Gri Asker

By oercvnm

8.9K 467 146

(Bölümler uzundur.) Yıllar önce öldü diye gösterilen ve karanlık bir odada renklerin ne olduğunu bilmeden, ış... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm

14. Bölüm

229 15 25
By oercvnm

"Mutsuzluk arkadaş arar. Cehennemde acı çeken kişi yalnız başına olmak istemez."

-Don Mugiel Reiz

~

30.03.1996

Pınar ve ... anne karnında bir haftalık.

Genç kadın ne yapıcağını bilmez halde havaalanının içinde bir oraya bir buraya gidiyordu. İçinde ki endişe her geçen gün biraz daha büyüyordu. Başının dönmesi şuan hiç umrunda değildi. Tek istediği kocasının şu kapıdan girip valizlerini alması, daha sonra ise beraber eve gitmeleriydi.

Gelmedi.

Kocası o kapıdan içeri girmedi. Orada saatlerce bekledi. Peşinde ki adamları düşündü. Çok korkuyordu. Kumral olan saçlarını kahverengine boyamış, kısacık kestirmişti, oysa ki onun saçları uzundu, güzeldi. Yeşil gözlerini saklayan kahverengi bir lens takmıştı. Bunun yanında birde yüzünün bir kaç noktasına sahte benler yapmıştı.

O sırada yanından bir adam geçti... Sarışın bir adam...

Alex.

Alex onun yanından geçerken bir kaç dakika durmuş, kadının gözlerine bakmıştı. İstediğini bulamayınca da hızla oradan uzaklaşmıştı. Derin bir nefes aldı.

Genç kadın kafasını tekrar havalimanının kapısına geri çevirdi. İşte oradaydı. Sevdiği oradaydı. Biriciği oradaydı. Bir zamanlar bu sıfatların sahibi bir tek Alex'ti. Şimdi ise sadece Tuğrul vardı. Alex'in sunduğu o simsiyah hayattan alıp çekmişti Tuğrul onu, renkler vermişti.

Tuğrul bir kaç saniye etrafına bakındı. Genç kadını gördüğünde ise yüzünde belli belirsiz bir gülümseme olmuştu. iki gün önce evlenmişlerdi. Son kez eşyalarını ve önemli belgelerini toplamak adına Rusya içine giriş yapmıştı. Başarılı bir şekilde her şeyi halledip, kendine yaptığı kamufulaj ile geri dönmüştü. Alex ile evli olmadığı için her şey çok kolay olmuştu. İlk defa o adamla evli olmadığına şükür etmişti.

"Светлана Смирнова, в какой бы яме ты ни оказалась, вылезай из этой ямы, пока я тебя не нашел. Обещаю, я не буду злиться (Svetlana Smirnov, hangi çukurun içindeysen, ben seni bulmadan çık, söz çok kızmayacağım)."

Svetlana Smirnov bütün rusyada duyulmuş bir isimdi. Parla hiç bir zaman bu ismi benimsememişti. Bu Alex'in taktığı bir addı. "Gidelim, lütfen..." Tuğrul, genç kadını inceledi. Yara gibi bir şey görmeyince elindeki eşyaları aldı.

"Seni tanıdımı?" Parla adamın boş olan koluna sıkı sıkı tutunmuştu. "Yanımdan geçti ama tanımadı. Bu imaj beni biraz saklar." Beraber çıkışa ilerlediler.

"Merak etme biriciğim, en kısa zamanda gidecek bu ülkeden." Güveniyordu. Parla bu adama sonsuz güveniyordu. Daha karnında gelişmeye başlamış bebekler olduğundan haberi yoktu. Haberi olsa kaçar mıydı Alex'ten?

"İyi ki varsın..." Parla zamanında yaptığı yanlış seçimlerin hesabını misliyle ödüyordu. Hesabını ödediği yanlışlar sonucunda bir melek çıkmıştı karşısına. Tuğrul çıkmıştı.

Tek dileği onunla geçecek bir ömür, kafasını sokabileceği bir evdi...

~

Uçağa binmek için hareketlendim, saatler geçmiyordu. Burada geçirdiğim her bir zaman dilimi ömrümden ömür alıyordu sanki. Valizimi verdikten sonra uçağın içerisine geçtim.

Bileti bugün aldığım için ortalarda bir yer denk gelmişti. Uçak yolculuklarında hep cam kenarında oturmayı severdim. Alex her zaman yerini bana verirdi.

Baba mı demeliyim?

Kafamı iki yana salladım. O adam dünya üzerinde baba olabilecek son insandı. Hatta son bile değildi. O adamdan hiç bir şey olmazdı.

Kalbim sıkıştı. O kadar iğrenç bir adamın kanını taşıdığım için kalbim sıkıştı.

