CİĞERPÂRE

De EmineFuruncu

45.2K 2.2K 412

"Ciğerpâre'nin ne demek olduğunu biliyor musun.?" Diye sordu genç kız kırgın sesiyle. Kalbinin derinlerinde h... Mais

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5.BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8.BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM

13. BÖLÜM

1.5K 71 3
De EmineFuruncu

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. ( Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.)

Derine gömülen her yara birgün kabuk bağlardı. En dibe gömülen duygular usul usul gün yüzüne çıkarken, sürgün vurduğumuz yüreğimizin haberi olmazdı çoğu zaman.

Sabahın ilk ışıkları küçük kulübenin içini aydınlatırken, gecenin ayazından korunmak için birbirine sarılan iki beden sessizliğin içinde uyuyordu.

Cihangir ağır ağır yerinde kıpırdayıp bedenini döndürmek istediğinde üzerindeki ağırlığı hissetmesiyle kaşlarını ağır bir şekilde çatarak kehribar gözlerini yavaşça araladı. Burnuna dolan kokuyla gözlerini kapatıp kokuyu derin bir şekilde içine çekti.

Göğsünün üzerinde hissettiği hareketlilikle kapattığı gözlerini tekrar aralayıp gözlerinin ağır bir şekilde göğsünün üzerinde uyuyan genç kıza çevirdi. Asi siyah saçları genç adamın göğsünün üzerine dağılırken birkaç tutamı genç adamın sakallarında asılı kalmıştı.

Bedenini saran amansız heyecanı görmezden gelerek elini yavaşça kaldırıp sakallarını süsleyen asi saçlara dokundu. Parmakları arasından kayıp giden saçları bakarken parmak uçları o saçlara daha çok dokunmak için sızlıyordu adeta.

Mihrimah yavaşça yerinde kıpırdayıp başını genç adamın göğsünden çekip boyun girintisine koydu. Verdiği soluklar Cihangir'in boynuna değiyordu usul usul. Cihangir elini genç kızın omzuna koyarak onu kendinden uzaklaştırmaya çalıştığında Mihrimah dudaklarının arasından dökülen birkaç anlamsız cümleyle genç adama sıkıca sarılmaya devam etti.

Cihangir genç kızı kendisinden uzaklaştıramayacağını anladığında yenilgiyle elini indirdi. Saniyeler birbirine hızla kovalarken genç adam dakikalardır boyun girintisinde uyuyan kızın uyanmasını bekliyordu.

Kolunu kaldırıp kolundaki saate baktığında saatin henüz 7:47 olduğunu görmüştü genç adam. Ciğerlerine doldurduğu sert nefesle bakışlarını kulübenin küçük camına çevirdi. Burnuna dolan kiraz çiçeği kokusu aklındaki düşüncelere odaklanmasını engelliyordu.

Dışarıda duyduğu seslerle kaşları anında çatılırken, karın ezilme sesi kulağını tırmalıyordu genç adamın. Aklına dün genç kızın söylediği 'ya bizi burada yabani hayvan yerse' sözü geldiğinde kolunu sıkıca genç kıza sarıp kehribar gözlerini hızla kulübenin içerisinde dolaştırdı.

Kapının önünden gelen sesler çoğaldığında Cihangir Sessiz bir şekilde uyuyan kıza seslendi.

"Mihrimah uyan." Diye fısıldadı ismini. Onun ismini söylemek kalbine vurgun yemiş gibi hissettiriyordu. Yavaşça genç kızın omzuna dokunup onu uyandırmak için sarstığında genç kız yavaşça gözlerini aralmıştı.

"Ne oluyor.?" Diye konuştu genç kız kuru sesiyle. Cihangir genç kızın uyanmasıyla hızla yattığı yerden doğrulup, eğilerek sobanın yanındaki demiri eline aldı.

"Kapının önüne bir şey var." Diye konuştu Cihangir sert sesiyle. Mihrimah duyduklarıyla gözleri korkuyla büyürken dudaklarının arasından korku dolu bir inilti dökülmüştü.

