CAN KIRIKLARI

By zeyozeyy

164 15 7

"Çocukken gökkuşağı sandığınız hayatın, siyahtan ibaret olduğunu gördüğünüzde, siz de karanlığı seveceksiniz... More

"ACI"
-ÖNEMLİ-

"ZAMAN"

59 4 3
By zeyozeyy

Annemin cesedinin üstü örtüldü. Burada biraz farklı bir sahneydi. Kalp krizi geçirmişti. Doktorlar müdahale etmişti. Şu an uzandığı sedyede üzeri örtülüyordu. Şoktan yeni çıkıyordum. Annem öldü benim. Annem. Bir hastahane odasında. Teyzem ve annemin en yakın arkadaşı olan Arzu teyzenin yanında. Benim yanımda.

**

"Anne!" Bu ses benden mi çıkmıştı? "Anne! Hayır, uyandırın onu. Kaybedemem. Elimde kalan son şeyi toprağa veremem."

Gitgide kısılan sesim odadaki kasveti bir ton daha arttırmıştı. Kafamı kaldırıp teyzeme baktığımda, yüzünde adeta bir duygu sözlüğü görmüştüm. Acı? Sonuna kadar. Çaresizlik? Dibine vurmuş. Korku? Son noktada!

Teyzeme 'peki şimdi ne olacak' şeklinde bakarken iki el kollarımdan yakaladı ve canımı acıtmayacak şekilde güç uygulayarak beni on beş - yirmi dakika önce çöktüğüm yerden kaldırdı. Ayağa kalktığımda Arzu teyzeye daha sıkı tutundum. Bunu yapmasam çoktan yerle yeniden buluşmuştum.

Durduğum yerden etrafımı izlemeye başladım. Yatağın üzerinde aylardır hastalıktan burada kalan ve en sonunda kalp krizine yenik düşen bir Zeynep Aydın. Asla Zeynep Doğan değil. Doğan soyadı ne bana ne de meleğime asla yakışmamıştı ve yakışmayacaktı. O herife ait hiçbir şeyi istemediğim gibi soyadını da istemiyordum.
Lüks sayılamayacak derecede de olsa iyi bir hastahane odası. Duvarlarda yer yer dökülen boyalar var fakat üstten bakıldığında temiz ve güzel bir oda.

Annemin hayatından vazgeçtiği oda.

Kolunu sıkmaktan morarttığıma kalıbımı basabileceğim bir Arzu teyze. Yatağın başında, beyaz örtünün annemin kafasına kadar çekilişini izleyen, dağılımış bir Nursel Aydın.
Bulunduğum yerden görüş açıma girdiği kadarıyla koridordan, az önce çöktüğüm yere kadar uzanan kahve izleri.
Teyzem ve kendime kahve almak için inmiştim kantine. Nerden bilebilirdim o üç katlık arada annemden olabileceğimi?

Ve sol tarafımda kalan bir ayna. Aynaya dönüp baktığımda, en az anneminkiler kadar mavi, kızarmış gözlerim. Dağınık bir saç. Darma duman bir Hazal Aydın.

Toparlanamayacaktım.
Ben artık kaybetmiştim. Ben, neyi sevsem kaybetmiştim. Babamı kaybetmiştim. Anneme yaptıklarından ve gidişinden sonra "baba" sıfatını kaybetmiştim. Hayatımda bir kere âşık olmuştum ben. Emre'yi kaybetmiştim. Aptal bir trafik kazasında her şeyim dediğimi kaybetmiştim. Hayatımı kaybetmiştim ben. Bu hayatta elimde kalan son parçamı, annemi de kaybetmiştim. Peki ya şimdi? Şimdi ne olacaktı? Annem yok. Babam yok. Hayatım yok artık benim. Hiçbir şeyim yok. Elimde koca bir hiçle kalakaldım.

Vazgeçmem için kulağıma fısıldayan birini duyuyorum. Bu ses? Vazgeçmek. Yenilmek. Şimdiye kadar yaşadıklarımın bir sınav olduğunu hiç unutmamıştım. Ve en dipte olsanız bile, bir çıkış kapısı önünüze sunulurdu. Biliyordum.
Babam yokken ölmemiştim. Emre gittiğinde ölmemiştim. Annemi de kaybetmiştim ve ölmeyecektim. Hiçbir şeyi bu kadar çabuk bırakamazdım. Ama artık gerçekten yorulmuştum.

