AŞKA ÇAĞRI - GAY (YARI TEXTİN...

Od ElimKalemTutuyor

103K 6K 4.3K

Her şey koyu bir homofobiğe, oynadığı takımdan birinin aşk itirafı yapmasıyla başladı. İtirafı yapanın kim ol... Viac

Tanıtım
1 - Takım
2 - Gergin Çağrı
3 - Tepki
4 - Kaan'ın Yardımı (?)
5 - Tolga İle Gece Aktivitesi
6 - Buğra Yakışıklı Mı?
7 - Yıldız Oyuncu
8 - Bowling
9 - Alev Meselesi
10 - Yeni Çocuk
11 - Lakap
12 - Tuhaf Çekim
13 - Ayrılık Teklifi
14 - Serçe Yürekli
15 - Antrenman Öncesi
16 - Numara
17 - Bitti
18 - Şok
19 - Utangaç
20 - Trigonometri
21 - İlk Adımlar
22 - Antrenmandan Sonra
23 - Sert Bakışlar
24 - Sohbet
25 - Kırılmış
26 - Ertelenen Antrenman
27 - Mesafe
28 - Nefret
29 - Ulaşılamıyor
31 - Lahmacun
32 - Dayak
33 - Bekleniyor
34 - Basılmak
35 - Kuyruklu Yıldız

30 - Tolgagil

1.8K 156 43
Od ElimKalemTutuyor

AJDAR'IN ÇİKİTA MUZLARI

Akif: Antrenmandan önce bir Tolga'ya uğrayacağım geçmiş olsuna.

Akif: Sakatlandığından beri gidemedim.

Akif: Gelecek olan varsa beraber gidelim.

Buğra: Ben müsaitim.

Çağrı: Ben de gelirim.

Furkan: Gelirim gelirim. Hem bilekliği de vermiş olurum.

Tahir: Bilekliği ben verecektim hani?

Furkan: 👍

Tahir: Birlikte çıkalım da o zaman, hem senden bilekliği almış olurum.

Furkan: Ne önemi var sana vermemin? Zaten aynı yere gidiyoruz.

Tahir: İnat etmesen de ben versem ne olur ki?

Furkan: Tamam Tahir. Daha fazla uğraşamayacağım seninle.

Furkan: Saat 10 gibi in. Vereyim bilekliği.

Tahir: Akif, kaç gibi gitmeyi planlıyoruz?

Akif: 11 falan işte. Antrenman 1'de. Anca yetişir.

Tahir: Furkan, senden 10.30 gibi alayım. Aldığım gibi de Tolgalara geçelim.

Furkan: İlla beraber gideceğiz de mi amk?

Tahir: Amacım o değil. Sadece bilekliği istiyorum.

Furkan: Çık kapıya.

Tahir: Ne?

Furkan: Evden çıktım, geliyorum. Al bilekliği.

Tahir: Şimdi mi?

Furkan: Bu ne mal bir soru aq?

Furkan: Yok yarın.

Tahir: Ha ha ve ha.

Furkan: Binanızın önündeyim. Aç kapıyı.

Tahir: Evde değilim ki. 10.30 gibi alayım işte amk. Niye zorluyorsun?

Furkan: Evde biri var mı?

Tahir: Yok.

Furkan: Yalancının götünü siksinler mi?

Tahir: İğrençsin.

Furkan: Unutmuşum gerçi. Öyle bir şey yoktu, değil mi :d

Tahir: Yine aynı mevzu.

Kaan: Ben de gelirim de

Kaan: Ne mevzusu?

Furkan: Boş ver kanka. Önemsiz.

Kaan: Peki.

Furkan: Bilekliği Tolgagilin kapısının önünde alırsın Tahir o zaman.

Furkan: Seninle birlikte gitmeyeceğim oraya.

Tahir: Çok meraklıyım ya sana Furkan.

Tahir: Ne olur gel ya.

Furkan: Meraklı olduğunu çok önceden fark etmiştim Tahir :d

Tahir: Aynen.

