KARA MURAT(+18) | Mahalle Ser...

By bu_yazar

1.5M 47K 6.8K

Mahallenin yaptığı yardımları ile dilinden düşmeyen, bütün kızların deli divane olup peşinden koştuğu, ağırba... More

Giriş
1.bölüm."KAZA"
2.bölüm."ZİHNİMDE SEN"
3.bölüm."KALBİM VE SEN"
4.bölüm. "KARA MURAT"
5.bölüm."TEBESSÜM"
6.bölüm."DÜĞÜN"
7.bölüm."NAZLI GÜZEL"
8.bölüm."İLK TEMAS"
9.bölüm."YAVRUM"
10.bölüm."KIRGINLIK TOHUMU"
11.bölüm."BENİMLE EVLEN"
12. bölüm."KARASU AİLESİ"
13.bölüm."GÖZLER YALAN SÖYLEMEZ"
ÖNEMLİ DUYURU!
14.bölüm."KORKUNUN ESİRİ"
15.bölüm."DERİN ÖPÜCÜK"
16.bölüm."KABUS"
17.bölüm."ARZUNUN GÖLGESİ"
18.bölüm."ÇARESİZLİK SENFONİSİ"
19. bölüm."KARADENİZİN DESTANI"
20. bölüm."ACI VE MUTLU"
I KİTABIN SONU: 21.bölüm."MUTSUZ SON"
OKURLARIM;
22.bölüm."SAKLANILAN GERÇEK"
23.bölüm."AİLE"
24. bölüm."KARAZİLİ"
25.bölüm."KAN VE YARA"
26.bölüm."SÜRPRİZ"
27.bölüm."NİKAH"
29.bölüm."TUTKU VE TUTUKLU"
30.bölüm."BİR BİRİNE BAĞLI RUHLAR"
31.BÖLÜM."KADERİN YAZGISI"

28.bölüm."ATEŞLE BARUT"

31.7K 980 166
By bu_yazar

Merhaba! Nasılsınız? Kendinizi nasıl hisediyorsunuz? Ben kendimi toparladım ve burayı çok özledim. Sizleri de çok bekletmeden bölümleri atmak istedim. Geçen sefer çok iyi değildim. Bunu bence yazdığım satırlardan anlamış bulunmaktasınız... Kendimi hiç bu kadar yıpranmış, tükenmiş ve hayal kırılklığına uğramış hissetmemiştim. Bu hem de hikayeye çok derinden etki ettiği için ve yazmaya bile mecalim kalmadığı için mecburen bıraktım. Ancak şimdi kendimi toparladım ve yeniden yazmak için çabalıyorum. Gün geçtikçe büyümemiz beni daha çok sevindiriyor inanır mısınız? Kalbim her okunma sayısını gördükçe daha fazla çırpınıyor. 🥺❤️

Bu hafta sonu iki bölüm atacağım diye size söz verdim. Sözümü de unutmadım. Bu bölümü herkesin uzun zamandır beklediğini biliyordum. Bugün biraz farklı bir bölüm okuyacaksınız ve ben elimden geldiği şekilde bunu size aktarmaya çalışacağım. Aslında bu gibi konulara hakimim ve bir çok insanında hakim olması gereken bir konu bana göre. Çünki hem duygularımızdan hem de bedenimizin hazzı bakımından tatmin olmasına yol açıyor. SMUT bir bölüm olarak yayınlayacağım. Bunun önceden duyurusunu yapmak istiyorum. Lütfen rica ediyorum rahatsız olanlar ve yaşı 18-den küçük olanlar okumasın. Bunu sizin iyiliğiniz için söylüyorum aslında. 🥺

Umarım beğenir ve hoşunuza giden bir bölüm olur. Kendinize iyi bakın!

BU YAZAR SİZİ ÇOK SEVİYOR! 🤍🦋

Instagram: bu.yazar



28.bölüm. "Ateşle Barut"

"Bana ne istediğini söyle, güzelim"




Evlenmiştik.

Bu son bir aydır yaşadığım trajikomik olaylar bitmek bilmiyorken hayat bana bütün sürprizlerini sunmuştu. Bundan bir ay önce akademik olarak yükselmek isterken, evleneceğim aklımın ucundan geçmiyordu. Ve şu an elimde bir yüzük ve yanımda çekimine karşı koyamadığım adam duruyordu. Kara Murat.

"Hayat çok garip değil mi sence de?" Yaylada çok güzel çiçeklere dokunarak Karadeniz rüzgarını hissediyordum. Çiçeklerin narinliyi ve güzel kokusu ise beni benden almaya yetiyordu.

"Hayat her zaman garip, Gül." Dedi Murat düz sesle. Ona döndüm. Beni takip ediyordu yavaş yavaş.

"Ne düşünüyorsun?" Diye sordum. Yüzünde bugüne kadar hiç rastlamadığım huzuru gördüm. Her zaman endişeli, gergin ve kızgın, hırçın halinin yerine huzur geçmişti sanki.

Ellerini cebine sokarak küçük adımlarla yanıma ulaştı. Dibimde durduğunda kalbim hızlandı. Bu adamın etkisi üzerimde öylesine büyüktüki her hareketi beni mest ediyordu. "Bir şiir var. Bilir misin?"

Kaşlarım çatıldı. "Ne şiiri?"

"Evleniriz belki bir gün...
Çocuklarımız olur;
Bana benzer şair olur,
Sana benzer şiir olur... Demiş Cemal Süreya." Gülümsedim. İri ellerini küçücük yüzüme koyarak sıvazladı. "Bu şiiri sana ait olan günlüğüme yazmıştım. Seni gördükten tam iki ay sonra yazdım. Mahallenin çatlamış duvarında yazılıydı ve bana seni hatırlattı. Bende sana hitafen yazdım günlüğüme. Sana ait olana..."

"Bana ait olan bir günlük mü?" İyice merak duygusu bedenimi sarmıştı. "Nasıl yani? Bana günlük mü yazdın?"

"Seni gördüğüm ilk günden beri..." Dedi Murat. Gözlerim kocaman açıldı. Buna inanamıyorum. "Gösterme mi ister misin?" Başımı hızlıca salladım. Dudakları kenara kıvrıldı. Öpmeye doyamadığım dudakları... "Tamam. Gel benimle!"

Ellerini yüzümden çekip elime uzandı. Ellerimiz birleşince ruhum çocuklar gibi şen şakrak oldu. Kalbim mutluluktan durabilirdi. Adımlarına uyum sağlayarak onunla birlikte ilerledim. Yayladaki evden uzaklaşmıştık. Başka yöne doğru gidiyorduk.

Biraz sonra arabanın yanında durmuştuk. Merakım gitgide artmıştı. Murat arabanın anahtarını cebinden çıkarıp kapıyı açtı. İki dakika içinde oyalandıktan sonra elinde siyah not defteriyle birlikte yanıma geldi. Gözlerim siyah defterin üzerindeydi. Çokta küçük olmayan sade bir defterdi.

"Günlük bu mu?"

"Evet." Dedi. "Benimle gel!" Tekrar elimi tuttu. Bu sefer nereye gittiğimizi bilmeden yine onu takip ettim. Yayladan uzaklaşıyorduk gitgide. Çok uzakta olmayan bir tepe göründü gözüme. Oraya artık geldiğimizde gözlerim şaşkınlıkla açılıverdi. Çünkü tüm yayla ayaklarımızın altındaymış gibi izlenimini veriyordu. Ve herkesi buradan görmek mümkündü. Bir an defteri unutup sadece buraya odaklandım. Uçsuz bucaksız gözüken ormanlar, yemyeşil bir birine sık şekilde bağlı olan uzun meşe ağaçları, gökyüzünde özgürcesine dolaşarak uçan kuşlar, ineklerin, koyunların, keçilerin sesleri... Bu tabiat ananın en güzel mükafatıydı bana.

