HIRÇIN GÜVERCİN

By sibelgns

2.3M 103K 13.5K

Geçmişin karanlığından kurtulmak isteyen küçük bir kız çocuğuydum sadece. Aynaya her baktığımda gördüğüm kesi... More

TANITIM
1.Bölüm "Bana Aitsin"
2. Bölüm "Ne iz ne de hatıralar..."
3. Bölüm "Ben yaptım, hepsi benim suçum"
4. Bölüm "Bana Güvercin Demeyi Kes!"
5. Bölüm "Birbirinizden Hiç Farkınız Yok!"
6. Bölüm "Güvendesin Güvercin"
7. Bölüm "Buradayım, Yanındayım..."
8.Bölüm "Avare Bir Serçe"
9.Bölüm "Öğreneceğimi Öğrendim"
10. Bölüm "Ufaklık"
11.Bölüm "Pamuk Prenses"
12. Bölüm "Senin Aklını Alacağım Eymen BOZOKLU"
13. Bölüm "Eros ve Ok'u"
14. Bölüm "Demek Seni Delirtmeyi Başardım Ufaklık"
15. Bölüm "Hadi Güzelim Nefes Al!"
16. Bölüm "Sen Öyle San Güvercin!"
17. Bölüm "Sadece Bir Öpücük mü?"
18. Bölüm "Sen Onun İlkisin!"
19. Bölüm "Sen Benim En Zorlu Sınavımsın."
20. Bölüm "Güvercin Sana Emanet"
21. Bölüm "Ben Senin Neyin Oluyorum Güvercin?"
22. Bölüm "Sakın Beni Bir Daha Öpmeye Kalkma!"
24. Bölüm "Eymen Yağız Buluşması 1"
25. Bölüm "Eymen-Yağız Buluşması,Sürpriz Ziyaretçiler"
26. Bölüm "Fırtına Öncesi Sessizlik." Alıntı
26. Bölüm "Fırtına Öncesi sessizlik"
27. Bölüm "Sorgu Odası"
28. Bölüm "Sakın Yakalanma Güvercin!"
29. Bölüm. "Bazen aşk ilk görüşte insanın yüreğine düşer"
30. Bölüm "Ben de seni seviyorum Güvercin."
31.Bölüm "Sen Ömrümde Gördüğüm En Güzel Kadınsın Güvercin."
32. Bölüm "Sebebi Aşk Yağız, Sebebi Deli Sevda."
33. Bölüm "Ey Aşk Sen Nelere Kadirsin!"
"34. Bölüm "Korkuyorum Yağız, Çok Korkuyorum Sevgilim."
35. Bölüm "Mutfakta Aşk Başkadır."
36. Bölüm. "Lütfen Yağız, Gitme!"
37. Bölüm "Ne olur Aç Gözlerini Beni Böyle Ağlatma Sevgilim."
38. Bölüm "Sen Ağlamamı Hiç İstemezdin..."
Kısa Bir Ara
Alıntı 1
Alıntı 2
39. Bölüm "DESTUR!"
40. Bölüm "Bunu sana ödeteceğim Fahişe!"
41. Bölüm "Seni Hiç Bir Yere Bırakmam Güvercin."
42. Bölüm "Öpüşmemizi Ateşli Buldun Yani!"
DUYURU
ALINTI 1
ALINTI 2
43. Bölüm "Benden Uzak Durmanı Yasakliyorum!"
44. Bölüm "Bırak Bedenim Bulansın Tenine"
45. Bölüm. "Senin Bir Suçun Yok Güvercin!"
46. Bölüm. "Nefesimi Sevdiğim Adamın Dudaklarına Emanet Ettim"
47. Bölüm "Sen Onu Bile Hak etmiyorsun!"
48. Bölüm "İstediğin Yere Gitmekte Özgürsün!"
49. Bölüm "Bana O Evde Dokundu! Defalarca..."
50. Bölüm "Ne Demek Gitti Lan?"
51. Bölüm (1. Kısım) "Kıskançlık Damarı"
51. Bölüm (2. Kısım) "Vücudun Aklımın Karışmasına Sebep Oluyor."
52. Bölüm " Ağlamandan Nefret Ediyorum!"
53. Bölüm "Seni Deliler Gibi İstiyorum Güvercin! (+18)
Alıntı
54. Bölüm "Ukala Dümbeleği"
55. Bölüm "Kokusuna Bulandım..."
Lütfen okuyun!
56. Bölüm 1. kısım"Orospuluğun Lüzumu Yok!"
56. Bölüm 2. Kısım "Söz Vermişti, Gitmeyecekti!"
57.Bölüm "Durmak İstemiyorum"
58. Bölüm "Benimsin (+18)
59. Bölüm "Herşeyim..."
60. Bölüm "Sen Beni Öldüreceksin Kadın!"
Adsız Bölüm
61. Bölüm "Geçmişin izleri..."
62. Bölüm "Davet"
63. Bölüm "Eskiden De Olduğu Gibi Benimsin!"
64. Bölüm "Nehir Yok Demir! Eymen Onu Kaçırmış!
65. Bölüm "Tadın Güzelmiş. Daha Fazlasını Tatmak İçin Sabırsızlanıyorum"
66. Bölüm "Ruhum Dayanmaz..."
Duyuru
Ön Okuma
67. Bölüm: "Yüreği Yangın Yeri..."
68. Bölüm "Dünyalar Güzelim."
69. Bölüm "En Kıymetlim"
70. Bölüm "Ruhum Zangır Zangır Titriyor." Part 1
Ufak bir not!
71. bölüm
Açıklama