Daha 17 yaşındaydım. Yaşanacak güzel günler de gelecekti, değil mi? Dipten çıkacağım günler de gelecekti.

"Şimdi ne olacak teyze? Ben şimdi ne yapacağım?"

Belki de bir saattir ağlıyordum. Ve artık gerçekten mantığımı yitirmeye başlamıştım. Kafamdan milyonlarca şey geçiyordu.

Şimdi ne olacak? Ben şimdi ne yapacağım? Babam olan o adam ne yapıyor? Son evlendiği kadınla mutlu mu? Okula devam edebilecek miyim? Ve her şeyden önemlisi yeniden her şeye başlayabilecek miyim?

"Kızım,"

Gerisi gelmeden telefonumun titremesini hissettim. Hâlâ titreyen elimi eşofmanımın cebine attım ve telefonumu çıkardım. Ekranda yazan "Gülce" ismini gördüğümde aklımda hâlâ kaçıp gitme fikirleri vardı.

"Efendim?" Boğazımda pürüzlü bir tabaka vardı ve temizlemem yaklaşık yarım dakikamı almıştı. Nefes alışverişlerim yavaş yavaş düzene giriyordu.

"Nerdesin kızım sen? Arıyorum ulaşamıyorum. Kafayı mı yedireceksin sen bana? Zeynep teyze nasıl?"

Ve bom. Son cümleden sonra bende ipler kopmuştu. Hatırladığım son şey, telefon elimden düşerken ellerimi saçlarıma daldırıp deli gibi çekerek yere doğru kayıp oturduğum ve kendi kendime sayıkladığımdı.

**

Kurtuluşun yok. Onu kaybettin. Sen kaybetmeye mahkûmsun. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Tutunacak bir annen olmayacak. Tıpkı yıllardır bir babanın olmadığı gibi. Her babalar gününde çocukları babalarıyla izleyip, annenden gizli ağladığın zamanları hatırlıyor musun? Tıpkı bunun gibi işte. Her anneler gününde, yeniden dağılacaksın. Sen, artık toparlanamazsın. Istesen de yapamazsın artık. Kabul et işte. Güçlü olduğun falan yok. Bir şeyler daha kaybedersen, birine daha güvenirsen, senden sana kalan hiçbir şey olmayacak. O yüzden, vazgeç artık. Yaşayacağın güzel günler gelmeyecek. Aynaya her baktığında annenden bir parça göreceksin. Belki gözlerini, belki dudaklarını?
O yüzden Hazal, her şeyi kaybettiğin gibi kendini de kaybedeceksin. Kendine yenilme. Kaybetmektense vazgeç. Vazgeç ki daha çok canın yanmasın.

"Hayır!" Çığlığımla beraber yataktan fırlarken, kolumda derin bir acı hissettim. Serum? Hastahane odası? Teyzem?

"Annem nerede?"

Nursel teyzem oturduğu yerden kalkıp yanıma yaklaşırken yüzünde acıyı görebiliyordum. Bu acıyı tanıyorum. Annemi kaybettiğim saatlerde aynada gördüğüm acının tıpatıp aynısıydı.

"Morga götürdüler kızım. Kolundaki sakinleşmeni sağlayacak bir serum. Uzan hadi."

Ağlamaktan kızaran gözleriyle bana yalvarırcasına bakan teyzemi dinledim ve geri yaslandım. Başımı geriye verdim ve gözlerimi yumdum.

"Bitti, değil mi teyze? Artık hiçbir şey onu geri getiremeyecek. Ben ne yapacağım?"

Teyzem derin bir iç çekti ve yatağımın yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. Serum takılı olmayan boşta kalmış elimi avuçlarının içine aldı. Bu sırada Arzu teyze de odaya girmişti. O da yanımıza ilerledi.

Kahretsin! Bu histen nefret ediyorum. Bana acıyorlar. Çocuk gibi önlerinde ağlıyorum. Ve cidden acınacak durumdayım. Yine kaybeden benim.

"Bak kızım, ben varım yanında. Arzu teyzen var. Asla yalnız değilsin. Bu saatten sonra ne olacağını merak ediyorsan, benimle geleceksin yavrum. Istanbul'a. Izmir'den ayrı kalacaksın. Yaşadığın her şeyi burada bırakacaksın. Hem Eda ile de hep beraber olacaksınız bak. Artık mutlu günler gelecek kızım. Annen için, onun yaşayamadığı mutlulukları da yaşayacaksın."

