Saat Yönünde

By yoonnad_

709K 29.3K 3.3K

Mısra'nın kahverengisiydi Anıl, en sevdiği renkti. Gün gelip ellerine karışınca, onunla beraber uçuk ama faz... More

SEVGİLİ KAHVRENGİ'YE
SY•1.BÖLÜM•
SY•2.BÖLÜM•
SY•3.BÖLÜM•
SY•4.BÖLÜM•
SY•5.BÖLÜM•
SY•6.BÖLÜM•
SY•7.BÖLÜM•
SY•8.BÖLÜM•
SY•9. BÖLÜM•
SY•10. BÖLÜM•
SY•11.BÖLÜM•
SY•12. BÖLÜM•
SY•13.BÖLÜM•
SY•14. BÖLÜM•
SY•15. BÖLÜM•
SY•16.BÖLÜM•
SY•17.BÖLÜM•
SY•18.BÖLÜM•
SY•19. BÖLÜM•
SY•20.BÖLÜM•
SY•21.BÖLÜM•
SY•22.BÖLÜM•
SY•23.BÖLÜM•
SY•24.BÖLÜM•
SY•25.BÖLÜM•
SY•26.BÖLÜM•
SY•27.BÖLÜM•
SY•28.BÖLÜM•
SY•29.BÖLÜM•
SY•30.BÖLÜM•
SY•31.BÖLÜM•
SY•32.BÖLÜM•
SY•33.BÖLÜM•
SY•34.BÖLÜM•
SY•35.BÖLÜM•
SY•36.BÖLÜM•
SY•37.BÖLÜM•
SY•38.BÖLÜM•
SY•39.BÖLÜM•
SY•40.BÖLÜM•
SY•41.BÖLÜM•
SY•42.BÖLÜM•
SY•43.BÖLÜM•
SY•44. BÖLÜM•
SY•45. BÖLÜM•
SY•46. BÖLÜM•
SY•47. BÖLÜM•
SY•48. BÖLÜM•
SY•49.BÖLÜM•
SY•50. BÖLÜM•
SY•51. BÖLÜM•
SY•52.BÖLÜM•
KAHVERENGİ'DEN

SAAT YÖNÜNDE •SONUNCU BÖLÜM•

10.2K 503 119
By yoonnad_

Bu bölüm, Saat Yönünde hikayesinin son bölümüdür. Bundan sonra bölüm gelmeyecektir. Bilginize...

Herkes kendi hayatının başrolünde oynar. Kendine göre yan karakterler belirler ve onlarla sıradan, heyecanlı, güzel, acı dolu olaylar yaşarlar. Aslında sıkıntı yaşanılanlar değil. Sorun şu ki, tek başına bir başrol işe yarar mı? Peki başrol, yanına yan karakter bulamıyorsa... ne kaldı ona hayattan geriye, tutulmamış bir filmden başka?

Bazılarımız böyle işte, yarımlarını zamanında eksik bıraktılar. Eksik bıraktıklarını başkaları tamamdı. Eksiklikler arttı, yarısı olmadan yapamadı. Ama sorun şu ki, yarım bıraktığını başkası tamamladı. Sorun şu ki, bizi yarım bıraktığımızdan başkası tamamlayamazdı. Çünkü sevenin ahı vardır, yarım bırakır.

Cenk, Nergiz'i yarım bıraktı. Nergiz'i Timuçin tamamladı. Zaman geçti, Cenk Nergiz'de ki yarısını almak istedi ama Nergiz'de ona verilecek yarım kalmadı. Nergiz'in ahı tuttu, Cenk bir ömür boyu yarım kaldı.

Dudaklarını alnımda hissettiğimde onun güzel kokusunu içime çektim. Bu kadar güzel bir adama sahip olduğum için şanslıydım. Büyük bir kalbe sahipti, o kadar sevgi doluydu ki... beni hiç bir zaman sevgisiz bırakmadı. Bazen onu sevmeye utanır oluyorum, onun sevgisinin karşısında benim sevgim ona yetişmiyordu.

"Seni her saniye, her dakika, her saat, her gün, her hafta, her ay, her yıl, her asır, her zaman diliminde seveceğime yemin ederim Kızılım" Timuçin yine o güzel kelimelerle, kalbime açmış olduğu sonsuz yolculuğa yelken açmıştı.

