~Avalonia~

By utopyaninfatihi

478 77 11

"İyi okumalar hanımefendi." Devam etti gülerek. Neden sürekli gülüyordu? Tam teşekkür edecekken devam ettiği... More

"Tanıtım."
1. Bölüm: "Fatum Kitapçısı."
3. Bölüm: "Avalonia."
4. Bölüm: "Oda Arkadaşları."
5. Bölüm: "Karşılaşma."
6. Bölüm: "Başlıyoruz."
7. Bölüm: "Yasaklı Bölüm."

2. Bölüm: "Rüya mı, gerçek mi?"

57 9 0
By utopyaninfatihi

Selam, hoşgeldiniz. Sizi hemen bölüme alıyorum.

2. Bölüm: "Rüya mı, Gerçek mi?"

"Gökyüzü yıldızlarla kaplanırken, krallıklar savaşacak. Birlik ya da savaş? Bilinmeyen,  karanlık sırları açığa çıkaracak ve yıldızlar Avalonia üzerinde parlayacak. Avalonia, kaderini bir bilinmeyene bağladığında, yer ve gök dile gelecek. Kayıp olan sır ortaya çıkacak."

Ses adeta beynimin duvarlarına çarpıyor ve sürekli yankı yapıyordu. Kafamın içinde dönüp duruyordu bu cümleler. Homurdanarak uyandım. Başım o kadar ağrıyordu ki, ağrı göz kapaklarıma kadar inmişti. Kafama balyozla vuruluyordu sanki.

Gözlerimi açtığımda, beyaz bir duvarla karşılaşmıştım. Tavan. Ve Etil alkol kokusu. Bu koku midemi bulandırıyordu.

Zonklayan başıma refleks olarak elimi götürdüm. Çok ağrıyordu. Elimde olmadan sızlandım. "Ah..." Elime yumuşak bir şey geldiğinde, başımda bir sargı bezi olduğunu anlamam uzun sürmedi. Elimi değdirdiğimde sızlamıştı.

Sızlanarak doğrulduğumda, saçma sapan figürler beynimde belirmeye başlamıştı. Kaşlarımı çattım ve hatırlamaya çalıştım. Kitabın sayfalarının hızla çevrildiğini ve bir güneş gibi parladığını hatırlıyordum.

Sonra da yere düştüğümü.

Etrafıma bakındığımda, hastane odasına benzer bir yerdeydim ya da klinik. Gayet normal bir yerdi. Fazlasıyla normal görünümlü. Derin bir nefes aldım. Hâlâ hayattaydım ve gördüğüm tüm o saçmalıklar gerçekten bir saçmalıktı anlaşılan. Mutlu olmuştum.

Çok saçma rüyalar gördüğümü hatırlıyordum. Bayağı saçma rüyalar. Bir o kadar da gerçekçi. O kadar gerçekçi ki, kafamı yarmam rüya değil gerçekte de olmuştu. Nasıl başarabilmiştim merak ediyordum doğrusu.

Belki de o kitap, o garip adam ve kitapçı bile gerçek değildi. Benim bilinçaltımın bir oyunuydu.

Bu fikir ile yüzümü buruşturdum.

Ah o kadar da değildi sanırım.

Bir rüyanın o kadar gerçekçi ve uzun olması imkansızdı... Belki de bana uzun gibi gelmişti, aynı kitapçıdan çıkarken olduğu gibi? Yani o andan itibaren rüya da olabilir miydim? Şu an uyanmış mıydım o zaman?

Kafamın içi çorba olmuştu.

Kendimle çelişip duran düşüncelerim beynimi daha da zorluyor, başım daha da ağrıyordu. Gerçekten düşünmemeliydim.

"Sus artık kızım ya." Diyerek mırıldandım kendi kendime.

Bu kadar fantastik okumamalıydım sanırım. Sonunda kafayı yemiştim ve psikolojim bozulmuştu. Beni bu kadar etkileyeceğini tahmin etmiyordum. Bir süre kitap kapağına dahi dokunmak istemiyordum.

İstemsizce kendi kendime güldüm. Ne bekliyordum ki hem de? Sihirli, büyülü bir dünya falan mı? Savaş çıksında, kurtarayım bari.

Gülerek başımı salladım.

"Aynen öyle, ne bekliyordum ki?" Bunları düşünmeyi bıraktım. Saçma sapan ve anormal şeyleri düşünmenin anlamı yoktu. Niye bu kadar kafa yoruyordum ki? Gerçek bile değillerdi.

Kimsenin olmayışı beni meraka düşürdü ve ayaklarımı yataktan sarkıttım. Uzun zamandır uyuyor olmalıydım ki her yerim tutulmuştu. Özellikle boynjm ve sırtım. Yavaş bir şekilde kalktım. Etrafıma bakındım. Kimse yok gibiydi. Yine de teyit etmeye karar verdim.

