DOKUZUNCU VAGON

By SumeyyeDemirkan

34.2K 6.4K 3.7K

More

1. ''Pencere Önü Çiçeği''
2. ''İki Göz Arası Mesafe"
3. ''Sıcak Kalpler"
4. ''Küçük Takım Yıldızı''
6. "Maskelenmiş Kalpler"
7. ''Antidepresan Gülümsemesi"
8. "Bir Kişisel Meselesi"

5. ''Bir Şemsiye Altında"

4.2K 806 630
By SumeyyeDemirkan

Bayram şekeriniz geldiiii^^ Bol bol yorumlarınızı bırakmayı ve oy vermeyi unutmayın güzel çiçeklerim.

Mert Demir - Ateşe Düştüm

5. "Bir Şemsiye Altında"

Bazen sadece sonsuza kadar şarkı dinlemek istiyorum.

Şarkı dinleyerek hiç olmayacak hayaller kurmak ya da olmuşları hatırlayarak duvarda asılı aile portresine bakmak istiyorum. Bazen ise sadece şarkı söylemek istiyorum. Kendi sözlerimi yazmak ve yazılarımdaki hisleri yaşatmak istiyorum benim gibi sancılı ruhlara. Bazenler hiç bitmiyor bazen. İnsan kendine rastlarmış bazen, bir çehrede, bir çift gözde ve ansızın çarpan bir yürekte.

Vize haftama girmiştim.

Dün ilk vizemi geride bırakmıştım. Çok iyi geçtiğini söyleyemezdim ama üzülmemiştim de. Akşam yine geç saatlere kadar kütüphanede ders çalışıyor ardından teyzemlere dönüyordum. Eniştemin de sesini duymuyordum lakin bakışlarıyla fazlalık olduğumu hissettiriyordu.

Birkaç gündür de Sıraç'ı görmüyordum.

Nerelereydi, ne yapıyordu ister istemez merak ediyordum ama mesaj bile atmamıştım.

Bugünkü sınav için uykumu almış bir şekilde okula girmiştim. Günlerdir adeta yürüyen cesettim. Derin bir nefes alıp fakültenin koridorlarında ilerledim. Sınavın yapılacağı sınıfı bulduğumda henüz içerideki sınavın bitmediğini gördüm. Kapıda ise bizim sınıftan on kişi civarı öğrenci vardı. Sakince sol omzumu duvara yasladım ve arkam dönük bir şekilde elimdeki notlara bakmaya başladım.

Hafifçe burnumu çekip not kağıdımın arkasını çevirdiğimde, ''Merhaba,'' diye bir ses işittim ve bu sesin sahibi karşımda belirerek gözlerimin içine baktı. ''Küçük takım yıldızı?''

''Merhaba,'' dedim biraz şaşırarak. Sıraç nihayet ortaya çıkmıştı. Kaybolduğunu söyleyemezdim ama son üç dört günü birlikte geçirince bir anda ortadan yok olması endişe ettirmişti.

''Neden şaşırmış gibi duruyorsun?''

''Birkaç gündür ortalarda yoksun,'' diye itiraf ettim toparlanarak. ''Sahi sen burada ne arıyorsun?''

''Kredimi doldurmak için başka bölümden bir ders aldım,'' dedi Sıraç düz bir sesle. ''Onun sınavından çıktım şimdi.''

''Anladım,'' dedim kaşlarımı kaldırıp indirerek. ''İçeride çok kişi var mı daha?''

''Yani.''

''Yani?''

Gülümsedi ve kafasını biraz sağa doğru yatırıp bana muzipçe baktı. ''Merak ettiğin tek şey bu mu Burçe?''

Dudaklarımı bükerek, ''Şu an için bu,'' deyip bakışlarımı kaçırdım ve ekledim. ''Ha az evvel bir soru sormuştum o arada kaynamış olabilir.''

''Kaynamadı,'' dedi net bir ifadeyle. ''Acil bir mesele çıktı ailevi, İzmit'e geri dönmek zorunda kaldım. Bu sabah geldim.''

''Bir şey yok ya?'' diye sordum belli olur bir telaşla.

Ellerini sıkıntıyla pantolonunun arka ceplerine koydu ve ayaklarıyla olduğu yerde ileri geri gitti. ''Düzelmeyecek durumlar değil. Kusura bakma o sırada sana haber veremedim belki bir anda ortadan kaybolmam seni endişelendirmiştir.''

''Yo,'' dedim öylece.

''Yo mu?''

''Hıhım.''

Duraksadı ve hiçbir şey diyemeden yüzüme bakmaya devam etti. Elini ensesine götürüp kafasını eğdiğinde sınıftan Baha yanıma gelerek bana doğru güleç daha doğrusu laubali bir şekilde, ''Konuşmayı öğrendin mi sarı şeker?'' diye mırıldandı.

Sıraç eğdiği kafasını kaldırıp Baha'nın suratına düz bir ifadeyle baktı.

Baha'nın kıvırcık kafasının içindeki olmayan beyniyle münasebet kurarak, ''Ben öğrendim de sen öğrenememişsin belli,'' diye homurdandım.

Baha, ''Onunla uğraşan erkeği tersleyen kız havaları,'' diye gülümseyerek elinde kıvırdığı notlarla oynarken konuşmasını sürdürdü. ''Her zaman tutmuştur.''

Ağzımı açacağım vakit Sıraç bir adım öne çıkar gibi Baha'ya bakıp, ''Uğraşma birader,'' dedi.

Baha bu kez yüzünü Sıraç'a çevirdi. Baha'nın yüzündeki o sinir bozucu tebessüm bir an olsun eksilmiyordu. Bu tip insanları çok iyi tanırdım maalesef ki. ''Ve sen de bu kızımızı koruyan erkek olmalısın dostum.''

''Aynen,'' dedi Sıraç ve gözünü kısarak yüzünü buruşturdu. ''Dostum.''

