KAN BAĞI

By Nava2018

169K 10.4K 8.1K

Okuyabileceğiniz en iyi aile kitabı. ♠️ "Bir Akarcalı olmak ne demektir biliyor m... More

0.5• TANITIM
1.BÖLÜM• AİLE
2.BÖLÜM•SIRLAR
3.BÖLÜM•MASKE
4.BÖLÜM•ARAF
5. BÖLÜM•YIKIM
6.BÖLÜM• YILDIZ
7.BÖLÜM•VENÜS
8.BÖLÜM•DOMİNO
9.BÖLÜM•MEDYA
10.BÖLÜM• D-EVRİM
11. BÖLÜM•OKUL
12.BÖLÜM•GÜNAHKÂR
13. BÖLÜM•LANET
14. BÖLÜM•DENGE
15.BÖLÜM•KONSEY
16. BÖLÜM• PRANGA
18. BÖLÜM • RAGNAROK
19. BÖLÜM•YAZGI

17.BÖLÜM• G-AZAP

5.6K 407 485
By Nava2018

Medya:Peppina- Mademoiselle Noir

Upuzun bir bölüm oldu. Yorumlarınızı bekliyorum🩷

Keyifli okumalar.

♠️

"Gazap kısmı bitti. Azap için hazır mısın?"

♠️


Lema üstüne giymek için elbisesi ve ayakkabısıyla bir odaya girerken Reha ile Deha da hemen yanındaydı.

"Acele etmemiz lazım."dedi Lema elbiseyi bikininin üstüne geçirirken.

Üçü de hızla giyinmiş, hemen ardından ayakkabılarını giymişlerdi. Ardından koşar adımlarla malikanenin bahçesinde ilerlemeye başlamışlardı.

Henüz herkes buradaydı ve parti devam ediyordu. Yüksek hacimli birden fazla bomba buradaki herkesi öldürürdü. Bir tane güvenlik görevlisi önlerine çıktığında, "Parti diğer tarafta efendim." demesiyle birlikte üçüzler hiç duraksamazken Deha elini onun boynuna koydu ve parmak uçlarında ki minik kan damlasını ona değdirdi.

Yürümeye devam ederken mırıldandı. "Bizi burada hiç görmedin."

Adam robotik bir sesle yanıtladı. "Sizi burada hiç görmedim."

Üçüzler malikaneden çıktıklarında onları gören Akarcalı adamları hızla yanlarına geldi. "Erken çıkmışsınız efendim. Araba hemen ileride. "

"Eve gitmiyoruz Murat."dedi Reha gözlerini çevrede gezdirirken. "Şuan bulunduğumuz alan bombalarla kaplanmış durumda."

Adamların gözleri irileşirken Murat düz bir sesle konuştu. "Efendim saatlerdir buradayız ve çevre sıkı bir şekilde bizler tarafından korunuyor. Biz görmeden birinin bu kadar bomba yerleştirmesi imkansız."

Babalarından ve abilerinden parti izni koparmak için onlarca korumayla gelmek zorunda kalmışlardı. Ama anlaşılan bir şekilde bela onları yine buluyordu.

"Bu partinin olacağı dün okulda yayıldı. Hatta Sare okulun sitesinde ki mesaj panosuna yazmış. Dün partinin olacağını öğrenince bizler gelmeden her yere bomba döşemiş olmalılar."dedi Deha düşünceli bir sesle.

"Agâh beye ve abilerinize haber verelim mi efendim?" Murat'ın sorusuyla Reha başını iki yana salladı.

"Geç kalırlar. Bizim halletmemiz lazım. Bombaları ben, Deha ve Reha imha edeceğiz. Sizler çevreyi gözlemlemeye devam edin. Başka planlar da yapmış olabilirler. Olası bir saldırı da hemen müdahale edin ve yanımıza gelin."

"Anlaşıldı efendim." Murat onu onaylayıp adamlarla birlikte etrafa dağılırken Reha iç çekerek bir elini saçlarına daldırdı ve huysuz bir şekilde kardeşlerine döndü.

Lema bombanın sesine odaklanmaya çalışsa da yüksek sesli müziklerden, insan seslerinden ve dış dünyanın sesinden bir türlü ayırt edemiyordu.

"10 metre kadar ileriden birikmiş bir enerji seziyorum."dedi Deha gözlerini kısarken.

Ardından hepsi enerjilerini kullanırken saniyeler içinde oraya varmışlardı. Kazılmış toprak kendini belli ederken Reha cebinde ki kağıt kalemi çıkardı ve saniyeler içinde bir kürek çizdi. Hemen ardından resme birkaç damla kan damlattığında önlerinde kırmızı renkli bir kürek şekillenmeye, cisimleşmeye başlamıştı.

"Harikasın Riry."dedi Lema ona havada bir öpücük atarken. Üçüzlerinin güçleri onda her seferinde bir hayranlık uyandırıyordu. Reha ona tatlı bir gülümseme verdiğinde Lema da ona gülümsemişti.

Deha küreği eline alırken birkaç kürek darbesi ile toprağı kolayca kazmış ve bombayı açığa çıkarmıştı. Bir yandan da söyleniyordu. "Parti diye geldik burada toprak kazıyorum!"

Bombanın üstünde ki sayaca baktıklarında yalnızca 5 dakika kaldığını gördüler. Ve henüz bunu imha edemedikleri gibi daha yerlerini bile bilmedikleri bombalar vardı. Üçünün de gözleri irileşirken Reha ve Deha bir küfür savurmuştu.

"Ben bombayı imha edebilirim."dedi Lema eğilip bombayı incelerken. "Ama bunun için zaman yok. Diğer bombaları da bulup küçük bir enerji bariyerinin içine almamız lazım."

Lema, Starklar'dan aldığı güçler üzerinde evde biraz pratik yaparken toprak ve bitki kontrolü üzerinde çalışmıştı. O yüzden şimdi bu güçlerini kullanmayı deneyecekti. "Toprak elementini kullanıp hepsinin yerini tek seferde öğreneceğim."

"Kullanmayı öğrendin mi?"dedi Deha şüpheli bir sesle. "Burada kontrolden çıkmanı istemeyiz."

Lema gözlerini kaçırıp başını sallarken mırıldandı. "Az çok öğrendim işte Didy."

"Az çok mu?!" Reha başını iki yana salladı. "Olmaz."

Lema hızla ikisinin elinden tutarken kararlı gözlerle onlara baktı. "Endişelenmeyin. Onlar artık benim de arkadaşlarım. Biliyorsunuz, ben sevdiğim insanları korurum."derken gözleri enerjiyle parlarken dudakları hafifçe kıvrıldı. "Ve bunda başarılı olurum."

İkisi hâlâ kararsız görünürken Lema devam etti. "Tek tek hepsini ararsak elbette bulabiliriz ama geç kalırız. Lütfen bana güvenin."

Reha ve Deha pes ederek onu onaylarken Lema gülümsedi ve onlara hızlıca sarılıp geri çekildi. "Merak etmeyin, bana bir şey olmayacak."

"Yapamayacak gibi hissettiğin an bırak Lema. Hiçbir şey senden önemli değil."dedi Deha net bir sesle.

"Tamam Didy."

Lema ellerini zeminde ki toprağa doğru tutarken gözlerini kapattı ve odağını toplamaya başladı. Topraktan, bombaların yerini ona göstermesini istiyordu. Zihninden bunu düşünsede bu bazen yetersiz kalabiliyordu. Doğa, tereddütü hissediyor ve ona itaat etmeyi reddediyordu. Lema bunu evdeyken anladığında kontrolünün biraz daha geliştiğini farketmişti.

Bu defa toprağa emir verdi ve tam da tahmin ettiği gibi toprak onu dinledi. Lema yerin altını görebilirmiş gibi gözlerinin önüne hepsinin toprakta bulunduğu alanı görebilmişti. Lema kendini zorlarken derin derin nefesler alıp veriyordu.

"Lema, kendini iyi hissetmediğin an bırak!" Reha onu tekrardan uyarırken Lema odağını bozmamak için ona cevap vermedi.

Toprağın, o bombaları içinden kusmasını ve yüzeye çıkmasını sağlarken alnından soğuk terler dökülüyordı. Ardından toprağın üzerindeki o bombaları bir enerji bariyerinin içine aldı ve hepsini yanlarına çekmeye başladı.

Reha'yla Deha sağdan ve soldan onlara doğru gelen bombalarla Lema'nın başardığını anlamışlardı.

Yan yana gelmiş 10 tane bomba önlerine düşerken üçüde bunların dokunma tipi bombalardan olmadığından hoşnuttu. Aksi takdirde şimdiye kadar hepsi patlayabilirdi. Lema güç akışını keserken nefes nefese kalmıştı. Reha ve Deha hızla onu tutarken Deha endişeli bir sesle konuştu.

"İyi misin Lily?"

"İyiyim. Aşırı kotrol gerektirdiği için biraz yordu."dedikten sonra gözlerini bombaların üzerinde ki sayaçlarda gezdirdi. "Yalnızca iki dakika kalmış. Acele edelim."

Bombaların sayısı üçünü de şaşırtmışken Reha söylendi. "Bu kadar bombayla şehrin yarısı havaya uçar. Bunlar delirmiş."

Sayıları fazla olduğu gibi her biri yüksek çaplı, oldukça kuvvetli bombalardı. "Sanırım çevremizde ki herkesin öldüğünden emin olmak istemişler."dedi Deha bombaları enerjiyle kaplarken.

"Bizden daha fazlasını mı almak istiyorlar?"dedi Lema kaşlarını çatarken. "Buna izin vermem."

"Vermeyeceğiz Lily."dedi Reha onu düzeltirken.

Üçü de bombaları enerji ile sararken Lema bakışlarını yıldızlarla dolu gökyüzüne dikti. "Yukarı çıkalım. Patlama anının burada olması çok tehlikeli."

Reha ve Deha onu onaylarken hepsinin altında bir enerji bulutu oluşmuştu. "Sakın kanatlarını kullanma Lily. Henüz tam gelişmediler biliyorsun."dedi Deha onu uyarırken.

Üç kardeş çevreden görünmemek için enerjiyle kendilerini fırlatmış ve rüzgâr gibi gökyüzünde kaymaya başlamışlardı. Bu kadar hızlıyken kameralar bile onları yakalayamazdı. Yakalasalar bile yaydıkları yoğun enerjiden bulanık çıkarlardı.

İnsanların onları göremeyecekleri ve bombanın insanları etkilemeyeceği bir yüksekliğe çıkınca durdular. Az önce geldikleri yer şimdi nokta gibi görünüyordu. Lema bulunduğu ihtişamlı gökyüzüne, aya bakmış, ardından da ayaklarının altında ki ışıltılarla kaplı şehir manzarasına bakmıştı. Her şey öyle güzel görünüyordu ki bombaların varlığı onu huzursuz ediyordu.

"1 dakika kaldı."dedi Lema üçüzlerinin ellerinden tutarken. Bir çember oluşturduklarında bombalar ortalarında kalmıştı. Tüm enerjilerini bariyere aktarmaya başlamış, bariyer üstüne bariyer örüyorlardı.

"Bu kadar yakınken, böylesi bir patlama da biz bile hasar alırız."dedi Deha yan gözle, Lema'ya bakarken. Endişesi kendisi için değil küçük kız kardeşi içindi. Ölümden yeni dönmüştü ve şimdi yine başka bir tehlikenin içerisindeydi.

"10 saniye sonra biraz uzaklaşalım."dedi Reha da Lema'nın uzaklaşmasını isterken.

Hepsi geri geri gittiğinde elleri birbirinden ayrılmış ve bu defa büyük bir üçgen oluşturmuşlardı.

"Son 5 saniye."dedi Lema bariyere enerji aktarmaya devam ederken.

Üç kardeşin gözleri kızıla dönerken her şeylerini bariyere veriyorlardı. Ve 5 saniye sona erdiğinde ortaya çıkan sesi bariyer bile önleyemedi.

Bir gümbürtü gökyüzünde yankılanırken ortaya çıkan patlama bariyerleri tek tek parçalamıştı. Gökyüzü patlamanın etkisiyle aydınlanırken üçü de geriye savrulmuştu. Uzaklaşmakla iyi yaptıklarını anlamışlardı çünkü biraz daha yakında olsalardı ciddi yaralar alabilirlerdi.

Patlamanın etkisi birkaç dakika gökyüzünde etkisini gösterse de üçüzler bunu olabildiğince azaltmıştı. Her yeri saran dumanla bu defa kendilerini bariyer içine aldılar.

Lema ayak bileğinde ki minik yanıklara baktı. Sabaha kadar iyileşeceğini biliyor olsa da bunca bariyere rağmen bombadan nasibini almıştı. Aynı minik yanıklardan kollarında da varken üzerinde ki elbisesi yer yer parçalanmıştı.

Reha ve Deha'nın da aynı şekilde olduğunu görünce rahatlayarak derin bir nefes verdi. Bu bombaların etkisini azaltmak için o kadar fazla enerjiyi bir anda boşaltmıştı ki ara ara gözleri kararıyordu. Hafifçe öksürürken yanına gelen üçüzlerine baktı.

Deha ve Reha onu ortasına alıp sarmaladığında gökyüzünde bir enerji bulutunun üstünde süzülmeye devam ediyorlardı. Üçü de birbirine sarılırken Lema bu bombadan habersiz olsalardı olacakları düşünmek bile istemiyordu. Bütün arkadaşları ölür, habersiz oldukları için bir anda üçüzleri de kendilerini koruyamayabilirdi. O an onlara o kolyeyi ve küpeyi yaptığına daha da memnun oldu. Böyle bir an yaşanırsa o takılardaki enerji onları koruyacaktı.

"Patlama, bariyerleri de aşınca sana bir şey olacak diye çok korktum Lily." Reha kollarının arasındaki küçük kızın saçlarını okşarken yüzünde rahatlamış bir ifade vardı.

"Bu patlama,"dedi Lema yutkunurken. "Çok şiddetliydi. Bariyerlere rağmen bir yere kadar engel olabildik. İyi ki gökyüzüne çıkmışız."

Deha rahatsız bir biçimde başını salladı. "Gökyüzüne çıkmasaydık patlamanın kilometrelercelik alanı silmesine engel olsakta Sare ve Safir'in evinin bundan etkilenmesine engel olamazdık. Bütün arkadaşlarımız ölecekti."

Bu düşünce üçünü de huzursuz ederken Reha da hafifçe öksürdü. "Artık inelim. Zaten bu kadar yüksekte oksijen azlığından nefes almak zor. Dumanlardan dolayı daha da zorlaştı."

Yeryüzüne inmeye başladıklarında kendilerini zorlamış ve yine aynı şekilde hızla inmişlerdi. Lema kendini halsiz hissederken onun bu halini farkeden Deha hızla onu kucağına aldı.

"Güzelim, eve gidiyoruz. Çok yoruldun değil mi?" Endişeli, yumuşak bir sesle konuşurken buz mavisi gözleri kardeşinde geziniyordu.

