Kara Dalya

By Thebluespirit7

13.1K 1.5K 2K

*İnteraktif bir kurgudur.* Seçimleri direkt olarak okuyucusu yapar. Ablasının örtbas edilen cinayetinin peşin... More

Bölüm 1 : Kolay Değildir
Bölüm 2 : Kıvanç Bey
Bölüm 4 : Kirli Bardak
Bölüm 5 : Akşam Yemeği
Bölüm Altı : Eksik Kalan Şarkı
Bölüm 7 : Krema
Bölüm 8: Taklitler ve Asıllar
Bölüm 9 : Kuytu Saklı
Bölüm 10 : Sadakat Yağlı Bir Urgan

Bölüm 3 : Edilgen

1.1K 163 249
By Thebluespirit7

Kendini tam manasıyla kapana kısılmış gibi hissediyordu. Kaçmaya diretmek anlamsızdı,kalıp direnmeye çabalamak ise manasızdı. Gücünün yetmeyeceği kadar büyük bir musibetin ortasında bulmuştu kendisini. Fiziksel olarak onlara karşı koymaya çabalamış olsa da kuru kuru savruk tekmeler,boşluğu okşayıp geçen yumruklar haricinde bir kazancı olmamıştı.

Hatta hayvanat bahçesindeki bir maymuna fıstık atıp onu izler gibi karşı koyma çabalarını izliyordu adam. Karanlık dolu bakışları bir sirk maymunun ateşli çemberden geçme olasılığını hesaplayıp ölçüyor gibiydi. Dudakları hazla yukarı doğru kıvrılmıştı. Oğlanın çığlık savurmaları,debelenmesi onda tarifi mümkün olmayan gizli bir haz kapısı aralıyordu. Bu nedenle oğlanı tıpkı fındık fıstık atılmış bir maymun gibi gözlemlemekten kendini alıkoyamıyordu.

İçinde bulunduğu durumdan kaçmak için polisi aramayı düşünüyordu ancak onun zihninden eyleme dökülmemiş bu fikir çoktan Can Ali'nin aklında yer edinmiş olmalıydı. Kaşla göz arasında tuttuğu oğlanın cebinden telefonu almış olmalıydı. Oğlan cebindeki telefona elini attığında orada büyük bir boşluk ile karşılaşmıştı.

Kendisini bir kurbağa gibi hissediyordu. Şayet biri onu olduğu gibi kaynar suyun içerisine fırlatsaydı,zıplayıp kurtulabilirdi. En azından sıçramayı deneyecek bir ihtimali zihnine koyabilirdi.  Onu ılık bir suyun içine atmışlar,derece yükselene dek fokurdatmışlardı. O ise çoktan kaynar suyun içerisinde hareket ve düşünce kabiliyetini yitirmişti. Bu devasa malikaneden kaçışı yoktu. Kapıda silahlı adamlar doluydu,içeride ise karanlığın ta kendisi olan Kıvanç ona bir evcil hayvan gözüyle bakarak eğleniyordu. Can Ali'ye güvenmekle hata yaptığını o an anlamıştı zira Kıvanç'ın evcil hayvanları arasında belli ki en sevdiği köpeği Can Ali idi.

Hazar gözyaşlarının yerini kine bırakan bakışlarıyla Kıvanç'ı süzmüş olsa da Kıvanç daha ziyade eğleniyor gibi görünüyordu.

Onunla yatmaktansa kendini öldürürdü. Bu seçeneklerin her biri ise borca karşılık ailesinden bir başka canın ölümüne şahit olmaktı.

Seçenekler zihnini o kadar zorlamıştı ki bir gece gözlerini kapatıp onun iri cüssesi altında katlanabileceğini düşünse de bu ihtimal ona kendini fahişesi gibi hissettiriyordu. Bir katilin sıvısına bulanmak onun midesinin kaldıramayacağı bir ihtimaldi. Ölüm bile daha mantıklı bir seçimdi şayet yeniden ailesinden birinin ölümünü izlemeyecek olsaydı.

"Borcun neyse çalışır öderim!"demişti Hazar dik ama titrek bakışlarıyla. "Ablamın borcu benim borcum,yemedik paranı!"

"Öyle mi?"demişti Kıvanç oğlanı oturduğu yerden süzmeye devam ediyordu. "Seni hangi alanda çalıştıracağımı bir düşüneyim o halde."

"Garson değil miydi ablam?"dedi Hazar yutkunarak. "Bana kalacak bir yer temin et. Aileme dokunma."

