GEÇMİŞİN KUKLASI +18

By suslu1civcivv

20.1K 879 545

[Şiddet,kendine zarar verme gibi ögeler içermektedir!] Çocuktum ve yaşadığımız şeylerin kaderimiz olduğunu dü... More

GİRİŞ
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7. BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
Kaktüs ve Kar tanesi
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
İleriki bölümlerden küçük bir kesit- Morg
16.BÖLÜM
GEÇMİŞTE SIKIŞMIŞ KUKLA
18.BÖLÜM
KIYAMETTEN SONRA AÇAN PAPATYA
NEFRETiN ESİRİ

17.BÖLÜM

375 24 22
By suslu1civcivv

🕯️🕯️🕯️
Bölüm şarkıları: Mabel Matiz & Melike Şahin- Düldül

Nazan Öncel- Geceler kara tren

Bora Duran& Gülben Ergen- kalbimi koydum.

🕯️🕯️🕯️
Bazı insanların ölmekten başka kurtuluşu yoktur. Onların gerçek olmayacağını bilerek kuruduğu onlarca hayali vardır. Yaraları vardır, hayal kırıklıkları vardır... İşte o insanların huzuru bir neşterin açacağı derin kesiklerin ucunda saklıdır.
🕯️🕯️🕯️🕯️

🌵Serdar ve Esra'nın dövmesi❄️
🕯️🕯️🕯️🕯️

Zaman yarayı kapatır, iyileştirmez... Geçen her günün ardından asla iyileşmeyen yaralarımın acısıyla kayboldum. Her geçen gün daha fazla yok oldum, tükendim kimse görmedi beni. Kendi içimdeki azapla yok olan küçük bir çocuğum ben.Yaşım büyüdü, bedenim büyüdü ama çocukluğum mecrûh günlerin esiri oldu. Bu gün affederim belki geçmişi, içimdeki mecrûh çocuk affeder mi peki?

Kalemi bırakıp başımı sandalyeye yasladım. İçimde dışarı dökemediğim şeyler var, boğazımı düğüm düğüm eden şeyler var. Anlatsam bile asla anlamayacakları hisler ardında yok oluyorum... Çalışma masasından kalkıp pencereye doğru yürüdüm, camı açıp soğuk havanın içeri dolmasına izin verdim. Buz gibi soğuk içeri çarptığında gülümsedim. Abimin doğum gününe az kalmıştı, bu sene de yoktu. Gözümden inci taneleri süzüldü, giyinme odasına doğru yürüdüm. Sersem adımlarımla her an yere çakılacak gibiydim. Odadan içeri girdiğimde en alt çekmecede duran kutuyu çıkardım. Birkaç saniye durup soluklandım.

Canım çok acıyor...

Kutunun içinden çıkardığım tişörtü burnuma yaklaştırdım, nefesim boğazıma takıldı.

Kokusu gitmişti... Abimin kokusuna hasret kaldım ben! Beni dizlerinde uyutan, bana herşey olan abimin kokusuna hasret kaldım...

Abim gitti; ben hem öksüz, hem yetim kaldım.

Selen, arkana bak!

Abimin sesini duyduğumda kulaklarımı kapatmak istedim. Abim bir yerlerde nefes alıyordu, bunu bilmek bile acımı hafifletiyor.
Elimi karnıma bastırdım, "sen bilmiyorsun onu.Bu dünyanın en güzel kalpli adamı senin dayın..." Soluğum tıkandı, açık pencereden gökyüzüne baktım. "Bu dünyanın en güzel abisiydi,en güzel babası olacaktı ama izin vermediler..." Elimi karnıma daha fazla bastırdım, kendimi çok yalnız hissediyorum. Bebeğimi hissetmeye ihtiyacım vardı.

"Sana bir sır vereyim mi?" Sanki beni duyuyormuş gibi konuşuyordum.

"Ben dayını çok kıskanıyordum." Yüzümde küçük bir gülümseme oluştu gözyaşları içinde."En çok Esra'dan kıskanıyordum ama. Ne zaman Esra'nın yanına gitmeye kalksa hasta numarası yapardım. Ya da bilerek bir yerimi keserdim." Elimdeki tişörtü daha fazla sıktım, dudaklarımı dişlerim arasına aldım. " Abim Esra'yı çok seviyordu, Esra'nın benden abimi çalacağını düşünüyordum, Esra'dan nefret ediyordum." Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu.

"Abimden başka kimsem yoktu ki benim, onu kaybetmekten çok korkuyordum." Dudağımı dişlerimin arasına aldım.

"Korktuğum başıma geldi! Abim gitti; keşke gittiği yer Esra'nın yanı olsaydı. Düşünmek istemiyorum, istemiyorum ama engel de olamıyorum. Benim abim nerede? O beni bırakmazdı arkasında... Nasıl gitti? Nelere mecbur kaldı? Ateşin çocuklarını nasıl atlattı? O kadar çok soru varki... Ben kaçtıkça üstüm geliyor, sesler çok arttı bebeğim. Hiç susmuyorlar. Çok korkuyorum bazı şeylerden. Mesela babanı kaybetmekten çok korkuyorum..." Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu.

"Ben babanı çok seviyorum biliyor musun? O karşıma çıkmasa hayata tutunamazdım abimden sonra... Senin baban varya... Çok tuhaf bir adam." Konuşmaya ara verip elimdeki tişörtü katladım ve kutuya koydum. Kutuyu yerine yerleştirdim, "kıskanç değilim der, ama çok kıskanç. Tatlı sevmiyorum diyor,ama tatlı yaptığımda hepsini tek başına bitiriyor. Uykuyu sevmem diyor sürekli,ama bıraksam günlerce uyur. Sanki kendini olmadığı biri gibi göstermeye çalışıyor." Gülerek başımı iki yana salladım.

"Birde sana bir sır vereceğim ama kimseye söyleme. Senin baban kedilerden çok korkuyor." Gülümseyerek elimi karnıma bastırdım.
"Seninle konuşmayı çok seviyorum, en güzel sırdaşım sensin bebeğim... Sana anlatmak istediğim o kadar şey varki... Bir an önce doğsan keşke."Giyinme odasından çıkıp yatak odasına girdim. Yatağa oturup karşımdaki çerçeveye baktım.

"Seni çok seviyorum, seni çok istiyorum. Ama... Ama kendimi sana layık görmüyorum. Sana, anneliğe layık değilmişim gibi hissediyorum." Asla ağlamayı bırakmayan gözlerimden birkaç damla yaş düştü.

"Seni çok istiyorum. Lütfen, lütfen sen de beni bırakma. Bak yapamam sen de gidersen hayata tutunamam. Ben sevdim sürekli, hep sevdiğim insanların gidişini izledim... Biliyorum senin küçük kalbin bana ilaç olacak." Yatağa uzanıp ellerimi karnıma bastırdım.