"Eve gidelim Didy. Uykum var."

Akarcalı araçlarından birine doğru ağır adımlarla ilerlemeye başladıklarında Murat hızla yanlarına geldi ve adamlara hızla toplanmalarını, araçları hazırlamalarını söyledi.

"Efendim iyi misiniz?"dedi Murat, yarı baygın Lema'ya bakarken.

"Sence iyi miyiz Murat?"dedi Reha huysuzca. Bu olanlardan dolayı sinirli ve yorgun olduğu yetmezmiş gibi Lema'yı bir an önce Eflah abisine götürmek istiyordu. "Eve gidelim."

Reha ve Deha, Lema'yı koltuğa uzandırırken Reha onun başını bacaklarının üzerine koymuştu. Lema'nın saçlarını okşarken bakışları kendi yanıklarında değil, kardeşinin yanıklarında geziniyordu.

Deha elini Lema'nın alnına koyarken ateşi var mı diye kontrol etti. Ateşi olsaydı eve değil doğrudan araştırma merkezine gitmelerini söyleyecekti.

Murat şoför koltuğuna otururken hemen yanında ki koltuğa onların ceketlerini koydu. Malikanenin güvenliğinden teslim almıştı.

Deha arkasına dönüp uzandı ve ceketini aldı. Ardından ceketi iyice açtı ve Lema'nın üzerine serdi. Üşümesini istemiyordu.

"Teşekkür ederim."dedi Lema yorgun bir sesle.

"Rica ederim Lily."dedi Deha şefkatle onun yanağını okşarken.

Araba çalıştırıldığında Murat dikiz aynasından onları kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. "Efendim siz gelmeden hemen önce Pars bey beni aradı. Olanları anlatmak durumunda kaldım."

Reha ve Deha başka sorunları yokmuş gibi bunu duyunca daha da bunalırken Reha, Lema ile ilgilendiği için Deha ceketinin cebinden telefonunu aldı. Ekranı açtığında gördüğü onlarca aramayla morali bozulurken abisini geri aradı.

Telefon birkaç çalıştan sonra açılırken, Deha telefonu kulağından biraz uzaklaştırdı. "SİZ NEREDESİNİZ?!"

Deha'nın yüzü buruşurken sakince yanıtladı. "Starklar, Lema'nın peşine Simon Stark'ı takmışlar. Görünmezlik gücü vardı. Parti de onu hallettik ama sonra tüm alanın bombalarla çevrildiğini öğrendik. Engel olmak zorunda kaldık. Şimdi yoldayız, eve geliyoruz."

Deha hızlı, kısa bir özet geçerken Pars telefonun ucundan küfürleri etmeye, sövmeye devam ediyordu. En sonunda biraz sakinleşirken sesinde yatan endişeyle sordu.

"Siz iyi misiniz?"

"Ufak yaralarımız var ve enerjimiz çok az."dedi Deha kısık, sakin bir sesle.

Pars ile biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapatırken başını geriye atarak koltuğa yasladı. Üçü de sessizce dinlenirken Reha ve Deha'nın gözü bir yandan çevre de gezinmeye devam ediyor , algılarını açık tutmaya devam ediyorlardı.

Bulundukları aracın etrafında yine onlara ait 5 araç daha vardı. Onları çevrelemiş, ortalarına almışlardı. Her biri korumalarla doluyken hızla Akarcalı malikanesine doğru ilerliyorlardı.

Eve ulaştıklarında korumalar daha onlar için aracın kapısını açamadan Berge açmıştı. Gözleri üç kardeşinde de gezinirken gördüğü yanıklarla daha da endişeyle dolmuştu.

"O yanıklar ne? Çabuk eve geçin, Lema'yı ben alırım."

Berge, Reha ve Deha'nın inmesine yardımcı olurken Akel, Reha'nın kolunun altına girmiş, Pars da Deha'nın kolunun altına girmişti.

Berge, yarı uykulu gibi duran kıza uzanıp kucağına alırken dikkatli bir şekilde arabadan çıkardı. "Ah abim, seni ne zaman iyi göreceğim ben?"

Agâh bey panikle küçük kızına baktı. "Lema iyi misin kızım?"

"İyiyim babacım, yoruldum sadece."Lema onu daha fazla endişelendirmemek için konuşurken aslında daha fazlasını hissediyordu. Üçüzlerine bir şey olmaması için sahip olduğu o devasa enerjiyi bir anda boşaltmıştı. Bunu yapmasaydı çok ağır yaralanacaklardı.

Bahçeyi hızla aşıp eve girdiklerinde Eflah salonda gerekli eşyaları ve malzemeleri hazırlamış, onları bekliyordu.

Berge, Lema'yı koltuğun üzerine uzandırırken Reha'yı ve Deha'yı da yavaşça oturtmuşlardı.

"Önce Riry ve Didy ile ilgilen abi. Ben iyiyim." Lema'nın kısık sesiyle hepsi ona dönerken gözlerinden yoğun bakışlar geçiyordu. Sevgi, endişe, şefkat, üzüntü ve birçok duygu. Bu kendilerinden çok sevdikleri küçük kız , her an onları düşünmeden bir anını bile geçirmiyordu.

"Öyleyse sen neden daha kötü görünüyorsun küçük hanım?"dedi Eflah kaşlarını çatarak. Ardından gözlüğünü düzeltti ve eline eldivenlerini geçirmeye başladı.

"Hiç de bile. Ben uzanmak istedim sadece." Lema homurdanarak bakışlarını kaçırırken herkesin yüzünde minik bir tebessüm belirmişti.

"Abi, sen ondan başla."dedi Deha net bir sesle.

Lema tam bir şey diyecekti ki Reha sert bir sesle ekledi. "Bu konu tartışmaya kapalı Lily."

Lema sessizce iç çekerken Akel uzandı ve Lema'nın üstünde ki ceketi kaldırdı. Yer yer parçalanan ve siyah is lekeleri ile kaplanan beyaz elbise berbat durumdaydı. Sadece kollarında ve bacaklarında değil, karın bölgesinde ve gerdanında da yanıklar vardı.

"Lema,"dedi Berge üzüntülü bir sesle. Büyük yanıklar olmasa da bu kadar fazla olması ona acı veriyor olmalıydı.

"Canım kızım benim,"dedi Agâh bey onun alnına bir öpücük kondururken. "Acıyor mu?"

Lema ona gülümsedi. "Biraz acıyor babacım."dedi bütün vücudunun ağrımasına ve acımasına rağmen.

"Bu elbise hep isle kapanmış. Bununla pansuman yapılmaz, hijyenik değil."dedi Eflah ardından Lema'nın en yakınında duran Akel'e ve babasına baktı. "Yardım edin de elbisesini çıkarsın."

Lema biraz doğrulurken yaralarının sızlamasıyla dişlerini sıktı. Babası ona destek çıkarken Akel elbisenin eteğinin uçlarından tuttu ve ona değdirmemeye çalışarak elbiseyi çıkarmaya başladı. Ama o kadar çok vardı ki bir noktaya kadar bunu yapabilmişti.

Elbise, Lema'nın açık yaralarına yapışırken Lema ufak bir çığlık atmıştı. Acıdan beti benzi atan kızın yüzü bembeyaz kesilmişti. Nefes alıp verirken bile her yeri sızlarken olduğu pozisyonda donup kalmış,hareket edemez bir hale gelmişti.

Gözleri dolarken fısıldadı. "Çok acıyor."

Ailesi de onun gibi donup kalırken böyle anlarda ne yapacağını bilemiyorlardı. Hepsinin boğazında bir düğüm oluşurken Pars da yanlarına geldi.

"Bu böyle olmayacak."dedi ve koltuğun kenarına oturdu. "Akel bir askısını ben parçalayacağım, birini sen."

"Tamam."dedi Akel durgun bir sesle. Ama mavi gözleri küçük kız dışında kimseye uğramıyordu.

Pars,elbisenin bir askısını tutarken Lema'yı incitmeden kopardı. Akel de diğer askıyı koparırken elbise bol olduğu için hepsi şükretti. Üstüne yapışan bir elbise giyseydi çıkarması çok daha zor olurdu.

Elbisenin üst kısmını aşağı doğru indirdikten sonra beline kadar olan yeri yırttılar ve ardından elbiseyi dikkatle bacaklarından çıkardılar. Lema parti de üzerinde olan bikini ile kalırken Pars parçalanan elbiseyi bir kenara fırlattı.

Eflah, onun yaralarını temizlerken ardından pansuman yapmaya başlamıştı. Ardından üzerlerine beyaz bir bant yapıştırırken daha büyük yanıkları da sarmaya başlamıştı.

Pansumanları ve sargıları bitince Berge Lema'nın odasından getirdiği uzun bir tişörtü küçük kıza giydirdi.

Eflah ona bir ağrı kesici iğne de yaparken Lema iğnelerden ne kadar nefret ettiğini son günlerde iyice hatırlar olmuştu.

"Daha iyi olacaksın abim." Eflah büyük bir özenle kız kardeşiyle ilgilenirken mırıltısı Lema'yı gülümsetti.

"Eflah abi, biraz yaklaşır mısın bir şey söylemek istiyorum." Yaramaz bir sesle konuşurken Eflah ona anlamayarak bakmış ve ona doğru yaklaşmıştı.

Lema onun yanağına kocaman bir öpücük kondurduğunda Eflah'ın gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. Hafifçe boğazını temizlerken kızaran yanaklarını herkes görebiliyordu. "Böyle şeyler yapmaya geri döndüğüne göre artık iyisin." Tavrından taviz vermezken ciddi bir ifadeyle malzemelerini topladı ve Reha ile Deha'nın yanına geçti.

Bu halleri Lema'yı güldürürken aynı zamanda onu çok sevimli bulmasına neden oluyordu. Eflah, Deha'ya pansuman yapmaya başladığında Akel tek kişilik bir koltuğa oturdu ve öne eğildi.

Uzun altın teller yanaklarına doğru düşerken dirseklerini dizlerine koydu. Bakışlarının hedefi üçüz kardeşleriydi. "Şimdi şu işi düzgünce bir konuşalım." Sesindeki soğukluk da, öfke de öylesine hissediliyorduki üçüzler yutkunmadan edememişlerdi.

"Simon peşinize takılıyor ve siz bize haber vermeden onun işini bitiriyorsunuz. Doğru mu anladım? Ardından bulunduğunuz alanda bomba olduğunu öğreniyorsunuz. Onu da bize anlatmadan halletmeye çalışıyorsunuz." Akel her cümlenin üstüne bastıra bastıra konuşurken saçları enerjiyle tel tel havalanıyor, gözleri maviliğini kaybediyordu. Dişlerinin arasından öfkeyle devam etti. "Siz ne halt ettiğinizi sanıyorsunuz?!"

Lema irkilirken işaret parmağı ile yanağını hafifçe kaşıdı ve bakışlarını ondan kaçırdı. "Abicim, tek bir kutsanmışı halledebileceğimizi biliyorsun. Biz sorun olmaz diye düşünmüştük."

"Ama sorun oldu Lema."dedi Akel sert bir sesle. "En başından bize bunu söyleseydiniz hemen oraya gelir ve müdahale ederdik. Böyle yaralanmanıza gerek kalmazdı."

Lema onun haklı olduğunu biliyordu. Abileri de yanlarında olsaydı hiç hasar almadan o bombaların üstesinden gelebilirlerdi.

"Kaç bomba vardı?"dedi Agâh bey burun kemerini sıkarken.

"10."dedi Reha kısık bir sesle. "Müdahale etmeseydik sadece bütün arkadaşlarımız değil, şehrin yarısı yok olurdu. Normal bombalar olmadığını hissettik."

Herkesin gözleri irileşirken Pars sinirle bağırdı. "10 tane yüksek kalibreli bombayı tek başınıza durdurmaya çalışırken aklınızdan ne geçiyordu?!"

Deha kaşlarını çattı. "Bunu öğrendiğimizde 10 dakikadan daha az zamanımız vardı. Size ulaşıp haber versek bile Sare şehrin öbür ucunda oturuyor. Yetişemezdiniz!"

Berge başını iki yana salladı. "Yanılıyorsun Deha. Erim'in bizi ışınlamasını sağlayabilirdik. Ayrıca Erim olmasa da Akel'in hepimizden hızlı olduğunu biliyorsunuz. Sadece o bile bizden önce size ulaşabilseydi bu durumda olmazdınız."

Kuzenleri Erim'in ışınlanma gücü Deha'nın aklına o an gelse de ailesinin o an Erim'e ulaşabileceğinin garantisi de yoktu. Belki de bir toplantı da olacaktı. Ama Akel abisi konusunda haklılardı. Akel abisi yanlarına ulaşabilirdi. O gelesiye kadar onlar bombaları bulur ve o geldiğinde dördü birden bombaları imha ederdi.

"Yetişemeseniz de o bombalara tek başınıza müdahale etmemeliydiniz. Gerekirse gücünüzü kullanarak oradan olabildiğince uzaklaşmalıydınız."dedi Akel acımasız bir sesle.

Lema kısık bir sesle mırıldandı. "Ama tüm arkadaşlarımız oradaydı. Onların bir suçu yok. "

Akel hızla yerinden kalkarken Lema'ya ilerledi ve eğilerek elini onun çenesine koydu. Parmakları onu sıkmıyor, aksine oldukça nazik tutuyordu. "Duymak istemiyorum petite fée. Değil tüm arkadaşlarının ölmesi tüm şehir ölecek olsa bile bu umrumda değil." Duygusuz ve bomboş sesiyle Lema iri gözlerle ona baktı. Gözleri yaşarırken dudakları da hafifçe titredi.

"Biz partiye gitmeden önce bombalar yerleştirilmiş. Gitmeseydik herkesi öldüreceklerdi."

Akel'in gözleri kızıla dönerken dişlerinin arasından konuştu. "Umrumda değil. O kadar düşünüyorsanız onları bize haber vermeliydiniz."

"Akel abi özür dil-"

"Özrünü istemiyorum!" Akel sinirle konuşurken sakinleşmeye çalışır gibi derin bir nefes aldı. "Ayrıca alkol aldığınızı biliyorum. Partideyken içmenizi anlayabilirim ama peşinizde bir Stark'ın olduğunu bilirken nasıl içersiniz?!"

Lema, Akel abisinin kendisine daha önce bu kadar sinirlendiğini hiç görmemişti. Kaşları üzgünce aşağı düşerken dolu gözlerle onu dinliyor, irkilmeden edemiyordu. Yüzlerinin arasında ki boşluk yalnızca birkaç santimetreydi.

"Özrünü değil, bir daha tekrarlamamanı istiyorum. Gerekirse herkesi arkanda bırakacaksın.Sen daha yeni ölümden döndün! Bir daha bunu yaparsan seni affetmem Lema."

Lema'nın gözyaşları yanaklarından süzülmeye başlayınca Akel ne yaptığını yeni farketmiş gibi geri çekilmişti.