"Ne.? Sana demiştim, yiyecek işte bizi burada yabani hayvanlar." Korkunun esir aldığı sesiyle konuşurken parmak uçlarıyla genç adamın kolunu bularak sıkıca kavradı Cihangir'in kolunu. "Beni burada bırakmazsın değil mi.?" Diye sordu titreyen sesiyle.

Cihangir kapıdaki bakışlarını genç kıza doğru çevirip korkudan dolan gözlerine baktı. Kolunu sıkıca tutan elleri farkında olmadan tırnaklarını ona batırsada üzerindeki monttan dolayı bir şey hissetmiyordu genç adam.

"Bırakmam, üstelik dışarıda ne olduğunu bile bilmiyoruz. Eğer kolumu bırakırsan gidip bakacağım." Mihrimah duyduğu kelamlarla başını hızlı hızlı olumsuz anlamda sallayarak onu reddetti.

"Hayır.. hayır gitme lütfen." Bedenini genç adama doğru yaklaştırıp kollarını onun bedenine sardığında Cihangir şaşkınlıkla olduğu yerden kalmıştı. Bedeni bir taş gibi kaskatı olurken aldığı nefesi zorlukla suludu.

Mihrimah, Cihangir'in ona kızmasından korksada ona sarılmaktan kendini alı koymamıştı. Kalbi korkuyla atarken başını yasladığı bedenin kaskatı olduğunu hissediyordu. Kollarını Cihangir'e sıkıca dolayıp kuruyan dudaklarını araladı yavaşça.

"Biliyorum sana sarıldığım için kızacaksın ama lütfen gitme." Cihangir sert bir şekilde yutkunup, elini yavaşça kaldırıp genç kızın saçlarına koydu. Parmakları uzun bir yoldan gelmiş gibi soluklanırken kalbi yine amansız bir telaşa düşmüştü.

"Kızmayacağım." Diye fısıldadı kısık sesiyle genç adam. Mihrimah saçlarında hissettiği dokunuşla gözlerini yavaşça kapattı.

Kulübenin kapısı bir anda açılmasıyla genç kız korkuyla yerinde sıçrayıp başını genç adamın göğsüne gömerek yüzünü kapattı. Cihangir keskin bakışlarını hızla kapıya çevirdiğinde karşısında gördüğü yüzlerle elinde sıkıca tuttuğu sopa parmaklarının arasından kayarak yere düştü.

"Abi." Diye konuştu Taner şaşkın sesiyle. Süreyya, Taner'in yanından geçip abisinin yanına doğru ilerlerken hemen ardından onu diğerleri takip ediyordu.

"Çok şükür iyisiniz, aklımız çıktı size bir şey oldu diye." Genç kız rahat bir nefes alırken yüzündeki gülümsemeyle abisine ve yengesine bakıyordu. Mihrimah duyduğu aşinası olduğu seslerle başını usulca genç adamın göğsünden uzaklaştarsada kolları hala genç adamın beline sarılı duruyordu.

"Lan madem geliyorsunuz insan ses yapar, görende operasyona gidiyorsunuz sanır." Cihangir sert sesiyle konuşup kehribar gözlerini karşısındakilerde dolaştırdı.

Taner, elindeki odunu yere atıp çattığı kaşlarıyla Vural'a kısa bir bakış atıp abisine döndü.

"Yanımızda bir adet yüzbaşı olunca öyle oldu biraz." Vural ellerini ceplerine koyup sırtını arkasındaki duvara yaslayıp umursamaz bir tavırla omzunu kaldırıp indirdi.

"İçeriden ne çıkacağını bilemezdik." Süreyya başını hızlı hızlı sallayarak Vural'ı onayladı.

"Vural abi haklı içeriden ne çıkacağını nerden bilelim."

"Sus kız, bir kerede beni ikizini savun, ama yok varsa yoksa Vural abin." Süreyya, Taner'in söylediği kelamlarla utanarak gözlerini onlardan kaçırırken, utançtan yanan yanakları onu ele veriyordu. Vural bakışlarını ağır bir şekilde genç kıza çevirdiğinde, genç kızın kızaran yanaklarını gördüğünde dudakları yavaşça yukarıya doğru kıvrılmıştı.