23. Bölüm "Eymen Bozoklu'nun Sadizm Tutkusu"

34.3K 1.5K 239
By sibelgns

Arkadaşlar, çok yorgun olduğum için ithaf bölümümüzü bu seferlik atlayacağım. Lütfen beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Verilen ciddi bir emek söz konusu, siz de duyarlı olursanız beni inanın çok mutlu edersiniz. İyiki varsınız dostlarım. Hepinize kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum. Hayatınızdan aşk eksik olmasın :)) 

"Sana gözlerime bakmayacaksın demedim mi lan adi sürtük." diyerek parmaklarını, altında çırılçıplak yatan kadının çenesine geçirdi. "Bir kez daha o bakışlarını yakalarsam, sana istediğini vermeden bu evden defolup gidersin beni anladın mı?"

Sıkılan çenesinin acısı ile gözünden düşen bir damla içindeki hazzı daha da körüklerken, üstündeki bu adamın hâkimiyetine hayran kalmıştı kız. Gözlerini adama çevirmeden başını sallamakla yetindi. Oysa, gözlerini o kapkara gözlerin içine dikip gelecek olan cezadan sonuna kadar zevk almak istiyordu. Ama karşısındaki adamın göz teması konusunda ne kadar hassas olduğunu biliyordu ve oyuna daha yeni başlamışlardı. Kendini alacağı zevkten mahrum bırakmak istemezdi değil mi?

"Aferin" diyerek yatağın iki yanına sabitlenmiş zincirlerin ucundaki kelepçeleri bir hamlede yüzükoyun döndürdüğü kadının bileklerine geçirdi. Zincirlerin boyu yeterince uzun olduğundan bu sürtüğe rahatça istediği şeyleri yapabilecekti. "Hazır mısın?" diye sordu yatağın yanına fırlattığı kemerini eline aldığında.

"Hazırım efendim." Diye fısıldadı kadın elleri ve ayakları üzerinde durup gelecek olan darbeyi büyük bir haz ile beklerken.

"Belki de sana istediğini vermemeliyim" Yatağın üstünde eğilmiş olan kadının saçlarına asıldı. "Uslu bir kız olmaya söz verirsen belki de bir şeyler düşünebilirim." Kadının kafası acıdan geriye doğru bükülmüştü. Bu fahişe ile birkaç kez birlikte olmasına rağmen aklındaki hazzın yüzde birini bile yaşayamamıştı. Artık hiç birşey ona zevk vermiyordu. Kadının saçlarını bırakır bırakmaz elindeki kemeri, gelecek olan acıyı sabırsızlıkla bekleyen kadının sırtına geçirdi. Odayı dolduran çığlık ona ufak bir zevk yaşatsa da istediğini vermekten çok uzaktı. O; her ne kadar altındaki kadının acıları ile doyuma ulaşacaksa, bu fahişe de vücuduna aldığı her acı darbesi ile zevkten kendinden geçecekti. Kırbacı bir kez daha kadının çıplak sırtına indirdi. Böyle danışıklı ilişkiler artık ona yeteri kadar zevk vermiyordu. O, gerçekten acı ile altında kıvranacak bir kadın istiyordu, acıdan zevk alan bir fahişe değil. Aklı seneler önce karşında savunmasızca duran genç kız gitti. Kızın vücuduna vurduğu her bıçak darbesinde o ela gözlerden dökülen yaşların gerçekliğini düşünmek onu daha da sertleştirdi. Elindeki kırbaçı bütün gücüyle sağa sola savururken darbelerin nereye geldiği umurunda değildi. Tek önemli şey zihninde yapmaması için yalvaran o genç kızın yakarışlarının vücudunda yarattığı adrenalindi.

Elindeki kırbacı yatağın yanına fırlatarak ellerini sertçe tuttuğu kadının kalçalarına geçirip onu bacaklarının arasına çekti. Kadının sırtı ve kalçaları aldığı darbelerden ötürü kabarmıştı ve bu ona daha da çok zevk vermişti. Altında yatan fahişenin üzerinde gidip gelirken aklı sadece tek bir kişideydi. Nehir... Yıllarca kendisine zevk veren kızda... Ona senelerce fiziksel olarak zarar vermiş olsa da onun tadına bakamamanın acısını hala hissediyordu. Altında çığlık çığlığa kalan fahişe, umurunda bile değildi. O, sadece vuslata erene kadar onu tatmin eden bir aracıydı. Sonuna yaklaştığını hissettiğinde yine aynı şey oldu. Tam tatmin olacakken gözünün önüne gelen siluet, onu bu zevkten mahrum bırakmaya yetiyordu. Gözlerini sıkıp önünde beliren görüntüyü uzaklaştırmaya çalışsa da başaramadı. Eylül'ün kırgın ve yıkılmış bakan gözleri yerini bile unuttuğu kalbini titretmeye, tüm konsantresini bozmaya yetmişti. Aniden altındaki kadını kendinden uzaklaştırdı. Kadın ne olduğunu anlamadan yatağa yığılırken, bir hışımla yerdeki pantolonunu ayağına geçirdi.

"Hemen evimden siktir git orospu."

Yatakta uzanan kadının gözleri resmen aldığı zevkten parlıyordu. Eymen'in söylediği şeyi anlayabilecek kadar bile kendinde değildi.

