KARANLIK GECELER

By DemirHayal

11.5K 1.4K 1.9K

Yaptıklarımızın sorumlusu biziz de, yaşadıklarımızın sorumlusu da biz miydik? Yaşadıklarımızın bizim seçimim... More

GİRİŞ
1.BÖLÜM : KORKU
2.BÖLÜM : KARANLIK ODA
3.BÖLÜM: YANLIZLIK
4. BÖLÜM: GEÇMİŞİN İZLERİ
5. BÖLÜM: KARAKTER TANITIMI
6. BÖLÜM: DOSTLUK
7. BÖLÜM: GEÇMİŞ
8. BÖLÜM: KABUS
9. BÖLÜM: ANLAŞILMAK
10. BÖLÜM: KAYIP
11. BÖLÜM: YUVA
12. BÖLÜM: SEÇİM
13. BÖLÜM: NO.3
14. BÖLÜM : ACILARIN ŞEHRİ
15. BÖLÜM: İHANET
16. BÖLÜM: KARAKTER TANITIMI
17. BÖLÜM: ÖPÜCÜK
18. BÖLÜM: KARAR
19. BÖLÜM: ÖLÜM
21. BÖLÜM: BAŞARI
22. BÖLÜM: SÜRPRİZ

20. BÖLÜM: HAYAL KIRIKLIĞI

105 16 14
By DemirHayal

Hayal kırıklığı diyorduk...

Peki nedir bu hayal kırıklığı?

Biz sevdiğimiz insanlar için feda edemeyeceğimiz hiç bir şey olmamasına rağmen onların bizi tek hatamızda sileceği ya da yok sayacakları bir ihanetti aslında hayal kırıklığı...

 Sevdiklerimize karşı beklentimizi yüksek tutarız.  Çünkü onların bizde ki beklentileri yüksektir. Bizi terk etmeyeceklerine, yarı yolda bırakmayacaklarına, kırmayacaklarına ve üzmeyeceklerine inanırız. Ama onlar kendi çıkarları uğruna tam tersini yaparak bizi hayal kırıklığına uğratırlar...

 Biz o durum içinde güven duygumuzu kaybederiz. Aslında sadece güven duygusunu değil, birçok duygumuzu kaybederiz. Ama kaybettiğimiz duyguların yerine yeni duygular doğar... Duyguların varlığını kaybettiğini düşündüğümüz anda aslında  öfke ve nefret duygumuz başlar...

 Duyguların öldüğünü düşünmek, içinde bir şeylerin kırıldığı nokta da başlar. O nokta da hayal kırıklığı sayesinde olur. Bir insanı hayal kırıklığına uğratırsanız eğer; onu sadece daha çok güçlendirir, size cephe almasını sağlarsınız. 

Bir insanın güvenini kırmak, yarı yolda bırakmak ve onu kullanmak ne kadar hayal kırıklığına uğratsa da daha çok güçlendirir. Ve duygularını kaybettiğini düşünen  birinden korkmanız gerekir. Çünkü yediğin darbeler seni yıkmazsa güçlendirir. Çünkü yediğin her yumruk seni sarsarken eğer o yumrukta devrilirsen yarış biter. Ama o yumrukta devrilmezsen daha güçlü atarsın adımlarını. Her adımında kendinden biraz daha emin olursun...

IŞIL'IN ANLATIMIYLA

"Ö-öldü mü?" Dengemi kaybederek yerimde sendeleyince doktor kolumdan tutmuştu. "Işıl hanım... Ben çok üzgünüm." Sözünü kesmiştim. Ne tepki vereceğimi bilemez haldeydim. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Ölüm... Ölüm neydi ki? Ölüm ne demekti? Ölüm kardeşimi benden mi alacaktı? Ben... Vermem ki kardeşimi!

"Hayır, hayır ölmedi kardeşim! Ölemez benim kardeşim hayır! Gidemez, gidemez bırakamaz beni hayır! Hayır ölemez ölmedi benim kardeşim!"

Ağlıyordum... Ne yapacağımı bilemeden yalnızca çırpınarak ağlıyordum. Kabul etmiyordum, etmeyecektim! Kardeşim beni bırakmazdı ki...

"Yalvarırım! Yalvarırım kardeşimi getirin bana ne olur, ne olur ölmedi o biliyorum yapmayın lütfen onu benden almayın ne olur! Kardeşim, kardeşimi getirin yalvarırım ne olur!"

Defne bir yandan ağlıyor bir yandan beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Neden beni sakinleştirmek istiyordu ki? Kardeşin öldü diyorlardı. Gitti diyorlardı. Kardeşini bir daha göremeyeceksin diyorlardı. Bana hayat bitti diyorlardı ve sakin olmamı bekliyorlardı. Nasıl sakin olacaktım ki? Yaşama sebebimi benden alıp yaşamamı bekliyorlardı resmen...