İçime anlamsız bir sızı oturdu. Ben ne yaptım da seni hak ettim be adam? Benim gibi günahkarın hakkı mıydı böyle güzel cennet? Sen kimin hakkıydın, seni ondan çaldım, bilmiyorum ama iyiki girmişsin hayatıma. Sen olmasaydın, belkide bir bok çukurunun içine bulanıp kalmıştım.

"Sonsuza dek seni seveceğime yemin ediyorum." Her yıl dönümümüzde, birbirimizi sonsuza kadar seveceğimize dair yemin ederdik. Neden yapardık bilmiyordum ama sanki hayalimizde var olan sevgi ağacımızı sulardık yeminlerimizle. Daha güçlenirdi ağaç, sevgi ağacının gölgesinde dinlenirdik.

"Artık daha fazla Anıl ile Mısra'yı bekletmeyelim. Yeterince yoruldular." Timuçin, kontaktan anahtarı çıkartıp, arabadan aşağıya indiğinde kocaman bir gülümseme yüzüme yayıldı.

Bazı şeyler yoluna giriyordu. Mısra artık mutluydu, Mısra artık gülüyordu. Mısra'yı emanet edebileceğimiz biri vardı. Artık tek biz değil, Mısra ile Anıl'da mutlu olacaktı. Biz artık hep beraber mutlu olacaktık.

Arabadan inip direk Timuçin'in elini sıkıca tuttum. Dudaklarımı büzerek ona baktım. "Bir erkek çocuğumuz olsa ne güzel olurdu." Dediğimde, Timuçin'in yüzüne keyifsiz bir gülüş yayıldı. "Olur Kızılım." Dediğinde, evimize doğru ilerledik.

Dış kapının önünde, iri yapılı sarışın adamı gördüğünde, kalbimin sıkışması bir oldu. Nefes alamıyordum. Timuçin'in eline kenetli olan, parmaklarımın daha sıkı kavrandığını hissettim.

Yıllar sonra adam geri gelir, elinin tersiyle ittiklerinin değerini anlar. Geri kazanmak ister, sonra bir bakar kazanılacak bir bahis yoktur ortada. Çünkü bahis, gittiği gün bitmiştir. Ve kazanan giden olmuştur. Kazandığı ise kaybettikleridir.

"Nergiz eve girmeni istiyorum." Baş parmağımla Timuçin'in elini okşadım. Sakin olması gerekiyordu. "Sakin ol kocacığım." Dediğimde, Timuçin sinirden koyulaşmış bal rengi gözlerini üzerime dikti. Bakışları yumuşadı, merhametli koca bebek seni!

Cenk bizi fark ettiğinde, bakışlarını gözlerime kenetledi. Ne vardı o gözlerde sahi? Pişmanlık mı? Keşke mi? Acı mı? Yıpranmışlık mı? Sahi Cenk, o kaçamak bakışlarında ne halt gizliydi. Gözlerini sıkıca yumup, yüzünü okşadı.

"Nergiz, konuşabilir miyiz?" Cenk'in bu kelimesinden sonra, Timuçin bir adım öne attı. Ama onu engelledim. "Timuçin, bizi yalnız bırakır mısın?"

"Lütfen" dediğimde onaylar bir şekilde başını salladı ve güzel dudaklarını alnıma kondurup içeriye yöneldi.

"Efendim." Cenk, üç adım attığında yanımdaydı. Aşk mıydı tek kullanımlık olan? Bir kerelik, daha sonra elde edemeyeceğimiz? Bu adama aşık mıyım ben? Ama aşkında değeri yitiyormuş. Aşk bizim bildiğimiz, çocukluklar değilmiş. Aşk; fedakarlık, hoşgörü, şefkat, korumak, en önemlisi koşulsuz sevmekmiş. Sende hiç bir zaman var olamayacak bir duygu Cenk bu. Senin kalbinde, hiç bir zaman bu duygular yeşermedi.

Mavi gözler, kızarırken içim sızlamadan ona bakıyordum. Ağlattıklarına saysaydı. "Nergiz... Bunu söylemeye yüzüm yok ama ben çok pişmanım." Bu cümleyi duyduğumda küstahça kahka çıktı ağzımdan. Onun gözlerinden bir damla yaş süzüldü.