"Sana diyorum lan, hadi ne duruyorsun? Hazırlan ve defol git." Diyerek yatakta şaşkınlık içinde kendini izleyen kadının kolundan tutup savurdu.

"Tamam tamam sinirlenme. Ben hiçbir şey anlamadım yanlış bir şey mi yaptım?" diye sordu kekeleyerek. Hala Eymen'in yüzüne bakmaya korkuyordu. Bu adamın, istediğinde ne kadar korkunç biri olabileceğini takıldığı kulüpteki kızlardan duymuştu. Her ne kadar acı çekmeyi sevse de canını daha çok seviyordu.

"Lan orospu bir de sana hesap mı vereceğim?" diye boynuna yapıştığı kadının korkudan gözlerini kaçırması hoşuna gitse de bu akşama daha fazlasını yapamayacağını biliyordu. Sadece tek bir kişinin onu, Eylül'ün hayaletinden kurtarabileceğine inanıyordu, o da Nehir. Çünkü sadece o kıza işkence ederken kendinden geçiyordu. Onu altına aldığında karısının üzgün yüzünü bile göremeyecek kadar kendini kaybedeceğine emindi. Çok az kalmıştı sadece birkaç saat. Sabah olmak üzereydi ve bugünün gecesinde Yağız denen o mafya bozuntusuyla buluşacaktı. Bu adam, daha onun ne kadar ileri gidebileceğinin farkında değildi.

Gözlerini, acele ile giyinmeye çalışan kadının üzerine çevirdi. Cebinden çıkarttığı parayı kadının yüzüne fırlatarak yavaş adımlarla kapıya doğru yöneldi.

"Beş dakikaya kadar bu evden uzaklaşmış ol." Deyip hızla açtığı kapıdan çıktı. Birkaç dakikaya kalmadan dış kapının açılıp kapanma sesini duymuştu bile. Yine koskoca evde tek başınaydı.

Yavaş adımlarla alt kata yöneldi. Yine kendini kötü hissetmeye başlamıştı. Çıplak ayakları soğuk zemine değdikçe biraz rahatladığını düşündü. Alt kattaki mahzenden aldığı viski şişesini bir hışımla açıp kendini yine Eylül'ün odasına attı. Zaten böyle zamanlarda nedense hep Eylül'e sığınırdı. Çekmeceden çıkarttığı resmin üzerinde parmaklarını gezdirirken bir yandan da viski bardağını ağzına dikiyordu. İçindeki sıvı boğazını yakıp geçerken resimde kendisine neşe ile bakan karısını ne kadar özlediğini bir kez daha kendine itiraf etti. Elindeki bardağı komodine sertçe bırakıp kendini Eylül'ün yatağına bıraktı. Belki de karısı o fahişelere yaptığı şeyleri görmemiş olsaydı her şey daha da farklı olabilirdi.

Eylül'e gittiği bir davette görür görmez aşık olmuştu. Hem de hayatında ilk kez. Senelerce başkalarına acı vererek doyuma ulaşan adam, bir kızın gözlerinde kendini kaybetmişti. Başta böyle bir duyguyu kabullenmek istememişti çünkü bu yaşına kadar, ne normal bir insan olabilmişti ne de normal bir hayat yaşamıştı. Hep uçlarda yaşamayı tercih etmişti. İlişkileri de hep sınırı aşan boyutlarda olmuştu. Ama bu kıza yenilmişti işte. Elindeki resmi yattığı yerin yanına koyup defalarca karısının yüzünü okşar gibi soğuk resme dokundu, öpüp kokladı. Gözünden bir damla yaş yuvarlandı yastığın kenarına.

"Keşke seni hayatıma hiç almasaydım Eylül, belki de o zaman hayata, yine bu resimdeki gibi gülücükler atıyor olurdun." Diye fısıldadı kendi kendine.

Eylül'ü tanıdıktan sonra eski hayatına dair ne varsa kendinden uzaklaştırmıştı. Bu belki de normal olma yolunda attığı ilk adımdı. Yağız'a, kardeşine ne kadar değer verdiğini defalarca ispatlamaya çalışmıştı ama ne yazık ki inandıramamıştı. Buna rağmen Eylül ağabeyini evlenmek için ikna etmişti. Evli oldukları iki yıl boyunca Yağız kendisine karşı hiç yumuşamamıştı.

Evliliklerinin ilk zamanları normalleşmek için gerçekten çabaladı. Bütün eski arkadaşlarından uzaklaştı ama içini kemiren bu zarar verme duygusunu bir türlü üzerinden atamadı. Aylarca direndi direnmesine ama beynindeki bu hastalıklı düşünce onu tamamen ele geçirdiğinde kendini yine eski ortamların içinde buldu. Eylül'e zarar vermektense bu dürtüsünü başkalarının üzerinde tatmin ettiği düşüncesine kendini inandırmıştı. Şehirden uzakta kiraladığı evde, her türlü pisliği yapıp geceleri karısına sarılıp uyuyordu. Yine böyle bir günde Eylül'ün onu takip edip o evde yaptıklarına şahit olacağını bilemezdi.

Uzandığı yataktan doğrulup ellerini saçlarının arasından hızla geçirerek bir küfür savurdu. Viski şişesini bardağa resmen ağzına kadar döküp bir hışımda boğazına dikti. O günü unutmak istese de her saniyesi aklına kazınmıştı. Gırtlağını alev alev yakan içki onu biraz olsun sakinleştirirken elindeki bardağı yere fırlattı. Yataktaki resmi tekrar eline alıp bu sefer paramparça olana kadar yırttı.