Defne gözyaşlarını durdurmaya çalışırken bana döndü. "Işıl ne olur yapma kendine bunu. Lütfen sakin ol ne olur güzelim." Titreyen bacaklarımla gruptakilere doğru bir adım attım. "B-benim kardeşim hiç gelmeyecek mi şimdi? Be-ben onu bir daha göremeyecek miyim? Kokusunu içime çekemeyecek miyim? Ama, ama ben kardeşime söz vermiştim. Bizim hayallerimiz vardı. Ben ona daha bir sürü masal okuyacaktım. Biz, biz beraber duman konserine gidip çığlık çığlığa şarkı söyleyecektik."

Gözyaşlarımla hıçkırıklarımın arasından kekeleyerek konuşmaya çalışıyordum. "Neden yaptınız bunu? Neden kardeşimi benden aldınız ki? Bizim daha bir sürü hayalimiz vardı."

Rüzgar'a döndüm. "Işık çok seviyordu seni. Benden bile kıskanıyordu seni biliyor musun?" Eskileri hatırlayınca yüzümde bir tebessüm belirdi. 

"Hatırlıyor musun? Hep sana beni bekle büyüyüp seninle evleneceğim diyordu. Işık süt içmekten nefret ederdi. Ona sütün faydalı olduğunu, içerse büyüyeceğini söylediğimde günde iki üç bardak süt içmeye başlamıştı. Büyümek istiyordu ve sebebi sendin biliyor musun Rüzgar? Seni çok seviyordu çünkü sen onun için mükemmel biriydin. Sana hayranlık duyuyordu. Oysaki onu bir hiç uğruna ölüme terk edecek kadar iğrenç bir varlıksın sen. Beni yalnız bırakacak, bu acıya mahkum edecek, Işık'ın sevgisini hiç hak etmeyecek birisin. Bu bana ilk ihanetin değil ama dimi? Korkaklığından ilk defa yalnız bırakmıyorsun beni. Ama hata bende ki güvendim sana her şeye rağmen bir kez daha güvendim! Ama sen Rüzgar... Sen hep kendi çıkarlarını düşünen, insanların arkasına sığınan ödleğin tekisin. Senin kaderinde var insanların kuyruğu olmak! Ömrün boyunca bir gölgeden farksız, varla yok arasında insanların kuyruğu olarak yaşayıp gideceksin..."

Var olan son gücümle acım, öfkeye  dönüşürken bunu kusarak bedenimden atmak istiyordum. Çektiğim acı öyle farklıydı ki... Zihnimi yoran bu acı bedenimdeyken bir de öfkeyi taşıyamayacak olan vücudum sanki zehir gibi onu atmaya çalışıyordu.

Kumsal'a baktım. "Sen... Senin yüzünden oldu lan her şey! Sen getirdin o belayı başımıza. Bir kere yüzüne vurmadım be bunu! Belanla geldin aramıza, Defne kaçırıldı, benim saklandığım insanlar yerimi buldu. Zorla nişanlanıyordum senin yüzünden. Yorulduk yıprandık hepimiz. Sebebi neydi biliyor musun? Kumsal hanımı korumak! Sonucu ne peki? Kumsal hanım keyfinden dedi ki Gece benim kardeşim onun zarar görmesini istemem ha? Sana gelsin zarar o zaman! Sen gör zarar lan neden benim kardeşim! Bu sikik olayda azıcık alakası olmayan kardeşim çekti bütün acıyı neden be neden? Ya içeride ki ben olsaydım çıtım çıkmazdı be! Gerekirse seni korumak pahasına da olsa içeride acıdan kıvranır bir kez şikayet etmezdim. Ama içerideki kardeşim... beni de anlayın! Kardeşimin acı çekmesine nasıl müsaade edeyim? Ben buna nasıl dayanayım? Küçük, masum bi çocuğun ölümüne nasıl sessiz kalayım? Şaka gibi ya gerçekten!"

Gözyaşlarım dinmek bilmezken bir kahkaha patlatmıştım. "Şaka gibi gerçekten. Sanki bütün olayların sorumlusu Kumsal hanım değilmiş gibi bir de söz hakkı var sanıyor! Bütün her şeyi başımıza getiren o değilmiş gibi kardeşim gibi olan kıza zarar gelmesin diyor. Al o zaman siktiğim peşindeki sapıkları siktir git köyüne lan!"

Kumsal kendini durduramıyor, deli gibi ağlıyordu. "I-Işıl yapma. B-ben bö-böyle olsun iste-temezdim." Kumsal'ın dedikleriyle gözüm iyice dönmüştü. Sinirden deliye dönmüşken ona zarar vermemek adına öfkeyle bağırmış sandalyelerden birine tekme atarak öteye savurmuştum.

Ayaz Kumsal'a destek olmaya çalışırken benim durmam için yalvarıyordu. "Yapma Işıl. Acını anlıyorum ama pişman olacağın şeyler söyleme. O da böyle olsun istemezdi..."
Şaşkınlıkla bakıyordum. Kamera şakası falan mıydı bütün bunlar?