"Akel abi çok üstüne gidiyorsun."dedi Deha çatık kaşlarla.

"Akel, bu kadar yeter."dedi Pars sert bir sesle.

Lema başını öne eğerken ağlamaya devam etmişti. Sargılı elleriyle gözyaşlarını silmeye çalışırken ufak hıçkırıkları salonu sessizliğe boğmuştu. "Özür dilerim."Ağlamaktan zor konuşurken saçlarındaki altın teller tek tek sönmeye başlamıştı.

"Sana söyledim,"dedi Akel bu defa durgun bir sesle bakışlarını ondan çekerken. "Özrünü istemiyorum."

Lema ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya devam ederken bu durum hepsini oldukça rahatsız ediyordu. Böyle zamanlarda o kadar savunmasız duruyordu ki tek istedikleri onu alıp içlerine sokana kadar sıkıca sarılmak oluyordu.

Reha ve Deha'nın da pansumanını tamamlayan Eflah eldivenlerini çıkarıp küçük kızın yanına ilerledi. Sargılarına dokunmamaya dikkat ederken onu kendine çekti,dizlerinin altından ve sırtından tutup kucağına doğru çekti.

Onun gittikçe sönen saçlarına bakarken Eflah iç çekti. Her üzüldüğünde kardeşi renklerini kaybediyordu. Nazikçe onun saçlarını okşarken yumuşak bir sesle konuştu. "Akel abin bunları seni kırmak veya üzmek için söylemedi. Biliyorsun değil mi?"

Lema cevapsız kalırken Eflah bir eliyle gözlüğünü kaldırarak devam etti. "Senin için endişeleniyor ve sana bir şey olacak diye korkuyor. O sizin dikkatsizliğinize sinirlendi."

Lema hafifçe başını sallarken mırıldandı. "Akel abim bana küstü mü?"

Çocuk gibi çıkan sesi herkesi gülümsetirken Akel'in de dudakları hafifçe kıvrılmıştı. Eflah ona doğru eğilirken fısıldadı. "Hemen karşımızda. Neden kendin sormuyorsun?"

Lema işaret parmaklarının ucunu birbirine değdirirken bakışları parmaklarındaydı. "Soramam. Ya küstüyse ne yapacağım?" Korku dolu bir sesle konuştuğunda o kadar tatlı duruyordu ki herkesin kendisine nasıl baktığından habersizdi.

"Babacım, abilerin sana küsmezler." Agâh bey onu biraz yatıştırmaya çalışırken Lema hâlâ o kadar üzgün duruyordu ki Akel tanrılardan kendisi için sabır diledi. Yaptıklarına çok sinirlense de şu tabloyu görmeye de dayanamıyordu.

"Artık üçünüzün de uyuyup dinlenmesi lazım. Sabaha yaralarınız iyileşir ama enerji kaybınız o kadar kolay dolmaz. Hadi yataklara."dedi Eflah itiraz istemez bir tonda.

"Ben Lily ile uyumak istiyorum."dedi Reha.

"Bende." Deha da bunu söylediğinde Eflah'ın kaşları çatıldı. "Olmaz."

"Üçünüz de yaralarla kaplısınız. Gece birbirinize temas ederseniz yaraların yeniden açılmasına veya iyileşmesine engel olabilirsiniz." Ciddi bir ifadeyle devam etti. "Yarın birlikte uyursunuz."

Reha ve Deha oflarken Pars onlara baktı. "Tüm azarı Lema yedi. Sizi de unuttuk sanmayın. Bunları uzun uzun konuşacağız."

İkisinin de gözleri irileşirken Agâh bey üçüzlerine çatık kaşlarla baktı. "Siz üçünüz!"derken sesinin gürdü. "Alkol içmenize izin verilmediğini biliyorsunuz. Bugün yaptıklarınızdan dolayı cezalısınız! Uzun bir süre partileri unutsanız iyi edersiniz. Ayrıca tam iyileşmeden yarın okula da gitmiyorsunuz. Telefonlarınıza da bir hafta el koyuyorum."

Lema, Reha ve Deha şaşkınlıkla babalarına bakarlarken Berge ve Pars kısık sesle gülmüşlerdi. Zamanında onlar da babalarından çok ceza yemişlerdi ve onları anlayabiliyorlardı.

"Babacım telefon dışında başka ceza olmaz mı?" Lema'nın üzgün sesiyle Agâh bey başını iki yana salladı. Lema'nın yenilgiyle omuzları düşerken her şeyini kaybetmiş gibi olan görünüşü neredeyse Agâh beyinde gülmesine sebep olacaktı.

"Hayır, olmaz. Şimdi yataklara."

Eflah, kendisi kalkarken Lema'yı da kucaklamıştı. Herkes salondan çıkmaya başladığında akıllarından geçen üçüzleri uyuttuktan sonra sağlam bir konuşma yapmaktı.

Lema'nın odasına geldiklerinde Eflah onu dikkatlice yatağına yatırdı. Ardından üstünü örttüğünde Lema merakla sordu.

"Eflah abi, biz çok kötü bir şey mi yaptık?"

"Bakış açısına göre değişiyor abim,"dedi Eflah düşünceli bir sesle. "Genel olarak baktığımızda binlerce kişinin hayatını kurtardınız. Ama ailen olarak baktığımızda kendinizi tehlikeye attınız."

Lema anlayarak başını sallarken odaya Reha ve Deha girmişti.

"Sadece iyi geceler demeye geldik."dedi Reha, Eflah'ın bakışlarını farkederken.

Eflah ayağa kalktığında Lema onu elinden yakaladı. "Abicim, iyi geceler öpücüğü vermeyecek misin?"

Masum sorusu Eflah'ı dumura uğratırken yüz ifadesini korumaya çalıştı. Öyle tatlıydı ki bazen o bile ciddiyetini korumakta zorluk çekiyordu. Ardından eğildi ve onun alnına bir öpücük bıraktı. "İyi geceler abim."

Eflah, Reha ve Deha'yı çok beklememeleri konusunda uyarırken odadan çıkmış, kapıyı kapatmıştı. Koridorun ilerisinde diğerlerinin onu beklediğini ve ördükleri bariyeri görünce sessizce yanlarına doğru ilerledi.

"Benim ofisime çıkalım. Konuşulacak çok konu var." Agâh bey'i hepsi onaylarken asansöre doğru ilerliyorlardı ki Lema'nın sesiyle hepsinin adımları durdu.

"Ben size alkol içmeyelim demiştim. Babam bize çok kızdı!" Lema, Reha ve Deha'ya söylenirken onu duyan abileri kendini tutamayıp güldü. Agâh beyin de yüzünde eğlendiğine dair bir ifade belirirken Lema hâlâ söylenmeye devam ediyordu.

"İçerken böyle demiyordun Lily."

Lema, Deha'nın bu dediğini görmezden gelmişti. "Şimdi 1 hafta telefonsuz ne yapacağım ben? Babam ceza verdi işte!" Söylenmeleri hiç bitmezken Akel elini ağzına kapattı ve sessizce güldü.

Agâh beyin işaretiyle hepsi ofise doğru giderken küçük kızın söyledikleri hepsini güldürmeye devam ediyordu.

♠️

Lema, gece Bambam'ın üstüne atlamasıyla acıyla inlerken uyanmıştı. Saate baktığında henüz üç olduğunu gördü. Uykusu kaçsada birkaç kez dönüp uyumaya çalıştı.

Telefonunu ondan aldıkları için telefonuna da bakamıyordu. Bilgisayarı duruyordu ama açmaya üşenmişti. Ayrıca onu yattığı yerden kullanamazdı.

Yatağının karşısındaki televizyona bakarken başka şansının olmadığını anladı ve yatağının yanında ki çekmeceye uzanarak kumandasını aldı.

"Bambam senin yüzünden uyandım. Ne yapacağım şimdi?"

Lema ona kızarken televizyonu açtı ve bir çizgi film kanalında durdu. Biraz izlerse uykusu gelirdi ama bu sefer de karnı acıkmıştı. Saatlerdir hiçbir şey yememişti.

Aşağı inmeye ve bir şeyler hazırlamaya da üşenirken mecburen sabahı bekleyeceğini anlamıştı.

Bir süre sonra odasının kapısının açılmasıyla bakışlarını oraya çevirdi. Geleni görünce gözleri büyüdü.

Akel abisiydi.

Kısık gözleri kardeşinde dolaştı. "Sen neden uyumuyorsun?"

Lema bakışlarını ondan kaçırırken mırıldandı. "Bambam uyandırdı. Şimdi de uyuyamıyorum."

"Bambam kim?" Akel'in burnunu kırıştırmasıyla Lema odada koşuşturan yavru jaguarı gösterdi.

"Ona Bambam ismini mi verdin?" Mavi gözlerini önce şaşkınlık, ardından eğlence kırıntıları kaplamıştı.

"Ne varmış? Çok güzel." Lema homurdanırken ardından karnının guruldamasıyla sesi hemen kesilmişti. Yanakları kızarırken Akel'in dudakları kıvrılmıştı.

"Birileri acıkmış,"derken yatağa doğru yaklaşmıştı. Tüm abileri ve üçüzleri gibi Akel de geceleri üstsüz uyuyordu. Lema artık bu duruma alışmıştı.Altın saçları bu loş ortamda bile parlarken göz alıcı duruyordu. "Hadi kalk bir şeyler yiyelim."

Lema abisinin ona her zamanki gibi davrandığını farkederken rahatlayarak bakışlarını ona çevirdi. "Olur."

Akel onun üstünde ki örtüyü çekerken gözlerini onun sargılarında gezdirdi. "Yürürken canın acır mı?" Ardından haylaz bir bakışla ona doğru eğildi. "Yoksa abinin kucağına mı gelmek istersin?"

Lema şaşkınlıkla ona bakarken canı biraz acısada aradan geçen birkaç saatin ardından yaralarının iyileşmeye başladığının farkındaydı. Sorun olmadan yürüyebileceğini düşünüyordu.

"Kendim yürüyebilirim."

Akel yine de onun ellerinden tutup ona yardımcı olurken tüm dikkati onun üzerindeydi. Lema'nın canı acıyor mu diye onun yüz ifadelerini takip ederken Lema bunu farkedince gülümsedi.

Odadan çıkıp asansöre bindiklerinde Akel sırtını asansör duvarına yasladı ve ellerini eşofmanlarının cebine soktu. Kısık gözleri ağır ağır kardeşini inceliyordu.

Lema da sessizce ona bakarken ne zamandır merak ettiği bir şeyi sordu. "Abi, o sol göğsünde ki dövmenin anlamı ne?"

Sol göğsünde üstünde kilit olan bir kalp dövmesi vardı. Akel'in bir eli cebinden çıkarken ağır ağır dövmede gezindi. "Annem öldükten sonra yaptırdım. O artık olmasa da kalbimde her zaman yaşıyor olacak." Ardından döndü ve sarı saçlarını kaldırarak ensesini gösterdi.

Ensesinde ise bir anahtar dövmesi vardı. Lema bunun o kalbin anahtarı olduğunu anlamıştı. "Hem kalbimde hem zihnimde sonsuza dek benimle olacak."

Lema'nın bakışları hüzüne bulanırken abisine yaklaştı ve parmaklarını dövmesinde gezdirdi. "Çok güzelmiş abi."

Asansör kapıları açılırken ilk çıkan Akel olmuştu. Mutfağa doğru ilerlerken Lema gözlerini evde gezdirdi. Geceleri pek odasında çıkmazdı çünkü geceleri bu devasa evi oldukça ürkütücü buluyordu.

Koridorlar loş gece lambaları ile aydınlatıyordu. Elektronik aletlerin mavi ışığının yanıp sönmesi bile Lema'nın tüylerini ürpertiyordu.

Ayrıca ev vahşi hayvanlarla doluydu. Onlardan gün içerisinde korkmayıp sevse de karanlıkta ona dokunurlarsa Lema'nın kalbi durabilirdi.

Lema evin her yerinde ki biblolara, heykel figürlerine, devasa tablolarda ki portlere bakarken bu evin bir korku filmi için kullanılabileceğini düşünüyordu. Tüm duvarı kaplayan pencerelerden birinde dışarı da yürüyen korumaları görebiliyordu.

"Sen korkuyor musun?"dedi Akel ona üstten bir bakış atarken.

"Hayır. Neden korkacakmışım?"dedi Lema kaşlarını çatarak.

Akel dudaklarını birbirine bastırırken buna inanıyormuş gibi başını salladı. Lema bodrum katındaki büyük saatten gelen tik tak seslerini işitirken oraya geceleri asla inmeyeceğine emindi. Ardından onları izleyen bir göz farkederken bakışlarını hızla çevrede gezdirdi. Pars abisinin yılanı Nigel'di. Sürünerek onlara doğru gelen iri siyah yılan o çatallı diliyle tıslıyordu.

Lema ardından duyduğu bakış sesiyle başını kaldırdığında oldukça yüksek tavanlarındaki pencereden onları izleyen baykuşu gördü. İhtişamlı avizelerinden aşağı sarkan da bir yarasa vardı. Yutkunurken abisine biraz daha yaklaştı. Geceleri bu hayvanlar değişmiş miydi ona mı öyle geliyordu?

Lema vitrinin üzerinde ki iskelet figürünü görünce bunu kimin buraya süs olarak koyduğunu merak etti. İçi ürperirken iri gözleri her yere takılıyordu.

Akel sessiz sessiz gülerken mutfağa geldiklerinde ışığı açtı. Işığı açmasıyla Lema derin bir nefes alırken elini göğsüne koydu. Bu evde gece odasından çıkmak onun için her seferinde korkunç bir deneyim oluyordu.

"Biraz korkmuş gibisin."

"Hayır korkmadım."dedi inatla. Aksi takdirde Akel abisi onunla sürekli uğraşmaya devam ederdi.

Akel onu bir anda tutup kaldırırken ardından Lema'yı tezgahın üstüne oturttu. Ardından iki elini de Lema'nın bacaklarının yanına, tezgaha dayarken öne doğru eğildi ve gülümsedi. "Şimdi uslu bir kız ol ve burada bekle."

Lema şaşkınlıkla başını sallarken artık abisini çözmeyi bırakmaya karar vermişti. Çünkü tahmin edilemez ve öngörülemez bir karakterdi. Akel buzdolabına doğru ilerlerken Lema'nın anlamadığı şeylerden biri de mutfaklarında iki tane buzdolabı olmasıydı. Biri bile oldukça büyükken iki tane olmasını anlamıyordu. Sanırım evdeki çalışan çokluğundandı.

"Güzelim,ne yemek istersin?"

"Akel abi, abur cubur yesek olmaz mı? Eflah abim yememe hiç izin vermiyor. Okulda da Deha izin vermiyor. Çikolatasızlıktan ölebilirim." İsyan ederek dudaklarını büzdüğünde onun hemen kabul etmesini beklemiyordu.

"Pekala."dedi Akel abur cuburların olduğu çekmecelere ilerlerken.