"Küçükken kafamı dinlemek istediğimde her zaman buraya gelirdim. Kimsenin beni bulmamasını umardım ama bu pek mümkün olmazdı. Burak sürekli peşimde dolanıp dururdu. Sadece beş dakika burada oturur, etrafı seyrederdim."

"Karadenizi seviyor musun?" Güldü ama bu acı dolu tebessümdü.

"Eskiden severdim. Her şeyin ve her kesin güzel olduğu zamanlar..." Gözlerini kapadı kısa süreliğine.

"Nehir intihar etmeden önce..." Dudaklarım yavaşça aralandı. Murat kapadığı gözlerini aniden açıp bana baktı. Huzur yoktu artık. Yine her zamanki duyguları onu kontrol altına almıştı.

"Konuyu kapatalım." Dedi itiraz istemez şekilde.

"Korkularınla yüzleşmek zorundasın."

"Ben hiçbir şeyden korkmuyorum." Yine itiraz ediyordu.

"Herkesin korktuğu şeyler vardır." Gözlerimiz kesişti. Sert bakan gözleri ona tüm masumluğunu sergileyen gözlerime "uzak dur" der gibi bakıyordu.

"Ben herkes değilim, Gül."

"Yanılıyorsun."

"Seni bunu düşünmeye iten nedir?" Kuru dudaklarımı dilimle nemlendirdim. Sert bakışları bir anlık dudaklarımın ritmine odaklanınca bakışları yumuşadı ve çok başka bir duygu gözlerinde yer aldı. Ama bu çok kısa sürdü çünkü hemen kendisini toparladı.

"Duygularını kontrol altında tutmak sana yorucu gelecek belki de gelmeye başlamıştır bile... Geçmişten kaçamazsın, korkularını geri plana atıp beyaz örtüyle üzerini kapatamazsın. Elbet bir gün o üzerini örttüğün korkuların gün yüzüne çıkacak ve sen onlarla başa çıkmakta zorlanacaksın. Bunu neden kendine yapıyorsun?"

"Ben duygularla harekete geçmem. Bu benim hayat felsefem haline geldi çünkü duygularımı bundan kaç sene önce yaşadığım halde gömdüler."

Elindeki deftere baktı. Sonra dudaklarını kemirdi. Aslında ona baktığımda koca bir çaresizlik görüyordum ama o her şey yolundaymış gibi rol yapmayı seviyordu. Duyguları içinde bir yerlerde hâlâ vardı ama onlarla harekete geçmek onun için bir zayıflıktı. Çünkü buna kendini inandırmıştı.

"Geçmişin yüklerinden kurtulmak imkansız ama geleceği biz kendimiz kurmuyor muyuz?" Dedim eline uzanıp sıkıca tutarak. Tenim tenine değdiğinde karşımda daha farklı Murat ile karşılaşıyordum.

"Geçmişimi bilmem ama şimdim ve geleceğim tam da karşımda duruyor." Dedi gözlerime bakıp gülümseyerek. Beni kendine çekip sarıldı. Onun koca bedenine sarılmak bana en büyük huzurdu. Tüm dertlerden arınmak gibi. Dünyanın bir kaç saniyeliğine susması gibi...

Saçımdan öpüp kokusunu içine çekti. Kulağımı kalbine dayadım. Kalbinin ritimlerini dinledim. İnsanın kalbi bu kadar güzel atar mıydı? Yoksa ben mi kafayı yemiştim? Boş ver, ben çok aşıktım!

"Seni ilk gördüğümde sadece sıradan biri gibiydin. Çok umursamadım. Hatta sadece bizim mahalleden biri olduğunu öğrendim ve peşini bıraktım ama sürekli yollarımız kesişmesi, benim yanımdan her defasında geçip bana dönüp bakmayışın, beni görmeyişin, beni umursamayışın daha çok zamanla dikkatimi çekti. Tesadüflere inanmazdım, seni görene kadar..." Tek tek anlattığım cümlelerin arasından sadece bu kalbimde derin iz bırakmıştı. Tesadüflere inanmazdım, seni görene kadar...

"Her defasında seni daha çok merak ettim. Hep gözüm üzerindeydi ve sürekli izliyordum. Garipti ama rüyalarıma kadar girer olmuştun. Gerçekte peşinden koşmak beni yoruyordu ama rüyamdayken hep yanı başımdaydın, bana bakıp gülümsüyordun mavi gözlerinle. Biliyor musun? Delirdiğimi bile düşündüm. Kendime şöyle söyledim; iyice kafayı yedin, sıradan bir kız işte! Kendine gel ve işlerine odaklan, onunla olurunuz yok olmayacak! Ama bu dediklerimi aklım kabul etse de gönlüm razı olmadı. Ve her gün bıkmadan, usanmadan seni izledim ben."

Göğsünden başımı ayırıp ona baktım. "Peki, neden ben seni hiç etrafımda görmedim?" Murat kahkaha attı.

"Bunu bende gerçekten bilmiyorum, Gül. Çünkü beni her defasında dibinde olmama rağmen hiç farketmedin." Gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Yok artık!" Dedim Murattan ayrılarak. "Nasıl ya?"

"Günlüğü okumak ister misin?" Elinde tuttuğu siyah defteri bana uzattı. Her şey günlükte yazılıydı ve ben bu günlükte ne yazıldığını çok merak ediyordum. Çekinerekte olsa günlüğü elinden aldım. Son kez ona bakarak okumamı gerçekten istiyor mu diye yokladım gözlerini. Bunu anlamış gibi başını sallayarak onay verdi.

Sayfaları çevirmeme gerek kalmadan birinci sayfada gördüğüm fotoğrafımla bakıştım. Yüzümde hem şaşkınlık hemde mutluluk peyda oldu. Murat elimden tutup yerde birlikte oturmamıza neden oldu. Oturduktan sonra günlüğün ilk yazısını okumaya başladım.