''Kimse beni korumuyor,'' dedim sert olmayan bir çıkışla. ''Buna ihtiyacım yok.''

Baha, ''Bak isteyince nasıl da konuşuyorsun sarı şeker,'' diye söylemlerine devam ettiğinde dudaklarımı hızla ıslatıp serbest bırakırken Baha'nın tam gözlerinin içine yumuşak olmayan bir şekilde baktım. ''Bana bir daha sarı şeker deme! Senin bu karakterine sahip çok insan tanıdım ama boşa nefesini harcama.''

''Elimde değil,'' dedi Baha.

Sıraç, ''Lan yürü git,'' diye çıkışıverdi. ''Ben uğraşırım seninle!''

Baha, Sıraç'ın suratına baktı, baktı ve baktı. En sonunda da yanımdan geçip giderken kulağıma doğru yaklaşıp, ''Sınavda başarılar sarı şeker,'' diye fısıldadı.

Yüzümü duvara doğru çevirerek saçlarımı önüme aldığımda Sıraç, Baha gidene kadar arkasından dik dik bakmaya devam etti. Açıkçası az önce gerçekleşen durumdan zerre kadar hoşlanmamıştım. Bana göre çok gereksizdi fakat ilk günden Baha'yı biraz bozduğum için bunun altında kalmak istemedi. Muhtemelen de benimle uğraşmaya devam edecekti.

''Bu kıvırcık makarna seninle mi uğraşıyor Burçe?'' diye sordu bana bakıp. ''Yani uğraşıyor belli de ne zamandır?''

''Umurumda değil,'' dedim omzumu silkerek. ''Egosunu okşayayım istiyor sadece.''

''Ben okşarım onu,'' diye omuzlarımı aşarak ileriyi görmeye devam etti. ''Çok iyi okşarım hem de.''

''Tamam sakin ol istersen,'' dedim mesafeli bir tebessümle. ''Ben idare ediyorum daha doğrusu onu görmezden geliyorum.''

Sıraç bana hiçbir şey söylemezken öğrenciler kapıyı açtı ve sınav bitmiş oldu. Toparlanarak boğazımı temizledim ve Sıraç'ın gözlerinin içine baktım. ''Ben gidiyorum.''

''Başarılar dilerim.''

''Teşekkür ederim,'' dedim. Aramıza anında bir mesafe girmiş gibi hissetmiştim ve bunun hoşuma gittiğini söylemeyecektim. ''Hoşça kal.''

Sınıfa gireceğim sırada beni durdurdu ve elini alnına götürerek mahcubiyetle bal rengi gözleriyle yüzüme baktı. ''Seni kırmadım değil mi?''

''Ha-hayır?'' diye afalladım. ''Neden öyle düşündün?''

''Bilmem... Biraz tuhaf bir durum oldu da ama şey... kırılma yani... valla bak... ben bilerek kırmam seni... yani... neyse...'' Bir türlü kelimeleri bir araya getiremiyor ve mantıklı bir cümle kuramıyordu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda geri adım attığını gördüm. Elini alnından indirdi ve avuç içini gösterip hafifçe sağa sola salladı. ''Görüşürüz, Burçe.''

Gözlerimi sükûnetle açıp kapattım. ''Görüşürüz, Sıraç.''

Sınıfa girip cam kenarında bir yere oturdum. Zaten sınıf da çok çabuk dolmuştu. Kabanımı çıkarıp yanıma koydum ve notlarıma son kez bakıp çantama tıkıştırdım. Sınıfta henüz doğru düzgün iletişim kurduğum biri yoktu. İnsanlar hem çok tanıdık hem de çok yabancı geliyordu. Şu okulda yüzümü güldüren tek kişi Sıraç'tı ama o da ne yazık ki sınıfımda değildi.

''Sarı şeker,'' diye bir anda masanın diğer ucuna oturdu Baha. ''Fazla kalemin var mı?''

Onu görmezden geldim.

''Sıfır yedi ucun varsa o da olur,'' diyerek elindeki uçlu kalemin ucuyla oynamaya başladı. Konuşmaların karşılık vermemek iyi olacaktı. Masanın üzerinde duran uç kutumla oynarken elini uzattı ve uç kutumu alıp, ''Cimrilik yakışmıyor,'' diye konuştu.

Ters bir sesle, ''Çok iticisin,'' dedim.

''Sen de çok çekicisin,'' diye güldü gevrek gevrek. ''Ee numaranı ne zaman veriyorsun?''

''Hiçbir zaman.''

''Kızım sınıf gruba alacağım seni özel anlama,'' diye karşılık verdi.

''Ben senin kızın değilim,'' dedim gayet sakince. ''Ayrıca benimle bu şekilde konuşma. Lisede değiliz üçüncü sınıf üniversite öğrencisisin bilmem farkında mısın?''

Baha uç kutumu önüme doğru masanın üzerinde sürüklerken oralı bile olmayarak dudaklarını sarkıtarak, ''Kendimi bildim bileli böyleyim,'' dedi. ''Üniversite öğrencisi olmak beni eğlenceli olmaktan alıkoymuyor değil mi?''

Histerik bir biçimde gülerek boş gözlerimle, ''Eğlenceli olduğunu düşündüren nedir?'' diye sordum. ''Buradan bakınca feci halde kasıntı duruyorsun.''

''Bak sen,'' dedi hayretler içinde kalırcasına. ''Kızımızın dili baya uzunmuş da haberimiz yokmuş. Hep derlerdi; sessiz olandan korkacaksın diye! Ailen seni bu şekilde yetiştirmiş demek ki! Sessiz görünecek ama hiç de öyle olmayacaksın!''

Pencere kenarı, ceviz ağacı, insanlar mı çaldı benden yıldızlarımı?