Birkaç dakika gözlerim kapalı uzanmaya devam ettim. Telefonumun bildirim sesiyle irkilerek gözlerimi açtım. Uyuşuk bir şekilde yerimden kalktım, çok uykum vardı. Telefonumu bulup tek gözüm kapalı şekilde gelen mesaja baktım. Murat'tan gelmişti mesaj. Daha doğrusu video, bir evin videosuydu. Videoyu çeken kişi bütün evi gezerek kayıt altına almıştı. Evlenmemize üç gün kaldığını düşünürsek ev bakması normaldi. Telefonu kenara bırakıp gözlerimi kapattım, çok uykum vardı...

Uykumdan irkilerek uyandığımda şaşkınca etrafa baktım birkaç dakika. başımı ovuşturarak odada gezidirdim bakışlarımı. Çok terlemiştim, yataktan çıkıp giyinme odasına doğru yürümeye başladım. Üstümdeki geceliği çıkarıp başka bir tane giydim. Saati kontrol ettiğimde bedenimi öfke sardı, gece yarısı olmuştu ama Murat hala yoktu!

Bedenimde büyük bir yorgunluk vardı; kendimi salondaki koltuğa bıraktım. Elimi karnımda gezidirdim, ben bu bebeği çok istiyorum, seviyorum. Ama içimde çok büyük bir korku var, kendimi ona layık hissetmiyorum. Başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım, gözümün kenarından birkaç damla yaş düştü.

Ağlamaktan çok sıkıldım, daha fazla ağlamak istemiyorum.

Karşımda bir anda beliren bedene bakıp gülümsedim, annem geldi.
"Anne, korkuyorum." Annemin yüzünde küçük bir tebessüm oluştu.

"Korkma bebeğim," dediğinde başımı iki yana salladım.

"Murat beni bırakacak..." Öyle olacağını tahmin etmek zor değildi. Murat onunla başka bir amaçla evlendiğimi anladığı an beni bırakacaktı. O da gidecekti; ben yine yapayalnız kalacaktım.

"Bırakır, terk eder,başkasını sever, ihanet eder herşey olabilir Selen.En çok seviyorum diyen kişilere dikkat et. Çünkü... Çünkü onlar yakacak en çok canını..."

Karnımda gezen elime bakıp gülümsedi.

"Ölmek istiyorum anne..." Kendimi bu hayatı sevdiğime ikna etmeye çalışıyordum. Ama içimde karşı koyamadığım bir ölüm arzusu vardı. Ben yok olmak istiyorum...

"Ölüm kurtuluştur bazı insanlar için..." Annemin bakışları kapıya yöneldi.

"Abim var, Murat var onları geride bırakmak istemiyorum anne. İkisi olmasaydı bir uçurumun dibinde bulurlardı cesedimi."

"Anne," dedim yorgun bir şekilde.
Bakışları yüzümde gezdi sevgi dolu bir şekilde.

"Efendim..." Sesi fısıltı gibi çıktı..

"Neden öldün anne?" Bakışları karşı duvarda takılı kaldı. Ağırca yutkundu, yüzünde acı dolu bir gülümseme oluştu.

"Ben istemedim ölmeyi..." Kalbim cayır cayır yandı.

"Mavi harelerde umudu bulduğum anda, yıllar sonra özgür kalmış gibi hissettiğim o günde ölmeyi istemedim." Çenem titremeye başladığında dudağımı dişlerimin arasına aldım.

"Ben yıllar sonra ilk defa mutlu olmuştum kızım, yıllar sonra sevgiye inanmıştım. O gün öldüm, doyasıya sevilmek hakkım değilmiş..."
Evin kapısı açılınca annem kayboldu, gözlerimi kapatıp başımı geriye yasladım. Gözyaşlarım isyan ederek özgür kaldı, daha fazla kayboldum, yok oldum. Bir el yanağımda dolaştı yavaş yavaş. Gözlerimi açmadım, dudaklarını hissettim gözyaşlarımın üstünde. Daha fazla ağlamaya başladım.

"Canım... Canımın içindeki umudum..." Murat'ın yumuşak sesiyle kendimi berbat hissettim. Gözyaşlarımı görmesini istemiyordum. Beni kolları arasına çektiğinde yavaşça saçlarımı okşamaya başladı.

"Geçecek, seni kurtaracağım bu ruh halinden. Sadece biraz sabret, herşey geçecek." Islak gözlerle yüzüne baktım.

"Çok korkuyorum Murat..." İri avuçları yüzümü sardı, dudaklarını alnıma bastırdı.

"Ben varken korkma."Daha fazla sokuldum ona.

"Seni kaybetmekten korkuyorum ben!.." kısık sesimle dudaklarında küçük bir tebessüm yer edindi.

"O zaman hiç korkmana gerek yok. Ruhum bedenimi terk etmediği sürece ben hep senin yanında olacağım." Ölüm kelimesi tüylerimi ürperti.

"Ölümden bahsetme!" Koltukta geriye yaslandı, beni kolları arasına çekti. Tenine sinmiş parfüm kokusunu içime çektim.

"Daha iyi misin?" Başımı salladım sadece. Çenemi göğsüne yaslayıp ona çevirdim gözlerimi.

"Sen yanımda olduğunda iyi hissediyorum." Hafifçe doğrulup dudaklarını dudaklarıma kavuşturdu. Derin bir öpücükten sonra geri çekildi.

"Canım, kalbimin devası..."Başımı göğsüne yasladım tekrar. Sargılı elimi avuçları arasına almıştı, diğer eli saçlarımda gezdiriyordu, uzun bacaklarını bana sarmış her yerimi kuşatmıştı. Murat'ın gözlerinin kapanmaya başladığını görünce yüzümde küçük bir tebessüm oluştu.

Gün ışığının içeri dolmaya başladığında gözlerimi kapatıp başımı Murat'ın göğsüne yasladım. Sadece birkaç saat huzurun kollarına bırakmak istedim kendimi.

🕯️🕯️🕯️🕯️
SİNAN ALTAY YILDIRIM

Elimdeki kadehin içindeki sıvıya bakıp derin bir nefes aldım. Aldığım her nefes boğazıma batıyordu. Hayatta zor olan çok şey vardı; hiçbiri ölen birinin arkasında kalmak gibi değildi. Kardeşim öldükten sonra ruhumun çekildiğini hissettim. Sanki her gece,her gün can çekişiyordum.

Kardeşimi soğuk toprağın altında bıraktığım günden beri her gece ölüyordum, sabahına diriliyordum acı içinde.
Herşeyden sakındığım kardeşimi buz gibi toprağa bırakmıştım.

Benim gibi biri daha vardı; masum biri daha ölmüştü, onun arkasında acıya mahkum olmuş biri daha vardı. Tek fark vardı; o kadını acıya ben mahkum etmiştim.