18.09.2022

Bu tarih bana seni getirdi. İlk kez seni gördüm ve ilk kez kalbimde bir yer edindin haberin olmadan. Bu günlüğü neden yazdığımı bilmiyorum. Bana çok anlamsız geliyor ama yazmak istedim. Bir günlük tutup, bu günlüğün içine sana olan duygularımı yerleştirmeyi düşündüm. Belki bir gün hayat bizi bir araya getirirse sana bu günlüğü vereceğim. Ben hislerimi dile döken bir adam değilim, Gül. Sana olan hislerimi de kolaylıkla söyleyemem. Kahrolası dilim bir türlü bunu sana söyleyemiyor. Çekiniyorum. Evet, bunu benden duyduğuna şaşıra bilirsin ama çekiniyorum. Kalbimde barıdırdığım duyguları sana anlatmaya çekiniyorum. İlk karşılaşmamızı hatırlıyor musun diye sorsam hayır dersin biliyorum. Çünkü yüzüme bile bakmadan beni itip geçtin. 18.09.2022.
Bu tarihi zihnimin her köşesine kazıdım. Seni gördüğüm ilk gündü. Yasemini okul çıkışı almaya geldiğim gün. Çıkış kapısının hemen yanında durup Yaseminin çıkmasını bekliyordum. Bakışlarım yerdeydi ve elimde bir sigara vardı. Sigaranı ciğerlerime çektiğim sırada omzuma birinin çarpmasıyla dengemi şaştım. Gözlerimi yerden alıp bana çarpana baktığımda şaşırmıştım. O, sendin, Gül. Bana çarpan kişi sendin. Üzerine kırmızı palton vardı. Palto ince olduğu için üşüyordun. Son bahardaydık ve sen küçük ellerini kırmızı paltonun içine sokmuştun. Siyah ince gömleğin, siyah pantolonunun, siyah botların... Kahverengi saçlarını açık bırakmıştı. Saçlarının dalgalı burukları soğuk rüzgar yüzünden uçuşuyordu. Hepsini hatırlıyorum. Hep de hatırlayacağım. Her zaman taktığın beyaz kablolu kulaklıkların yine kulağındaydı. Düşünceliydin ve bana çarptığını bile umursamadan yanımdan geçip gitmiştin. Arkandan öylece baka kalmıştım. Açık konuşacağım, sinirlenmiştim. Hatta seni durdurup hesap sormayı bile istedim. Sonra boş verdim. Yasemini de alıp oradan ayrıldım ancak aklım hâlâ senin yanındaydı. İlk görüşten beri aklımda takılı kalmıştın. Hâlâ öylesin... Beni görmüyor, duymuyor ola bilirsin şimdi. Zaman, Gül. Zamanı bekliyorum. Bir gün bana geleceğin zamanı...

25.09.2022

Bu gün yine seni gördüm okul çıkışı. Beyaz kablolu kulaklığını takmıştın yine. Şarkı dinlemeyi çok seviyorsun. Bunu anlamış oldum. Kahverengi saçların yine açıktı. Üzerinde bu kez siyah palton vardı. Her zaman olduğu gibi siyahlara bürünmüştün. Galiba ikimizinde sevdiği renk siyah. Biliyor musun? Bu gün ilk kez gözlerine baktım. Çok güzeldi. Öyle güzeldi ki, bir ömür o, okul binasının kapısında öylece dikilip deniz mavisi gözlerinin içine baka bilirdim. Hiç üşenmezdim, hiç bıkmazdım, hiç yorulmazdım. Sadece, o maviliklerin içinde boğulmayı isterdim. Senin mavilerinde, Gül. Yüzün ifadesizdi. İlk gördüğümde yüzüne bakamamıştım. Çünkü öylece çekip gitmiştin. Bu sefer sanki hayat bana bir şans tanıdı. Gözlerinin fotoğrafını çektim desem sana nasıl bir tepki verirdin çok merak ediyorum. O, güzel maviler bana nasıl bakardı? Mavilerin bile beni bu kadar etkilemeyi başardı, Gül. Buraya gözlerinin fotoğrafını yapıştıracağım. Bu günlüğü sadece sana olan hislerimle değil, sana ait olan fotoğraflarla da dolduracağım...

02.10.2022

Bugün otobüste uyuya kaldın. Şaka yapmıyorum. Ciddiyim. Okul çıkışı yine seni gördüm. Siyahlar içindeydin yine. Aynı kiyafetler üzerindeydi. Hızlı adımlarla bir yere yetişmeye çalışıyordun. Biliyor musun, Gül? Biz yine çarpıştık. Sen yine bana çarptın. Ama yüzüme bile bakmadan çıkıp gittin. Arkana dönmeni bekledim. Bana bir kez olsun o, mavilerinle bakmanı istedim. Bakmadın. Baksaydın belki her şey başka ola bilirdi ama sen bakmadın. Yine gittin.
Yasemini Suata emanet edip peşine düştüm. Nereye gittiğini merak ediyordum. Ah, bunları boş versene. Seni görmek istiyordum. Takıldım peşine ve ilerlemeye devam ettim. Otobüs durağına doğru gittin. Senden üç dört adım uzaktaydım. Kahverengi saçların rüzgar sayesinde dalgalanmaya devam ediyordu. Orada durup öylece sana baktım. Hiç kimseyi umursamadan, kimin ne diyeceğini düşünmeden. Gözlerim sadece senin üzerindeydi. Sen bana bakmadın. Elindeki telefonunla ilgilenmeye devam ettin. Otobüs geldiğinde çabucak otobüse binmeye çalıştın. Yine peşine takılıp otobüse bindim. En arkaya doğru, kalabalığın arasına daldın. Komik bir an yaşadım. Çünkü kartım yoktu. Otobüsçü beni kovacaktı az daha otobüsten. Arkamda duran amcadan rica ettim. Sağolsun beni kırmadı, yardım etti. O, olmasaydı senin otobüste uyuduğun fotoğrafını çekemeyecektim. Hayatımda ilk kez otobüse bindim ben, Gül. Belki bu yazdıklarım sana garip gelecek ama evet, ilk kez bindim. Senin için. Seni görmek için...
O kadar kalabalığın içinden sıyrılıp yanına geldim. Arkandaydım, Gül. İlk kez sana bu kadar çok yakın hissettim kendimi. Menekşe gibi kokuyorsun. Saçların menekşe gibi kokuyordu. Kokunu doya doya o, yol boyunca içime çektim. Kulaklığından taşan müziğine eşlik ettim. ADAMLAR- Zombi mahali, dinliyordun. Şarkıya ritim uydurarak ayaklarını hareket ettiriyordun. Otobüse yansıyan yüzünü gördüm. Kimseye belli etmemeye çalıştığın küçük tebessümün vardı yüzünde. O kadar çok güzeldin ki...
Otobüs biraz boşaldığında boş olan yerlerden birine geçip oturdun. Ben olduğum yerden seni izlemekle yetindim. Yanına gelmek istedim. Yanına oturup seni daha yakından izlemek istedim, Gül. Gözlerin yavaş yavaş kapanıyordu. Mavi gözlerinden yorgunluk akıyordu. Yorgun halin bile güzel be ,Gül.
Uyudun. Gözlerini kapayıp başını otobüsün koltuk başlığına yasladın. Gözlerimi senden alamadım. Yine fotoğrafını çektim. Buraya yapıştırıyorum. Galiba en sevdiğim gün bu gündü...

10.10.2022

Seninle ilkleri yaşıyorum. Yaşamaya da devam etmek isterim. Beni ne hale getirdiğine baksana? Beni nasıl bir adama dönüştürdün. Düşüncelerim, hislerim bir birine karıştı. Nasıl hissetmem gerektiğini unutuyorum. Seni görünce ise bütün dertlerim son buluyormuş gibi geliyor. Nasıl bir ilaçsın sen? Nasıl dertlerime derman ola biliyorsun? Bunu şu kısacık sürede nasıl yapa bildin, Gül? Biliyor musun? Ben kokruyorum. Evet, korkuyorum. Diyorum ya hani bana ilkleri yaşatıyorsun diye... Gerçekten öyle. Ben ilk kez korkuyorum, Gül. Sana daha çok bağlı kalmaktan korkuyorum. Bu bağlılığın bende kötü bir etki bırakmasından korkuyorum. Bunu durdura bilme gücüne sahip miyim onu bile bilmiyorum. Sadece bildiğim tek şey sana olan bu bağlılığın beni mahvetmeye hazır olması. Beni mahvedersen ben biterim, Gül. Biterim ve bir daha asla kendime gelemem. Boğulurum. Senin mavilerinde boğulurum, Gül.
Bugün kütüphanedeydin. Yine yakınındaydım. Otobüsten sonra ikinci kez yakındım sana. Her zaman olduğu gibi yine beni farketmedin. Alışıyorum sanırım. Acı da olsa... Kütüphanedeki fotoğrafını buraya yapıştırdım. Gül... Yine çok güzledin.