Son cümle beni vuran darbeydi. Onun yaşayamadığı ve artık yaşayamayacağı mutluluklar... Liste uzun olmalıydı. Zira annem, ben bildim bileli acı çekmiş bir kadındı. Anlattığı kadar tanırdım onu, anlattığı kadar bilirdim. Babasından dayak yediğini anlatırdı bazen.
Hayat gerçekten garip. Babanızdan kaçıp bir adama sığınıyorsunuz. Ve o adam babanızdan da beter çıkıyor. Bu, limanına sığındığınız denizde boğulmak gibi bir şey.

Istanbul... Kimse bilmezdi, hayallerimin şehrini ne denli sevdiğimi. Birkaç kez teyzemin yanına gitmiştik. Bu şehir, âşık olunacak en güzel yer. Havası bile bir farklı. Belki de kaçtığımız tek yer olduğu için, annemi gülümserken gördüğüm bir yer olduğu için. Hep sevmiştim Istanbul'u.

Ve Eda. Hayatta sahip olduğum üç beş akrabadan en sevdiğim insan. Belki de tanıdığım tek kuzenim olduğu için bu kadar çok seviyorum onu, bilmiyorum.

Eda benimle yaşıt. Aramızda yaklaşık üç ay var. Bu yüzden hep benimle dalga geçer, "ben senin ablanım" diye. Annemden sonra yüzümü güldürebilen tek varlık Eda. O da beni çok seviyor biliyorum. Şimdiye kadar az buluşmuş olsak da telefondan, internetten hiç kopmamıştık.

Bir gün Istanbul'a taşınma düşüncesi bende hep vardı. Bir gün annemi de alıp Izmir'den uzaklaşmak istiyordum zaten. Hatta birkaç kez bu konuyu ona açmıştım. Belki bir gün diye geçiştirildi hep. Üstelemezdim, o üzülmesin diye.

Kabul et yenildiğini bak. Artık hayallerin de gerçekleşemeyecek. Annenle ilgili hiçbir şey artık gerçek olamayacak. Onun hayaliyle yaşayabilecek misin sanıyorsun? Teyzenle Istanbul'a gittiğinde oraya alışabilecek misin? Izmir gibi mi sanıyorsun orayı? Istanbul kızım orası. Ne zaman ne olacağı belli olmayacak. Ayrıca, Emre'yi orada kaybettin sen...

Içimde benimle savaşan, gerizekalı bir Hazal var. Ondan nefret ediyorum. Çünkü her zaman gerçekleri söylüyor. Çünkü her defasında kendimden yeniden nefret etmemi sağlıyor. Beyinsiz!

Kendimle kavgalıyım evet.

Beynimdeki düşünceleri dağıtacak ses odaya giren hemşirenin sesi oldu:

"Şimdi serumu çıkaracağım. Daha iyi hissediyor musun güzellik?"

Allah'ım insanlar neden bu kadar anormal?

"Evet canım ya iyiyim, birkaç saat önce annemi kaybettim ama umrumda değil valla. Salak mısın kızım sen? Ne demek iyi misin? Olmayan beynini.. "

Gerisini getiremeden teyzem hemşireye kaş göz yapmaya başladı.

"Teyze ne kaş göz yapıyorsun şuna? Annem öldü benim annem. Bir daha geri gelmeyecek. Nasıl iyi biri olabilirim ya salak mı bu kız?" Hemşireye döndüm ve "Çık git şu odadan. Serumu da başkası çıkarsın. Gerizekalı!"

Arkasına bile bakmadan çıktı. Annesini kaybeden bir insandan nasıl birkaç saat içinde iyi olmasını bekleyebilirsiniz ki?

Aslında biliyordum, söylemek istediğinin bu olmadığını. Ama beynimde yeni bir kriz patlak veriyordu. Şu an istediğim tek şey, şu serumlardan kurtulup dışarı çıkmak.

"Gitmek istiyorum teyze. Hadi çıkarsınlar şunu."

Içeri giren hemşire kolumdaki serumu çıkardığı gibi toplanmaya başladım. Buradan çıkmalıydım.