Akif: Ne oluyor amk?

Tahir: Önemsiz.

Akif: Ok.

Güney: Ben de gelirim.

Akif: Güzel herkes geliyor anlaşılan.

Akif: Tamam o zaman 11 gibi orada olun.

Kaan: Ne alacağız?

Buğra: Hasta ziyaretine muz, süt, tavuk falan filan alınır. Hepsi de birbirinden pahalı valla.

Buğra: Para toplayıp tavuğa mı girsek?

Buğra: Adsksknds.

Buğra: Komikti.

Çağrı: Alırız bir şeyler. Bir toplanalım.

Furkan: Toplanma yerimiz Tolga'nın evi zaten amk.

Furkan: Nasıl toplandıktan sonra alacağız?

Buğra: Bu arada benim mesajlarım hala iletilmiyor Tolga'ya.

Tahir: Ben gelirken meyve falan filan alırım.

Akif: Ben de süt alayım bari.

Buğra: İyi iyi. Biz de tavuğa girelim mi Kaan?

Buğra: Ashsndbajx.

Buğra: Gülsenize artık orospu çocukları.

Buğra: Tolga'm olsaydı gülerdi.

Buğra: Tolga'mı özledim.

Güney yazıyor...

Güney çevrim içi.

Akif: Anlaştığımız gibi 11'de herkes orada oluyor. İtirazı olan?

Buğra, Kaan, Çağrı, Tahir, Furkan ve Güney mesajı gördü.

Akif: Güzel.

Akif: Çağrı sana zahmet haber verirsen Tolgalara geleceğimizi.

Çağrı: Veririm veririm. İniyorum.

Akif: Tamam.

Çağrı, 'Tamam.' mesajına 👍 ifadesi bıraktı.

---

Tahir'den

Gerçekten aptalın tekiydim. Bir şeyler inşa etmeye çalışırken bir anda her şeyi kendi ellerimle yıkmıştım. İşin kötü tarafı yıktıktan sonra elimde kalan döküntüler toparlanabilir gibi değildi. Mahvetmiştim.

Furkan ile olacak bir ilişkiyi bu denli arzuladığımdan bihaberdim. Sadece mantıklı olduğu için istediğime kendimi o kadar inandırmıştım ki duygularımı yeni fark ediyordum. Şerefsizi kaç gündür göremiyordum. Görsem de zaten iki kelam etmeden kaçıyordu. Bu durumdan çok sıkılmıştım.

Binasının önünde çıkmasını beklerken sabah söylediğim yalanın ne kadar içler acısı olduğunu düşünüyordum. Kısa bir mesafe de olsa Tolga'ya kadar birlikte yürümekte kararlıydım. Evde olmadığım söyleminin tek doğru noktası yoktu. O bilekliği almak istemiyordum. Furkan'ı görmeliydim. Onunla konuşmalıydım.

Açılan kapıyla düşüncelerimden sıyrılıp kapıya döndüm. Bir elinde poşet, diğer elinde telefonuyla çıkan Furkan anında kadrajıma girmişti. Gözünü telefondan ayırmadan tek eliyle mesaj yazıyor gibi görünüyordu. Bu manzaraya istemsizce kaşlarım çatıldı. Tamam, belki benim mesajlarıma da saniyesinde dönüyor olabilirdi ama şu an meşgul olduğu halde kiminle konuştuğu benim için fazlasıyla önem arz ediyordu.

Gönder tuşu olduğunu varsaydığım tuşa basıp sırıtarak ekranı kapattıktan sonra arka cebine bıraktığı telefonla başını kaldırmıştı. Kaldırdığı gibi göz göze geldiğimizde çatık kaşlarım istemsizce gevşedi. Gözümün içine bakmasını bile özlediğimi fark etmiştim.

"N'aber?"

Yüzündeki sırıtış silinip gözlerine bıkmış bakışlar yerleşirken derince iç çekip 'iyi, sağ ol' diye söylenip ilerlemeye devam etmişti. Adımlarının normalden hızlı olduğunu fark ettiğim gibi koşarak yanına yetişmiştim.