15.10.2022

Bazı geceler olur. Düşünmekten uyuyamazsın. Gözüne bir türlü uyku girmez. İşte sen benim bazı gecelerimsin, Gül. Seni bir an bile düşünmeden uyuyamıyorum. Uykularımı kaçırıyorsun ama güzel anlamda. Yine o, gecelerden birini yaşıyorum. Yine aklımdasın. Yine elimde bir sigara oturmuşum şu günlüğün başında sana yazıyorum. İçimdeki karmaşanı anlatıyorum. Ne çok sigara yaktırdın bana be, Gül. Yine içiyorum, zehirliyorum temiz nefesimi. Senin yüzünden, Gül. Senin yüzünden...

20.10.2022

Bugün okul çıkışı seni göremedim. Bütün her yerde seni aradım, kaç kez kapının önünde bekledim. Güvenliklere kadar sordum seni ama yoktun. Merak ettim. Seni merak ettim. Hava bulutluydu. Gri bulutlar gökyüzünü kapatmıştı. Bu havayı sevmiyorum. Güneşli havaları daha çok severim ben. İçimi bir huzursuzluk kapladı. İçimdeki ses seni bulmamı söylüyordu bana. Dediğini yaptım ve yine aradım. Bütün şehri altını üstüne getirecek gibiydim. Seni bulmak zorunda hissediyordum. Ki buldum da. Nerede biliyor musun? Üniversitenin hemen yanındaki çocuk parkında. Oradaydın. İçimdeki huzursuzluk yerini rahatlığa verdi. O an o kadar mutlu oldum ki, seni bulduğuma. Seni gördüğüme. Bankların birinde uzanıyordun. Yalnış duymadın ve bende yalnış görmedim. Oturmuyordun, uzanıyordun. Sırt çantanı başının altına koymuştun. Gökyüzünü kaplayan gri bulutları izliyordun gülümseyerek. Kulağında beyaz kulaklıkların yoktu. Başka siyah bir büyük kulaklık vardı. Yanına biraz daha yaklatım. Gülümsemen soğuyan içimi ısıttı, Gül. Gülümsemen sert duvarlarını yıktı, Gül. Gülümsemen karanlık hayatımı aydınlattı, Gül. Gülümsemen siyahtan ibaret dünyama renk kattı, Gül. Gül, biliyor musun? Bende artık bulutlu havayı seviyorum. Sen bulutlu havaları seviyorsun diye, ben güneşli günlerimden vazgeçtim, Gül. Bu sana yetmez mi? Kameramı alıp fotoğrafını çektim. Bir gün görmen dileğiyle...

25.10.2022

Beyaz gülleri sevdiğini bugün öğrendim. Ellerinde çok güzel duruyordu. Almadın, sadece izlemeyi tercih ettin. Çiçekçi abladan beyaz gülleri alıp küçük burnuna götürüp içine çeke çeke kokladın. Yüzünde yine içimi mutlulukla kaplayan gülümsemen peyda oldu. Ölmemi mi istiyorsun, Gül? İnsan bu kadar güzel gülümser mi? Farkında mısın? Hiçbir kadın senin kadar güzel gülümseyemez. Bunun arkasında her zaman dururum ve sonuna kadar da haklı çıkarım. Gülüşün hem derman hem zehir. Hem beni iyleştirir hem de canımı derinden yaralar. Bana reva mısın sen kadın? Revaysan da ne kadar güzel revasın böyle...
Kokladığın beyaz gül olmak isterdim. Sen o, beyaz gülleri kokladın diye elinde tuttuğun gülü satın aldım ben. Bir gün onları sana vermek dileğiyle...

27.10.2022

Yağmurun altında ıslanırken çok güzel göründüğünün farkında mısın? Bugün yağmur yağdı ve sen küçük çocuklar gibi yağmurun altında dans ettin. Hiç kimseyi umursamadan, hiç kimseyi kafana takmadan, hiç kimsenin ne diyip, ne düşüneceğini umursamadan... Yağmuru sevmeyen bir adamım ben, Gül. Ama artık bulutlu havalar gibi yağmuru da seviyorum. Sen seviyorsun diye. Belki bu sana saçma gele bilir ama Gül... Ben gökten inen yağmur damlacıkları olmak istedim o an. Ellerini açtığında avuçlarının üzerine düşmeği diledim. En azından sana öyle dokuna bilirdim. Islandım ama yinede fotoğrafını çektim. Bir gün sana göstermek dileğiyle...

05.11.2022

Biliyor musun? Kitap okuyorum artık. Kitaplar bana hep sıkıcı gelirdi. İçindeki uzun ve boş sözleri okumak mantık dışımdı. Canım ne kadar çok sıkılırsa sıkılsın, son seçeneğim kitap olsa okumam. Okumazdım... Ta ki seni tanıyana kadar. Metroya bindiğinden beri elinde düşürmediğin Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar kitabını nasıl merakla okuduğunu gördüm. Gül, bu sana çok ama çok saçma gele bilir ama seni kitaptan bile kıskandım. Bir insan kitap olmak ister mi? Ben olmak istedim. Senin ellerinde sıkıca tuttuğun kitabın olmak istedim. Peki, sen benim kitabım olur musun, Gül? Senden sonra koşarak kitabı alıp okumaya başladım. Gece saat 10 gibi başlayıp durmaksızın okuyup sabah saat 9 da bitirdim. Sen okuyorsun diye okudum, Gül. Ve çok sevdim. Eskiden sıkıcı bulduğum kitapları artık çok seviyorum. Bana onları sen sevdirdin. Şimdi sana Tutunamayanlar'dan özel bir diyalog bahş etmek istiyorum;

Gitme vakti geldi Olric.

- Nereden gitme vakti geldi efendimiz?

Kalbinden Olric kalbinden.

- Hiç gelmemiştiniz ki efendim.

O zaman neden bu kadar canım acıyor Olric?

-Çünkü hep kalbindesiniz sanmıştınız oysa bi kere bile sizi kalbine almamıştı efendim.

Beni neden uyarmadın Olric?

- Aşkından sağır olmuştunuz efendim.

Anladım Olric...

10.11.2022

03.44

Bu gece korkumla yüzleştim ben, Gül. Seni sevdiğimi anladım. Sana aşık oldum. Ki zaten bu yazdıklarımın tek sebebi vardı. O da sendin ve sana olan içimde saklı tuttuğum aşkımdı. Şimdi bana söyle, Gül. Seni nasıl seveceğim ben? Sen daha varlığıma bile körken nasıl seveceğim seni? Denizimsi gözlerine baktığımda ve siyahlarımı aydınlatacak mavilerinin bana bakmadığını her gördüğümde nasıl seveceğim seni? O, gözler herkesi görürken bir tek beni mi görmüyor, Gül? Neden? Sadece neden?

16.11.2022

04.23

Yine bir sigara yakıyorum bu geceye. Yine güzel bu gece, Gül. Senli günler güzelken beni görmediğin günler cehennem. Ölsem geçer mi bunun acısı? Yoksa yaramı kanatmaya devam eder mi? Bu gün vapura bindik seninle. Yine yanı başındaydım. Bakmadın gözlerime. Gözlerim seni izlerken yine bakmadın bana. Çektim fotoğrafını. Önümde oturan yaşlı amca gülümsedi bana. "Aşıksın sen, evlat!" Dedi. Aşığım, Gül. Sana aşık bu adam...

23.11.2022

Seni seviyorum, Gül. Bir gün ansızın çıksam karşına, söylesem seni sevdiğimi... Tutar mısın elimden? Yoksa çekip gider misin yine?

29.11.2022

Bu gece çaresizlik gecesi, Gül. Benim çaresiliğimin gecesi. Sana bakan şu kara gözlerim ağlıyor. Biliyor musun? Ben ikincisi kez ağlıyorum. İlk beni ağlatan annem oldu. İkinci de sen... Gözyaşımı siler misin, Gül? Yoksa beni yeniden ağlatır mısın? Erkek adam ağlamaz derler. Peki erkek adam gönül davasında kaybeder mi? Ben gönül davamda yenildim. Sana yenildim, Gül. Sadece sana...


Okuduklarım zihnimde tüm anıların canlanmasına neden oluyordu. Bunlara bana aitti. Benim hayatıma, benim yaşamıma ve şu an yanımdaki adamın bundan bir yıl öncede yanımda olduğunu öğrenmek şok etkisi yaratmıştı bünyemde. Bunlar gerçek miydi? Murat gerçek miydi? Sert, dikbaşlı, dediğim dedik ve asla itiraz kabul etmeyen Kara Muratı sevda bu hale mi getirmişti? Bir kadına günlük tutup içindeki sevgisini kağıtlara dökecek kadar... Hayat sen gerçekten garipsin.

Daha devamı vardı. Bunların hepsini okumak istiyordum. Lakin ağzı açık şekilde Murat'a döndüm. Yüzünde merak vardı. Tepkimi mi ölçüyordu bilmiyorum ama bir şeyler söylememi bekliyordu. Ancak benim nutkum tutulmuştu. Bu kadar büyük bir aşkın karşısında benim kelimelerim ne işe yarardıki?

"Bana bakma, devam et." Dedi yine gözlerime bakıp içimden geçenleri okuyarak. Aslında bizim aramızdakı buydu. Ben konuşmasam da olurdu, o sadece gözlerime bakar ve anlardı. Yine öyle yapıyordu.

Devam ettim. Derin bir nefes alıp tekrar sayfaları çevirmeye başladım. Yazdıklarının hepsi bendim. Benim fotoğraflarım... Uyurken, yemek yerken, kendimce göbeğimi eritme sevdasına düşüp spor yaparken, mahallede çocuklarla oyun oynarken, saçlarımı örerken, Melisle çekirdek çitlerken, Melislerin balkonunda otururken, bakkaldan çıkarken, gece nöbetine giderken, hastahaneden çıkarken, otobüs beklerken, sinemadayken, müzik dinlerken, gülerken, üzgünken, mutluyken, babamın vurduğu tokat izini gizlemeye çalışırken... Hepsinde, hepsine ben vardım. Sanki bir yılımın özeti gibiydi bu fotoğraflar.

13.02.2023

Bugün yine bir gariplik vardı üzerinde. Mutsuz olduğun gözlerinden belliydi. Dokunsalar ağlayacak gibi... Seni o an sıkıca kollarımın arasına alıp sarılmak istedim. Kalbim bunu hissetti. Birinin sana sarılmasına ihtiyacın var gibiydi ve bu ben olmak istedim ama yapamadım. Yanına yaklaşmaya bile kıyamadım. Sadece uzaktan sevdim seni. Her zaman olduğu gibi.

Bahsettiği gün babamla tartışmıştık. Bana çok kötü tokat atması sonucu onunla bir daha diyaloga girmemeye çalışmıştım. Parka gitmiş ve kafamı toparlamak istemiştim. Gözlerim parkta oynayan baba ile küçük kızına kaymıştı. O an içimde bir şeyler kopup gitmişti. Çünkü o küçük kızın yerinde olmayı dilemiştim ama biliyordum olmayacaktı. Benim babam o kızın babası gibi olmayacaktı ve ben onun gibi babama gururla bakıp gülümseyemeyecektim.

Kızların ilk aşkları babalarıymış. Benim babam benim ilk aşkım değildi. Benim babam benim yaramdı...

Ondan nefret etmeye çalışıyorum. Bana vermediği sevgi yüzünden başkalarından sevgi dilendiğim zamanlar için ondan nefret etmeye çalışıyorum. Ama edemiyorum. Çünkü lanet olsunki hâlâ inanıyorum. Bir gün değişeceğine ve beni seveceğine...  Hayaller aleminden çıkma zamanı Gül.

Daha fazla okuyamadım. Durdum. Çünkü o gün aklıma geldiğinde canım yandı. Boğazımda tarif edemediğim acı yüzünden konuşamadım.

"İyi misin?" Diye sordu Murat elini omzuma koyarak. Dolu gözlerimi ona çevirdim. Kaşları anında çatılarak sert çehresini ortaya çıkardı. "Bu iyi fikir değildi, günlüğü sana okutmamam gerekiyordu özür dilerim, güzelim." Günlüğü elimden almak istediğinde günlüğü belimin arkasına gizledim.

"Beni neden bu kadar çok seviyorsun?" Sorum onu daha çok şaşırttı. Ne diyeceğini bilemez gibi sadece yüzüme baktı. "Gerçekten bu kadar çok sevilecek biri miyim ben?"

"Sana yemin edebilirimki, seni sevince tüm dünyam güzelleşiyor, Gül. Sana sarılmak, seni öpmek, seni izlemek, gülüşün, konuşunca dudaklarının hareket etmesi bile beni sebepsizcesine mutlu ediyor. Seni beş dakika görmek bile benim tüm yorgunluğuma bedel. Sesini duyunca başlayan günlerimi hesaba katmıyorum bile..." Dudaklarım titriyordu. Ağlamak isteği vardı içimde. Hem mutluydum, hem hüzünlü. Bu hüznün sebebi ise uzun zamandır böylesine güzel sevilmediğimden dolayıydı. Bunu hissediyordum ben. Sevgisizlik insanı ne hale getiriyormuş...

"İçinde kopan fırtınalardan haberim var. Kalbini herkese karşı korumaya çalışan içindeki kız çocuğunu da tanıyorum ben. Onu çok iyi anlıyorum. Korkuyor birine güvenmekten, birinin onu terk edip gitmesinden... Kendini bu sevgiye layık görmeyişide bundan kaynaklanıyor. Çünkü hiç kimse onu sevmedi. Ne kadar olgun görünmek istesen bile duyguların seni ele veriyor, Gül. Çünkü sen sevilmeyi kendine büyük tehlike görüyorsun. Bu seninle kaldığı sürece ne içindeki o kız çocuğunun yüzü gülecek, ne de sen mutlu olmayı, hayattan zevk almayı başaracaksın."

Baş parmağıyla gözümden akan yaşları sildi. Başımı okşadı ve bana ait olan gülüşüyle baktı yüzüme.