Yüzümü Baha'ya doğru öyle bir döndüm, gözlerimi öyle büyük bir öfkeyle kıstım ki içimden ateş çıktı sandım. ''Bir daha!'' diye açtım ağzımı ve sesim dahi titremedi. ''Sakın benimle konuşmaya kalkma!''

Baha neye uğradığını şaşırdığında tek kelime bile edemedi.

Yüzümü önüme çevirdim ve tam karşıya baktım. Ellerim titriyordu. En zayıf noktamdan vurulmuştum kendini bilmez bir insan tarafından. Duymazlıktan gelemiyordum, atamıyordum kulağımın arkasına çünkü çok yeniydi yaram tanışmamıştım kabuklarımla.

Sakinleşerek suyumdan bir yudum aldım. Baha da çoktan yanımdan kalkıp gitmiş yerine bir kız gelmişti. Sınav başladığında tüm yorgunluğumu askıya aldım ve kağıdıma odaklandım. Buna izin vermeyecektim. İnsanların beni tanımadan benimle ileri geri konuşmalarına asla müsaade etmeyecektim. Bu beni ne yapardı umurumda bile değildi ama ne olduğum umurumdaydı.

Kağıdımı doldurup sınavı bitirip çıktım ve kütüphaneye indim. Bir sonraki sınav için iki saat daha vaktim vardı. Kütüphanede kendime sessiz, ücra bir köşe seçerek oturdum. Yalnız kalmaya öyle çok ihtiyacım vardı ki sanki çok arkadaşım varmış gibi.

Sandalyemi çekip oturdum ama inanın oturan ben değil omuzlarıma düşen bir tuğla oldu. Yutkunarak masaya boş boş bakınırken dudaklarım titredi ve gözlerimi kapattığımda yanağımdan buz gibi bir damla aşağı doğru süzüldü. Çok yalnızım anne, çok üşüyorum baba, çok üzülüyorum kız kardeşim. Alışamayacağım hiçbir zaman, belki öyle sanacağım ama yapamayacağım biliyorum. Arayacak hiç kimsem yok, herkese fazlayım, her yere fazla geliyorum anneciğim, nasıl başa çıkacağım bu hayatla, nasıl ağlamadan gülebileceğim tekrar bilmiyorum...

Gözlerim kapalı sessiz bir gemi misali dalgalarım göz pınarlarıma vurmaya devam ederken yanımda bir gölge hissettim. Titriyordu bedenim hüzünden, ruhum daralıyordu nefessizlikten. ''Merhaba,'' dedi, tatlı bir kız sesi. Gözlerimi açtım ve çabucak gözyaşlarımı silip kendime çeki düzen vermeye çalışarak, ''Merhaba,'' diye fısıldadım.

''Yardıma ihtiyacın var mı?'' diye sordu tepemde dikilmeye devam ederken.

''Yo-yok,'' dedim dudaklarımı ıslatıp sonunda kızın gözlerine bakma cesaretini bulduğumda. ''Teşekkür ederim iyiyim.''

Yeşil gözleri, uzun koyu kahve saçları ve suratında birkaç tane beni ile bana bakıyordu. Gülümseyen tavrıyla, ''Sen Burçe olmalısın,'' diye sordu.

''Evet?'' dedim kaşlarımı çatarak. ''Sen?''

Elini uzatarak, ''Yazgı ben,'' dedi. ''Aynı sınıftayız ama yeni tanışma fırsatı bulduk.''

Uzattığı eli tuttum. ''Memnun oldum. Evet seni hiç görmedim kusura bakma ben de zaten çok yeniyim.''

''Biliyorum,'' dedi Yazgı ılımlı bir tavırla. Elinde birkaç not tutuyordu. Etrafına bakındı ve yeniden bana dönerek, ''Neyse çok ses çıkarmayalım. Sonra görüşürüz Burçe. Eğer ki bir şey ihtiyacın olursa ben yardımcı olurum.''

''Tekrar teşekkür ederim,'' dedim gülümsemeye çaba harcarken. ''Kusura bakma bu arada.''

''Hayır önemli değil,'' diye gülerek geçiştirdi. ''Ağladığını görünce gelmek istedim, yardımım dokunursa mutlu olurum.''

Bir şey diyemeden tekrar kafamı salladım ve Yazgı yanımdan uzaklaştı. Bir zamanlar ben de Yazgı'ydım. Ağlayan biri olunca yahut yardıma ihtiyacı olan birini görünce koşulsuz giderdim yanına fakat şimdi ağlayan taraf ben olmuştum. Meğer hayat ne kadar adil olmayan bir yermiş, hiçbir mutluluk sonsuza kadar sürmezmiş.

Kendime gelip kalan süremi güzelce değerlendirdim ve bir sonraki sınavıma temiz bir zihinle girip çıktım. Geriye dört tane sınav kalmıştı. Az kalmıştı ve başarmak üzereydim.

Atkımı boynuma iyice sarıp fakülte binasından çıktığımda instagramımdan bildirim geldi. Cebimden çıkardığım telefonla direkt hesabıma girdim mesaj kutuma baktım. Gönderen Sıraç'tı.

siracakduman: Burçe hâlâ okulda mısın?

siracakduman: Benim akşam bir sınavım daha var da o yüzden yazmak istedim.

burceertekin: Merhaba, şimdi çıktım sınavlarım bitti.

Anında gördü ve yazmaya başladı.

siracakduman: Yaa

siracakduman: Sonra görüşürüz o zaman dışarısı soğuktur yazma bana üşümesin ellerin

siracakduman: Haberleşiriz ve lütfen dikkatli git olur mu?

Gülümsedim.

burceertekin: Olur. Başarılar dilerim.

siracakduman: Teşekkür ederim. :')

Otobüse binip hava kararmadan teyzemlere geldim. Binaya girmeden önce köşedeki kestaneciye yürüdüm ve biraz sıcak kestane aldım. İçimden gelmişti. Paramı da kontrollü harcamaya dikkat ediyordum. Elimde bir kase kestaneyle kapının önünde dikildim. Yusuf kapıyı açınca gülümsedim. Bana bakıp, ''Hoş geldin abla,'' dedi ve kapıyı sonuna kadar açtı.