"Ne sanıyordun, o geminin gidişi olduğu gibi dönüşü olmayacağını mı? Ama şunu bilmeliydin ki, o liman geri geldiğinde yerinde olmayacaktı. Ben artık yokum, pişmanlıklarla dolu kal. Hiç gülme, mutlu olma!" Dediğimde, sesim titremişti ona karşı. Nefretimi kusuyordum.

"Biliyorum! Zaten biliyorum Nergiz, gittiğim andan beri biliyordum döndüğümde olmayacağını. Sadece hesaba katamadığım bir durum vardı. Kızım... Ben onu özlüyorum Nergiz." Cenk küçük bir çocuk gibi karşımda kıvranırken, gözümde biriken su tanelerini, özgürlüğe kavuşturdum.

"Senin bir kızın yoktu, unuttun mu?" Cenk olumsuz anlamda başını salladı. "Lütfen... Lütfen bunu bana yapma." Yıkılmış gibiydi. Yarım kalmış gibi. Kimse tamamlayamamış gibi.

"Sen ne yaptıysan kendine yaptın zaten. Şu haline bir bak!" Bakışlarını başka yana çevirdi. "Sadece onunla biraz olsun konuşmak istiyorum. Ben ona layık bir baba değilim."

"Olmazsında zaten." Dediğimde, bakışlarını yeniden bana çevirdi. "Yarın, kızımı bu caddedeki parka getirir misin?"

Lanet olsun! Ona ne kadar kızsam, Ezgi onun bir parçasıydı. Biraz olsun hakkı vardı, Ezgi'yi görmeye. "Peki" deyip, eve doğru ilerledim. "Teşekkür ederim" dediğinde arkamı dönmedim, arkamda kalanlarla ilgilenmiyordum artık.

Mısra'dan

Cenk kızını bir yabancı olarak izlemeyi kabul etti. Kendi açtığı yalnızlık kuyusuna sadece Ezgi'yi yanına aldı ve kızına kendini bir arkadaş olarak tanıttı. O baba olmayı beceremedi. Nergiz zaten olduğu yerden çok mutluydu. Özel kısım, yani bize gelirsek... Bu yeni tanıdığım İskender Bey'e baya aşık olmuştum. Annem ile babamı Anıl'ın yaşadığına ikna etmem zor oldu. Ama başardık. İkinci kez, beni istemeye geldiler. Bu sefer acı kahveyi Anıl içti. Şiir, Anıl'ı benden daha çok sevdi. Kız çocuğu işte...

"Aa olmamış bu saç! Lütfen daha düzgün yapar mısınız?" Artık sıkılmıştım, Nergiz hiç bir saç modelini bana yakıştırmıyordu. Gına gelmişti.

"Çok romantik bir saç istiyorum, dağınık bir örgü olabilir. Evet, saçları dağınık bir şekilde örülsün istiyorum. Benim arkadaşım bugün prensesler gibi olacak!" Nergiz'e sırıtmaya başladım. Sanırım kuaförüm benim yüzümden kafayı yiyecekti. Bir insan hiç susmaz mı?

Evleniyordum. Anıl ile yıllar önce ertelediğimiz, yaşayamadığımız, yarım bıraktığımız her şeyi tamamlıyorduk. Mutluluk yavaş yavaş kapılarını bize açmıştı. Biraz heyecan vardı, alışkın değilim ben bu kadar mutlu olmaya. Sanki her an bir şey olabilirmiş gibi...

Anıl'a kızgınlıklarım yavaş yavaş sevgiye dönüştü. Zaten içimdeki buruklukları sadece o temizleyebilirdi. Nergizlerin evinin yanındaki, evi satın aldık. Sanırım artık, Nergiz ve Nergiz'in kızlarının çenesinden çekeceğimiz vardı. Ne güzel olurdu benimde kızım olsa.

Ya... Aslında ben biraz utanıyordum. Sonuçta bütün akrabalarımız bizi bekliyordu. Beni gelinlikle görünce... Ne bileyim yahu...

"Hani sen evlenmeyecektin?" Ezgi, giydiği beyaz gelinlike yanıma geldiğinde, gülümsedim. Sorgulayıcı mavi gözleriyle bana bakıyordu. "Adam gibi birini buldum." Dediğimde, yüzünü büzdü. "Hani adam gibi biri yoktu?"

