Gri Asker

By oercvnm

8.6K 464 144

(Bölümler uzundur.) Yıllar önce öldü diye gösterilen ve karanlık bir odada renklerin ne olduğunu bilmeden, ış... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm

16. Bölüm

166 10 12
By oercvnm

Esas sorunun,onu kırılgan yapan şeyin aslında sevgi eksikliği oldunu anladı.

-Matt Haig

~

"Ah küçük hanım! Çok mütevazı oldunuz!" Bakışlarını aynaya çevirdi Pera. Bu elbiseyi giymek istemiyordu. Açık bıraktığı, omzunda biten saçlarına bu gri tonunda ki tokayı da takmak istemiyordu.

Bir görev vardı. Tarık'ın yanına gidecekti. Görevin açık olan kısmı Alex içindi. Gizli olan kısmı ise babasının istediği belgeleri almak için. Bugün o gündü. Darbe yapacaklardı.

Alex'in onu neden bu darbeyi engellemesi için gönderdiğini hala anlayamamıştı. Bu olay aslında Alex'in işine gelir, çoğu sevkiyatı kolaylaştırırdı. O ise aksine bu darbenin olmasını istemiyordu.

Aslında sebep çok açık ve netti. Pera olup bitenleri bilmediği için bu olayın nedenini çözemiyordu.

Alex'in göz bebeği, kızlarının annesi, hayatının anlamı Türkiye de idi. Alex ne kadar aldatıldığını düşünse de o kadına kıyamıyordu. Belki kızları yüzündendi, belki de onca şeye rağmen içinde ki sevgiyi söndüremediğindendi.

Kendi yaptığı şeyler yüzünden Parla'yı kaybettiğinin farkındaydı. Ona daha iyi davransaydı hiç bir şeyin böyle olmayacağını, şuan bir ihtimal mutlu bir hayatlarının olacağını da biliyordu.

Bunu bilmeyen Pera ise asla hiç bir şeye anlam veremiyordu. Sofia'ya yandan bir bakış attı. Bu kadını bir aralar sevsede şimdi asla hoşlanmıyordu. Smirnovların küçük köpeklerinden biriydi

Pera kapıyı iki kere tıklattı. Kilit açıldı. Karşısında Lev vardı. Pera yüzünde ki gülümsemeyi saklamaya çalışsa da, Lev bunu çoktan fark etmişti. Pera'nın gülümsemesine karşılık verdi, bu anlık bir şeydi. Hemen surat ifadesi eski.haline dönmüştü.

Sofia da odadan çıktı, bu iki gence tuhaf bakışlarını gönderdi. Onların aralarında bir şey olduğunu tahmin edebiliyordu. Aslında Pera ve Lev aralarında ki bu şeyi çok iyi saklıyordu, Sofia ise onların bilmediği bir istisnaydı. Ayrıca Pera hakkında Alex'e rapor etmediği tek konu da buydu.

Pera, yavaş adımlarla aşağıya doğru inmeye başladı. Alex merdivenlerden inen kızını görünce ayağa kalktı. Bu kızın Parla'ya olan benzerliği, Alex'i deli ediyordu.

Bu zamana kadar kızlarına yaptığı tüm işkencelerde Parla yüzündendi. Parla tarafından terk edilişinin acısını iki kızından çıkarmıştı.

"Доберитесь туда, не теряя времени. Будь осторожен с моей дочерью. (Hiç vakit kaybetmeden gidin. kızıma dikkat edin.)" Sonlara doğru bakışlarını Tuğrul'a çevirmişti. Tuğrul'un sinirini bozuyordu, bu adamın Pera'ya kızım demesi.

Alex yavaşça kızına yaklaştı. Bir elini kızın yanağına koydu. Pera, tüm vücudunun titrediğini hissetti.

"Возвращайся к отцу целым и невредимым, дочь моя. (Babanın yanına sağ salim dön, kızım.)" Pera bu sözlerden sonda bir iki adım gerilemiş, Alex'in gözlerine bakmıştı.

