Barışa Ulaşmak (+21) BxGxB

By gullerveyaslari

786K 6.1K 1.7K

Zengin bir ailenin kızı olan Su, internetten tuttuğu iki jigoloyla yedi gün boyunca beraber olur. Asla hesap... More

TANITIM
BÖLÜM 1: ÇOK İYİYDİN
- KARAKTER KARTLARI -
BÖLÜM 2: BENDEN HABERİN BİLE OLMAZDI
BÖLÜM 3: CANINI ACITMAMAK İÇİN
BÖLÜM 4: ŞEVKATLİ DOKUNUŞLAR
BÖLÜM 5: VAHŞİ AMA ZEVKLİ
BÖLÜM 6: KAYBEDEN SEN OLACAKSIN
BÖLÜM 7: İTAATKÂR
BÖLÜM 8: HALLEDECEĞİM
BÖLÜM 9: KAOS
BÖLÜM 10: GÖKYÜZÜNE DUYULAN ÖZLEM
BÖLÜM 11: BABA OLMAK İSTER MİYDİN?
BÖLÜM 12: BAŞKA GÖZLERDE ÇOK ARAMIŞTIM SENİ
BÖLÜM 13: BİZ DAHA FAZLASIYIZ
BÖLÜM 14: ASLA KAYBETMEYEN AVUKAT
BÖLÜM 15: MÜSTAKBEL KOCAN
BÖLÜM 16: DEHŞET
BÖLÜM 18: NAR SUYU

BÖLÜM 17: ABİ!

8.4K 270 143
By gullerveyaslari

(BÖLÜM GİFİ)

Elimdeki kupanın içindeki sarı sıvıya baktım ifadesizce. Agâh'ın evine gelmiştim. Berbat durumdaydım, sürekli ağlıyordum. Limonlu su yapmıştı bana. Onu içiyordum. O da karşımdaki kanepeye oturmuş beni izliyordu. Sessizdik. 

"Şimdi ne yapacağım?"dedim çatallı çıkan sesimle. Kafamı yavaşça kaldırıp yeşil gözlerine baktım. Gözlerime dikkatle bakmaya devam etti. "Miras gitti."diye fısıldadım. "Bir sikimsonik amaç yüzünden bedenimi, masumiyetimi yitirdim. Aptalım, ucuz bir pisliğim. Orospu oldum resmen."acıyla gülümsedim. "Düzgün konuş kendinle. Sen orospu değilsin."

"Ben ne yapacağım Agâh? Bana yardım et n'olur."dedim sesim titrerken. "Çıkar beni bu bataktan. Bir şey yap lütfen. Sen benim arkadaşımsın. Bir şey yap, n'olur..."ağlamaya başladım. Yanıma geldi ve bana sarıldı. Başımı göğsüne koydum. 

"Şu dünyada güvendiğim tek insan sensin."dedim ağlarken. "Bana yardım et."

Saçlarımı okşadı ve saçlarımı öptü. 

...

Şirkete girdiğimde hızlı adımlarla ilerledim. "Hoş geldiniz Su hanım!"peşime hızlı adımlarla takılan çalışana dönüp bir kez bile bakmadım ve asansöre ilerledim. Düğmeye bastım. "Dedenizle görüşmek için mi gelmiştiniz?"

"Evet,"dedim ona kafamı çevirerek. Yüzüm ifadesizdi. Asansör bulunduğum kata geldiğinde derin nefes aldım. Kapı açıldığında içeri adım attım ancak içinden çıkan bedenle dip dibe geldik. Kafamı hızla kaldırdım. 

"Selam,"diye fısıldadı yüzüme. Ulaş'tı bu!

"Ulaş?"diye fısıldadım. Yüzünü bana doğru yaklaştırdı. Mavi gözlerine bakıyordum. Nasıl parlardı bi insanın gözleri? Mavi gözler Allah'ın lütfu muydu? Abimin de gözleri böyle parlardı, gökyüzü gibi...

Bakma öyle gözlerime. Bakma. Bakma. BAKMA!

"Seni görmek güzel,"dedi kalın sesiyle. "Nasılsın?"

"Uzaklaş."diye fısıldadım ve ondan uzaklaştım. Yanından geçip asansöre bindim ve o dışarıda kaldı. Ellerini takım elbisesinin pantolonuna koydu ve bana baktı. Dudakları yukarı kıvrıldı ve tam kapı kapanacakken ayağını asansörün arasına koydu. İçeri girdiğinde hızla kapama tuşuna bastı. Onunla baş başa kaldığımızda yutkunmaya çalıştım. Bakışları üzerimdeydi ve kalp atışlarım kulaklarımda yankılanıyordu.