Yatağın yanındaki çekmecenin altından sırt çantamı aldım.

"Kızım, nereye?"

Nursel teyzeme döndüm ve "Şimdi ne olacağını bana net bir şekilde söyleyin." dedim.

Sesimde farklı bir tını vardı, bunun farkındaydım. Öfke ve cesaretin harmanlanmış hali gibiydi.

Öfkeliydim, hayata karşı, babama karşı, beni ciddi anlamda anlamayan insan sürüsüne karşı. Ve... En çok da kendime karşı. Her şeye karşı olan öfkemi açıklardım ama kendime karşı olan öfkemin belli bir sebebi yoktu. Bendim işte. Belki de bunları yaşadığım için öfkeliydim kendime, bunlara izin verdiğim için. Belki de bunları yaşamayı hakettiğimi sandığım içindi. Belki de her şeye rağmen, elimde fırsat varken buralardan kaçıp gitmediğim içindi.

"Zaman, kızım. Zamana bırakacağız. Her şeye alışman kolay olmayacak elbette. Ama bizim için de çok zordu."

Zaman... Sanılanın aksine, zaman unutturmazdı. Zaman uyuştururdu. Uyuşabilecek gücü bile kendimde bulamıyordum. Buna benzer bir şeyler önceden de hissetmiştim. Şimdi tek beklediğim, bunların geçtiği günlerin gelmesiydi.

Arzu teyze lafa başladı; "Ayrıca, ne olursa olsun ölmedin ya. Hayattasın ve tüm zorluklara karşı gelmelisin."

Benden yaklaşık 20-21 yaş büyük olmalarına rağmen ne kadar cahil olduklarını gördüm o saniyeler.

Yaşamak denilen eylem, nefes alıp, yemek yiyip, gezmek tozmaktan daha farklıydı.

Yaşamak için bir sebebin olmalıydı. Nefes almak, yalnızca ciğerlerine oksijen dolması, ardından karbon dioksit olarak geri verilmesi olayından ibaret olmamalıydı.

Peki benim amacım neydi? Uğruna yaşayacağım bir ailem yoktu. Bu senenin sonuna yaklaşıyorduk, okula devam edebileceğimi, etsem de bir şeyler başarabileceğimi sanmıyordum.

Herkes gitmişti benden. Giden herkes pir parça vicdansızdı. Çünkü her giden, bir parça alıp götürmüştü benden. Kendimi dipte hissediyordum. Eğer daha da altı varsa, hayır! Ben yaşamak istemiyordum. Benden bana hiçbir şey kalmamıştı.

Sana vazgeçmeni söyledim. Seni senden kurtaracak insanlar olmayacak hayatında.

Bu sefer bu aptala yenilmemiştim. Elbette güzel günler de gelecekti. Evet, şu an çok uzaktı. Ama bu, o günlerin asla gelmeyeceği anlamına gelmiyordu.

"Peki. Ben gidiyorum."

Kapıyı arkamdan kapatırken teyzemin sesini duydum; "Nereye kızım?"

"Eve." Hastane koridorunda gerekenden çok daha üst seviyede bağırmıştım ve bu sebebini bilmediğim bir şekilde iyi hissettirmişti. O halde bir daha!

"Yenilmeyeceğim."

Etrafımdaki insanlar bana deliymişim gözüyle bakarken birkaç odadan hasta yakınları çıktı ve aynı yüz ifadesi onları da esir almıştı. Evet, delirdim. Peki bundan size ne?

Delirmiş miydim cidden? Çünkü şu anda amaçsızca gülümsüyordum.

Zaman.. Zaman yalnızca ölümü yaklaştırırdı, başka bir işe yaradığı yoktu. Buradan gitmeliydik. Bir an önce...

Son bir işim vardı. Sonra Izmir, benim yeni hayatım için kapanacak bir kapı olacaktı..

Continue Reading

You'll Also Like

46.3K 3.2K 21
141 29 9
Almira zor bir çocukluk ve ergenlik geçirmiş bir kızdır teyzesinin kötü işlerine elinde olmadan alet olmuştur ama bu kadarı ile kalmaz ailesinin öldü...
167 21 9
"iyi ki doğdunuz sayın Adelina" Bu ses... O an kulağımın arkasındaki sembol ısındı ve bedenim baştan aşağıya tehlike alarmı çalmaya başladı. Kafamı h...