"Ne bu acele Furkileyto?"

Olduğu yerde durup gözlerini sıkıca yumup dudağını yaladıktan sonra sert bakışlarını bana çevirip konuşmuştu.

"Beni ne zaman salacaksın Tahir?"

Kurduğu cümle kaşlarımın çatılmasına sebep olurken içten içe fazlasıyla kırıldığımı hissediyordum. Furkan'ın benimle böyle konuşmasına dayanamıyordum.

"Aynı yere gidiyoruz nasıl olsa. Beraber yürüyelim işte."

Cevap vermeye bile tenezzül etmeden beni baştan aşağı süzüp göz devirerek önüne dönmüştü. Ses etmediğine göre bu olumluya işaretti. Yol boyu ses etmeden uzunca bir süre yürümeye devam ettik. Sokak ayrımına vardığımızda aklıma gelen fikirle bir anda Furkan'ın kolunu tutup ücra sokak aralarına doğru çekiştirmeye başlamamla 'ne yapıyorsun, bırak, Tahir, sana diyorum' vesaire vesaire diye söylenmeye başlamıştı.

Duvar ile kapatılmış köşeye vardığımızda hiçbir pencerenin göremeyeceği kadar ücradaydık. Kolunu elimden kurtarıp sert bakışlarını gözlerimin en derinlerine dikerek derin derin soluklar almaya başlamıştı.

"Konuşmamız lazım."

Yüzündeki sert ifade yerini alaycıl bir ifadeye bırakırken azı dişlerini yalayıp 'hah' diye bir ses çıkartmıştı. Anlaşılan o ki yapacağım konuşmanın boş olduğunu sanıyordu. Öyle sanmaya devam etsindi. Birazdan görecekti. Beklemeden direkt konuya girdim.

"Son günlerde aklımdaki tek kişisin."

Tepkileri duraksarken yine de bozuntuya vermeyip sadece kollarını birbirine geçirmekle yetinmişti. Sırtını arkasında kalan duvara yaslayıp başını da geriye attı. Uzun bir konuşma olacağını düşünüyordu.

"Sadece aklımda mı? Kalbimde, ruhumda, hatta yokken bile yanımdasın. Benden bir parçasın."

Zorlana zorlana kurmaya çabaladığım romantik cümlelere tek bir tepki bile göstermeden boş boş bakmasıyla kalbime bir umutsuzluk yayılmaya başlamıştı.

"O gün... Çok büyük eşeklik ettim. Yemin ederim gösterdiğim tepki bilinçli değildi. Aramızda bir şey olmasından rahatsız olmak şöyle dursun, keyfinden kafayı yerim ben Furkan. Görmüyor musun? Sen bana bakmazken bile beni görürsün. Görmüyor musun? Sana ne denli deli oluyorum oğlum.

Birkaç gün içerisinde en ufak bakışını, en sıradan davranışını bile özledim. Özlem de ne özlem ama. Hissetsen aklın hayalin durur. Çok pişmanım. Haklısın. Gerçekten haklısın. Sen yapsan ben de çok kırılırım. Ben de tepki gösteririm. Ama yemin ederim ki pişmanım."

Birkaç saniye duraksayıp derince iç çektim. Furkan hala sessizdi.

"Anla işte oğlum be. Anla. Aklım da kalbim de sen olmuşsun. Ben olmuşsun. Anla..."

Sessizliğini sürdürürken diyecek bir şey kalmadığını düşünüp başımı önüme eğmiştim. Umutsuzluk tüm kalbimi sararken vazgeçmek istemediğimi kalbime haykırıyordum. Pes etmeyecektim. Yumruklarımı sıkıp başımı eğdiğim yerden kaldırdığımda tam ağzımı açıp konuşacaktım ki Furkan'ın yaslandığı yerden ayrıldığını gördüm. Gideceğini düşünürken üzerime bir adım atıp bana yaklaştığında şaşkınlıkla olduğum yerde kaldım.