Pınar, çattığı kaşlarıyla onları izlerken içinde beslediği nefret katlanarak büyüyordu. İçindeki amansız nefret onu boğarken o derin suların içinde yorgun kollarıyla kulaç atmaya çalışıyordu fütursuzca.

Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkarak botlarını ayağına giyinip ardından genç kızın giyinmesini bekledi. Mihrimah elindeki baston sayesinde botlarını bularak giyinip yavaşça oturduğu yatağın kenarından kalktı.

"Hadi gidelim, bu gece nöbetim var hastanede." Herkes onu onaylayıp kulübeden tek tek çıkarken bakışları yanında duran genç kıza düşmüştü yine. Beresinin başında olmadığını fark ettiğinde gözlerini yatağın üzerinde gezdirdi. Kehribar gözleri genç kızın beresinde durduğunda eğilerek bereyi eline alıp genç kıza doğru bir adım atarak elindeki bereyi genç kızın başına geçirdi.

Mihrimah başını kaldırıp genç adamı görmesede ona gülümsedi, kuruyan dudaklarıyla.

"Teşekkür ederim."

"Önemi yok." Cihangir kulübenin çıkışına doğru birkaç adım ilerlediğinde sert adımları durmuştu. Başını çevirip omzunun üzerinden genç kıza baktı. Elindeki bastonla önünü kontrol eden genç kızı gördüğünde derin bir nefes alarak ona doğru ilerleyip elini genç kıza doğru uzattı.

"İstersen elimi tutabilirsin." Mihrimah duyduğu kelamlarla içindeki yersiz heyecanı bastırmaya çalışarak başını usul usul salladı. Boştaki elini uzatıp genç adamın elini bulmaya çalıştığında Cihangir, Mihrimah'ın elini bulabilmesi için ona doğru yaklaştırdı.

Genç kızın parmakları soğuk parmaklara değdiğinde narin parmakları sıkıca genç adamın elini kavramıştı. Cihangir ağır bir şekilde yutkunarak kehribar gözlerini birleşen ellerinde dolaştırdı.

Dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirip dudaklarını ıslatırken gözlerini genç kızdan ayırıp yavaş adımlarla kulübenin dışına doğru ilerlemeye başlamıştı genç adam. Mihrimah sıkıca kavradığı eli bırakmadan adımlarını Cihangir'in adımlarına uydurmaya çalışarak ilerlemeye çalışıyordu.

Karla kaplı yolu güçlükle aşıp yayla evine geldiklerinde Cihangir adımlarını durdurmauştu. Mihrimah soğuktan üşüyen ellerini ve ayaklarını artık hissetmezken hafifçe çattığı kaşlarıyla başını genç adama doğru çevirdi.

"Neden durdun.?" Diye sordu yorgun sesiyle. Açlık ve yorgunluk tüm bedenini esir almış, konuşmaya bile derman bırakmamıştı onda. Cihangir bakışlarını genç kıza doğru çevirip yorgunluktan ayakta zor duran genç kıza baktı.

"Yayla evine geldik. Taner'in içeriden arabanın anahtarını getirmesini bekliyorum." Mihrimah başını usul usul sallayıp önüne dönerken Taner'in sesi yayılmıştı etrafa.

"Al abi."Elindeki anahtarı Cihangir'e doğru uzattığında, Cihangir başını sallayarak kardeşinin elindeki anahtarı alıp arabasına doğru ilerlemeye başladı.

"Kapıyı bacayı iyi kontrol etmeden gelmeyin." Sert sesiyle konuşup arabanın kapısını açarak omzunun üzerinden Vural'a baktı. Vural başını olumlu anlamda sallayarak onu onayladığında Cihangir başını yavaşça çevirip genç kıza baktı.

"Arabaya bineceğiz." Sakin sesiyle konuşup genç kıza doğru bir adım attı. Mihrimah elindeki bastonuyla arabayı bulmaya çalışırken Cihangir genç kızın elinden yavaşça çekerek onu arabaya yaklaştırdı.