Sen duyma, sakın.

"Bebek nasıl? Varlığını hissettiriyor mu?"iç çekmeye çalıştım ve gözlerine baktım. "İçindeki şeytan nasıl? Varlığını hissettiriyor mu?"dedim ifadesiz tutmaya çalıştığım sesimle. Gülümsedi. Benimleyken masum gülüşlü, masum bakışlı o adam gitmiş, yerine serseri bakışlı, serseri gülüşlü o adam gelmişti. Ayda'nın dediği gibi, Barış ile tam tersi olmuşlardı.

"Her an benimle. Şu anda da."yanıma yaklaşıp yanağımdan tuttuğu gibi beni dudaklarına çekti. İdrak edemeden beni diğer eliyle belimden sıkıca kavradı ve dudaklarımı açlıkla öpmeye başladı. Olan biteni farkına vardığım an onu omuzlarından itmeye çalıştım ancak beni hızla asansörün aynasına doğru itti ve bedenim onunla ayna arasında kaldı.

Alt dudağımı emdikten sonra hızla benden ayrıldı. Bedeni uzağımda kaldığında nefes nefese bana bakıyordu, nefes nefese ona bakıyordum. Elimi kaldırıp ona tokat atmayı denedim ancak hızla elimi havada yakaladı. "Kameraya gülümseyin en güzel açınızdan, bize ne acınızdan?"dedi nefes nefese. Şarkı sözüydü bu. Kafasıyla işaret ettiği yere baktım ve kamera ile karşılaştım. 

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdüğünde asansörün kapısı açıldı. "Merak etme, bu an aramızda kalacak. En azından, şimdilik."göz kırpıp asansörden indiğinde titreyen adımlarla peşinden ilerledim. Dedemin odasına ilerliyordu. Benden önce içeri girdiğinde arkasından girdim hemen. 

Odada herkes vardı. Ayda, Aral bey, Barış, Ferhat...

"Su Eda?"dedi dedem beni görünce. Yüzündeki keyifli gülümsemesi soldu. "Dede, hamileyim."dedim sert bir sesle. "Ne?"dedi şaşkınca. Karşımda duran Ayda hızla kafasını yanında oturan Barış'a çevirdi ve tedirgince baktı. Barış da şaşkın gözüküyordu. "Şirkette ne kadar hakkım, hissem, söz hakkım varsa hepsinin bedelini bugün almak istiyorum. Çünkü ülkeyi terk ediyorum. Çocuğum ve kocamla yeni bir hayata başlayacağım. Ve tabii yanımda,"alayla gülümsemeye çalıştım. Nasıl da maske değiştiriyordum ikide bir? "annem de olacak."hiç sevmediğin annem.

"Kocan olacak o it seni daha önceden mi hamile bıraktı? Evlenmeden?"diye bağırdı Ferhat. "Pardon?"diyerek ona döndüm. "Senin geçen sene Selinay ile evlenmeden önce hamile bıraktığın üniversiteli kız gibi mi? Hayır, Agâh öyle bir şey yapmadı. Biz de dini nikahlı evliydik, evlendiğimizi kanıtlayacak belgem var. Resmi olarak yeni evlendik sadece."

Barış ve Ulaş şaşkınca bana bakıyordu. Planlarını mı bozmuştum? Ah, çok üzgündüm. 

"Seni!"diyerek bana doğru geldi ve tam elini kaldıracakken Barış hızla onu itti. Ferhat yere düştüğünde deli cesaretiyle abime (!) el kaldıran Barış'a baktık hepimiz. Öfkeyle ona bakıyordu. "Hamile bir kadına vurmaya kalkmanı bırak, kardeşin o senin! Kardeşine bunu yapan kardeşime de aynısını yapar yarın öbür gün! Kendine gel!"

"Barış!"diye uyarırcasına bağırdı babası. "Ne var?!"diye bağırdı çıldırmışçasına. "Ne?!"sonra öfkeyle bir nefes aldı ve yanımdan hızla geçip gitmeden önce ela gözleriyle ela gözlerime baktı ve odadan hızla çıktı. Keşke ben de onun gibi ayrılabilseydim bu odadan.