"Buldum Ezgiciğim." Kesinlikle annesi kılıklıydı bu kız. Yoksa benim kızımda benim gibi her şeye ağlayan duygusal mı olacaktı?

"Ah... Çok güzel oldu... İşte bu!" Nergiz'e aynadan baktığımda ellerini göğüs kafesinde birleştirmiş bana bakıp gülüyordu. "Duvağını takmalıyız!!!" Resmen konu mankeni gibi, bir koltuğa oturmuş benim iradem dışında, bir ağaç gibi beni süslüyorlardı. Şikayetçi miydim? Hayır. Çünkü ben bu hayatta en kârlı alış-verişimi yaptım. Anıl'ı aldım. Gerisi pek umurumda değildi.

"Bakın gözlerinde, siyah ve açık pembe far renklerini kullanmanızı istiyorum. Çünkü gözleri çok koyu, biraz ortaya çıkarmamız lazım göz rengini. Yüzüne de öyle lütfen, morgdan çıkmış gibi pudra sürmeyin. Zaten cildi tertemiz. Aa biz ne yapalım biliyor musunuz? Yüzüne bence hiç bir şey sürmeyelim. Gayet temiz yüzü. Çok ince bir kalem istiyorum. Biraz da kaşlarını boyayın." Nergiz hala konuşmaya devam ederken, aynada makyajımı yapacak kadınla göz göze geldik. Çok bunalmış gibi görünüyordu. Ona gülümseyince, biraz yumuşadı gibi.

"Neyse ya, siz yapın öyle şey yaparız." Nergiz ken saçını yaptırmaya gittiğinde, kadın gülerek nefesini dışarıya bıraktı. "Sizden heyecanlı" dediğinde güldüm. "Öyledir bizim Kızıl, herşeyden çok istiyordu evlenmemi."

Kadın makyajımı yaparken, koktukta uyuyasım geliyordu. Zaten masaj yapılıyormuş gibi geliyordu, iyicene mayışmıştım. Kaç saattir böyleyim ciddi anlamda fikrim yok! Çünkü Nergiz tam üç kez makyajımı sildirip yeniden yaptırdı. Bu kız niye böyle manyak oldu ya?

"Bitti" sonunda uykudan mayışmış olan gözlerimle aynaya baktığımda, ciddi anlamda aynadaki kişinin kim olduğunu düşündüm. Bu biraz dejavu gibi oldu. Çünkü Anıl yüzünden zayıfladığımda aynaya baktığım kişiyi tanıyamamıştım. Şimdide aynadaki kişiyi tanıyamıyordum.

"Çok güzel oldun be!" Nergiz, edalı edalı bana bakarken sırttım. "Sayenizde!" Dedim. Aslında makyaj çok hafifti ama... Bilmiyorum saçımdan sanırım. Çok değişiktim, üzerimdeki gelinlikten de kaynaklanıyor olabilirdi. Sanırım evleniyordum!

Titreyen ayaklarımla ayağa kalktığımda, anlam bir şekilde gülüyordum. "Evleniyorum Nergiz! Anıl'a..." Dediğimde sesim titremişti. Nergiz boynuma sarılıp, "Her gecenin sabahı, her hasretin sonu vardır kuzum. Sen herşeyin en güzelini hakkettin bu hayatta. Mutluluğu en çok sen hakketin." İçim ne kadar kıpır kıpır olsada bu kızın böyle konuşması beni duygulandırmıştı. "Sakın Mısra! Sakın ağlama makyaj gider!"

"Hanımlar?" Babamın sesini duyduğumda, başımı kuaförün giriş kapısına çevirdim. Takım elbisesi ile çok yakışıklı olmuştu. Yıllar ondan fazla bir şey kaybettirmemişti. "Gidelim mi artık?" Babam elini bana uzattığında, onun koluna girip ilerledim. Gelinlik ağır gibiydi, her an üzerimden düşebilir hissi vardı.