Esra... Onun gözlerindeki ışık sönmüştü. Sadece günlerini doldurmak için yaşıyordu. Birde Melek için.

Sevdiğini kaybedenler bilir bu hissi boğazında bir düğüm olur geçmez asla. Ne yediğinden tat alırsın, ne yaşadığın hayattan. En çok geceler zor olur, en çok geceler can yakar... Bir dakika bir yıla bedel olur, o güneş asla doğmaz...

Benim güneşim doğmuyordu; Akın'ın öldüğü günden beri geceler geçmiyordu. Kardeşim, herşeyim seni kara toprağın altında bıraktığım günden beri güneş doğmuyordu.

Hani bir şarkıda diyordu ya; Geceler kara tren... Yüklüyor bana seni...Öyleydi işte...

Kadehi dudaklarıma götürdüm, boğazımdan aşağı döküldü yakıcı sıvı. Yinede o düğüm yok olmadı... Gömleğimin birkaç düğmesini açıp geriye yaslandım. İlyas ve Murat yine saçma sapan bir şey yüzünden tartışıyorlardı.

Onları öyle görünce yine aklıma Akın geldi. Biz de öyleydik kardeşimle...

Yas süresi altı ay derler, ama ben yıllardır aynı acıda boğuluyorum. Onlar ne bilsin sevdiğini kaybetmenin acısını. Gözlerimi kapattığım an yine aynı yüz düştü gözlerimin önüne.

Esra Acar... Serdar Acar'ın karısı. Benim öldürdüğüm adamın karısı...

Ateşin çocukları haksız bir karar vermişti; ölmesi gereken kişi Serdar değildi... Umrumda olmamıştı benim, kardeşimin intikamını düşünmüştüm sadece.

İlk görüşte aşka inanmazdım. Hissettiğim sadece vicdan azabıydı belki. Belki de empati kurmuştum sadece, ne hissettiğimi bile bilmiyorum. Tek bildiğim Esra'nın yüzünün gözlerimin arasından gitmediği.

"Hayvan herif!" İlyas'ın bağırmasıyla gözlerimi açtım.

"O evi ben kendime alacaktım!" İlyas'ın tekrar bağırmasıyla Murat sertçe ensesine vurdu.

"Doğduğun günden beri ilk defa bir işe yaradın." Murat'ın beğeniyle telefona baktığını görünce kaşlarımı çatarak yüzüne baktım.
Onları dinlemediğim için ne olduğunu anlamamıştım.

"Neyse sen babamın dikine gitmeye devam et, işime gelir bu benim." Nesrin yenge gibi bir annesi olmasına rağmen İlyas kardeşlerine çok düşkündü. Bu güne kadar hiç rekabet görmemiştim aralarında.

"Babam beni varis olarak seçtiğinde ikinizi de yok edeceğim." Büyük bir özgüvenle konuşunca gülmeye başladım. Yanımda duran küllüğü İlyas'a fırlattım. Küllük sertçe yere çarptığında hiçbirimiz umursamadık.

"Daha düne kadar altına işiyordun lan. Sen mi bizi yok edeceksin?" Söylediğim şeyle ilyas'ın yüzündeki gülümseme yok oldu. Murat'la birbirimize bakıp gülmeye başladık. Yüksek sesli müzik başımı ağrıtmaya başlamıştı.

"Yazıklar olsun sana yaa..." İlyas'ın sözlerini umursamadan Murat'ın yüzüne baktım.

"Ne evi bu?" İlyas elini Murat'ın omuzuna vurdu, ardından masanın üstünde duran şişeyi kafasına dikti.

"Abim kendine ve Selen'e ev alacakmış. Babamın dikine gitmeye bayılıyor bu ara." Murat sertçe İlyas'ın ensesine vurdu."İğrenç herif niye kafana diktin şişeyi." Onu öfkelendiren şey İlyas'ın şişeyi kafasına dikmesi değildi, İlyas'ın sözleriydi.

Murat aklını kaybetmiş gibi davranıyordu; ya da gerçekten aklını kaybetmişti. Amcam, Selen ile evlenmesini istemiyordu. Aslında vâris olarak Murat'ı seçmişti amcam, ama Selen'le evleneceğini duyduğunda varisin kim olduğunu açıklamamıştı. O yardım gecesinde Murat'ın varis olduğunu duyuracaktı herkese ama evliliği duyunca vazgeçmişti.

Herkesin içinde evliliğe onay vermiş gibi görünsede aslında bu evliliği hiç istemiyordu.

En önemli şart buydu işte. Dost gibi görünen düşman çoktu,ailenin içindeki sorunları asla dışarı yansıtma.

Amcam bir şart koymuştu o gece.Varis olmak istiyorsa Selen'i bırakacaktı!

Ama Murat daha fazla dikine gitmeye başlamıştı. Bebek olayı ayrı bir krize sebep olmuştu. Amcama göre Selen bilerek hamile kalmıştı. Tâbi yine Murat Selen'i delicesine savunmuştu.
O kızın gözlerinde gördüğüm nefret amcama hak vermeme sebep oluyordu. Selen Murat'ı kullanıyordu, bunu herkes görüyordu, Murat hariç.

Murat bu yolun sonunda üzülen kişi olacaktı, kendini çok kaptırmıştı. Onun gözlerinde gördüğüm aşkın çeyreği bile Selen'in gözlerinde yoktu.

"Amcamın hiç hoşuna gitmeyecek bu. Onların evine taşınmanızı istiyordu evlendikten sonra." Sebebi Selen'im gözünün önünde olmasını istemesi.

"Ben onun evine taşınmak istemiyorum!" Murat'ın sert sesiyle daha fazla üstüne gitmemem gerektiğini anladım. O yılan hayatına girdiğinden beri defalarca tartışmıştık. Artık onu kendi haline bırakmıştım, canı yanmadan akıllanmayacaktı çünkü.

Müzik sesi iyice başımı ağrıtmaya başlamıştı.

"İlyas! Lan şerefsiz ben sana bu akşam erken kapatın demedim mi? Sabah oldu lan!" Bağırarak konuştuğumda İlyas omuz silkti.

"Riske atamam abi!" Murat'la bakışlarımız kesişti. Merakla İlyas'a bakmaya başladık.

"Neyi?"İkimizin aynı anda sorduğu soruyla İlyas gülümsedi.

"Aşkı..." Murat ne alaka der gibi bana baktı, bilmiyorum manasında dudağımı büzdüm.

"Ne aşkı lan?" Murat'ın sorduğu soruyla merakla İlyas'a bakmaya başladım.

"Burç yorumunda dedi ki; bu ay aşkı bulacakmışım, hemde hiç beklemediğim bir yerde." Tek merak ettiğim şey şuydu ki; Nesrin gibi bir kadından bu çocuk nasıl çıkmıştı? Dışarıdan baktığınızda aşırı sert görünen, bakışlarıyla korku salan adam aslında küçük bir çocuk gibiydi.