"Bir kez daha henüz adı bile olmayan ilişkimiz hakkında abuk subuk cümleler kurar, saçma olduğunu ima edersen ebeni sikerim."

Sözlerini bitirip bir eliyle sıkıca yakamı kavradı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan kapanan gözleri ve yaklaşan yüzüyle kalbim benden önce durumu kavramış gibi delicesine atmaya başladı. Sanki beni aşıp Furkan'a erişmek istiyordu. Benim gözlerim de yavaşça kapanırken yüzüme yaklaşan dudaklar yüzümü yalayıp geçmişti. Anın büyüsünü bozmak istemediğimden ne olduğunu anlamak için tek gözümü açıp baktığımda kulağıma eğildiğini gördüm.

"Sen bu öpücüğü hiç hak etmiyorsun kankacığım. Kusura bakmayacaksın."

'Kanka' kelimesini bastırarak söyledikten sonra çekip giderken olduğum yerde hareket etmekte zorlanmıştım. Anasını satayım elim ayağım birbirine girecek kadar heyecanlanmışken bir anda kalkmış sik gibi ortada bırakılmıştım. Yüzümü anlamsız bir sırıtış sararken bu halinin de ayrı bir etkileyici olduğunu tekrarladım. Ben bu çocukla kafayı bozmuştum.

---

Tolga'dan

Çalan kapıyla çalışma masamdan kalkıp kapıya doğru ilerlemeye başladım. "Ben açarım." diye anneme haber verirken kapıya kadar ulaşmıştım. Kulpu indirdiğim gibi karşımda gördüğüm ikiliyle tek kaşını kaldırdım. Ellerinde bir dolu poşet olan Çağrı ve Akif 'Biz geldik kanka.' dedikten sonra izin bile almadan içeri daldığında şok içinde arkalarından bakmıştım. 'Hoş geldiniz' diye mırıldanmakla yetindim.

"Hoş bulduk. N'aber Tolga?"

Akif'in sorusuna dürüst cevap verip vermemek arasında kalırken 'iyi' diye geçiştirip konuyu kapatmıştım. Onlar koltuklara yerleşirken mutfaktan elinin unuyla çıkan annem Çağrı ve Akif'i gördüğüne hiç şaşırmamış gibi görünen haliyle 'Hoş geldiniz çocuklar' deyip gülümsemişti. Onlar da karşılık verdiğinde tekrar mutfağa dönen annemle bir şeyler döndüğünü anlamıştım.

"Sağ ol, biz de iyiyiz işte ne yapalım?"

Onlara hal hatır sormadığım için söylenen Akif'e bakıp 'tamam' demekle yetinmiştim. Dünkü kavgadan sonra hiçbiriyle konuşmak istemiyordum. Haberleri olsun olmasın o an hissettiğim duyguyu her düşünüşümde tekrar kanıma karıştırıyordum. Çok rahatsız olmuştum.

"Tolga'm, iyi misin?"

Çağrı'nın şahıs ekiyle konuşup elini omzuma atmasıyla istemsizce yumuşadığımı hissediyordum. Şu lanet olası vicdanıma hakaretler etmekle yetindim. Sevdiğim insanların en ufak bir affedilme çabasında hemen yumuşuyordum. Yine de yüz vermeyerek kollarımı bağlayıp başımı öteki tarafa çevirdiğimde sorduğu soruyu cevapsız bırakmıştım.

"Herhangi bir konuda bize kırılmış olabilir misin acaba?"

Beni artık çözmüş olan, gereksiz arkadaşıma gözümün ucuyla bakıp gözlerimi kaçırmıştım. 'Kırılmak hafif kalır, size parçalandım' diyemiyordum. Akif'in kaş göz yaparak Çağrı'ya çekilmesi gerektiğini işaret ettiğini gördüğümde kaşlarımı çattım. Çağrı'nın elini omzumdan indirmesiyle tekrar kaldırıp oraya koyduktan sonra kollarımı iç içe geçirdim. Çağrı'nın bıyık altı sırıtışını yakalarken aynısından Akif'in de yüzünde görüyordum.