"Mısra, çiceğin..." Ah... Çiceğim tabii... Kalbim çok hızlı atıyordu. Gözüme siyah gelin arabası çarptığında, midemdeki tüm fonksiyonlar iflas etmişti. Artık başka bir boyuttaydım. Anıl arabanın, kapısını açtığında aşağıya indi. Gözündeki güneş gözlüğünü, karizmatik bir şekilde gözünden çıkartıp bana baktı. O bakış... Kahverengiyi daha önce hiç bu kadar güzel görmemiştim. Anlamsız bir şekilde başını sallayıp güldü.

Adım adım gelin arabasına doğru ilerlerken, Anıl'da bana doğru ilerledi. Lanet olsun, bu ağlama hissi hiç geçmeyecek miydi? Artık Anıl, çok yakınımdaydı. Yüzünü yeni traş ettirmişti. Saçlarında anlam veremediğim bir düzen vardı. Sanırım fön çektirmişti. Yüzü daha bir parlaktı bugün, kahverengi bugün çok yakışıklıydı. Benim kahverengim, benim damadımdı.

Gözlerini kırpıştırarak bana baktı. "Sakın ağlayayım deme! Sadece gülmeni istiyorum." Anıl gözlerimin içine, korkarak bakarken gülümsedim. Gözlerim dolmuştu ama!

Elimden tutarak, beni arabaya yerleştirdi. Arabamızı Timuçin kullanıyordu. Nergiz ise ön koltuktaydı. Çocuklar babaannesinin arabasında olması lazımdı.

"Evet bay ve bayanlar bu özel günde sizleride aramızda görmekten mutluluk duyarız..." Timuçin, gülerek arabayı çalıştırdığında bende gülümsedim. Bizim kadar onlarda mutluydu.

Büyük bir konvoyla, düğün yerine ilerlerken, zaman zaman arabanın önünü kesen çocuklar oluyordu. Anıl ile hazırladığımız zarfları onlara veriyorduk. Bu rüya hiç bitmese?

Düğün yerini, güzel bir ormanın kır düğünleri için ayrılmış olan bölümünü seçmiştik. Çok güzeldi, beyaz masaları, beyaz sandalyeleri, yeşil çimenler... Huzur kokuyordu resmen.

Arabadan indiğimde, son kez bakıyormuşum gibi Anıl'a baktım. O da bana aynı manidarlıkla bakıyordu. "Teşekkür ederim. Yaşadığın için, beni yaşattığın için..."
Anıl hüzünlü bir şekilde güldü. "Teşekkür ederim, o güzel kalbinde bana yaşam sunduğun için." Dediğinde, tutamadığım bir damla tuzlu su yanağımdan süzüldü. Anıl kaşlarını çatarak baktığında, gülümsedim.

Elimi sıkıca tutarak, bizim için özel bir şekilde yapılmış olan papatlayalarla süslenmiş olan yoldan ilerliyorduk. Eli sıkıca elimi tutuyordu. Ayakta alkışlayarak bize bakan tanıdık insan figürleri gözümü çarpıyordu. Ama hiç birini gözüm görmüyordu. Sarhoş gibiydim. Ellerim titriyordu. Heyecanlıydım. Bize ayrılmış olan platforma çıktığımızda, Anıl naziklik yapıp sandalyeye oturmamda yardımcı oldu. "Teşekkür ederim." Dediğimde gülümsedi.

Yerine oturduğunda, Nergiz ile Timuçin de yerlerini almışlardı. "Sakin ol tamam mı?" Anıl kulağıma fısıldadığında, gülümsedim. Onun yanında bu ne mümkünse?

"DEĞERLİ KONUKLAR
BU MUTLU GECEYE HER İKİ AİLE ADINA HOŞ GELDİNİZ DİYOR İYİ EĞLENCELER DİLİYORUM.
NİKAH AKDİNE BAŞLIYORUM. " Kırmızı cüppe giymiş olan bayana baktığımda, heyecandan çatlayacak gibi olmuştum. Utancımdan, konuklara bakamıyordum.

"GELİN HANIM ADINIZ SOYADINIZ?"
Dudaklarımı yalayıp, mikrofona yöneldim. Lütfen sesim titremesin! "Mısra KİRAZ." Dediğimde derin bir oh çektim. İşte bu!

"DAMAT BEY ADINIZ SOYADINIZ?" Dediğimde gülerek Anıl'a baktım. "İskender NADİROĞLU." yahu biz sahiden evleniyor muyduk?