"Dalga mı geçiyorsun sen benimle? Neyi anlıyorsun? Hangi acıyı anlıyorsun sen be? Baba parasıyla geçinen eli sıcak sudan soğuk suya değmeyen tipik zengin piçlerinden biri karşıma geçmiş bu hayata tutunma sebebini kaybettin ve seni anlıyorum mu diyor? Neyi anlıyorsun Ayaz neyi? Neyi anlıyorsun oğlum? Kaybettiğin parayla bir mi sanıyorsun lan? Çaldırdığın arabayla bir mi sanıyorsun! Batan şirketinle bir mi sanıyorsun? Ne sanıyorsun be! Sen kaybetmek ne biliyor musun ha, sen ölüm ne biliyor musun?"

Yiğit'e göz ucuyla baktım. "Sen... Gözümde mutlu, eğlenceli o komik iyi dosttun! Bir çocuğun katili olamayacak kadar iyi birine benziyordun. Demek sende iyi bir oyuncuymuşsun! Ama kardeşimin yüzünü hiç unutma. Unutma ve her gülümsemeyi bırak tebessüm ettiğinde bile aklına kardeşimin yüzü gelsin. Gelsin ki bir daha asla gülemeyesin."

Yiğit söylediklerime karşılık vermemiş, yumruğunu sıkarak dolan gözleriyle arkasındaki sandalyeye oturmuştu.

Tugay'a baktım. "Sen... Aralarında en zeki görünen asıl aptalsın. Yanındakinin iki sahte gülüşüne aşık olacak kadar aptalsın. Ne kadar belli ettiğinin farkında mısın? Sadece gruptakileri bırak yoldan geçen bir yabancı bile Gece'ye olan bakışlarından hislerini anlayabilir. Peki sence Gece ona olan bakışlarından bile hislerini anlayamayacak kadar aptal bir kız mı? Belki de kördür... İhanet gözünü kör etmiştir. Aynı bu kızın sahte masumiyeti sizin gözünüzü kör ettiği gibi..."

Sıra Gece'ye gelmişti. Diğerlerine karşı olan bakışlarım değişmiş, yerini kine, nefrete, hırsa bırakmıştı...

"Ve sen Gece... Asıl katil sensin. Bir çocuğu sen kendi ellerinle öldürdün. Ama gerçekten aptalsın. Bu grupta senin sahte yüzünü fark edecek zekaya sahip tek kişi benken sen beni düşman ilan ettin. Hata yaptığını sana çok acı bir şekilde göstereceğim. Kaybedeceksin Gece. Ama benim kaybettiğim gibi değil. Sen defalarca kaybedeceksin. Yediğin darbeyle kaybettiğini anlayıp ayağa kalkmaya çalışırken bir kez daha kaybedeceksin. Tutunacak dalın kalmayıncaya dek kaybedeceksin. Bu dediklerimi hiçbir zaman unutma. Her kaybedişinde sözlerimi hatırla. Hatırla ki kardeşimi boşa kaybetmiş olmayım."

Nefretle gruba doğru baktım. "Şimdi hepiniz siktirin gidin! Evet acı çekiyorum evet kaybettim. Ama ben her düşüşümde çok daha güçlü bir şekilde ayağa kalkarım. Dua edin kalkamayayım. Hatta kardeşimle beraber beni de öldürmediğiniz için yalvaracaksınız diyebilirim. Hepinizi pişman edeceğim buna. En kısa zamanda ayağa kalkacağım ve hepiniz yaptıklarınızın bedelini öderken zevkle izleyeceğim!  Ben size gelinceye dek sakın bir daha karşıma çıkmayın."

Aklımı kaybetmek üzereydim. Çaresizdim ve bu hayattaki en boktan duygu çaresizlikti. Elim ayağım bağlanmıştı resmen. Ne yapacağımı bilemez haldeydim...

Gruptaki herkes sessizce dışarıya doğru ilerlerken doktor ve Defne'ye de yalnız kalmak istediğimi söyleyerek odadan  çıkarmıştım.

Acımla baş başa kalmıştım. Şimdi tamamen yalnızdım. Artık yanımda beni her halimle sevecek bir kardeşimde yoktu...

"NEDEN HEP YALNIZ OLMAK ZORUNDAYIM NEDEN? NEDEN BÜTÜN SEVDİKLERİM BENDEN GİDİYOR YA NİYE BEN YALNIZLIĞA MAHKUMUM!" Delirmişçesine ağlıyor, haykırarak yaşadığım acının hıncını çıkarıyor etrafa tekmeler, yumruklar savuruyordum. Bu acı nasıl geçer bilmesem de şuan yapabildiğim tek şey buydu...

"NEDEN ALDINIZ ONU BENDEN? TUTUNDUĞUM TEK DALI NEDEN KOPARDINIZ YA? NE YAPTIM BEN SİZE NEDEN HER ŞEYDE BEN BEDEL ÖDEMEK ZORUNDAYIM! YA ELİMDE NE VARDI LAN BİR KARDEŞİM VARDI NEDEN ALDINIZ ONU BENDEN NE GÜNAHI VARDI O ÇOCUĞUN NE!?"

Bağırışlarım ve savurduğum tekmelerden oldukça yorulmuş, yere çökerek ağlamaya başlamıştım. O sırada kapı aralanmış içeriye doğru adım sesleri gelmişti. "Çık dışarı Defne, lütfen."