Bazen insan kendini hiçbir yere ait hissedemez. Ne arkadaşlarının yanı, ne ailesi. Kendini bir çıkmaz sokağa sapmış gibi hisseder sürekli. Bir şeylerin değişmesini bekler. Sıkılır, isyan eder. Arayacak, dertlerini uzun uzun anlatacak kimsesinin olmadığını farkedince bu daha çok ağır yük olur kalbine. Düşünür durur sürekli. Kendimi hiçbir yere ait hissedemedim. Beni seven insanlar vardı ama ben onların yanında değildim. Ruhum boş boş geziniyor, onu anlayacak olan ikizini arıyordu. Gittiğim her yerde onu bulmak istedim. Otobüste, takside, yolda, okulda, işte, bütün cemiyetin arasında her yerde! Bağırmak istedim beni bulsun diye ama bulmuyordu. Onu hissediyordum. Geleceğini, bir gün onunla karşılaşacağımı biliyordum. Çünkü içimdeki ses beni asla yanıltmamıştı. Ancak bilmediğim şey aslında ruh ikizim tamda yanımdaymış. Onu bulmama hiç gerek yokmuş. O beni ilk gördüğü andan tanıyıp bulmuş, beni hissetmiş, anlamış. Bu gerçekten inanılmazdı. Murat yıllardır aradığım o adamdı. Hayalini kurduğum o adam... Ve karşıma en nihayetinde çıkmıştı. Yanımdaydı. Birlikteydik.

"Sana geçmişi unutturmam imkansız. Her insanın derdi kendine göre büyüktür, Gül. Ama bunu bil. Geçmişi unutturamasam da sana, geleceğimizi senin için daha da unutulmaz hale getirmek için çabalayacağım. Sırf sen o acıları ardında bırakıp mutlu ol diye. Sana söz veriyorum, sevgilim." Dudaklarını alnıma yasladı ve uzunca öptü. Ellerimi bileklerine sardım. Elimin altında atan damarı kalbimin ritmini artırdı. Ağlamıyordum çünkü yanımda o vardı.

Hepte olacaktı...


**********

Yazarın anlatımıyla...

Karadağ Konağı.

Karanlık tüm gökyüzünü ele geçirmişti. Bu gece ay tamdı. Ayın parıltılı ışığı zindan gibi ağırlıklı siyah Karadağ konağının üzerine düşerek aydınlatıyordu. Uzaktan bakıldığında soyadları gibi Karadağ azameti gözler önüne seriliyordu. Gece geç saatlerdi. Tüm çalışanlar beylerinin izni ile kendi odalarına çekilmiştiler. Koca bahçede gezinen korumalar ise her an dikkat halinde ortamı kolaçan ediyorlardı. Onlarda kanın kokusunu yavaştan alabiliyordu. Çünkü Karadenizin kara suları kan rengine dönecekti. Kan davası...

Derman Karadağ çalışma odasında bulunan en sevdiği koltuğuna geçip oturmuş, bundan iki dakika önce doldurduğu üçüncü viskisini yudumluyordu. Odanın bir duvarını kapsayan büyük cam Karadenizin müthiş manazarasına bakıyordu. Çalışma odası loş ışığın karanlıkla uyumunu sağlamıştı. Sadece masanın üzerindeki lambanın ışığı karanlık odayı aydınlatmaya yetiyordu. Derman Karadağ karanlığı severdi. Karanlık onun eviydi.

Bardağının dibinde duran viskisine baktı. Son yudumu da aldıktan sonra kafasını iki yana doğru salladı. Bu sırada odasının kapısı çalındı. "Gir!" Dedi komutu vererek. Gelen kişinin kim olduğunu çok iyi biliyordu. En sadık adamı Beşirdi. Ondan başka kimsenin odasına girmesine izin vermezdi. Çalışanlar bile Beşire sorar sonra içeri geçerdi.

"Beyim." Dedi Beşir Derman Karadağ'ın karşısında ellerini önünde kenerleyerek.

"Ne oldu?" Dermanın umursamaz tavırla sorduğu sorusu soru gibi gelmemişti bile Beşire.

"Kara Murat." Dedi Beşir. Ve dediği an Derman Karadağın bakışlarının tüm dikkat üzerinde kesiştiğini iliklerine kadar hissetti. Keskin bakan mavi gözler acımasızdı. Beşir cümlenin devamını getirip getirmemek konusunda kararsız kaldı. Ancak çoktan odaya girmişti. Çıkış yoktu sonunun ne olacağını çok iyi biliyordu.

"Söyle!"

"Evlendi, beyim. Bugün sabah Yayladaki evlerinde imam nikahları olmuş daha sonra ise resmi nikahları kıyılmış öğlen. Düğünü de yarın Kerime hanımın emri ile yapacaklar."

Derman Karadağ Kara Muratın memlekete ne için döndüğünü biliyordu. Kerime Karasu düğünün burada olmasını istemişti. Maksat Karasu ailesinin namıydı. Verilen sözler zamanında tutulmamıştı. Şimdi ise mutluluk zamanı mıydı? Hem de bedel ödenmeden? Bu olamazdı!

"Düğün nerede olacak, Beşir?" Diye sordu Derman Karadağ soğukkanlı şekilde. Beşir korkmaya başlamıştı bile. Çünkü az çok bu deli adamı tanıyordu. Yapacaklarını ondan önce bile tahmin edebilirdi.

"Merkezdeki otelde. Büyük bir düğün yapacaklar. Bütün Karadeniz davetli." Dedi Beşir.

Dermanın ince dudakları kenara kıvrıldı. Çenesini havaya kaldırıp manzarasını izlemeye devam etti. Aslında karşısındaki manzara umrunda değildi. Beyninde dönen tilkilerle hesaplaşıyordu.

"Bütün Karadeniz davetli demek ha?"

"Evet, beyim."

"O zaman gitmek icap eder değil mi, Beşir?" Beşir başını yere eğdi.

"Siz nasıl mazur görürseniz beyim."

"Hazırlıklı olun." Bu mesajın altında yatan anlamı Beşir çoktan anlamıştı. Başını aşağı yukarı salladı ve odadan ayrıldı.

Derman Karadağ koltuğun hemen yanındaki viski şişesine uzanıp bardağını doldurdu. Şişeyi tekrar yerine koyup bardağındaki viskiyi yavaşça yudumladı.

"Zaman geldi de çatdı, Kara Murat! Vakit intikam vaktidir!"

********

Gül'ün anlatımıyla...

Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Akşam yemeğinden sonra Murat beni bir yere götüreceğini söyleyerek evdekilerle vedalaşıp evden ayrılmıştık. Melis kıs kıs gülerek "ayrıntıları sabaha beklerim" diyerek sinirlerimi bozmuştu. Son zamanlarda iyice arsızlaştığını görmek mümkündü.

Nereye gittiğimizi bilmiyordum ve Murat'a hiçbir şey sormamıştım. Arabadaydık ve arabayı kullandığı halde diğer eliyle de elimi tutuyordu. Başımı arkaya yaslamış açtığım camdan süzülen ılık rüzgarın yüzüme çarpmasını izliyordum. Radyoda Karadeniz türküleri çalıyordu. Karadeniz havası ve Karadeniz türküleri... En güzel ortam bu olmalı kesin!

"Nereye gittiğimizi söylemedin?" En sonunda sıkılarak ona dönüp sordum. Gülümsedi. Yine güzel gülüyordu.

"Yıldızları daha yakından izleyeceğin bir yere götürüyorum seni." Dedi. Arkaya yasladığım başımı kaldırıp ona baktım.

"Sen şimdi yıldızları sevdiğimi de biliyorsundur." Kıkırdadım. Dudaklarını gülerek nemlendirdi.

"Evinizin penceresinden izlerken yakaladım ansızın bir gece."

"Fotoğrafım var mı?" Diye sordum.

"Merak etme küçük hanım var." Kaşlarım çatıldı.

"İyi de günlükte göremedim ben."

"Çünkü günlüğe yapıştırmadım."

"Neden?"