"Somurtuk Kara Dalya Hazal mı ?"diye mırıldanmıştı puro dumanı altından kıs kıs gülerek. "Dur bekle,sanırım sana ne yapacağımı buldum çocuk. Ablanın yaptığının benzerini yapacağım,haklısın."

Hazar'ın aklına ablasının paramparça ve havaya bakarak gülümseyen kesikleri düştüğünde içi sızlamıştı.

Kıvanç oğlanın ensesinden sıkıca kavramış ve gözlerini gözlerine doğru dikmişti. "Şimdi bana abi beş kuruşum yok,ailem bana bakmıyor çok mağdurum okulumu bırakmak istemiyorum de Hazar. Ne iş versen yaparım diye inle..."

"B-Ben..."

Kıvanç oğlanı ayak dibine fırlatıp,parlak cilalı botları arasında ellerine basmıştı. Ağırlığını vermeden fakat onu "tekmeler" gibi yaparak korkmasına neden olmuştu. Zira adamın cüssesi oğlanın parmaklarını bahar dalı açan ağaçlar gibi kırıp geçebilirdi.

"Ayaklarıma bakarak yalvar güzelim,hadi. İş dilen."

"Verdiğin ne olursa yaparım."diye hıçkırdı Hazar acıyla. "Lütfen aileme zarar verme."

"Çok güzel."diye mırıldandı Kıvanç tebessümle. "Şimdi ben sana güveneceğim,seni mekanımda şef garson yapacağım. Sana bir ev tutacağım,faturalarını bile ödeyeceğim çocuk."

Hazar korkuyla dudaklarını dişlediğinde Kıvanç ürkütücü tebessümlerinden birini sunmuştu ona.

"Sen de sana iyilik yapan birini kazıklayacaksın. Mekana gelen üniversiteli kızları ,mekana gelen pezevenklere pazarlayacaksın. Kızlara ablalık ediyormuş gibi yapacaksın kasadan para çalıp onları süsleyip püsleyerek mekandaki heriflere escort gibi pazarlayacaksın. Kızlar adamlarla iş görüşmesi yaptığını sanacak. Sonra kurbanlık gibi peşkeş çekildiklerini anlayacaklar ama sen ağına karadul gibi kız düşüreceksin."

"Sen bana ne diyorsun!"diye gürledi Hazar acıyla. "Pezevenk miyim ben!Asla yapamam ,ölürüm daha iyi."

"Ablanın tek işi tabak çanak toplamaktı."diye fısıldadı Kıvanç. "Ama bak bana neler yaptı,şimdi ben de seni ablan gibi pazarlasam nolur?"

Hazar korkuyla iki adım gerilese de Kıvanç alaylı bir gülüş patlatmıştı.

"Korkma,seni yaşlı ve pis heriflerin altına yatırıp senden para kazanmayacağım. O ,ablanın arkamdan çevirdiği bir dolap. Ama ben düşünene kadar yeni odana alışsan iyi edersin."diye fısıldadı Kıvanç ışıltılı gözlerle. 

"Odam ?"

"Borcun bitene kadar benimle yaşayacaksın."diye fısıldadı Kıvanç şirince. "Kendini evinde hisset."

"Okulum var."dedi Hazar acıyla. "Ailem var. Arkadaşlarım var."

"Ve?"

"Bir hayatım var."dedi Hazar hıçkırarak. "Sikik borcunu ödeyeceğim dedim."

"Taşradaki evinde ve okulunda mı ödeyeceksin?"diye mırıldandı Kıvanç. "Can Ali,çocuğa cicilerini göster."

Cicileri ?

Can Ali tarafından odadan çıkarılmıştı ve Hazar sitemle kendisine dokunan adamı ittirmişti.

"Fazla sivrisin."dedi Can Ali alayla. "Kıvanç'ın birazcık olsun merhamet kırıntısı göstermesini istiyorsan huyuna git."

"Onun merhametine ihtiyacım yok."dedi Hazar burnunu çekerek. "O bir katil."

"Ablanın yaptıklarına rağmen sana seçenek sunuyor."dedi Can Ali derin bir nefesle. "Ben seni buraya getirirken göl başına çekip vurdurur sanıyordum. Beklenmedik gelişme."

"Beni buraya kurbanlık bir koyun gibi idam edilmem için mi  taşıdın ?"diye fısıldadı Hazar acıyla. "Siz canavarsınız,midemi bulandırıyorsunuz."

Bembeyaz koridorların arasında en uzaktaki ve tenhadaki odaya geldiklerinde Hazar oldukça şaşkındı. Açıkçası çırılçıplak soyulmayı,mahzenlerde kilitli tutulmayı ve kurtlu ekmek lapasıyla besleneceğini bile aklından ihtimal olarak geçirmişti.Ancak kendine ait bir banyo tuvaleti olan,temel kıyafet ihtiyaçlarının olabileceği bir dolap ve  çift kişilik bir yatak bulmayı hesaba katmamıştı.