Adımla bana doğru daha da yaklaşmıştı. Bir eli omzumda hissettim. O yöne döndüğümde onu gördüm.

Anıl...

Bir şey söylemek için dudaklarım aralanmıştı ki eliyle ağzımı kapattı. Dudaklarındaki acı tebessümle bana baktı. Kendine çekti. Kollarını vücuduma doladı.

Anıl bana sarıldı....

Ve ben biri bana sarılana dek buna ihtiyacım olduğunu bilmiyordum...

İçimdeki acıyı söküp almak istercesine sıkı sıkı sarıldı. Bir  yandan uç git buralardan kurtul derken bir yandan içine sokup hapsederek hiç gitme der gibiydi...

"Anıl... Ben kardeşime söz vermiştim. Ona masallar anlatacağıma, beraber duman konserine gideceğimize... Biliyor  musun bizim en sevdiğimiz şarkılar dumanın şarkılarıydı. Beraber evde deli gibi dumanın şarkılarını dinler, söylerdik." Ondan bahsederken bile yüzümden tebessüm eksik olmuyordu.

"Ona verdiğim hiçbir sözü tutamadım..." Anıl gözlerimin içine baktı. "O zaman ona tutamadığın sözleri bana versen Işıl. Gitmeyeceğine söz versen mesela... Bırakmayacağına..."

Kendimi toparlayıp geri çekildim. Kafamı iki yana salladım. " Tutamayacağım sözler vermemem gerektiğini en acı şekilde öğrendim Anıl. Gideceğim ben ve bu konuda söz veremem. Gitmek zorundayım..."

Gözlerine baktıkça acı çeken halini görebiliyordum. Gözlerinin içi gitme diye  yırtınırken dudakları yalnızca aralandı, hiçbir şey söylemeden geri kapandı. İçindeki gitme diye haykırma isteğini zor  zapt ediyor gibiydi... "O zaman tutabileceğin sözler ver Işıl. Mesela dumanın şarkılarını dinlemeyi hiç bırakmayacağına söz verebilir misin?  Ve her dumanın yürek şarkısını duyduğunda beni hatırlayacağına söz verebilir misin Işıl? Beni unutmayacağına söz verebilir misin?"

Sanki bazı şeyleri benden bile önce kendine itiraf ediyordu...

"Benim senin tarafından hatırlanmaya ihtiyacım var..."

Bu itirafın gelmesinden başından beri korkuyordum. Çünkü belki de bende kendime bazı şeyleri itiraf edememişimdir...

"Söz veriyorum... Unutulmayacak kadar özel biri olduğunu hatırlatacağım..."

Anıl gülümsedi. Acıyla yüzüme baktı. Eliyle sanki canımı acıtmaktan korkuyormuş gibi hafifçe yanağımı  okşadı.

"Bir gün kader tekrar yollarımızı birleştirirse sana ilk andan itibaren inanmadığım için beni affedebileceğine de  söz verir misin Işıl?"

Bu odadan içeri girip bana başından beri ihtiyacım olan o desteği vererek, bana sarıldığı o  an zaten onu affetmiştim...  O  sarılışın benim için değerini kimse anlayamaz...

Kendimi en çaresiz ve yalnız hissettiğim anda bana sarılıp ben buradayım hissiyatı vermesi şuan en ihtiyaç duyduğum şeydi...

"Söz veriyorum Anıl. Bir gün... Kader tekrar  yollarımızı birleştirirse seni affetmiş olacağım..."

"Bir gün kader tekrar yollarımızı birleştirirse o yolda benimle beraber yürüyeceğine de söz verebilir misin  Işıl?"

Aslında ikimizde kendimize bile itiraf edemediklerimizi ilk ve son defa birbirimize ediyorduk...

"Söz veriyorum Anıl. Bir gün... Kader tekrar yollarımızı birleştirirse o yolda elini hiç bırakmadan yürüyeceğim..."

İKİ GÜN SONRA

Herkes Işık'ın cenazesindeydi. Küçücük kızın hayatı bir hiç uğruna bitmişti. Işıl ağlıyordu. Çok ağlıyordu. O kadar çok ağlıyordu ki artık göz yaşı tükenmiş gözünden yaş akmıyordu. Sanki hastanede son gözyaşlarıymışçasına  ağlamamış gibi yine ağlıyordu...

"Işık gitme beni bırakma! Ne olur gitme gitme. Bırakma beni ne olur..."

Bir yandan ağlıyor bir yandan tabutuna sarılıyordu. Ne olacaktı şimdi? Işıl hayatının anlamını kaybetmişken şimdi anlamsızca nasıl yaşayacaktı? Güçlü diyorduk ta sahiden Işıl kaybedişi kaldıracak kadar güçlü müydü?

Defne ellerinden tutuyor, göz yaşlarını siliyordu. "Geçecek güzelim geçecek." Defne ne kadar teselli etmeye çalışsa da ölüm acısının ilacı olmadığını biliyordu...

Kumsal öylece izliyor, destek olmak istese de ağzından tek bir kelime dahi çıkmıyordu. Anıl Işıl'a sarılıyor kriz geçirmesini engellemeye çalışıyordu.