Murat başını iki yana sallayarak önüne döndü." İstediğini kadını hayatına alabilirsin İlyas, in şu merdivenleri aşağı seninle olmak isteyen bir sürü kadın var! İnanma şu saçmalıklara!"

İlyas dehşet içinde baktı Murat'a.

"Abi, ben yıllardır hayatımın aşkını bekliyorum, ben hayatıma kimseyi almadım, temiz kaldım. Temiz kaldım ki, evren bana benim gibi birini versin! Bak bu ay bulacağım hayatımın aşkını." Murat'la birbirimize baktık birkaç dakika. Murat'ın başını iki yana sallamasıyla gülmeye başladım.

"Tamam. Sen hayatının aşkını beklemeye devam et,ben eve gidiyorum." Murat'ın ayaklanmasıyla ben de ayağa kalktım. İkimiz locadan çıkıp arka kapıya yöneldik. Müzik sesi kafamı sikmişti.

Murat arabasına binip uzaklaştığında arkasından baktım birkaç saniye. Onun için üzülüyordum, bu kadar kör olmasını aklım almıyordu. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda yüzümde küçük bir tebessüm oluştu.

Ölüler gökyüzüne mi taşınıyordu?
Yüzümdeki gülümseme yok oldu, Mert'ten arabamın anahtarını aldım. Arabaya doğru adımladım, başım ağrıyordu. Akıp giden yola bakarak aklımdaki düşünceleri kovmaya çalıştım. İçimden atamadığım,boğazımda düğümlenen hisler vardı. Beni içine hapseden düşünceler vardı; istemediğim hislerin, düşüncelerin esiri olmuştum.

Yine aynı yerde durdum, bu gece defalarca gelmeyeceğimi söylemiştim kendime, yine dönüp dolaşıp aynı yere geldim. Hava aydınlanmaya başlamıştı, geçen denk geldiğim hava durumunda kar yağacak demişlerdi. Kar yağıyordu.

Her gece olduğu gibi pencerede hareketlilik oldu. Beni görmesi mümkün değildi,buna güvenerek arabadan indim.Arabama yaslandım soğuk havanın kokusu burnumu sızlattı. Esra tam olarak ne renk olduğunu ayırt edemediğim koyu renk saçlarını topladı.Kar yağdığını görünce duraksadı birkaç saniye, ardından hızla pencerenin kenarından ayrıldı. Ben ne olduğunu anlamadan eve bakmaya devam ettim,birkaç dakika sonra evin kapısı açıldı.

Buz gibi soğuğa rağmen ince bir pijama takımıyla bahçeye çıkmıştı. Bahçenin ortasında durup başını gökyüzüne kaldırdı. Farkında olmadan birkaç adım attım eve doğru. Yüzüne kar taneleri değdiği anda gözyaşlarıyla karışık bir şekilde gülüyordu. Gözlerini kapattığı için beni görmüyordu. Kendime engel olamayarak birkaç adım daha attım.İçimde bir şeyler hareketlenmişti.

Buz gibi soğuğa rağmen yere oturdu, ne yapmam gerektiğini bilmeyerek ona baktım. Kapalı gözlerinden yaşlar düşüyordu, yeni gördüğüm boş bir çerçeve tutuyordu elinde.

Boş çerçevenin anlamı neydi?

Bileğinde küçük dövmeleri dikkatimi çekti. Bir anlamı olduğunu sanmıyorum çünkü fazla saçma duruyordu dövmeleri. Belki de ergenlikte bir anlık heyecanla yapmıştı.

Kaktüs ve Kar tanesi dövmesi neden yapardı bir insan? Bir kere kaktüs sıcak iklimlerde yetişen bir bitkidir, kar tanesi ise soğuk. Birbirine çok uzak, çok zıt şeylerdi bunlar.
Zihnimin tozlu raflarında birkaç görüntü dolaştı, bu dövmeleri tanıyordum, bu dövmeleri daha önce görmüştüm. Serdar'da vardı aynı dövmeden.

Anlamı neydi bilmiyordum ama ikisine özel bir şeydi. Bu beni rahatsız etti, karnımın düğüm düğüm olduğunu hissettim, yakıcı bir his sardı karnımı.

Bu soğukta kar gördüğü ilk an neden dışarı çıktığını anlamıştım şimdi.

Serdar için ağlıyordu, buz gibi soğukta Serdar için ağlıyordu... Yıllar geçmişti ölümünün üstünden ama hala Serdar için ağlıyordu.

Boğazım düğümlendi, yakıcı his kalbimin sınırlarına sızdı. Arkamı döndüm ve arabama yürümeye başladım. Bu histen kurtulmak istiyordum, Esra'nın yüzünü aklımdan silmek istiyorum.

Birkaç adım atmıştım ki duyduğum boğuk sesle durmak zorunda kaldı.

"Kaktüsün seni çok özledi kar tanesi..." Ağlamaktan yorulan sesle ağırca yutkundum. Boğazımdaki düğüm gittikçe büyüdü.

Kar tanesi Serdar oluyordu.

Esra Serdar'ın kaktüsü oluyordu.

İkisinin birlikte geçirdiği günleri vardı,belki de onlarca güzel anısı vardı. Onların öyle bir geçmişi vardı ki, Serdar öldükten yıllar sonra bile Esra onun için ağlıyordu...

Silip atılmayacak bir bağ vardı; herşeyden daha güçlü, belki de herşeyden daha özel...

Esra ve Serdar birbirine aşık değil, sevdalıydı...

Aşk geçer, sevda can çıkmadan çıkmazdı kalpten. Serdar öldüğünde bile Esra'nın adını sayıklamıştı, Serdar öldükten yıllar sonra bile onun için ağlayan bir kadın vardı.

Elimde olmadan kurduğum bazı hayalleri yıkıldı, toz oldu, savruldu. Ben güçlü bir insan değildim, ben Esra'nın kalbinden Serdar'ı silecek kadar güçlü değildim...

Ölüm onları sadece bedenen ayırmıştı, kalpleri hala birdi...

🌵❄️
ESRA ACAR

Sen gittikten sonra onaltı defa mevsim değişti, dört yıl geçti, kırk sekiz ay geçti ama sana olan hislerim hala aynı...

Gözlerimi kapattığım her an zihnime düşüyorsun. İyi ki, iyi ki düşüyorsun zihnime kar tanesi...

Serdar'ım, sevdam, yeşil gözlerinde umudu bulduğum sevgilim. Seni nasıl özledim bir bilsen, bir bilsen nasıl hasret içindeyim, çıplak ayaklarınla dikenlere basarak gelirdin bana.

Sahi Selen doğruyu mu söylüyordu? İnanmak istemiyorum, inanırsam ve hayal kırıklığına uğrarsam kimse beni bu hayatta tutamaz. Bebeğimiz, kızımız bile.