" BİRBİRİZİNLE EVLENMEK İSTEDİĞİNİZİ BİZE YAZILI OLARAK BİLDİRDİNİZ. YAPTIĞIM ARAŞTIRMA SONUNDA EVLENMENİZE ENGEL BİR DURUMUN BULUNMADIĞI TARAFIMDAN TESPİT EDİLMİŞ OLUP ŞİMDİ BİR KEZ DAHA MİSAFİRLER VE ŞAHİTLER HUZURUNDA SÖZLÜ OLARAK EVLENMEK İSTEDİĞİNİZİ BEYAN EDERSENİZ EVLENME AKDİNİZİ GERÇEKLEŞTİRECEĞİM."

Yemin ederim kalbimin olduğundan şuan şüpheliydim. Ölecektim heyecandan...

"SİZ SAYIN MISRA KİRAZ YANINIZDA OTUTAN NİŞANLINIZ SAYIN İSKENDER NADİROĞLU BEYİ HİÇ KİMSENİN ETKİSİ VE BASKISI OLMAKSIZIN ÖZGÜR İRADENİZLE EŞ OLARAK KABUL EDİYORMUSUNUZ?"

Nergiz bana göz kırparken, sırtım. Bana öğrettiği taktiği yapacaktım. Biraz bekledim. Küçük bir kalp sıkışması yaşayabilirdi. Ama olsun!

"HAAAAAAAAAAAYIRLISIYLA EVET! " sevli bir şekilde güldüğümde, babamın yüzü gözüme geldi. Adam kırpkırmızı olmuştu. Hep Nergiz yüzünden. Anıl'ın yüz şekilini görmek isterdim.

"SİZ SAYIN İSKENDER NADİROĞLU YANINIZDA OTURAN NİŞANLINIZ MISRA KİRAZ HANIMI HİÇ KİMSENİN ETKİSİ VE BASKISI OLMAKSIZIN ÖZGÜR İRADENİZLE KENDİNİZE EŞ OLARAK KABUL EDİYORMUSUNUZ?"

"Ben onun kadar şakacı değilim, EVET!" Dediğinde, büyük bir alkış koptu.

"ŞAHİTLER OLARAK SİZLERDE DUYDUNUZ BİRBİRLERİNİ EŞ OLARAK KABUL ETTİLER. SİZLERDE ŞAHİTLİK EDERMİSİNİZ?"

Nergiz ile Timuçin gülerek, "evet" dediler.

"BENDE MEDENİ YASANIN VE BELEDİYE BAŞKANIMIN BANA VERMİŞ OLDUĞU YETKİ İLE SİZLERİ EŞ OLARAK İLAN EDİYORUM."

Nergiz bana kaş göz işareti yaptığında çoktan Anıl'ın ayağına basmıştım. "Kaşınıyorsun sen bugün anlaşılan.. Sevgili karıcığım." Gülümseyerek, benimle yakından uzaktan alakası olamayan bir imza attım.

"Nüfus cüzdanını dişi kuşa veriyorum. Allah sizi bir birinizden ayırmasın." Nüfus cüzdanını elime aldığımda sırttım. Olley! Evlendik be... Anıl, ayağa kalkıp benide kaldırdı. Gözlerimin en içine bakıp, kahverengi gözleriyle ruhumu hapsetti. "Hoş geldin gönlüme Mısra Nadiroğlu" diyerek alnıma bir öpücük kondurdu.

Platformdan inip, dans eden insanların arasına karıştık. En sevdiğim şarkı çalıyordu, müzikleri Anıl ayarlaşmıştı. Sezen Aksu'nun bu güzel şarkısı olmazsa olmazdı. Sanki bizim için yazılmıştı bu sözler, hoş geldin Anıl... Hoş geldin sevdiğim.

Ellerini belime yerleştirip, kendine yasladı. Dudaklarımı, onun kulak hizasında tutup şarkıyı söylemeye başladım. Sessizce, sadece ona.
"hiç ummazdım oldu sonbaharda
hediye gibi geldin hoşgeldin
seyirlik değil ömürlük olsun
dilerim bu defa bu son olsun
seyirlik değil ömürlük olsun
bir yastıkta nasip olsun
gel koynuma gel oyunuma gel
akşam gözlü esmer...
safa geldin son ihtimalim
bir sana kalmış halım
hoşgeldin..
seyirlik değil ömürlük olsun
dilerim bu defa bu son olsun
seyirlik değil ömürlük olsun
bir yastıkta nasip olsun
gel koynuma gel oyunuma gel
akşam gözlü esmer.."