"Ayağını kaldır." Mihrimah başını yavaşça olumlu anlamda sallayıp ayağını kaldırdığında Cihangir kolundan tutarak ona arabaya binmesinde yardımcı oldu. Genç kızın yerine oturmasıyla Cihangir arabanın kapısını kapatıp kendi tarafına geçerek arabaya bindi.

Kehribar gözleri genç kızın emniyet kemerinde dolaşıyordu ağır aksak. Yavaşça yutkunup kuruyan boğazını ıslatarak dudaklarını araladı.

"Emniyet kemerini takacağım iznin olursa." Genç kız kalbini saran heyecanla başını usul usul sallayarak genç adamı onaylarken başını usulca önüne eğmişti. Cihangir genç kıza doğru yaklaşıp ciğerlerini yakan kokuyu soluya soluya emniyet kemerini takarak geriye çekildi. Ağır bir şekilde yutkunup, arabayı çalıştırarak sürmeye başladı.

Arabanın içindeki sessizlik kulakları tırmalarken bu sessizliği kimse bozmamıştı. Cihangir kehribar gözlerini arada genç kıza çevirsede dudaklarını aralayıp tek kelam etmemişti.

Araba dakikalar sonra evin önünde durduğunda Mihrimah geldiklerini anlayarak eliyle kapının kulpunu bularak arabanın kapısını açmıştı. Cihangir kehribar gözlerini genç kızdan ayırmadan arabadan inerek onun yanına doğru yaklaştı sert adımlarıyla.

Genç kız elinde sıkıca tuttuğu bastonuyla nereye basması gerektiğini kontrol ederken üzerinde gezinen bakışları hissediyordu. Genç adam, Mihrimah'a doğru ilerleyip yavaşça kolundan tutarak sakin sesiyle konuştu.

"Korkma in, düşersen ben seni tutarım." Dudaklarının arasından dökülen her kelamın kalbindeki merhamet duygusundan olduğunu bas bas bağırarak kendisine hatırlatıyordu genç adam. Mihrimah başını yavaşça sallayarak öne doğru bir adım atarak arabadan indiğinde genç adamın parmakları hala onun kolunda asılı duruyordu.

"Teşekkür ederim." Diye konuştu genç kız narin sesiyle. İçten içe ona yük olduğunu düşünüyordu genç kız, bu duygu içini zehirli bir sarmaşık gibi sararken hissettiği utanç duygusunu bastıramıyordu.

Yavaş adımlarla eve doğru ilerleyip kapıyı çaldı Cihangir. Kapı saniyeler sonra Gül hanım tarafından açıldığında Gül hanım yüzündeki gülümsemeyle bakıyordu karşısındaki çifte.

"Hoşgeldiniz çocuklar." Diyerek kenara çekilerek onlara yer açtığında meraklı bakışları evin önündeydi. "Diğerleri nerede.?" Diye sordu bu kez meraklı sesiyle.

Cihangir eve girip ayağındaki botları çıkarıp kenara iterken bakışları annesinin üzerine düştü kısa biran.

"Yoldalar gelirler birazdan." Üzerindeki montu çıkarıp portmantoya asarak yanında botlarını çıkaran kıza baktı. Mihrimah elini montun fermuarına atıp montu üzerinden çıkardığında bir anlığına montu ne yapacağını düşündü. Cihangir genç kızın yüzünü saran ifadeden ne düşündüğünü anlayarak elini uzatarak elindeki montu aldı, montu yerine asıp başındaki bereyi ve atkısınıda genç kızdan alarak ona yardımcı oldu.

Mihrimah dudaklarının üzerinde yayılan tebessümle görmesede genç adama gülümsemişti.

" Hadi siz içeri girin öyleyse, bizde kahvaltı yapıyorduk." Salona doğru ilerlerken Mihrimah adımlarını yavaşça durdurup başını Cihangir'in olduğu tarafa çevirdi.