"Nasıl yani, hemen kabul ettin."dedi Lema inanamaz gibi.

"Elbette edeceğim. Eflah abime benzer bir yanım var mı?"dedi Akel gözlerini devirerek.

Ardından büyük bir tabak çıkardı ve tabağa birkaç çikolata ve şekerleme doldururken birkaç tane de marşmelov ekledi. İçecek olarak da buzdolabında muhtemelen Lema için alınmış olan çeşitli sütleri gördü. Çilekli bir sütü Lema için çıkarırken tabağın yanına sıkıştırdı.

Elinde tabakla arkasına döndüğünde tezgahta bacaklarını ileri geri sallayarak heyecanla onu bekleyen kızı görünce dudaklarında alaylı bir tebessüm oluşmuştu.

Onunla biraz daha uğraşmaya karar verirken ciddiyetini korumaya çalıştı. "Sen istersen önden odana gidebilirsin. Ben sana getiririm."

Lema'nın gözleri irileşirken dehşetle karanlık hole baktı. Oradan tek başına geçmesinin imkanı yoktu. "Sorun değil ben seni beklerim Akel abi."

Akel hafifçe gülerken eliyle dudaklarını örttü ve ardından saçlarını geriye attı. Bu kız onu her seferinde eğlendirmeyi başarıyordu. "Burada üşümeni istemiyorum. Sen önden git."

Lema yutkunurken dudakları büzülmüş kararsız bakışlarla karanlığa doğru bakmıştı. İşaret parmağı ile boynunu hafifçe kaşırken gülümsemeye çalıştı. "Abicim ben seni beklemek istiyorum."

Akel daha fazla kendini tutamazken dudaklarından bir gülüş yükselmişti. Akel bir eline tabağı alırken diğer kolunu ona doğru kaldırdı. "Gel bakalım abine." Lema ışıldayan gözlerle tezgahtan inerken hızla onun kolunun altına girmişti. İkisi birlikte mutfaktan çıkarken Akel enerjisi ile ışığı kapatmıştı.

"Korktuğun şeyleri benimle paylaşabilirsin."dedi Akel karanlık koridordan geçerlerken. Kolunun altında ki kızın gerginliğini hissedebiliyordu.

"Böyle büyük yerlerde karanlıktan ne çıkacağını bilmemek beni ürkütüyor."dedi Lema itiraf ederek.

"O zaman karanlık yerlere girmen gerektiğinde beni çağırabilirsin."dedi Akel çenesini onun saçlarına yaslarken.

Lema asansörün yanında ki aalana parmak izini okuttuğunda açılan kapının ardından içeri girmişlerdi.

"Olur çağırırım."dedi Lema ona tatlı bir gülümseme sunarken.

Lema'nın odasına geldiklerinde ikisininde gözleri televizyon da oynayan bir Barbie animasyon filmine kaydı.

"Akel abi, benimle izlemek ister miydin?"dedi Lema kısık bir sesle. Hâlâ bugün olanlardan sonra tepkilerinden çekiniyordu.

Akel birkaç saniye onun yüz ifadesini inceledikten sonra düz bir sesle yanıtladı. "Olur."

Lema canını acıtmamaya çalışarak yatağa otururken sırtını da arkasında ki yastıklara yaslamıştı. Akel de onun yanına otururken tabağı kendi bacağının üzerine koymuştu. Lema kumanda ile televizyonun sesini biraz yükseltirken ardından abisine yaklaştı ve başını onun omzuna yasladı.

"Akel abi."dedi kısık bir sesle.

Akel mavi gözlerini ona dikerken mırıldandı. "Dinliyorum."

"Özür dilerim."dedi Lema oldukça üzgün bir sesle. "Biliyorum özür istemiyorsun ama ben yine de dilemek istiyorum. Bana küsmeni istemiyor-" derken Akel onun sargılarına dikkat ederek kollarını ona dolamıştı.

"Şşt, tamam geçti."dediğinde Lema o an ağladığının farkında bile değildi.

"Sen bana öyle kızınca kendimi çok kötü hissettim."Lema sessizce ağlayarak konuşurken Akel onun saçlarına birkaç öpücük kondurduktan sonra alnını onun alnına yaslarken fısıldadı. "Sana bir daha bu kadar kızmayacağım."

"Sanırım bizler, senden duygularımızı daha iyi yansıtmayı öğrenmeliyiz."dedi Akel onun yaşlarla parlayan gözlerine bakarken. Lema'nın ailesine karşı duygularını bu kadar dışarı vurmasını takdir ediyordu. Ağlamak isterse ağlıyor,gülmek isterse gülüyordu.

Lema ona anlamazca bakarken birkaç kez gözlerini kırptığında Akel dalga geçerek ona baktı. "Ayrıca birine en son küstüğümde ilkokula gidiyordum."

Lema'nın bakışlarını şaşkınlık bürüdü. "Kimseye küsmez misin?"

"Hayır. Sen?"

"Ben bazen küsüyorum."dedi Lema bilmiş bir tavırla. Akel daha fazla dayanamazken eğildi ve onun yüzünün her yerine öpücükler kondurdu.

İkisi de biraz abur cubur yiyerek animasyon izlemiş ardından sarılarak uyuyakalmışlardı.

Akel kabuslarla dolu rüyalarından onun yanında sıyrılırken böyle huzurlu bir uykuyu en son annesi ile çektiğine emindi.

♠️

Lema sabah etrafındaki konuşma sesleri ile uyanırken yumruk yaptığı eliyle gözünü ovuşturarak kalktı. "Ne oluyor ya?"

Abileri ve üçüzleri sinirle bir yarısı yenmiş abur cubur tabağına bir de açık kalmış televizyona bakıyorlardı. Daha fenası Akel abisi onları hiç takmadan uyumaya devam ediyordu.

"Küçük hanım,"dedi Eflah kollarını bağlarken. "Seni uyuman ve dinlenmen için odana gönderdiğimden emindim."

"Ben de öyle yaptım zaten abicim."dedi Lema kendine bir kaçış yolu ararken.

O andan sonra Eflah abisi, yaralarına dikkat etmediği ve kötü beslendiği için onu azarlamış, ardından onu kıza kıza kahvaltı masasına indirmişti. Gece abur cubur yediği için de kahvaltıda pankekin yanında çikolata yemesine müsaade etmemişti.

Lema hem çikolatalı pankekinden hemde telefonundan olmuşken üstüne Akel abisi kahvaltı masasında Lema'nın gece odasından çıkmaktan korktuğunu söylemiş ve herkes ona gülmüştü. Lema güne daha ne kadar kötü başlayabilirdi bilmiyordu. Neyseki yaralarından geriye bir şey kalmamış, hepsi iyileşmişti.

Öğlen olduğunda Lema, Berge abisi ile çekimler için evden çıkarken oldukça heyecanlıydı. Bir yandan abisi bugün o kadar iyi görünüyordu ki Lema'nın beğeni dolu gözleri onun üzerindeydi.

Berge direksiyon başına geçerken Lema'nın onu izlediğini biliyordu. Hafifçe gülerken arabayı çalıştırdı.

(Berge)

Lema, Berge ve Akel abisini birbirine oldukça benzetiyordu. Bunun sebeplerinden biri ikisinin de mavi gözlü ve sarışın olmasıydı. Ama Akel abisinin saçlarını daha uzundu.

"Bana şöyle bakmayı kes."dedi Berge sırıtırken. "Ve o kemeri tak abim."

Lema kemerini takarken söylendi. "Abi ama çok güzelsin!"

"Tabiki güzeli-ne?! Yakışıklı demek istedin herhalde."Berge durumu sonradan farkederken Lema kıkırdadı.

"Merak etme abicim, sende ikisi de var."dediğinde Berge rahatlamış gibiydi.

"Abi bizimkiler genelde şoför kullanır. Sen neden kendin sürüyorsun?" Lema'nın meraklı sesiyle Berge'nin yüzünde bir gülümseme belirdi.

"Çok sevdiğim arabalarımı sürmesi için kimseye emanet edemem. "Yüzünde kibirli bir ifade belirirken devam etti. "Böyle mükemmel arabaları benim gibi mükemmel insanlar kullanmalı."

Lema onun bu kendini beğenmişliğine artık oldukça alışmıştı. Berge gerçekten kendine aşık bir insandı. Bir süre sonra şehirden uzaklaştıklarında ormanlık bir yola sapmışlardı.

"Abi, çekime gitmiyor muyuz?"

"Bugün ki çekimler denize yakın bir yerde gerçekleşecek."

Lema onu onaylarken şüpheli gözleri hemen arkalarında ki bir süredir onları takip eden arabada geziniyordu. Biraz öne gelirken yüz ifadesi sertleşmişti. "Abi, takip ediliyoruz."

Berge mırıldandı. "Farkındayım."

Lema torpido gözünü açarken bulduğu silahı hemen kaptı. Burada silah olduğundan emindi çünkü ailesi silahsız dışarı çıkmıyordu. Yanında ki camı açarken Berge yan gözle ona baktı.

"Arabayı bariyer içine aldım. Dikkatli ol."

Lema sessizce onu onaylarken başını camdan çıkarırken bir eliyle içeriden tutundu ve diğer eliyle silahı onlara doğrultup ateş açmaya başladı. Dün ki partinin üstüne şimdi de çekime giderken onu rahat bırakmıyorlardı.

"Bu durumdan sıkılmaya başlıyorum."dedi Lema sinirle söylenirken.

Lema kurşunların araçtan sektiğini görünce dudaklarından tatsız bir ses yükseldi ve camdan içeri girip yerine oturdu. "Kurşun geçirmezmiş."

Lema, Berge abisinin rahatlığına bakarken şaşırmadan edemiyordu. Ardından bir şarkı açtığında Lema'nın kaşları hayretle kalkmıştı.

"Müzik varken daha iyi görünüyorum."dedi Berge sırıtırken. "Ayrıca böyle böceklerin canımızı sıkmasına izin veremeyiz. Onlarla savaşmak zorunda değilsin abim. Keyfine bak."

Bunu demesinin hemen ardından arkalarında ki araç da onların üzerine kurşun yağdırmaya başladığında Berge gözlerini devirdi. "Tanrılara dua edin ki arabama zarar gelmiyor sizi böcek sürüsü." Tahammülsüzce fısıldarken bir elini telefonuna uzattı ve kulağına götürdü.

"Şimdi. Halledin şunları."

Hemen ardından onların arkasından hızla gelen 4 tane araba onları takip eden arabayı çevrelediğinde Lema şaşkınlıkla abisine baktı. 4 araç ortalarına aldıkları arabayı mermi yağmuruna tutarken, kurşunlar işlemeyince atılan el bombasıyla kaşları havalanmıştı. Akarcalı adamlarının şakası yoktu.

Onları geride bıraktıklarında Lema hâlâ neler olduğunu çözememiş bir şekilde abisine bakıyordu. Bunu biliyor muydu? Nasıl hemen müdahale etmelerini sağlamıştı?

"Bu nasıl oldu?"dedi Lema gözlerini kısarken. Bu karşısındaki güzel görünmeye takıntılı varlık bu kadar ince düşünebiliyor muydu?

"Bugün seninle olacağımız için peşimize takılacaklarını tahmin etmiştim. O yüzden uzaktan kendimi takip ettiriyordum." Berge düşünceli bir şekilde mırıldandı. "Anlamadığım şey onlar nasıl hemen bizim izimizi buluyor?"

Ardından telefonu yine kulağına götürürken Pars'ı aramıştı.

"Abi araba da silahlı saldırıya uğradık. Tam da düşündüğümüz gibi oldu. Ama hallettim." Berge düz bir sesle konuşurken Lema telefonun diğer ucundaki Pars'ın öfkeli nefeslerini duyabiliyordu.

"Bugün tuşa basıyoruz Berge."

Berge'nin dudakları yukarı kıvrıldığında yaydığı tehlikeli aurayı Lema buram buram hissetmişti. "Zamanı gelmişti."

Pars telefonu kapatmadan önce onu uyardı. "Lema'ya dikkat et."

Berge göz ucuyla kendisini izleyen kız kardeşine bakıp önüne döndü. "Benim yanımda kimse ona zarar veremez."

Ardından telefonu kapattıklarında Lema, "Tuş mu? Ne oluyor abi?"dediğinde Berge iç çekti. Elbette Pars'ı duymuştu.

"Önemli bir şey değil güzelim. Bize hazırladıkları sürprizlerden sonra biz de onlara bir sürpriz yapalım dedik."

Lema hafifçe başını sallarken arkasına yaslandı. Ailesinin dün ki Simon ve bomba olayını görmezden gelmeyeceğini biliyordu. Ne yapacaklarını henüz bilmiyordu ama içinden bir ses bugün öğreneceğini söylüyordu.

O sırada bir araba önlerini kestiğinde Berge biraz uzakta frene basıp aniden durdu. Adamlar camdan çıkıp ellerindeki bombaları fırlatmaya başladıklarında Berge ve Lema'nın gözleri irileşti. Sadece bu kadar da değildi. Yüksek bir yerden üzerlerine füze göndermişlerdi.

Berge ve Lema bir anlık bakışırken hemen ardından bariyer oluşturmuşlardı. Şiddetli bir patlama olurken şimdilik bariyer onları korumuştu.

Duydukları helikopter sesiyle ikisi de camdan yukarı bakarken omzuna ağır silah dayayan bir adamın onlara füze fırlattığını gördüler.

"Yok artık."diye mırıldandı Lema. Dünya'nın en güçlü ailelerini kendine düşman edince demek böyle oluyormuş diye düşündü.

"Bu işin tadı kaçtı." Berge'nin kaşları çatılırken öfkeyle onlara bakıyordu. "Ne cüretle bize saldırırsınız?"

Berge arabanın kapısını açarken tam Lema'ya arabada kalmasını söyleyecekti ki onun çoktan indiğini görerek homurdandı. Berge onlara saldıran araba, helikopter dışında bir de ağaçların arasında varlıklar seziyordu.

Helikopterde ki adam üstlerine bir füze daha gönderirken Lema enerjisiyle füzeyi durdurdu. Ama böyle güçlü ve ağır şeyleri durdurmak kolay değildi. Parmak uçlarını hafifçe döndürdüğünde füzenin yönü değişmiş, helikoptere dönmüştü.

Lema dehşet içinde ona bakan ve hızla uzaklaşmaları gerektiğini bağıran adama gülümseyerek el salladı. Ardından iki parmağını birleştirip ileri savururken füze son hızla helikoptere gitmişti. Göz açıp kapayıncaya kadar helikopter patlarken, gökyüzünde alev almıştı.

Berge önündeki arabanın üstüne yoğun bir enerji bindirirken arabanın üstü ezilmeye, bükülmeye başlamış ve içeride ki herkes dışarı çıkmak zorunda kalmıştı.