''Hoş buldum,'' diyerek çenesini okşadım ve içeri girdim.

Mutfağa yürüdüğümde elimdeki kestane kasesinin kokusunu takip ederek peşimden gelen Yusuf merakla masanın üzerine koyduğum kaseye bakıp, ''Ne aldın ne aldın?'' diye sordu.

''Sever misin?''

Kaseyi ağzını açarak, ''Kestane,'' diye sevindi. ''Çok severim çok.''

Teyzem mutfağın kapısından içeri girdiğinde, ''Burçe,'' diye karşıladı beni ve masaya baktı. ''Ne gerek vardı bir tanem, eniştene söylerdik alırdı. Pahalı zaten bu.''

''Var benim param,'' dedim direkt. ''Hem çok bir şey değil ki.''

''Olsun güzelim,'' dedi teyzem sırtıma dokunurken. ''Eğer ki ihtiyacın varsa sakın çekinme olur mu?''

''Teşekkür ederim,'' diye fısıldadım içime kaçan bir ses tonuyla. ''Ben üzerimi değiştireyim en iyisi. Birazdan sofrayı kurmaya gelirim teyze.''

''Sen zahmet etme,'' dedi teyzem kollarını sıvayarak. ''Salatayı yapmıştım zaten ama dedenin ve anneannenin sofrasını hazırlarsak iyi olur.''

''Hemen geliyorum,'' diyerek hızla salona yani bana tahsis edilen odaya girdim. Doğru düzgün bir dolabım olmadığı için tüm eşyalarım valizin içinde tıkılıydı. Güç bela bir şeyler giyinip odadan çıktım. Dedemlerin sofrasını hazır ettikten sonra elimde tepsiyle içeri girdim. İkisi de uyanık bir haldeydi. Anneannem beni görür görmez, ''Oy kuzum gelmiş,'' diye sevindi. ''Güzel Burçe'm.''

''Nasılsın anneanne?'' diye sordum bir yandan da önüne sehpa çekerken.

''İyiyim fındığım, dedenle akşama kadar odanın içinde fındık kırıyoruz.''

Dedem, ''Hanım ayıp oluyor,'' diye homurdandı ve beni güldürdü. ''Anneannenin çenesinden fırsat bulursam ben de uyumaya çalışıyorum.''

''Maşallahınız var,'' deyip anneannemin sofrasını önüne koydum. Ardından dedemin sofrasını da koydum. O esnada dedem kolumdan hafifçe tutarak beni kendine çekti ve elime banka kartını koydu. ''Kızım bu benim maaş kartım, bunu al canın ne çekiyorsa harca.''

Şaşkınlıkla geri çekilerek kartı dedeme uzattım. ''Olmaz dede alamam.''

Dedem itiraz ederek, ''Burçe,'' dedi. ''Al onu kızım. Okula gidiyorsun bir ihtiyacın olur, üzerine başına istediğin ne varsa al yavrum.''

''Dedeciğim gerçekten sağ ol ama benim param var hem...''

''Burçe dedim!''

Anneannemin sesini duydum. ''Hadi bizi üzme. Gönlünce al istediğini.''

İçime sinmeden utana sıkıla kartı aldım ve teşekkür ederek odadan çıktım. Mutfağa gireceğim sırada Beyza'nın sesiyle duraksadım ve kapının dışında kaldım. ''Anne, dedem Burçe'ye maaş kartını verdi,'' dedi Beyza pek hoş karşılamamış bir durumla.

Teyzem, ''Olabilir kızım,'' dedi.

''Bize beş kuruş vermiyor,'' diye söylendi Beyza. ''Biz de torunu değil miyiz? Hem biz bakalım hem de parasını başkasına versin.''

Yutkunamadım ve gözüm seğirdi.

Teyzem, ''Aşk olsun,'' diye yumuşatmaya çalıştı ortalığı. ''Geçtiğimiz ay botlarını deden aldı ya Beyza, ne çabuk unutuyorsun kızım! Üstelik senin baban başında ne istiyorsan git babana söyle!''

''Benim meselem haksızlık yapılması,'' dedi Beyza hızla. ''Başımızda babamız var diye susalım mı? Bıktım ya! Bu evde boğuluyorum bazen anne. Ders falan çalışamıyorum, ben sınava hazırlanıyorum. Oturma odasında dedemlerin öksürük sesleri, o odada başka biri bu odada başkası... Az önceki kart mevzusu da delirtti yeterince. Her kahrı çekelim ekmeğini başkası yesin.''

Teyzem, ''Beyza!'' diye sessizce kızdı. ''Niye böyle yapıyorsun kızım? Evet kendince haklı olabilirsin ama elimden ne gelsin yavrum? Annemi, babamı sokağa mı atayım? Burçe'ye de haksızlık etme, teyzenin kızı o senin benim de kızım. Emin ol kimse onun kadar kötü hissedemez.''

Beyza, ''Yerinde olsaydım asla buraya gelmezdim,'' dedi. ''Akıl yok ki onda, ne işin var bu kadar kalabalık bir ailede?'' Huysuzca homurdandı. ''Aklımı kaçırmadan sussam iyi olacak artık.''

Teyzem, ''Bence de,'' dedi.

Beyza mutfaktan çıktığında beni kapıda görür görmez kalakaldı ve gözleri irileşti. Ona öyle bir baktım ki kendini ne kadar kötü hissettiği umurumda bile olmadı şayet ki kendini kötü hissediyorsa.

