ACININ KAYBI

By kitaplardan_biri

306 30 2

Hayatının anlamını yitirmiş, kabuslardan önünü görmeyi bırakmış bir kızın kaybolan yıllarıydı. Kayıp, karmaşı... More

1. Hayatın Gerçek Anlamı
2.GÜMÜŞ
3.KARMAŞA
4.ACININ HATIRASI
6.KAYIP
7.BİR BAŞLANGIÇ

5. AİLE

33 4 0
By kitaplardan_biri

Hayatta kaybetmekte vardı kazanmakta ama ben o iki yolu da göremeyen bir belirsizliktim. Bu ana kadar olan bütün dakikalarım da. Tüm saniyelerim de, büyüdüğümü en çok anladığımda tekrar kaybettim...

Aslında, insan sakince yürür o yolda. Yaşattığı ve yaşadığı kötülükler arkasından gelince, soluksuz koşar ve kaçar. Ama yolun sonunu göremez. Sahi yolun sonunu gören olmuş mudur ? Ölenleri kast etmiyorum. Yaşayıp da ölü olanları kast ediyorum. Sonu olmayan o yol, insanın asıl cehennemiydi. Yorulacaksın ama soluklanamayacaksın. O acımasız yol da hayat yoluydu işte...

Daniyle ilk tanıştığım zamanlar. On ikinci yaşım. Hayatı gerçekten anlamaya çalıştığım kendimle çeliştiğim zamanlardı. Yine her gün olduğu gibi eğitimden çıkmış eve gidiyordum. Yani gitmeye çalışıyordum. En başta her ne kadar zorlansam da artık eğitimlere alışmaya başlamıştım. Eski kulübenin önünde arabanın gelip beni almasını bekliyordum. Havada bir hayli soğuktu ve Kerem bugün yoktu. Etrafa bakmaya başladım hiç bir şey yoktu ama sakin, sessiz ve temizdi. Havanın dinginliği sabit değildi fırtına gürleyip tekrar duruyordu. Bir süre daha izlediğim havada artık rüzgar yavaşlamış sakin ve acelesizce bir yağmur yağmaya başlamıştı. Islansam her şey geçer miydi? Tanrının suyu temizdir öyle değil mi? Kaybedeceğim ne vardı ki? Islansam kim derdi bu halin ne diye? Kim düşünürdü hasta olacaksın diye? Gittiğim psikiyatrist ? Yeni tanıştığım ekip mi? Yoksa ölen annem ve babam mı? Daha fazla duramadan kendimi durduğum küçük çatı altından çıkarttığımda spor çantasını da kenara bir yere atmıştım. Yağmurun altına fırlamış, gözlerimde artık dayanmıyormuşcasına kapanmıştı. Kollarımı iki yana açtım, dizlerim uyuşuyordu. Soğuktu ama ferahtı. Yaşanmış, fakat yaşanamamış. Keyifli, ancak keyifsiz. Benim olan ama yaşanamayan bir hayat gibi hissettiriyordu. Derin nefesler aldım. Hava temizdi. Ne kadar zaman olmuştu bu kadar iyi hissetmeyeli? Serin yel tenimi gıdıklarken dudaklarım sızlıyor, yüzüme damlayan yağmur suyu, göz yaşlarımla birleşip yanaklarımdan aşağı yol çiziyordu. Gözlerimi yavaşça açtım önce üstüme baktım bej rengi tişörtüm artık kahverengiye dönmek üzereydi ve üstüme yapıştığı için içimi seçmeye başlamıştı, siyah eşofmanım ise ıslandığı için daha çok koyulaşmıştı. Kafamı kaldırdığımda ilerde ağaçların arasında duran bir araç vardı. Camları filmli siyah bir Mercedes duruyordu. Yağmur suları gözlerime girdiği için daha fazla odaklanamamıştım. Bir araba sesi duyulduğunda kulübenin karşısındaki, ağaçların hemen yanındaki yola yaklaşan siyah araba görüş açıma girmişti. Bu beni almaya gelen ekipin büyük üyelerinden biriydi. Kenarda duran eşyalarımı aldığımda, arabaya doğru ilerledim. Arabaya binmeden ağaçların arasında duran araca tekrar baktım. Arka camı yarım açılmıştı ama o yağmurda tek gördüğüm genç birinin amber rengi gözleriydi..