Ben, Alex'in kirli tarafıydım.

Birde şu beni andıran kız vardı tabi, mektupların çoğunu hala açıp okumamıştım. O kutu sırt çantamda duruyordu. Valizimin içine koyup, bagaja gitmesine gönlüm el vermemişti.

Tabi ya! Sırt çantamda duruyordu!

Çantamı hızlıca açtım. Kutunun kapağına ise çok nazik davrandım. Gözlerimi kapattım ve kutunun içinden bie mektup çektim.

Mektuba baktım, üzerinde Varvara yazıyordu... Daha önce bu isimi duymadığıma yemin edebilirdim.

Mektubu açtım. İçinden bir fotoğraf ve bir kağıt çıkmıştı. Fotoğrafın üzerinde gözlerimi gezdirdiğimde bu kadının, geçen günki bana benzeyen kadın olduğunu anladım. Fotoğrafta ise bana gülerek bakıyordu, gözlerinin parladığını gördüm. Elleriyle kameraya doğru kalp yapmıştı.

Fotoğrafın arkasını çevirdim umutsuzca. Kısa bir yazı vardı.

Mutlu yıllar kardeşim... Bizi ayıranların azap çekeceği bir yıl olsun...

Varvara - 01.01.2013

O an bu fotoğrafın bana gelmesi gerektiğini ancak bana gelmediğini anlamıştım. Yanaklarımdan süzüldü yaşlar. Onlarda umutsuzdu, aynı benim gibi. Bu kızı bir an önce bulmam ve sıkı sıkı sarılmam gerekiyordu.

Kağıdı açtım, içinde ki yazı normal bir uzunluktaydı.

06.07.2019

Sevgili sevgili,

Varvara'yı gördüm yine bugün. Eve geldi, sırf seni görmek için. Neden ayırırlar ki iki kız kardeşi birbirlerinden? Anlam veremiyorum. Yaka paça çıkardılar Varvara'yı evden. Kız kardeşin olduğunu da öğreneli çok olmadı. Sana göndermek için, yıllarca bıkmadan usanmadan hazırladığı o fotoğrafları bana verdi. Her şeyi kısaca anlattı. Yardıma ihtiyacı var onun. Yıllarca içinde mahkum olduğu o yanlızlık onu ruhsuz birine çevirmiş, en basitinden bir sarılmaya ihtiyacı var. Herkese yardım etmiş, bir kendine yardım edememiş. Herkese el uzatmış, ona el uzatan olmamış. Sen merak etme ama Pera, ben onun elini sıkı sıkı tuttum. Her şey de yardımcı oldum. Hastalandığında yanında oldum, ölmek üzereyken kurtardım, düştüğünde kaldırdım... Ona senin yapamadığın kardeşliği yaptım ben Pera.

Sen şimdi eminim düşünüyorsun, nasıl kimsesiz kalmış benim kardeşim bu kadar diye. Ben sana söyleyeyim. Smirnov ailesinde göz rengi iki renkten oluşan herkes lanetli olarak bilinirmiş. Gözleri iki renk olan biri, Smirnov ailesinden bile olsa eve giremezmiş. Bu zarfın içine koyduğum fotoğrafı gördün mü? Varvara'nın gözleri iki renk. Yeşil ve kahverengi. Varvara doğduğunda Alex onun gözlerini görmüş ilk. Kendi kız kardeşi gelmiş aklına, kız kardeşini korumak için ölen annesi gelmiş. Smirnov malikanesindeyken, babasının işlerinin kötüye gittiği aklına gelmiş. Yine de inanmamış bu saçmalığa Alex, kızı Varvara'yı almış yanına, seni ise Türkiye de annenin yanında bırakmış...

Daha sonra hasta yatağında olan babası Varvara'nın gözlerini fark etmiş. Alex saklamak için her şeyi yapsada başarılı olamamış. İşte sana Smirnov'ların asıl kirli tarafları. Çok tuhaf değil mi? Bir bebeğin göz renkleri farklı diye onu lanetli görmek... Daha sonrasında Alex Varvara'yı evden uzaklaşyırabilceği kadar uzaklaştırmış.

Çok şey var bildiğim Pera, söylememem gerek sana. Söylersem bu çöplükte duramazsın, ayakta duramazsın. Gerçek babamla annemin aslında farklı kişiler olduğunu çok geç öğrendim. Ona rağmen kendime zarzor geldim. Şimdi sana gelip bildiğim her şeyi anlatsam sana iyilik değil, kötülük yapmış olurum. Kaldıramazsın.

