolm Stone garson kılığına girdiği günün ertesi Bazel'den ayrılmış. Sorun şu ki girdiği beden kimliksiz, o yüzden kimlik tarama programlarının yardımı dokunmuyor, sadece yüz tanıma programlarıyla ilerleyebiliyoruz. Yani şuan elimizde bu çipten başka bir ipucu yok."

Devam etti.

"Ayrıca İstanbul'daki ekipmanım daha fazla olduğu için orada daha rahat izini sürebiliriz."

"Anlıyorum. Peki, Sara ve Laura ne olacak?"

"Onları da koruma programına aldırdım. Malcolm Stone yakalana kadar güvenli bir yere götürüldüler."

Bakışlarını bana çevirdi.

"Sara güvende Beren, merak etme."

"Teşekkür ederim."

"Teşekkür edilecek bir durum yok. Olması gerekeni yaptım. Duruma duygusal bir tepkime yerleştirmenin anlamı yok."

"Kendini kandırma James, Sara ile bir bağ kurduğunu tüm Bazel fark etti."

Yani tüm Bazel derken Bazel'in ormanlarındaki ağaçları kastetmiştim sanırım çünkü bizi başka gören olmamıştı.

Lacivert cevap vermedi ama uçağın hızını biraz daha arttırdı. Sanırım en kısa zamanda çenemden kurtulmak istiyordu. Bu iyiydi. Ona hayranlıkla bakan saf bir kız yerine, sinir bozucu derecede meraklı bir kız olmam daha iyiydi.

Cam piramit şeklinde kubbesi olan yapıya yaklaştığımızda yine bulutların arasından geçiyorduk ve burayı ilk gördüğüm ana oranla, bulutlar daha seyrekti. Masmavi gökyüzü ve parlayan güneşle, gökyüzünde bir cenneti andıran yapı, bu kez beni kendine daha da hayran bırakmıştı.

Kubbesi açılan piramitten içeri girdik. Lacivert uçağı cam platforma indirdikten sonra kemerimi çıkardım ve inmek için hamle yaptım.

O sırada James atıldı.

"Acele etme, başın dönecektir."

"Gayet iyi hissediyorum, midem de bulanmıyor."

"Evet, ama o ilaca alışkın değilsin."

"Küçücük bir mide bulantısı ilacı James bir şey olmaz."

Artist artist konuştuktan sonra uçaktan inmek üzere başlattığım hamleme devam ettim. 2 saniye sonra dizlerimin üzerinde yere kapaklanmak üzereydim ki lacivert yetişti.

Bir anda belimden kavradığında bozulan dengesini sağlamak adına beni kendine çekmek durumunda kaldı. Başım öyle şiddetli dönüyordu ki, ne oldu nasıl oldu anlamadım. Tek bildiğim her şeyin dönüyor olduğuydu. Havadan inip yere adım atmamla dönme dolaba biner gibi olmuştuk.

Aaa lacivertte dönüyordu!

Kıkırdamaya başladım.

"James, ne güzel dönüyorsun! Bir kahkaha koyuverdim.

"2 tane mi oldun James? Yoksa 3 mü? Aaaa 3 tane aşırı derece de yakışıklı James. İşte bu hiç olmadı!"

Dudaklarımı büzüp sitem moduna geçmiştim.

Neden bu kadar eğleniyorum bilmiyordum ama her şey dönüyordu. Bu ilaç beni sarhoş mu etmişti? Hiç sarhoş olmamıştım ki ben.

"James, sarhoş olmak böyle bir şey mi, söylesene? Ama yok, sen sarhoş olmuyorsundur ki nereden bileceksin?"

James'in kaşları çatıldı ama bana sanki nanik yapıyor gibiydi. Suratı sabit durmuyordu. Hiç James'e yakışacak hareketler değildi. Cık cık cık.

Kaşın gözün oynuyor James.

"Jamesss, sana komik bir şey anlatmamı ister misin?" kıkırdamaya devam ediyordum. Ama cevap vermedi.

Fısıltıyla konuşmaya başladım.

"Katiller de çok çekici olabiliyor biliyor musun?" kulağına sanki bir sır veriyor gibi fısıldamıştım.

"Hatta öyle birini tanıyorum ki, sanki katil değil, sırf beni sınamak için gönderilmiş."

Kıkırdadım ama hala fısıldamaya devam ediyordum.

"Sence soğuk... böylesine yakar mı James?"

Yüzüne dokundum. Sesim ciddileşmişti. Kontrol bende değildi. Kendimde değildim. Bunun farkındaydım ama kendime engel de olamıyordum.

Parmaklarım sert hatlarında gezdi.  Yüzünün daha da gerildiğini, dokunma arzusuyla sızlayan parmak uçlarımın tenine değmesiyle hissetmiştim.

Parmaklarım yuva hasretiyle yanıp tutuşan bir kalbin, evine ulaştığındaki sıcaklığı karşılıyordu.

Kaşları çatıldı. Ama ben duramadım.

"Ya da lacivert, böyle bir renk mi? Böylesine soğuk ama soğuğunda kaybolmayı arzulatan?"

Parmaklarım gözlerinin boğumlarında gezdi. Beni durdurmuyordu...

Kalbim hızlı atsa da ağır çekimde hissediyordum titreşimleri.

Her an, kaybolan bir buğu gibiydi. Kendimi tutamıyordum.

Bana bakmaya devam ediyordu. Bakmak istiyordum. Gözlerine uzun süre bakmak...

Onun yerine bir kahkaha attım.

"Komik olduğunu söylemiştim değil mi? Gerçek olmayacak kadar komik işte!"

Ses tonum da bünyem gibi bulanıklaşıyordu.

Bir den ruh halim en neşeli haline büründü.

"James, hadi gel bulutların üzerinde yürüyelim!" elimi yüzünden kurtardı. Canım sıkılsa da neşemi kaybetmedim. Normalde bu tepkiyi alsam asla yüzüne bakamazdım.

"Lütfen James lütfen!"

"Yeter Beren."

Sesinin bu kadar öfkeli çıkması nedendi?

"Jameess" diye tekrar seslendim ama birden havalandığımı hissettim.

"Jamess! Bulutlara mı gidiyoruz?! Sen harikasın biliyorsun değil mi? Hele lacivert gözlerin... Önceden onlardan korkuyordum ama şimdi çok güzel göründüklerine karar verdim. Gözlerini annenden mi aldın babandan mı? Dur söyleme tahmin edeyim." Hihihihi.

Kıkırdamak ne güzeldi

Hala havada olduğumu hissediyordum ki başkasının sesini duydum.

Hah, telesekreter kılıklı hatun konuşmuştu.

"James! Bu kadının bulutlarla bizimle ne işi var! Hem ben Jenny'i daha çok seviyorum. Jenny ne burcu acaba, sonuçta ona bu kadar kanım kaynadıysa bir uyum olması lazım. Aaa asıl sen ne burcusun onu sormadım sana."

"James, ofluyor musun sen bana?"

Telesekreter hatun susmuştu. James de konuşmuyordu.

"Pişt, laci?"

"Anlamadım." James düz bir sesle cevap vermişti. Bana kızgın mıydı yine. Bu adam bana hep kızgındı.

"Nesini anlamadın? Lacivertin "laci"si işte."

"Beren hadi seni götürüp yatıralım. İyi değilsin."

"Yoo, çok iyiyim. İçimde anlamlandıramadığım bir mutluluk var. Her yer dönme dolap gibi! Nasıl iyi olmayayım!"

O sırada birden durduk.

"Off hadi James, neden durduk."

"Şşt, sessiz ol."

Sesimi fısıltıya dönüştürdüm ama fısıltı halinde bile kıkırdıyordum. Mahzene mi gelmiştik. Burası mahzenimiz gibi kokuyordu.

Lacivert kolumu sertçe sıktı ve beni karanlık bir yere çekti. Canım yanmıştı. Aşırı histeriktim. Gözlerim doldu. Az önce ne kadar mutluysam şimdi de o kadar depresiftim.

"Lütfen.." diye tısladı.  "Canını yakmak istemiyorum. Sessiz olmana ihtiyacım var!" fısıltısı bile sinirliydi.

Karanlıktı. Yüzünü göremiyordum. Dar bir yerdeydik. İçimdeki kıkırdağı bastırmaya, olayın ciddiyetini kavramaya çalışıyordum. Bir süre sessiz kalmayı denedim.

Birkaç dakika geçmişti ama bana yıllar kadar uzun gelmişti.

Lacivert hiç kıpırdamıyor ve hala kolumdan tutuyordu. Ama bu sefer canımı yakmıyordu.

Sanırım dikkatle etrafı dinliyordu. Bense hala zihnimdeki bulanıklık ve sarhoşlukla savaş halindeydim.

Bir süre sonra tek hissettiğim lacivertin sıcak nefesi ve karabiberimsi kokuydu. Burnum kaşındı, hapşırmamak için hemen kaşımaya başladım ama nafile.

Bütün kontrolümle hapşırığımı durdurmaya çalıştım ama vücudum çoktan harekete geçmişti. O kadar hızlı hapşırmıştım ki elimi ağzıma götürecek vaktim olmadı.

O sırada başka bir el suratıma kapandı. Lacivertin eli.