Oradaki gelenlerden bazıları ise mezarı açıyorlardı. Gruptakiler köşede olup biteni sessizce izliyor, kendi içlerinde ağlamamak adına savaş verseler de gözyaşlarına hakim olamıyorlardı. Işıl hastanedeki konuşmasından sonra cenazeye bile gelmelerini istemese de şuan onlarla uğraşacak gücü yoktu.

Çağla ise  bir köşede oturmuş olanları idrak etmeye çalışıyordu. Olayın etkisinden çıkamamıştı. Onun içinde oldukça zor bir durumdu. Hastanede olanlardan sonra şimdi de burası...

Erkekler tabutun başına geçip tabutu havaya kaldırarak gömmeye götürüyorlardı. "Hayır götürmeyin. Hayır hayır hayır. Defne bir şey yap götürmesinler almasınlar onu benden n'olur." Defne Işıl'ın bu haline dayanamıyordu. Onu kolundan tutarak ayakta kalmasını sağlıyordu.

"Hepsi senin yüzünden! Benim kızım senin yüzünden öldü! Allah belanı versin! Başımıza iş açtığın yetmezmiş gibi birde kızımı aldın benden! Nefret ediyorum senden!" Işıl'ın babası Işıl'ın yanına gelip ona saldırmaya kalkışmıştı.

Komşuları buna izin vermiyordu. Zorla adamı tutmaya çalışıyorlardı.  "Bırakın haklı hepsi benim yüzümden Allah kahretsin... Işığım ablam..." Işıl'ın babasının ardından annesi geldi. "Kızım neden yaptın bunu? Neden sahip çıkmadın kardeşine? Bizim emanetimize neden ihanet ettin neden? Ben şimdi ne yaparım Işık'sız..."

Annesi dayanamayıp yere çökerek ağladı. Işıl da hemen annesine sarıldı. "Özür dilerim anne n'olur affet beni özür dilerim." Annesi hemen onu geri itti. "Bu özürlerin bana Işık'ımı getirecek mi?" Işıl hiç bir şey demeden ayağa kalktı ve Işık'ın tabutuna son kez dokundu. Işık'ın cansız bedenini tabuttan çıkardılar ve toprağın içine koydular. Ardından üstüne toprak attılar.

"Durun durun yapmayın! Üşür o orada yapmayın! Korkar benim kardeşim karanlıktan durun n'olur..." Işıl mezarın başında oturmuş ağlıyordu.

Gruptakiler daha fazla dayanamamış Işıl'ın yanına gelmişlerdi. Ona sarılmak istemişlerdi, destek olmak istemişlerdi. Yalnız olmadığını hissettirmek istemişlerdi... Biz senin dostun, kardeşiniz demek istemişlerdi...
Sen bizim dostumuz, kardeşimizsin demek istemişlerdi...

Ama Işıl hemen onları iterek ayağa kalktı.

"KARDEŞİM ÖLÜNCE Mİ YANIMDA OLUYORSUNUZ? O SİZİN YÜZÜNÜZDEN ÖLDÜ! HALA GELİP BANA DESTEK Mİ OLMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ?" Kahkaha attı. Tam o sırada Yiğit'in yanına bir kız geldi ve ona sarıldı.

"Aşkım iyi misin? Allah rahmet eylesin çok küçükmüş." Yiğit donakalmış bir şekilde kıza bakıyordu. Defne ise şaşkınlıkla olanları izliyordu. Hemen kızı itti.

"Sen? Sen kimsin? Ve niye Yiğit'e sarılıyorsun?" Kız Defne'yi baştan aşağı süzdü. "Sevgilime sarılırken sana mı soracağım? Asıl sen kimsin?"

Defne kaskatı kesilmiş bir Yiğit'e bir kıza bakıyordu. "S-siz sevgili.... Sevgili misiniz?" Kız başıyla onayladı. Herkes şok olmuş bir şekilde olanları izliyorlardı. Tugay Yiğit'e döndü. "Yiğit oğlum yapmadım de..."

Yiğit başını iki yana salladı. Defne döndü ve Yiğit'in suratına bir tokat attı. "ALLAH BELANI VERSİN!" Yiğit'in konuşmasına fırsat bulmadan ordan ayrıldı. Son duyduğu şey ise Işıl'ın kahkahası ve cümleleriydi.

"Defne gibi bir kızı aldattın mı gerçekten? Hem de bununla...
Defne bundan sonra Işık'ın yerini alabilecek tek kişi. Bundan sonra benim kardeşim Defne. Işık'ın intikamını sizden alacağım gibi eğer ki Defne'yi bir daha üzerseniz o zaman sizi bu şehre gömerim!  Ona zarar vermeyi sakın denemeyin, sakın!"

Defne ağlayarak orayı terk etti. Yiğit'te ona ulaşmıştı. Hemen kolundan tutarak yüzünü ona çevirmesini sağladı.

"Defne beni bir dinler-" Lafını yarıda kesti. "NEYİNİ DİNLEYECEĞİM SENİN YA NEYİNİ? Sen... Sen... Sen bana bunu nasıl yaptın? Sen bana, bize nasıl kıydın? Sen bizi nasıl çiğnedin? Bi-bizi nasıl unuttun?"