Lema ağaçların üstünde ki iki adamı farkederken göz ucuyla bıkkınlıkla onlara baktı."Sizin yüzünüzden çekime geç kalıyoruz sersemler." Ardından bitki kontrolü gücünü kullanırken ağaçların, üzerinde ki adamları yere savurmasını sağlamıştı. İki adam da korku içinde ağacın hareket eden dallarına bakarken üzerlerinde hissettikleri baskıyla hemen yanı başlarında dikilen küçük kıza baktılar.

Lema düz bir sesle mırıldandı. "Evet, nerede kalmıştık?"

İkisini de enerjisiyle tutarken diğerlerinin yanına fırlattı. Berge abisi de o arabanın işini çoktan halletmişti.

"Sizin yüzünüzden kirlendim!" Berge öfkeyle bağırırken üstünde ki tozu silkeledi. "Çekimden önce ışıltımı mahvettiniz!" Her cümlesinde enerjisi daha da yoğun onların üstüne binerken nefes bile alamaz olmuşlardı.

"Söyleyin, sizi neden gönderdiler?" Berge sakin kalmaya çalışırken cevabı biliyor olsa da doğrulmak için sorması gerekiyordu.

Adamlardan biri nefretle ona baktı. "Bunu neden size söyleye-" Adam cümlesini tamamlayamadan Berge'nin elini sallamasıyla kafası kopmuş ve yere düşmüştü. Mavi gözleri kızıla bürünürken dizlerinin üstüne çöktürdüğü adamlara doğru eğildi.

"Bana bakın sizi pislikler."derken sesi acımasızdı. "Size bana karşı çıkma, soru sorma veya reddetme hakkı sunmuyorum. Şimdi sorumu cevaplayın."

Adamlar dehşet içinde kafası kopan arkadaşlarına bakarken biri korkuya kapılıp onu yanıtladı. "Starklar gönderdi."

Berge sabır dilerken bu ailenin başlarına verilen en büyük bela olduğunu düşünüyordu. Bu adam Starklar dese de Berge işin içinde Rossiler'in ve Konsey'in de olduğunu biliyordu. Lema'nın ölmesi için iş birliği yapıyorlardı.

"Sizi zehirleyerek inlete inlete gebertirdim ama dua edin çekimden önce güzel vücudumda yara açmak istemiyorum." Berge onlara kibirli bir bakış atarken kardeşine seslendi. "Abim silahımı getirir misin?"

Lema arabadan silahını getirdiğinde Berge silahını onlara doğrulttu. Elbette onları enerjisiyle öldürebilirdi ancak bugün daha kaç saldırıya uğrayacaklarını Tanrı bilirdi. Enerjilerini muhafaza etmeleri gerekiyordu.

Berge tereddüt etmeden yan yana dizilmiş adamları, yalvarışlarını umursamadan kurşuna dizdi.

Lema dikkatle onu izlerken soğukkanlı halinin normalden çok daha farklı olduğunu hissetti. Berge abisi ona kibar ve iyi davranıyor olsa da aslında oldukça acımasız biriydi. Yine birine telefon açtığında Lema bu defa dikkatini oraya verdi ama abisi tek bir şey söyleyip telefonu kapatmıştı.

"Attığım konuma gelin. Cesetleri temizleyin."

Berge telefondan onlara konum atarken Lema'ya hafifçe başını kaldırdı ve çenesiyle arabayı gösterdi. İkisi de arabaya bindiğinde arkalarına yaslanarak derin bir nefes almışlardı.

Arabayı yeniden çalıştırırken söylendi. "Şu lanet olası çekime gidelim artık."

Lema durgunca yolu izlerken bir yandan parmakları ile oynuyordu. "Abi sanırım ben ölmeden durmayacaklar."

Berge'nin kaşları çatılırken sinirle bağırdı. "ÖYLE BİR ŞEY OLMAYACAK! BUNA İZİN VERMEM!" Farkında olmadan arabanın hızını da arttırırken gözleri kızıl rengini hâlâ terketmemişti. Berge dişlerini sıkarken konuştu. "Seni bizden almalarına izin vermem Lema."

Bunun düşüncesi bile Berge'yi çıldırtmış gibiydi. Eli direksiyonu sıkıca kavrarken mırıldandı. "Dünya'nın yarısını öldürmemiz gerekse bile önemli değil." Başını hafifçe sallarken çenesi kasılıyordu. "Sen yaşadığın sürece hiçbir şey önemli değil."

Lema, abisinin çok gerildiğini görünce bir elini onun direksiyonda ki elinin üstüne koydu. Ardından onun yanaklarına bir öpücük kondurdu. "Seni çok seviyorum abicim."

"Bende seni minik kuş,"derken kızıl gözlerinden yoğun bir sevgi geçiyordu. "Bende seni çok seviyorum."

Bir süre sonra sete ulaştıklarında Lema yol boyu abisini gevşetmiş ve onun modunu yükseltmişti. Onun işinin kötü geçmesini istemiyordu ve yoldayken bunun için de elinden geleni yapmıştı.

"Hoşgeldiniz Berge bey. Bizde sizi bekliyorduk."

"Hoşbulduk Tarık Bey."

Lema yanlarına gelen bu adamın görüntü yönetmeni olduğunu anlamıştı.

"Kardeşimi tanıyor olmalısınız. Size dediğim gibi bugün ki modelimiz o olacak."

Tarık bey yüz ifadesini sabit tutsada içten içe sinirlenmişti. Küçük bir kızın böyle büyük bir projeyi mahvedecek olmasına inanamıyordu. Ekranda birkaç kez elbette görmüştü ama özellikle dikkat etmemişti. Modellik bambaşka bir dünyaydı ve herkes bu kameraların önünde parlayamazdı.

Lema, abisinin arkasından yavaşça çıkarken Tarık bey gözlerini ona çevirdi. Gördüğü kızla birlikte dudakları aralanmıştı. Kızın ışıltılı gözlerine, parlayan altın telli saçlarına ve porselen gibi olan tenine şaşkınlıkla baktı. Yüzü de fiziği de profesyonel bir modelden farksızdı.

"Merhaba, ben Lema Akarcalı." İnci gibi bir gülüşle ona elini uzattığında Tarık bey kısık gözlerle onun gamzelerine baktı. En ufak bir kusur arasa da bulamıyordu. Uzanıp onun elini sıkarken dikkatini zor topladı zira şuan altın yumurtlayan bir tavuk bulduğunu düşünüyordu.

"Memnun oldum Lema hanım."

Lema başını hafifçe yana eğerken gözleri onun kendisi hakkında ki düşüncelerini görüyor gibiydi. "Tarık bey, yaşım henüz çok genç olduğu için ve benimle daha önce çalışmadığınız için endişe etmeyiniz lütfen." Gülümsemesi büyürken devam etti. "Bütün beklentilerinizi karşılayacağımdan emin olabilirsiniz."

Tarık bey, şahit olduğu bu özgüveni görünce ona ilk kez gülümsedi. "Aksine Lema hanım, beklentilerimizi karşılayacağınıza sizi görür görmez emin oldum."

Berge'nin hafifçe öksürmesiyle Tarık bey ciddileşirken onlara 'buyrun' anlamında elini salladı. Üçü birlikte setin içinde yürümeye başladıklarında Lema çalışan sayısına inanamadı. Modelliği ilk kez yapmıyordu ama ilk kez bu kadar büyük bir projede ve bu kadar büyük bir sette yer alıyordu. Herkes oradan oraya koşturuyor ve işlerini bitirmeye çalışıyorlardı.

"Çekimden sonra büyük çaplı bir reklam medyaya sunulacak. Bütün billboardlarda, ekranlarda, dergilerde, her yerde biz olacağız."

Tarık beyin heyecanla anlatmasıyla Lema da onunla birlikte heyecanlanıyordu. "İsterseniz ben de kendi sosyal medya hesaplarımdan tanıtım yaparım."

"Bunu yapmak zorunda değilsin abim."dedi Berge ona daha fazla iş çıkarmak istemezken.

"Hayır abi yapacağım."

Tarık bey onun sosyal medya gücünü kullanmasının neyi değiştireceğini merak etse de sessiz kalmıştı. Biraz daha sohbet ettikten sonra Lema, Berge ile birlikte hazırlanmak için gitmişti.

Tarık bey yanına gelen asistanı Başak'a baktı. Başak elinde ki çizelgeyi dudaklarına doğru kapatırken Tarık Bey'e doğru yaklaştı. "Tarık bey, inanılmaz bir fırsat edindik. Bu kızın varlığı bu projeyi daha da değerli kılacak."

Tarık bey şaşkınlıkla ona baktı. "Ciddi misin? Sana bunu düşündüren ne? Kız evet çok güzel ama modellik becerilerini henüz göremedik."

Başak telefonu açtı ve Instagram'a girdi. Takipçi sayısını gören Tarık beyin eli ayağı titrerken 300 milyonu geçen takipçi sayısına inanamadı. Ve her sayfayı yenilediğinde artmaya devam ediyordu.

"Bu kız son aylarda Dünya'yı yerinden oynatıyor. Her yerde o var. Medya değeri inanılmaz yüksek. Ayrıca bu kız sahip olduğu yeteneklerle ve dahi olmasıyla biliniyor." Ardından tek tek onun sosyal medya hesaplarını gösterirken hepsinde takipçi sayısı o kadar yüksekti ki Tarık bey dehşet içindeydi.

Başak kendinden emin bir sesle devam etti. "Tarık bey, önceki modele kolunu kırdığı için teşekkür etmeliyiz belki de. Lema Akarcalı'dan daha iyisini bulamazdık."

Tarık bey karşısındaki kızın kim olduğunu daha iyi anlarken son zamanlarda yoğun iş temposunu azaltması gerektiğini düşündü. Çünkü bu tempo interneti ele geçiren bu cevheri kaçırmasına sebep olacaktı.

Lema onu yönlendirdikleri sandalyeye otururken anında başına bir sürü kişi üşüşmüştü. Saçıyla üç kişi makyajı ile iki kişi ilgilenecek olmalıydı.

Beşi de karşılarında ki kızı hayretle incelemeye başlarken acele etmeleri gerektiğinin farkındaydı. Makyözlerden biri elinde far paleti ile ona yaklaşırken sanki karşısındaki kız bir insan değilmiş gibi hissediyordu. Bir meleğin insan suretine büründüğünü düşünüyordu.

"Gözleriniz...parlıyor."

Lema bunu diyen kadına oyuncu bir tavırla baktı. "Kötü mü?"

"Hayır, aksine çok güzel. İlk kez böyle gözler görüyorum."

Saçıyla ilgilenen kuaförlerden biri saçlarının aralarına karışan altın telleri elinin arasına aldı. Birkaç saniye inceledikten sonra bu saçların boya olmadığına emindi.

Makyözler ona makyaj yaparken onun içinde ışık kürelerinin hareket ettiği gözlerine tepkisiz kalmaya çalışsalar da bu görmezden gelinecek bir şey değildi. O gözlere bakınca sanki bir sonsuzluk görüyorlardı.

Saçı ve makyajı bitince makyözlerden biri merakla sordu. "Lema hanım normalde vücut makyajı da yapmamız lazım ama anlaşılan gerek yok. Vücudunuzda, vücut yağı veya simli losyon mu var?"

Lema başını iki yana salladı. "Hayır bu benim kendi cildim."

Hepsi inanamaz gibi ona bakarken nazikçe gülümsemiş ve ondan uzaklaşmışlardı. İçlerinden biri diğerine fısıldadı. "Tanrılar onu güzellikle kutsamış olmalı."

Lema ardından ona verilen siyah bir elbiseyi giymişti. Askılı, siyah saten elbisenin oldukça derin bir yırtmacı vardı. Topuklu ayakkabılarının üzerinde arka taraftan çıktığında ileride abisini ve Tarık beyi gördü. Tüm gözler ona dönmüşken Berge bile şaşkınlıkla kardeşine bakıyordu.

"Minik kuş, çok güzelsin."

"Teşekkür ederim abicim." Kibar bir şekilde gülümserken Lema bunca insanın içinde nasıl davranacağını bilecek kadar görgü sahibi ve akıllı bir kızdı.

Lema, abisinin de çekim için hazırlandığını görürken onunla birlikte poz verecek olmasına hâlâ inanamıyordu. Tüm bunlar onun için bir rüya gibiydi.

Berge ona elini uzattığında Lema zarif bir şekilde o eli tuttu. Abi kardeş beyaz perdenin önüne ilerlediklerinde Akarcalılar'ın sahip olduğu güzellik herkesi etkiliyordu.

"Herkes hazırsa başlayalım."dedi Tarık bey kendini toplamaya çalışırken.

Berge onu izleyen küçük kız kardeşine döndü. Böyle bir proje de ilk kez yer almasına rağmen oldukça sakin görünüyordu. "Endişelenmiyor gibisin. Kötü gitmesinden korkmuyor musun?"dedi Berge ona gülümseyerek fısıldarken. Elini onun saçlarına koydu ve okşamaya başladı.

Lema başını iki yana salladı. "Sen yanımdasın abi, endişelenmem gereken bir durum yok." Tatlı bir gülümseme ile abisine ufak bir cilve yaparken Berge'nin adeta gözleri ışıldamıştı. İkisi de birbirine bakarken ilk flaş sesi duyulmuştu.

Tarık bey daha ilk fotoğraftan ne kadar muhteşem bir sonuç aldıklarına bakarken bunu kullanacağından emindi. Öylesine doğal ve öylesine büyüleyici bir aura ile çevriliydiler ki daha iyi sonuçlar elde edeceklerinden eminlerdi.

Bir sonraki pozda ise Lema, Berge'nin önüne geçmiş ve Berge elini onun belinin iki yanına koymuştu. Sonraki pozda Lema yan durmuş ve bir elini Berge'nin omzuna koymuştu. Kameraya bakışları o kadar güçlüydü ki Tarık bey bu sonuçlardan tıpkı o kızın dediği gibi oldukça tatmin oluyordu.

"Şimdi biraz daha sıcak ve samimi pozlar istiyorum. İnsanlara o abi kardeş sevgisini hissettirin."

Görüntü yönetmeni Tarık beyden gelen istek üzerine Berge kardeşini kendine çekti ve onu göğsüne bastırdı. Ardından yanağını onun saçlarına yaslarken bakışları kameradaydı.

"Çok iyi!"

"Böyle devam edin!"

Üstlerinde onlarca flaş patlarken Lema bu hissi ne kadar sevse de abisiyle olması daha güzel bir histi. Poz değiştirirlerken bu defa abisinin yanaklarını zarifçe avcu içine almışken Berge de onun belinden tutmuştu. Bir sonraki pozlarında Lema ışıldayan bir gülümseme sunarken Berge de onun gibi gülümsüyordu.

"Poz değiştirin!"

Berge bu defa kardeşini bir omzuna oturttuğunda yüzünde keyifli bir gülümsemeyle bir yandan koluyla onu destekliyordu. Lema şaşkınlıkla ona bakarken bir flaş daha patladı.

"Mükemmel, mükemmel!"