Beni buraya kimin getirdiğini merak ediyordum doğrusu ve nasıl getirdiğini. Asıl merak etmem gereken şey buydu çünkü.

Ulaşmak isteyen biri ulaşamamış ve belki de kapıyı kırmıştı. Baygın görünce de hastaneye getirmişti. Bundan başka bir seçenek olamazdı. Yoksa tek başına yaşadığım bir evde kimin haberi olabilirdi ki benden. İşten biri? Olabilir.

Yalnız geçirdiğim hayatımı düşünmemeye karar verdim, birini bulabilirsem sorardım. Umarım birini bulabilirdim.

"Kimse yok mu?" Ses yok.

"Heey?" Yanımda duran tahta dolaba yumruğumu vurarak tıklattım. Hâlâ bir karşılık alamamıştım.

Sağa doğru dönmemle, koridorun az ilerisinde dikkatimi çeken kapıya doğru ilerledim. Nereye varacağımı bilmesemde bir ümit kapıyı açmaya karar verdim. İlk önce tıklattım fakat yine ses gelmedi.

Kapıyı açtığımda, klinik tarzı odadan dışarı çıktım ve önüme dönmemle şok geçirdim. Gördüğüm iç tasarıma şaşırmıştım. Hayatım boyunca bunun benzerini müzelerde, tarihi eserlerde dahi görmemiştim. İhtişamı yutkunmama sebep oldu. O kadar şaşırmıştım ki buranın neresi olduğu sorusu aklımda dahi gelmemişti. İlgiyle etrafı incelemeye başladım.

Bir kavak kadar yüksek duvarları ve altın yaldızlı işlemlerle süslü duvarları olan bir yerdi burası. Duvarlarda anlamıni bilmediğim semboller vardı. Salon denilebilirdi sanırım. Benim lisemin tamamından daha büyük bir salon. Belki daha da büyük. Yunan mitolojisindeki tanrıları andıran birçok heykel ve anıtlara benzer dilini çözemediğim yazılar vardı. Tasvir edemiyorum.

Ağzım beş karış açık, etrafı incelemeye devam ediyordum. Öyle ki nefesimi bile tuttuğumu farketmemiştim. Bir ara başımı o kadar kaldırmıştım ki duvarlara bakmak için, zaten ağrıyan boynum daha da sızlamıştı.

"Aman Allahım burası ne böyle?" Diye mırıldanmadan edememiştim. Az daha konuşmasam, dilimi yuttum derdim. Ben daha iç dizaynı atlatmaya bile vakit bulamadan bir kadın bağırarak koşmaya başladı. Duvarlarda ki dikkatimi duyduğum sese çevirdim istemsizce.

"Ah tatlım!"

Kadına döndüğümde, uzun ve garip elbisesinin eteklerini tutarak bana doğru geliyordu hızla. Onu garip bir ifadeyle izledim. Ensesinde yaptığı topuz, göğüs dekoltesi dışında bir olayı olmayan uzun kollu ve yerleri süpüren bir elbisesi, üzerine giydiği beyaz önlük ile... Bayağı garipti. Güzeldi ama garipti, çok çok eski tarzdı. Onu incelemeyi bırakıp, endişeli yüzüne çevirdim başımı.

İnsanların zevklerini sorgulamamalıydık. Yakışmıştı kadına da doğrusu ama elbiseyi nereden bulmuştu merak etmiştim doğrusu. Diktirmişti sanırım.

"Liora!" Bana seslenmiyordu. Başımı çevirdim. Fakat bu isim nereden tanıdık geliyordu ki bana? Başımı omzuma eğerek, düşünüyorken tekrar soru sordu. Liora... Liora... Kimdi ki bu? Çevremde böyle biri yoktu fakat tanıdıktı.

"Liora, tatlım neden haber vermedin?" Diyerek yanımda durduğunda, az önce  çevirdiğim başımı tekrar ona çevirdim. Bana bakıyordu. Boğazımı temizledim, bu garip ambiansta neydi böyle? Neden bana bakıyordu?

Liora değildim fakat bu kadın inatla başımda dikiliyordu. Onu süzmeden edemedim, gözlerini asla üzerimden çekmiyordu.

"Sana diyorum, iyi misin canım?" Gözlerime baktığında, etrafa bakınma ihtiyacı hissettim. Benden başka kimse yoktu. Biriyle karıştırıyordu sanırım. Kadın hâlâ benden bir cevap bekliyordu fakat, ben dediği kişi değildim ki!