"Şey.. ben önce ellerimi yıkasam olur mu.?" Diye sordu utangaç sesiyle. Cihangir kehribar gözlerini genç kızın koyu kahverengi gözlerinde dolaştırırken ağır ağır yutkunarak gözlerini ondan kaçırıp boğazını temizledi yavaşça.

"Olur." Boğazını saran sarmaşık sesini kısarken bu sarmaşık yavaşça tüm bedenini sarmaya başlıyordu genç adam fark etmeden.

Mihrimah banyoya doğru yavaş adımlarla ilerleyip ellerini yıkayıp banyodan çıktığında kapıdan onu bekleyen Cihangir'den habersizdi. Salona gitme için bir adım attığında oraya tek başına girmeye çekindiğini fark etti genç kız. Adımları geri geri giderken açlıktan bayrak sallyan midesi artık pes etmek üzereydi.

"Neyi düşünüyorsun bu kadar.?" Cihangir'in bir anda konuşmasıya Mihrimah korkuyla yerinde sıçramıştı. Genç kız kaşlarını çatarak başını sesin geldiği yöne çevirdi.

"Korkuttun beni." Diye konuştu genç kız sitem dolu sesiyle. Cihangir yaslandığı duvardan sırtını ayırıp genç kıza doğru ilerledi.

"Amacım seni korkutmak değildi." Bakışları genç kızın çattığı kaşlarında dolaşırken dudakları yukarıya doğru kıvrılmıştı. "Ellerimi yıkayıp geleceğim." Diyerek genç kızın yanından ayrılıp banyoya girdi. Mihrimah tuttuğu nefesi yavaşça bırakırken salondan gelen konuşma sesleri kulağına doluyordu. Cihangir kısa sürede banyodan çıkıp Mihrimah'ın yanına geldiğinde sakin sesiyle konuştu.

"Hadi gidelim." Mihrimah onu onaylayıp yavaş adımlarla salona doğru ilerlediler birlikte. Salona girdiklerinde konuşma sesi kesilmişti. Cihangir çattığı kaşlarıyla onlara bakarken masadaki yerlerini çoktan almışlardı.

"Neden sustunuz.?"

"Önemli bir şey konuşmuyorduk oğlum, nasıl geçti tatiliniz.?" Gül hanım heyecanla sorduğu soru Cihangir'in ve Mihrimah'ın dün yaşadıkları anları hatırlamasına sebep olurken genç adam umursamaz bir tavırla omzunu kaldırıp indirerek kahvaltısını yapmaya başladı.

"İyi." Kısa cevabı herkesi sustururken Gül hanım bakışlarını Mihrimah'a çevirdi. Sakince kahvaltısını yapan kıza bakarak gülümsedi. Oğlunun ona karşı olan tavırlarının değiştiğinin farkındaydı.

Yapılan kahvaltının ardından Cihangir uyuyacağını söyleyerek odaya çıkarken, Mihrimah sessizce salondaki koltukta oturmayı seçmişti. Evin içinde yankılanan zil sesiyle diğerlerinin geldiğini anlamıştı genç kız.

Gül hanım onları karşılayıp, kahvaltı yapmaları için masayı hazırlarken Pınar keskin bakışlarını salonda tek başına oturan genç kıza çevirdi. Yüzünde oluşan sinsi gülüşle bakışlarını etrafta gezdirdi. Orhan bey, Taner ve Vural masanın başında bir şey hakkında konuşurken Gül hanım ve Süreyya masayı hazırlıyordu. Ayten hanım ve Hatice hanım ise Pınara bakıyordu merak dolu gözlerle.

Pınar yavaş adımlarla genç kızın yanına doğru ilerleyip yanındaki boşluğa yavaşça oturdu. Mihrimah yanında oluşan hareketlilikle irkilerek bedenini yanına oturan kişiden uzaklaştırıldı.