Belki bunu bencillik olarak göreceksin biriciğim, belki de gerçekten öyle. Ben yaşarken senin yeterince acı çektiğini gördüm, biraz daga fazlasını inan kaldıramam. Ben bugün bunları sana yazıyorum. Eğer senden önce ölürsem bu mektupların hepsi senin eline geçecek. Eğer senden sonra ölürsem ise bu mektuplar yanacak. Ben eline geçmesinden yanayım.

Özür dilerim sevgili, çok sevdiğin ama çekindiğin Lev...

Derin bir nefes aldım. O kadın benim kız kardeşimdi, o kadın benim ikizimdi. Peki ya hayatımda daha bilmediğim ne vardı? Bütün her şeyi hızlıca çantama geri koydum. Kafamı bunlarla yormayacaktım. Bunca yıl benimle tanışmak isteyen, benim yanıma gelmek için çaba harcayan kardeşimi bu sefer ben bulacaktım.

Ellerim titremeye başladı. Bu çok stres olduğumda yaşadığım bir şeydi. Kulaklığımı çıkardım zarzor. Birbirine dolanmıştı. Aynı hayatım gibi düğüm düğüm olmuştu.

Çözmeye çalıştım bir kaç kere fakat ellerimin titremesi bana çokça engel oluyordu. Nefes alışverişlerim hızlandı. Bu kulaklığı çözemedikçe nedense daha da strese giriyordum. Müzik dinlemeyi çok severdim. Her türlü müzik dinler, onları ezbere bilirdim.

Daha çok ağlamaya başladım. Kulaklık ellerimin arasında iyice birbirine girmişti. Birden biri ellerimi tuttu. Titreyen ellerimden kulaklıkları aldı. Yaşlı gözlerimi yan tarafa çevirdiğimde iri yapılı bir adam gördüm.

Kulaklığım büyük elleri arasında küçücük kalıyordu. Sakince çözdü kulaklığımı. Elimde ki telefonu aldı, kulaklığı telefona taktı. Daha sonrasında sessizce iki kulağıma da taktı kulaklığı, biraz daha sakinleştiğimi hissettim.

Telefonu da usulca elime geri verdi ve önüne döndü. Ben hala nefes nefese ona bakıyordum, o ise kendi kulaklığını takmış, gözlerini kapamış şarkı dinliyordu.

Yavaşça önüme döndüm. Nefesim düzene girmişti. Bir şarkı açtım ve kafamı arkaya yasladım.

Bu yolculuk bir an önce bitecek, bu hayat bir an önce geçecek. Sakin ol, sakin ol. Her şey geçecek, her şey geçecek.

Uykum gelmişti. Aklımda ki düşünceleri bir kenara bıraktım. İç çekmeye başladım bu sefer. Gözlerim çok ağırlaşmıştı.

Yavaş yavaş kendimi kendi karanlığıma teslim ettim...

~

Yarım saat sonra.

Sağ omzumda bir el hissettim. Sürekli beni dürtüyordu. Vücudumu taşıyamayacak kadar ağırlaştığımı hissettim. "Beyfendi, bırakın sağlık görevlileri müdahale etsin!" Cırtlak bir kadın sesi duyduğumda yüzümü buruşturdum.

"Gerek yok." Bu sefer duyduğum seste buz gibi bir erkek sesiydi. Yavaş yavaş gözlerimi araladım. "Hayır yani beyfendi! Siz nesi oluyorsunuz da karışıyorsunuz hanımefendiye?" Sinirli bir nefes veriş doldu kulaklarıma.

Gözlerimi tam açtım, görüntü bulanıktı. Başımda iki hostes, birde kulaklığımı çözen adamı gördüm. Etrafa bakındım, insanlar bana korkulu gözlerle bakıyordu.

"Ne, noldu?" Sesim çok zayıf çıkmıştı. Bu acizlikten utanmıştım. Kulaklığımı çözen adam tekrar görüş açıma girdi. Dudaklarımda ki ıslaklığı ise çok geç fatk etmiştim. "Bayıldın." Adamın bu kısa cevabına hostes göz devirmişti. "Sürekli bir hastalığınız var mı? Burnunuz durmaksızın kanıyor. Ayrıca ayağa kalktınız daha sonra koltuğa geri yığıldınız."

Kafamı iki yana salladım, bu hareketle başım çok feci dönmüştü. Burnuma bir bez koydular. Üstüm başım kan içindeydi. Hala olanları tam idrak edemiyordum.

Başımda ki adam ise dikkatlice yüzüme bakıyordu. "Üzüntünü içine atma, dışarı haykır. Yoksa böyle kanarsın." Yanıma geçip oturdu. Kulaklığını taktı ve gözlerini tekrar kapattı.