Ferhat ayağa kalktı ve öfkeyle bana baktı. "Su Eda, bu konuyu sonra konuşalım."dedi dedem sinirle. Ferhat'a bakıyordu.

"Eda'm derdin bana dede, güzel torunum derdin. Ne oldu?"dedim burukça gülümseyerek. "Miras falan istemiyorum. Sadece bu şirkette ne hakkım varsa onu istiyorum. Yarına kadar bekleyeceğim, iki gün sonra uçağım var."

"Senin bu şirkette hiçbir hakkın yok,"dedi dişleri arasından konuşan Ferhat. "Ferhat!"diye bağırdı dedem.

"Öyle mi? Babamın çocuğu olarak bu şirkette benim de hakkım var. Ben de onun çocuğuyum."ben de onun çocuğuyum, maalesef...

"Yeter! Müstakbel karının karşısında ne bu hareketler Ferhat?! Kendinize gelin! Su, evine git kızım. Yarın seni arayacağım."

"Tamam dedeciğim. Bu arada, torunun olacağı için sevinmedin mi?"yüzüne baktım beklentiyle. Gözlerime baktı. "Hayırlı olsun güzel kızım."beklediğim cümleyi duyunca zaferle gülümsedim ve odadan çıktım. Asansöre yürümeye başladıktan sonra düğmeye bastım ve kapı açıldı. İçine girdikten sonra asansör bir üst kata hareket etmeye başladı. Yukarıdan çağırmışlardı.

Aynaya yaslandım. Az önce Ulaş beni öpmüştü burada. Nasıl bir his miydi? İğrençti ama aynı zamanda acı da vermişti. Kandırılmışlığın, inanılmışlığın acısı vardı.

Asansör açıldığında Barış ve Ulaş ile yüz yüze geldim. Doğruldum anlamsızca suratlarına bakarken. İkisi de asansöre bindiler ve Ulaş yine hızla tuşa basarak kapının kapanmasını sağladı.

"Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?!"diye bağırdım ve kapıya doğru ilerledim. Tuşa uzanacakken Barış kolumdan sıkıca tuttu. "Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun?! Ne vazgeçmesi, mirastan vazgeçtim ne demek?!"öfkeyle baktım ona. "Kardeşin mirasın sahibi olacak ya, söyle size de bölsün bölüştürsün. Para göz miras avcıları sizi!"dedim ikisine bakarak. "Bırak kolumu!"

"Her şeyi mahvettin!"diye bağırdı yüzüme. "Kes sesini!"diye bağırdım ve kolumu ondan çekmeye çalıştım. "Allah kahretsin be sizi! İğrenç insanlar!"ensemden tutup beni yüzüne çekti ve burunlarımız birbirine değdi. Yüz yüzeydik. Nefesleri dudağıma çarpıyordu. "Bırak Barış!"diye bağırdım. "Siz benim hayatımı mahvettiniz."dedim ikisine bakarak. "Oldu mu? Planın başarılı mı? Gurur duy! Gurur duyun ama benden uzak durun artık! İkinizi de görmek istemiyorum. Gidiyorum buralardan! Gidin orospu kardeşinle kutlama yapın!"

"Orospu mu?"dedi Ulaş şaşkınca. "Ayda'ya orospu mu dedin sen?!"

"Değil mi?"dedim omuzlarım çökerken. "Siz de, o da öylesiniz!"

"Mirastan falan vazgeçmeyeceksin, duydun mu beni?"bedenimin dibine gelip konuştu Barış. Neden yakınıma giriyorlardı, neden rahat bırakmıyorlardı beni?

"Ne istiyorsunuz siz benden? Sizin amacınız ne?"dedim çaresizce. "Miras size kalacak işte, neyi zorluyorsunuz-"

"Aptal!"diye bağırdı. "Miras değil bizim derdimiz!"

"Derdiniz ne o zaman? Rahat bırakın beni, bıktım sizden."

"Bıktın bizden?"dedi Ulaş gülerek. "Bıktım."dedim ona doğru dönerek. 

"Mirastan vazgeçmeyeceksin, duydun mu beni? Asla vazgeçmeyeceksin."

"Göreceğiz."dedim alayla gülümseyerek. "Ne yaparsınız? Öldürür müsünüz beni? Ya da dedeme her şeyi anlatır mısınız? Anlatın. Sizden korkuyorum mu sanıyorsunuz? Benim korkacağım bir şey yok artık."