"Bana bir açıklama yapacak mısınız artık?" Terasa geldiğimden beri oturmuş onların ne görevi olduğunu anlatmalarını bekliyordum.

Dani kafasını öne eğmiş dalmış gitmişti. Kerem ise sıkıntılı yüz ifadesiyle bakışlarını benden kaçırıyordu. "E hadi daha ne kadar bekleyeceğim?" Kerem çekingen bakışlarla bana döndü bir süre öylece durdu daha sonra pes edermişcesine yerinde hareketlendi.

"Bak Aden, evet bir görev var ama seni ilgilendirmiyor yani götüremem, götürmem aslında sana zarar gelememesi..." Lafını yarıda kesip sözü devraldığımda yüz ifadesi kilitlendi.

"Kerem ne zırvalıyorsun sen? Ne demek götüremem bir görev var, bir olay var ve bu neden benden saklanıyor anlamıyorum. Bide zarar gelmesinden korkuyormuş bu kadar mı acınacak hale geldim?"

"Hayır hayır Aden yemin ederim ki öyle değil." Sıkıntıyla nefesini verdi. Gerçekten bu kadar mı küçük kalmıştım ekipte?

"Zararmış! Bana söylemeyecek kadar da mı..." Dani bakışlarını yerden ayırmadan bana sertçe cevap verdi.

"Ailenle ilgili." Ve sessizlik. İnsan böyle mi sağır oluyordu? Neden kulaklarım da bir uğultu ve çınlama vardı? Denizlerin dolduğu gibi insanın gözleri neden dolardı? Ağlama Aden ağlarsan kaybedersin. Sus Aden, konuşursan yıkımı başlatırsın...

Anne? neredesin? Hani kek yapacaktık?

Baba saklandın mı yoksa? Hani bana kitap okuyacaktın?

Nereye gittiniz?

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi sıkıca yumdum gözyaşımı gösteremezdim zayıf olmayacaktım.

Bir, iki, susmazsan yıkımın başlangıcı olur.

Üç, dört, göz yaşını gösterirsen yangının sahipliğini yaparsın.

Beş, altı, zaman durduğunda gözlerin acıyla açılacak.

Yüzümü ellerimle ovuşturdum ve gözlerimin dolması yetmezmiş gibi burnum da akmaya başlamıştı. Burnumu çektiğimde bakışlarım onları buldu. Dani yine konu açılmaya başlayınca hissizce bakmaya başlamıştı. Kerem ise onun aksine bana acı dolu gözlerle bakıyordu. Bu bakışı biliyordum. Pişmanlık. Artık ne hissedeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Fakat şaşkınlığımı da gizleyemiyordum.

"Ailem?" İkisi de susmuş hala beni dinliyordu. "Benim ailem ve haberim bile yok!" Bir hışımla ayağa kalktım. "Haberim bile yok ya! Resmen gizliyorsunuz benden. Şimdi geçmiş karşıma bana gelemezsin diyorsunuz. Sonunda ne olacaktı bu görevin? Günün kahramanı gibi aileni bulduk Aden mi diyecektiniz!" Sesim fazla çıkmış olmalıydı ki ikisininde bakışları aynı anda bana dönmüştü. Kafayı yemek üzereydim bir sağa bir sola volta atıyor saçlarımı sinirle karıştırıyordum. Kimse konuşmuyordu ama daha fazla susamazdım.