Elimle kendimi gösterdim. "Bana mı dediniz?" Kadın abartılı bir şekilde güldü ve omzuma Hafifçe vurdu. "Burada senden başka biri var mı hayatım?" Bu bana o kadar komik gelmemişti. Kaşlarımı kaldırdım ve yüzüne baktım dikkatle.

Ya bu kadında ya da bende sıkıntı vardı. İçten içe sıkıntının onda olmasını umuyordum. Ben zaten yiyeceğim kadar yemiştim naneyi. Üzgünüm hanımefendi ama umarım ilk seçenektir. Kafayı yemiş olmak için çok gençtim.

"Kim dediniz?" Diyerek sordum sorumu.

"Sen canım, kim olacak? Senden başka kimse var mı?" Bu saçma muhabbet bitebilir miydi artık? Derin bir nefes aldım ve devam ettim sabırla. Gerçi bana sabreden o muydu, ben miydim belki değildi.

"İsim olarak demek istedim. Bir isim söylediniz. Ne dediniz?"

"Ah evet, Liora." Duyduğum isimle aval aval bir süre kadının yüzüne baktım. Rüya hâlâ devam mı ediyordu? Onun yüzündeki o tatlı, eğlenen ifade de gitmiş, yerine endişeli bir yüz ifadesi gelmişti. Uzun boyundan dolayı hafifçe yüzüme eğildi. Yüzümde dolaşan gözlerimi sorunun ne olduğunu anlamaya çalışırcasına dolaştı.

İçimde filizlenen bir şeyler vardı şu andan itibaren. Beynimde dönüp duran imgeler ve senaryolar ise bu filizi besliyor, büyütüyordu adeta. Korku ve bilinmezlik.

"Tatlım sen iyi misin?" Elini başıma koyduğunda kendimi geri çektim. Bana dokunmasını istemiyordum. Bu garip kadın kendimi tedirgin hissetmeme sebep oluyordu.

"Yanlışınız var." Dedim tane tane. "Ben dediğiniz kişi değilim. Liora değilim." Buna ondan çok benim inanmaya ihtiyacım varmış gibi hissediyordum fakat neden böyle hissediyordum ki, ben biliyordum sonuçta kim olduğumu. O da tedirgin olmaya başlamıştı sanırsam. Boğazını temizledi ve gözlerime dikkatle baktı. Orada bir şeyler aradı. Bir elini omzuma koyduğunda, ters ters eline baksamda bir şey yapmadım.

Zararsız duruyordu fakat şu an her şeye karşı tedbirli olmam gerektiğini hissediyordum.

"Evet canım, öylesin." Elini göğsüme doğru uzattığında kaşlarımı çatarak kendimi geri çektim fakat o bunu umursamadan, sol göğsümün üzerini işaret etti.

"Bak burada öyle yazıyor." Eli ile gösterdiği yere baktığımda bunun bir yaka kartı olduğunu gördüm. Şaşkınlığım giydiğim kıyafeti yeni farkedince artarken, üzerindeki isim beynimden vurulmuşa çevirdi adeta. "Liora." Ben şok olmuş bir şekilde kadına bakarken, kadın ellerini destekleyici bir şekilde omzuma koydu.

"Başını çok sert vurdun canım, sarsıntı geçiriyor olabilirsin." Omuzlarımı sıvazladı ve gülümsedi. "Geçici bir hafıza kaybı yaşaman normal fakat merak etme, dediğim gibi geçici." Ne geçici? Geçici ola. Ne? Şu an ben ne yaşıyordum?

Bir dakika yoksa ölmüş müydüm? Ama neden bu kadar hissediyordum ki o zaman? Bu kadar hissetmem ve gerçekçi olması... Ölünce böyle mi oluyordu ki?

Ellerim yaka kartımda, ağzım açık bir şekilde öylece bakıyordum. Aklıma gelebilecek tüm olasılıkları düşünüyordum.

Sahneler tekrar tekrar canlanıyordu şimdi beynimde. Kitap kendi kendine açılmış ve bir ışık çıkmıştı içinde, sonra yere düştüm... Derin bir nefes aldım ve yutkundum. Hayır, kabul etmiyordum! Bu imkansızdı.

"Bakın... Ben cidden Liora değilim." Sabırla gülümsedi bana ve teselli verircesine baktı gözlerime.

"Bak canım, anlıyorum bunlar senin için zor fakat emin olabilirsin. Geçici bir hafıza kaybı yaşıyorsun." Omzumdaki elini çektiğinde, korku bedenimi tesiri altına almaya başlamıştı.

Sakin ol.

"Ayna!" Diye bağırdım aniden. Bu ani çıkışım onu şaşırtmıştı ve kadın yerinde sıçramıştı. Derin bir nefes aldı.

"Ne dedin canım?"