Bir süre daha birlikte poz verdiklerinde Berge bile kardeşinin bu denli profesyonel olmasını beklemiyordu. Bunu başaracağından emindi ama tahminlerinin ötesine geçmişti.

"Şimdi Lema hanımdan birkaç yalnız poz alacağız."

Berge ona göz kırpıp beyaz perdeden uzaklaşırken çekimler son hızla devam ediyordu. Lema bir elini yırtmacına koyarken biraz öne doğru eğildi. Bir askısı omzundan kaysa da onu düzeltmedi.

Flaşlar durmaksızın patlarken Tarık bey çıldırmış gibiydi. Neredeyse birazdan arayıp kolunu kıran modele teşekkür edecekti.

Çekimlerin ilk kısmı tamamlandığında Lema abisinin kolunun altına girerken Tarık bey onu alkışlayarak yanlarına geldi.

"Bravo Lema hanım, bravo!"

Elini uzattı ve beklemeden Lema'nın elini elleri arasına alıp yukarı aşağı salladı. "Muhteşemdiniz. Diyecek kelime bulamıyorum."

Lema'nın elini hâlâ bırakmazkan Berge kısık gözlerini ona dikti. "Kardeşimin elini bırakın lütfen. Canını yakacaksınız." Kibar dilli üstü kapalı uyarısını Tarık bey anında almıştı. Son cümlesini de bahane olarak sunmuş ve iş ciddiyetini korumuştu.

Tarık bey biraz daha iltifat ettikten sonra uzaklaşırken Berge mırıldandı. "Ahmak, seni zehirleyeceğim."

Lema kıkırdarken gözleri altı tekerlekli devasa bir fanusa takıldı. Buraya ilk geldiğinde de görmüştü ama dikkat etmemişti. 10 kişi onu çekimin olacağı alana ittiriyordu. Lema içi su dolu olan fanusa bakarken eşya da yerleştirildiğini görmüştü.

Onu üstünü değiştirmesi için tekrardan arkaya götürdüklerinde bu defa oldukça soft bir makyaj yapmış ve beyaz askılı bir elbise giydirmişlerdi. Lema dünden sonra bir süre beyaz elbise giymek istemese de bu karşı çıkılabilecek bir konu değildi.

Yarım saatin sonunda onu hazırladıklarında Lema beyazlar içinde ki bir kuğu gibiydi.

Arka taraftan tekrardan çıktığında Lema bu defa hazırlanan ortama şaşkınlıkla baktı. Görür görmez o devasa fanusun içinde fotoğraf çektireceğinden emin olmuştu.

"Abi, su altı çekimi mi yapılacak?"

"Evet. Bunu yapabilen çok model yok. O yüzden önceki modelden sonra o kadar tanınan yeni birini bulmak zahmetli olacaktı."

Lema hafifçe başını salladığında Berge endişeyle ona baktı. "Sorun olur mu? Zorlanacaksan eğe-"derken Lema onun sözünü kesti.

"Sorun yok abi,"dedikten sonra gülümsedi ve fısıldadı. "Su gücüm olduğunu unuttun mu?"

"Biliyorum ama,"derken ne kadar kararsız gözüktüğü anlaşılıyordu.

Lema ona daha önce profesyonel bir yüzücü ve dalgıçı öldürdüğünü söylemek istedi ama şuan bundan bahsetmek için pek iyi bir ortam değildi.

"Başlıyoruz. Herkes işinin başına geçsin." Tarık bey herkesi yönlendirirken Lema ile Berge'nin yanına geldi. Önceki çekimde çok iyi olsa da bu kızın su altı çekimlerini nasıl gerçekleştireceğini bilmiyordu.

"Lema hanım, suyun altında nefesiniz tükendiği an kendinizi zorlamadan çıkıp nefes alın lütfen."

Tarık bey ona uzun uzun yapması ve dikkatli olması konusunda hususları anlatırken olası bir tehlikede anında müdahale edecek insanların yanlarında bekleyeceğini de söylemişti. Ardından devasa dikdörtgen şeklinde fanusun merdivenlerinden çıkmaya başladı. Yaklaşık 5-6 metrelik bir suyun içine dalması gerekiyordu.

Merdivenler bittiğinde ayaklarının ucunda ki suya bakarken yönetmenden ve abisinden talimat bekledi.

"Başlayabilirsin."

Tüm set o an bunu izlerken Lema herkesi rahatlatmakta biraz fayda olduğunu düşündü. Suya arkasını dönerken sıçradı ve ters takla atarak suya daldı.

Berge kendine engel olamazken sırıttı. Kardeşi gerçekten gösteriş yapmayı seviyordu.

Herkesin gözleri irileşirken Lema suyun dibine doğru yüzdü ve enerjiyle kendini zeminde tutarken suyun onu yüzeye çıkarmasını engelledi. Camın arkasından onu izleyenlere el salladığında flaşlar üzerinde patlamaya başlamıştı bile.

"İnanılmaz bir kızmış."dedi Başak şaşkınlıkla.

Onu hazırlayan makyözler ve kuaförler de bu ana tanıklık ederken kimseden çıt çıkmıyor, sadece flaş sesleri duyuluyordu.

Lema bulunduğu alanda bulunan koltuklara ve düşünülmüş detaylara beğeniyle bakarken kendini zeminden biraz yükseltti. Böylece buraya hazırladıkları odanın ortasında suyun içinde duruyordu. Oturuyomuş gibi yaparken bacaklarını üst üste attı ve kollarını suyun için de serbest bıraktı. Flaşların ardı arkası kesilmezken bu defa suyun içinde baş aşağı durdu. Elbisesi kalçasına kadar sıyrılırken baş aşağı bir şekilde dalış pozisyonu aldı.

Ardından verdiği poz ise bir balerin pozuydu. Bir bacağını dizinden bükerken bir kolunu havaya kaldırdı.

Suyun içerisinde bir kuğu gibi süzülürken hiç zorlanmadan pozlar vermeye devam etti.

"Bu kız ekranlar için doğmuş olmalı."dedi bir kameraman hayretle.

Onlar bunu düşünürken Lema'nın düşündüğü ise çok sevdiği abisi için en iyisini yapabilmekti. İnsanları daha fazla şüphelendirmemek için yüzeye çıkmış ve nefes alıp yeniden dalış yapmıştı. Suda kendi etrafında dönerken sıyrılan elbisesi ve süzülen uzun saçlarıyla bir melek gibi görünüyordu.

Ardından zemine inerken bacaklarını yerde sıfır açması ile sette alkış sesleri yükselmişti.

"Bir anını bile kaçırmayın. Çekmeye devam edin!" Tarık bey kameramanlara bağırırken kendisi bile gördüklerine inanamıyordu.

Lema ardından köşede ki tek kişilik koltuğa otururken ayaklarını önünde ki puf mindere koydu. Ardından başını geriye yaslarken uyuyormuş gibi yaptı.

"Şahane!" Tarık beyin bağırışları seti inletirken Lema bu defa suyun içindeki avizeye doğru ilerledi. Bu aslında fanusun dışında ki tavandan gelen bir aparatla tutturulmuştu. Lema bir eliyle avizeye tutunurken vücudunun geri kalanını serbest bırakmıştı. Bu şekilde avizeyi tutmazsa yere düşecek gibi bir imaj vermişti.

Ardından Lema bir denizkızı gibi suyun içinde yüzmüş ve vücudunu kıvırmaya devam etmişti.

Berge sette aklını kaybeden insanlara baktıkça gülmemek için kendini sıkıyordu. Ciddiyetini korumaya çalışırken kız kardeşinin şuan ne kadar eğlendiğini tahmin edebiliyordu

"Kaç yıldır setlerdeyim. Böyle çekim görmedim."dedi bir kameraman şaşkınlıkla.

Çekim artık sona ererken Lema cama doğru yaklaştı ve ellerini cama yasladı. Dudaklarında inci gibi bir gülümseme belirdiğinde kızın güzelliğine herkes hayran kalmıştı.

Lema suyun yüzeyine çıkarken orada onu bekleyen güvenlik ona elini uzattı. İlgi dolu bakışları karşısındaki kız da dolaşırken Lema onun elini tuttu ve fanusun içinden çıktı. Ardından merdivenlerden indiğinde ona hemen bir havlu vermişlerdi.

"Nasıldım, nasılsın?" Lema heyecanla sorarken set hâlâ sessizdi. Ufak fısıltılar dışında ses çıkmazken Tarık bey coşkuyla bağırdı. "HARİKAYDINIZ LEMA HANIM!"

Ardından sette bir alkış koptuğunda insanlar onun başarısını takdir ediyordu. Lema'nın da gözleri ışıldarken kocaman bir gülümsemeyle abisinin yanına gelmesini izledi.

"Abicim, projene uygun oldu mu?"

Berge'nin dudakları kıvrılırken eğildi ve onun yanaklarına birer öpücük kondurdu. "Hayal ettiğimden bile güzeldi."

Lema'nın yüzü aydınlanırken neşeyle şakıdı. "Çok sevindim!"

Ardından çalışanlar üşümemesi ve üstünü değiştirmesi için onu arkaya götürürken Berge ve Tarık bey onun gidişini izlemişti. Sette ki herkes ona bir prenses gibi davranıyor, Lema anında herkesle sohbet etmeye başlıyordu. İnsanlar onunla konuşmaya çalışırken Tarık bey başını iki yana salladı.

"Sadece yetenekli ve güzel değil. Aynı zamanda sosyal becerileri de çok yüksek. Tüm seti peşine takmayı başardı. Sanki büyülü bir havası var."

Berge gururlu gözlerle kardeşini izlerken Tarık beyi onayladı. "Öyledir."

"Berge bey,"derken Tarık bey ona dönmüştü. Daha önce hiçbir şeyden bu kadar emin olmamış gibi kelimelerinin üstüne bastırdı.

"Kardeşiniz bir yıldız."

♠️

Lema, akşam yemeğinde çekim hakkında ve setin ne kadar inanılmaz olduğu hakkında konuşmaktan tabağının yarısını bile bitirememişti.

Deha onun susmayacağını anlayınca çatalını ondan aldı ve tabağında ki etten bir parça alıp Lema'nın ağzına soktu. Lema'nın kaşları çatılırken sinirle hızlı hızlı çiğneyip yuttuğunda Pars ve Reha dudaklarını gülmemek için birbirine bastırdı.

"Didy,"dedi sinirle. "Sen ne yapıyorsun?"

"Konuşmaktan yemek yiyemedin."diyen Deha bu sefer de onun ağzına bir brokoli tıktığında Lema'nın yüzü buruştu. Lema onu zar zor yuttuğunda tam ağzını bir şey demek için açmıştı ki Deha bu sefer de ağzına salata sokmuştu. Lema'nın gözleri dehşetle açılırken sinirle Deha'nın elinde ki çatalı çekerek aldı.

Deha da dayanamayıp gülerken Lema kafasını kime çevirse güldüğünü gizlemek için yüzlerini çeviriyorlardı.

Yemekten sonra Lema salonda Berge abisiyle sosyal medya hesaplarından proje tanıtımını yapmış, bugün çekilen fotoğraflardan birkaçını hesaplarda paylaşmıştı.

İşleri bitince bilgisayarı kenara koyarken Lema göz ucuyla babasına baktı. "Telefonum olsaydı daha kısa sürebilirdi ama neyse."

"Boşuna uğraşıyorsun babacım."dedi Agâh bey kahvesinden bir yudum alırken.

Lema homurdanırken bilgisayarına gelen bir mail bildirimiyle bilgisayarı tekrardan kucağına çekti. Bankadan gelen bir bildirimdi. Neler olduğunu anlamazken hesabına girmesiyle gözleri irileşti.

"Ne?!"

Ani bağırışı ile herkes ona dönerken Pars, "Ne oldu?"diye sordu.

"Hesabıma 15 milyon dolar yatmış."dedi Lema şaşkınlıkla.

"Bu muydu?"dedi Berge gözlerini devirirken. "Yatırmalarını ben söyledim."

"Ama neden?"dedi Lema abisine dönerken. Berge yanında oturan kardeşinin elinden tuttu ve alnına bir öpücük bıraktı.

"O senin hakkın çünkü abicim. Proje yayınlandıkça yatırmaya devam edeceğim."

"Ama ben bunu senin için yapmıştım."dedi Lema kaşlarını çatarak.

"Konu kapandı minik kuş. O senin paran." Berge itiraz istemeyen bir tonda konuştuğunda Lema ofladı.

"O kadar çok param oldu ki neye harcayacağımı bilmiyorum." Lema isyan ettiğinde Eflah gözlüğünü kaldırdı. "Tek derdin bu olsun."

"Alışveriş yapabilirsin."dedi Reha ona fikir sunarken.

Lema elinde bilgisayarıyla oturduğu yerden kalkarken, "Bu harika bir fikir Riry."dedikten sonra bakışları göz ucuyla babasına uğradı. "Ama telefonum olmadığı için bilgisayardan yapmak zorundayım."

Herkesten gülüşme sesleri yükselirken Agâh bey hâlâ tepkisizdi. Lema bunu görünce söylenmeye devam etti. "O yüzden her yerde bu kocaman bilgisayarı kullanmak zorundayım."

Durumu biraz daha dramatize ederken devam etti. "Bu bilgisayarı taşımaktan kollarım koptu! Dün kolum yandı benim. Taşıyamıyorum."dedi kollarının tamamen iyileşmiş olmasına rağmen.

Eflah gülüşünü eliyle gizlerken Para hafifçe öksürdü. Akel açık açık sırıtıyor Berge ise babasının duymazdan gelmelerine gülüyordu. Reha ve Deha ise onun gibi telefonsuz olduğu için Lema'yı destekliyorlardı.

"Kolların iyileşti Lema."dedi Agâh bey.

"Belki de bilgisayarımdan alışveriş yaparken kendime bir telefon almalıyım." Akel bir kahkaha patlattığında Agâh bey, oğluna ters bir bakış attı.

"Küçük hanım, telefon alamazsın."

Lema'nın yüzü asılırken emin olmak için sordu. "Kendime mi alamam yani?"

Agâh bey onu onayladı. "Evet, kendine alamazsın."

Lema ayağının ucunda ki Bambam'ı tutup kaldırırken gözleri bilmiş bilmiş parlıyordu. "O zaman Bambam için almak istiyorum."

Deha'nın ve Eflah'ın bile ciddiyeti kaybolurken herkes kendini sıkmaktan kızarmıştı. Agâh bey çatık kaşlarla oğullarına sonra elinde yavru bir jaguarla ona bakan ördekli pijamalar içindeki kızına baktı. Tam gülecekti ki bir baba olarak şuan bunu yapmaması gerektiğine karar verdi.

Lema iç çekerek bilgisayarının başına dönerken bir elinin parmakları şortunun kenarlarında geziyor, gözleri de onunla dalga geçen abilerinde dolaşıyordu. "Babacım, sanırım bilgisayarım bozuluyor."