Kocaman eli tüm suratımı kaplamıştı. Elini başparmağı çeneme değecek şekilde paralel bir pozisyonda tutuyordu. Saklandığımız alan o kadar dardı ki aramızda elinden başka bir mesafe yoktu. Karanlıkta sadece parlak lacivertleri görebiliyordum.

"Şimdi elimi çekeceğim ve çıt bile çıkarmayacaksın."

Kafamı sallayarak onayladım. Fısıltı ile konuşmuştu. Eli hala suratımdaydı.

Elini çektiği anda az önceden beri tuttuğum nefesi serbest bıraktım.

"Ama sen de hapşırık tozu gibi kokuyorsun! Yanındayken kendime engel olamıyorum hiç bana kızma!.. Aslında çok ilginç bir kokun var. Kötü demek istemedim. Hatta güzel bile..."

Kocaman el yine ağzımı kapattı ama bu sefer pes etmedim. Elin altındaki dudaklarımı kıpırdatarak konuşmaya çalışıyordum.

"Beren..." sesi yine tıslar gibi çıkmıştı. Bu sefer susmayı akıl ettim.

Yine bana çoookk uzun gelen bir zaman sonra bulunduğumuz dar alandan çıktık.

Lacivert beni arkasında tutuyor adımlarını çok dikkatli atıyordu. Galiba mahzende birilerinin ya da birinin olduğundan şüpheleniyordu ve benim bu halim de ona hiç yardımcı olmuyordu.

Köşe şeklindeki kapıdan geçtiğimizi son anda fark ettim. Bilimcim yavaş yavaş kendine geliyordu.

Şuanda kırmızı kapılı üçgen odadaydık. Lacivert temkinli bir şekilde kapıyı açtı. Koridor boş görünüyordu.

Siyah odanın kapısı ise aralıktı. İçeriden sesler geliyordu.

Lacivert ne olduğunu anlamış gibiydi. Gözlerindeki temkin ve vücudundaki savunma hali kendini daha farklı bir tavra bırakırken, ben de yeni yeni berraklaşan zihnimle olayları çözmeye çalışıyordum.

Siyah kapıdan geçmeden önce bana döndü. Sanki beni saklamak istiyor orada olmamı istemiyor gibiydi tavrı. Bir anlam veremedim.

Az sonra siyah kapıyı açtığında ağzım açık bir şekilde içerideki insanlara bakakaldım.

Bu adamlar ve bu kadın. Kafamda beliren fotoğraf sorumun cevabı gibiydi.

Ekip...

Lacivert içeri girerken ben de rolü önemsiz bir figüran gibi arkasından onu izliyordum.

Gözlerine daha önce görmediğim bir kıvılcım yerleşmişti. Bunun nedeni buradaki ekibiyle karşılaşıyor oluşu muydu yoksa rol mü yapıyordu bilemedim.

"Geleceğinizi haber vermediniz." Mesafeli sesi odada yankılandı.

"Sana da selam James." Bu iğneli cevap mutfak dolabını açmış içini karıştıran ve neredeyse lacivert kadar yakışıklı olan çocuktan gelmişti. Neredeyse.

"Nedir bu sağlıklı gıdalarla takıntın anlamıyorum. Ne bir şişe viski ne de bir kutu bira var!"

"Dolabı kapat Mike, çok istiyorsan taze limonata var."

"Taze limonata mı?" Alaycı çocuk kahkaha attı.

"Ne o? İstanbul'da yaşlı ninelerle mi göreve verdiler seni?"

Ben atışmalarını şaşkınlıkla izlerken pek de iyi anlaşamadıklarını anlamıştım.

O sırada az önce dikkatimi çekmeyen ve üçlü koltukta oturan esmer kadın ayağa kalktı.

Boyu oldukça uzundu. James'e yaklaşırken neredeyse onun boyunda olduğunu gördüm.

Minicik kırmızı bir şort giymişti üstünde de straplez siyah bir bluz vardı. Kırmızı ruju simsiyah saçlarıyla tezatsal bir uyum içindeydi. Ayağında yine siyah bağcıklı stilettolar vardı.

Kadın James'e yaklaştıkça aralarındaki elektriği hissettim.

Bildiğin elektrik vardı. Elektrik. Elektrik. Zihnimde bu kelime alarm verirken kadın iyice yaklaştı.

"James.."

James'in dudağı kıvrıldı.

"Elizabeth.."

O da kadın gibi imali bir şekilde söylemişti. Kadın iyice yaklaştı ve lacivertin dudağına yakın bir öpücük kondurdu. Yanağından mı öptü dudağından mı öptü anlamadım.

Kadın laciverti ulu orta öpmüş müydü?