"Tunahan için,"dedi Barış ela gözleriyle gözlerime delici bakışlarıyla bakarken. "her şey onun için."

Ulaş uzanıp düğmeye bastı ve kapı açıldı. Barış benden uzaklaştıktan sonra beni baştan aşağı süzdü. "Ne?"dedim. "Abim için mi?"

"Yarın buraya gelme. Benden haber bekle."dedi arkasını dönüp gitmeden önce. Elimi ağzıma kapadım. Neler dönüyordu? 

Bedenimi taşıyamadan dizlerimin üstüne düştüm ve aynaya yaslanıp ağlamaya başladım. 

"Bırak! Baba bırak n'olur!"kolumdan tutup sürüklüyor babam. Çırpınıyorum, ağlıyorum. Annem bir şey yapamıyor, ağlıyor arkamdan sadece. On iki yaşımdayım, lösemi teşhisi konulmuş bana. Vücudumda derman yok, kalbimde de. Nefes almak zulüm bu evde. Hem bana, hem biricik anneme.

"Bu evden dışarı çıkmak yok! Bahçeye bile çıkamazsın! Duydun mu?! Duydun mu?!"kulaklarımı tırmalayan yüksek sesi gözlerimi kapamamı sağlıyor. Ağlıyorum delicesine. Kafamdaki az sayıda olan saçlarımı çekiyor. "Cevap ver Eda!"

"Ta...tamam! Bırak saçımı! Acıyor baba!"tiksinircesine bırakıyor saçlarımı. "Sen Su Eda Gürer'sin! Benim kızımsan, benim bu hayattaki tek kızımsan buna layık olacaksın! Hastasın diye bir şey yok, iyileşeceksin! İyi olacaksın! Eğitimlerini aksatmak yok, öğretmenlerini dinlememek yok! Sen benim kızımsın!"

Ben senin kızınım, ve bundan daha acı bir şey yok.

Ben ölmek üzereyim, ve bundan daha acı bir şey yok.

Odamdan çıktıktan sonra başımı dizlerime gömüyorum ve hıçkırarak ağlıyorum. "Abiciğim,"diye feryat ediyorum. "seni çok özledim...Keşke ben de ölseydim...Keşke ölseydim...Keşke..."elimi acıyan kalbime götürüyorum. "Özür dilerim...Keşke daha iyi bir aileye doğsaydık, mutluca yaşasaydık. Gülüp eğlenseydik herkes gibi, bisiklete binsek, lunaparka gitseydik...Abiciğim, kemiklerim çok ağrıyor. Keşke sana sarılabilseydim..."

Gözlerimi kapatıyorum ve abimin yüzünü hatırlamaya çalışıyorum. O öldükten sonra babam ona ait olan her türlü eşyayı evden çıkarttırdı. Ne resmi var, ne eşyası...Bana kalan tek şey, hatıralarımız.

"Keşke ölsem..."diye ağlıyorum. "Canım acıyor..."bulanan midem, ağrıyan kemiklerim, moraran tenim...Hepsi acı veriyor.

"Lütfen öleyim, seni çok özledim abiciğim..."

Saçlarıma gitti ellerim. Uçlarını okşadım. "Saçlarım uzadı, tenimdeki morluklar geçti, kemiklerim artık ağrımıyor. Ama sen hâlâ yoksun abi."

Her şey Tunahan için de ne demekti? Abim ile olan bağlantıları neydi? Ne dönüyordu? Bıkmıştım oyunlardan,planlardan. Stresten, panikten, acıdan.

Acıları kesmeye çalışırsın, en derininden. Derine inemedikçe kanarsın.

...

"Bunlar abini nereden tanıyor ki?"dedi Agâh. "Bilmiyorum, öğrenmemiz lazım. Bir şey yapmamız lazım Agâh."

"Hiçbir şey yapmayacağız, sadece bekleyeceğiz. Madem planları var, madem onlardan haber beklemeni istediler, o zaman bekleyeceğiz."

"Dertleri miras değilse ne?"

"İntikam?"dedi gözlerini bana çevirerek. "İntikam istiyor olabilirler mi?"

"Kimin intikamını?"dedim şaşkınca. Kanepede bağdaş kurarak oturmuştum, o ise salonda bir ileri bir geri gidip geliyordu. En az benim kadar panikti, benim kadar umursuyordu bu durumu. Agâh benim yol arkadaşımdı.