"Eğer," İşaret parmağımı onlara doğru salladım, "Beni bu kadar geri planda tutacaksanız..."

"YETER!" Dani şiddetle bana gürlediğinde gözlerim dolmuştu dudaklarımı birbirine bastırdım ve koşar adımlarla terastan ayrıldım. Aşağı inip çantamı ve kediyi aldıktan sonra yıkık dökük olan binadan dışarı fırladım. Koca cadde boyunca kucağımdaki kediyle sakin adımlarla yürümüş kafamdaki sorularla baş etmeye çalışıyordum. Evimin anahtarları yoktu sabah içeride kalmıştı. Tek dileğim bir an önce şu günün bitmesiydi. Sahil yoluna saptım ve kayalıkların karşısındaki banklardan birine oturdum. Ilık esen rüzgarı tenimde hissettiğimde gerginlikle ürperdim. Kedi de üşür müydü acaba? Nereye gidecektim bu saatte? Yel estikçe, dalgalar kayalara daha hızlı çarpıyordu. Atlasam ve kaybolsam, ailem ile kavuşurdum peki ya kardeşim? Benim hayata tutunuş amacım sadece Semindi. Onu bulmadan ölemezdim.

"Biliyorum yaşıyorsun ve seni bulacağım ama..." Kayalara çarpan dalgalara bakarken hem kucağımdaki kediyi seviyor hemde mırıldanıyordum. "Ama..." Gözlerimi kıstım. "Sana bunu yapanı da pişman edeceğim" Dayanamıyordum. Artık gerçekten dayanamıyordum. Ekip bile benden bir şeyler gizlerken ve benim ailemle ilgiliyken neden bu sefer gönderilmiyorum? Ailem için gittiğim ilk görevim de değildi ama neden bu göreve gitmiyordum?

Tenimin buz gibi olduğuna emindim ama üşümüyordum. Fakat şu anda yalnız olmadığım için küçük ufaklık üşüyebilirdi. Küçük gövdesini havaya kaldırdım. "Senin ismin ne olsa ki?" Gözlerine baktığım da gümüş derin gözlerle karşı karşıya geldim, "Gümüş..." diye mırıldandım. "Gümüş olsun senin adın" Oturduğum banktan kalktım ve açık bir çilingir bulma umuduyla yürümeye başladım. Sokaklar yavaş yavaş tenhalaşmaya başlamıştı evin sokağına yakın bir yerde olan çilingire doğru ilerlemeye başladım. Aklımdaki sorularla artık baş edemiyordum. Ya bir gün cidden kafayı yersem? Neyse kardeşimi bulayım ondan sonra delirmeyi de düşünürüz. Onun bile düşüncesine kurarken nasıl akıl sağlımı koruyabilirdim ki? caddeden sokağa dönen yola dönerken bir vücuda çarptığımda gümüş miyavladı. "Oha yavaş be yavaş" Kafamı kaldırdığımda sabah ki çocukla yine karşılaşmıştık.

"Asıl sana yavaş be bugün iki oldu" diyerek ellerini cebine yerleştirdi.

"Farkındaysan yine sen bana bulaştın" Gümüşü tek koluma aldığımda diğer elimi belime koydum.

"Cidden bu kavgaya girecek miyiz?" Güldüm çünkü sabah ki tartışma aklıma gelmişti.

"Tamam girmeyeceğiz" diye cevapladım onu. Elimdeki kediyi işaret etti.

"Sen sabah tek kişiydin hayırdır bir küçük boyunu falan mı klonladın?" Gülümseyerek kucağımdaki kediye baktım. "Evet, biraz öyle oldu" Gözlerimi tekrar ona çevirdim "Biraz da şans eseri işte." Ellerini kediye doğru uzattığında sokağın kenarında durduk. Kediyi ona verdiğimde "Adı ne bu küçüğün" Yavaş adımlarla ilerlemeye başladım oda peşimden adımlarımı takip ediyordu. "Gümüş" Olduğu yerde durdu. Bir anlık gözlerinden bir ifade geçti ama ne olduğunu anlamadığım da "Gümüş mü?" diye sordu.