Eğer gerçekten yaşıyorsan ne yapmam gerek bilmiyorum. Ben bu 4 yılda çok öldüm, çok dirildim. Defalarca bir urganı sardım boğazıma, defalarca kızımız için vazgeçtim ölümden.Senin beni böyle bir acıya bilerek mahkum ettiğini bilirsem ne yaparım bilmiyorum kar tanem.

Buz gibi soğukta bahçede seni hissetmek için çabalıyorum kar tanem. Dizlerim üstünde duruyordum yağan karın altında, sana kendimi yakın hissetmek için.
Kışı çok seviyorum Serdar, kışı çok seviyorum çünkü seni hatırlatıyor bana.

Kaktüsün seni çok özledi kar tanesi...

Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda gözlerimdeki yaşlarla gülümsedim. Seni yanımdayken bile özleyen bana bu hasret çok fazla kar tanesi.

Ayağa kalkıp sarsak adımlarla eve doğru yürümeye başladım. Evden içeri girdiğimde neredeyse düşecektim ama umursamadım. Aynı sarsak adımlarla merdivenleri çıktım, ağlamaktan yorulan gözlerimdeki yaşları sildim tekrar. Kızımın odasının önünde durup gözyaşları içinde onu izledim.

Bizim mutlu bir ailemiz olacaktı. Belki sorunlar asla yakamızı bırakmayacaktı, lakin Serdar ve ben yanyana olduğumuz her an mutlu olacaktık.

Kızım senden babanı çaldılar, baban ile yaşayacağın onlarca güzel anıyı çaldılar. Sen bu dünyanın en güzel babasına sahip olacaktın ama izin vermediler.
Küçük bedenine baktığımda gözyaşlarım hızlandı, "keşke birkaç hafta erken doğsaydın, belki o zaman babanla tanışırdınız." Melek'in odasındaki tekli berjere bıraktım kendimi. Gözlerimi kapatıp birkaç yıl önceye gittim, Serdar'ın bedenen, benim ruhen yaşadığım günlere...

Elimdeki kadehi dudaklarıma götürdüğümde yüzümde minik bir tebessüm vardı. Kalbim minik bir kuş gibi kanat çırparak göğüs kafesimi zorluyordu. Mekanı çok sevmiştim, karaoke yapılan çok tatlı bir yerdi.

Tanıdık yüzlerin olduğu masada gözlerimi gezidirdim. Eda yine hiç tanımadığım sevgilisini getirmişti. Her ay yeni bir sevgili bulduğu için ona kafa yormak istemiyordum. Hem yanında başka bir erkek varken daha çekilir oluyordu. Yoksa normalde sürekli ona kimin takip istediği attığını, kimin onunla flörtleşmeye çalıştığını, ya da kimin peşinden koştuğunu anlatır dururdu. Tâbi kendinden başka kimsenin konuşmasına izin vermeden.

Karşımda Ekin ve erkek arkadaşı kerem vardı. Eda sevgilisine iyice sokulduğunda telefonuma döndüm. Serdar hala gelmemişti. Bıkkın bir şekilde yüzümü buruşturdum. Bir yere zamanında gel be adam! Sürekli geç kalıyordu ve hep bir bahanesi vardı. "Senin ki gelemeyecek herhalde?" Eda' nın konuşmasıyla bakışlarımı saate çevirdim. "Yarım saat içinde gelecek." Aslında beş dakika içinde gelirim demişti ama serdar hep geç geldiği için yarım saat demiştim.

Belime sarılan kollarla irkilerek öne atıldım."Kaktüsüm..."Serdar'ın fısıltısını duyduğumda yüzümde kendiliğinden bir gülümseme oluştu. Kalbim heyecanla hızlandı, yüzümdeki gülümseme büyüdü.

"Serdar," alnıma dudaklarını bastırınca yanaklarımın ısındığını hissettim. Masadaki herkes bize bakarken Serdar yanıma gelip elini belime attı. Beni kendine yasladığında gözlerimi yeşil gözlerine çevirdim. Kısa bir selamlama ve tanışma faslından sonra derin bir sohbet içine girmiştik. Serdar'a döndüğümde üstünde sıradan bir tişört ve pantolon olduğunu gördüm, fazla özenmemişti ve buna rağmen buradaki bütün erkeklerdem daha yakışıklıydı. Esmer teni, yeşil gözleri ve yaptığı sporun kanıtı olan kaslı vücuduyla çok yakışıklı görünüyordu.

Gözlerinin içi gülerek bana bakarken Eda'nın bakışları Serdar'ın üstünde dolaşıyordu, umursamadım. Serdar'ın bakışları sadece benim üzerimdeydi, beni daha fazla kendine çekip saçlarımdan öptü. Yüzünde her zaman olduğu gibi minik bir tebessüm vardı. Gülümseyerek birbirimizin yüzüne bakıyorduk.

"Aşkım...Şarkı söyleyelim..." Eda'nın sevgilisini çekiştirip götürmesiyle bakışlarımı Serdar'a çevirdim. Serdar gülerek başını iki yana salladı,"istersen sen söyle." Dediğinde hevesim kırıldı. Tek başıma söylemek istesem gidip söylerdim! Bozuk bir suratla önüme döndüğümde, Eda'nın şarkı söyleyerek Serdar'a baktığını görünce iyice moralim bozuldu. Kötü bir amacı yoktu belki, belki de ben yanlış anlamışımdır.

Bütün kadınlar sevgilimi çalmak istiyor kafasında bir insan değildim. Ama kız gözümün önünde sevgilimi kesiyordu! Bu kız benim sözde yakın arkadaşımdı! Eda ve adını unuttuğum sevgilisi yanımıza döndüğünde hala Serdar'a bakmaya devam ediyordu. Elbisesini aşağı çekiştirip göğüs dekoltesini daha fazla belli etmek istediğinde yüzümü buruşturdum.

Bu kadar ucuz hareketlerle Serdar'ın dikkatini çekeceğini mi sanıyordu? Peki bir erkek için bu kadar ucuz hareketler yapmayı kendine nasıl yakıştırıyordu.

Oflayarak önüme döndüğümde Serdar'ın bakışları yüzümde dolaştı sonra yavaşça kulağıma eğildi."Tamam. Madem bu kadar istiyorsun söyleyelim." Beni elimden tutup çekiştirdiğinde sadece ona ayak uydurdum.

Birkaç saniye sonra tanıdık melodi doldu kulağıma. Aslında çok özel bir şarkı değildi bizim için, sadece birkaç defa birlikte dinlemiştik.

"Yine sabahın körü.
Göremedn önü.
Aldım düldülü de.
Vurdum yolla..."

Bana bakıp gülümsedi, sesinin güzelliği karşısında şaşkınlıkla ona baktım. Ses tonunu seviyordum ama şarkı söylerken böyle güzel olacağını tahmin etmemiştim.

