~Avalonia~

By utopyaninfatihi

478 77 11

"İyi okumalar hanımefendi." Devam etti gülerek. Neden sürekli gülüyordu? Tam teşekkür edecekken devam ettiği... More

"Tanıtım."
1. Bölüm: "Fatum Kitapçısı."
2. Bölüm: "Rüya mı, gerçek mi?"
4. Bölüm: "Oda Arkadaşları."
5. Bölüm: "Karşılaşma."
6. Bölüm: "Başlıyoruz."
7. Bölüm: "Yasaklı Bölüm."

3. Bölüm: "Avalonia."

52 10 0
By utopyaninfatihi

Hoşgeldiniz.🤍

3. Bölüm: "Avalonia."

"Burası Avalonia... Burası Avalonia... Burası Avalonia..." Beynimde sadece bu iki kelime yankılanıyordu ve başım öncekinden daha fazla ağrıyordu. Kafamı koparıp atmak istiyordum, öylesine bir ağrıydı.

Gözlerimi bu sefer farklı bir odada açtığımda, tedirgin olmuştum. Bu sefer kitaplarla dolu, kocaman yüksek rafların olduğu ve ortasında bir masanın olduğu bir tür çalışma odasındaydım. Ben ise çalışma masasının karşısındaki uzun koltukta uzanıyordum. Evimde yaşanan hadiseden sonra bu kadar kitabı bir arada görmek, rahatsız etmişti doğrusu. Bir süre kitap görmeme konusunda fazlasıyla ciddiydim. Travma edinmiştim. Harika.

Ruhsal olarak o kadar yorulmuştum ki. Bugünün günlerden ne olduğunu bile bilmiyordum ya da kaç gündür bu halde olduğumu. O hemşire kılıklı kadın Dört gün önce ormanda bulunduğumu söylemişti. Hangi dört gün? O ormana nasıl gitmiştim ki? Okuldan çıktıktan sonra ormana gitmişsin demişti ayrıca, o zaman daha uzun süredir burada olma ihtimalim neydi?

Ah hayır, buraya nasıl gelmiştim bilmiyordum ama bir şekilde dönmeliydim. Eve gitmem gerekiyordu. Dedikleri kişi bile değildim ki!

Bu kez yalnız değildim sanırım. Konuşma uğultuları duyuyordum fakat anlamıyordum. Tedirgince yerimde kıpırdandım.

Elim ağrıyan başıma yine başıma gittiğinde sızlandım. "Ah..." Uğultular kesilmiş ve adım sesleri kulağıma daha yakından gelmeye başlamıştı. Bir süre sonra ise, yanımda o garip kadınla beraber bir kadın daha bitmişti. Ne ara gelmişlerdi ki? Evet bunun düşünmenin sırasıydı çünkü.

Kalkmaya yeltendiğimde, tanımadığım kadın omuzlarımdan tutarak kalkmama yardım etti.

Sırtıma yastık koyarak, bir adım geri çekildi ve dikkatle yüzümü inceledi. Ben şoku atlatamamış, hâlâ kendi içimde sorguluyordum bu durumu.

Onlar beni dikkatlice izlerken, ben gözlerimi üzerimdeki örtüye diktim ve öylece izledim. Düşünüyordum. Ne demek burası Avalonia? Orası neresiydi? Kitaptaki yer gerçekte de vardı belki de ve bu bir tesadüftü. Peki o zaman nasıl gelmiştim ki? Ya isim, aynada gördüğüm beden? Evde olanlar? Bunlar neydi? Bunlarda mı tesadüftü?

Bu nasıl mümkün olabilirdi ki?

Tanrım, bu nasıl mümkün olabilirdi? Aklım almıyordu. Beynim bu durumu asla kabullenemiyordu. Mantıklı bir açıklamanın peşinde amansızca koşuyordum.

Rüyaydı değil mi? Neden uyanamıyordum? Rüya değilse, başka mantıklı bir açıklama var mıydı? Karabasan belki. Belki o yüzden uyanamıyordum. Ben neyin içindeydim? Biri beni çekip, çıkarabilir miydi bu kısır döngüden? Çığlık atmak istiyordum sesim kısılana kadar.

"İyi misin?" Otoriter fakat oldukça ilgili sesi duyduğumda, başımı kaldırdım ve kadına baktım. Göz kenarlarındaki kırışıklıklar ve gözlüğü gözlerine ayrı bir hava katmıştı. Beyazlayan saçları hem yaşça hem de akılca olgun olduğunu gösteriyordu. O da aynı bu bir nevi doktor olduğunu düşündüğüm kadın gibi uzun, yerleri süpüren bir elbise giymişti. Bu kadının ki daha özenli be pahalı bir elbise gibi duruyordu.