Bu gözlerde daha önce görmediği bir şeyi gördü, sevgiyle karışık endişe. Sesini çıkaramadı ama Pera. Korktu. Alex'in Pera'ya verdiği her şey korkutucuydu. Misal uyurken omzunda kesilen saçları, on yedi yaşındayken kendinden otuz kırk yaş büyük adamların yanına gönderilmesi, her gece taciz edileceğim düşüncesiyle uyuması...

Bunlar... Korkunçtu.

Pera, başını bir kere aşağı eğdi ve tekrar yukarı kaldırdı. Oldukça hızlı yürümeye çalıştı. Hava yine karanlıktı. Yine etraf görünmüyordu. O zaten asla gün ışığında dışarı çıkmazdı. Kendine bunu ne kadar aşılamak istemese de, bu durum böyleydi.

Arabaya bindiler. Babası yine yanındaydı. Pera, ilk önce ön kısma baktı. Bir sürücü ve yanında oturan bir koruma vardı. Eğer rusça veya ingilizce konuşurlarsa o adamlar her şeyi anlardı. Düşündü Pera, bu adamların bilmediği bir dil düşündü. Gerçi zordu onların kullanmadığı bir dili bilmek. Hepsi en az yedi sekiz dil biliyordu. Babası da bu sayede Alex'in sağ kolu olmayı başarmıştı.

Birden türkmence geldi aklına. Babası türkmen göçmeniydi. Küçük yaşlarda hem Türkiye türkçesini hem Türkmenistan türkçesini öğrenmişti.

"Şol ýigitler bu dili bilenoklar, şeýlemi? (O adamlar bu dili bilmezler değil mi?" Babasının gözlerinden bir parıltı geçtiğini gördü Pera. Uzun süredir böyle konuşmuyolardı.

"Ýok, hatda düşünenoklar. (Hayır anlamazlar bile." Pera en sıcak gülümsemelerinden gönderdi babasına. Tarık denen o heriften nefret ediyordu. Tarık Pera'yı gördüğü yerde ona taciz edercesine yürüyor, sürekli temas da bulunmaya çalışıyordu.

İçi yanıyordu. Milyonlarca insan varken bunları yaşayanın kendisi olması içini yakıyordu."Kaka, men gorkýaryn. (Baba, ben korkuyorum.)" Turgut kızına sarılmak istedi, aklına ön koltukta ki adamlar geldi.

"Gorkma, gyzym, kakaň elmydama şu ýerde bolar. (Korkma kızım, baban senin için hep burada olacak.)" Biraz daha içinde ki korku dinmişti Pera'nın. Babası onu bırakmazdı ki.

"Mydama? (Hep mi?)" Turgut güldü. Burada olacaktı, en azından öyle düşünüyordu.

"Elmydama. (Hep)" Bu görev her ne kadar zorlu geçsede, Tuegur hep kızına yaklaşabileceği şekildeydi. Onu hiç bırakmamıştı... Söz verdiği gibi.

~

Bataklık Çiçeğime;

Güzel çiçeğim Pera, bu hayatta gördüğüm en güçlü kadınlar sen ve kardeşindir. Bunca yaşanmışlığa rağmen hala dimdik ayakta duruyorsun, başını asla yere eğmiyorsun. Buraya ilk geldiğim zaman perişan haldeydim. Çok sevdiğim sevgilimi kaybetmiştim. Ona onu sevdiğimi söyleyemediğim sevgilimi. Bunu okurken sakın üzülme, ölüler aldatılmaz. Bu fikir elbette insanlar arasında değişiklik gösterebilir. Benim fikrimde bu. Ben o perişan halimi seninle aştım. Senin gücünden güç aldım... Bu kağıda döktüğüm yazıların amacı çok farklıydı aslında. Ben yine kağıtta kendimden bir şeyler olsun istedim.

Alex'in örgütü senin üzerinden yürüttüğünü biliyorum. Tek bildiğim bu değil ama. Bundan fazlası da var. İmzaladığın kağıtların hiç biri kötü amaçlar için kullanılmıyor. Zaten kötü amaçla kullanılsaydı, baban bunu engellemek için her şeyi yapardı. Alex seni kötü etkiliyor ama sana imzalattığı hiç bir şey kötü bir amaç barındırmıyor. Geçen gün imzaladığın uyuşturucu sevkiyatı belgeleri vardı hani, onlar aslında uyuşturucu sevkiyatını durdurmak için imzalanmış kağıtlardı. Şunu bilmeni isterim ki, sen hala iyi birisin Pera.

Sen dünya üzerinde yaşayan milyonlarca bataklık çiçeklerinden birisin. Bataklığın içinesin ama kirli değilsin. Hatta aksine parıl parıl parlıyorsun. Kimsenin seni kirletmesine izin vermiyorsun, kirletselerde hızlıca temizleniyorsun...

Seni çok seviyorum Pera. Ne ara bu kadar sevdim bilmiyorum ama seviyorum. Gözlerini hep bana değdir, gözlerin canıma can katıyor.

Sevgilerimle Lev (Kuzey Ekin Balaban).

~

Ahsen'in attığı bakışlar beni gitgide rahatsız etmeye başlamıştı. Evet olaylar çok karışık bir hal alıyordu ama elimde olan bir şey yoktu. Daha doğrusu vardı ama Kuzey'den bana kalan son şeyleri de onlara teslim etmek istemiyordum.

"Kanıtın var mı?" Ahsen bunu öyle bir ses tonuyla sordu ki kendimi yerin yedi kat altına gömmek istedim. Artık gerçekten çok rahatsız olmaya başlamıştım. "Var." Sadece bir mektup vereceksin. Sadece bir mektup.

Çantanın içinden uçakta okuduğum iki mektuptan birini çıkardım. Bunun içinde Alex'in beni pis işlerinde kullanmadığı, aksine iyi şeyler için beni kullandığı geçiyordu.

Derin bir nefes alarak kağıdı Ahsen'e verdim. Bana tuhaf bakışlar atarak kağıdı aldı. Bir göz gezdirdi. Ellerimin uyuştuğunu hissediyordum. Ahsen'in yüzünün yumuşadığını gördüm.

"Bunu neden daha önce getirmedin?" Kağıdı masaya bıraktı ve telefonuyla fotoğrafını çekti. Daha sonra ise kopyasını almak amaçlı çıktı makinasına doğru ilerledi.

"Ahsen bak, gerçekten zor bir dönemden geçiyorum. Eşimi kaybettim. Kalbimin bir parçasını, canımı besleyen sevgilimi... Yas bile tutamadım ben. Gittim annesine babasına haber vermeye. Annesi gurur duydu oğluyla, babası acı çekti, adam belkide kalp krizi geçirdi. Çıktım buraya geldim. Uçakta yanına oturduğum adam kuzenim çıktı. Ahsen ben napayım bana söyle. Çok sıkıldım, bunaldım. Ceyhun ile geldik buraya, o bile korktu benden inanabiliyor musun Ahsen. Ben artık gerçekten kafayı yiyeceğim. Beni bırakın da gideyim artık nolursunuz ya! Nolur-" Birden birinin bana sarıldığını hissettim. Ne ara ayağa kalktığımı bile bilmiyordum.

Ahsen bana sımsıkı sarılmıştı. Omzumsa hissettiğim ıslaklık beni şaşkına döndürdü. Neden ağlıyordu ki şimdi bu? Benim ağlamam gerekmiyor muydu? Kafamı iki yana sallayıp, elimle sırtını okşamaya başladım.

"Özür dilerim, bende zor bir süreçten geçiyorum. Sana yüklenmiş olabilirim."

Daha sıkı sarıldım ona. Hep benim hayatımdan bahsediyorduk. Kafası resmen benim hayatımla dolmuştu. Diğer davalarını bile bırakmış sadece bu davayla uğraşıyordu. Belki de şimdi sıra bendeydi?

"Neden? Anlatmak ister misin?" Derin nefes alışverişleri yankılandı odada sadece. İçi yanıyordu, sıcaklığını kendi bedenimde hissettim. "İste- İsterim." Ceyhun'un, terapilerde bana yaklaştığı gibi yaklaşmaya çalıştım ona.

"Peki, şuraya oturalım mı beraber önce? Hem bir sakinleş, anlıyorum için daralmış ama benim tanıdığım Ahsen bu değil..." Oturduk koltuklara, bir peçete aldım masadan. Yüzünü hafif makyajına dikkat ederek temizledim.

Titreyen ellerini okşamaya başladım, Ceyhun bana hep böyle yaklaşırdı. Söylediğine göre, küçükken okulda dışlandığında benim anne de onunla böyle ilgilenirmiş. Ellerini severmiş, saçlarını okşarmış.

Anne bir dönem bir okulda rehber öğretmen olarak çalışmış ancak bu çok kısa bir çalışma dönemiymiş. Olan şeyler annenin ağırına gittiği için okulu bırakmak zorunda kalmış ama Ceyhun'u bırakamamış. Babalar da arkadaş olduğu için bunca yıl uzun aralıklı olsa da görüşmeye devam etmişler.

Ceyhun, anneden görüp psikoloji okumaya karar vermiş. Keşke bende anneden görüp psikoloji okusaydım ama bunları yaşamasaydım.

"Annem, annem döndü Pınar. Baba- babam onun yüzünden kalp krizi geçirdi. Annem terk etmişti bizi. 10 yaşındaydım. Annemin gidişi babamı çok etkiledi. Babam bizi bıraktı annemi aradı yıllarca. Annemin hiç bir şeyi eksik değildi. Babam hiç bir şeyimizin eksik olmasına gözünü yummuyordu..." Bir hıçkırık daha kaçtı ağzından.

Anneler hep yara mı bırakırdı kalpte? Yaraları saracaklarına, yara mı açarlardı?

"Babam da bıraktı sonra bizi. Kardeşimle beni gördükçe annemi hatırlıyormuş, istemedi bizi. Ben sahip çıktım kardeşime. Babam eve gelmedi aylarca. Kardeşimi okula hazırlardım, yıkardım, yemeğini yedirirdim, ödevini yaptırırdım... Babamda yoktu annemde. Sonra bir gece babam uyandırdı beni. Zar zor uyumuştum, şimşekler vardı. Kardeşim korkardı, bende çocuktum bende korkardım ama belli etmeye çalışmazdım, o korkmasın diye. Kulağıma doğru eğildi babam..." Fısıldamaya başlamıştı. Kulağıma doğru geldi. Cayır cayır yanan bedenini iyice bana yasladı.

"...Sizi seçtim kızım dedi. Özür dilerim kızım dedi. Burada iki güzel yavrum dururken beni istemeyen bir kadının peşinden koştum, özür dilerim dedi. Gülümsedim babama, affettim. Onun odasındaydık zaten. Yatak büyük olduğu için buraya yatmıştık. Biraz kaydım. Babam da yattı. Biz o yatakta tam ama yarım kalmış bir aile olduk. Babamın kalbinin yarısı yoktu, diğer yarısı da eksikliğe dayanamadı, kriz geçirdi. Kalp krizi. Tam uykuya dalmak üzereyken babamın nefes seslerini duydum. Yardım istiyor gibiydi. Neyse ki babam beni çok iyi yetiştirdi, hemen 112'yi aradım. Geldiler, müdahale ettiler." Nefes aldı. Bu tür uzun konuşmalar sanırım artık hayatımın önemli parçalarındandı.

"O günden sonra evde annemin adı bile geçmedi. Kardeşim ağzını açıp bir kere anne nerde diye sormadı. Hayatımız güzeldi. Annem tekrar geldi ama dün. Kardeşimde buradaydı. Şok geçirdi çocuk. Dün bir çıkıp gitti, bir daha da ulaşamadım. Şimdi babama söylersem, ya yine kalp krizi geçirirse diye korkuyorum. Zaten kalp hastası." Kesik kesik soluklandı omzumda. Annesi tarafından terk edildiğini bana söylememişti. Tek söylediği bir annesi olmadığıydı.

"Tamam, sakinleş. Uraz'ın numarasını bana verir misin?" O telefonunu almak için ayaklanmıştı, bende aynısını yaptım ve çantamdan telefonumu aldım. Tekrar yanıma geldi, telefondan açtığı numarayı bana uzattı.

Kendi telefonumdan numarayı çevirdim. Çaldı, çaldı, çaldı... Tam umudumu yittirirken boğuk bir erkek sesi duyuldu. "Alo?" Ahsen'in gözlerinin parladığını gördüm.

"Uraz, ablacığım?" Karşı taraftan bir hıçkırık sesi duydum. Ağlıyordu. Annesinin varlığını hissettiği için ağlıyordu. "Efendim Pınar abla."

Gözlerimi kapatıp açtım. Ahsen benden onu geri döndürmemi istiyordu. Bu gözlerinden okunuyordu. Ahsen'in üzüldüğü şey annesinin dönmesi değildi, kardeşinin üzüntüsü ve babasının kalp hastalığıydı.

"Ablan fenalaştı, ofisteyiz. Uyandırmayı denedik ama uyanmıyor, bir de sen mi gelsen yanına ha?" Ahsen kaşlarını çattı bu sefer. Sanırım bu dediğime şaşırmıştı. Bir kaç saniyeliğine kendini inceledi, daha sonra tekrar bana döndü.

"Ne? Nasıl fenalaştı? Neden fenalaştı? Ambulans arasanıza!" Bir kaç hışırtı geldi karşıdan. Sanırım olduğu yerden kalkıyordu. "Hastanelik bir şey değil, sen yanına gelsen geçer. Hızlı ol." Bir şey demesine fırsat vermeden telefonu kapattım. Ahsen bana bir gülümseme gönderip işinin başına geri döndü. İşte o bu kadar güçlü bir kadındı. Daha demin güçsüzce ağlayan o değilmişçesine işine geri dönmüştü.

"Pınar, sana tek bir soru; böyle bilgi içeripte benden sakladığın bir mektup var mı?" Kafamı düşünmeden iki yana salladım. Şuanlık böyle önemli bir şey yoktu. Şuanlık.

"Pekala, bu davanın tekrar Alex'e dönmesine ve senin hapis hayatı yaşamamanı sağlayacak. Bir de Pınar," Gözlerimi yerden kaldırdım ve ona çevirdim.

"Muğla'ya gitsen dahi herhangi bir duruşma olduğunda gelmen gerekecek. Gelmezsen bu senin alehine işlenir. Bunu sakın unutma. Şuanlık davanın delil toplama aşamasında olduğumuz için duruşma yok ama bu olmayacağı anlamına gelmez. Beklemede kal. Davanın savcısı da benim, senin avukatında. Unutma." Bana göz kırptığında utanmıştım. Aslında davanın savcısı Efe idi ama Efe'den çok Ahsen davayla ilgileniyordu.

"Şimdi sevgili babacığın ile görüşmem var güzelim. Gitmem gerek." Dudaklarımın arasından bir kahkaha kaçtı. Normal bir hayatım olsaydı kesinlikle Ahsen'le çalışmak isterdim.

"Aman cici annem olmada," Bir an duraksadım. Acınıcak halime gülmeye başlamıştım artık. "Acınacak halime gülüyorum. Şuraya bak." Ahsen fotokopisini aldığı mektubu önüme bıraktı ve kapıya doğru hareketlendi.

Bende eşyalarımı toparladım, peşine takıldım. "Ağlamandansa gülmeni tercih ederim Pera." Tekrar gülümseme yayıldı dudaklarıma.

Kapıdan çıktık. Farklı yönlere gidecektik fakat aklıma gelen şey ile durdum. "Uraz gelecekti," Gözlerimiz tekrar birbirine değdi.

"O biliyor benim ne kadar hareketli olduğumu. Gelince geçer odaya bekler beni." Kafamı salladım. Son kelimelerimiz bunlar olmuştu...

Şimdi ise evime gidiyordum. Dinlenecektim biraz. Evim beni hep dinlendirirdi...

~

İlahi Bakış Açısı

"Anneciğim, nasılsın? Mutlu musun babanla, eğleniyor musunuz?" Kızının mezar taşında elini gezdirdi. Toprağa bastırdı daha sonra. Hissetmek istedi, hissedemedi.