"O gece çok güzeldin. Gökyüzü yıldızlarla doluydu. Bu söyleyeceğimden korkabilirsin ama seni o gece yıldızlara kıskandım. O yüzden fotoğrafı sakladım." Duyduklarıma inanamadım. Gözlerimi sonuna kadar açmam yetmiyormuş gibi ağzım da açık şekilde söylediklerini idrak etmeye çalışıyordum. Murat yüz ifademe bakıp kahkaha attı.

"Sen gerçek bir aşk sapığısın!" Dedim sözlerimin üzerine basarak. Daha çok kahkaha attı. "Yıldızlara kıskanmakta ne?"

"Benim yerimde sen olsaydın, sen bile kendini o halde görünce kıskanırdın. Ben seni her şeye, herkese kıskanıyorum, yavrum." Dedi Murat gülümseyerek gözünü kırpıp.

Utandığım için dudaklarımı bir birine bastırıp başımı tekrar arkaya atıp yolu izledim. Yavrum demesi ayrı bir hoşuma gitmişti. Yol boyunca benim utancımı izleyip keyif almış, tuttuğu elimi okşayarak kendime gelmemi sağlamıştı.

En sonunda varacağımız yere gelmiştik. Arabadan o indikten sonra inmiştim. İki katlı tahtadan bir evdi ve çok güzel bahçesi vardı. Evin etrafında hiçbir şey yoktu. Gökyüzü aşırı derecede mükemmeldi ve yıldızlar par par parlıyordu. Gözlerim onların ışıltısına daldı.

"Burası çok güzel!" Dedim etrafımda dönerek.

"Burası bizim dağ evi. Kafa dinlemek için güzel yerdir. Birde yıldızları daha yakından izlemek için." Dedi Murat. "Hadi eve geçelim. Dışarısı soğuk üşürsün."

Başımı sallayarak yanına gittim. Anahtarla kapıyı açtı ve önden benim girmeme izin vermedi çünkü içerisi karanlıktı. Karanlıktan korktuğumu iyi biliyordu. Işıkları yaktıktan sonra elimden tutarak nazikçe beni içeri davet etti.

Eve sanki bizden önce birileri uğramış gibiydi. Çünkü içerisi sıcacıktı ve bizden önce birilerinin olduğu kanaatini veriyordu.

"Çocuklara söyledim bizim için evi hazırladılar. Biz gelinceye kadar sıcak olsun istedim sen üşüme diye. Buralarda geceler hava çok soğuk olur. Bu akşam idare edeceğiz." Yine zihnimden geçenleri okumuştu. Bu hareketine alışmaya çalışsam da her zaman yine şaşırıyordum.

"Burada mı kalacağız?"

"Baş başa vakit geçiremedik bir türlü, yavrum. Dönmek istersen tabi sorun değil." Başımı hayır anlamında salladım hemen.

"Hayır hayır haklısın."

"Güzel." Ayakkabılarımızı çıkarıp geniş şömineli salona geçtik. Yukarıya doğru uzanan merdiven vardı. Yukarı katı burdan görmek mümkündü. Yatak odası ve lavabo görünüyordu. Aşağıda ise Amerikan mutfakları gibi dizayn edilmiş küçük mutfak vardı. Ev koyu kahverengi tahtalarla döşenmişti. İçerisi insana kendi evindeymiş gibi izlenim sunuyordu.

"Bir şey içer misin?" Diye sordu Murat.

"Kahve var mı?"

"Evet, olmalı. Hemen yapıyorum."

"Tamam."

Murat siyah deri ceketini çıkarıp koltuğa bıraktı ve küçük mutfağa ilerledi. Balkon kapısının yanında durup etrafı izledim. Mavi ve siyahın hakim olduğu gökyüzünde parlayan yıldızlar göz kamaştırıcıydı.

Odunların çıtırtılar eşliğinde yandığı şöminenin yanına gittim. Dışarıda az kalmamıza rağmen Murat'ın dediği gibi soğuktu burası. Ellerimi şömineye uzatarak ısıtmaya çalıştım. İri bir gölge küçük gölgemi yok edince arkama baktım. Murat'ın koca vücutu gölgemi önlemişti.

Elindeki kupayı bana uzattı. "Teşekkür ederim" yan yana durduk. İkimizde şöminede yanan odunları izliyorduk. Elindeki içki dikkatimi çekti.

"İç kahveni için ısınsın biraz."

"Sen içki mi içiyorsun?" Diye gözlerimle içki bardağını gösterdim.

"Bu da benim içimi ısıtıyor." Gülerek başımı salladım. Aramızda kısa süreliğine sessizlik oldu. Ne kadar sessiz kalsak bile bizi bir birimize çeken o güç vardı. Derin bir bağ... İkimizinde karşı koyamadığı, koyabilmediği o bağ. Ona çekiliyordum. İkimizinde aynı duyguları içinde yaşadığına emindim.

"İyi misin?" Sessizliği bozan ilk o oldu. "Bunu ciddi anlamda soruyorum. Gerçekten kendini nasıl hissediyorsun?"

"Yanımda sen olduğun için kendimi iyi hissediyorum." Diye cevapladım. "Zaten kötü hissetsem hemen anlıyorsun tipik Akrep erkeği işte!" Aramızdaki mesafeyi sıfırlayarak adım attı.

"Öyle mi? Nasıl oluyorlarmış akrep erkekleri?" Sesindeki kalınlık ve derinlik sorduğu sorunun bile cazibedar seslenmesine yol açtı. Sesi bile beni benden alıyordu.

"Akrep burcu erkeği; yoğun, tutkulu, duygusal, gizli, cinsel, şehvetli, derin, intikamcı, ihtiyatlı, sadık, gölgeli özelliklere sahiptir. Akrep burcu erkeği özellikleri akrep erkeklerinin biraz olumsuz bir itibarı vardır, ancak bir Akrep erkeğini sevecek çok şey vardır. İnternette gezinirken karşıma çıkmıştı. Ordan aklımda kalmış."

"Hmm öyle mi?"

"Hı hı" kalbim yine azgınlaştı. Bu adam beni günaha davet ediyordu. Bu sefer tam aksi günah değildi çünkü evliydik artık. Allahım aklımı yitireceğim!

"Burçlara inanan biri değilim. Sen söylemeseydin burcumun ne olduğunu bile bilmezdim" Dedi düz sesle.

"Nasıl yani? Hiç insan da burcunun ne olduğunu bilmez mi ya?" Şaşkınlık tüm benliğimi sardı.

"Ben bilmiyormuşum işte." Dedi kendisini göstererek.

"Ama benimkini biliyorsundur sen." Dedim gözlerimi kısıp gülümseyerek. Gülmeye başladı.

"Balıksın işte biliyorum, Gül. Sadece senin için öylesine araştırmıştım."

"Kıs kıs kıs kıs!" Diye kendime ait edindiğim ve herkesten sakladığım gizli gülüşümü ilk kez Murat'a gösterdim. Halimi görünce gülmeye başladı. Kafası karışmış gibiydi.

"Kıs kıs ne?" Diye sordu gülerek.

Dudaklarımı bastırarak açıklama yapmak zorunda kaldığım için kendimden bir kez daha utandım. "Çok sevdiğim bir kitap var. İsmi YERE YAKIN YILDIZLARA UZAK. Bestegül isimli baş rol karakterin gülüşü aslında bu. Çok sevdim ve hep içimden böyle gülmeye başladım aslında bakarsan ilk kez senin yanında böyle güldüm birden."