''İnsan bazen kendine dert diye kabullendiği şeyin bir hiç olduğunu sonradan anlıyormuş biliyor musun Beyza?'' diye mırıldandım sesim içime kaçmış gibi. Bir taş kadar ağırdım yerimde ama üfleseler uçardım. ''Sen de haklısın kendince, nasıl kızarım ki sana?'' Yutkunarak gülümsedim. ''Ama dilerim ki hiçbir zaman şu anda yaşadığın sıkıntıdan daha fazlasıyla karşılaşmazsın çünkü ne zaman getiriyor sevdiğini ne de geri alabiliyorsun zamanı.''

Beyza üzülmüşe benziyordu, o kötü bir insan değildi bunu biliyordum. Sadece kendi penceresinden ve yalnızca olmasını istediği şekilde düşündüğünden böyle konuşuyordu. Onun mutsuz olmasını istemezdim, hiçbir zaman.

''Benim derdim para değil,'' diye elimdeki karta baktım. ''İnanır mısın bir kuruş bile harcamayacaktım çünkü sizin de hakkınız var burada.''

''Burçe ben seni kırmak istemedim,'' dedi Beyza zorla konuşarak. ''Sen...''

''Ben de gerçekten burada olmak istemezdim,'' diye baktım gözlerinin içine doğru kaçmadan. ''Fakat bir uyandım ev bildiğim insanlar yok olmuş ben evsiz kalmışım. Artık hiçbir derdim yok çünkü derdin kendisi olmuşum.''

Galiba uzun uzun konuşmaya ihtiyacım varmış çünkü kalbimden dolup taşan çok cümle vardı. Hıçkırarak ağlamak istiyordum. Öyle çok ağlamak istiyordum ki gözyaşlarım kurusun da bir daha asla akmasın diye. Çok ağlamak, çok acı çekmek ve içimdeki yarayı tüketmek istiyordum artık beni terk etsinler diye.

Gözümden bir damla yaş akarken çabucak elimin kenarıyla oraya sildim. ''Sana kızgın değilim sana kırgın da değilim sadece insan bazen şikayet ettiklerinin aslında bir şükür sebebi olduğunun da farkına varmalı. Bunu bir ablan olarak söylüyorum, beni yanlış anlama.''

Beyza mahcubiyetle kafasını eğerek parmaklarıyla oynamaya başladığında boğazımı temizledim ve sessizce elimdeki kartı alıp koridordaki askılığın üzerine bıraktım ve salona girip kapımı kapattım.

Dua etmekten, içinde bulunduğum durumu kendime nasihat diye bellemekten başka şansım yoktu. Çarem de yoktu. Üç gün dedim kendime; üç gün daha dayan Burçe elbet zamanla yeni bir hayat kuracaksın. Eksik kalacak ama sen var olduğun hayatı çiçeklendirmeye çalışacaksın.

Masamın üzerine çıkardığım kitapların başına geçtim ve kalem oynatmaya başladım fakat zerre kadar bir şey girmedi kafamın içine. Gözlerimi kapatıp kendimi dinlediğimde teyzem kapımı tıklatarak içeri girdi. ''Burçe'm,'' diye seslendi nazikçe. ''Yemeğe gel güzelim.''

''Aç değilim teyzeciğim,'' dedim ona bakmadan. Bakarsam ağlardım.

Teyzem kapıyı kapattı ve üzerime titrercesine sandalyeyi çekip yanıma yaklaştı. Elini koluma koyarak, ''Herkes adına özür dilerim,'' dedi. ''Kaba davranıyorlar bazen fakat kötü değiller, yemin ederim değiller güzelim.''

''Estağfurullah,'' dedim sessizce. ''Değiller tabii ki. Ben iyiyim merak etme.''

''Burçe'm... Güzel kızım benim.'' Derin bir nefes alarak elini saçlarıma götürdü ve okşamaya başladı. Gözlerim dolmaya başladı. ''Ben senin her zaman yanındayım, evlatlarımdan hiçbir farkın yok. Yakup, Yusuf, Beyza benim için neyse sen de osun. Cahillik ediyorlar bazen kusurlarına bakma, çok üzülüyorum gerçekten çok üzülüyorum ama...''

''Teyze asıl sen üzülme,'' diye mırıldandım. ''Elinden geleni yapıyorsun. Çok iyi birisin çok teşekkür ederim.''

Üzerime titreyerek, ''Asla kızım asla!'' diye kızdı bana. ''Teşekkür etme sakın. Ben teşekkür edecek hiçbir şey yapmıyorum, yapmadım da. Sen benim evladımsın keşke elimden daha fazlası gelse.''

Kendimi tutamayıp gözümden bir damla yaş aktığında hızla bana sarıldı ve birlikte ağlamaya başladık. Teyzeme öyle bir sarıldım ki annem dedim ona, annemi kokladım annemi kucakladım sanki. Öyle zor ki, öyle ağır ki bu imtihanla başa çıkmak dayanamıyorum yokluklarına.

''Bir tanem, kelebeğim, güzel bebeğim benim,'' diye sıraladı teyzem, öyle içtendi ki daha çok sarıldım daha çok ağlarken. ''Sakın sıkma tatlı canını, sakın üzme beni de. Sen bizim için çok değerlisin ve ben daima elinden tutacağım senin.''

''Teşekkür ederim teyze,'' dedim sarılmaya devam ederken. ''İyi ki buradasın.''

''Buradayım anneciğim, buradayım bir taneciğim... Nevbahar'ımın güzel bebeği buradayım.''

Birbirimizden ayrıldıktan sonra ikimiz de yüzümüze bakıp gülmeye başladık. Sanırım acının tatlı tarafı da buydu. Önce ağlatıyor sonra da neşesini en ağır şekilde gösteriyordu.

''Hadi karnımızı doyuralım,'' dedi teyzem.

''Ben şu an orada olmasam daha iyi olur, lütfen yanlış anlama beni teyze.''