"Dara düşmeden düze
Çıkmıyor mu gönül?
Bardağım da doludur ama
İçiyor puşt ömür."

Sonda sitem eder gibi söyleyince dayanamadım ve güldüm. Gözlerimi yüzüne dikip sadece o varmış gibi şarkıyı söylemeye başladım.

"Yandı cihan bak, bestesi mahur da
Mecnunum, sırra erdim o uğurda
Gel de gör beni, canım, aşk neyledi
Taştım bendimden, yâr, çare zuhurda..."

Serdar'ın yüzündeki gülümsemeyle baktığında, sadece birbirimizin gözlerine bakıyorduk..

"Eksildi kafamda tahta.
Değil matah da yaşamak, gülüm.
Bi' kurtulsa kuşum kafesten,
Karılsa deste bi' daha."

Kuş ve kafes derken sesi çok dertli çıkmıştı.Sanki o kuş kendisi, kafes Yiğit gibiydi. Ama maalesef kendini kurtarmıyordu.

"Sen seçtin, yazıldı yazgın.
Olur mu dizgin o ata, anam?
Anlarsın, balık da kızgın.
Halik de üzgün, yok hata."

Bakışlarını tekrardan yüzüme çevirdi, iki adımda yanıma gelip beni kendine çekti. Herkesin beğeni dolu bakışlarla bizi dinlediğini farkettim.

"Dalavereyi bi' bırak, canım.
Biraz umut al hadi.
Ne dünüm ne bugünüm kolay
İflahım yok hani..."

Serdar şarkı sözlerini yaşamaya başlamıştı bu kısımda.

"Sen koy bir plak yine.
Bana gullümü getir
Zaten zor hayat, canım
Hele yalnız beter"

Birbirimize bakarken ikimizi aynı anda gülme tuttu. Birbirimize bakarak kahkahalara boğulmuştuk.

"Yandı cihan bak, bestesi mahur da
Mecnunum, sırra erdim o uğurda
Gel de gör beni, canım, aşk neyledi
Taştım bendimden, yâr, çare zuhurda"

Kendime ait kısmı gülmeden söylediğim için rahatlamıştım.

"Eksildi kafamda tahta.
Değil matah da yaşamak, gülüm.
Bi' kurtulsa kuşum kafesten.
Karılsa deste bi' daha."

Müzik yavaşça kesildiğinde Serdar ile gülerek birbirimize baktık. Bu şarkı söyleme işi çok eğlenceliydi. Soğuk teni dikkatimi çekti, teninin neden soğuk olduğunu anlamıyordum. Buz gibi elini ellerimin arasın aldığımda gözlerimin içine bakarak gülümsedi. Birlikte arkadaşlarımın olduğu masaya döndüğümüzde. Eda'nın sevgilisini göremedim.

Ekin gülerek bana göz kırptı,"harikaydınız." Eda'nın bakışları benim üstümde dolaştığında saçlarını geriye doğru savurdu."Şarkının hepsini Serdar söyledi zaten. Esra sadece birkaç kelime söyledi,çok bir şey yapmadı. Harika olan Serdar bence." Gülerek söylediği şeyle şaşkınlıkla ona baktım. Gerçekten bu kızın derdi neydi? Ekin tek kaşını kaldırıp
Eda'ya baktığında, Kerem bile şaşırmıştı.

"Kaktüsüm dışında harika olan bir şey yok, ben onun ışığının altında kalan minik bir gölgeyim sadece." Serdar'ın sözlerinden sonra başımı kaldırıp ona baktım, onun yeşil hareleri yüzümde dolaştı. İkimizin yüzünde yıldızlar kadar parlak bir gülümseme, ikimizin kalbinde aynı hisler. Etraftaki kimseyi umursamadan birbirimizin yüzüne baktık, aşka inanamazdım, Serdar'ı tanıyana kadar... Etraftaki müzik sesini bastırabilirdi kalbimin sesi. Serdar diye çığlıklar atan Kalbimin sesi.

Birkaç kişi dans etmeye başladığında Serdar'ı yanımda çekiştirerek dans edenlerin yanına getirdim. Başımı omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım, burnunu saçlarımda hissettim. Elleri belimi sardığında gülümsedim.

"Serdar, ellerin çok soğuk, tenin çok soğuk..." Başımı kaldırıp yüzüne baktım, küçük bir tebessümle yüzüme baktı.

"Üşüyor musun yanımda?" Sorduğu soruyla ağırca yutkundum. Belki bir anlamı yoktu, belki de altında bir şey olmayan, öylesine sorulmuş bir soruydu ama kalbimi acıttı nedensizce.

"Senden soğumam ben. Ama anlamıyorum, tenin hep soğuk, çok soğuk. Kış gibi,kar gibi-"

"Ölüm gibi..." Duyduğum kelime kanımı dondurmaya yetmişti.

"Hayır.Kar gibi, soğuk bir kar tanesi gibisin Serdar." Serdar derin bir nefes aldı. Müzik değişmişti, dans edenlerin çoğu masalarına geri dönmüştü. Biz renkli ışıklar altında birbirimize bakıyorduk.

"Ben sana kaktüs dedim Esra, ben sana kaktüs demişken, sen beni kar tanesi yaptın. Kaktüsler soğuğu sevmez Esra." Yeşil gözleri yüzümde dolaştığında belimdeki ellerini daha sıkı sardı.

"Kaktüsler soğuğu çok sever Serdar! Kaktüsün soğuğu çok seviyor." Gülerek söylediğim şeyle Serdar birkaç saniye yüzüme baktı.

Serdar eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Gözlerimi kapattığımda kollarını belimde hissettim. Beni kolları arasına alıp döndürmeye başladı, ellerimi ensesine bastırdığımda Serdar gülerek geri çekildi. Nefes nefese birbirimize bakarken kalbimin attığı çığlıklara kalbi karşılık verdi.

Biz iki aptal aşıktık...

Biz gerçek olamayacağını bilerek hayal kuran iki aptaldık.

Gözlerinde gördüğüm sevgi emareleri aklımı kaybetmeme sebep olacaktı. Ben daha önce hiç sevilmemişim, ben Serdar'dan önce hiç sevilmemişim.
Karanlık gecenin ardından doğan güneş gibiydi Serdar. Serdar varlığı için secdeye kapanıp şükür namazı kılınacak bir insandı.

Serdar sevmeyi biliyordu, acıtmadan sevmeyi...

🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️

Selen Acar


Üç gün, bu gün ile birlikte üç gün... Yarın değil, diğer gün Murat'ın karısı olacaktım. Onunla evlenme hayali kurmamıştım hiç. Onu seviyordum, beni seviyordu, yanımdaydı, yanındaydım. Onunla bir ilişkiye başladığımda, onu sevdiğimde aklımda asla intikam düşüncesi yoktu.