"Evet, Gümüş. Neden şaşırdın?"

"Hiç, hiç öyle adını neden gümüş koydun?" Kaşlarımı kaldırarak ona döndüm.

"Gözlerine bakmadın mı?" Dememle birlikte kediyi havaya doğru kaldırıp sokak lambasına doğru tuttu.

"Sahiden de Gümüş..." Şaşkınlığını gizleyemedi. Şapşal. "Peki sen bu saatte nereye gidiyorsun?" Derin bir nefes verdiğimde "Çilingire" diye cevap verdim.

"Çilingire mi? Bu saatte? Ne için?" Cidden bunu soruyor muydu şu an?

"Zaten benim hobilerimden birisi çilingir çağırıp dertleşmek. Ya manyak mısın Salim, kapıda kaldım çilingir lazım" Adımları olduğu yere çakılı kaldığında gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Salim mi?"

"Değil mi?"

"Değil tabii," Eliyle yüzünü işaret etti, "Şu güzelliğe nasıl Salimi yakıştırırsın" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Gerçekten fena bozulmuştu ara, ara da "Salimmiş!" diye söyleniyordu. "Sen bu saatte nereye gidiyorsun?" diye sorduğumda konuyu değiştirmeye çalışıyordum çünkü her an kız kavgası edecek tipler gibi bakıyordu bana.

"Arkadaşıma gidiyordum yere bir şey düşürdüm sandım geriye tam döndüm ve seninle çarpıştık" Başımı onaylar anlamda salladığımda önüme döndüm ve çilingir dükkanının önüne gelmiştik. Dükkanının sahibi tam dükkanı kapatacakken yanına doğru koştum.

"Abi! dur kapatma." Adam bize doğru döndüğünde, kepenklere uzanan eli havada kalmıştı.

"Kapatmam gerekiyor geç oldu" sıkıntıyla nefesimi verdiğimi adını unuttuğum ama Salim olmayan arkadaş "Abi, kapıda kalmış kız bir el at havada ayaza çekti nereye gitsin şimdi" Adam ikimize de sırayla baktığında pes etmiş gibi içeriden malzemelerini aldı ve evin yoluna doğru saptık.

                                                                                     **********************

Bina kapısının önüne geldiğimizde "Sen arkadaşına gitmeyecek miydin?" diye sordum.

"İyi de arkadaşım bu binada oturuyor zaten?" Bunu biliyordum sadece gerçeği söyleyecek mi diye merak etmiştim. Binanın içine girdiğimizde merdivenlerden çıkıyorduk ama "adı Salim olmayan" çocuk bana trip atar gibi bakıyordu. Ve bu komikti. "Sen bozuldun sanki bana ya"

"Yok canım ne alakası var ne bozulması" Evet bozulmuştu.

"Tamam" diye mırıldandığım da gülmemek için duruyordum. "Ama adını unutmuş olabilirim." Bakışlarımı ondan ayırdığımda arkadaşının katına gelmiştik. Son merdivene yöneldiğimizde, çilingir abiye evin kapısını gösterdim ve adam kapıyı hallederken, bizde kapının çaprazında olan merdivene oturmuştuk. "Adım Salim değil Selim bak kırmızı çizgim bu benim bu karizmaya nasıl bu adı yapıştırdın anlamıyorum." Kaşlarını inanamayarak kaldırdı ve "Ah biliyorum ben kayıp bir prensim söylemene gerek yok canım" diye söylendi. Bu sefer kahkahayı basmıştım. Sesim binada yankılanmış çilingir abi ise bana dönüp tövbe çekip tekrar işine dönmüştü.

"Senin arkadaşın da bu binada oturuyorsa neden gitmiyorsun?" diye sorduğumda ceketini düzeltti, kaşları çatıldı ve sesini kısarak kulağıma doğru yaklaştı.