O günden sonra Eylül büyük bir travma yaşamış, ayrılmak istemişti ama onu tehdit ederek yanında zorla kalmasını sağlamıştı. Odalarını ayırmıştı Eylül ve yaşamının son birkaç ayını neredeyse bu odada geçirmişti. Bir daha kendisiyle de hiç konuşmamıştı. Yağız her ne kadar bir şeylerden şüphelense de Eylül onu bir şekilde ikna etmeyi başarmıştı çünkü söyleyeceği herhangi bir şeyde Eymen'in Yağız'ı öldürmeye çalışacağını biliyordu. Defalarca Karısını eğer kendisinden ayrılmaya kalkarsa ya da başkasına en ufak bir şeyden bahsederse ağabeyini öldürmekle tehdit etmişti.

Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı. O dönemde resmen kendini kumara ve kadınlara zarar vermeye adamıştı. Kaç kere kumar borcu yüzünden Yağız kıçını kurtarmıştı sırf kardeşi öğrenip üzülmesin diye. Ama iflah olmadı.

Bir gece eve geldiğinde yatak odasına çıkarken Eylül'ün hıçkırıklarını duydu. Genelde Eylül kendi odasından çıkmazdı, hele o günden sonra yatak odalarına adımını bile atmamıştı. Hızla çıktığı merdivenlerin başında durup, açık olan yatak odasının kapısından Eylül'ü, etrafına saçtığı resimlerin arasında hıçkıra hıçkıra ağlarken gördü. Yerde ağlayan karısının yanına gidip yere saçılmış resimleri gördüğünde ilk kez ölmek istedi. Bütün hayatı boyunca korunaklı bir dünyada büyütülmüş masum karısı kendi pisliklerinin içinde boğulmuş hıçkırıyordu. Bu zamana kadar acı vererek zevk aldığı kadınların fotoğrafları, odanın her yerine saçılmıştı. Dövülürken, kırbaçlanırken, yalvarırken, kanlar içinde kesilirken çekilmiş kadınların ve daha nice iğrenç fotoğrafın arasında Eylül kendini kaybetmiş ağlıyordu.

"Senden nefret ediyorum diye hıçkırdı onu gördüğünde. Böyle bir adamı sevdiğim için kendimden iğreniyorum. Nasıl yapabildin... "

Resmen kendini kaybetmişti Eylül. Ona diyecek bir sözü, teselli verecek bir cevabı yoktu. Karısı elinde sımsıkı tuttuğu bir fotoğrafı yüzüne fırlattı.

"Küçücük bir kıza bunları yaparken vicdanın nasıl sızlamadı?" diye bağırıp ona birkaç tokat attı. Yumruklarıyla yorgun düşene kadar Eymen'in göğsünü hırpaladı. Eymen, hiçbir darbeden kendini savunmamıştı, savunamazdı da. Eylül'ün fırlattığı fotoğrafa gözü kaydığında Nehir'in 14-15 yaşlarındaki yaşlı gözleriyle karşılaştı. O günü çok iyi hatırlıyordu. Annesine her şeyi söylemeye kalktığında onu götürdüğü depoda acıdan bayılana kadar vücuduna kesikler atmıştı. Keşke zarar verdiği insanların, en savunmasız hallerini fotoğraflamak gibi saçma tutkusu olmasaydı. O zaman Eylül, yaptığı bunca şeye şahit olmazdı. Ellerini her bir yanına çılgınlarca vuran karısının saçlarına koyup okşamaya kalktıysa da Eylül buna izin vermedi.

"Sakın, sakın bir daha bana o kirli ellerinle dokunayım deme." Diyerek kendini Eymen'den uzaklaştırdı. Senin yüzünü görmeye dayanamıyorum, her şeyi polise anlatacağım. Bana engel olmaya kalkarsan kendimi öldürürüm beni anladın mı Eymen! Ken.. di..mi öl..dü..."

Eymen, sözünü bitiremeden bacaklarının dibine yığılan karısını bir hışımda kucaklayarak yatağa yatırdı.

"Eylül kendine gel. Gözlerime bak." Karısının yüzünü sağa sola çevirip kendine gelmesi için tokatlasa da kulağını kalbine dayadığında acı gerçekle yüzleşmek zorunda kalmıştı. Eylül'ü kaybetmişti. Zaten zayıf olan kalbi bu gece yaşadıklarıyla atmaktan vazgeçmişti. Ne, yaptığı kalp masajı, ne de pişmanlıkla döktüğü gözyaşları biricik karısını geri getirebilmişti...

Yıllar geçmesine rağmen ne Eylül'ü unutabilmiş ne de zarar verme tutkusundan vazgeçebilmişti. Artık eskisinden de acımasızdı. Parasıyla bu işe gönüllü olan her kadınla birlikte oluyor, yaşadığı her şeyi unutmaya çalışıyordu. Yığınla borç edinmişti. Eylül'ün ölümünden sonra ona kalan hisseler onu daha da zenginleştirmişti. Her ne kadar Yağız bu hisseleri onun elinden almak için elinden geleni yapsa da onun bu zenginlikten mahrum kalmaya hiç niyeti yoktu.