Müzik bittiğinde, başımı onun omzundan kaldırdım. "Yeter bu kadar romantizm" dediğinde sırıttım. Damat halayı müziği duyulduğunda, kendimi tutamayıp, Nergiz'in koluna girdim.

Halay mı dersiniz, dans mı dersiniz, misket mi dersiniz, roman havası mı dersiniz, o gece hepsini oynamaktan berbat bir şekilde yorgun düşmüştüm. En güzel anılarımız, en güzel yaşanmışlıklarımızı sığdırdık biz o gecede. Ben artık mutlu olmuştum. Ben mutluydum.

YILLAR SONRA...

Yatağın içinde huzursuzca döndüm. Mert'in olduğu yeri yokladığımda o yoktu. Gözlerimi araladım. Başım çok ağrıyordu. "Mert?" Yataktan kalkıp, yürümeye başladım. "Mert nerdesin?"

Yatak odasından çıkıp, mutfağa doğru ilerledim. "Anıl?" Kapıya geldiğimde sessizce, onlara baktım. Mert büyük ihtimal yine acıkmıştı ve Anıl'da beni uyandırmamak için, onun karnını doyuruyordu. O kadar güzel bir görüntü vardı ki şuan... Mutfağın bahçeye açılan kapısında, Mert'i çimenlere uzandırmış kendiside yanına uzanıp biberonu ağzına tutmuş bir şekilde uzanıyorlardı.

İlk başlarda çok korktum Anıl gider diye... Anıl yine beni bırakır diye... Ama öyle olmadı. Senelerce ben gözümü açmadan yanımdan ayrılmadı. Anıl... Kocam... Onu çok seviyordum.

"Oy Mert" Eylül'ün sesini duyduğumda, sabahlığımın önünü bağlayıp yavaşça yanlarına doğru ilerledim. Nergizlerle bizim evin bahçesi hemen hemen ortaktı. Dolayısıyla, Eylül sabah olur olmaz bizim eve geliyordu. Zilli...

Bende yanlarına gidip, çimene uzandım. "Günaydın" diyerek gülümsedim. Anıl beni fark ettiğinde Mert'in ağzından biberonu çekip bana döndü. Mert çoktan emekleyerek yanıma gelmişti. Merti kucağıma alıp, göğüsüme yatırdım. Anıl'da biraz daha yakınıma uzandı.

Saçlarımda bir öpücük hissettim. "Anne" Mert'in bu kelimesini duyduğumda, gülerek ona baktım. Babasına çekmiş olan kahverengi gözlerine... Gülerek yeniden "anne" dedi. Onun tombul yanaklarıdan öpücük aldım. "Biz karnını doyuralım, biz uyutalım o gitsin anne desin. Hem o anne değil oğlum Sulu Göz"

Gözümden bir damla yaş süzüldü. Mert'in bana anne demesi beni duygulandırmıştı. Bu istemsiz olmuştu. " Ya da boş ver. O sadece benim Sulu Gözüm."

İşte böyleydi bizim hikayemiz, biraz acıyla, biraz mutlulukla bezenmişti. Kavga ettiğimizde oldu, ayrıldığımızda ama her ne olursa olsun yine birbirimizin olduk. Ve yine her ne olursa olsun, hayatlarımızı Saat Yönünde döndürmeyi başardık.

...SON!...

Bir adet Kahverengi ile bir adet Sulu gözün hikayesi buraya kadardı. ♥️

Continue Reading

You'll Also Like

512K 20.3K 37
Selin, iyi bir geleceği olması için hep çok çabalamıştı. En iyi üniversitelerin birinden mezun olmuş ve bir şirket patronunun asistanında isteyebilec...
2.6M 82.9K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
1.7M 55.4K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
18.5K 468 3
İki ayrı mahalle , ikisi de birbirini sevmiyor ve adeta kanlı bıçaklı idiler. Ama iki mahalledeki gençler birbirlerine aşık olup düşmanlığı sona erdi...