entrancing / hyunin

By slutforoseanne

19.6K 2.3K 4.1K

[texting+düzyazı] 6 senedir hyunjin'e sırılsıklam aşık olup her gününü onu izleyerek geçiren jeongin, en sonu... More

i
ii
iii
iv
v
vi
vii
viii
ix
x
xi
xii
xiii
xiv
xv
xvi
xvii
xviii
xix
xx
xxi
xxii
xxiii
xxiv
xxv
xxvi
xxvii
xxviii
xxix
xxx
xxxi
xxxii
xxxiii
xxxiv
xxxvi
xxxvii
xxxviii
xxxix
xxxx'f

xxxv

386 60 184
By slutforoseanne

hyunjin-jeongin

hyunjin
JEONGIN
NE YAPIYORSUN
İYİ MİSİN

jeongin
iyiyim
sen nasilsin
yapmiyom bi sey

hyunjin
hıımmmmmMm
ben de harikayım
albümümüz yayınlanacak yarın
heyecanlıyım biraz
yarından sonra cumartesi günü de ilk konserimizi vereceğiz
şubatın 8'i
:D|

jeongin
ha?
onceden soyleseydin keske

hyunjin
aslındaa
duymayacağını bilsem sürpriz yapacaktım
ama saklayamazdım bunu
illa duyardın bir yerlerden
o yüzden başkasından duymuş olma diye ben söyleyeyim dedim

jeongin
guzell

hyunjin
işin yoksa eğer
buluşsak bir yerde?

jeongin
nerede

hyunjin
bana farketmez
nereye istersen gidebiliriz

jeongin
ne oldu ki birden

hyunjin
özledim seni
bir de bir şey vermem lazım sana

jeongin
ne

hyunjin
sürpriz
gelirsen görürsün

jeongin
sey
isim var aslinda biraz

hyunjin
ne işi
demin bir şey yapmıyorum dedin ya

jeongin
is iste hyunjin

hyunjin
ee
pekii
ne zaman müsait olursun?

jeongin
bilmiyorum

hyunjin
:/
tamam

jeongin
gorusuruz

hyunjin
bitanem
neyin var senin
geçen gün de tuhaf davranıyordun

jeongin
ne tuhafi
normalim gayet

hyunjin
hayır değilsin
niye anlatmıyorsun
her şeyi anlatabilirsin bana
biliyorsun değil mi

jeongin
aynen
biliyom

hyunjin
ben mi bir şey yaptım
eğer öyleyse de söyle direkt bana
dikkat ederim yapmamaya

jeongin
degistiremeyecegin bir huyunsa mesela
nasil dikkat edeceksin

hyunjin
ben mi yaptım yani?

jeongin
yoo
oylesine sordum
aklima geldi

hyunjin
öyle bir huyum olduğunu sanmıyorum
varsa da değiştirmeye çalışırım senin için
değiştiremiyorsam da hallederiz bir şekilde mutlaka

jeongin
tmm

hyunjin
sorunun ne olduğunu söylemedin hala

jeongin
sorun yok dedim ya

hyunjin
var
anlayabiliyorum

jeomgin
of yok
ne zorluyorsun

hyunjin
jeongin

jeongin
ne

hyunjin
seni sevdiğimi de biliyorsun değil mi

jeongin
aynen
her konusma ayni sey
fakat degisen bir sey yok

hyunjin
değişen bir şey mi?
ne gibi

jeongin
of hyunjin
tm seviyosun beni
tm ben de soyledim seni sevdigimi
bitti bu kadar
bu mudur yani

hyunjin
açıkça söylesene

jeongin
daha neyi soyleyeyim aq
liseli ergenler gibi surekli boyle flort ayagina yatip takilacak miyiz
iki gun sonra koluna baskasini takip gelsen hicbir sey soylemeye hakkim yok
flort cunku
flort ne aq
insanlarin bir yere bagli kalmamak adina uydurdugu sacma bir iliski evresi
seni seviyorum demek dile kolay

hyunjin
seni kalpten sevdiğime hala inanmıyor musun ben mi yanlış anladım

jeongin
inaniyorum
ama soyle ilerledigimiz her gun biraz daha zayifliyor inancim
elimde olmadan kendimi baskalariyla kiyaslayip duruyorum

hyunjin
başkaları mı
kim başkaları
(görüldü)

hyunjin
yeonjun mu yoksa
(görüldü)

hyunjin
JEONGIN
of şaka mısın sen
kendini onunla bir kefeye nasıl koyabiliyorsun ki
o kalitesini belli etti zaten
ama sen benim gözümde paha biçilemezsin
aynı şeyleri konuşup durmayalım