Vasisi olarak Nehir'in malvarlığının yönetim hakkını ele geçirmişti geçirmesine ama yığınla kumar borcu vardı ve onları ödemek için şirketleri satmaya yetkisi yoktu. İki yıldır deliler gibi aradığı üvey kardeşini, Yağız'ın bulduğunu öğrenince başta sinirlense de sonrasında kendince bir plan yapmıştı. Böylelikle hem hisselerini satmak zorunda kalmayacak hem de yıllar önce yarım bıraktığı işi tamamlayacaktı. Yıllarca işkence ederek doyuma ulaştığı bu kıza sonunda sahip olabilecekti. Eylül'ün ölümünden sonra kendi yöntemleriyle birlikte olduğu hiçbir kadınla doyuma ulaşamamıştı. Karısının suçlayıcı gözleri her defasında zihnine dolup başladığı işi yarım bırakmasına sebep olmuştu ama Nehir'i eline geçirdiğinde bütün kâbuslarının sona ereceğine inanıyordu. Karısının hayaleti bile ona çığlık çığlığa sahip olmasını engelleyemeyecekti. Çünkü Nehir ona, yaşadığı bu kadar zaman boyunca kendini kaybettirecek kadar zevk veren tek kızdı...

*************

Rengarenk bir çiçek tarlasının ortasında dolanıyordum adeta. Kollarımı havaya kaldırmış, sağa sola koşuşurken bir yandan da beni izleyen adama sesli gülücüklerimi yollamaktan kendimi alamıyordum. Artık hep gülmek istiyordum. Ağlamanın hayatımda yeri olmayacaktı. Şu an, cennetten kopan bir yerin ortasındayım adeta. Elbisemin uçuşan eteklerine inat çocuklar gibi zıplıyor, etrafımda dönüyor ve sebebini bilmediğim sevinç çığlıklar atıyordum. Çiçeklerin kokusu yerini çimenlerin üzerinde bana sevgiyle bakan adamın kokusuna bırakırken içimde hissettiğim tam tarifiyle; huzurdu. Bütün benliğimi kaplayan tarifi mümkün olmayan ama bir parça okyanusları andıran o muhteşem kokuyu içime çekerek kendimi, yeşil gözlerinin arasından bana aşkla bakan adamın dizlerinin dibine bıraktım; Yağız'ın...

Artık her yer Yağız kokuyordu. Sevgi, aşk, güven, huzur kokuyordu. Hızlı hızlı aldığım nefesler akciğerlerimi biraz olsun rahatlatırken kalbimin yerinden çıkacakmışçasına çarpması az önce deliler gibi koştuğumdan değil de Yağız'ın dizlerinde uzanıyor olmamdan kaynaklıydı. Saçlarım güçlü bacaklarının arasından çimlerin üzerine yayılmıştı. Bu anın, hiç bitmemesini istedim. Keşke hep bu şekilde bu cennet köşesinde kalabilseydik. Sadece ikimiz baş başa. Ben ve başımda dolanan Yağız'ın elleri, ben ve yüzümün her zerresine ezberlercesine bakan Yağız'ın yakıcı bakışları, ben ve dudaklarımda aşkla gezinen Yağız'ın dudakları...

Gözlerimi usulca kapatıp kendimi aşkın saçlarımdaki dokunuşlarına bıraktım. Huzurla uyuyabilmek ne kadar da güzel bir duyguymuş meğer. Burnuma dolan kokuyu derin derin içime çekerken kulaklarımda Yağız'ın sesi ninni gibi yankılanıyordu. Ben bu adamın sesini bile seviyordum ama o neden beni sevemiyordu ki?

"Seni dün gece çok kırdığımı biliyorum Güvercin, gözünde bir damla yaşa bile tahammül edemezken, benim yüzümden üzüldüğünü bilmek, inan senden çok benim canımı yakıyor."

Yağız'ın saçlarımda gezinen şefkatli elleri, yanaklarıma geçip dokunduğu her yeri yakıyordu. Burada böyle mutluyken neden sesi bu kadar kırgın ve üzgün çıkıyordu anlamıyorum. Gözlerimi açmak için çabalasam da başaramadım. Göz kapaklarım o kadar ağır geliyordu ki açmak mümkün değildi.

"Sen; bu denli değer verdiğim, uğruna canımdan bile vazgeçebileceğim yegâne kadınsın. Amacım seni üzmek değildi Güvercin, sadece bir şeyleri itiraf etmeden, duygularının aşk mı yoksa minnet mi olduğunu tahlil etmeni istedim. Eğer beni sevdiğini söylersen seni ölene kadar bırakmam. Sonrasında hissettiğinin aşk değil de minnet duygusu olduğunu anlayıp vazgeçmek istesen de bırakmam. Bu hayat, sana da bana da zehir olmaktan öteye gitmez. O yüzden Güvercin sakın bana kızma. İkimiz için de böylesi daha iyi."

Yağız'ın sözlerinden sonra onu sevdiğimi haykırmak istedim. Bana her baktığında boynuna sarılmak istediğimi, onunla her yakınlaşmamızda kalbimin çılgınlarcasına atmasının önüne geçemediğimi, dudaklarıma sadece onun dudaklarının, tenime sadece onun ellerinin dokunmasını istediğimi söylemek istedim. Belki de o zaman, ona hissettiklerimin minnet değil de aşk olduğunu anlardı. Belki de o zaman şimdi tuttuğu ellerimi bir daha hiç bırakmazdı. Kafamı dizlerinden kaldırıp gözlerine bakmak için hamle yaptımsa da başaramadım. Gözlerimi açmayı bile beceremedim. Uyku o kadar beni içine almıştı ki kafamdaki ağırlıktan kurtulmam mümkün değildi.