Sorusuna ne cevap vermeliydim ya da ne sormalıydım? Onda benim sorularıma cevap var mıydı?

Bunlar gerçek miydi? Gerçekten olmuş muydu, oluyor muydu? Ben neredeydim, buradan nasılsın çıkacaktım?

Bir tür paralel evren teorisi? Boyutlar arası geçiş? Fizik? Aklıma gelebilecek her şeyi sıralıyor düşünüyordum fakat hayır, asla bir cevap bulamıyordum. Belki de sadece evime gitmek istediğimi ve dedikleri kişi olmadığımı söylemeliydim. Anlayabilirlerdi.

"Hayır değilim." Dedim isyan edercesine. Değildim neden anlamıyorlardı?

"Bilmediğim bir yerde, hayatım boyunca duymadığım bir isimle bana seslenip duruyorsunuz. Nasıl iyi olabilirim?" Kadın kaşlarını kaldırdı, ilgiyle beni inceledi ve yanımdan uzaklaştı.

"Gidebilirsiniz Mia Hanım. Küçük hanımla ben konuşacağım." İsminin Mia olduğunu öğrendiğim hemşire kadın, ilk önce bu kadına selam verdi ve bana söz bir kez bakıp odadan çıktı. Kadında, karşımda ki masasında yerini aldı. Ellerini birbirine kenetleyerek masanın üzerine koydu.

"Ben Profesör Aria. Bu okulun müdiresiyim canım." Beklentiyle gözlerime baktı. İsmimi söylememi istiyordu fakat, dedikleri kişi bile değildim. O yüzden cevap vermedim. Benden bir karşılık bulamadığında, sormadığı sorusuna kendi kendine cevap verdi. "Sen de, Liora olmalısın."

"Hayır değilim." Diyerek net ve kendimden emin bir şekilde konuştum. Kollarımı göğsümde bağladım. Bunları sorgulamak yerine net bir konuşma yapmam gerekiyordu. Bu saçmalığın biteceği yoktu.

"Bakın, ben dediğiniz kişi değilim ve benim evime gitmem gerekiyor. Dört gündür burada kaldığımı öğrendim ve artık bir işim olduğunu sanmıyorum bile." Kovulmuştum eminim. Çoktan mail ya da dilekçe gelmişti. Buradan çıkınca birde iş aramam gerekiyordu. Harika. Çikabilirsem tabii...

"Bak canım." Dedi tane tane ve derin bir nefes alarak devam etti. Oldukça sabırlıydı ve ben onun gözünde ergen bir öğrenciden başka bir şey değildim.

"Sen buraya tam bir ay önce, yani ilk dönemin ikinci ayında geldin. Seni anlıyorum adapte olmaya çalışıyorsun, oradaki hayatını bırakmak ve bizimle gelmek zorunda kaldın fakat alışmalısın artık. Sen busun." Dedi bir şeyleri anlamamı beklercesine. Ama hayır anlamamıştım.

Bir ay önce. Ben buraya bir ay önce mi gelmiştim? Şaka olmalıydı bu. Neler duyacaktım acaba daha? Daha ben bu durumla baş edemiyorken, Liora sandıkları kız da bir şeylere alışmaya çalışıyordu demek. Kaderim buydu.

"Kafanı boşaltmak için ormana gittiğini ve talihsiz bir kazayla, düşerek yaralandığını öğrendim. Birkaç gündür uyuyordun, uyandığında böyle bir şeyle karşılaşmak seni şaşırttığı kadar bizi de şaşırttı. Fakat merak etme, Mia Hanım sende ki bu durumun geçici olduğunu söyledi." Hayır anlamıyorlardı. Asla anlamıyorlardı. Yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım vardı şu an. Bu durum iyice çıkmaza doğru gidiyordu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.

Ellerimi başıma koyarak, Derin bir nefes aldım ve sessizce mırıldandım. "Burası neresi?" Kadın, hiçbir şey demeden bi süre gözlerime baktı fakat bir süre sonra kibar bir şekilde gülümseyip, sorumu cevapsız bırakmamaya karar verdi. Bu kadının aklı başında görünüyordu.

"Burası, Avalonia'da özel bir okul. Avalonia Özel Güçler Akademisi."

Üzerimdeki battaniyeyi sıktım. Hayır yine bayılamazdım, Feriha gibi ayılıp bayılarak bir yerlere varamıyordum çünkü. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. Duyduğum şey ile kalbim gerginlikten ve stresten hızlanmıştı. Burası gerçekten Avalonia mıydı? Neydi bu his? Kabullenmişlik, çaresizlik?