Gözleri eşinin yattığı mezara kaydı. Kızıyla eşi yanyanaydı. Hayat bu parçalanmış aileyi ahirette toplamayı planlıyordu belki de. "Sen nasılsın bir tanem?" Pınar, Kuzey'in mezarının kenarına oturdu. Bir eli hala kızının mezarındaydı.

"Büyümüş mü kızımız Kuzey? En çok sana mı yoksa bana mı benziyor?" Kızının mezarından çekti elini Pınar. Kocasının mezarının kenarına doğru kıvrıldı. Bir elini kafasının altına, öteki elini toprağın üstüne koydu. "Seni çok özledim. Bunları yaşamasaydık belki çok güzel bir aile olurduk." Sol gözünden akan yaş yavaşça kocasının mezar taşına düştü. O göz yaşı taşa değdiği an bir rüzgar esti. Pınar'ın içi titredi.

"İyileşmek üzereydin Kuzey, organlarının çoğu temizlenmişti o hastalıktan. Hatta bir organın bağışlandı, birine hayat oldu." Elini yumruk yaptı Pınar. Çok sinirliydi bu adama. Onu nasıl bırakabilirdi?

Bir anlığına sadece o siyah odada hapis olduğu zamanlara dönmek istedi. Bir anlığına eskisi gibi Lev ve Pera olmak istedi. O odanın içinde hapis olmak, dışarıda yaşamaktan daha kolaydı.

"Beni bıraktın, kızımızın elini sımsıkı tut Kuzey, senden tek isteğim bu." Pınar yavaşça doğruldu. İki mezara da birer öpücük kondurdu. Mezarlıktan çıkmak için ilerledi, gidemedi ama arkasını döndü.

"Bir de, seni seviyorum sevgilim. Kızımızı benim için bolca öp..." Pınar gözlerinde ki yaşları silerek mezarlığın çıkışına doğru ilerledi. Kızını ve kocasını geride bırakarak ilerlemek çok zordu. O iki mezarın arasında ki boşluk Pınar için en huzurlu yerdi. Orası evdi. Eviydi.

Mezarlığın dışında Ceyhun bekliyordu. Ceyhun'a olan borcu gittikçe çoğalıyordu. Koşulsuz şartsız her zaman onun arkasındaydı.

Arabaya ulaştı kadın, son kez arkasına döndü. Uzun sayılamayacak bir süre baktı mezarlığa, sonra ise arabaya bindi.

"Pınar, ağlama artık güzelim." Ceyhun cebinden çıkardığı peçete paketini Pınar'a verdi. "Çok yanlızım, çok özledim. Onlar benim tek ailemdi... Baksana, ne babam var ne annem." Bir hıçkırık daha kaçtı genç kadının ağzından.

"Yirmi sekiz yaşındayım ama çocuk gibi anne baba diye ağlıyorum. Hemde onlar beni umursamazken..." Pınar artık sesli bir şekilde ağlıyordu. Ceyhun içinden bir şeylerin koptuğunu hissetti.

"Pınar, ben buradayım, Pamir burada, Ahsen var, Efe var, Uraz var... Biz de senin aileniz. Her şeyi unut ama bunu asla. Ayrıca anne ve babanı özleyen sen değilsin, onların özlemini çeken sen değilsin. Onların özlemini çeken içinde ki o küçük kız çocuğu." Bu sözlerden sonra Pınar durulmuştu. Ağlaması kesilmesede bastıran uyku yüzünden gözleri yavaşça kapanmıştı.

Ceyhun ise küçüklüğü boyunca yanında olan Parla teyzesinin nasıl böyle berbat bir anne olabildiğini sorgulamaya başlamıştı. Ağzından çıkan son cümleleri duyan Pınar daha sonra derin bir uykuya dalmıştı.

"Bir gün hesap vericekler Pınar, bir gün herkes sana yaptığı şeylerin hesabını verecek..."

~

(Sorgu odası)

(İlahi Bakış Açısı)

Derin bir nefes aldı Ahsen. Kapının kulpunu daha da sıktı. Aklında ki düşünceler yüzünden işine odaklanmakta zorlanıyordu. Odaklanmak zorundaydı.