"Borcun bitene kadar bu evdesin."diye yanıtladı Can Ali.

"Sen niye buradasın ?"dedi Hazar hırsla. "Borcun mu var yoksa?"

"Can borcum var."

"Ne zaman bitecek."dedi Hazar acıyla.

"Sonsuza dek."diye yanıtladı Can Ali. "Sonsuza dek sürmesini istemiyorsan,asi başını biraz yere eğ."

"Senin gibi yani?"

"Seni birisi çıkartana kadar bu odadan ayrılma."diye yanıtladı Can Ali. "Kaçmaya çabalama,direkt vur emirleri var. Ölürsen odaya anneciğini ya da babacığını getirir Kıvanç. Kaçmaya çabaladığın an ölürsün. Hiç uğruna,tıpkı ablan gibi."

"Fare değilim ben."diye fısıldadı Hazar hırsla. "Beni bu delikte tutamazsınız!"

"Ayak altında dolaşma. Kıvanç kendinden izinsiz etrafta dolaşanları sevmez."diye mırıldandı Can Ali acıyarak bakarak. "Canın yansın istemeyiz,ha?"

"Tehdit mi."

"Uyarı."diye yanıtladı Can Ali. "Senin hatan olmayan bir durumun bedelini ödüyorsun diye insanlık ediyorum."Kumral adam derin bir nefes verdi. "Kıvanç'ın nefretini kazanmazsan bu esaret daha az sürer."

"Kaç bin lira ablamın borcu ?"dedi Hazar merakla.

"Bin mi ?" Can Ali küçümser bir bakış atmıştı. "Bildiğimiz kadarıyla beş."

"Beş bin mi ?"dedi Hazar aceleyle. "A-Arkadaşım var."diye yanıtladı. "Rica edersem şimdi atar hesabıma."

"Milyon Euro."diye fısıldadı Can Ali. "Bilinen tutar ,beş milyon euro."

"Benim ablam aylık fatura ve pazar parası hariç para bile atamıyordu bize!"diye gürledi Hazar. "Yalan,ablamın o kadar parası bile yoktu."

"Çünkü Kıvanç'ın husumetlilerine de borcu vardı."dedi Can Ali derin bir nefesle. "Bak çocuk,silah işi bizde. Ama kadın ve uyuşturucu işine Kıvanç hiç el sürmez. Anladın mı ? Yani ablanın yediği naneleri kapatmak ve sindirmek için tek şansın Kıvanç. Ayak altında görünmezsen belki varlığını bile unutur ve bir kaç ayın sonunda seni salar. Sinirlerini bozma yeter."

Yüzüne kapanan kapıyla birlikte Hazar derin bir öfke nöbetinin içerisinde olduğunu hissedebiliyordu. Sinirden zangır zangır titreyen çenesi dört duvarın arasında hapsoluşuyla birlikte daha da geriliyordu. Yapacağı tek şey midesindeki kuru simite tutunup uykuya dalmaktı. Yutkunmuştu, bağırmaktan boğazı yanıyordu fakat bir yudum su dahi yoktu. Musluktan içmemek için direndi. Kendi kendine yutkunuyordu. Klorlu musluk suyundan içmeyecekti.

Mutfağa bile gitmesi yasaktı.

Göze batmak istemiyordu.

Kıvanç geberip gitmediği sürece bu esaretin aylar yıllar hatta bir ömür vakti kadar süreceğine de emindi. 

Ablası hakkında duyduklarına da inanmak istemiyordu. Hazal'ın parayı sevdiğine emindi ama kendi hemcinslerini avlayıp onları kötü yola çekmek onluk bir olay değildi. Yoksa paranın tatlılığından değişim mi göstermişti,bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı. Kızın sürekli meşgul olması ve eve gelecek vakti bile bulamaması Kıvanç'ın mekanında çalışmasıyla benzer bir süreci kapsıyordu. Hazar'ın zihni bu durumu inkar ediyordu.

Bir kaç saat uyumuştu lakin sinirden ve delirmek üzere oluşundan sebeple yattığı yerden kalkmıştı. Kapıyı aralamıştı.

Adem'in elmadan aldığı ilk ısırık gibi ayaklarını koridora doğru uzatmıştı.