"Adım..." Diye mırıldandım kendi kendime ve kadın da beni tamamladı hızla.

"Liora." Ben şaşkınca ona bakarken, o ellerini önünde bağladı ve benim tepkilerimi izleyerek devam etti konuşmasına. Bu sefer hiçbir şey demedim. Bu bir kabulleniş değildi, böyle saçmalıkları bu kadar çabuk kabullenebilseydim işte o zaman korkmalıydım. Sadece düşünmem gerekiyordu. Düşünmem ve parçaları birleştirmem.

"Biraz dinlendikten sonra konuşabiliriz istersen canım. Şu an ruhsal olarakta, fiziksel olarakta fazlasıyla yorgunsun." Bunun benim için şu an burada duyduğum en iyi şey olduğuna karar verdim. Hatta tek şey. Ayılıp, bayılarak ve tüm gücümle direnerek inkar etmek pek bir işe yaramıyordu. Sakinleşmem gerekiyordu.

"Evet lütfen, çok iyi olur." Dedim bezgince. Bunu bir kabulleniş ya da ona inanmam olarak yorumlayabilirdi.

"Seni odana götürmesi için, nöbetçi öğrenciye haber vereceğim." Bir de odam mı vardı? Vay canına gerçekten. Göz devirmemek için zor duruyordum.

Dediği şey aklıma geldiğinde onu durdurdum. Daha ona güvenemiyorken bu garip yerde bir başkası ile yan yana gelmek fikri, pek cazip gelmiyordu doğrusu. Daha bu kadına bile güvenemiyordum fakat buna rağmen burada ki tek mantıklı insan gibi geliyordu. Ya da adını bildiğim tek kişi olduğu için olabilir.

"Lütfen, şu an bir kişiyi daha beynim kaldıramaz. Beni siz götürürseniz daha iyi olur." Dediğimde, ankesörlü garip telefonla arama yapmadan, bıraktı ve anlayışla gülümsedi.

"Anlıyorum seni, tabii ki de götürürüm." Ayağa kalktığında bende onunla kalktım. Bir şeyler anlatıyordu fakat asla dikkat etmiyordum. Edemiyordum. Sadece omu takip ediyordum ve elimde olmadan etrafı inceliyordum. Basamaklarını tırmandığımız devasa büyüklükteki merdivenler, oymalı kolonları ve duvarları dudaklarımı uçuklatmıştı.

Krem ve gold renginin ahengi duvarlara bu olağanüstü mimariye ahenk katmıştı.

Bu sırada denk geldiğimiz birkaç kişi kaçamak bakışlarla bakıyordu ve bu durum beni oldukça rahatsız ediyordu. Bazıları ise aksine hiç dikkat etmiyor, umursamıyordu bizi.

Şu an yaptığım şey doğru muydu ya da normal miydi bilmiyordum fakat benim düşünmem gerekiyordu. Bunların nasıl olduğunu anlamalıydım. Anlamalıydım ki, buradan en kısa sürede gitmeliydim.
Bunu da malesef "ben değilim" diye haykırarak başaramıyordum.

Sakin kafayla düşünmeli ve bir çözüm bulmalıydım. Bırakın buradaki insanları, aynalar bile 'Liora' olduğumu yüzüme çarparken yapabileceğim başka bir şey yoktu.

"Odalarınız üç kişilik fakat ayrı ayrı odalarda." Duyduğum cümle ile anlamadığımı belirterek baktım yüzüne. "Yani bir oda ve odanın içinde üç ayrı oda. Ortak salon gibi düşünebilirsin." Başımı salladım anladığımı belirtircesine. Şu meşhur film gibi. Neydi adı? Harry Potter. Evet.

O muhteşem merdivenlerden dört kez daha tırmandığımızda, Aria'nın dediğine göre yatakhanelerin bulunduğu kata gelmiştik.

Geldiğimiz katta uzun koridor vardı. Bu uzun koridoru yürüdükten sonra, iki yöne doğru ayrım vardı. Biz sağa dönmüştük. Tekrar uzun koridor, harika işlemeleri ve bir sürü tabloların olduğu koridordan geçerken Aria'da konuşmaya devam ediyordu.

"Üst katınızda da erkek yatakhaneleri var." Birden durup, bana döndüğünde bende irkildim ve gözlerimi ona çevirdim şaşkınca.

"Ve oraya çıkmanız çok doğru olmayacaktır." Diye ufak bir uyarı yaptıktan sonra şirince gülümsedi. Ben ise utancımdan yanaklarımın kızarmış olduğunu biliyordum. Utanmış ve sinirliydim. Sinirliydim çünkü neden böyle bir şey yapacaktım ki?