Yiğit donmuş bir şekilde Defne'yi dinliyordu. "Defne ben-"
"NE SEN YİĞİT NE SEN? BUNUN BİR AÇIKLAMASINI MI YAPACAKSIN BANA? NASIL ALDATTIĞINI MI AÇIKLAYACAKSIN? O KIZA NASIL SARILDIĞINI, NASIL GÜZEL SÖZLER SÖYLEDİĞİNİ Mİ AÇIKLAYACAKSIN?"

Yiğit ağzını aralamış cevap verecekti ki Defne susturdu. "SAKIN! SAKIN! TEK KELİME DAHİ ETME!" Defne bir yandan ağlıyor bir yandan da öfkesini çıkartıyordu.

"O KIZ DAHA MI CAZİBELİ GELDİ?" Bir anda kahkaha atmaya başladı. "AA DUR BEN SANA SÖYLEYEYİM DAHA ZEVKLİ GELMİŞTİR DEĞİL Mİ?"

Yiğit yine ağzını açınca Defne göğsüne yumruk atmaya başladı. "SUS SUS SUS KONUŞMA DUYMAK İSTEMİYORUM SESİNİ! SENİN VARYA KALBİN YOK! SENİN BİR KALBİN YOK!"

Defne hıçkırarak ağlamaya başlayınca Yiğit ona doğru bir adım atıp, koluna dokundu. Defne bunun üzerine Yiğit'e sağlam bir tokat daha attı.

"BANA DOKUNMA BANA YAKLAŞMA GEREKİRSE BENİM YÜZÜME BİLE BAKMA!"

Defne artık dayanamamış yere çökmüş ağlıyordu.

"Ya nasıl kıydın bize? Ben seni çok sevmiştim Allah belamı versin ki seni çok seviyordum. Anlayamıyorum o daha mı güzel? Neden yaptın neden sevmedin mi? Sevmediysen neden seviyormuş gibi yaptın. Ya ben babamın, ailemin boşluğunu sende doldurdum. Senin sayende yaptım bunu senin yaptığın hiç adil değil."

Dizlerini kendine çekmiş kollarını da birleştirmiş ağlıyordu. Yiğit'te yanına oturup konuşmayı denedi fakat Defne izin vermedi.

"Yiğit bir daha asla karşıma çıkma. Yiğit bir daha yakınıma dahi yaklaşma. Yiğit hayatımdan çık git. SEVGİMİ SUİSTİMAL ETTİN BENİ MAHVETTİN GİT HAYATIMDA SENİN GİBİ BİRİNİ İSTEMİYORUM! BENDE BİR DEĞERİN DAHİ KALMADI ARTIK GİT İSTEMİYORUM SENİ İSTEMİYORUM GİT!"

Defne kriz geçirmiş gibi öfkeden deliye dönmüş,  hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yiğit Defne'ye yaklaştı son kez sarıldı. Fakat Defne hemen ayağa kalkarak buna engel olmaya çalıştı.

"SANA BANA DOKUNMA DEDİM DEĞİL Mİ! SİKTİR GİT HAYATIMDAN DEFOL!"

Yiğit arkasını dönüp giderken Defne de son cümlelerini sıraladı. "Sen ne sevmeyi ne sevilmeyi bilirsin. Demek ki hak edene hak ettiği değerden fazlası yaramıyormuş. Sen ise sevilmeyi hak etmiyormuşsun Yiğit. Umarım bir daha hiç kimse seni sevmek gibi bir hata yapmaz. Ama umarım ki sen çok seversin Yiğit, sen seversin de sevilmezsin. Yaşattığını yaşa... Şimdi siktir git dön sevgilinin yanına."

Son cümlelerini de söyledikten sonra hemen orayı ağlayarak terk etmişti. Bir taksiye binerek sahil kenarındaki bir bankta oturdu. Yol boyu ağlamıştı.

Defne çabuk bağlanan biriydi, Yiğit'i çok seviyordu. Yiğit ile bir gelecek hayali kuruyordu. Yiğit ise ona ve aşklarına ihanet etmişti. Defne merhametli biriydi. Her şeyi affedecek biriyken yalnızca ihaneti, başkasına tercih edilmeyi affetmezdi. Yiğit Defne'ye ihanet etmiş, başkasını tercih etmişti...

Defne çok ağlıyordu. Evet tamam bu ilk ihanete uğrayışı değil ama Defne Yiğit'in gözlerinde onu sevdiğini gördü. Ona aşık olduğunu gördü. En ihtiyaç duyduğu anda Yiğit'in sevgisine inandı, sarıldı.

Ama Yiğit çok iyi bir oyuncuydu sadece. Aşk böyleydi işte. Her zaman tek taraflıydı. Birine çok değer verirsiniz. Çok aşık olur ve seversiniz. Lakin o sizi tam onu sevdiğiniz yerden vurur. O yerde her zaman kalbiniz olur. O sevdiğiniz ve aşık olduğunuz kişi kalbinize bir hançer saplar...