Temas bağımlısı olduğumdan ve uzun süredir bu çocuklarla doğru düzgün zaman geçirmediğimden bu teması kesmesini istememiştim. Çağrı'yı da Akif'i de gerçekten çok severdim. Sadece şu an onlara biraz fazla kırgındım ama onlardan uzak kalacak değildim.

Çalan kapıyla ayaklanacağım esnada Akif'in 'siz oturun' demesi üzerine yerime iyice kurulup arkama yaslanmıştım. Böyle nazik hareketleri de bir ayrı seviyordum. Aynı saniyelerde Çağrı'nın elinin saçlarıma çıkıp karıştırmasıyla da gün sonuna kadar onları affedeceğime emin olmuştum.

"Hoş geldin."

Akif'in sesiyle kimin geldiğini görmek için hafifçe koltukta eğildim. Akif tam kapının önünde durduğundan gelenin kim olduğunu göremiyordum. Akif'in çekilmesini beklerken Çağrı'nın 'düşeceksin' uyarılarına burun kıvırıp kapıya daha çok eğildim. Görüşüm hala kapalıyken kapının örtülmesiyle Akif'in tekrar salona döndüğünü gördüm. Gelen kişinin peşinden ilerlediğini anladığımda oturduğum yerde doğruldum.

Saniyeler ardından Akif önde Furkan arkada içeri girmişlerdi. Furkan'ın hiçbir şey demeden yanıma gelip sıkıca sarılmasıyla gözlerimi doldurdum. Sarılmasını bir an önce bitirip çekilmesini beklerken karşılık almadan çekilmeyeceğini anlayıp içimden geldiğince, sıkıca sarıldım.

Furkan'ı da çok özlemiştim. Sanki asırlardır hepsinden uzak kalmışım gibi bir özlem tüm kalbimi doldururken dolan gözlerimi daha fazla tutamadım. Başımı Furkan'ın omzuna gömüp ağlamaya başladım. Odadan yükselen seslerle bir anda başımıza toplanan ikiliye cevap vermek istemediğimden yüzümü daha çok bastırıp sessizce ağlamaya devam ettim. Bu sırada Furkan'ın diğerlerine bir şeyler mırıldandığını duymuş ama ne dediğini çözememiştim.

Vücudum ağlamanın etkisiyle yavaş yavaş sakinleşmeye başladığında hıçkırıklarımı dindirmeye çalıştım. Başımı Furkan'ın omzundan çekerken sırılsıklam olmuş omzuna mahçupça baktım. Furkan bakışlarımı yakalamış olacak ki karşılık verircesine konuştu.

"Oh, bu ıslaklık iyi geldi. Dışarısı cehennem gibi cayır cayır yanıyor be."

Söylemine istemsizce gülerken yüzüne babacan bir sırıtış yerleştirip bir süre saçlarımı karıştırmıştı. Saçımla yeterince uğraştığını düşündüğünde de kendini yanımdaki koltuğa fırlatıp cebindeki telefonu çıkardı. Kapının tekrar çalmasıyla bu defa ayaklanan Çağrı olurken burnumu çekmeye devam ediyordum.

Açılıp kapanan kapı ardından içeri gözünde kocaman bir morluk, kaşının üzerinde patlak, dudağının kenarında bir başka patlak ve bir yanağında şişlikle giren Güney'e şokla bakmıştım. Sanki bir ayıyla boğuşmuş gibiydi aldığı yaralar. İçimin cayır cayır sızlamasına engel olamazken yüzümü buruşturup başımı çevirmiştim. Ona acımak istemiyordum.

"Oha kanka yüzüne ne oldu?"