jeongin
sizin videonuzu paylastiktan sonra 1 haftadan kisa bir surede sevgili oldunuz
bilmem farkinda misin

hyunjin
1 ay sonra da ayrıldık
bilmem farkında mısın

jeongin
sevgili olma surecin hep ayrilma surenle orantili midir senin
ne kadar gec sevgili olursak o kadar gec ayriliriz falan diye mi dusunuyorsun

hyunjin
hayır ne alaka

jeongin
guven vermiyorsun bana
neyse
gidiyorum ben yeter bu kadar

hyunjin
jeongin
of
neden bunu şu an konuşuyıruz ki
birkaç gün süre ver bana

jeongin
ne icin

hyunjin
beklentilerini karşılamam için

jeongin
hyunjin dugun falan mi organize ediyorsun aq birkac gun sure ne

hyunjin
hayır
bekle sadece

jeongin
ya bi git allah askina ya
tasak geciyor
bb

hyunjin
neden bir anda böyle düşünmeye başladın bilmiyorum ama böyle davranma bana
lütfen
en güzelini yapmaya çalışıyorum

jeongin
neyin en guzeli
cildircam simdi
ne yapmaya calisiyorsun ya

hyunjin
ya
bak
of nasıl açıklayabilirim ki bunu|

hyunjin
hazır değilim

jeongin
neye

hyunjin
şeye
bir ilişkiye
evet

jeongin
:D?
degisen ne olacak aq :D?
su an da sevgilinmisim gibi davraniyorsun bana :D?
ha sen beni oyaliyorsun

hyunjin
HAYIR
aha sıçtın sıva şimdi|

jeongin
ben de inaniyorum beni sevdigine aq
desene bastan
oyaliyorum seni diye
oyunumu sonlandirmadim daha da buyuttum diye

hyunjin
lan hayır
ben nasıl yine bu duruma düştüm aq
iki dakika dur bi açıklayayım

jeongin
bunun nesini aciklayacaksin amk?

hyunjin
dur yazıyorum

jeongin
ya git
palavralarını yemiyorum artık
herife bak aq
kac oldu bu?

hyunjin
ne yaptım ya

jeongin
nefret ediyorum senden

hyunjin
ney
hayır etmiyorsun
lan bi şey yapmadım ki

jeongin
kendin yazdin hazir degilim diye amk
senin keyfini mi beklicem ben
hazir degilmismis
pasama bak

hyunjin
ne var bunda
müzik kariyerime odaklanmak istiyor olamaz mıyım

jeongin
OLAMAZSIN AQ

hyunjin
yüzdün yüzdün kuyruğuna geldin
burada bitiriyor musun?

jeongin
bitiriyorum amk
kendimi yiyip bitirecegime
seninle olan iliskimi bitiririm
kendini bu kadar ulasilmaz sanma

hyunjin
ne oluyor şu an
jeongin
sinirlisin sadece
sakinleş öyle konuşalım

jeongin
NEDEN SINIRLIYIM ACABA AQ

hyunjin
pişman olursun
yapma

jeongin
tamam yuruyen ego bey
yapmam

hyunjin
egomdan değil
olacağı söylüyorum

jeongin
senin de su bitmek bilmeyen egonun da allah belanizi versin

hyunjin
ağır konuşuyorsun

jeongin
siktir git
yazma bana tamam mi
arama da

jeongin, hyunjin'i engelledi.

hyunjin
NE
AQ
NASIL AQ
ULAN NASIL HER SEFERİNDE AYNI DURUMA DÜŞÜYORUM BEN
DUR SEN
DAHA BİTMEDİ.

_________________________________________

jeongin

hyunjin'le olan konuşmamız sonlandığında bu durumu artık jisung'a anlatmaya karar verdim ve evime çağırıp anlatmaya başladım her şeyi. baştan sona kadar tepki vermeden donuk bakışlarla dinledi beni. telefondan mesajları okuttum, yine bir şey söylemedi. çok garipti bu, benim tanıdığım jisung ben daha olayı anlatmadan hyunjin'e küfürler savurmaya başlamalıydı ama o ağzını bile açmamıştı.

"işte..." dedim o mesajları okumayı bitirdiğinde. "ben mi aceleciyim sence?"

kafasını telefondan kaldırıp bana baktı aynı donuk bakışlarla. "sen kaç gündür bunun için mi böyle davranıyordun yani?"