Beyazlı ,siyahlı ve grili evin yankıları arasında mutfağı bulmak onu zorlayacaktı ancak alt katlarda olduğunu tahmin ediyordu. Odaların çoğu boştu lakin bahçede arabalara yaslanıp çay kahve içen ve telefonla uğraşan onlarca siyah giyen adamı sayabiliyordu. Bununla birlikte en alt katlardan gelen müzik sesi bile açlıktan guruldayan mide sesini bastıramıyordu.

Midesi guruldarken yankılanan müzik sesine doğru adımlamıştı. Aşağı katlardan birinde kapalı bir havuzun olduğunu görebiliyordu. Olimpik havuz büyüklüğünde geniş ancak cam duvarlarla kapalı bir mekandı. Havuzun içinde yüzen insanları görünce Hazar gözlerini kısma gereği duymuştu.

Kıvanç'ı gördüğünde midesine saplanan ağrı açlık kaynaklı değildi.

Havuzun kenarındaki şezlonga uzanmıştı. Kucağında iki oğlan vardı. Birini sağ dizine oturtmuştu diğerini ise sol dizine doğru oturmuştu. Esmerin ifadesiz suratı kucağındaki iki oğlanın yüzünde gezinip duruyordu.

Hazar ise midesi bulanmış bir ifadeyle onu izliyordu.

Oğlanların suratları "insani" bile görünmüyordu. Ciltleri o kadar kusursuzdu ki sanki insanlığın getirdiği "kusurlar" elle müdahale ederek silinmişti. Yaşları toy olmasına rağmen yüzleri fazla gergindi. Sanki hayali iplerle yukarı doğru çekilmişlerdi. Dudakları dolgun ve açık renkte pembeydi. Sanki "doldurulmuş" gibi duruyorlardı. Cansız bebeklere benziyorlardı ve kıkırdayıp ,ellerini Kıvanç'ın göğsünde gezdirmeseler Hazar onların cansız manken olduğunu düşünürdü.

Biri cırtlak gümüşi renkte sarı saçlara sahip diğeri ise kıvırcık kahverengi saçlara sahip oğlan dizlerinde oturmayı sürdürüyordu. Suyun içinde yüzen bir kaç "insanlık sıfatından çok uzak" güzelliğe sahip kız görse de Kıvanç kucağındaki oğlanların yaptığı kuru izlemekle meşguldü.

Biri karnını  ve kasıklarını okşarken diğeri ise dudaklarına öpücük bırakıyordu.

Hazar yüzünü ekşitmişti.

Kıvanç'ın yüzünde mimik dahi oynamayaşı onu ürkütücü hale getiriyordu. Kendisine yapılan dokunuşlar,öpüşler onu bir gram etkilemiyor gibi görünüyor hatta hiç bir şey hissedemiyor gibi duruyordu. Sarışın olanın dili Kıvanç'ın boynuna temas edinirken Kıvanç boş bir bakışla burada olmaması gereken Hazar'ı süzüyordu.

"Davetsizim ama."dedi Hazar sinirle. "Acıktım. Bana sunduğun seçeneklerde açlıktan ölmek yoktu."

Kıvanç belli bariz sinirlenmişti. Kıvanç'ın kucağındaki oğlanlar ise tek kaşını havaya kaldırıp Hazar'ı süzmeye devam ettiler. 

"Sen."dedi Kıvanç dişleri arasından. "Benden izinsiz odadan mı çıktın ?"

"Açım."dedi Hazar sitemle. "Karnım aç?"

"Sen bana dikleniyor musun?"dedi Kıvanç gözlerini kısıp oğlanı süzerek.

"Sadece açım!"

"O zaman sana ne görev vereceğimi buldum."dedi Kıvanç alayla. "Git ve portakal suyumu yenile."

"Ne?"

"Bir dahaki sefere tuvaletimi temizletmemi istemiyorsan."dedi Kıvanç sinirle. "Git ve portakal suyu getir bize."

"Onlar niye getirmiyor?"dedi Hazar kuşkuyla. "Ben uşak olmak istemiyorum,arabalardan anlarım. Arabanı falan yıkasam?"

"Biz hizmetçi değiliz."diye mırıldandı yanındaki sarışın.

"Onların fahişe ablaları beni dolandırmadı."diye fısıldadı Kıvanç. "Şimdi siktir git,meyve suyu doldur. İçki içeceğim."

Hazar sinirle boş bardağı almıştı. Buram buram vodka kokusu sinmiş bardağı kavrarken Kıvanç'ın parmaklarını kendi elinin üstünde hissediyordu.

Diğer oğlanlar her ne yapmaları gerekiyorsa onu yapıyordu. Durmaksızın  Kıvanç'ın hassas noktaları ile oynuyor,onu tahrik etmek için mırıldanıp duruyorlardı. Kıvanç ise sanki oğlanlar orada hiç yokmuş gibi hissiz bir biçimde teninde gezinen ellerin bir iş becerebilmesi için olduğu yerde duraksıyordu.