Yıllar sonra acının tohumu yeşerip intikam sarmaşıkları oluşturduğunda,kalbimde sevgi dalları tek tek kopmaya başladı. Murat'a karşı çok büyük bir suçluluk hissi vardı içimde. Kendimi suçlu hissediyorum.

Abim gittikten sonra ben Murat'a tutunmuştum, o abim gittikten sonra beni ayakta tutan kişi Murat'tı. Ben aklımı Murat'ın aşkıyla korumuştum. Murat benim yarama deva olmuştu, onu yaralamaya hakkım yoktu.

Benim annemi zehirleyen kişi Murat'ın babasıydı...

O zehir benim annemin hayatını çalmıştı.

Başımdan aşağı dökülen kaynar suyu kapattım.Ayağa kalktığımda duşakabinin içinden çıktım. Kısa havluyu üstüme sarıp banyodan çıktım. Giyinme odasında kıyafetlerime göz gezdirirken bedenen çok yorgun olduğumu farkettim. Siyah hayat kurtarır diyerek bulduğum siyah düz bir elbise giydim.

Kaan gerçekten Yiğit ile ilgili söylediklerime inanmıştı, şirketin başına beni koymuştu.

Aslında Kaan en başından beri Fırat abimi başa geçirmek istiyordu. Lakin Ceren'in kanser olmasıyla annesiyle birlikte yurtdışına gitmişti Fırat abim.Yiğit'i geçirmişti şirketin başına.Kaan son birkaç yıldır sadece asıl işi olan silah ticaretiyle ilgileniyordu.

Caner Erkin ile ortak kumarhane açacaklarını duymak beni şaşırtmıştı, çünkü Caner'in Yıldırım ailesi ile ortaklığı vardı.

Yıllar önce iki aile arasındaki husumet sonrası herkes tarafını belli etmişti. Caner çok uyanık bir adamdı, eğer yıllar sonra Acar ailesine yanaştıysa mutlaka bir sebebi vardır.

Caner'i hiç görmemiştim zeki bir adam olduğunu biliyordum.

Yiğit Acar'ın açacağı vakıf planı iptal olmuştu, Polat gerçekten söylediğini yapmıştı.

Dik bir şekilde durup aynaya baktım. Üstümdeki elbiseye uygun blazer ceketi buldum. Saçlarımı düzleştirdim ve güzel bir makyaj yaptım. Bedenimde dayanılmaz bir yorgunluk vardı, hiçbir şey yapmak gelmiyordu içimden. Giyinme odasından çıktığımda Murat'ın hala uyuduğunu görünce yüzümde küçük bir tebessüm oluştu.

Çok seviyorum ben bunu...

Çantamı koltuğa bırakıp ona yaklaştım. Yanında dizlerimin üzerine çöküp dudaklarımı yanağına bastırdım. Mırıldanarak diğer tarafa döndü, yüzümdeki tebessüm büyüdü. Elimi saçını daldırdım, kumral tutamlar elimi okşadı. Fısıltılar duymaya başladığımda elimi saçlarının arasından çekip ayağa kalktım.

Bu sesler beni bırakmıyordu!
Çantamı alarak evden çıkıp merdivenlere yöneldim. Boğuluyor gibi hissederken asansöru kullanmak istemiyordum. Merdivenlerin sonuna geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Birkaç saniye durup soluklandım, midem bulanıyordu. Merdivenin en alt basamağına oturdum, birkaç dakika boyunca nefesinin düzene girmesini bekledikten sonra ayağa kalktım. Binadan çıktığımda karşımda Mert'i gördüm.

"Murat yukarıda, evi biliyorsun zaten." Arkamı dönüp yürümeye başladım, "sizi almaya geldim ben." Duraksadı,"Demir bey sizi görmek istiyor." Derin bir soluk çektim içime, evlilik öncesi küçük bir gözdağı vermeyi düşünüyordu bana. Duruşumu dikleştirip gülümsedim,"tamam." Mert bana yol verdiğinde önden yürümeye başladım.

Arabanın kapısını benim için açtığında arabaya bindim. Sürücü koltuğa geçip arabayı çalıştırdı. Kulağımda yine aynı fısıltılar dans etti. Kulaklarımı kapatmak istedim ama yapmadım, Mert dikiz aynasından bana bakarken herşey yolunda gibi davranmam daha doğruydu. Akıp giden yolu izlerken ruhumun düğüm düğüm olduğunu hissettim. Sanki biri beni boğazlıyordu, içimde gece siyahına bulanmış acılar umutlarımı esir almıştı.

Birkaç dakika sonra araba durduğunda geldiğimiz yere baktım. Demir Yıldırım'ın otel zincirleri vardı, ülkede çok bilinen lüks otellere sahipti, yaptığı yasa dışı işlere paravan olarak otellerini kullanıyordu. Otelin ilk iki katında restoranları vardı. En üst iki kat ise bar olarak kullanılıyordu, bütün otel projeleri aynıydı. Arabadan indiğimde elbisemin eteğini düzelttim,Mert önümde yürümeye başladı, topuklu ayakkabılarımı sertçe yere vurarak dik bir şekilde yürüdüm.

Otele girdiğimizde sebebini bilmediğim bir huzursuzluk sardı kalbimi. İlmek ilmek sinsice kalbimin içine sızdı. Dik duruşumu bozmadım, kendimden emin adımlarla Mert'in peşinden ilerledim. Asansöre bindiğimizde iyice boğuluyormuş gibi hissediyordum. En üst kata geldiğimizde asansör durdu. Mert hiç konuşmadan önümde ilerlemeye devam etti, bar olarak kullanılan bu katta şu an temizlik yapılıyordu. Koridorun sonunda büyük bir odanın önüne geldiğimizde kapının önündeki adam kapının önünden çekilip kapıyı açtı.

"Demir bey sizi bekliyor." Açtığı kapıdan içeri girdiğimde kapı arkamdan kapandı. Oldukça büyük olan odada gözümü gezdirdiğimde Demir Yıldırım'la göz göze geldik. Yüzüme küçük bir tebessüm yerleştirip yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Büyük çalışma masasının önünde duran koltuklardan birine oturdum.
Dik bakışları üzerimde gezerken birkaç saniye sessiz kaldım.

"Seni neden çağırdığımı biliyor musun?" Dudaklarımı bilmiyorum manasında büzdüm.

"Beni özlemiş olabilir misiniz?" Alayla sorduğum soruyla öfkeli bakışlarını sertçe yüzüme mıhladı. Benden ölesiye nefret ediyordu, Murat'ın vereceği tepkiden korkmasa büyük bir zevkle beni öldürürdü.

Koca tarafı böyle oluyor işte...

"Demir bey, neden bana öyle bakıyorsunuz, sanki gözlerinizden ışınlar çıkacak ve ben burada ikiye bölünecekmişim gibi." Yüzünde tehtidkar bir gülümseme oluştu.