"evet." dedim kafamı aşağı yukarı sallayarak.

bir süre gözlerini kaçırıp ne diyeceğini düşündü. dudaklarını ıslatıp bana baktı ürkekçe. "biraz sabretmelisin bence."

duyduğum şeyle kaşlarım çatıldı. ne zamandır sabrediyordum zaten. yerimde sabır taşı olsa çatlamıştı şimdiye. bunu duymayı hakeden son kişiydim ben. sabrımın son demlerini de hyunjin'in 'kariyerime odaklanmak istiyor olamaz mıyım?' demesine kadar kullanmıştım. kariyerini benden üstün tutuyor olması kesinlikle bardağı taşıran son damlaydı.

"ciddi misin? siz kafayı yedirmeye mi çalışıyorsunuz bana?" derken sesim yükseldi biraz.

"ya bak, biliyorum, sen zaten hyunjin için elinden geleni yaptın. ama şimdi ne olacak? kesecek misin yani onunla konuşmayı?"

"ben..." derken durup düşündüm. tabii ki de çok zor olurdu onunla konuşmayı kesmem. şimdiye kadar bana berbat davrandığında bile onu bırakamamışken şu an onunla ilişkimi kesmem çok zor olurdu ve eğer kendimi yeterince tanıyorsam bunu kesinlikle yapamazdım. hyunjin'e 'seninle olan ilişkimi bitiririm' yazarken blöf yaptığımın o da farkındaydı ben de.

"gördün mü? yapamayacağını sen de biliyorsun. hem sana da saçma gelmiyor mu bir anda senin için değişmesi? elbette tamamen değişmedi. bir insanın bu kadar kısa sürede neredeyse tüm kişiliğini düzeltmesi mümkün değil. sadece... birazcık daha zaman tanı ona."

pekâlâ, karşımdaki kişi gerçekten jisung olamaz. evet söyledikleri mantıklı fakat o bu sözleri normal koşullarda asla söylemez.

"ne biliyorsun?"

net çıkan sesimin ardından bana dikti gözlerini. ortada anormal bir şey olduğu apaçık ortadaydı. bu yüzden bu şekilde cevaplar veriyordu bana.

"ne biliyorsun dedim jisung."

"hiç. hiçbir şey bilmiyorum."

"yalan söylüyorsun."

kendini benden geri çekerken derin bir nefes aldı. kaşlarını çatıp bana baktı. "eğer bir şey bilseydim sana söylerdim, bunu biliyorsun."

"hâlâ yalan söylemeye devam ediyorsun."

"bildiğim tek şey aranızın bozulmasını ve senin üzülmeni istemediğim. hem ben senin kötülüğüni ister miyim? asla tabii ki. iyiliğini istiyorum."

omuzlarım düştü ve dudaklarımı yemeye başladım. kafam karışmıştı. jisung da bir şey biliyordu ama söylemiyordu. ona güveniyordum tabii ama ne sakladıklarını bilmek istiyordum.

"ne yapacağım şimdi?"

"sadece..." derken omzumdan tuttu ve tamamen bana döndü. "sadece biraz vakit tanı ve bir süre daha idare et onu. eminim ki en yakın zamanda güzel şeyler olacak. bak eminim diyorum."

gülümseyip kafa salladım. bu kadar emin olduğuna göre kesin dediği gibi olur. zaten dünya üzerinde jisung'dan daha fazla güvendiğim kimse yok. güvenimi boşa çıkarmayacağınk biliyorum.

"hem sen de biraz kaba davranmaya başladın çocuğa. biliyorum bana kızacaksın ama onu elde ettikten sonra o yumuş yumuş saf aşık jeongin hâlin kayboldu biraz."

"öyle mi diyorsun?"

"kesinlikle. bence hyunjin senden beklediği ilgiyi alamıyor. özellikle son günlerde sana karşı kendi kişiliğini bu kadar açığa çıkarmışken senden böyle bir karşılık aldığı için üzüldüğünü belli ediyor."

"YANG JEONGIN AŞAĞI GEL!"

jisung'la olan konuşmamız cama çarpıp çatlatan bir taş ve dışarıdan gelen yüksek sesle bölündü. ikimiz de yerimizden sıçrayarak birbirimize baktık.

"bu ne şimdi?"

"aç camı bak."

cama ilerleyip aşağı baktığımda sarı saçlarını arkasında toplamış cama taş atmaya hazırlanan hyunjin'i gördüm. beni gördüğünde durdu ve gülümseyerek el salladı. camı açıp kaşlarımı çatarak aşağı doğru eğildim.

"manyak mısın sen?"

"AŞAĞI GEL AŞAĞI!"