"Siz demeseniz bile çıkmazdım zaten bunun farkındayım hanımefendi." Diyerek soğukça cevap verdim. İlerlemeye devam etti.

"Belki unutmuş olabilirsiniz diye düşündüm Liora Hanım." Sabahtan beri saydığı saçma kurallara uymayacaktım çünkü en kısa sürede buradan defolup gidecektim. Göz devirip, kafa salladığımda görmediği için mutlu olmuştum.

"İşte geldik." Bir kapının önünde durduğumuzda, her şeye rağmen kadının bırakıp gidecek olması beni germişti. Tanrı aşkına, bu yerde yapayalnızdım!

"Burası sizin odanız küçük hanım." Elbisesinin yakasındaki küçük cep saatini çıkardı ve saate baktı. "Şu an ders saati olduğu için oda arkadaşınız odada olmayabilir." Kafamı salladım. Gerekmedikçe konuşmuyordum, sadece mimik yapıyordum. "Yakında siz de onlara katılacaksınız, emin olabilirsiniz." Yutkundum. Gerçekten, neyin içine düşmüştüm bilmiyordum.

"Ah, şey peki. " Ellerimi saçlarımın arasına götürüp, karıştırdım. Benim olmayan saçlar. Şu başıma gelenlerden sonra, iyi kalp krizi geçirmiyor ve ölmüyordum. Derin bir nefes alıp, verdim. Gerçekten boğuluyor gibi hissediyordum.

"Ben gireyim o zaman." Diyerek odayı işaret ettim parmağımla. Gülümsedi ve başını salladı. Boğazımı temizledim ve kapıyı açarak, odaya girdim. Arkamdan kapıyı kapattığımda, bana söylediği üç numaralı odanın kapısına doğru ilerledim.

Bu sırada ortak salon dediği yeri inceliyordum. Sanılanın aksine çok büyük bir salonu yoktu, ortada sadece bir masa ve sandalyeler vardı. Kenarda ki duvarda da musluk monte ediliydi.

Odaya girdiğimde, bir yatak karşıladı beni. Çekinerek oturdum. Tek kaşımı kaldırdım ve oturduğum yerde bir iki kez zıpladım. Oldukça rahattı. Benim evimdeki yatağımdan bile rahattı doğrusu.

Odayı incelediğimde, oldukça güzel bir oda olduğunu fark ettim. Yatağın karşılarında bir çalışma masası ve giyinme dolabı bulunuyordu. Çalışma masası kitaplarla doluydu. Bunlar o kızın eşyaları olmalıydı. Yatağın baş ucunda ise çekmece vardı.

Kendimi geriye doğru attım ve saçlarımın yatağıma dağılmasına izin verdim. Beyaz tavana bakarak, başıma gelenleri düşünmeye başladım.

Her şeyin başladığı o saçma kitapçı geldi aklıma. Ne demişti o adam, buraya herkes gelemez. Bunu söylerken böyle bir şey mi kastediyordu yoksa? Üstelik bomboş bir kitapçıydı. Böyle garip şeyleri elimle koymuş gibi sadece benim buluyor olmam... Belki de bu başıma gelenleri hakediyordum.

"O adamda bir gariplik olduğunu anlamalıydım. Kitabı bıraktığım an koşa koşa kaçmam gerekiyordu!" Diyerek homurdandım kendi kendime ve düşünmeye devam ettim. Üstelik bir de zaman problemimiz vardı. Kitapçıdan çıktığımda çoktan akşam olmuştu.

Burası gerçek dünyada gizli bir yer olabilirdi, dünyanın ve evrenin hâlâ bilinmeyen gizemli sırları vardı sonuçta. Çözülmemiş sırları vardı. Fakat gerçek dünyada olsa zaman akışımız aynı olmaz mıydı? O zaman neresiydi burası? Bana dört gündür uyuduğumu söylüyorlardı ama ben altı üstü iki gündür burada olduğumu düşünüyordum. Ha birde aslında bir ay önceden gelmiş olma durumum ve ormana kaçmış olma gibi hallerim vardı. Hangi zamandaydık bu durumda o zaman? Zamanı sormayı neden akıl edememiştim ki ben? Gözlerimi kapatıp ofladım.

Kıyafetlerin yola çıkarak zaman dilimini hatırlamaya çalıştım fakat tarih dersim berbattı. Böyle bir zaman dilimi ve mekanın tarihte yeri var mıydı, o da meşruydu.