Gözlerimi aralar gibi olduğumda az önce dolandığım çiçek bahçesi yerini yumuşacık bir yatağa ve kollarımı etrafına doladığım sert bir bedene bırakmıştı. Kollarımı Yağız'a daha sıkı dolayıp benden uzaklaşmasını engellemek istedim. Başımı okşayan el beni iyice mayıştırmıştı. Kokusunu derin derin içime çekerken yine uykuya yenik düşeceğimi biliyordum. Gece, onu odadan resmen kovmuştum ve şimdi gitmemesi için sıkı sıkı sarmıştım.

"Sakın gitme Yağız, beni bırakma." Diye mırıldandım. Onu sevdiğimi de söyleyecektim ama lanet göz kapaklarım ve Yağız'ın huzurlu kolları buna izin vermedi. Uykuya yenik düşerken duyduğum tek şey sevdiğim adamın içime işleyen sesi ve anlımda hissettiğim nefesiydi.

"Seni herkesten, her şeyden çok severken, nasıl bırakıp gidebilirim ki Güvercin."

************

Gözüme vuran günışığına artık yenik düşerek gözlerimi açtım. İki saattir kalkmamak için kendimle cebelleşiyordum. Tamamen kendime geldiğimde kafamı otomatikman arkama çevirdim. Gözlerim Yağız'ı bulacağını umut ederken gördüğüm tek şey kırışmış boş bir çarşaf olmuştu. Kendimi tekrar yastığa bırakıp gözlerimi tavana diktim. Acaba sadece rüya mı görmüştüm, yoksa Yağız gerçekten yanıma gelmiş miydi? Kafam iyice karışmıştı. Her ne kadar başta bir rüyanın içinde olsam da sonrasında bu yatakta Yağız'a sarıldığımı hatırlıyordum. Yoksa o da mı rüyaydı. "Allah'ım lütfen rüya olmasın" diye yalvararak kendimi yataktan kaldırdım. Etrafımda bir göz gezdirdiğimde Yağız'a ait bir ipucu arasam da bulamadım. Ama Yağız'ın kokusu ve sesi rüya olamayacak kadar gerçekti.

Hislerimi karıştırmak gibi saçma sapan bir şeyden bahsetmişti bana. Allah aşkına ben duygularımın ne olduğunu ayırt edemeyecek kadar toy bir kız mıydım? Nasıl olur da böyle saçma bir düşünceye kapılmıştı ki. Bir an evvel Yağız'ı bulup onunla konuşmalıydım. Aklıma gelen diğer şey ile adeta mayışarak kendimi yatağa bırakmam bir olmuştu. Yağız beni sevdiğini söylemişti değil mi hatırlamaya çalışıyordum ama hiçbir şey kafamda net değildi. Sonra birden her şey zihnimde belirdi. Evet resmen beni sevdiğini itiraf etmişti Yağız. Her kelimesini zihnimde dans ediyordu.

"Seni herkesten, her şeyden çok severken, nasıl bırakıp gidebilirim ki Güvercin." Demişti tam tamına. Ellerimi şaşkınlıkla açılan ağzıma kapatıp, hala olanlara inanmazmış gibi kafamı sağa sola sallıyordum. Gözümden yastığa damlayan birkaç damla sevinç gözyaşım bile umurumda değildi. Bir an evvel Yağız'ı bulup onu sevdiğimi söylemeliydim. Onun kalbini dün gece çok kırmıştım. Aman Allah'ım ona bana bir daha dokunmamasını ve öpmemesini söylediğime inanamıyorum. O esnada Yağız'ın kırgınlıkla bakan gözleri zihnime doluştu ve vicdanımın sızısını, kalbimin en derinlerinde hissettim. Gözüm duvarda asılı olan saate takıldığında doğru görüp görmediğimi algılamaya çalışıyordum. Neredeyse akşam olmak üzereydi ve ben hala uyuyordum. Sabaha doğru uyursak olacağı buydu işte.

Hızla doğruldum. Aklıma Yağız ile Eymen'in bu gece buluşacağı, gelince tüylerim diken diken olmuştu bile. Yağız'ın o adamla buluşmasını katiyen istemiyordum. Eymen çok tehlikeliydi, Yağız'a benim yüzümden bir şey olursa kendimi asla affetmezdim. Kendimi kapıdan dışarı attığımdan derin bir nefes alarak rahatlamaya çalıştım. Kaldığım odanın bitişiğindeki kapıyı Yağız'ı bulmak umuduyla açtım ama sonuç hüsran olmuştu. Usulca içeri girip bakındım. Buruşmuş çarşaflar, Yağız'ın dün gece burada kaldığının habercisiydi. Benden önce kalkmış olmalıydı. Etrafa bakındığım da buranın bir kız odası olabileceği fikrine kapılmıştım. Makyaj aynası ve toz pembe duvarlar bu düşüncemi kanıtlar nitelikteydi. Muhtemelen burası Eylül'ün odasıydı ve Yağız'ın kalmak için daha uygun bir oda aramasına ihtiyaç yoktu. Onun kardeşine ne kadar düşkün olduğunu biliyordum. Keşke Eylül yaşıyor olsaydı, onunla iyi anlaşacağımıza emindim. Bu kadar genç yaşta hayatını kaybetmesi hiç adil değildi. Tam çıkmak üzereyken ayağıma takılan bir şey ile tökezledim. Kafamı yere çevirdiğimde arkası dönük, kırık fotoğraf çerçevesi ile karşılaştım. Bu da nereden çıkmıştı ki şimdi. Yavaşça eğilip yerdeki çerçeveyi aldım. Ön yüzünü çevirmemle elimden atmam bir olmuştu. Her yanım zangır zangır titremeye başladığında ne yapacağımı şaşırmıştım. Doğru görmüş olamazdım değil mi, yerdeki fotoğrafta Eymen'in olması imkânsızdı. Geri geri gidip duvara sırtımı yapıştırarak kendimi yere bıraktım. Sanki Eymen o fotoğraf karesinden çıkıp bana zarar verebilecekmiş gibi...