"sus bağırma mahalleyi ayağa kaldıracaksın. deli."

camı kapatıp jisung'a baktım. kıkır kıkır gülüyordu yanımda. ben de gülmeye başladım elimde olmadan.

"git hadi bekletme çocuğu."

cıklayıp göz devirdim. kapıya doğru ilerlerken jisung'a baktım. "sen gelmiyor musun?"

yatağa oturup olumsuz anlamda sallado kafasını. "buradayım ben."

"peki."

tam çıkacağım sırada jisung, "jeongin!" diyerek durdurdu beni. "dediklerimi unutma tamam mı?"

kafamı aşağı yukarı sallayıp kapıyı kapatarak aşağı indim. askıdaki ceketimi sırtıma geçirip kapıyı açtığımda hyunjin ellerini önünde bağlamış heyecandan ileri geri sallanarak beni bekliyordu. geldiğimi gördüğünde gülümseyerek "jeongin!" dedi ve kollarını bana sardı. şu şapşal hâllerine bayılıyordum hyunjin'in. tam bir şapşaldı.

soğuktan buz gibi olmuş ellerini sıcak yanaklarıma götürerek kendi yüzüne doğru kaldırdı. burnu ve yanakları kızarmıştı yine.

"küsmedin bana değil mi?"

derin bir nefes alıp göz devirdim ona. "bunun için mi geldin cidden?"

"gayet mâkul bir sebep bence."

"neden aramadın?"

"engelledin beni."

onu engellediğimi unuttuğum için güldüm kendime. "peki neden zili çalmıyorsun da camımı kırmaya çalışıyorsun?"

"çalsam açacak mıydın kapıyı?"

açmazdım, ama onu haksız duruma düşürmek için "açardım." dedim.

omuz silkti. "olsun. nostaljik oldu işte, fena mı?"

güldüm. her seferinde güldürüyordu beni. her seferinde ne yapıp ne edip affettiriyordu bana kendini. onunla her konuştuğumda içime bir ısı yayılıyor ve beni baştan aşağı ele geçiriyordu. sanırım içime yayılan bu şeyin sinirimi geçirip affettirme özelliği de vardı. pek de iyi bir özellik olduğunu düşünmüyorum ama umrumda değil. seviyordum bu hissi. hyunjin'i de seviyordum. bana gönderdiği çiçekleri de seviyordum. beni güldürmesini de, bana sarılmasını da, şapşal gibi davranmasını da seviyordum. onun beni sevmesini seviyordum. dönüp dolaşıp jisung'un dediklerini yapmaya mecburdum ben.

yanaklarımın ısıttığı buz gibi eller yanaklarımı okşadı. başparmağını gülümsediğim için ortaya çıkan gamzelerimde gezdirdi. yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve yine soğuk olan burnu boynuma değdi. yüzümdeki sırıtmaya engel olamadan durup ne yapacağını bekledim. bir süre kokumu içine çekip yukarı yöneldi ve tam gamzemin ortasına kocaman bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi.

"parfümünü değiştirmişsin."

kaşlarım havalandı. "fark ettin mi cidden?"

hiçbir şey söylemeden gülümsedi ve öylece baktı bana. gözleri ellerime kaydı. uzanıp parmaklarını parmaklarımın arasına geçirirken gülümsemesi kayboldu. üzgün veya sinirli gözükmüyordu, ifadesizdi.

"yüzüğünü hâlâ takmamışsın."

refleksen parmağıma baktım. ona kızgın olduğum için takmıyordum birkaç gündür. aslında bunu ona söyleyecektim fakat jisung'u dinleyip bir süre daha alttan almaya karar verdim.

"jeongin."

"hm?"

"aramızda sorun yok, değil mi?"

yine içeriden dudak etlerimi ısırırken kafamı olumsuz anlamda salladım. "yok." dedim ve gülümseyerek kenetlenmiş ellerimizi asıldım. "gel içeri geçelim, donmuşsun burada."

kocaman bir gülümseme dudaklarına yayılırken resmen yüzüne kan geldi. yine eski heyecanlı tavrıyla "bekle, arabadan bir şey almam lazım." dedi. araba kapısını açıp siyah bir poşetle yanıma yaklaşırken elindekinin ne olduğunu ne kadar sorsam da asla söylemedi. yukarı çıktığımızda jisung yatağıma yayılmış gülümseyerek telefonuyla konuşuyordu.