"Ayna var mı? Aynaya bakmam lazım!" Bana garip garip bakan kadının eline iki elimle sarıldım hızla. "Lütfen!" Elini çekti ve gülümsemeye çalışarak, elini omzuma koydu.

"Tamam canım, sakin ol." Beni döndürdü ve sırtımdan hafifçe ittirirerek ilerletmeye başladı. Ben de ona ayak uydurarak, aramıza mesafe koydum. Bu bilmediğim yerde, bu garip kadınla ve benim olmayan şeylerle gezmek rahatsız hissetmeme neden oluyordu.

Kısa bir süre sonra durduğumuzda, geldiğimizi anladım ve istemsizce gözlerimi kapattım. Neden kapatmıştım ki? Neyden korkuyordum? Karşılacağım şeyden mı? Derin bir nefes aldım ve gözlerimi ağırca açtım.

Nefesimi tuttum. Gözlerim irileşti, gördüğüm aksimle beraber. Göz göze geldiğim hareleri tanımıyordum. Bu ben değildim! Yutkundum ve hayal gücüm olmasını dileyerek, birkaç kez gözlerimi kıpıştırdım. Aynadaki aksimde benden bir parça aramaya başladım.

Simsiyah bir saç ve keskin bakışlı bu anormal kırmızı göz bana ait değildi. Bu dolgun ve pembe dudaklar. Bu küçük bebeksi cilt, bu kusursuz ve kıvrımlı güzel vücut. Karşımdakinin ben olmadığımı yüzüme çarpan bu mükemmel bir boy... Ağlamak istiyordum fakat ağlayamıyordum. Allah'ım ben neyin içine düşmüştüm böyle?

Şaskınça üzerimde ki pijamaları ya da hastane kıyafetine benzer şeyi incelemeye başladım. Hiçbiri bana ait değildi.

İçimden bir ses, sence tüm sorunumuz bu mu diye homurdandı.

Pijamada yaka kartı var diye homurdanmaya devam ettiğinde içimdeki ses, kafayı oynattığıma an itibarıyla emin oldum.

"4 gün önce seni ormanda bulduk tatlım. Okuldan çıkınca oraya gitmişsin sanırım. Daha erken uyanmanı bekliyorduk ancak kafanı kötü çarpmışsın anlaşılan." Duyduğum şey ile boynumun ağrısını unutarak hızla ona döndüm, fena sızlamıştı fakat umurumda dahi değildi. 4 gün önce? Orman? Ben ne zamandır buradaydım?

"4 gün önce mi?" Başını salladı.

"Evet, dört gün önce." Sormaya fırsatım olmayan, daha doğrusu bu karışıklıkta aklıma gelmeyen o soruyu sormaya karar verdim.

"Burası neresi?" Gülümsedi. Gözlerinde bir parıltı bir gurur belirdi o an. Tüm hayatını bunları söylemek için adamış gibi konuşmaya başladı.

"Burası Avalonia. Büyülü evrenin, en gözde krallığı! Bulunduğun yer ise tatlım, Avalonia Özel Güçler Akademisi." Başımi salladım ve olduğum yerde sarsıldım. Tam o an işte dank etti kafama.

Kitap. Kitapçı. Avalonia. Liora.

Liora kitaptaki kızın adı değil miydi?

Kahkaha atmaya başladım ve o şokla bir kez daha bilincimi yitirdim.
...

Bölüm sonu.

Hemen kabullenmesini bekleyemeyiz tabii ki de, biraz monoton gelmiş olabilir ama güzel ilerleyeceğini düşünüyorum.

Umarım beğenmişsinizdir. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Görüşmek üzere.🤍

Liora.

Avalonia Özel Güçler Akademisi.

Paragrafta tasvir edilen salon.

Continue Reading

You'll Also Like

94.8K 7.1K 38
Biyoloji öğretmeni Kim Taehyung, öğrencisi Jeon Jeongguk'a ödev verir. #201023 #010824
39.1K 2.9K 51
# Gençkurgu-- Fantastik # # 1. Akademi # 1. Efsane # 1. Ejderha # 2. Savaş # 1. Büyü - Düşünsene, sen büyünün her şey olduğu bir dünyada, zerre ka...
632K 53.7K 42
abilerim kurgusu, erkek versiyon. Bu kurgu reenkarnasyon içerir! Yᴇɴɪᴅᴇɴ ᴅᴏɢ̆ᴅᴜᴍ ʟᴀɴ! Tᴜ̈ɴᴇʟɪɴ ᴜᴄᴜ ʙᴏᴍʙᴏᴋ ʙɪʀ ʏᴇʀᴇ ᴄ̧ıᴋᴛı! 🛸Küfür ve argo içerir.🚀 ...
1.1M 27.7K 65
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...