"Nasılsın Mihrimah.?"Diye fısıldadı Pınar kısık sesiyle. Yüzündeki gülümsemeyle genç kıza doğru dönerek hafifçe ona doğru yaklaştı. "Sana söylediğim şeyleri belli ki ciddiye almadın, öyleyse bende kartları açık oynayarak bu evden gitmen için her şeyi yapacağım." Acımasız sesi genç kızın kulaklarına dolarken genç kız dolmaya başlayan gözlerine prangalar vurmak istedi.

Pınar elini uzatıp genç kızın koltuğun üzerindeki elini sıkıca kavrayarak parmağını kırmak istercesine sıktı. Genç kız hissettiği acıyla titreyen dudaklarını birbirine bastırıp elini onun elinden kurtarmaya çalıştı. Mihrimah parmaklarını Pınar'ın elinden kurtardığında başını çevirerek yavaşça yutkunarak konuştu.

"Ben bu evde Cihangir Arslanoğlu'nun karısı olarak kalıyorum ve kalmaya da devam edeceğim, bu evden gitmesi gereken birisi varsa o da sensin. Sonuçta dış kapının dış mandalı olan sensin." Titreyen sesine inat güçlükle konuşup kenarda duran bastonunu alarak oturduğu yerden yavaşça kalktı. "Eğer bana bir daha bir şey yaparsan veya söylersen bana yaptıklarını da, söylediklerini de Cihangir'e söylemekten biran bile çekinmeyeceğimden emin olabilirsin." Arkasını dönüp salondan çıkıp giderken arkasında şaşkınlıkla bakan bir kadın bırakmıştı.

"Sen tahmin ettiğimden de sinsi bir şey çıktın." Pınar yüzündeki şaşkın ifadeyi hızla silip kısıtığı gözlerle genç kızın arkasından baktı. "Lakin ben senden daha sinsiyim tatlım."

Mihrimah yavaş adımlarla merdivenleri çıkıp odanın önünde geldiğinde hızla elini tersiyle gözünden akan yaşları silerek odaya girdi.

Yorgun adımlarıyla sessiz olmaya özen göstererek artık yerini ezbere bildiği koltuğa doğru ilerledi. Bastonunun ucu koltuğa değdiğinde yavaşça koltuğa oturup titreyen dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.

Gözünden düşen sessiz gözyaşları içindeki tüm umut tohumlarını bir bir soldurmuştu. İçindeki küçük kız küsünce bir köşede otururken dolan gözleriyle ona bakıyordu, içindeki küçük kızın bile kalbi yerle yeksan olmuştu.

'Annen ve babandan başka kimse bizi sevmeyecek.' Diye fısıldadı küçük kız sessiz sesiyle. Mihrimah acı bir şekilde yutkunup gözlerini ağır bir şekilde kapatarak gözlerinden düşmek için can atan gözyaşlarını özgür bıraktı. 'Ne kadar çabalarsan çabala, kimse bizi sevmeyecek.' Sağ elini kaldırıp usulca dudaklarının üzerine koyarak dudaklarının arasından kaçacak olan hıçkırıkları hapis etti. Parmağında hissettiği ince sızı bile kalbinin acısından hissetmiyordu.

'Haklısın, bizi kimse sevmeyecek. Bu dünyayı görmüyorum diye kimse sevmeyecek beni, yerle yeksan olan bu kalbimi kimse görmeyecek.' Sessizce içindeki küçük kızla konuşurken sırf görebilmek için çıktığı bu yolda boşa kürek çektiğini hissediyordu artık genç kız.

'Benim kimseye zararım olmadı ama herkes beni bir zarar olarak gördü.' Küçük kız onunla birlikte hıçkıra hıçkıra ağlarken genç kız odada uyuyan Cihangir'i unutmuştu. Cihangir duyduğu seslerle bir türlü dalamadığı uykusundan uyanarak kaşlarını çatarak başını yastıktan kaldırdı.

Genç kızı koltuğun üzerinde ağlarken gördüğünde üzerindeki battaniyeyi geriye doğru atarak yataktan kalkıp genç kıza doğru ilerledi sert adımlarıyla. Mihrimah duyduğu seslerle hızla yüzünü ıslatan yaşları silerek sert bir şekilde yutkundu.