Duraksadı ve beni anladı. Sandalyeden kalkarken, ''Peki,'' dedi ve odadan çıktı. Sadece bir dakika sonra bir tepsiyle odaya tekrar girdi. ''Biraz tarhana çorbası, biraz taze fasulye biraz da lahana sarması var. Hepsini çok sevdiğini biliyorum ve bu tabakları bitirmeden onları geri almıyorum.''

Hepsini de söylediği gibi çok seviyordum. Annem en güzelini yapıyordu ve şimdi teyzemin ellerinden bu yemekleri yediğimden annemin elinden yemiş gibi olacaktım.

Gözlerim dolu dolu teyzeme baktığımda eğildi ve saçlarımdan öperek, ''Afiyet olsun çiçek kızım,'' diyerek odadan çıktı ve kapıyı kapattı.

🌠

Üç günü nasıl geride bıraktığımı ben de bilmiyordum. Evdekilerle pek konuşmuyor ama yine de bozuntuya vermemeye çalışıyordum. Sabırla iş bulmanın ve yurda çıkmanın hayalini kuruyordum.

Son sınavımdan çıkıp koridorda kendi halimde yürürken Yazgı yanıma gelerek, ''Selam,'' dedi. ''Nasılsın?''

''İyiyim teşekkür ederim sen nasılsın?'' diye sordum tebessüm ederek.

''Fena sayılmam.'' Benimle arkadaş olmak mı istiyordu sahiden? ''Sınavların nasıl geçti?''

''Güzel.'' Duraksadım ve yüzüne baktım. ''Bir haftada anca bu kadar toparladım.''

Gözlerime bakarken, ''Nerede yaşıyordun?'' diye sordu.

''İstanbul.''

''Sahi mi?'' Ekledi. ''Gidecek misin ailenin yanına?''

Ağır bir tebessümle, ''Yok,'' dedim, sesim titrerken. ''Ailem burada.''

Dudaklarını büktü. ''Hadi ya! Aile evinde üniversite okumak iyi bir şey olmasa gerek!''

''Sen nerelisin?'' Boğazımı temizledim. ''Daha doğrusu ailenin yanına gidecek misin?''

''İzmirliyim,'' diye cevapladı düz bir sesle. ''Bu gece uçuşum var. Bir hafta oradayım.''

Bir şey diyemedim, ne diyebilirdim sanki? Yazgı gözlerime biraz daha bakarken elini omzuma koydu ve gülümsedi. ''Sadece seni biraz açmaya çalışıyorum kötü bir niyetim yok emin ol.''

''Yok bir şey düşünmedim,'' diye gülümsedim.

''Neyse seni çok tutmayayım Burçe.'' Kolundaki saate baktı. ''Ben de gideyim daha yurda gidip eşyalarımı toplayacağım. Sonra görüşürüz.''

''Görüşürüz,'' diye baktım arkasından giderken. Aşağı kata indiğimde fakülte binasından içeri girdiği gibi sağına soluna bakınan Sıraç'ı görmem bir oldu. Hafif bir telaşla yürürken kaşlarımı çatıp olduğum yerde onu izledim. Derin bir nefes alıp merdivenlere yöneldiğinde beni gördü ve duraksadı. ''Burçe!''

''Sıraç?'' diye sordum saf saf.

''Çıkmadan buldum seni,'' dedi rahata ermiş gibi.

Gözlerimi kıstım. ''Beni mi arıyordun?''

''Evet.''

''Biraz telaşlı gibisin?''

''Yok seni görmek istedim sadece,'' diye ekledi hızla. ''Sınav haftası pek konuşamadık. Sınavlarımız ters düştü merak ettim seni.''

''Instagramdan konuşabiliriz?''

Dudağının kenarını kıvırdı. ''Aynı şey değil ki.'' Omuzlarını kaldırıp nefes alıp verdiğinde elini ensesine götürdü ve bakışlarını kaçırdı. ''Üstelik telefon numaran bile yok bende. Kendimi hikayene alev atıp kaçan amcalar gibi hissediyorum da bazen.''

Bu tuhaf benzetme beni gülümsettiğinde ben de bakışlarımı kaçırdım ve dudaklarımı büzdüm. ''Yani telefon numaramı mı istiyorsun? Buradan bunu mu anlamayalım?''

''Evet,'' dedi fevri bir şekilde bana döndüğünde. Ardından hareketlerinin hızı yavaşladı. ''Yani paylaşmak istersen tabii. Zorlamıyorum seni yanlış anlama.''

''Yok anlamadım,'' dedim. ''Telefon numarası aceleye gelecek bir şey değil bence!''

''Ya,'' diye sesi kısıldı ve bakışları yumuşadı. ''Neyse sen nasıl rahat edeceksen.'' Çaktırmadan gülümsemeye devam ediyordum. Onun bu halleri benim hoşuma gidiyordu. Hem nazik hem de yer yer komikti. ''Ee sınavın nasıldı?''

''Güzeldi.''

''Senin gibi yani?''

Yanaklarım ısındığında kafamı eğdim ve ellerimle oynamaya başladım. Sıraç sıkıntıyla ellerini montunun fermuarına götürdüğünde, ''Hemen eve mi gideceksin?'' diye sordu.

''Hıhım.'' Dudaklarımı ıslattım. ''Akşam olur zaten birazdan geç kalmayayım.''

''Anladım,'' dedi ve gülümsedi. Bal rengi gözleri ve açık teniyle benim erkek versiyonum gibiydi. Yan yana nasıl duruyorduk pek bir fikrim yoktu. Eğer bir gün cesaret bulursam kameramla ikimizin fotoğrafını çekmek istiyordum. ''Hadi gidelim o zaman.''

''Nereye?'' diye sordum merakla.

''Durağa,'' dedi boş bir ifadeyle lakin bu tavrı da hoşuma gidiyordu. Sıraç'ın şu ana dek bana gösterdiği her tavrı ona karşı olan yaklaşımımı pozitif anlamda etkiliyordu. ''Yol kenarları beni bekler.''

Dışarı baktım. ''Ama hava yağmurlu ve akşam olmak üzere.''