"hah geldiler şimdi, bekle sesi dışarı vereyim."

hoparlör tuşuna basıp bize doğrulttu telefonu. "lan hyunjin, orada mısın?"

hyunjin'in kaşları çatıldı. "minho?"

telefondan kıkırdama sesleri gelirken jisung da gülerek hoparlörü kapatıp kulağına götürdü telefonu. "neyse görüşürüz sevgilim, bu salaklarla olan işim bitsin sonra ararım ben seni." dedikten sonra kapattı telefonu.

"hemen yetiştirdin mi sevdiceğine?" dedim kızgın bir surat ifadesiyle.

"olabilir... neyse, barıştınız herhalde?"

sırıtan yüzüne yandan keskin bir bakış attım. "küsmemiştik, jisung."

"hm, öyledir eminim."

jisung'a gözlerimi devirip hyunjin'e döndüm gülümseyerek. "ver artık şu poşeti ya..."

"peki."

elindeki poşeti bana uzattığında heyecanla aldığım gibi çıkardım. dikdörtgen şekinde, kitap gibi fakat kitaptan biraz daha büyük bir şeye sarılmış hediye paketi çıktı bu sefer karşıma. yırtmamaya özen göstererek onu da açtım. karşıma çıkan şey, deri kapaklı bir kitaba benziyordu. sanırsam bir fotoğraf albümüydü.

gözlerim parıldarken şaşkınlıkla hyunjin'e baktım. o da merakla benim ne tepki vereceğimi izliyordu.

"açsana."

hyunjin'in dediğinden sonra bir de jisung'a göz attım. o da en az benim kadar heyecanlıydı.

"of patlatma adamı, aç işte!"

jisung'a tekrar göz devirdim. elimi deri dokuda bir kez daha gezdirdikten sonra açtım kapağını.

çocukluk fotoğrafım çıktı karşıma. elimdeki çubuk, ayağımdaki terliklerle sokakta çekilmiş bir fotoğrafım. yanımda dalmatian cinsi yavru bir köpek. ben dalı fırlatmaya hazırlanırken köpek de gözlerini dikmiş dalı fırlatmamı bekliyor.

hatırlıyordum. bu fotoğraf çekildiği zaman annem de yaşıyordu. eski, küçük bir evimiz vardı. evin arka tarafında meyve-sebze yetiştirdiğimiz küçük bir bahçe ve ağaçlar vardı. bir gün orada bir köpek yavrusu görmüştüm. siyah benekli bir dalmatiandı. yanında annesi veya kardeşleri yoktu. onu ilk gördüğümde daha önce hiç böyle cinste bir köpek görmediğim için onu küçük bir inek sanmıştım. zayıflamış ve hâlsiz gözüküyordu.

kimseye gözükmeden mutfağa girip bir parça ekmek götürmüştüm köpekçiğe. kısa süreliğine de olsa doyurmuştum onu. ertesi günlerde hep gelmeye başladı. babama gözükmeden bahçeye yiyecek götürmek çok zor oluyordu, ben de köpeği sokağa çıkarıp komşu evle aramızdaki ara sokakta beslemeye başlamıştım.

zaman geçtikçe alıştık birbirimize. sürekli gelip duruyordu, ben de sürekli elimde ekmekle hatta bazen suyla onu karşılıyordum. adını da könek koymuştum, köpek ve ineğin karışımı. o zamanki çocuk aklımla anca bunu bulmuştum, ki o zaman için gayet mantıklı bir isimdi.

kenardan köşeden fırlatacak bir şeyler bulup onunla oynuyordum. birkaç hafta böyle geçip gitmişti. bazen mahalledeki arkadaşlarımı ekip onunla oynamaya geldiğim bile oluyordu. bu fotoğraf çekildiği gün de bahçedeki ağaçların oradan bu dalı bulmuştum. ben dalı atıyordum, könek koşa koşa ağzıyla tutup getiriyordu. dalı yukarı kaldırıyordum, o zıplayarak almaya çalışıyordu.

annem komşuya geldiğinde bizi oynarken görmüştü. neyse ki canım annem hiç kızmazdı bana. kızmadığı gibi biz oynarken fotoğrafımızı bile çekti. bu fotoğraf da o fotoğraftı zaten. güldü bize. hatta dal fırlattı ve o da oyunumuza dahil oldu. sırayla dalı fırlatıp könek'in onu getirmesini beklerken sıra bana gelmişti. dalı kavrayıp hızlıca, atabildiğim kadar uzağa atmaya çalıştım.

fakat bir şeyler ters gitti. dal parçası yanlışlıkla bizim bahçemize girdi. könek koşarak onu almaya gitti. bağırdım, onu durdurmaya çalıştım fakat durmadı. arkasından koştum onu durdurmak için. annem de benim arkamdan geldi. könek bahçeye girip dalı aramaya başladı ve tam o sırada babam çıkageldi.