Ve o hançeri hiç bir güç ve yardım çıkartamaz. Yara o kadar derindir ki ben sararım diyenler bile o yaraya dokunamaz. O yaradan korkarlar çünkü...

Defne düşünceleriyle boğuşuyordu. Çok kötüydü. En son ailesini kaybedince bu kadar kötüydü. Bankta yanına birinin oturduğunu hissetti. Döndü ve kim olduğuna baktı. Gelen aylarca gözünün içine baka baka sevdiği yalanını söyleyen kişiydi.

"Defne adam akıllı konuşabilir miyiz? Benimde söylemek istediklerim var."

Defne gülümsedi. "Neyi söyleyeceksin Yiğit? Ve şuan neden buradasın? Sana benden uzak olman gerektiğini söylemedim mi? Bir kere de sözümü dinlesene?"

"Defne bak-" Sözünü kesti. "Seni dinlemek istemiyorum Yiğit. Bunun bir açıklaması yok çünkü. Ayrıca Yiğit bana başka şeylerin açıklamasını yap."

Yiğit soru sorar gibi baktı. "Mesela ben bir daha birine nasıl güveneceğim Yiğit söyler misin? Ben senin yüzünden herkesin bana olan duygularını harcayacağım farkında mısın? Bize neden bunu yaptın neden ya neden? O zevklerini karşıladı diye mi? Ya anlamıyorum beynim durmuş durumda aklım hiçbir şeyi almıyor sen bizi soktuğun durumun farkında mısın?"

Yiğit cevap verdi. "Defne ben böyle olsun istemedim." Defne anlamamış gibi baktı. "Sen şaka falan mı yapıyorsun? Nasıl olsun isterdin? Sen o kızla her boku yapıp bana gelecektin geri ve ben bunu öğrenmeyecektim. Bunu mu isterdin? "

Yiğit başını iki yana salladı. "Hayır bak-" Defne eliyle onu susturdu. "Oğlum çok seviyordum seni. Beraber birçok şey yaşadık ve ben sana inandım güvendim... Kaçırıldığım gün beni kurtaracağına çok emindim biliyor musun? Nedense içimden bir ses sana güvenmemi söylüyordu...  Söylesene ben bir daha birine nasıl bu duyguları besleyeceğim?"

Yiğit Defne'nin elini tutmayı denedi fakat Defne hemen elini çekti. "Düzeltebiliriz Defne."

Defne şaşkın bakışlarını Yiğit'e dikti. "NEYİ DÜZELTECEĞİZ OĞLUM ŞAKA MISIN SEN? DALGA MI GEÇİYORSUN BENİMLE?" Yiğit başını öne eğdi.

Artık bir şey söylemek istemiyordu çünkü Defne'nin onu dinlemeyeceğini biliyordu.

"Şimdi sus ve beni dinle çünkü bende en az senin benim canımı yaktığın kadar yakacağım." Defne acımasızca cümlelerini sıraladı.

"Sen sevgiyi hak etmiyorsun biliyor musun? Sen sevgisizliği de hak etmiyorsun. Birinin sana duygu beslememesi lazım çünkü sen duygusuzsun. Sen kalpsizsin Yiğit. Hayatımda görebileceğim en kötü insansın. Şuan burada söylediğim sözlerimi de cümlelerimi de hak etmiyorsun. Duygularını dile getiremiyorsun çünkü duyguların yok. Aldatıyorsun çünkü sevgi, aşk en çokta sadakat nedir bilmiyorsun."

Güldü. "Bu söylediklerimin senin için hiçbir önemi yok  öyle değil mi? Koşa koşa o kızın kollarına gideceksin. Onu saracaksın beni sardığın gibi. Onu öpeceksin beni öptüğün gibi. Bana dediğin gibi o kıza da 'güzelim' diyeceksin. Ve benim ne hissettiğim senin hiçbir zaman umrunda olmayacak çünkü sen başından beri beni oyuncağın olarak gördün. Sen bana seni seviyorum derken bile yalan söylüyordun halbuki. Ama Yiğit sen çok iyi bir oyuncusun bunun farkında vardım çünkü çok güzel rol oynadın. Ve Allah kahretsin ki sana inandım. Senin rolüne inandım. Bu da benim aptallığım olsun. Ama Yiğit unutma herkes yaşattığını yaşamadan ölmezmiş.
Umarım hayatına benden daha iyi birisini bulursun. Ama umarım ki benden daha çok seveni bulamazsın. Bulacağını da sanmıyorum çünkü beni şu soktuğun duruma rağmen ben hala seni seviyorum. Hala ilk gün ki gibi aşığım sana çünkü aşkım gözümü boyadı. Ben sana bakarken gözlerimin içi parlıyordu. Ömrümün sonuna kadar seveceğim seni demiştim çünkü doğru kişi olduğunu ve tertemiz sevildiğimi düşünüyordum. Bırak doğru kişi olmayı yanlış kişi bile değilsin benim için artık seçenek bile değilsin. Ve ben neyin farkına vardım biliyor musun? Ben tertemiz değil, hiç sevilmemişim. Ben ne yaparsam yapayım sen beni hiç sevmemişsin. Ben beni sev beni ailem gibi bırakma diye elimden geleni yaptım oysa ki. Neyimi sevmedin anlayamadım? Güzel mi değilim? Yanlış bir şey mi yaptım? Dur yada ben sana söyleyeyim. Sevgim fazla geldi sana. Kimse seni benim sevdiğim kadar sevmemiştir. Artık böyle düşünüyorum gerçek yüzünü gördükten sonra. Seni benim seni sevdiğim kadar sevmedikleri için sevgim sana ağır geldi kaldıramadın tabi sende haklısın. Ama sen kendi ellerinle bir daha göremeyeceğin sevgiyi reddettin. Bir daha da yüzümü görmez, adımı dahi duymazsın. Hayatından yavaş yavaş çekiliyorum. Biz bir zamanlar çok güzeldik ama şuan biz diye bir şey dahi kalmadı. Sana tek bir şey söyleyeceğim Yiğit. Bunu asla unutma.
Umarım ki akan   göz yaşlarım  kadar acı çekersin."  Hemen orayı terk ederek cümleleri ile Yiğit'i baş başa bırakmıştı.