Elimdeki şemsiyeyi gözleriyle işaret etti. ''Şemsiyenin altında benim için yer varsa yağmur sorun değil, ayrıca ben ıslanmaya bayılırım!''

''Peki,'' dedim gülerek ve birlikte fakülteden çıktık. Usul usul atıştıran yağmurun altında pek kalmadan şemsiyemi açtım ve ikimizi bir çatı altında topladım. Sıraç benimle eğlenerek, ''Eyvah,'' diye güldü. ''Kenarı da çıkamazsın şimdi!''

''Buna gülmem mi gerekiyordu acaba?''

''Hayır hayır,'' diye düzeltti. ''Sadece biraz gülmeni istedim. Bak ben normalde yemin ederim nemrut herifin tekiyimdir. Hödük değilim, yerine göre sakin de sayılırım ama nedense seni sürekli güldüresim geliyor. Yani gözlerin öyle hüzünlü bakıyor ki Burçe, parlasın istiyorum.''

Gözlerimi bu kadar iyi tanımasına şaşırmıştım ama bana iyi gelmeye çalışması da mutlu etmişti.

''Teşekkür ederim,'' dedim utana sıkıla. ''Biraz zor bir dönemden geçiyorum sadece.''

''Olur öyle,'' diye mırıldandı. ''Ama unutma yıldızlar karanlık gecelerde daha güçlü parlar.''

Alnım hafifçe kırışırken çok hoşuma giden bu söz sayesinde yüzümü Sıraç'ın yüzüne çevirdim. Çok yakınımdaydı ve gözlerine hiç olmadığım kadar yakındım. Söylediklerinde, hislerinde samimi miydi? Ondan şüphe edebilir miydim? Daha önce ihanete uğraşamamıştım hiç bunu yaşamak nasıl olurdu bilmiyordum. Ona güvenmeye başlıyordum ama son iki ayda insanlardan korkar hale de gelmiştim. Ondan korkmamalıydım, bana iyi gelmeye çalışan biri elinde yara bandıyla bana koşarken ondan kaçmamalıydım.

Birbirimize bakarak yürüdüğümüzde gözlerini çevirdi ve ummadığım bir anda belimden kavradığı gibi beni kendine çekti. Afalladım. Yana kaydığımızda anlam veremediğim bir şaşkınlıkla etrafa bakındım. Sıraç, ''Çukur vardı önünde ayağın burkulmasın,'' diye açıklama yaptı. ''İyisin değil mi?''

''Evet,'' dedim sakinleşirken. Kendime kızdım. ''Benim hatam önüme bakmazsam böyle olur.''

''Birbirimize bakmak bir hata değil,'' diye konuştu.

Güldüm. ''Psikoloji yerine edebiyat okumalıymışsın aslında.''

''Hiç sevmem,'' diye tiksinir gibi tavır aldı. ''Gerçi kendi bölümümü de bayılarak okuyor sayılmam.''

''Aa neden?''

''Bu konu hakkında sonra konuşsak olur mu?''

İncinir gibi, ''Söylememem gereken bir şey söylemedim değil mi?'' diye sordum tereddütle.

''Yo,'' dedi keyifle. ''Seninle konuşurken konu açmak için jokerde kalsın diye dedim.''

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gülümsedim. Açık sözlü olması da hoşuma gitmişti. Sıraç benim bayağı hoşuma gidiyordu sanırım!

Durağa geldiğimizde otobüsü beklemeye başladık. Sonrasında telefonu çalmaya başladı. Telefonunu açıp kulağına yasladığında sesinin tonu biraz gerildi ve birkaç saniye sonra kapatıp cebine koydu. Bana dönerek, ''Benim gitmem gerek Burçe,'' dedi.

''Bir sorun mu var?''

''Gibi gibi,'' diye saklamadı.

''Yapabileceğim bir şey var mı?''

''Hayır,'' dedi sakince. ''Eve dikkatli git olur mu?''

''Giderim ama sen iyisin değil mi?'' diye sordum merakıma yenik düşerken.

''İyiyim ben merak etme,'' diye tembihledi. ''Bu arada eve gidince bana mesaj atarsın değil mi? Öylesine yani hani istersen.''

Gözlerimi kapatıp açarken gülümsedim. ''Olur atarım.''

Gülümsedi. ''Peki. O zaman sonra görüşürüz, dikkatli git.''

''Tamam tamam,'' dedim onaylayarak.

Sıraç arkasını dönüp uzaklaştığında adımlarının hızlandığını gördüm. Umarım kötü bir şey olmamıştı ya da ona bir şey olmazdı. İyi şeyler düşünerek kendimi rahatlatmaya çalıştım, ardından gelen otobüse binerek teyzemlerde indim.

Eve geldiğimde akşam yemeğine denk gelmiştim. Yusuf bana kapıyı açıp içeri buyur ettikten sonra gülümsedi. Ellerimi yıkamadan mutfaktakilere baktım. ''Gel Burçe,'' dedi teyzem. ''Biz de seni bekliyorduk.''

''Beklemeseydiniz keşke,'' dedim mahcup olurcasına.

''Gel bak menüde köfte var,'' diye güldü Yusuf. ''Annem sonunda fasulyeden kurtardı bizi abla.''

Gülerek ellerimi yıkamaya gittim ve sofradaki yerimi aldım. Sofrada günler sonra sessiz bir huzur vardı. Meğer eniştem yokmuş.

''Babam mesaiye mi kaldı yine?'' diye sordu Beyza.

''Evet anneciğim,'' dedi teyzem. ''Fabrikada çalışıyor malum.''

Yakup abi çorbasını yudumlarken göz ucuyla bana bakıp, ''Sınavların nasıldı Burçe?'' diye sordu. ''Bitti mi sonunda?''

''Evet,'' diye kafamı salladım. ''Güzeldi.''