bir kenara saklandım babamın beni görmemesi için. annem de yanımda durdu. babam könek'e bağırdı ve bahçedeki yiyeceklere zarar vermemesi için onu kovmaya çalıştı ama zavallı hayvancağız babamın onunla oynadığını düşünüp gitmedi ve babamın üzerine yürümeye başladı. babam homurdana homurdana içeri girdi ve elindeki tüfekle geri çıktı. gözlerim korkuyla açıldı. anneme baktığımda onun da yüzünde aynı dehşet dolu ifadenin yer aldığını gördüm. babam tüfeği könek'e doğrultup nişan aldığında annem arkamdan gözlerimi kapattı. tam o sırada iki el ateş sesi, ardından da köpeğimin acı dolu inlemeleri duyuldu. ne olduğunu anlamıştım. babam tüfeğini bırakmak için içeri giderken annem beni könek'in cesedini görmeme fırsat bırakmadan kucakladığı gibi ara sokağa götürdü. annemin omzuna yaslanıp hıçkıra hıçkıra ağladım.

o olaydan sonra da günlerce uyuyamamıştım. könek benim yüzümden ölmüştü. o dalı bahçeye atmasaydım belki de daha uzun yıllar yaşayacaktı. katil ilan etmiştim kendimi. aylarca etkisinden çıkamadım.

"iyi misin?"

hyunjin yüzüme eğilip tedirgince bana baktı. dokunuşuyla irkilip ona ve jisung'a baktım. ikisi de bana bakıyordu endişeli bir biçimde.

"daldın gittin jeongin."

"ah, iyiyim. şaşırdım sadece."

hyunjin "tamam" mânâsında kafasını salladı. eliyle fotoğrafın altındaki yazıları işatet etti. "gördün mü bunu?"

bakışlarımı oraya yönelttim.

"bu upuzun gecede, ay ışığı bile yüzünü çevirmiş soğuk rüzgâra."

kaşlarım çatıldı. bunun ne anlama geldiğini anlamaya çalıştım fakat çabamın boşa olduğunu anlayıp hyunjin'e baktım. anlamadığımı anlamış olacak ki gülümseyip "sadece çevirmeye devam et." dedi.

önüme dönüp parmağımı sayfaya yerleştirdim ve çevirdim.

yine bir çocukluk fotoğrafım vardı. annem ile birlikte çekildiğimiz adam akıllı nadir fotoğraflardan biri. çok güzel gülmüştü. altında yine bir yazı vardı.

"başıboş gezinen tek bir mavi ışığın bile girmesinin yasak olduğu bu rüyada,"

bu sefer kafa yormayıp direkt yan sayfaya geçtim. ortaokul yıllarımda sırtımda çantamla bir fotoğraf. tatlı gözüküyordum ve dişlerimi göstererek kocaman gülümsemişim kameraya.

"sadece tek bir renk kalmış ortada."

arka sayfada ortaokuldaki arkadaşlarımla çekilmiş bir fotoğrafım. okul gezisindeydik. sahile gelmiş ve denizi arkamıza alarak çekmiştik bu fotoğrafı. o gün çok eğlenmiştim.

"ve yumuyorum gözlerimi yavaşça."

yan tarafta lisede jisung'la çekildiğimiz bir fotoğraf var. ikimiz de bisikletlerimizi üstündeydik. bu fotoğrafın çekildiği gün ise jisung'la şehrin bir ucundan diğerine gitmiştik neredeyse. yorgunluktan perişan olmuştuk ama eğlenmiştik.

"tatlı bir rüya gördüm. 'O' anın rüyasını gördüm."

bu sefer arka tarafa çevirdiğimde yine lisedeki bir fotoğraf vardı. fakat bunun farkı, hyunjin'in de karede olmasıydı. lisede proje gereği yaptığımız bir tiyatro oyunu vardı. yedi-sekiz kişilik gruplara ayrılıp skeçler hazırlamıştık. hyunjin ve ben aynı gruptaydık. her ne kadar heyecanımdan düzgün oynayamasam da oyunu bitirdiğimizde izleyenlere selam vermemiz gerekiyordu. birbirimizin elinden tutup eğilecektik. hyunjin bir anda benim yanıma geçip elimden tuttu ve diğerleriyle birlikte eğildi. ben geçirdiğim şoktan eğilmeyi unutmuş, bütün seyircilere rezil olmuştum, jisung da boş durmayıp bu rezil anın fotoğrafını çekmişti. altta yazan sözü ilk defa fotoğrafla uyuşturmuştum.