Yanımda yattığı yerden bağırarak tepki gösteren Furkan ile gözlerimi anlık Güney'e çevirmiştim. Onun gözlerinin çoktan üzerimde olduğunu fark edip istemsizce irkildiğimde tekrar önüme döndüm.

"Bir şey olmadı."

Gözlerinin hala üzerimde olduğunu hissederken oturduğum yerde rahatsızca kıpırdanmıştım. Bana baktıkça sanki o yaraları ben açmış gibi hissediyor, vicdan azabıyla olduğum yerde katlanıyordum.

Akif'in 'şöyle geçin' demesiyle içeri girdiğini yeni fark ettiğim Tahir'i de sonunda görmüştüm. Yanıma gelip 'vay, aslan kardeşim alçı çıkmış, hayırlı olsun' diyerek elini uzatmış, karşılık verdiğimde göz kırparak kendini Furkan'ın yanına bırakmıştı. Furkan'ın göz ucuyla ona bakıp göz devirerek önüne döndüğünü gördüğünde bu hareketine tepki göstermek yerine sebepsizce sırıtmıştı. Şu aralar bunlar da bir tuhaftı.

Herkes yerleştiğinde eller telefonlara gitmiş, yine yalnızlık hissi bünyemi sarmıştı. Dertli dertli iç çektiğimde yanımdaki Furkan kafasını telefondan kaldırmadan elini omzuma atıp omzumu sıkmış, ardından bana dönüp gülümsemişti. Yanımda olduğunu hatırlatmaya çalışıyor gibiydi. Gülümseyişine karşılık verdim.

"Anlat şimdi Tolga Efendi. Ne oluyor?"

Tahir'in sorusuyla bir defa daha iç çekerken gözlerim tekrar en olmayacak kişiyi bulup Güney'e bakmıştı. Elini telefonuna atmadan full fokus bana baktığından gözlerim ister istemez ona kayıyordu.

"Bir şey olmadı..."

"Reklamları geç kanka. Hadi."

Son kez derince iç çektikten sonra uzun bir soluk alarak utana sıkala konuya girmeye çalıştım.

"Belki duymuşsunuzdur. Dün sınıfta..."

Olanları anlatmaya dilim varmazken nasıl ifade edeceğimi bilemiyordum. Dayak yediğimi öylece söylemeyi gururuma yedirememiştim.

"Tolga. Bizden konu ne olursa olsun çekinme. Biz senin dostunuz. Sana yabancı değiliz. Çekinmene, utanmana, sıkılmana gerek yok."

Başımı eğdiğim yerden kaldırıp Çağrı'nın gözlerinin içine bakarak gözlerimle teşekkür etmiştim. Gerçekten bu çocukları çok seviyordum. Çalan kapıyla konuşmam bölünürken Çağrı işaret parmağını kaldırarak '1 dakika' demiş ardından odadan çıkıp hızla kapıyı açmıştı. 'Hoş geldiniz.' konuşmaları dönerken içeri girdiklerinde Kaan ve Buğra'nın da Çağrı'ya katıldığını görmüştüm. Kaan'ın gözleri Çağrı'da takılı kalmışken Buğra'nın dürtmesiyle irkilmişti.

İkili yanıma gelip sırayla kafa tokuşturduğunda onlara da 'hoş geldiniz' deyip oturmalarını işaret etmiştim. Buğra'nın dışarıdaki sıcağa rağmen giydiği deri cekete laf atmayı bir kenara not edip konuşmama devam ettim. Kaan ve Buğra'nın da bu konuşmayı beklediğini zaten biliyordum.

"Volkan piçiyle atıştık. Salak salak şeylere kızıyordu. Geldi bir tane geçirdi suratıma. Sonra üzerine olur olmadık laflar etti. Alçılı ayağımla kalkıp bir şey yapmadım ama... çok içerledim. Çok yalnızdım. Çok yalnız hissettim."

Sonlara doğru sesim kısılırken başımın tekrar eğilmesine engel olamamıştım. Yalnız hissettiğimi onlara söylemeye çekiniyordum çünkü böyle konuştukça ilgi delisi gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Onların desteğini fazlasıyla üzerimde hissederken yalnız hissettiğim anlarda kendimden aynı şu an olduğu gibi utanırdım.