Galiba haklıydı. Çok fazla acı çekmiştim ama hepsi içimdeydi. Dışa çok fazla vurmadığımı düşünüyordum. Güçlü olmak zorundaydım. Yıllarca güçsüzlüğü temsil ettim, şimdi güçlü olmak zorundaydım.

Başımda ki hostes kolumdan tuttu. Beni hafifçe çektiğinde kalkmamı istediğini anlamıştım. Ayağa kalktığımda hafifçe başım döndü. Beni hosteslerin olduğu yere götürdüler ve bir süre anlamadığım, bana saçma sapan gelen şeyler yaptılar.

Kanama durduğunda elimi yüzümü yıkamıştım, daha sonrasında ise yolculardan birinin gönüllü verdiği siyah, bol tişörtü giymiştim. Tamamen temizlendikten sonra hostesler beni oturduğum yere geri götürmüşlerdi.

Kendime gelmeye çalıştım bir kaç dakika. Eksik bir şeyler vardı...

Çanta!

"Çantam, çantam nerede?! Çantam!" Endişem yavaş yavaş panik atağa dönüşüyordu. O sırada ellerimde yine o sıcak ve dev elleri hissettim.

"Biraz sakin ol, bak çantan burada." Çantamı onun yan tarafında görünce derin bir nefes aldım. Adamın dudağının bir kenarı kıvrıldı. Sanırım bu panik halim, tuhaf bir şekilde onun hoşuna gitmişti.

Çantayı bana verdi. Hızlıca alıp kucağımda sıkı sıkı tuttum. Artık bir olayı daha kaldıramazdım. Benimde belirli bir kotam vardı. Kolumda ki saate baktığımda uçuşun bitmesine on beş dakikalık bir süre kaldığını anladım.

Üzerimde bakışlar vardı ama, derin bakışlar. Kırk metre ötesinde dursam bile yoğunluğunu üzerimde hissedeceğim bakışlar. Başımı tekrar yana çevirdim. Kulağında ki kulaklık ile beni izleyen adamı gördüm.

Kulağında ki kulaklığı çıkardı tekrar, kollarını göğüsünde bağlamıştı.

"Gözüm bir yerden ısırıyor seni." Bana sen diye hitap etmesi biraz şaşırtıcıydı. Güldüm. Şu sıralar popülerliğim biraz artmıştı. Keşke bunun yerini Kuzey şuan burada olsaydı.

"Trabzon'un haber kanallarında görmüşsünüzdür." Kaşları havaya kalktı. "Sanmıyorum. Trabzon'da kalmadım. Geldiğim gibi başka bir şehre gidiyorum." Beni M.M.M. örgütü dışında görebileceği bir yer yoktu. Ayrıca örgütün içinde olsa dahi onu hatırladığımı zannetmiyordum.

O ise beni tamamen yanılttı. Yüzü kulağıma doğru yanaştı. Kısık sesle konuşmaya başladı.

"Sen Alex Valeriy Smirnov'un kızı değil misin?" Ufak çaplı bir şok yaşadım. Bu bilgilerin saklanması gerekiyordu. Bu adam bunu nereden biliyordu?

"Moledro Meyro Martaval örgütünün kurulma amacı." Kaşlarım iyice havaya kalkmıştı. "Sen nereden...?" Gözlerimin en derinlerine bakarken cebinden bir künye çıkardı. Etrafı kontrol ederek künyeyi bana gösterdi.

Yüzbaşı Aybars Koroğlu
Ordu-ABrh+
10.09.1995

Ben elinde ki künyeye kısa bir bakış attıktan sonra cebinden başka bir şey çıkardı. Bu Rusya kimliğiydi.

Leongard Smirnov
10.09.1995
....

Sanırım bugün şok kelimesini biraz fazla kullanmıştım. Evet, yine şok oldum. Hayatımda neler döndüğünü bir türlü çözemiyordum. Daha önce böyle bir adam gördüğümü hatırlamıyordum. Rus olup aynı zamanda nasıl Türk askeri olduğu konusu da çok ayrı bir muamma idi.

"Tekrardan görüştüğümüze sevindim sevgili kuzenim."

~

Gerçekten de şok kelimesini biraz fazla kullandım fakat şok şok şok hajahsksmkms.

Bölümü yazarken çok zorlandım. Yapmak istediğim şeyin alt yapısını oluşturmak biraz zorluyor... Her şey hayaller için.

İyi günler dilerim sevgili okurlar.

🩶

Continue Reading

You'll Also Like

532K 19.6K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
194K 12K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
711K 27.9K 58
normal bir hayata sahip 15 yaşında genç kız. nerden bilebilirdiki hastanede bir hemşirenin dalgınlığıyla başka bir kızla karıştırıldığını. peki bu k...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...