O kitapçı bir şeyler biliyor olmalıydı ama ona nasıl ulaşacaktım bilmiyordum. Sonra güldüm istemsizce. Ona ulaşabilme gibi bir imkanım olsa, sanırım evime gitmeyi tercih ederdim.

"Bir düşünelim bakalım." Ellerimi havaya kaldırdım ve başıma gelenleri parmaklarımla saymaya başladım. Çiğ tavuk çekmemişti bunları.

"Garip bir kitap okumaya başladım ve okuduğum gece oldukça garip bir şekilde düşüp kafamı yardım. Kitapların sayfaları hareket etmeye ve kitap parlamaya başladı. Uyandığımda ise buradaydım." Ne kadar komikti bu böyle. Birine anlatsam çocuk kitabından falan okuduğumu söylerdi. Hatta bir şey bile söylemez, ciddiye almazdı. Bu ciddiye alınmayacak durum, başımda ciddi bir belaydı ama.

Ellerimi indirdim ve düşünmeye devam ettim. Bendeki bu sakinlik hiç hayıra alamet değildi fakat gerçekten ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Kaçsam nereye gidecektim, kaçmamı gerektiren bir durum var mıydı? Şimdiye kadar tanıdığım iki insan da oldukça zararsız duruyordu ve hiçbir şey bilmiyor gibilerdi.

"Kitapta olayların da geçtiği, Avalonia diye bir yerdeyim ve oradaki kız ile ismim aynı." Kitabın içine girdim demek o kadar zor ve imkansız geliyordu ki... Düşününce bile komik geliyordu fakat, bunlar gerçekten sadece tesadüf müydü?

Paralel evren teorileri, fizik ya farklı boyut gibi biraz daha akıla yatkın şeyleri düşünüyordum fakat hayır. Asla o cevabı bulamıyordum.

Bu garip sakinlik gittiğinde, kafama dank etti ve yatakta doğruldum. Ayağa kalktım ve pencereye doğru ilerledim. Perdeyi çektiğimde, gözlerim şaşkınlıkla irileşti.

Büyüleyici güzellikteki manzara nefesimi kesmişti. Gözlerimi gezdirdim etrafta. Şelaleler, yemyeşil ağaçlar, yer yer rengarenk çiçekler, yüksek dağlar, ismini bilmediğim kuşlar... Burası gerçekten farklı bir dünyaydı.

Ve ben, burada bile yalnızdım. Üstelik hiçbir mantıklı açıklamanın olmadığı bir bilinmezliğin içindeydim ve bu durumu çözmem gerekiyordu. Bir başıma. Harika.

"Ben gerçekten Avalonia'dayım..." Diye kabullenmişlikle mırıldandım. Bu gerçekleri kendi ağzımdan duymak beni şoka uğratmıştı fakat kaçtığım gerçeklerle yüzleşmeliydim.

Ben gerçekten nasıl açıklanır bilmiyorum ama kitabın içine girmiştim ve nasıl çıkmam gerektiğini bilmiyordum.

Ben kitaptaki başrol karakterdim.

Peki buradan çıkmam için ne kadar süre geçmeliydi? Kitap bitene kadar mı? Kitap bitmeden bir şekilde çıkamaz mıydım? Peki ya kitap bittiğinde ne olacaktı?

Anladığım şuydu ki geri dönülmez bir şeyin içine düşmüştüm. Bu gerçekle yapayalnızdım ve çözmem gereken büyük bir sorun vardı. Ah, pardon iki. Fakat önce hangisini çözmem gerektiğini bilmiyordum.

Önce kendi sorunumu mu çözmeliydim, yoksa baş karakter Liora'nın sorununu mu?

Hangisi beni cevaba götürürdü? Bundan sonra ne yapmam gerekiyordu?
...
Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir, olayların çok hızlı gelişmemesi için elimden geleni yapıyorum. Her şey tadında oluyordur umarım.

Nasıldı, beğendiniz mi? Aşağıya birkaç görsel daha koyacağım, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 🤍

Aria'nın odası.

B

asamaklar.

Yatak odası.

Manzarayıda buna benzer bir şey olarak hayal edebilirsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

37.5K 2.7K 50
# Gençkurgu-- Fantastik # # 1. Akademi # 1. Efsane # 1. Ejderha # 2. Savaş # 1. Büyü - Düşünsene, sen büyünün her şey olduğu bir dünyada, zerre ka...
21.8K 3.4K 7
abilerim kurgusu, erkek versiyon. Bu kurgu reenkarnasyon içerir! 🐈⬛ Deniz'in, Egemen olarak yeniden doğduktan sonra hayalinde ki resme kavuşma hikay...
7.6M 670K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...
109K 3.7K 16
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."