YANLIŞ MAFYA ⚔️

By sonmasalbukucu

556 64 47

Monoton bir hayat süren Buğu, bir gün yanlış adrese yaptığı teslimatla kendini kostümlü parti sandığı mafyala... More

Bölüm Ⅰ: Yanlış Adres 🚲🎂🤦🏻‍♀️
Bölüm Ⅲ: Kalp Cerrahı 🩺🧑🏻‍⚕️❤️
Bölüm Ⅳ: Yanlış Numara Herhalde? 🙄
Bölüm Ⅴ: Sonlar & Başlangıçlar ❤️

Bölüm Ⅱ: Yin & Yang ☯️ 🖤

88 13 5
By sonmasalbukucu

🎧NP: BTBT -B.I, Soulja Boy, DeVita

🗡️

Kimilerine göre hayat dengeden ibaretti. Gölgenin olduğu yerde aydınlık, aydınlığın olduğu yerde gölge olur, birbirlerini tamamlardı. Tıpkı şu an uzun bedeniyle karşımda durmuş, bana korku veren bakışlarla bakan yabancının boynunun sağ arka kısmında duran küçük yin-yang dövmesinde olduğu gibi... İyilik ve kötülük yabancının buğday tenininde bir arada...

Tekrar "Seni kim gönderdi?" diye kükredi.

Ne yapacaktım şimdi ben? Tam bir bela mıknatısıydım. Belayı çekmek için nefes almam yeterliydi. Bu defa başıma çok büyük bir bela almışa benziyordum. Yüzlerce mafyanın arasındaydım resmen. Buradan canlı çıkabilseydim eğer yemin ederim ki annemin tanıştırmak istediği kişiye bir şans verirdim.

Dişlerimi alt dudağıma geçirip sıkıca gözlerimi yumdum. Korkudan buz kesilmiş titriyordum. Ne diye gecenin bir saatinde sipariş kabul etmiştim ki! Aptal kafam!

Eğer bana bir şey olsa acaba evdekiler merak edip ararlar mıydı? Hiç sanmıyordum. Kesin şu an tartışmakla meşgul, yokluğumun farkında değillerdi.

Gözlerimi açtığımda az önceki gürültüden eser kalmamış kulübün içindeki herkes sessizce beni izliyordu.

Panikleyerek konuşmaya başladım, "B-bir yanlışlık oldu..." Kalbim hızla çarptı. Kendimi zorlayarak konuşmaya devam ettim. "Ben sadece siparişi teslim etmeye gelmiştim."

Yabancı hiçbir şey söylemeyince geriye birkaç adım atıp dişlerimi sıktım ve gerginlikle sırıtmaya başladım. "O-o zaman gitsem iyi olacak."

Arkamı dönüp hızla geldiğim yöne doğru koşmaya başladım.

Attığım birkaç adımdan sonra, içerideki kılıçlı adamlardan ikisi birden bire önüme çıktı ve kılıçlarını boğazıma dayayarak beni durdurdular.

Eş zamanlı olarak diğerlerinin de silahlarını çektiklerini duymuştum. Bir milim bile kıpırdayamıyordum. Boğazıma çaprazlamasına dayalı iki keskin kılıcın uyguladığı baskı canımı yakıyordu.

Onların öldürmesine gerek kalmadan kalpten gidecektim bu gidişle. "Çinli abiler bırakın gideyim, söz veriyorum kimseye söylemem."

İki yanımdaki kılıçlılar arkamda duran yabancıya baktı. Sol yanımdaki Çince konuşarak, "Patron, kızı ne yapalım?" diye sordu.

Şansıma tüküreyim! Denk gele gele liderlerine gelmişsin Buğu, iyi mi!

Sağ tarafımdaki de, "İstersen dilini kesebiliriz. Böylece konuşmayacağından emin olabilirsiniz."

"Fa-" Onlara bırakmaları için kendi dillerinde yalvaracakken duraksadım. Çince konuştuğumu bilseler belki de birinin beni buraya kasten gönderdiğine inanırlardı ve hayatta kalmam imkansızlaşırdı. En azından okuduğum mafya hikayelerinde böyle olurdu.

40 yıl düşünsem okuduğum hikayelerin bir gün işime yaracağı aklıma gelmezdi.

Ağzımdan çıkan kelimeyi anlamsız olsa da Türkçeye bağlayıp şüphelenmemeleri için tamamladım. "Fa... Fasulye bırakın gideyim." Evet, akıl sağlığımı sorgulayacakları türden bir cümle çıkmıştı ortaya.

Aralarında konuşmaya başladılar.

"Fasulye?"

"O ne demek istiyor?"

"Beyler, ben mi Türkçe anlamıyorum yoksa siz de benim duyduğum gibi mi..."

"... Korkudan ne dediğini bilmiyor olmalı."

Patronun "Bırakın," dediği an adamlar kılıçlarını boğazımdan çektiler.

Derin bir oh çekerek kesik var mı diye ellerimle boğazımı yokladım. Neyseki bir şey yoktu.

Ardından, "Siz de indirin silahları." dediğinde etrafıma baktım. Herkes bana doğrulttuğu silahları indirmişti. Arkama dönüp ona baktığımda yerde duran pastama baktı ve tek dizinin üstünde çömeldi. Parmak ucuyla pastadan bir parça alıp ağzına götürdü.

Pastanın tadına baktıktan sonra çatık kaşlarını yukarı kaldırıp dudaklarını birbirine bastırdı. Türkçe konuşarak, "Eh işte." dedi.

Ne tür bir psikopatsın sen?

Yaptıkları karşısında ağzım apaçık kalmış, olan biteni öylece izliyordum. Tekrar ayağa kalktığında kendime geldim. Herkes silahını indirdiğine göre ne diye duruyordum ki burada?

Önüme dönüp tekrar koşmaya başladığımda arkamdan seslendiğini duydum. "Küçük, bir dahaki sefere bu kadar yumuşak olmayabilirim. O yüzden karşıma çıkayım deme."

Gece kulübünden soluk soluğa çıktıktan sonra hemen bisikletime atlayıp sürmeye başladım. "Uğursuz manyak!" "Suç bende! Neden böyle bir yere sipariş götürmeye çalışıyorum ki!"

"Neyseki kıvrak zekan sayesinde ucuz atlattın kızım!"

Hayatımda ilk defa gerçek silah görmüştüm. Ve ilk defa yanımda birisi silahını ateşlemişti. O korkunç silah sesi kulağımda yankılanıp dururken Patron dedikleri adamın yüzü gözümün önünden gitmiyordu. Bu halde eve gitmesem iyi olurdu. Hem bizimkilere olanları anlatamazdım da. Anlatsam da inanmazlardı, orası ayrı.

🖤🖤🖤

Sahilde saatlerce oturduktan sonra bir nebze de olsa rahatlamıştım. Eve döndüğümde saat gecenin 3'üydü. Işıklar kapanmış, herkes çoktan uyumaya gitmişti. Oturma odasındaki kanepenin üstünde, televizyonun karşısında uyuya kalan abimi görünce odama geçmeden önce sessizce onun yanına gittim. Öteki kanepenin üzerindeki battaniyeyi alıp usulca üzerine örttüm. Onu uyandırıp neden bu saatte döndüğümü sorgulamasını istemiyordum.

Açık kalan televizyonu kapattıktan sonra ayak uçlarımda yürüyerek odama geçtim. Kapıdan içeri girer girmez üzerimdekileri çıkarmadan yorgun bedenimi doğruca yatağa attım.

Yatağın üstünde yüzüstü vaziyette, ters bir şekilde uzanırken ne kadar yorgun olduğumu fark ettim. Git gide ağırlaşan göz kapaklarımı daha fazla açmak istemeyerek kendimi uykuya teslim ettim.

"Yarın yeni bir gün olacak ve bugün yaşadıklarımı çoktan unutmuş olacağım."

🖤🖤🖤

Gözüme çarpan günışığıyla uyandığımda kendimi üstüm açık şekilde yatarken bulmuştum; doğrulmaya çalışırken her tarafımın ağrımasına şaşmamalıydı. "Şükürler olsun, hepsi rüyaymış demek!"

Rüyamda, daha doğrusu kabusumda sipariş götürürken adresler karışmış, mafyaların içine gitmiştim. Ne korkunçtu!

Lavaboya gitmek için ayağa kalktığımda aynadaki yansımamı gördüm. Üzerimdeki kıyafetler rüyamda giydiklerimle aynıydı. Hemen ellerimi boğazıma götürüp aynaya koştum.

Boğazımı aynaya yaklaştırıp daha yakından baktığımda orada gerçekten de hafif de olsa kılıç izlerinirdüm. "NE?!" diye büyük bir çığlık attım.

"Kabus değilmiş." Ellerimi saçlarımın arasına geçirip olduğum yerde tepinmeye başladım. "Bittim ben! Mahvoldum!"

O sırada abim odamın kapısını tıklayıp, "Neden bağırıyorsun ufaklık, yatağına örümcek falan mı düştü?" diye alaylı bir şekilde seslendi. Tam da sırasıymış gibi!

"Y-yok bir şey! Rahat bırakır mısın beni?!"

"İyiysen sorun yok ufaklık. Ha bu arada, kahvaltı hazır. Ben şimdi hastaneye gidiyorum. Görüşürüz."

Evde abla ve abimle beraber yaşıyordum. Yine de onların yüzünü sıklıkla görmek neredeyse imkansızdı...

"Tamam kolay gelsin doktor bey. Görüşürüz."

Başımı iki yana sallayıp rahatça iç çektim. Neyse ki dün gece mafyalar peşimden gelmemişti.

Bir dahaki sefere bu kadar yumuşak olmayabilirim

Mafya bozuntusunun söyledikleri bir anlığına kulağımda yankılanınca alnıma vurdum. "Düşünmeyi kes, kim o manyakla tekrar karşılaşmak ister ki?"

Lavabodan çıktıktan sonra üzerime önünde çiçek süslemesi olan beyaz renkte, tatlı bir tişört, altına da açık mavi bir kot pantolon giydim. Makyaj yapmayıp dudaklarıma sadece koyu pembe bir dudak kremi sürdüm. Açık kahve saçlarımı düzleştirip, en sevdiğim güllü parfümümü de sıktıktan sonra mutfağa geçtim.

Saat 11.30'du. Ablam sabah erken saatlerde çalışmaya başladığı için evde görünmüyordu. Anne ve babam da çoktan yola çıkmış olmalılardı.

Annemlere görünmediğim iyi olmuştu çünkü sürekli evlenme zamanımın geldiğinden bahsedip duruyorlardı. Babam Antalya'da özel bir beyin hastanesinde Başhekim, annemse beyin cerrahıydı.

Kahvaltı yaparken cep telefonumdan İnstagram'daki gönderilerime yapılan yorumları okuyordum. Herkes yaptığım pastaların ne kadar güzel olduğunu yazmıştı.

Kendi kendime konuşmaya başladım.

"Öyleyse o mafya bozuntusu neden pastama 'eh işte' demişti ki?"

"Damak zevki olmayınca olur öyle şeyler Buğu. Takma kafana."

"Zıkkım yesin! İlk ve son tadışıydı zaten."

Çayımı yudumladığım sırada abimden bir bildirim geldi.

Abimm🩵: Benim güzel kardeşim, prensesim, hayatımdaki en değerli varlığım, en sevdiğim ufaklık

Siz: Ne işiniz düştü acaba Kaya Bey?

Abimm🩵: Ufaklık odamdaki çalışma masasının üzerindeki mavi dosyayı alıp hastaneye getirir misin? Yanıma almayı unuttum.

Siz: B12 eksikliğin mi var yoksa? 😹

Abimm🩵: Bu öyle bir şey değil, neyse geç dalganı ufaklık. Hatta istediğini söyle. Yeter ki dosyamı getir.

Abimm🩵: Bugünkü seminerde anlatacağım çalışmaların hepsi onun içinde.

Siz: Karşılığında ne alacağım Kaya Bey? 😸

Abimm🩵: Ne istersen.

"Ooo, anlaşılan dosyan çok önemli. Düştün elime abi."

Kitaplardaki o kötü karakter kahkahasından atıp ellerimi ovuşturdum.

Siz: Şimdilik bir şey istemiyorum ama istediğimde almak zorundasın. Unutma. 😇

Abimm🩵: Tam bir dolandırıcısın. Allah kimseyi eline düşürmesin. Kim bilir ne isteyeceksin. 🙄

Siz: Bu dosya o kadar da önemli değil galiba. Peki sen bilirsin abicim.

Abimm🩵: Tamam tamam. Anlaştık.

Siz: Söz mü? 😸

Abimm🩵: Söz baş belası, söz.

Siz: Anlayamadım?? 🤬

Abimm🩵: Söz prensesim benimm.

Siz: Heh şimdi oldu, aferin. 😘

Abimm🩵: Yalnız çabuk biraz canım kardeşim. 😘

Siz: Merak etmeee, o iş bende... Sözünden dönersen eşek olursun bu arada. 🤭

Siz: Byeee.

Abimm🩵: Byeee.

Kahvaltımı bitirip abimin odasından aldığım mavi dosyayı çantama yerleştirdim ve alelacele yola çıktım.

🖤🖤🖤

Özel Hong Long Medikal Hastanesi'ne geldiğimde abime yazdım.

Siz: Geldim nerdesin?

Abimm🩵: Dinlenme odasındayım. B blok, 10. Kat.

"Yuh! 10. Kat mı?"

Siz: Okey. 🫡

Çantamın içindeki dosya çok ağır olduğu için dün mafya bozuntusunun çarptığı omzumu ağrıtıyordu. Asansöre binip düğmelerden 10. katı tuşladım. Kol çantamı ağrıyan omzumdan alıp öbür tarafa geçirirken asansörün kapıları açıldı.

İnmek için başımı öne aldığımda gözlerime inanamamıştım. Bu bir talihsizlik olmalıydı. Ya da bir lanet!

Neden tekrar karşılaşmıştık ki? Neden şimdiydi? Neden burasıydı?

Ve onun hemen yanında abim duruyordu. Evet, karşımdaki kişi... Dün gece beni tehdit eden o Çinli mafya bozuntusuydu. Ama durun biraz... Şu anda farklı görünüyordu, en azından nispeten.

Üzerinde beyaz bir doktor önlüğü, önlüğünün ön cebinde bir dolma kalem vardı. Bir eli cebinde, diğer eli ise ön kapağında gerçek bir kalp resmi bulunan, Kalp ve Damar Cerrahisi yazan bir kitap tutuyordu. Siyah saçları jöleyle geriye taranmış ve bir gözlük takıyordu. Asansörün içinde donakalmıştım. Asansör kapısı yeniden kapanacağı an eliyle kapıyı tuttu.

Abim, "Ufaklık ne bekliyorsun? İnsene." dediğinde kendime gelebilmiştim.

"Ş-şey..." Bir abime bir karşımdaki mafya bozuntusuna bakıyordum. En sonunda abim kolumdan tutup beni dışarı çıkarttı.

Ben hala şok içinde ona bakıp bir mafyanın nasıl doktor olabileceğini düşünüyordum.

"Siz ikiniz birbirinizi tanıyor musunuz?" diye sorunca abim aynı anda cevap verdik.

"Evet." "Hayır."

Yanlışlıkla ağzımdan kaçırıp, "Evet." demiştim. Hemen arkamı dönüp sessizce, "Bir kere de kaçırma ağzından!" diye mırıldanıp farkettirmeden ağzıma vurdum.

Tekrar önüme dönüp tuhaf bir ifadeyle beni izleyen mafya bozuntusuna yalandan sırıtarak, "Demek istediğim, hayır. Onu ilk defa görüyorum." dedim abime.

"Öyleyse tanıştırayım. Dostum Başhekim Lei Chang Ming."

Ardından abim mafya bozuntusuna döndü ve eliyle beni işaret ederek, "Chang Ming, bu küçük kız kardeşim Buğu," dedi.

Suratında dünkü yüz ifadesinden eser yoktu. Yakışıklı bir beyefendi gibi duruyordu. Neyse ki onun gerçek yüzünü görmüştüm. Kibarca gülümseyip elimi tuttu. Ne?

"Buğu." dedi kendine has aksanıyla.

Ben onun bu hareketini ağzım açık izlerken o konuşmaya devam etti. Nedense çok tatlı ve kibar davranıyordu ki bu korkmam için yeterince sağlam bir sebepti. "Buğu hanım, tanıştığıma çok memnun oldum."

Elimi hala tutuyor olması normal miydi yoksa gerçekten hapı yutmuş muydum?

Gülümsemesindeki sinsiliği kimse anlamasa da ben anlardım. Kesinlikle beni çiğ çiğ yemek isteyen bir vahşi hayvan davranışıydı bu.

Bir dahaki sefere bu kadar yumuşak olmayabilirim

Ve tekrar aklıma dünkü söyledikleri gelmişti. O beni bir daha karşılaşmamamız için uyarmıştı ama ben... Nasıl olduysa yine belayı kendime çekmiştim.

Başını hafifçe eğip tuttuğu elimi kendine doğru çekti ve elimin üstüne dudaklarını bastırdı.

Gerginlikten kalbim duracak gibi olmuştum. Hemen elimi kendime çekip başımı Çinlilerin selamlaşırken yaptığı gibi öne doğru eğdim. O da karşılık olarak aynını yaptı.

"Ufaklık, iyi görünmüyorsun. Neyin var?" diye sordu abim.

Abime dönüp dişlerimin arasından mırıldandım. "Bana ufaklık demeyi kes." Her şey yeterince utanç vericiydi zaten. Bir de üstüne abimin herkesin içinde beni ufaklık diye çağırmasına katlanamıyordum.

Çantamdaki ağır dosyasını çıkartıp abime uzattım. "Dinlenme odasındasında olduğunu sanıyordum."

"Öyleydim ama acil bir işimiz çıktı. İstersen oraya gidip dinlenebilirsin."

Mafya bozuntusu doktor, yani Chang Ming sessizce bizi dinliyordu.

"Hayır, ben iyiyim sadece... Bir kabus gördüm ve etkisinden hala çıkamadım," dedim, istemeden gözlerimi Chang Ming'e kaçırarak.

Abim hastane koridorunun ortasında elini başımın üzerine koyup saçlarımı dağıtmaya başladı. Şu kahrolası huyundan hiç vazgeçmiyordu. "Korku filmleri izlemeyi azaltmalısın."

Chang Ming gülmeye başladı.

Elini tutup başımdan indirdim. Bir an kendimden geçip, "Sinir bozucusun! Dalga geçmeye bile vaktin var bakıyorum. Bir dahaki sefere dosyanı kendin gelip alırsın," diye mırıldandım.

Abim, "Gitsem iyi olacak." deyip Chang Ming'le beraber asansöre bindi.

Ağrıyan omzumu ovuştururken, "Siz de gelmek ister misiniz Buğu hanım? Yemek yiyeceğiz," dedi Chang Ming yumuşak bir sesle. Bambaşka biri gibi görünüyordu. Kesin numaraydı hepsi!

Reddetseydim kinlenir miydi ki? Hayır, hayır. Bu riski göze alamazdım.

Aksi gibi asansörün içinde sadece Chang Ming'in yanında yer vardı. Derin bir nefes çekerek içeri girdim. Aşağı inerken abime öfkeli bir bakış atıp ağzımla ses çıkarmadan "Hani acil bir işin vardı?" diye sordum. Çıldırmak üzereydim, dostum dediği adamın mafya olduğundan haberi bile yoktu. Boşuna beyinsiz beyin cerrahı demiyordum.

Buraya abimin kahrolası dosyasını getirmek için gelmeseydim şimdi celladımla aynı masada yemek yemek zorunda olmayacaktım.

...

Continue Reading

You'll Also Like

532K 4.6K 26
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
ukde (texting) By x

Teen Fiction

5.7K 422 33
@user86215: keşke sana daha erken gelseydim(gönderilmedi) @user86215: ailelerimizin açtığı yaraları başkalarıyla sarmaya çalışmazdık(gönderilmedi)
3.6M 132K 73
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
824K 34.6K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...