On dakikadır çömeldiğim yerden, uzağımda duran çerçeveye bakıyordum. Daha doğrusu fotoğrafa bakmak için kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Bir fotoğraftan korkacak kadar aciz miydim ki ben? Neden yerden çerçeveyi alıp incelemek, bana bu kadar ürkütücü geliyordu? En önemlisi de neden nefesim kesilecekmiş gibi hızlı hızlı soluyordum ve kalbim delicesine çarpıyordu?

"Yağız!" diye seslendim fısıltı halinde çıkan sesimle.

Biliyordum ki Yağız geldiğinde bu kâbusum sona erecekti. Kimsenin bana zarar vermesine izin vermezdi o. Korkularımı sıcak dokunuşlarıyla yatıştırmasını iyi bilirdi. Yağız'ın güven verici gözleri zihnimde canlandığında sindiğim yerden usulca doğruldum ve aklımdaki hurafeleri kovarak yerdeki fotoğraf çerçevesini alıp dikkatle inceledim. Yanılmamıştım. Fotoğrafta gördüğüm Eymen'in ta kendisiydi ve yanında duran beyazlar içindeki kız da Yağız'ın neredeyse kopyası. Eylül ve Eymen'in düğün fotoğrafına bakacağım, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ama bu nasıl olabilirdi ki. Eylül ve Eymen nasıl olur da evlenmiş olabilirdi. Çerçeveyi hırsla duvara fırlattım.

"Allah kahretsin!" diye bağırdım var gücümle. Yoksa Eymen Eylül'e de bana yaptıklarını mı yapmıştı. Aman Allah'ım Yağız yaralarımı gördükten sonra bu ihtimali düşünmüş olmalıydı. Hemen Yağız ile konuşmalıydım. Bana bir açıklama borçluydu. Gözümden akmamak için direnen yaşları geri savuşturarak kendimi odadan dışarı fırlatmamla sert bir gövdeye toslamam bir olmuştu.

"Hey hey hey yavaş ol Nehir kızım, az daha beni ezecektin." Demir'in neşeli sesine nazaran endişeli bakan gözleri etrafı dikkatlice inceliyordu. "Bir şey mi oldu nehir? Sen mi bağırdın az önce?"

Demir'in kollarından kendimi hızla kurtardım. "Yağız nerede Demir? Benim acilen onunla konuşmam lazım."

Sorduğum soru karşısında Demir gözlerini kaçırarak koluma girdi. "Sen iyi misin Güvercin? Yüzün sapsarı olmuş?"

"Eymen ve Eylül" dedim odayı işaret ederek "evliymiş" sesim titriyordu ama ağlamamak için hala direniyordum. Söylediğim şeyin Demir'i şaşırmadığını fark ettim. "Ama bu nasıl olur?" diyerek Demir'in kolundan çıkıp karşısına geçtim.

Demir'in üzgün gözleri artık çok geç der gibi bakıyordu. Sonunda geri ittirdiğim bir damla yaş gözümden firar etti. "Yağız nerede onunla konuşmak istiyorum." Derken bir yandan da kaçan damlayı elimin tersiyle uzaklaştırdım. Hızla merdivenlere doğru yöneldim. Koşar adım merdivenlerden aşağı indim. Şu an Yağız ile konuşmaya o kadar ihtiyacım vardı ki.

"Yağız neredesin?" diye seslendim salonun ortasında ama ses seda yoktu. Arkamdan gelen Demir'in ayak seslerini umursamıyordum salonu geçip mutfak olduğunu düşündüğüm yere yöneldiğimde sonuç yine hüsran olmuştu. Yağız yoktu.

"Bir kendine gel Nehir. Sakin ol." Dedi Demir endişeli gözlerle bana bakarken.

"Neden söylemiyorsun Demir, Yağız nerede?" diye sordum alacağım cevaptan korkarak.

"Yok."

"Ne demek yok?" Kalbimden çıkıp bütün vücuduma yayılan ince bir sızı beni esareti altına almıştı.

"Beni, sana göz kulak olmam için çağırdı ve gitti Nehir. Bu gece Eymen ile hesaplaşacak."

Duyduklarım karşısında adeta dilim tutulmuştu. Ayaklarım yerden kesilir gibi olduğunda beni tutmak için hamle yapan Demir'i ellerimi sallayarak uzaklaştırdım.

"Bunu bana nasıl yapar?" dedim kendi kendime konuşur gibi. "Yağız benimle vedalaşmadan gitmiş olamaz." Diye hıçkırdım kendimi yere bırakırken. "Oraya yalnız gitmemeliydi. Ben de onunla gidecektim."

"Hadi ama Güvercin, Yağız hayatta seni Eymen'in yanına götürmezdi. Bunu ikimizde biliyoruz."

"Ona bir şey olursa ben yaşayamam Demir. Yaşayamam!"