Cenaze sonrası Defne Işıl'ın yanına dönmüştü. Herkes gitmiş, yalnızca gruptakiler kalmıştı. Bunun yuva grubunun dağılmadan önceki son görüşmesi olduğunu bilmiyorlardı...

Defalarca kez onlara nefret kussa da içindeki acı dinmiyordu. Her gördüğü yerde canlarını yakmak istiyordu. Üzülsünler istiyordu, acı çeksinler istiyordu çünkü o böyle boktan bir durumdaydı...

"Yuva dedik size. Peki siz ne yaptınız? Rüzgar'ın bu gruba girme amacı bendim, ama o beni sattı. Işık size abi, abla dedi ve siz onu öldürdünüz. Kumsal aylarca yanında oldum ve hep korudum. Sen o kızı bana tercih ettin. Siz sonucunu düşünemeden o kızı tercih ettiniz ve kardeşimin katili oldunuz. Hele sen Defne'yi aldatacak kadar karaktersiz olduğundan adını bile ağzıma alasım gelmeyen o şahıs... Siz Işık'ı toprağa gömerken Defne ve beni de öldürdünüz. Siz size dostum diyen, size güvenenlerin canını yaktınız. Kim uğruna biliyor musunuz? Size ihanet eden bu kız uğruna..."

Işıl derin nefes alıp dolu ve nefretle bakan gözlerini Gece ve Nefes'e çevirdi.

"Siz... Kendinizi çok akıllı sanmayın. Bunların aptallığı! Ama şunu unutmayın. Ben Işıl Uyanık, kardeşimin katillerini asla unutmayacağım. Andım olsun ki canım yandığı kadar canınızı yakacağım.  Ama siz ayrıca bedel ödeyeceksiniz. Ben sınandığım gibi sizde sevdiklerinizle sınanacaksınız. Yüzüme iyi bakın. Bu yüzü bir daha görmeyeceğinize rağmen aklınızdan çıkmayacak. Çünkü rüyalarınızda bile belirip kabusa çevireceğim. Kardeşimin intkamını alana kadar uykuda bile size rahat vermeyeceğim."

Işıl son sözlerini de söyleyip  oradan ayrılırken  Defne son kez gruba doğru döndü.

"Ve ben... Asıl dostun kim olduğunu anladım. Sizin de anlamanızı çok isterdim fakat her şey için çok geç... Işıl artık benim kardeşim ve o intikamını alabilsin diye elimden geleni yapacağım." Yiğit'e göz ucuyla baktı. "Ama sen... Senin canını ayrıca ben yakacağım. Benim canımın yandığı gibi..." Defne de son sözlerini tükürürcesine grubun yüzüne vurduktan sonra Işıl'ın yanına doğru ilerledi.

Tanışmalarının başında birbirlerini sevgiye boğan Yuva grubu, son dakikalarında birbirlerine nefret kusmuştu. Yuva grubu, başlangıçtaki güzelliği kadar kötü bir son yaşamıştı. Defne ve Işıl gitmiş, Yuva grubu dağılmıştı... Birbirlerine dost diyenler düşman olmuştu...

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 160K 88
@Afraheratansel : Bana çikolatalı pizza alır mısın? @Vuralhancı : onun yerine karışık alayım @Afraheratansel : ben çikolatalı istiyorum @Afraheratan...
4.7K 606 25
Kitabın açıklaması daha sonra tekrardan düzenlenecektir. ________________________________________ "Biz varlık içinde yokluk çekenlerdeniz. Bizim var...
23.5K 1.6K 15
[MILLET! DERSLERİME ODAKLANMAM GEREKTIĞI İÇİN ARA VERİLDİ. KURGUYA TEKRAR BAŞLIYACAĞIM ZAMAN GÜNDE BİRKAÇ BÖLÜM BİRDEN ATICAM] Yankı Bey: eee Doğa:...
535 115 10
Yıllar önce bir parkta başlayan hikayeleri bakalım yıllar sonra nasıl devam edecek? Hayat onları nasıl bir noktaya getirmiş de tekrar karşılaşmışlar...