''Maşallah kuzuma benim,'' diye gülümsedi teyzem beni gözleriyle severken. ''Artık dinlenme vakti.''

''Önümüzdeki hafta için planların mı var yoksa anne?''

''Eh sayılır,'' dedi teyzem gülerek. ''Öyle ufak tefek şeyler.''

Yusuf sabırsızca, ''Ya anne hadi söyle hadi söyle!'' dedi sabırsızca. ''Nereye gideceğiz?''

Teyzem saf bir heyecanla, ''Ben daha önce hiç sinemaya gitmedim,'' diye konuşmaya başladı. ''Birlikte gitsek olmaz mı? Hem kafanız dağılır.''

Beyza hoşnut olmayan bir şekilde, ''Ben de bir şey olacak sandım ya,'' dedi. ''Siz gidin ben sınav senemde şuradan şuraya gidemem.''

Yakup abi biraz kızgın bir ses tonuyla, ''Ayıp ediyorsun Beyza,'' diye uyardı onu. ''Kadıncağız düşünmüş bir de küçümsüyorsun! Ayrıca iki saat nefes almak seni sınavda sonuncu yapmaz.''

''Sonuncu yapmaz belki ama kaç bin kişinin arkasına iter abi.''

Yusuf ise çocuk aklı ya tatlı bir sevinçle, ''Gidelim anneciğim gidelim,'' dedi. ''Sonra da tatlı yiyelim mi?''

''Yeriz tabii anneciğim,'' dedi teyzem. Fakat Beyza'nın tavrına kırılmıştı. Teyzem bizim için bir şey düşünmüş kendisi de merak ettiği için böyle bir şey planlamıştı. Üstelik kadın her gün evde anne ve babasına bakıyor, çocuklarına, eşine yetmeye çalışırken evi idare ediyordu. Yanında olduğumu göstererek teyzemin koluna dokundum ve gülümsedim. ''Gideriz teyze çok iyi düşünmüşsün teşekkür ederim.''

Teyzem buruk bir tebessümle yüzüme bakarken Beyza'nın soğuk bakışları altında ezildiğimi fark ettim. Yemeğinden bir şeyler daha yedikten sonra ağzını silerek ayaklandı. ''Odamdayım.''

Yakup abi, ''Kızım ne ara doydun?'' diye seslendi arkasından.

''Aç değildim.''

''İyice kafayı yedi,'' diye homurdandı Yakup abi. ''Bizim sınavımız da bu kız işte.''

Burada konuşmak haddim değildi ve sadece susarak yemeğimi yemeye devam ettim. Yemek sonrası mutfakta teyzeme yardım ettikten sonra odaya çekildim ve yatağa geçtim. Sıraç'ı merak ediyordum. Aklım ondaydı. Derin bir nefes alarak elime telefonu aldım ve instagrama girip ona yazdım.

burceertekin: Merhaba, ben nasıl olduğunu merak ettim Sıraç. İyi misin?

Sonrasında sayfasından çıktım. Hesabımda biraz boş boş gezindikten sonra internet sayfasına girerek yurt ve burs başvuru sonuçlarıma baktım. Bugün, yarın açıklanacaktı. Elimi çenemin altına koyarak umutsuzca şifrelerimi girerek başvuru sayfama girdim ve sonuçların açıklandığını gördüm. Bir anda irkilerek yutkundum ve kalbime doluşan heyecanla sayfaya tıkladım. O esnada üstten bildirim geldi.

siracakduman: Kötü bir şey oldu Burçe

Fakat bir sonraki mesaj gelene kadar başvuru sayfası sonuçlanarak açıklandı. Parmaklarım titreyerek sayfayı aşağı doğru kaydırdığımda gözlerim doldu ve hayatımın bir sonraki sayfasına geçtim zira burs kazandığım gibi yurt başvurum da olumlu sonuçlanmıştı.

                                            🍃

Bölüm sonu.

Dokuzuncu Vagon bana yazarken öyle iyi geliyor ki, şu sıralar biraz mentalim düşük ama toparlıyorum yavaş yavaş. Hikayelerime daima sarılan biri oldum, ben bir kişiyle başlamıştım bu yola son kişi kalana dek yazmaya devam edeceğim, o bir kişiye bile kelimelerimle iyi gelebildiğimi düşünerek.

Akça'yı da yazmaya başladım en kısa sürede geleceğiz. Orada da sizin bu tatlı enerjinizi görmek isterim her ne kadar hikayemiz kurgusu gereği pek tatlı olmasa da :') ama ben de böyleyim her telden çalmayı severim.

İyi ki varsınız. Bana yorumlarınızla, en zora düştüğüm anlarda hiç farkında olmadan düştüğüm yerden kaldırdığınız zamanlarda da hep iyi ki var olacaksınız.

Çok uzun tuttum yahuuu... Neyse! Kısa sürede görüşmek dileğiyle ve Hayırlı Bayramlarımız olsun hep.

Whatsapp kanalımıza katılmak isterseniz beklerim. Buradan link bırakamıyorum olmadı :'(
instagramdan paylaşıyorum. ig: sumeyyedmrkan

❤️‍🩹

Continue Reading

You'll Also Like

6.1K 774 19
Düşmana ihtiyacı yok, içindekinin nefreti ona yetiyor. İçinde kendi katiliyle yaşamak, her gece başını koyduğun yastıkta boğulmak ve boğazına sarınan...
2.6K 510 5
İki elzem Bir aşk ... Kalplerimizin acıyla beslenip büyüyeceğini kim bilebilirdiki ... bazı kalpler acıyla büyürdü . Aşk acı dolu kalplerimize yasak...
55K 8.2K 37
"Açık bir yaraya dikenlerle dolu bir gül bastırıyorsun. Dikkat et, kanı durduruyorsun ama canımı acıtıyorsun." ❧ Bir mikrofon kırılır, bir çocuk gömü...
7.2M 414K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...