Üst kattan köşeye döndüğünde mutfağı bulmuştu.

Çok derin bir telaş vardı. Sanki kraliyet ailesi ziyarete gelecek gibi durmaksızın çeşitler sergileniyordu. Başlangıç tabakları,yiyecekler,tatlılar,içecekler... On adet hizmetli telaşla "Kıvanç Bey üçüncü kattaki yemek salonunu istiyor,göl manzaralı olan odayı hazırlayın!"diye etrafta dolanıp duruyordu.

Yiyecekler telaşla oradan oraya Can Ali'nin komutları ile birlikte götürülüyordu lakin o an o saniye mutfak tamamen boştu.

Tüm adamlar dış bahçede araziyi kolaçan ediyordu. Evin tüm hizmetlileri başlarındaki Can Ali ile birlikte üçüncü kattaki yemek odasında sofra düzeniyle uğraşıyordu. Zira Kıvanç Bey çatalı bile yamuk bulsa o sofraya oturmuyordu. Ütüsüz yemek örtüsünde yemek yemeyi kendine yapılmış bir hakaret olarak görüyor ve çok çabuk işten çıkarabiliyordu.

Adam yürüyen bir obsesifti. Yemek takımlarının rengini beğenmezse değiştirdi.Ancak sürekli aynı takımla da yemek yemeyi sıkıcı buluyordu.

Kıvanç aşağıda oğlanlar ileydi ve hizmetliler tümüyle başka yerdeydi.  Hazar mutfakta tekti. Önce buzdolabından portakal suyu çıkarmış olsa da bir an yarım açık duran alt çekmece ile duraksamıştı. Bezler vardı,süngerler,temizlik eşyaları ve...

Naftalin,fare zehri...

Fare zehrine uzandığında panikle etrafı kolaçan etmişti.  

Hiç kimsecikler yoktu. Hazar etrafa bakındığında kameranın da olmadığını görmüştü. Yine de kendini sağlama alıp buzdolabı ile tezgahın arasında sıkıştırdı kendini tam manasıyla bir kör nokta bulmuştu kendisine.

Bir portakal suyuna bir de fare zehrine bakındığında dudaklarını dişledi.

Neyse ki kafası çalışan biriydi. Fare zehrinin bir insanı o an o saniyede zehirlemeyeceğini de öldürmeyeceğini de biliyordu. Ancak bir kaç gün içerisinde ağır hasta edeceğini ve ölüme götüreceğini biliyordu. 

Fare zehri etkisini gösterinceye dek o odasında uslu uslu kurtuluşu bekleyen ve Tanrı'ya yakaran masum bir oğlan olabilirdi. Kimse de ondan şüphe etmezdi,etmeyecekti. İçtiği ilk yudumdan itibaren ölmeyeceği için kimse onun yaptığını da bilemeyecekti.Elleriyle verdiği zehir onu bir kaç gün içerisinde öldürdüğünde Hazar her şeyden habersiz bir biçimde odasında ağlayan ve kurtulmayı bekleyen masum oğlan olarak sıyrılabilirdi bu durumdan.

Böylece eli fare zehri ile portakal suyu dolu cam bardak arasında gidip geldi.

--------------------İNTERAKTİF SEÇİM -----------------

+ Portakal suyunu zehirsiz halde Kıvanç'a götür.

+ Portakal suyuna fare zehri kat.

+ Aşağıdaki bağımsız oğlanlardan telefonlarını  kullanmayı rica et ve yardım alabileceğin birilerini ara.

Hupiii  seçeneklerden biri 60-65 yani yüzde elli civarını aşınca bana haber verirsiniz,öptüms.








Continue Reading

You'll Also Like

320K 17.3K 62
tamamlandı yaşamamıza izin vermediler Bir umuttur turuncu
203K 18.4K 72
[TAMAMLANDI] Duvarları elleriyle yoklayarak düğmeyi bulmaya çalışan Reha, birden bir el hissetti elinin altında. Korkuyla kendini geri çekmeye çalışı...
79.4K 8.1K 40
Ismini çağırdıklarında kaderini de dillendirirdi koydukları isim. Bir cellat olmak üzere doğmuş,ruhu geçmişin gebe sancısına "Feda." ya da geçmişin g...
2.9K 155 12
Onların darağacı iki kişilikti; bir taburenin üzerinde karşılıklı duruyorlar, ellerindeki halatı birbirlerinin boynuna sarıyorlardı. Biliyorlardı ki...