Ağzım bir karış havada olan biteni anlamaya çalışırken "Oha Victoria Secret'den mi katılıyor bu hatun?" diye düşündüm.

Allah kahretsin sesli düşünmüştüm.

Tüm gözler bana döndü.

Lacivertin bir kaşı havalandı ve sessiz olmamı belirten bir bakış fırlattı.

O sırada dolabın önünde duran yakışıklı çocuk konuştu. James'den birkaç yaş küçük olmalıydı.

" Bence sen de hiç fena sayılmazsın." Pis pis sırıttı ve konuşmaya devam etti.

"James bu çıtır kim? Ekibe yeni mi katıldı yoksa artık mahzene kadın mı atmaya başladın?"

Gözlerim çakmak çakmak olurken, alevler saçıyordum. Az önce bana ne demeye çalışmıştı bu gerizekalı!

Mike denen salağa haddini bildirmek için ona doğru adım attım. Lacivert "Beren" diye uyarıcı bir ses tonuyla bana seslenmiş olsa da aldırmadım.

Mike'a yaklaştığımda hala sırıtıyordu.

"Sen az önce bana ne dedin?"

"Bir Isolater mı yoksa fahişe misin diye sordum. Ondan mı bahsediyorsun?" Gayet rahattı bunu söylerken. Sanırım rahatlık bu ekipte gelenekti.

Derin bir nefes aldım. Bileğimin pozisyonunu kendimden emin bir şekilde ayarladım.

Ve hayatımın en güzel vuruşunu Mike'ın güzel suratına indirirken bundan hiçbir şeyden almadığım kadar zevk aldım.

"Evet, ben de tam olarak bundan bahsediyordum."

Mike'ın burnu kanamaya başlarken geri geri gitmek zorunda kaldı. Hamlemi beklemediği şok dalgasıyla ifadesi değişen yüzünden anlaşılıyordu.

Ya da ben çok iyi vurmuştum. Bu düşük bir ihtimaldi tabi.

Mike "tamam tamam sakin" diyerek kollarını kaldırdı. Korktuğunu sanmıyordum. Pişman mı olmuştu yoksa hala oyun mu oynuyordu o an tahmin edemedim.

"Bayağı sert bir lokmaya benziyorsun. Fahişe olmadığın ortada" Hala sırıtıyordu gerizekalı yüzsüz.

Lacivert o sırada yanıma gelmişti bile. Kolumdan sertçe tuttu.

Bende ters bakışlarla karşılık verdim.

O sırada bütün konuşma boyunca tek kelime etmeyen ve kütüphanenin yanındaki tekli koltukta oturan kırklarının ortasında görünen adam ayağa kalktı.

"James arkadaşını bizlerle tanıştırırsan bu karmaşa bir son bulur." James ifadesizce ona baktı.

"Haklısın Brad." Dediğinde sesi samimiyetten uzaktı.

"Beren, bu sana bahsettiğim ekibim. Elizabeth, Brad ve Mike."

İlgiyle onu izleyen ekibine döndü ve beni gösterdi. Bana dönse de yüzüme bakmamıştı.

"Beren bize yeni katıldı. Hatta az önce bir görevden geldik. Kendisi Türkiye'de eğitilen ilk Isolater fakat daha eğitimi tamamlanmadı. O yüzden benim ortağım olarak çalışacak."

Gözleri devrilen Elizabeth atladı.

"Anlamadım James? Sen... Sofia'dan sonra ortakla çalışmak istemediğini söylemiştin. Hele de kadın ortak..."

"Artık çalışıyorum Elizabeth."

Bunu öyle bir kibarlıkla öyle bir baştan çıkarıcı edayla söylemişti ki lacivertin uydurduğu hikâyeyi de beni korumak için bunu yapıyor olduğu gerçeğini de unutup, vıcık vıcık bakışmalarına odaklanmıştım.

Lacivert tek gözüyle beni süzerken bense avuçlarımı tırnaklayarak içimde kabaran öfkeyi bastırmaya çalışıyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 212K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
7.1K 3.1K 31
Sevdiği kişiden intikam almak için ölmesine bile izin vermeyen takıntılı adam ve 4 gücün savaşını anlatan bir kitap düşünün. "Hiçbir şey bitmedi güze...
65.5K 315 5
Burada yayinlayicagim butun kitaplar okunmasi gerekiyor çünkü bu kitaplar harika iste kesin okunmasi gereken 100 kitap....
420 65 8
Adım Asmin. Lehayi bölgesinde doğdum, büyüdüm ve ülkemden sınır dışı edildim. Doğduğum yerde bazı sorunlar, sınır komşumuz olan diğer ülkede ise dah...