"Evde bir sürü var. Başkasını kullan."dedi Agâh bey artık pes etmemeye çalışırken.

"Evde ki bütün bilgisayarlar bozuluyor."dedi Lema. "Telefon olsaydı bozulmazdı baba."

Agâh bey artık pes ederken cezayı ona mı verdi kendine mi verdi sorguluyordu. İç çekerken söylendi. "Çalışma odamda ilk çekmecede. Git al."

Lema heyecanla koltuğun üstünde ayağa kalktı. Ördekli pijama giydiği için altına da ördekli çorap giymişti. Koltuğun tepesine basarak yere zıpladı sonra koşarak salondan çıktı. "Teşekkürler babacım!" Sesi koridorda yankılanırken Agâh bey de daha fazla dayanamayıp hafifçe güldü.

"Bu kızdan her şeyini alın telefonunu almayın. Sadece bir gündür telefonu yok evdeki herkese ayrı ayrı sardı."dedi Eflah gülerken.

"Hiç susmadı. İnanılır gibi değil."dedi Deha başını küçük bir tebessümle iki yana sallarken.

Berge'nin gözü Lema'nın açık bıraktığı bilgisayarda kalırken internette son arattığı siteyi görünce kahkalara boğuldu.

"İnternette, telefonsuz nasıl hayatta kalınır diye aratmış." Kahkahalarının arasından zor konuştuğunda bunu duyunca herkes gülmeye başlamıştı.

"Evimize bu kadar renk getirdiğine inanamıyorum."dedi Pars sıcak bir tebessümle.

"Ve dağınıklık."dedi Eflah çevresini gösterirken. Lema salonda her yere kıyafetlerini atmış, yardımcıları Gül Hanım'ın yaptığı tatlıları yiyip salonun ortasında ki sehpaya bırakmış ve rahat edemediği için diğer koltuklarda ki yastıkları alıp kendi oturduğu koltuğa koymuştu.

"Bazen küçük bir kızı büyütmek zor olabiliyormuş."dedi Agâh bey durgun bir sesle. "Ama nedense bu beni çok mutlu ediyor. Kızım bizimle olduğu için mutluyum.

Reha kollarını bağlarken bakışları kardeşinin her yere izini bıraktığı salondaydı. "Biz de çok mutluyuz baba. O yokken nasıl yaşayabildik aklım almıyor."

Berge hafifçe başını salladı. "Tanrılar bir daha bizi onun yokluğu ile sınamasın."

Birkaç dakika sonra Lema elinde telefonuyla geri döndüğünde yüzündeki şapşal sırıtma herkesin onunla dalga geçmesine sebep olmuştu. Agâh bey kol saatine bakarken Lema babasının dudaklarında oluşan bu gülümsemeyi tanıyordu.

"Zamanı geldi. Televizyonu açın bakalım."

Lema neler olduğunu anlamazken Deha televizyonu açmıştı. Ardından bir haber kanalında durduğunda Lema anlamayarak abilerine ve babasına baktı.

"Siz haber izlemezsiniz ki."derken gördüğü haberle gözleri büyüdü. "Hadi canım."

"Dünya'nın en görkemli ve en zengin ailelerinden biri olan Starklar'ın çöküşü mü geliyor? Dünya'ya servetleri ile nam salmış olan bu ailenin gelin de neler yaptığına bir göz atalım."

Spiker anlatmaya devam ederken Lema koltukta biraz öne kaydı ve heyecanla tekrarladı. "Hadi canım."

"Maalesef haberlerimiz kötü bir yönde. Bu ailenin sevenlerini büyük bir hayal kırıklığına uğratacak. Bu yüzdelik dilimler de ve istatistikler de gördüğünüz üzere Starklar yıllardır kendi ülkelerinden vergi kaçırıyor. Sadece bu kadar da değil..."

Spiker onların her şeyini ortaya dökerken Lema kıkırdadı. "Yok artık ya." O kadar eğlenerek izliyordu ki Akel ekrana bakmak yerine küçük kardeşini izlememek için zor duruyordu.

"Ve bu şekilde Starklar'ın kendi içlerinde bir uyuşturu karteli barındırdığını ve uyuşturucu ticareti içinde olduğunu da öğrenmiş bulunmaktayız. Pek çok yasa dışı suçlarla yargılanan Starklar için sayısız dosya açıldı ve incelemeler hâlâ devam ediyor."

Lema gülen gözlerle ailesine döndü."Siz yaptınız değil mi?"

Agâh bey ağır ağır başını salladı. "Elbette." Gözleri kızıl bir ışıkla parlayıp sönerken negatif enerjisi vücudundan sızıyordu. "Çocuklarıma zarar veren kimseyi görmezden gelmem."

"Dünya'nın bir çok yerinde Starklar'ın tutuklanması için büyük protestolar başlamış durumda. Starklar yerle bir olan itibarlarını toplayabilecekler mi? Hisselerinde ki düşüşler onları daha da saldırganlaştırdı. Şimdi bahsedeceğimiz kişi ise Lema Akarcalı."

Lema'nın yüzünde ki gülümseme kendi ismini duymasıyla solarken endişeyle abilerine baktı ama Pars hızla onun yanına gelmiş ve onu göğsüne çekmişti. "Kötü bir şey değil abim sadece izle."

"Bu ismi artık hepimiz tanıyoruz. Akarcalılar'ın ailesine yeni katılan en küçük üyesi. Aynı zamanda bir zamanlar yaşayan kraliçe olarak anılan Ahenk Eva'nın da biricik kızı. Hepimiz onu yetenekleri ve güzelliği ile tanıyıp severken anlaşılan Starklar bundan oldukça rahatsız olmuş."

Spiker kulaklığına dokunurken bu canlı haberin izlenmesinin milyonları bulduğunu öğrendi. Her saniye izleyiciler daha da artıyordu. Çok duraksamadan anlatmaya devam etti.

"Üzülerek söylemek zorundayım ki Starklar'ın bir sonraki hedefi henüz liseye giden bu küçük kızdır. Medyada ki başarılarından rahatsız olarak ondan kurtulmak istediklerini ve bugün ona silahlı bir saldırı yaptıklarını öğrenmiş ve doğrulamış bulunmaktayız."

Lema şok içinde ekranda konuşan kadını dinlerken sonrasında verilen görüntülere baktı. Bunlar gerçekten de bugüne aitti. Starklar'ın adamlarının onlara ateş açtığı, önünü kestiği ve helikopterle füze gönderdikleri videolardı. Ancak videoda Berge abisinin ve kendisinin yaptıkları görünmüyordu. Sadece bir sahnesinde arabanın içinde ki Berge abisini ve kendisini kanıt olarak göstermişlerdi.

"Starklar, yine en zenginler arasında bulunan Akarcalılar'dan biricik kızlarını almak istiyor. Dünya'nın her yerinde yardımları bulunmuş Ahenk Eva'nın milyonlarca seveni bu duruma büyük tepki gösterdi ve protestolar şiddetini arttırıyor. Sadece bu kadar da değil."

Lema yeni kavuştuğu telefonunun bildirimlerden çıldırmış gibi ötmesini duymazdan gelirken elini şaşkınlıkla ağzına kapatmıştı. Ailesinin bu kadar ileri gideceğini tahmin bile edemezdi. Ama anlaşılan artık tahammülleri kalmamıştı.

"Hepimiz Lema Akarcalı'nın bebekken öldü gösterilip kaçırıldığını öğrendik. Ve bunları yapanın Starklar olduğunu öğrendik! Birazdan kanıtları tek tek ekranlara sunacağız."

Spikerin yüzü hüzne boğulurken devam etti. "Aynı zamanda Ahenk Eva'nın şüpheli ölümünün katillerinin de Starklar olduğunu doğrulamış bulunmaktayız."

Ardından ekrana Lema'nın bir zamanlar çok yakından tanıdığı biri çıktı. Yetimhane de çalışan temizlikçiydi. Ama Lema onun öldüğünü düşünüyordu. Gördüklerine tepki bile vermezken temizlikçi adam bu olayın arkasında Starklar olduğunu, ara ara gelerek Lema'yı kontrol ettiklerini söyledi. Ardından ekranda evraklar belirirken açık açık görülen Stark mührü her şeyi açıklıyordu.

Ekrana bir sonra ki çıkan ise birden fazla kişiydi. Ellerinde kelepçeler vardı ve Starklar'ın kendilerine zorla Ahenk Eva'yı öldürttüğünü söyleyip haykırdılar.

"Gördüğünüz üzere Starklar henüz reşit bile olmamış bir kız çocuğuyla kafayı bozmuş durumda. Lema Akarcalı doğduğundan beri bu ailenin başına sardığı talihsizlikler ve belalarla uğraşmaktadır. Bu olanları ayıplıyor ve kınıyoruz. Lema Akarcalı'nın da bir an önce bu aileden kurtulabilmesini diliyoruz. Bu olaylar Dünya mahkemesine taşınmış durumda. Starklar bile bu olaydan paralarıyla sıyrılamayacaktır."

Ardından ekrana Dünya'nın dört bir yanında süren protestolar verildi. İnsanlar sokaklarda onların katil olduğunu, cezalarını çekmeleri gerektiğini, Lema Akarcalı'nın korunması gerektiğini ve uyuşturucu tüccarlarının dışarıda olmaması gerektiğini haykırıyorlardı.

İnanılmaz bir kalkınma vardı ve bu gerçekler Dünya da yeri yerinden oynatmıştı. Haber sona erdiğinde ve tekrar başa döndüğünde Lema enerjisiyle kumandayı eline çekip kanalları gezmeye başladı. Her kanalda olması gereken diziler, filmler, programlar hiç biri yoktu. Acil haber başlığı altında her kanalda sadece bu haber dönüyordu.

Sadece kendi ülkelerinde ki kanallar değil, global kanallarda da farklı diller de bu haber veriliyordu. Lema hangi kanala gitse kendi resmini görüyordu. Gözleri dehşetle irileşmişken içinde nedense onu huzursuz eden bir his vardı.

Telefonunu açarken bir eli ağzından inmiyordu. Twitter'da global sayfada ki her haber onunla ilgiliydi. Herkes onu etiketleyerek tweet'ler atıyordu.

Tiktokta şimdiden onun için yapılan sayısız arama başlığı varken insanlar onun hakkında video yapmaya başlamışlardı. Lema anasayfadayken bile ekranı yenilemesine rağmen kendisi hariç tek bir haber yoktu.

Bir sonraki durağı Instagram oldu. Takipçi sayısının 400 milyona ulaşmak üzere olduğunu görünce neredeyse dudağı uçukluyordu.

"Olacak iş değil."dedi korkuyla karışık bir şokla.

Lema oturduğu yerden kalkarken telefonunu koltuğa fırlattı ve salonda ileri geri yürümeye başladı.

"Lema ne oluyor?"dedi Akel gözlerini kısarken.

"Benim içimde kötü bir his var. Bir şey olacak abi. Buna sessiz kalmayacaklar." Lema panik içinde konuştuğunda Eflah ayağa kalktı ve onu durdu.

Onun küçük yüzünü avuçları arasına alırken yatıştırıcı gözlerle ona baktı. "Sakin ol. Ailemize bir şey olmayacak Lema. Tamam mı abim?"

Lema ağır ağır başını sallasa da sanki nefes almakta zorlanıyor gibiydi. "Korkuyorum. Bir şey yapacaklar."

"Lema beni dinle, beni dinle. Bana bak abim." Eflah onun odağını ve gözlerini kendi üstüne çekmeye çalışırken Lema da sakin olması gerektiğinin farkındaydı. Kalbi sıkışırken gözlerini abisine dikti.

"Ne yaparlarsa yapsınlar biz her zaman bir yolunu buluruz. Tamam mı?"

Lema sessizce başını sallarken bakışları yeniden televizyona kaydı. O temizlikçinin konuştuğu video oynuyordu. Ama anlamadığı şey bu adamın bunu itiraf etmeye nasıl gönüllü olduğuydu?

Lema adamın duygusuz gözlerine ve oldukça sağlıklı görünen cildine baktı. "Bu adam hipnoz altında."dedi Lema Deha'ya ve Eflah abisine dönerken. "Adamın cildindeki yaşlılık lekeleri bile gitmiş. Ona işkence ettiniz değil mi? Ardından iyileştirip hipnoz altına aldınız."

Ardından sonraki videoda annesini öldürdüklerini haykıran adamlar vardı.

"Siz annemi öldürenleri öylece polise teslim etmezsiniz. Ayrıca annemi doğrudan Starklar'ın öldürdüğünü biliyoruz. Bu adamları da hipnoz altına aldınız değil mi? Üçünü de kesin mahzenden çıkardınız."

Akel'in alkış sesiyle Lema ona döndü. "Her zaman olduğu gibi çok zekisin kardeşim." Ardından parmağıyla televizyonda ki temizlikçi adamda ve mahzenden çıkardıkları üç adamda gösterdi.

"Bu zavallılar önemli değil. Bunlar zaten yaşamayı haketmiyor. Sadece Starklar'ın ailemize yaptıklarını daha fazla duyurmamız ve onların imajını bitirmemiz için yardımcı oldular."

Lema başını iki yana salladı. "O adamlar umrumda bile değil abi. Benim düşündüğüm şey Starklar'ın karşılık olarak ne yapacağı."

Lema onlarında ne kadar ileri gidebileceğini biliyordu. Bunu bizzat deneyimlemişti, bizzat yaşamıştı. Onlar ailelerinden üç kadın almıştı. Onu da ailesinden ayrı büyütüp işkencelerle deneyler yaparak bir yetimhane de büyütmüşlerdi. Ve şimdi de dur durak bilmeden saldırıyorlardı. Her saldırıları bir öncekinden daha büyük oluyordu.

Salona giren Kemal ile birlikte herkes sessizleşirken Kemal, Agâh beye döndü.

"Beyim, dediğiniz üzere Starklar'ın Kanada'da bulunan, Rusya'da bulunan ve İtalya'da bulunan üslerine bomba yerleştirildi. Ne yapalım?"

Kemal'in sorusuyla Agâh beyin dudaklarında kindar bir gülümseme belirdi. Acımasız bir sesle Kemal'i yanıtladı. "Patlatın."

Gözleri kızıla bürünürken sesinden buram buram güç yayılıyordu. "Onlara bombalarla oynamak nasıl oluyormuş gösterelim."

Tüm Akarcalı ailesinin gözleri kızıla bürünürken Kemal aldığı emirle salondan çıkmıştı. Çıktığı gibi Kemal gerekli emirleri adamlara iletmiş ve tek bir tuşla Starklar'ın üç üssünü de havaya uçurmuşlardı.

Lema ailesine hayretle bakarken eli sıkışan göğsüne gitti. Bunları kendisi yapsa bu kadar sorun etmezdi ama ailesinin yapması etinden et koparıyordu. Şimdi ailesini daha çok hedef alacaklardı. Kendisi hedef alınsa yine sorun etmiyordu ancak ailesi? Ailesi hedef olursa Lema'nın oksijeni tükenir, aldığı nefesler ona zehir olurdu.