Demir yanıma çökmüş saçımı okşayarak bana teselli vermeye çalışıyordu. Ben, artık gözyaşlarımı tutmaktan vazgeçmiş hıçkırarak ağlıyordum.

"Şiit yapma ama Nehir. Yağız güçlü bir adam ona bir şey olmaz. Yanında bir düzine koruma ordusu var zaten. İçin rahat olsun."

Hızla Demir'in kollarından kurtulup ayağa kalktım. "Asıl sen anlamıyorsun. Eymen çok tehlikeli biri. Bir planı olamasa asla Yağız ile buluşmazdı ve o, bugüne kadar hiç hata yapmadı. Ne olursun Demir. Beni de oraya götür. Gerekirse beni Eymen'e verin ama ne olur Yağız'a zarar gelmesin." Hıçkırıklarım arasında söylediğim şeyler Demir'i derinden yaralamıştı ama gözlerinden beni Yağız'a götürmeyeceğini anlayabiliyordum.

"Kendine gel Nehir. Seni asla oraya götürmem. Oraya gittiğinde Yağız seni hiç Eymen'e verir mi? Akıl var mantık var. Sana bir şey olacak diye adamın içi giderken nasıl böyle bir şey düşünebilirsin. Zaten Yağız'a seni koruyacağıma dair söz verdim. Gözümün önünden ayrılmayacaksın."

Demir'i hiç bu kadar sert ve kararlı görmemiştim. Bu espirili ve yumuşak yürekli adam istediğinde taş kalpli birine dönüşebiliyormuş demek. "Kimse beni bu evde zorla tutamaz." Diye bağırdım var gücümle ve elime ne gelirse fırlatmaya başladım. "Ben bu gece orada olmalıyım anlasana Demir. Bana kimse engel olamaz. Sen bile!" elime geçirdiğim vazoyu Demir'e doğru fırlattığımda kıl payı kafasını sıyırıp yere düştü. Her yer seramik parçası olmuştu.

"Dua et de antika olmamış olsun." Dedi Demir, yerdeki paramparça olmuş vazoyu işaret ederek bir yandan da sırıtıyordu. "Yağız'ın antikalara karşı zaafı var da." Diye de ekledi.

İyice sinirlenmiştim. Ne yaparsam yapayım Demir'in beni ona götürmeyeceğini biliyordum. Karşımda dikilen adamı, sinirle kenara itip dış kapıya doğru gitmeye başladım. "Sen götürmezsen ben de kendim giderim." Diye söylendim burnumu çekerek.

"Hop hop hoop nereye gittiğini sanıyorsun Güvercin?" diyerek önüme geçen Demir'i yavaşça ittim ama yerinden bile oynamadı.

"Demir çekil önümden beni engelleyemezsin. Yağız ile konuşmam gerek anlamıyorsun." Diye bağırdım gözyaşları içinde. Demir'in sert gövdesi önümü kapatmış hareket etmiyordu.

"Bu kapıdan, ben istemediğim sürece çıkamazsın Güvercin. Yağız'ın kesin talimatı var. Şimdi lütfen ağlama. Zaten yeterince ağlamadın mı?"

"Anlamıyorsun Demir an-la...mı..yorsun." diye iç çektim. Bir yandan Demir'in gövdesine ellerimi koymuş geçmek için yalvarıyordum. "Lüt..fen beni Yağız'a gö...tür." Diye hıçkırıklarımın arasında konuşmaya çalıştım.

"Neyi anlamıyorum Nehir? Söyle bana abiciğim neyi anlamıyorum?"

"Ona çok kötü şeyler söyledim. Bağırdım çağırdım. Bana bir daha dokunmamasını, öpmemesini söyledim Demir. Çok kötü ayrıldık. Ona, onu sevdiğimi bile söyleyemedim. Ondan nefret ettiğimi sanıyor. Buna dayanamıyorum. Ya ona bir şey olursa. Ne olur beni ona götür. Sadece sinirle bunları söylediğimi bilmeli. Böyle kırgın gitmemeliydi anlasana." Diye yakalarından tuttuğum adamı sarsarken kendimi güçsüzce çekerek son bir kez yalvardım. "Yalvarırım Demir, beni Yağız'a götür."

"Yapamam Güvercin sen de beni anla. Yağız'a sana zarar gelmeyeceğine dair söz verdim. Hem sabah senin yanında yatarken gayet huzurlu gözüküyordu. Eminim söylediğin şeylere itibar etmemiştir. Zaten sen ona öyle bakarken nasıl olurda onu istemediğine inanır ki?"

Demir'in kollarından kırgınlıkla uzaklaşırken hala kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Demek gördüğüm sadece rüya değildi. Yağız, veda etmek için yanıma gelmişti. Beni sevdiğini söylerken ben hiçbir şey yapamamıştım. Demir'in çalan telefonu odayı inletirken aklıma gelen düşünceyle birlikte umut dolu gözlerimi Demir'e diktim. Arayan Yağız olabilir miydi acaba?

*************

Okuyan herkesin gözlerine sağlık. Desteğiniz için şimdiden teşekkür ederim canlarım. Kocaman öpüyorum hepinizi. Mucukssss :):):)

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 54.8K 51
Bebeği lösemi olan Arslan ile kardeşinin beyninde tümör olan Ayşegül, çaresizlik dolu bir dönemde kaderin ağlarını örmesiyle karşılaşır. Onların çare...
4M 150K 85
Savaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyo...
47.4K 4.1K 34
Psikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...
3.8M 201K 97
Fırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...