"Kızım gecenin bu saati ne yapacaksın elin çilingir adamıyla biz de korumak self servis değil, bir namımız var yani" Tamam, bu gerçekten komikti.

"Korumanın self servisi mi vardı?" Daha çok güldüm. Bu nasıl bir ruh haliydi halbuki biraz önce ağlıyordum. Sanırım tekrar bir psikiyatriste gitmem gerekiyordu. Ya da kendi başıma kafayı yemeyi beklemeliydim. Acaba Semin de hala güzel gülüyor mudur?

"Var tabii" dediğinde çilingir abi "Buranın işi bitti sadece kilit değişti buda anahtarlar" diyerek anahtarı elime doğru uzattı. Bende ona parayı verdiğimde adam gitmişti. Ne yapacağımı bilemeyerek ellerimi kucağındaki kediye uzattım. "Ben alayım o zaman ufaklığı" dediğimde gümüş kucağıma mayışmıştı.

"İyi geceler kapını kilitle sonrada kapıda kalma malum koruma konusunda self servis yok" Ellerini cebine daldırdı ve yine o çikolatalardan çıkarttı "İster misin?"

"Ah hayır, pek aram yok yine de teşekkür ederim" Gözlerini devirdi ve yüzünü buruşturdu.

"İyi, mutsuz uyursun artık gece. Neşesiz!" Sanki sabahta böyle bir şey demişti. Yada benim uykusuzluktan beynim bulanıyordu. Bende ona iyi geceler dediğimde kapıyı kapattım ve gümüşü yere bıraktım. Çantamı vestiyere astığımda, sırtımı kapıya doğru yaslamıştım. Ayakkabılarımı çıkartmak üzere bağacıklara uzandığımda saat titremişti. Bir yeni mesajınız var...

Gelen mesaj Danidendi mesaja bakmalı mıydım bilmiyorum. Tatsız bir akşamdan sonra bakmak ne kadar doğruydu bilmiyorum ama elim istemsizce mesaja gitti.

"Yarın, gel ve görev hakkında bir şeyler öğren.Ve o kapıyı bir daha çarpma."

Yıkımın bizim için geldiğini ne zaman öğrenirdik? Ölünce mi yoksa yaşanan anları öldürünce mi?

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 36.5K 70
HIGHEST RANKINGS: #1 in teenagegirl #1 in overprotective #3 in anxiety Maddie Rossi is only 13, and has known nothing but pain and heartbreak her ent...
876K 78.2K 38
𝙏𝙪𝙣𝙚 𝙠𝙮𝙖 𝙠𝙖𝙧 𝙙𝙖𝙡𝙖 , 𝙈𝙖𝙧 𝙜𝙖𝙮𝙞 𝙢𝙖𝙞 𝙢𝙞𝙩 𝙜𝙖𝙮𝙞 𝙢𝙖𝙞 𝙃𝙤 𝙜𝙖𝙮𝙞 𝙢𝙖𝙞...... ♡ 𝙏𝙀𝙍𝙄 𝘿𝙀𝙀𝙒𝘼𝙉𝙄 ♡ Shashwat Rajva...
67.5K 2.1K 25
[ONGOING 🔞] #8 insanity :- Wed, May 15, 2024. #2 yanderefanfic :- Sat, May 18, 2024. After y/n became an orphan, she had to do everything by herself...
188K 9.3K 55
ငယ်ငယ်ကတည်းက ရင့်ကျက်ပြီး အတန်းခေါင်းဆောင်အမြဲလုပ်ရတဲ့ ကောင်လေး ကျော်နေမင်း ခြူခြာလွန်းလို့ ကျော်နေမင်းက ပိုးဟပ်ဖြူလို့ နာမည်ပေးခံရတဲ့ ကောင်မလေး နေခြ...