"Özür dileriz."

Furkan'ın konuşmasıyla başımı kaldırıp gözlerinin içine baktığımda gözlerinde gördüğüm pişmanlıkla yüzümü fazlasıyla hüzünlü bir ifadeye bürümüştüm. Dudağım büzülürken tekrar ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

"Haberimiz yoktu Tolga. Gerçekten. Olsaydı saniyesinde hepimiz sınıfına damlardık zaten. Sen bizim için çok kıymetlisin."

Bu defa konuşan Buğra'nın gözlerinin içine bakıp gururla gülümsemeye çalıştım. Böyle arkadaşlarım olduğu için kendimle gurur duyuyordum.

"Seninle sorunu olanın bizimle sorunu vardır Tolga. Görüşeceğiz o Volkan denen puştla da."

Tahir'e dönüp sessizce teşekkür ettiğimde teşekkürüm için azar yemiş, yüzüme samimi bir gülüş yerleştirmiştim.

"Bir dahakine anında ara veya mesaj at bize Tolga. Lütfen."

Kaan'a dönüp 'tamam' diye mırıldanarak gülümsediğimde göz kırpmış, gülümsememe karşılık vermişti.

"Aynen öyle."

"Katılıyorum."

Akif ve Çağrı da diğer konuşanlara destek çıktığında ne kadar şanslı olduğumu bir defa daha fark etmiştim. Üzerime anlık çöken yalnızlık duygusunu kepçeyle kazıyıp alırlarken göz yaşımı daha fazla tutamamış, sağ gözümden bir tanesini düşürmüştüm. Elimi çıkartıp hızla silerken omzumdaki elini hala çekmemiş olan Furkan'ın 'Hadi lan. Yapma şöyle.' tarzı azarlamasıyla gülüp onaylamıştım.

Ağzını bıçak açmayan, gözlerini bir saniye üzerimden çekmeyen Güney'e tekrar döndüğümde üzerindeki gerginliğin arttığına şahitlik etmiştim. Gözüm eline kaydığında yumruk yaptığı elini saklamaya çalıştığını fark edip kaşlarımı çatmıştım.

"Kusura bakmayın çocuklar. Acele gelince biraz geç kaldı. Tolga, annem hemen sehpaları çıkart arkadaşlarına. Koyalım tabakları."

Elinde tepsiyle içeri giren annem yüzünden bakışlarımı üzerinden çekerken oturduğum yerden ayaklanıp sehpaları elime almıştım. Bazen iki bazen de üç kişinin ortasına bir sehpa olacak şekilde yerleştirirken Güney'in önüne geldiğimde gözlerimi ona değirmemek için fazlasıyla çaba göstermiştim. Tüm sehpaları yerleştirdikten sonra annem de tabakları servis etmiş çayları getirmeye gitmeden önce sarılıp saçlarıma bir öpücük kondurmuştu. Gülümseyerek öpücüğüne karşılık verdiğimde dünden beri ilk defa samimi bir şekilde güldüğünü görüyordum.

"Koç, pazar günü antrenman yapmayacağını söyledi."

Akif'in ağzına tıkıştırdığı kurabiye yüzünden boğuk çıkan sesiyle gözlerimiz ona dönerken bir eliyle ağzını kapatmıştı. Herkesin yüzüne neşeli bir ifade yayılırken bu duruma üzüldüğümü hissediyordum. Günler sonra ayağımdaki zıkkım alçıdan kurtulup saatlerce voleybol oynamaya çok hevesliydim. Yarınki antrenmanın iptal olduğuna kırılmıştım.

Sohbet bir anda konudan konuya atlamaya başladığında kurabiye yerken bile elini omzumdan çekmeyen Furkan'a bakıp sırıttığımda Güney'in bakışlarını bir kez daha üzerimde hissettim. Bu defa yakıcı tadı üzerimde hissettiğimde olduğum yerde rahatsızca kıpırdanarak gözlerimi kaçırdım. Gün sonuna kadar daha fazla bakışma istemiyordum.