"Seni ikiye bölmek için gözlerimden ışınlar çıkmasına gerek yok!" Yüzümdeki gülümseme büyüdü, kanımın damarlarımda daha hızlı akmaya başladığını hissettim.

"Sizin gibi bir beyefendiye yakışmadı böyle tehtidkar cümleler." Başını geriye yasladığında yüzündeki gülümseme büyüdü.

"Tehtid olarak algılama,ben olacak ihtimallerden bahsediyorum. Sevde'nin kocasına ne oldu sanıyorsun? Ben en son gördüğümde üç parçaydı, hala tüm vücut parçaları bulunmadı." Yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan gözlerimi büyüttüm.

"Demir bey, ben hamileyim, oğlunuzun bebeğini taşırken beni ölümle mi tehtid ediyorsunuz?" Telefonuma gelen bildirimle bakışmamızı kesip çantamın kapağını açtım. İndirim reklamına göz devirerek baktım. Ardından aklıma gelen şeyle telefonun ses kaydını açtım. Kayıt başladığında telefonu ters bir şekilde elimde tuttum.

"Bu konuşmanın sonu nereye gidecek, çok merak ettim şu an? Umarım sonda Murat'ı terk etmem için para falan teklif etmezsiniz."
Sesim oldukça sakin çıkmıştı.
Demir Yıldırım'ın bakışları sert bir şekilde yüzüme odaklandı.

"Kötü bir insanım ama kötü bir baba değilim. Evlatlarım için bu dünyayı yakarım kimsenin göz yaşına bakmam!" Birkaç saniye sustu, derin bir nefes aldı ve masanın üstünde duran bardaktan bir yudum su içti. Baba kelimesi boğazımın düğümlenmesine sebep oldu.

Kötü bir insanım ama kötü bir baba değilim... Sebepsiz bir şekilde bu cümle bana çok ağır geldi.

"Murat'ı seviyorum, onun canını yakmam!" Evet. Yalan değildi, Murat'ı çok seviyordum. Onun üzülmesini istemiyordum.

"Onu sevmen umrumda değil! Onu üzmeyeceksin! Olurda Murat'ın canını yakarsan, kendine bir mezar kaz, beni boşuna yorma!" Öfkeli sözlerini yüzümdeki gülümsemeyle dinledim.

"Murat'ı üzerim, severim, terk ederim, aldatırım bunların hiçbiri sizi ilgilendirmez! Bu ikimizin arasında olan bir şey. Bizi bizden başkası ilgilendirmez." Yüzümdeki gülümsemeye zıt sert sesimle birlikte Demir kahkahalarla gülmeye başladı.

"Ben izin vermeseydim siz diye bir şey olmazdı! O ses tonuna dikkat et,yoksa canını yakarım, o karnındaki bile engel olmaz bana. Saygısızca konuşamazsın benimle."Bolca tehtid içeren cümleleriyle arkama yaslandım ve bir bacağımı diğerinin üstüne attım.

"Sizin unuttuğunuz şey şu ki, bu ilişkide hiçbir vasfınız yok! Olan, biten herşey ben ve Murat arasında olacak!Beni buraya getirip korkutarak bastırabiliceğinizi mi sandınız? Ben Murat'ın hayatına girmiş diğer kadınlara benzemem!"

Ayağa kalkıp elbisemin eteğini düzelttim. Yüzüme küçük bir gülümseme yerleştirdim.

"Ölümden korkum yok! Ama... Ama karnımdakine bir şey olursa kabusunuz olurum, ne gece, ne gündüz benden kurtulamazsınız! Kıyametiniz olurum, saklanacak ye bulamazsınız. Ve sonunda hepiniz ziyan olursunuz! " Derin bir nefes alıp saçımı arkaya attım.

"Ve son olarak, benden saygı görmek istiyorsanız, önce bana saygı duyacaksınız!" Demir nefret dolu bir ifadeyle yüzüme baktı. Ses kaydı işi yalan oldu, buradan bir şey çıkmaz.

Kulaklarımda annemin sesini duyduğumda kendimi dik durmaya zorladım.
Hızlı adımlarla önce odadan ardından otelden çıktım.

Birkaç dakika sonra otelden uzaklaşmıştım. Başımın dönmeye başlamasıyla birlikte gözlerimi kapattım. Bir bebek acı çığlıklar atarak ağlıyordu. Nefes nefese kalmış bir şekilde öylece yolun ortasında duruyordum. Bir arabanın korna sesini duydum ardından güçlü bir kol belimi sardı. Bedenimin havalandığını hissetim, araba fren yaptığında çıkan lastik sesi kulağımı sağır etti.

Birkaç saniye içinde gözlerimi araladığımda karşımda hiç tanımadığım bir adam gördüm. Yaşadığım korku yüzünden bacaklarım titremeye başlamıştı, kendimi toparlamaya çalıştım. Başım hala dönmeye devam ediyordu, kahvaltı yapmadan çıkmak çok mantıklı bir şey değildi.

"İyi misin?" Adam açık kahve, boncuk gibi olan gözlerini yüzüme dikmişti. Dudaklarında minik bir tebessüm hâkimdi, adamın eli hala belimdeyken kendimi geri çektim. Sımsıkı bir şekilde belimi sarmasından rahatsız olmuştum.

"Evet." Tuttuğum nefesi bıraktım,"teşekkür ederim." Gözleri yüzümü dikkatle incelemeye devam ederken başımı çevirdim. Az önce bana çarpmak üzere olan adam öfkeyle arabasından inip bize doğru gelmeye başladı.

Ne gün ama...

"Kardeşim senin derdin ne!? Niye yolun ortasında duruyorsun?" Öfkeli sürücü bana doğru atıldığında demin gözlerini bana diken adam ayağa kalkıp önüme geçti. Hala hafif bir şekilde başım dönüyordu. İsmini bilmediğim adam sürücüyü uzaklaştırdığında. Yavaşça toparlandım.

İleride gördüğüm taksiye doğru yürümeye başladım. O adamın bakışlarını hiç beğenmedim. Arkamı dönüp baktığımda hala sürücüyle bir şeyler konuştuğunu gördüm. Taksiye bindiğimde çantamda her zaman bulundurduğum minik çikolatayı çıkardım. Biraz enerji bulmam gerekiyordu.

Taksiden indiğimde karşımda duran binaya bakıp gülümsedim.

Acar holding

Hadi bakalım oyun başlasın!

🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

10.9M 325K 55
(+18 | Yetişkin içeriklidir.) Parmak uçlarım geniş omuzlarına dokunduğunda aniden gözlerime baktı. "Artık ben senin kadar kötüyüm, sende benim kadar...
1.1M 41.8K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
25.6M 909K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
14.2M 495K 63
İzmirli 19 yaşında bir genç kız... Babasının yüzünden daha doğru düzgün bir kez dışarı çıkamazken yine babası yüzünden bilmediği bir şehirde , bilmed...