"kısacık bir an bile olsa, lütfen elimi bırakma."

gülümseyerek çevirmeye devam ettim. arkadaki fotoğrafın ajan jisung tarafından çekildiği belliydi. geçen gün barda toplandığımızda hyunjin bana sarılırken görüp çekmiş olacak. ikimiz de kollarımızı birbirimize dolamışız.

"kollarınla beni sararken aldığım kokun ve o anın getirdiği  ışık hüzmesinin sıcaklığı,"

yan tarafta ise lisenin başlarında annem öldüğü günden birkaç gün sonra jisung'la buluştuğumuzda onun çektiği bir fotoğraf. o gün çok ağlamıştım, jisung da beni teselli etmeye çalışırken dayanamamış o da ağlamıştı. o zamanlar annemle çok konuşmamış olsa da iyi biri olduğunu biliyordu. jisung sırf beni güldürmek için fotoğraf çekme bahanesini atmıştı oraya, 'bak çekiyorum, gülümse.' demişti ve ben de dolu gözlerimle kameraya bakıp gülümsemeye çalışmıştım. onun beni güldürme çabasına gülmüştüm.

"büsbütün kalmış bir başına, yapayalnız."

bir başka fotoğraf. jisung, heeseung, beomgyu ve ben vardık. birlikte lunaparka gitmiştik üniversitenin başlarında. beomgyu saçma salak oyuncaklar almış, heeseung onun aptallığına söylenip durmuştu. ben gondola binmeyi kafaya koymuşken jisung yapamayacağıma dair bahse girmişti. ona inat bineceğim diye tutturdum. diğerlerini de ikna edip dördümüz de bindiğimizde ben korkudan avazım çıktığı kadar, ciğerlerimi sökmeye yetecek derecede bağırıyordum, jisung korkudan gözlerini açamamıştı bile, beomgyu başta kusmak üzere olduğunu söyleyip ağzını tuttu sonra bayıldı, heeseung ise yukarıda olmadının tadını çıkarıp eğlendi. tek eğlenen de o olmuştu zaten. indiğimizde jisung'un ağladığını görüp aylarca dalga geçmiştim onunla. lunaparktan çıkıp bir cafeye gelmiştik ve bu fotoğrafı da orada çekmiştik. beomgyu'nun kafasında kurbağalı bir toka vardı ve eliyle barış işareti yapmıştı. heeseung ona yargılayıcı bakışlar atıyordu. jisung tek gözünü kapatıp gülümserken ben de ona tavşan kulakları yapmıştım. harika bir gündü.

"bu upuzun gecenin kısa soluklu fısıltıları bile,"

bu sefer gördüğüm fotoğrafla şaşırmıştım. fotoğrafta hyunjin'in instagram hesabından bir fotoğraf açmış, dudaklatımı büzüp gözlerimi kapatmış ve sanki onu öpüyormuş gibi poz vermiştim. bu fotoğrafı jisung çekmişti. öyle dalgasına çektiğimiz bir fotoğraftı ama bunu hyunjin'in görmesi utanç vericiydi. birkaç sene öncenin fotoğrafı olsa da rezil ediciydi.

"renklerini kaybetmiş dünyamda bir gürültüden ibaret."

son sayfada ise hyunjin'le açtığımız canlı yayından bir kesit. ikimizin de birbirimizin gözlerine bakıp gülümsediğimiz bir yerde alınmış bir ekran görüntüsü. tuhaftı çünkü çok güzel bakıyorduk birbirimize. ben hiç hatırlamıyordum ona böyle baktığımı. ya da belki de hep böyle bakıyordum ama farketmiyordum.

"beni mest eden rüyalarımı hep sen süslüyorsun. eğer gözlerimi açarsam, unutur muyum hepsini?"

çevirecek sayfa kalmadığında kafamı kaldırdım. jisung ve hyunjin bakışıyordu. gözleri bana döndüğünde ikisi de güldü.

"neler çevirdiniz siz arkamdan böyle..."

"beğendin mi?" diye sordu hyunjin merak ve heyecan karışımı bir ses tonunda.

"çok güzel olmuş bu. teşekkür ederim."

gerçekten ince bir hediyeydi. sözleri de büyük ihtimalle fotoğraflardan bağımsız, benim için yazmıştı. yazdıklarını birleştirince çok güzel, anlamlı sözler ortaya çıkıyordu. geçen günki kuruntularımı gidermiş ve beni aklında bulundurduğunu bana çok güzel bir şekilde kanıtlamıştı.