"Her şey Tunahan için, demiş. Tunahan'ın intikamını almaya çalışıyor olabilirler mi?"uzun saçlarından parmaklarını geçirdi. Kaşlarımı çattım. "Babam öldü, neyin intikamını alacaklar?"

"Bu şirkete kim emek verdi Su? Baban. Şirketi almak istiyor olabilirler mi?"

"Ayda ve bebeği üzerinden alırlar, benimle ve abimle ne ilgisi var? Bak, onun adı geçtikçe çok kötü oluyorum ben."gözlerim dolmaya başladı. "Barış daha önce abimle arkadaş olduklarını söylemişti."Agâh garipçe bana bakmaya başladı. "Ne oldu?"dedim titreyen sesimle. "Ayda ya hamile değilse?"dedi sorarcasına. "Nasıl?"hayret ederek konuştum. "Ya değilse?"

"Su, akşama döneceğim. Evden çıkma."koltuğun üstündeki ceketini alıp üstüne hızla giyindi. Yerimden doğruldum. "Nereye Agâh?!"

"Su, çıkma evden! Geleceğim!"yanına ilerledim. Kapıyı açtı. Onu kendime çekerek sıkıca sarıldım. Elleri belime sarıldı ve o da bana sarıldı.

...

Yatağımda uzanırken gözlerimden yaşlar akıyordu. Hava kararmıştı, odam kapkaranlıktı. Bir elim karnımdaydı. Bebeğimle konuşuyordum içimden. İyi bir anne olabilir miydim? Sevgi verebilir miydim?

"Eğer erkek olursan, Tunahan ismini vereceğim sana. Dayının adını ömür boyu taşıyacaksın. Bundan daha onurlu bir isim bulamam sana."dedim ağlarken. 

Evin içini zil sesi doldurduğunda yatağımdan doğruldum. Agâh da anahtar vardı, neden kapıyı çalıyordu? 

Gelen Agâh değil miydi? Hızla telefonuma uzanıp Agâh'ı aradım. Açtı. "Efendim Su? Beş dakikaya yola çıkacağım, geliyorum yanına."

"Agâh, kapıyı çalan sen değil misin?"dedim. "Ne? Ben değilim."

"Agâh, gelenler kim?"dedim korkuyla. "Barış mı acaba?"kapıya doğru ilerleyip delikten baktım. Karanlıktı, göremiyordum. "Agâh, n'olur gel hemen!"

"Su, kapıyı açma! Kilitle. Odana git ve kapını kilitle, eğer eve gelirlerse camdan çık ve kaç. Telefonunu yanından ayırma, yedek telefonunu da al! Geliyorum hemen, korkma tamam mı?"

"Agâh ben,"tıkandım, konuşamadım. "Agâh, korkuyorum..."

Kapının zorlandığına dair ses geldiğinde korkuyla büyüdü göz bebeklerim. Titreyen adımlarla geriye gittim ve sonra odama ilerleyip kapıyı kilitledim. Yatağıma oturduğumda ağlamaya başlamıştım korkudan. "Agâh, polis çağır-"

Kapının açıldığına dair ses geldiğinde korkuyla konuştum. "Agâh!"

"Su, korkma! Kaç!"camımı açtım ve kulağımdaki telefonu kapatmadan arka bahçeye ilerledim. Koşar adımlarla yan villanın arka bahçesine ilerlemeye başladım. Doğru mu duydum diye arkama baktığımda peşimde olan adamı gördüm. Çığlık attım ve çığlığım gecenin karanlığına karıştı. "Agâh! Peşimde! Agâh!"ağlayarak koştum. Arabanın olduğu garaja ilerlerken bir anda bana yetişen adam kollarımdan tuttu. Elimdeki telefon yere düştüğünde boğazımı yırtan çığlığım geceye karıştı. "Agâh!"

Ağzıma yasladığı bezle hızla bilincim kayboldu.

...

Bir sedyenin üstünde uyandığımda etrafıma baktım. Ameliyathaneye benzeyen bir yerdeydim. Doğrulmaya çalıştım ancak kemiklerim çok ağrıyordu. İnledim. Kolumdaki seruma baktım. "Kimse yok mu!"diye bağırdım acıyla. "Ne yaptınız bana?"çıplaktım, üstümde hasta kıyafetinden başka bir şey yoktu. 

"Sonunda uyandın."içeri giren Ferhat'a baktım şaşkınca. "Ferhat?"

"Selam, güzel kardeşim. Nasılsın?"yanıma yaklaştı ve sırıtarak konuştu. "O karnındaki bebeği birazdan sökeceğim senden, akıtacağım kanını. Şu an iyi olsan iyi edersin, çünkü bir daha iyi olmayacaksın."bağırdım çırpınarak. "Hayır!"doğrulmaya çalıştığımda yanağıma attığı sert tokadıyla sedyeye savruldu bedenim. Bu bana attığı kaçıncı tokadıydı acaba?

"Bir daha asla çocuğun olmamasını sağlayacağım. Bugün dedemin yanında söylediğin o sözlere pişman edeceğim seni küçük şırfıntı! Annen gibi zavallısın, bakalım kocan da kalacak mı yanında senin gibi birinin? Doktor! Gel!"içeriden önlükle gelen adama baktım ve yüzümde acı ifadesi oluştu.

"Yapma Ferhat! N'olur! Ben senin kardeşinim..."

"Hiçbir zaman kardeşim olmadın sen benim!"diye bağırdı delirmişçesine. "Sen bir metresin kızısın, ben ise Sultan Gürer'in oğluyum! Senin de sonun abin gibi olacak, er ya da geç o mezara gireceksin!"

"Sen de öleceksin!"dedim ağlayarak "Yapma, çocukluğumu öldürdünüz el birliğiyle, çocuğumu öldürmeyin! Yapma! Lütfen!"yalvarıyordum ona ağlayarak. 

"Yeter! Merak etme,"yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve uzun saçlarımı sertçe çekti. İnledim ağlayarak. "canın çok yanmayacak. Bayıltacak doktorun seni. Hadi iyi uykular benim güzel kardeşime!"gülerek yüzüme baktı. "Yapma!"diye çığlık attım. Doktor yanıma yaklaşıp elindeki büyük şırıngayı salladı. "Yapmayın n'olur! Yapmayın!"diyerek baktım doktorun gözlerinin içine. 

Onda da tanıdık ifade vardı. Acımasızlık.

Bir insan nasıl bu kadar merhametini kaybederdi? 

Ben de kaybetmiştim ya sahi, Selinay'ın bebeğini düşürerek. Benim ne farkım vardı onlardan? Bu yöntemle olmasa da ben de bir canı öldürmüştüm. Ağlayarak çırpındım yerimde. Kollarımı sıkıca tuttu, çırpınmamı engelledi kanımdan olan canavar.

"Yapma!"diye bağırdım. Göz yaşlarım boynuma kadar aktı. "Yapma Ferhat!"

"İyi uykular,"diye fısıldadı gülerek yüzüme. Doktor damar yoluma büyük şırıngadaki sıvıyı enjekte etti. Gözlerimi kapamamak için mücadele ettim. "Hayır! Yapma! N'olur! Abi!"

Yapma, en güzel hayalimi benden çalma. Yaşayamadığım çocukluğumu, gençliğimi yaşatma imkanımı benden çalma. Hayallerimi alma benden.

Sen nasıl abisin? İnsan kardeşini öldürür mü?

...

Su Eda'm, yaralı kızım...Aynı Yâde gibisin.

Yâde'nin hikayesi için Geç Kalınan'a bakmayı unutmayın.

BÖLÜMÜ BEĞENDİNİZ Mİ?

DÜŞÜNCELERİNİZİ ALABİLİR MİYİM?

SİZCE BEBEK ÖLECEK Mİ?

526K OKUNMA İÇİN TEŞEKKÜRLER! 1M OLACAĞIMIZ GÜNLERE YAKLAŞALIM! 

BÖLÜMLERİ DAHA SIK ATACAĞIM, LÜTFEN BUNUN HATRINA UFACIK DA OLSA YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN!

(BÖLÜM ŞARKILARINDAN BİRİ)

Continue Reading

You'll Also Like

65K 4.2K 24
Beni özlediğinde yıldızlara bak.
54.8K 4.9K 24
"Delibal, hem şifa hem zehir."
20K 1.1K 20
Bir araba kazası her şeyi değiştirir. Tıpkı Bulut Akın'ın hayatını değiştirebileceği gibi. Araba kazasından sonra Bulut hastaneden kaçma girişimind...
950K 14.1K 55
Ne yani kendinizi ne zannediyorsunuz? İstemiyorum gerekiyorsa hem dersten bırakın , hem okuldan atın... Bu kadar asabi olunmaz didem , o çok konuşan...