---

AJDAR'IN ÇİKİTA MUZLARI

Tahir: Kanka, iyi ki yarın antrenman yokmuş ya.

Furkan: Belliydi zaten yarın antrenman yok demesinden.

Kaan: Sanırım kollarımı kaybettim manşet vurmaktan.

Tahir: Bir de bana sor. Tüm vücudumla kurtarmaya çabalıyordum ben.

Akif: Tamam, söylenmeye gerek yok. Bitti işte.

Tolga: Ananı sikeyim. Ben uzun süredir antrenman yapmıyordum. Hem hamlamışım hem de bitmişim. Bu nedir amk?

Buğra: Bu defa ben bile yoruldum.

Tolga: Vayy. Zahmet etmişsiniz Buğra Bey.

Buğra: Sataşma bana Tolgacık.

Tolga: Sataşırsam ne olur?

Buğra: Göstereyim mi?

Tolga: ABOOOO.

Tolga: Olur 🫢

Akif: Ben de bakayım.

Tolga: Oha. Akif?

Tolga: Sen misin bu?

Akif: ?

Tolga: Sen asssla böyle bir şeyin ironisine bile dahil olmazdın.

Tolga: Ne oluyor?

Akif: Ne alaka oğlum?

Akif: Şaka olsun diye yazdık öyle.

Tolga: Emin misinn?

Akif: Eminim Tolga.

Tolga: Eehhh. Peki madem.

Buğra: Sana da gösteririm kaptan, için rahat olsun.

Akif: Eyvallah.

Buğra 'Eyvallah.' mesajına 👍 ifadesi bıraktı.

---

Tahir & Furkan DM

Tahir: Ee ne zaman öpüşüyoruz?

Furkan: ?

Furkan: Hiçbir zaman?

Tahir: Ya ama böyle konuşmadık biz bunu.

Furkan: Ne diye konuştuk.

Tahir: O öpücüğü hak etmediğimi konuştuk. Daha sonra öpüşürüz demek oluyor bu.

Furkan: Yo.

Tahir: Ne yo? Sus. Öpüşcez.

Furkan: Yok.

Tahir: Git.

Furkan: Tamam.

Furkan çevrim dışı

Tahir: ŞAKAYDI.

Tahir: VALLAHİ ŞAKAYDI.

Tahir: LAAAAAN.

Tahir: Puh, senin kalıbına sıçayım Furkan.




















---

Sonunda barıştı bebeler ya. Ağlicaktım az daha küs kalsalar. Normalde bu bölüm dün gelecekti, dün yazmaya başladım ama beklediğimden uzun oldu. Sabaha kaldı 😔

Okuduğunuz, beğendiğiniz ve yorum yaptığınız için teşekkür ederimm ️❤️

Pokračovať v čítaní

You'll Also Like

59.2K 2.9K 78
@Çağlar :Ondan uzak dur demiştim ! @Atlas :Bende sana cevabını vermiştim. @Çağlar :Kavga ettik ? @Atlas :Kafa attığımda cevabını aldığını düşünmüştüm...
154K 9.9K 57
(tamamlandı.) -texting. Bike: Gayim ben Bahadır. Bike: Kız ayarlamaya çalışma artık bana. "Balıktım ben. Girmemem gereken sulara girmiş, fütursuzca...
Ağır Abi / bxb ☑️ Od Vera

Všeobecná beletria

14.6K 934 8
Kaya sessiz sakin kendi halinde bir polis memuruydu ve çocukluk arkadaşı, Kerem ile nişanlı rolü yapacaktı.
Sahte Aşk / bxb Od Sirdav

Všeobecná beletria

5K 628 6
Berkan komutan, kızının velayetini kazanmak için İkra Komutanın evlilik teklifini kabul etmişti. Komutan x komutan