"benim artık gitmem gerek. beğenmene sevindim, çünkü bu daha başlangıç."

ben onun söylediklerini anlamaya çalışırken yanağıma bir öpücük bıraktı ve geri çekilip gitmeye yeltendi. "hyunjin," diyerek durdurdum onu. "bekle, ben de bir şey vereceğim sana."

hemen ayaklanıp çekmecemden onun için aldığım bagetleri çıkardım ve ona uzattım. "belki seninki kadar ince düşünülmüş bir hediye değil ama ben de bunları almıştım sana..."

daha paketlemeye bile fırsat bulamadığım bagetlere şaşkın şaşkın bakıp aldı elimden. sanki çok değerli bir şey veriyormuşum gibi tepki vermiş, hayranlıkla bakmıştı onlara. biraz inceledi üstündeki desenleri.

"bayıldım, çok güzel bunlar! nasıl kıyayım kullanmaya?"

güldüm. "bekle, daha bitmedi."

dolap kapağımı açıp içinden takı kutumu çıkardım. haftalar önce eskisi kırıldığı için sipariş ettiğim yüzüğü aldım avcuma. diğer çiftini parmağıma taktım hyunjin'e göstermeden. kutuyu yerine koyup hyunjin'e döndüm. avcumdaki yüzüğü ona uzattım. gözlerinin içine bakarak başladım konuşmaya.

"aslında sevgili olursak vereceğimi söylemiştim ama... benden süre istedin, o zamana kadar sende kalsın. sakın, bak sakın diyorum, biz sevgili olmadan parmağında görmeyeyim."

şaşkınlıktan ağzını açıp bir yüzüğe bir bana baktı. sanki çok narin, kırılgan bir şeymiş gibi dikkatle aldı yüzüğü. bir süre inceledi.

"söz ver takmayacağına dair."

"söz, yemin, vallahi billahi!"

heyecandan yükselen sesine güldüm. yutkunup cebine koydu yüzüğünü. bana yaklaşıp belime kollarını doladı ve sımsıkı sarıldı. ben de kollarımı onun boynuna yerleştirdiğimde "teşekkür ederim, teşekkür ederim..." diye tekrarlamaya başladı. neden bu kadar sevindiğini anlayamamıştım ama hoşuma gitmişti. ellemeseler havalara uçacaktı sevindinden.

hiçbir şey söylemeden sadece tebessüm edip sarıldım. benden karşılık beklediği yoktu zaten. geri çekildi. gülmekten kısılmış gözleriyle baktı bana. ben de doğrudan gözlerinin içine baktım. bir an yaklaştı bana, sonra tereddüt edip vazgeçti ve geri çekildi. fakat ben dayanamayarak yapacağımı yapmış, dudaklarımızı birleştirmiştim.

aniden yaptığım şeyle başta bana karşılık veremedi ama sonra belimdeki ellerini sıkılaştırıp bana daha çok yaklaştı. dudaklarını araladı ve alt dudağımı kendininkileri arasına hapsetti. ellerimi ensesine çıkarıp yanaştım ona. ben onun üst dudağını emerken bulunduğumuz yeri unutmuş, dünyadan soyutlanmıştım. işte tam bu sırada beni gerçek dünyaya getirip ayrılmamıza sebep olan şey, jisung'un sesi oldu.

"AY IYRANÇ! ÇIK GÖZÜM, ÇIK!"

******************************

minho ve jisung'un intikami alindi √

hyunjin ve jeongin opusturuldu √

diger bolumlere spoilerlar verildi √

final yaklasti√ (elhamdulillah)

ufak capli kaos yasanildi √

biricik okuyucularim oy verdi yorum yapti √ (supheli 🧐)

benden bu kadar hadi baay

Continue Reading

You'll Also Like

7K 790 26
sunoo, oyuncu olan ikizinin yerine geçerse ne olur? !!ilk twins kitabım ile alakası yoktur -ilkine de beklerim¡¡
3.9K 657 17
Felix: Chris! Peşimde dolanmayı kes artık 40 deliğim olsa birini sana vermem Chris: bunu altımdayken de hatırla prenses ∆ lise aşkı ∆ yetişkin içeri...
34.6K 3.5K 36
Güzel Sanatlar fakültesi fotoğrafçılık bölümünün gözde öğrencisi Hwang Hyunjin, uzun zamandır ortaya çıkardığı eserlerden tatmin olmuyordur. İlhamını...
dlc, skz By jul

Fanfiction

9.3K 1.2K 36
chan, kardesinin nefret ettigi felix ile ilgilenmeye baslar