Murat'ın siyahları büyüdü. "Konusu platonik aşk olan mavi kitap mı? Hani çocukta ölüyor." Duyduklarıma tepki olarak ayaklarımı yere vurmaya başladım sevinçle. Murat şoklar içerisinde yüzüme ve yere vurduğum ayaklarıma baktı.

"Sen onu da mı biliyorsun?"

"O kitap yüzünden ne kadar ağladığına kadar her şeyi biliyorum. O yüzden sevmedim o kitapı ben." Yalan yok ağlamıştım. Kim ağlamazdıki... Çok kötü hissetmiştim kendimi. Yarım kalmış gibi.

"Ama çok güzel. Mutlaka yine bir gün beraber okuyalım!" Dedim çocuk gibi ellerimi bir birine çırparak.

"Aynen sonra oturup yüz beşinci kez ağla dimi?" Dedi Murat.

"Yok ya ağlamam."

"Peki, yavrum. Sen nasıl istersen öyle olsun." Canım öküzüm!

Gece saat 3.45'ti ve yarın bizim koca bir düğünümüz olacaktı ama biz hâlâ oturup kitaplar hakkında muhabbet ediyorduk. Bu çok güzel bir şeydi. Belki de hayatımdaki en mükemmel bir şeydi. Düşününce komik gelse de Kara Muratla kitap muhebbeti etmek aşırı kulağa cool geliyordu.

Dışarıda birden bire başlayan fırtına vardı. Bu beni korkutsa da onun varlığı beni koruyordu.

Dışardaki fırtına bütün gücüyle devam ederken, gözlerim bir an gecenin en güzel yanı  parlayan aya baktım. Murat'ın  kışkırtıcı nefesi dudaklarıma çarptığında, aklımdan geçirdiğim tüm düşünceler bir bir yok oldu. Aramızdaki mesafeyi dudaklarımda patlayan kulağımda uğuldayan nefesi dolduruyordu ve Muratın açılan bu mesafeyi kapatmaya niyeti yoktu. Gözlerini öyle büyük bir dikkatle bana dikmişti ki, bakışlarından akan şehvetin hazdolu karanlık dumanları kıvrıla kıvrıla benim deniz rengi gözlerimin içine dalmıştı.

Gözlerim dudaklarına kaydı, o kadar kusursuz ve etkileyiciydi ki büyülendiğimi hissettim. Bakışlarımı gözlerine diktim, hafifçe kısık ve baştan çıkarıcıydı. Bu adam beni delirtecekti.

Kendimi ona o kadar kaptırmıştımki aramızdaki mesafenin olmadığını tamamen bir birimizin nefeslerini birlikte alıp verdiğimizi gördüm. Nefesi beni yakıp kavuruyordu. Bedenim onun iri vücudunun önünde acizcesine kıpırdanıp duruyordu. İçimde kaynayıp kanıma karışan şehvet ona dokunmam için bana adeta yalvarıyordu. Kadınlığımda hissettiğim hoş ama acı his beni mahvediyordu.

Murat, gözlerini terli ve gerginlik içine girmiş vücudumda gezdirdi, elini ayak bileğimden başlayıp çıplak bacağımdan yukarı doğru çıkardı. Dokunuşları büyüleyiciydi, dokundukça her parçam onunla birleşiyordu, eli bacaklarımın arasındaki kaygan açıklığa ulaştığında düşüncelerimi toparlamakta zorluk çekiyordum. "Bu gece tamamen benim ol, sevgilim. Seni her şeyinle hissetmeme sebep ol. Bana kendini sun, güzelim."

Benimle hırıltılı şekilde konuşması daha çok kendimi kaybetmeme neden oluyordu. Alt dudağımı ağır ağır yaladım, sonra aynı noktaya dişlerimi saplayıp geri çektim. Bu ses tonuna bayılmamak elde değildi. Ondan bütün gece benimle bu şekilde  konuşmasını isteyebilir miydim acaba? İçimde garip duygular beni farklı diyarlara sürüklüyordu.

Titredim, nefesim yine yavaşlayıp güçleşti. Hisler yoğundu, şehvet ve tutkuyla yoğruluyorduk ikimizde. Bedenlerimiz aynı ritimde hareket ettikçe ruhum deliriyordu. Onu sadece bedenim değil, ruhumda istiyordu.

Güçlü boynuna tutundum, elleri kalçalarıma indi, sıktı. Onun nefesleri de benimki kadar sığdı, göğsü şişip iniyordu. Dudakları, köprücük kemiğimde, boynumda gezindi durdu. Orası onun için ayrı bir zevk noktası olmalıydı.

Göz göze geldik. Parmağının ucu kadınlığımda sürtünürken kendimi kaybetmişcesine inledim,  "Çok ıslak" diye fısıldadı. Geri çekilip yüzüme baktı. "Bana bak!" Otoriter sesine ayak uydurdum. Gözleri cehennem gibiydi. "Bana ne istediğini söyle, güzelim." Yutkundum. Boğazım şu kısacık sürede ne kadar çok kurumuştu.

Çok hararetli başlamıştık ve ikimizde bir an önce bir birimize kavuşmak için saliseleri sayıyorduk. Onu istiyordum. Her şeyiyle hemde! Delicesine, vahşicesine... Ama tek bildiğim onu istediğimdi.

Dudakları dudaklarıma sürtündü. Gözlerimi kapadım. İçimdeki şehvet duygusu beden hararetimi artırmaya devam ediyordu. "Hadi kızım... Bana ne istediğini söyle." Tekrar yutkundum.

"Hissetmek..." Dudaklarımdan dökülen tek kelime buydu sadece. Ama benim için bir çok anlam içeriyordu. "Sadece hissetmek."

Gözlerimiz kesişti. Sıktığı kalçalarımı daha fazla sıktı ve beni kendine bastırdı. İnlememek için dudaklarımı bastırdım. Kalbim duracak gibiydi. Nefesim kesilecek kadar tutkuluydum. Bu tutkunun sonu nasıl olacaktı ben bile bilmiyordum.

"Sana bunu en güzel şekilde yaşatacağımdan emin ol, güzelim." Dudaklarımız bir biriyle ahenk içinde birleşti. Boynuna daha sıkı tutundum. Kucağında durmadan hareket halinde olmam ikimizinde özel bölgelerini dehşet içinde delirtmeye yetiyordu. Yangın vardı... Söndüremeyeceğim kadar büyük. Deliriyordum. Deliriyorduk. Bu gece bu yangınl söndürmek hiç kolay olmayacaktı...











____________

SMUT bölümün yarısını yazdım. Diğer bölümde ise tamamını yazarım belki. İlk kez yazıyorum lütfen linçlemeyin ve aşırı derecede utandığımı da belirtmek isterim. Umarım beğenirsiniz. Sizi seviyorum!

Continue Reading

You'll Also Like

146K 8.8K 51
Yavuz & Bahar - 1 Yıl Sonrasının Hikayesi ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ "Bize bir şans veremez misin?" & "Şartlar başka olsaydı i...
16.3M 931K 55
Mine internet üzerinden Yeşil Küpeli Kız takma ismiyle magazin haberleri yaparak milyonlarca takipçiye ulaşmıştır ve Mine'nin şimdiki haber hedefi ge...
38.2K 1.6K 62
Edho dizisinin çifti olan ömil ile ilgili hayali hikayeler. Gönlümden ne geçerse onu yaziyorum ve desteklerinizi bekliyorum okuduğunuz için şimdiden...
63.3K 4.1K 24
Beni özlediğinde yıldızlara bak.