Kapının kulpunu indirdi ve içeri girdi. Alex tek başına oturuyordu içerde. Tarık çoktan hapis yemişti. Onun olayı çok başkaydı. Durumu olmayan veya sokakta kalmış kızları kandırıp ya kendine ya da başkalarına kullandırtmaktan yargılanmıştı.

En büyük şahitte Füsun'du. Korkusuzca çıkmıştı o mahkemeye, her şeyi teker teker anlatmıştı. O küçük ve güçsüz kızın yerini güçlü ve kendine güvenen bir kadın almıştı.

Tabi Tarık'ın hapise girdiğinden Pınar'ın haberi yoktu. Ahsen söylemeyi unutmuştu.

Kafasında ki düşünceleri bir kenara bırakıp alex'in karşısına oturdu. Bir süre karşısında ki adamın simasını inceledi. Göz altları çökmüş, sarı saçlarının arasında beyazlar çıkmıştı.

"Uzatmayacağım konuyu. İstediğin oldu. Tuğrul amca artık Pera'yı hiç bir şekilde görmek istemiyor." Alex gözlerini kaçırdı.

"Ben öyle bir şey istemedim. Ben sadece karımla kızlarımı istedim." Ahsen kaşlarını kaldırdı ve masaya biraz eğildi. "Madem kızlarını istedin, neden kızlarına acı çektirdin Alex! Neden yaptın bunu!" Karşısında ki adamla bilmem kaçıncı görüşmesiydi, ilk defa ise gözlerinin dolduğunu fark ediyordu.

"Ben onları her şeyden korumak istedim. Kolay bir hayatım olmadı, psikolojim bozuktu kabul ediyorum. Babamın baskısı da vardı üstümde. Dünya sadece onlar için kötü bir yer değil savcı. Dünya sadece sizin gibi küçük kızları üzmüyor." Ahsen karşısında ki adamın alevlendiğini görebiliyordu.

"Ya senin gibi kötü biri en fazla ne yaşamış olabilir?" Siyah filmin arkaskndan onları izkeyen Efe şaşkın bir şekilde Ahsen'e bakıyordu. Alex ise hem nefes almaya çalışıyor, hemde gülüyordu. Bu iyi bir gülüş değildi.

"Ne yaşadım? Ne mi yaşadım? Senin gibi toy insanlar anlamaz bunu savcı. Yaşanılanları anlaman için Smirnov ailesinden olman lazım. Bizimle bir ilişkin olmadığı içinde asla anlamazsın." Kaşlarını meydan okurcasına kaldırdı Ahsen.

"Ben anlamıyor muyum? Anlayan birini getirelim o zaman sana, Smirnov ailesinin dışlanmış bir üyesini mesela..." O sırada kapı açıldı. Ahsen gülerek kapıya bakıyordu. Alex ise şaşkındı. Karşısında ki kişiyi uzun zamandır görmemişti.

Siyah topuklu çizmeleri, siyah mini eteği, kahverengi büstiyeri, siyah bel üstü ceketi, siyah güneş gözlüğü ve kıvır kıvır olan saçlarıyla karşısında Varvara Smirnov duruyordu.

"Selam babalık, görüşmeyeli uzun zaman olmuştu değil mi?"

~

Arkadaşlar öncelikle sınav haftasından çıktım ve çok yoğun bir süreçten geçiyorum bölüm kısa ise kusura bakmayın.

Benim kendi kafamda oluşturduğum bir sınır var ve o sınır geçildikten sonra yeni bölüm atıyorum.

Okuduysanız teşekkür ederim, lütfen casper okuyuculuk yapmayın qğxöwğqösğsl.

Öpüldünüz 🫶🏻🫶🏻

Continue Reading

You'll Also Like

889K 61.7K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
2.7M 86.1K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı?
TAKINTI By 🌙

Teen Fiction

1.9M 33.2K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
664K 36.8K 60
ALARA DEVRİM ÜSTEĞMEN'in hayatı Bu kitapta kız Zengin ve aile normal gelirli ayrıca kitapta ağlak anne yok, ayrıca biolojik babası bile ön yargılı...