"ACI"

72 9 4
                                    

Soğuk.
Tüm uzuvlarımda hissettiğim soğuk. Bedenimi ele geçiren, içime çektiğim nefesin geçtiği her noktayı yakmasını dileyen soğuk. Yaşarken ölü hissettiren soğuk.
Hani bazen, içinizde onlarca, hatta yüzlerce kelime birikir de, ağzınızı açacak gücünüz bile olmadığından yutarsınız ya. Hissettiğim dehşeti özetleyecek kelimeleri böyle yutuyorum işte.

Önümde duran bu cansız beden, ve bu yüzü asla unutmayacağım. Istesem de unutamam zaten. Bir insan, annesini nasıl unutabilir ki?

Korkudan, heyecandan, acıdan titreyen bu ellerin sahibi ben miydim? Az önce bahsettiğim buzulluğun zirvesindeyken, yanaklarımın yandığını hissediyordum. Titreyen elimi cansız bedenden çekip, yanağıma götürdüğümde, avuçlarımın alev alacağını sandım. En az karakterim kadar yaşadıklarım ve duygularım da ironikti. Elimin tersiyle yanağımdaki gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Ama nafile. Nasıl olsa sildiklerimin yerini yenileri alacaktı. En iyisi gözyaşlarını boşvermekti.

Hazal Aydın. 17 yaşında, ve hayatın belki de bütün piçliklerini yaşamış bir genç kız.
Babası, filmleri aratmayacak şekilde kendisini ve annesini, Hazal çok küçük yaşlarındayken terk edip gitmiş bir zavallı Metin Doğan

Annesi, Hazal'a babası terk edip gittiğinden beri hem anne hem baba olmuş, yaşadığımız dünyadaki tüm kötülüklerin ve karanlığın içinde aydınlık ve temiz kalabilmiş Zeynep Doğan. Tercih ettiği şekille Zeynep Aydın.

17 yaşındaki bir gencin en büyük derdi ne olmalıydı? Belki sevgilisinden ayrılması? Belki sınavlarının kötü geçmesi? Normal şartlarda olması gerekenler bunlar değil mi?
Benimse çok daha büyük dertlerim oldu hep. Çok küçük olsam da aklımda kalan küçücük ve tiksindirici anılara dayanarak bile bunları söyleyebilirdim.
Babamdan dayak yiyen annemin tiz çığlıkları? Veya dairemizin içinden çıkıp binada çıkarabileceği en yüksek sesle "Imdat!" diye bastığı çığlık? Ya da, babam gittikten sonra annemin aynı gün iki işte çalışıp benim okul masraflarımı karşılaması? Ve daha birçoğu...
Bu yüzden hep güçlü ve kesinlikle iletişim problemi olan bir kız oldum. Çünkü insanlar aptal ve acımasız. Konuşsanız da anlamıyorlar. Çoğunun yaptığı, size ilk önce neyiniz olduğunu sorup, sonra "boşver" demek. Bu yüzden yaşıtlarımın sevgilisinden ayrıldığında bile dünyadaki en büyük acıyı çekiyormuş gibi triplere girmesi hep sinirimi bozmuştu. Tamam, belki gerçekten can yakan bir şeydi. Ama hayatta o kadar zor ve can yakan şey var ki. Hayatın amacı bu zaten. Sabır, sınanmak, zorluklar. En dipteyken bile bir kurtuluş olduğunu unutmamak...

Buz gibi bir ceset. Yanaklarımdan çok yüreğimi yakan gözyaşları. Hayatta kalan son ve en değerli parçasını kalp krizine kurban eden bir Hazal Aydın.

"Anne!" Bu ses benden mi çıkmıştı? Bu bir sesleniş değil, çığlık hatta çok daha üst seviye bir haykırıştı. Annemin yaklaşık on beş dakika önce ruhunun terkettiği bedene geri dönmesini uman bir haykırış. Gelmeyecekti. Istese de yapamayacaktı artık. "Güzel kızım benim." diye sevemeyecekti beni. Bunun acısı dudaklarımdan birkaç hıçkırık dökülmesine sebep olurken, etrafımdaki sesleri seçmeye başladım. Çöktüğüm yerden kafamı kaldırıp baktığımda gördüğüm yüz, annemin ikizi olan teyzemin yüzüydü.
Evet belki ikizlerdi ama ben teyzemin yüzünün anneminki kadar güzel olduğunu hiç düşünmemiştim. Hatta bakılırsa, ben kimsenin yüzünü anneminki kadar güzel olduğunu düşünmemiştim. Belki ben annemi bu kadar yüce görüyordum, belki de gerçekten melekleri kıskandıracak kadar güzel bir yüze sahipti.

Annemin güzelliği kaşından, gözünden çok kalbinden gelirdi, biliyorum.
"Kalbinin güzelliği yüzüne vurmuş." sözünün ete kemiğe bürünmüş haliydi annem.
Ve şimdi bu güzel yüz, o deniz mavisi gözler, hayata yumulmuştu...

Işte maceramız başlıyor. En acılı yerinden. En yakan yerinden. Öldürücü darbenin vurulduğu yerden. Hazal Aydın'ın annesini kaybettiği yerden. Babasını asla affetmeyeceğini kendine belki de milyonuncu kez hatırlattığı yerden. Hazal Aydın'ın bittiği sanılan yerden. Bu hikâye, benim hikayem. Bu hikâye, bittiği zannedilen bir kızın, yeniden doğuşunun hikayesi...

CAN KIRIKLARIUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum