YANLIŞ MAFYA ⚔️

By sonmasalbukucu

424 63 47

Monoton bir hayat süren Buğu, bir gün yanlış adrese yaptığı teslimatla kendini kostümlü parti sandığı mafyala... More

Bölüm Ⅱ: Yin & Yang ☯️ 🖤
Bölüm Ⅲ: Kalp Cerrahı 🩺🧑🏻‍⚕️❤️
Bölüm Ⅳ: Yanlış Numara Herhalde? 🙄
Bölüm Ⅴ: Sonlar & Başlangıçlar ❤️

Bölüm Ⅰ: Yanlış Adres 🚲🎂🤦🏻‍♀️

138 12 30
By sonmasalbukucu

~Minik bir hatırlatma: Bol bol yorum yapmayı & yıldızımızı ⭐️ aydınlatmayı unutmayın!!!

🚨Hikayede zaman zaman pinyin alfabe yazılışıyla Çince kelimelere yer verilmiştir***

Son olarak, HERKES BAŞLADIĞI TARİHİ & SAATİ YAZSINNN 🐱! KEYİFLİ OKUMALAAR <3

🎧NP: For You -Liam Payne, Rita Ora

🗡️

Üzerini minik çileklerle süslediğim 4 katlı çikolatalı pastama, yaptığım son dokunuşla, "mafya olacaktık, mahvolduk" yazdıktan sonra özenle paketlemeye başladım.

Kol saatime baktığımda saat 18.35'ti. Henüz vakit vardı. "Yavrucuğum, sofraya gel. Sabahtan beri bir lokma yemedin." Oturma odasından annem bana sesleniyordu.

"Az kaldı, paketlemeyi bitirip hemen geliyorum Firuze Sultan." diye seslendim mutfaktan.

Bitirdiğim pasta siparişimi bu geceki kostümlü partiye teslim etmem gerekiyordu. Pastanın üzerine yazdığım yazıya istinaden partinin teması mafya olmalıydı.

Aslında, müşterim partisine beni de davet etmişti ama gece geç saatlerde eve dönmek istemiyordum.

Partide bir ezik gibi tek başına takılmak istemediğin için olmasın o?

Lütfen iç sesim, bir de sen başlama.

Haklıyım ama değil mi?

"Evet kahrolası, haklısın işte!"

"Yine perilerin gelmiş herhalde, kiminle konuşuyorsun ufaklık?" dediğinde başımı paketlediğim pasta kutusundan kaldırdım. Sinir bozucu abim, mutfağın kapısından içeriye sadece başını sokmuş heykel gibi öylece duruyordu.

"Neden bu saatte evdesin ki sen? Nöbetin falan yok mu? Hastalarınla ilgilensene ya!"

"Bugün nöbetçi olamadığım için sizden içtenlikle özür diliyorum Buğu hanım, lütfen bağışlayın beni." derken ses tonu gerçekten de özür diliyormuş gibiydi. Ne numaracıydı ama! Ardından kahkahalarla, "Şansına küs ufaklık." dedi.

"Gider misin başımdan?"

"Seni sofraya götürmeden gidemem maalesef. Firuze Sultan'ın emri." diyerek içeri girdi ve beni tutup yemek masasına doğru çekiştirmeye başladı. "Dur! Lan paketim! Yemin ederim dayak yersin! Pastam tezgahın üstünde kaldı!"

"Merak etme söz pastayı yemeyeceğim."

"Bırak yemeyi, elini bile sürmeyeceksin!"

"Söz dedik ya ufaklık."

"Sensin ufaklık, ayı!"

Masanın önüne geldiğimizde ellerim belimde, ona öfkeyle baktım. "Bana ufaklık demeyi kes, 22 yaşındayım ben! Herkesin içinde bana bir bebekmişim gibi davranıyorsun!"

Eliyle saçlarımı dağıtarak, "Ufaklık, biraz büyümüş olman artık ufaklık olmadığın anlamına gelmez."

"Sana ufaklık deme diyorum öküz!" Ailedeki tüm uzunluk genlerini o almıştı. Zıplayarak omzuna vurmaya başladığımda ellerimi tutup, "Anne, baba bakın görüyorsunuz. Kızınız küçük bir canavar."

"Kaya! Abisi kızdırma kardeşini. Sabahtan beri pasta yapıyor, yorgun zaten." dedi babam.

Aslında, asıl işim pastacılık değildi... Üniversite son sınıfta sinoloji öğrencisiydim. Normalde hobi olarak yaptığım pastaları, yazları eğitim masraflarımı karşılayıp, aileme yük olamamak için sosyal medyada satıyordum. İnstagram'da biraz ünlüydüm diyebilirdim. Yaklaşık 300 bin takipçim vardı.

"Ablası ve abisi gibi bizi örnek alsaydı şimdi pastayla uğraşmaz, hastanede stajyerlik yapardı." diye mırıldandı annem. Her zamanki gibi.

Derin bir iç çekip yanımdaki sandalyenin üzerine oturdum. "Tabağını uzat, çorba koyayım." dedi annem asık suratla. Başımı iki yana sallayıp, "Gerek yok anne, bugün babamla son izin gününüz, rahatınıza bakın siz. Ben kendim koyarım." deyip kepçeye uzandım.

Ben tabağıma mercimek çorbasını doldururken babam dirseğiyle annemi dürtünce "Doğru, bugün son günümüz, yarın babanla Antalya'ya geri dönüyoruz. O yüzden biz burada yokken sağlığına çok dikkat et bebeğim, olur mu?" dedi annem.

Gülümsedim. "Merak etmeyin, ben çok iyiyim."

"Annesi, başka bir şey daha söylemeyecek miydin kızımıza?" diye sordu babam imalı bir şekilde.

Ben çorbamı yudumlarken, "Şey..." dedi annem gerginlikle.

"Ufaklık ekmeği uzat." dedi abim.

Ona dönüp kaşlarımı kaldırdım ve 32 diş sırıtarak, "Ben bir ufaklığım unuttun mu? Erişebileceğimi sanmıyorum." deyip dil çıkardım.

Dudağını büzüştürüp, "Aman be iyi!" dedi ve ayağa kalkıp ekmek sepetine uzandı.

"Küçük çocuklar gibisiniz, bir kere de sofrada sadece yemek yeseniz olmaz zaten!" diye çıkıştı babam.

"Şey... Kızım... Artık büyüdün. Baban ve ben yalnız yaşamaman gerektiğini düşünüyoruz. Ablan gibi mutlu olmanı istiyoruz." dediğinde meseleyi az çok anlamıştım.

"Ablam gibi mutlu olmak mı?" diye ağzımdan kaçırdığımda abim gülmeye başladı; o da ablamın mutlu olmadığını biliyordu. Sonuçta bu sadece ailelerin gücünü birleştirmek için ayarlanmış bir nişandı. Soyer ve Demirkan ailelerinin arasında...

"Sap abin gibi yalnız mı kalmak istiyorsun yoksa?" diye sordu annem. Hemen abime bakıp duruma müdahale etmesi için kaş göz yaptım. "Anne! Ufaklık daha bir çocuk, bir ilişkiye hazır değil!" diye sesini yükseltti.

Şapşal abimin ne yaptığına dair hiçbir fikri yoktu. Araya girmesini istemiştim evet ama bana bir çocuk desin diye değildi!

Dişlerimin arasından, "Beyinsiz beyin cerrahı." diye mırıldanıp öfkeyle masanın altından ayağına bir tekme attım.

Bağırmasa da bana ne oluyor der gibi bakıp, "Kesinlikle olmaz anne, ablam gibi onu da nişanlandırmayacaksınız!" dedi.

Helal abim benim be! Beyinsiz olalı ilk defa aklını kullandın.

"Oldu, iki sap beraber oturursunuz!" diye çıkıştı annem.

"Ablam gibi mutsuz olmaktansa yalnız kalırız daha iyi!" diye yüksek sesle bağırarak elindeki su bardağını sertçe masaya koydu.

"Abim doğru söylüyor anne, ben sevmediğim biriyle evlenmek istemiyorum." dedim cılız bir ses tonuyla.

O sırada salondan içeriye ablamın girdiğini gördüm. Abimin arkası dönük olduğu için ablamın geldiğini farketmeden konuşmaya devam ediyordu. Ona susması için elimle işaret yapsam da nafileydi.

"Kesinlikle olmaz, ablamda yaptığınız hatayı küçük kardeşim için yapmanıza izin veremeyeceğim!" dedikten sonra bana dönüp, "Senin derdin ne? İkide bir el kol yapıyorsun." diye sordu.

Hepimiz onun arkasında dikilen ablama bakıyorduk.

"Siz neden öyle bakıyorsunuz? Arkamda ne var?" Hiçbirimiz tek kelime etmeyince, arkasına döndü.

Ablamı orada görünce, "A-abla! Gel, otur yemek ye. Mercimek çorbası koyayım mı, sen çok sever-" derken abim, ablam sözünü keserek cevap verdi. "Her şeyi duydum Kaya. Boşuna uğraşma!"

Anlaşılan birazdan büyük bir kavga çıkacaktı, bir an önce evden kaçsam, yani çıksam iyi olurdu. "Hoşgeldin ablaların en güzeli." deyip sandalyeden hızla kalktım. "Hoşbuldum prensesim."

"Daha konuşmamız bitmedi Buğu." dedi annem.

"Ben de oturup sizinle son akşam yemeğimizin tadını çıkarmak isterdim ama teslim etmem gereken bir pastam var." diyerek yalandan üzülmüş gibi dudak büktüm.

"Pekala, sonra konuşuruz o zaman, dikkat et."

"Seni götürmemi istersen sadece söyle." dedi abim, birazdan çıkacak olan kavgadan kaçmak için. Ona sus diye işaret ettiğimde susmalıydı.

İmalı bir şekilde, "Gerek yok biricik abim benim, ben kendim giderim. Sana afiyet olsun!" diyerek gülümsedim ve doğruca mutfağa koştum.

Pasta kutusu bir elimde mutfaktan çıkıp, salondaki ceketlerin askılı olduğu çıkış kapısının yanındaki ayaklı askılıktaki kot ceketime uzandım. Haziran ayında olsak da geceleri biraz serindi. Ceketimi omzuma attıktan sonra spor ayakkabılarımı giyip bizimkilere seslendim. "Ben çıkıyorum! Geç gelebilirim, beni merak etmeyin!"

Ama çoktan kavga çıkmıştı bile. Çıkardıkları gürültüden sesimi duyabileceklerini sanmıyordum. Üstelik, muhtemelen şu anda beni umursamıyorlardı...

Kapının önünde duran bisikletimin arka bagajındaki sepete elimdeki pasta kutusunu yerleştirdikten sonra omzumdaki ceketimi giyip bisikletime bindim. Ablamın eve gelirken açık unuttuğu demir bahçe kapısının arasından teslimatı yapacağım yere doğru sürmeye başladım.

🖤🖤🖤

🗡️

Pantolonumun cebinden elefonumu çıkardım ve son kez doğru yere gittiğimden emin olmak için adresi kontrol ettim.

Geldiğim yer şehir merkezinde, son derece büyük, bilmem kaç katlı, baştan aşağı siyah renkte, lüks bir gece kulübüydü. O kadar yüksekti ki katları sayamıyordum. "Vay be, neden özel tasarım pasta siparişi verdiklerine şaşmamalı!" Barın ön cephesindeki ışıklı dev tabelada kırmızı renkle Hong Long Club yazıyordu.

Bu isim bir yerlerden tanıdık geliyor ama nereden?

"Ah tabi ya! Abimin çalıştığı hastanenin ismi de Hong Long (Kızıl Ejder)."

Kapıdaki korumalar beni süzdükten sonra neden geldiğimi sorar gibi bakmaya başladılar. Ben de cep telefonumun ekranını onlara çevirip siparişi gösterdim. "Şey... Buraya bir pasta siparişi aldım da..." Pek özgüvenli biri olduğum söylenemezdi.

Başlarını onaylarcasına sallayıp içeri girmeme izin verdiler.

Koridorda ilerlemeye başladım. Kulübün içerisi Çin mimarisine göre dizayn edilmişti. Duvarlardaki kırmızı fener şeklindeki loş ışıklar ortamın karanlığını aydınlatıyordu. Yine de etraftaki hafif karanlıktan biraz ürpermiştim.

"Sakin ol Buğu, derin nefes al. Sadece pastayı barmene teslim edip gideceksin kızım!"

Koridordan çıkıp kulübün ortasına geldiğimde etrafımdaki insanların hepsinin üzerinde tek tip siyah takım elbise olduğunu gördüm. Bazılarının elinde kılıç vardı.

"Partinin konsepti gerçekten de mafyaymış demek."

Etrafa göz gezdirdiğimde içeridekilerin çoğu Çinliydi ve kimisi beşerli kimisi üçerli olacak şekilde masaların etrafında sanki birinin gelmesini bekler gibi toplaşmış vaziyetteye duruyorlardı.

"Partiymiş ama, müzik bile yok! Çok kasvetli."

Aralarında tek bir kadının bile olmamasına anlam veremesem de daha fazla düşünmemeye çalıştım. Ne de olsa bu bir kostümlü partiydi ve ben pastayı teslim eder etmez gidecektim.

Çince konuşan adamların arasından geçerken istemeden onlara kulak misafiri oluyordum. "Keşke hepsini orada öldürseydik..."

"...O piçlere bir dahaki sefere hadlerini bildireceğim!"

Kendi kendime gülerek mırıldandım. "Adamlar kendilerini kostümlerine fazla kaptırmış anlaşılan. Gören bilen de mafya parti veriyor sanacak!"

Kalabalığın ortasında barmene doğru ilerlerken birisi sertçe omzuma çarptı. "Ah!"

Omzum zonklarken elimdeki pastayla birlikte yere kapaklanmak üzereydim. Kahretsin... Gözlerimi sımsıkı yumup yere yapışmayı beklediğim an birinin beni belimden tutup hızla kendine çektiğini farkettim.

Burnumu tarçın kokusu kaplamıştı, gözlerimi açtığımda belimdeki iri elleri hala oradaydı. Beyaz bir gömlek üzerine siyah bir takım elbise giyiyordu. Geniş omuzlu, uzun boylu birisiydi. Ne yapmalıydım? Ne demeliydim? Elimde tuttuğum pastayı bile unutmuştum. Neden böyle olmuştum ki ben şimdi?

Ellerini belimden çekti. Başımı hızlıca yukarı kaldırdım. "P-pardon!" dedim cılız sesimle ve aynı hızla başımı indirip yürümeye yeltendim. Çarpan ben olmadığım halde neden pardon demiştim ki? Saçmalıyordum.

Önüme geçerek gitmeme izin vermediğinde herkesin konuşmayı kesip bize baktığını gördüm. Kalp atışlarım hızlanmaya başladı.

Çince konuşarak, "Nereye gittiğini sanıyorsun?" diye kalın ve ürpertici bir şekilde sordu. Eliyle çenemden tutup yüzümü yüzüne hizaladı. Kim olduğunu sanıyordu?

Onu gördüğümde yüzüne bakamıyordum. Gerçek bir mafya olsa herhalde beni kalpten götürürdü. Korkutucu bir aurası vardı. Endişeden kekelemeye başladım. Hayatımda böylesine yakışıklı bir yüze bakamayacak kadar korkacağımı hiç düşünmemiştim.

Ağzımdan sadece Türkçe üç kelime çıkabildi.

"B-ben. Pasta. Sipariş."

Alt tarafı mafya kostümü giymiş bir adam, neden bu kadar korkuyorsun?

Bir anda gelen rahatlıkla, "Tabii ya alt tarafı kostümlü bir parti. Neden bu kadar panikledim ki?" diyerek kendi kendime gülmeye başladım.

Karşımdaki yabancı, koyu kahve, çekik gözlerini yüzümde şüpheyle gezdirirken ona pastayı uzattım. "Ben buraya teslimat için geldim."

Elimdeki pasta kutusunu açıp üzerinde "mafya olacaktık, mahvolduk" yazan çilek süslemeli çikolatalı pastamı görünce kaşlarını çattı.

"Beğenmediniz mi yoksa? Neyseki sipariş eden siz değilsiniz. Hıh!" diyerek göz devirdim.

Kaşlarını çatıp, "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" diye bağırdı Çince.

Ya sabır çekerek başımı iki yana salladım ve cevap vermeden barmene doğru yürümeye devam ettim. Onun gibi kaba bir herifle durup tartışacak değildim.

Zonklayan omzumdan tutup beni durdurduğunda ona dönüp taşan sabrımla birlikte bağırdım. "Ne oluyor be! Bir teslimat yaptırmadın, yeter artık! Hem çarpıyorsun hem de zorbalık yapıyorsun..." Bağırmaya devam ettim. "Mafya gibi giyindin diye kendini mafya mı sandın yoksa! Fazla kaptırma kendini birader!"

Alt dudağını ısırıp başını yukarı kaldırdı. Hırıltılı bir nefesle geri indirip bana döndü. "Ne sanması küçük?" Belinden çıkardığı muhtemelen kostümünün bir parçası olan sahte silahını elinde sallamaya başladı. "Bunu görüyor musun?"

Gülmeye başladım. Çince anladığımı bilmeden konuşuyordu. Israrla Türkçe konuşmaya devam ettim. "Beni bir oyuncakla korkutamazsın."

Türkçe anlıyordu. "Oyuncak demek!" diye sesini yükseltti ve elindeki silahı arkamdaki barmene doğrulttu. Arkama dönüp baktığımda tetiği çekti. Durun biraz, tetiği mi çekti? Kafayı yemiş olmalıydı. Manyağın tekiydi.

Silahtan çıkan mermi sesini duyar duymaz elimdeki pastayı yere düşürerek bir çığlık kopardım. Barmenin kafasının hemen üstündeki rafta duran içki şişesi artık orada yoktu. "Delirdin mi sen? Manyak herif!" diye bağırdım ona. Kalbim durmak üzereydi sanki.

Yakasından tutup çekiştirmeye başladım. Ne yaptığımı inanın ben bile bilmiyordum, onun elinde gerçek bir silah vardı. "Nasıl partiye gerçek bir silah getirirsin?"

Bileklerimden sertçe tutup ölümcül bir bakış attı. "Mafyaların arasında ne işin var küçük? Söyle bakalım, seni kim gönderdi?"

"Bırak beni, acıtıyorsun!"

Cep telefonuma bildirim geldiği sırada bileklerimi serbest bıraktı. Bir yanlışlık olmalıydı. Bunun sadece kostümlü bir parti olması gerekiyordu. Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirip düşünmeye başladım. Telefonuma bildirim gelmeye devam ediyordu.

Ellerim titreyerek gelen mesajları açıp okuduğumda bütün bunların sadece bir kabus olmasını diledim.

Müşteri: Merhaba kusura bakmayın lütfen adreslerde bir yanlışlık olmuş, Selim değil Selin Sokak olacaktı.

Müşteri: Sipariş gelmeyince adresleri kontrol edip farkettim, tekrar kusura bakmayın.

Müşteri: Eğer sizin için de hala geç değilse siparişi lütfen bu adrese gönderir misiniz? Teşekkürler.

Donakalmıştım. İçimden çaresizce bir küfür savurdum. Anlaşılan yanlış mafyaya çatmıştım.

🗡️🗡️🗡️

BÖLÜM SONUUU 🩷!
YORUM YAPMAYI & YILDIZIMIZI AYDINLATMAYI UNUTMAYINNN ⭐️!!!
YAKINDA GÖRÜŞÜRÜZZZ!
拜拜 baaayyy🙋🏼‍♀️

Continue Reading

You'll Also Like

18.9K 1.9K 70
Laxus:tam bir şeytansın öyle değilmi? bilinmeyen numara:evet öyle ama... bilinmeyen numara:ben beyaz bir şeytanım...
1.5M 68.6K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
871 114 12
Bu bir avukatın geçirdiği davaları ve duruşmaları konu alır.
4.2M 267K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...