Cihangir adımlarını genç kızın yanında durdurup yanındaki boş kısma oturdu yavaşça. Kehribar gözleri dikkatle genç kızın üzerinde dolaşırken genç kızın kızaran gözlerini görmesiyle kaşlarını derinden çatılmıştı.

"Neden ağlıyorsun.?" Diye sordu ondan bağımsız sert çıkan sesiyle. Mihrimah ellerini dizlerinin üzerine koyup başını eğerek içindeki küskün küçük kıza rağmen yaralarını görmezden gelerek kuruyan dudaklarını araladı.

"B.. Benim.. Benim gözüme kirpik battıda ondan." Titreyen sesi aslında içindeki yorgunluğun bir göstergesiydi. Cihangir anlamayarak genç kıza bakarken elini yavaşça genç kıza doğru uzattı.

Genç kızın cenesini yavaşça kavrayıp eğdiği başını usulca kaldırdı. Kehribar gözleri genç kızın gözlerinde dolaşırken elini uzatıp sağ elini gözünün üst kısmına sol elini ise gözünün alt kısmına koyarak gözünün içini kontrol etti. Aynı işlemi diğer gözüne yaptığında iki gözünde de bir şey olmadığını gördü.

"Gözlerinde bir şey yok." Mihrimah dilinin ucuna ilk gelen şeyi söylemekle iyi bir şey yapmadığını sonradan fark ederek,sağ gözünü açıyormuş gibi kapatıp açtı bir kaç kere.

"Şey demek ki çıkmış, az önce böyle yaparken açıyordu ama şimdi acımıyor." Diye konuştu kısık çıkan sesiyle. Cihangir tek kaşını kaldırarak genç kıza bakarken bakışları genç kızın dizlerinin üzerinde duran ellerine indi.

Genç kızın hafif moraran parmağını gördüğünde elini hızla uzatarak genç kızın elini avuçları arasına aldı.

"Ne oldu senin parmağına." Mihrimah ne söyleyeceğini bilmeyerek şaşkınlıkla gözlerini aralarken ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu. "Sana sordum, ne oldu parmağına." Cihangir sert çıkan sesiyle sesini yükselterek konuştuğunda, Mihrimah korkuyla yerinde sıçrayıp bedenini hafifçe genç adamdan uzaklaştırarak elini onun elinden ayırdı.

"Ben.. farkında değilim ne olduğunu."

"Farkındasın, ama ne söylemen gerektiğinin farkında olmadığın için ne olduğunu söylemiyorsun." Öfkeyle oturduğu yerden elini saçlarının arasına daldırdı Cihangir. Mihrimah'ı ürkütüğünü fark ettiğinde sakin olmaya çalışarak ılımlı sesiyle konuştu. "İki seferdir ağlıyorsun ve sen sebebi her neyse bana söylememek için direniyorsun."

"Ben..." Diye mırıldandı genç kız kısık sesiyle. İçindeki amansız korkuyu bastıramıyordu.

"Benden bir şeylerin saklanmasını sevmem Mihrimah. Bir daha sana soru sorduğumda bana gerçeği söyle yalanı değil." Cihangir yeri döven adımlarla odadan çıkıp gittiğinde Mihrimah içinde onu hapis eden korkuyla baş başa kalmıştı.

Continue lendo

Você também vai gostar

101K 5.9K 24
Yıl 1992 Aylardan Mart ... Yer Bosna Hersek ... 1995 Aralık ayına kadar sürecek bir savaş ... Bosna Savaşı ... Katledilen yüz binlerce masum insan ...
50K 2.6K 15
"Aysima olmuyor, anlamıyor musun? Bir heves uğruna evlendik ama yürütemiyoruz işte." "Bir heves uğruna mı? Yaşadıklarımız bir heves miydi senin için...
2.9M 152K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
38.7K 1.4K 75
Seninle beraber bir ev yapmaya çalıştım. Ama kapılar başka tuzaklara açıldı, merdivenler ise bir koridora çıkmadı. Değişmeye başladım. Çenemi kapalı...