"Siz bunları mı planlıyordunuz? Neden bana söylemediniz!"

"Fırsatımız kalmıyordu çünkü Lema."dedi Deha ona kızarken. "Bir gün ölümden dönüyorsun, öbür gün peşine Stark takıyorlar. Sonrasında olduğumuz alana şehrin yarısını yok edecek kadar bomba koyuyorlar. Ve bugün silahlı saldırıya uğradın. Füzelerle saldırdılar füzeler!"

"Öylece elimiz kolumuz oturmamızı bizden bekleme sana söyledik."dedi Eflah gözlüğünü kaldırırken. "Akarcalılar bu savaştan kaçmayacak."

Akel kıkırdadı. O kadar keyifliydi ki aldığı hazdan ölebilirdi. "Arka plandan çok daha fazlasını yapıyoruz küçük kardeşim. Onları her an bize bulaştıkları ana pişman ediyoruz." Bacak bacak üstüne atarken diliyle alt dudağını ıslattı. "Kardeşime saldırmak neymiş onlara göstereceğim. Her şey daha yeni başlıyor petite fée."

Lema onlarında durmaya niyetinin olmadığını anlarken elinden gelen tek şeyin onları korumak olduğunu anlayabiliyordu. Düşmanları zayıf değildi. Aksine her fırsatta onların korumalarını aşıp bir şekilde saldırmanın bir yolunu buluyorlardı. Şimdi köşeye sıkışmıştı.Ve köşeye sıkıştığı zaman bir yavru kedi bile tehlikeli olurdu. Karşılarında Dünya'nın en güçlü iki ailesi ve üstün güçlere sahip bir konsey vardı. Ve peşlerinde de yüz binlerce müritleri vardı.

Kalbi kendisi için değil, ailesine bir şey olacak korkusuyla kasılırken sakinleşmeye çalışsa da bunu beceremiyordu.

Berge soğuk ama sevgi dolu gözlerle kız kardeşinin saçlarını okşadı. "Sana söyledim Lema. Seni kimse bizden alamaz. Buna izin vermeyiz." Gözleri nefrete bulanırken devam etti. "Seni öldürmek istiyorlar. Babaannemden, yengemden ve annemden sonra şimdi de seni öldürmek istiyorlar."

Eflah sert, ciddi bir tavırla çenesini kaldırdı. Dirseğine kadar kıvrılmış gömleğinden dövmeleri gözüküyordu. "Böyle bir şey affedilmeyecek. Bizler tarafından asla kabul görmeyecek. Ailemizden tek bir kayıp daha vermeyeceğiz."derken Eflah, Lema'ya doğru geldi ve ensesinden tutarak onu kendisine çekti. Alnına bir öpücük kondurduktan sonra fısıldadı. "Özellikle küçük kız kardeşimizi."

Lema biliyordu.

Akarcalılar'ın elinin kolunun uzandığı yerler uçsuz bucaksızdı. Starklar'ın da Rossiler'in de o Konsey'in de kaçacakları yer yoktu. Akarcalılar bu Dünya'ya köklerini salan en büyük ağaçtı ve şimdi dallarından birkaçı isyan çıkartıyorsa o dalları kesip atmasını da bilirlerdi.

Ne de olsa Cennet ve Cehennemden önce var edilen sonsuz boşluğa Araf denmişti. O boşluktan ne çıkacağını bilemezdiniz. Ve Araf'ın terazisinin şaştığı vakit, o boşluk bir karadelik gibi içine çeker ona dair her şeyi yok ederdi.

Lema onlara bir şey demeden koltuğa otururken uzandı ve telefonunu eline aldı. Düşünmekten başı ağrıyor, endişelenmekten dudaklarını ısırıyordu. Haberlerin yaptığı sükse duraksamak bilmiyordu. Her yerde, bütün manşetlerde o vardı.

Telefonunun çalmaya başlaması ile tanıdık olmayan bir numara ile kaşları çatıldı. Numarası sayılı kişi de vardı yani kayıtlı olmayan bir numaranın onu araması garipti. Ailesinin de gözü ona dönerken Lema telefonu tereddüt ile kulağına götürdü.

"Alo?"

"Lema."

"Sare sen miydin?"dedi rahat bir nefes verirken. Sare'nin ismini duyunca abileri de kendi aralarında konuşmaya başlasalarda Sare'yi duyabiliyorlardı.

"Evet. Numaranı okuldayken Reha ve Deha'dan almıştım. Haberleri izledim az önce. Çok endişelendim senin için. İyi misin Lema? Yapabileceğim bir şey varsa çekinmeden söyle."

Lema yutkunurken kelimelerin boğazına dizildiğini hissetti. "Teşekkür ederim Sare. İyiyim, merak etme. Şuan için yapabileceğin bir şey olduğunu sanmıyorum."

"Bu olanlara inanamıyorum Lema. Bugünlerin geçeceğine ve daha iyi olacağına tüm kalbimle inanıyorum. Agâh amcam da, Reha ve Deha da seni bırakmazlar."

"Dediğin gibi umarım iyi olurum."derken Lema'nın sesi durgundu. "İyi ki varsın Sare."

Bir süre konuştuktan sonra kapatmışlardı. Pars kardeşinin neşesini biraz yerine getirmek için onun yanına oturdu. "Sare ile bu kadar iyi anlaştığınızı bilmiyordum."

Lema başını salladı. "O iyi bir kız. Benim gibi değil."

Pars'ın kaşları çatıldı. "O ne demek Lema? Sen de iyi bir kızsın. Birisi sana veya sevdiklerine zarar vermezse, sen kimseye zarar vermezsin. Ayrıca oldukça ince düşünen, anlayışlı bir kızsın. Bir daha kendine böyle deme."

Lema iyi olmadığını bilse de bu sohbet uzadıkça Pars abisinin aksini söyleyeceğini biliyordu. O yüzden sessiz kalmıştı.

Telefonu tekrardan çalmaya başladığında kaşları çatıldı. "Herkese numaramı mı verdiniz?"dedi Reha ve Deha'ya bakarken.

Reha başını iki yana salladı. "Hayır sadece Sare'ye verdik."

"O zaman bu kim?"diye fısıldarken telefonu açtı. "Kimsiniz?"

"Aa Lema bak böyle olmaz. Numaram bile yok mu sende?" Thomas Stark'ın sesiyle odadaki herkes sessizleşirken Lema babasının da işaretiyle telefonunu hoparlöre aldı.

"Ne istiyorsun?"

Thomas Stark net bir sesle yanıtladı. "Canını."

Salonu birden negatif bir enerji basarken Lema abilerine bakmaya bile cesaret edemiyordu. Nasıl olduklarını az çok tahmin edebiliyordu.

"Sen benim canımı alamazsın. Bunu anlaman için kafanı mı koparmalıyım?" Lema sinirli ve tahammülsüz bir sesle konuştuğunda onunda oldukça öfkeli olduğunu anlayabiliyordu. Onca ortaya çıkan gerçeklerden sonra bir de üç tane üssü, yüzlerce adamıyla birlikte patlamıştı.

"AİLENİN SOYADIMIZA NE YAPTIĞINDAN HABERİN VAR MI?"Tüm gücüyle bağırdığında Lema irkildi. Pars elini onun omzuna koyarken herkes telefon ekranından ona bir yumruk geçirebilmeyi istedi.

"Yaptığın pislikler ortaya çıktı diye mi bu kadar sinirlendin soysuz?!" Lema da sinirle bağırdığında birkaç saniye Thomas'ın nefes alış verişleri duyuldu.

"Seni tebrik etmeliyim aslında biliyor musun? Son iki gün içinde Simon'u öldürdün. Bombalardan kurtuldun. Bugün ki silahlı saldırıdan da kurtuldun. Üstüne bu haberler ve patlattığınız Stark üsleri. Kendini akıllı sanıyor olmalısın. Kazandığını mı sanıyorsun Lema? Yeni başlıyoruz." Kin dolu sesi Lema'nın kafasını karıştırırken içinde ki o kötü his gittikçe artıyordu. "Sana bir sürprizim var Lema."

Ardından telefon kapanırken zil sesi duyuldu. Lema'nın nefesleri hızlanırken Gül Hanım kapıyı açmaya gitti. Lema'nın gözleri kapıya doğru yürüyen kadındayken Pars ve babası da hızla oraya gitmişti. Abileri ve üçüzleri de gidince oluşan sessizlikle Lema bir şeyler olduğunu anlamıştı.

Ağır adımları kapıya ulaştığında yerde iki insan ve durumu anlatan birkaç koruma vardı.

"Bir araba, sınırlarımıza girdi bu ikisini fırlattı gitti efendim. İkisinin de üstünü aradık tehlikeli bir şey yok ama ağır yaralılar. Açıkçası kadının ölüp ölmediğini anlayamadık."

Abileri, üçüzleri ve babası endişeyle bir Lema'ya bir yerde ki iki insana bakarlarken Lema'nın yürürken artık bacakları onu taşımıyordu.

"Baba, o-onlar kim?" Sesi titrerken, tüm vücudu da aynı şekilde titriyordu.

Yerde yüzü gözü dağılmış, tanınmayacak hale gelmiş çocuğa baktı. Bütün kemiklerini kırsalarda, her yeri kanla kaplı olsa bile Lema onu ne olursa olsun tanırdı.

"Yankı?"

Her yeri kesiklerle kaplı, parçalanmış kıyafetler içinde ki kadını da Lema mutlaka tanırdı. Evladı gibi onu büyüten kadını tanımaz mıydı? Tanırdı elbet.

"Sevim abla?"

Birden öfkelenirken kararmış bakışlarını korumalara dikti. "SİZİ ÖLDÜRÜRÜM! HEPİNİZİ ÖLDÜRÜRÜM! ONLARI CESET GİBİ YERE ATAMAZSINIZ!" Boğazı yırtılırcasına bağırırken korumalar şiddetle geri savruldu.

Ailesi, Yankı ve Sevim ablayı bariyer içine alsalar da Lema'nın en sinirli anında bile ona zarar vermeyeceğini anlamıyorlardı. Kontrolünü kaybetse de onlara zarar vermezdi.

"Lema sakin ol." Eflah yatıştırıcı bir sesle ona elini uzatırken Lema onları duymuyordu. Dudaklarından acı dolu bir çığlık dökülürken dizleri onu daha fazla taşımamış yere düşmüştü. Gözleri dolarken yanakları ıslanmaya başlamıştı bile.

"Hayır, hayır bu gerçek değil."dedi ellerini saçlarına daldırırken. Ağlaması şiddetleniyor, ona seslenenleri duymuyordu. "Ölmediler, iyi olacaklar. Beni bırakmazlar!"

Eflah hızla kolunda bir kesik açarken hem Yankı'nın üzerine hem Sevim ablanın üstüne damlattı.

"Lema,kızım sakin ol ." Agâh bey ona ulaşmaya çalışırken Lema krize girerek ağlamaya devam ediyordu. Kulağını Yankı'nın göğsüne yaslarken kalbinin atışı o kadar zayıftı ki Lema onun kanlar içinde ki vücudunu kavradı ve sarıldı.

"Yankı lütfen iyi ol!" Feryatları kendisiyle birlikte ailesini de parçalarken üzgün gözlerle onu izliyorlardı.

Yaydığı enerji gittikçe artarken insanlar için ölümcül boyuta gelmişti. Pars ve Agâh bey sıkı bir bariyer örerken Lema öfke ve ağlama krizleri geçirmeye devam ediyordu.

Kulakları sağır edecek şimşek sesleri yükselirken gökyüzü çıldırmış gibiydi. Şiddetli bir rüzgâr ve fırtına ülkeyi ele geçirirken denizler hiddetlenmiş, tsunamiler meydana gelmişti.

Çığlıkları ve ağlamaları evi inletirken Lema'nın o haberlerden sonra neden korktuğunu şimdi anlıyorlardı. Lema güçlü de olsa konu sevdiği birini kaybetmek olunca oldukça güçsüzdü.

Lema bir kayıp daha veremezdi. Bu onu yok ederdi.

Eflah enerji ile Yankı'nın ve Sevim ablanın bedenini havalandırmış ve salona doğru ilerletmeye başlamıştı. Onları koltuklara uzandırırken Reha koşarak Eflah'ın malzeme çantasını almaya üst kata çıkmıştı. Hepsi biliyordu. Yankı ve Sevim abla iyi olmadan Lema iyi olmayacaktı.

Lema ayağa kalkmaya çalışsa da tekrardan yere düşerken Akel ve Deha onun salona gelmesine yardımcı oldu.

Lema koltuğun yanına yere çökerken Yankı'nın elini tuttu. "Dövmüşler onu! Öldürmek için dövmüşler!" Ağlayarak bağırırken salonun camları çatlamaya başlamıştı. "ONA NASIL BUNU YAPARLAR! BUNU YANLARINA BIRAKMAYACAĞIM!" Kendini iyice kaybederken öfkeli çığlıkları ülkeye küçük bir kıyamet yaşatıyordu.

Reha malzemelerle geri geldiğinde Eflah hızla yaraları görmek için kanı temizlemeye başladığında Deha da ona yardım etmeye başlamıştı.

Eflah'ın kanı yaralarını kapatıp onları iyileştirse de bir şeyler tersti.

"Araştırma merkezine gitmemiz lazım. Hemen!"dedi Eflah. Ardından Berge adamlara arabaları hazırlamalarını söyledi.

Lema kendini perişan ederken aklını kaybediyor gibiydi. Saçları altın tellerini, renklerini kaybetmiş, simsiyah bir renge bürünürken o parlak teni bir ceset kadar cansızlaşmış,solmuştu. Gözlerinde ki parıltılar yok olurken mat bir kırmızı bakışlarını ele geçirmişti.

Sanki onlar ölse, Lema da onlarla birlikte ölecekti.

Bu sahne ailesini daha da endişelendirirken Reha, Lema'yı sakinleştirmeye çalışıyordu. "Lily, onları götürmemiz gerekiyor. Lütfen sakinleş."

Lema ağlamaktan şişen gözleri ile başını sallarken Akel enerjisiyle Yankı'yı kaldırmıştı.

Deha, Lema'nın ayakkabısını giydirirken Reha da montunu giydirmişti.

Evden çıktıklarında korumalar Lema'ya tereddütle bakıyorlardı. Çığlıklarını bahçeden bile duymuşlardı ve bu küçük kızın öfkesine birçok kez şahit olmuşlardı. Kesinlikle deneyimlemek istemedikleri bir durumdu.

Lema havayı tekrardan kontrol altına almak istese de bunu yapamadı. Aksine yeryüzüne oldukça şiddetli bir yıldırım düşmüştü.

Yarım saatlik bir yolculuk sonunda araştırma merkezine geldiklerinde bu defa iki büyük arabayla gelmişlerdi. Çalışanlar binadan çıktığında hızla ikisini de sedyeyle içeri taşımışlardı. Berge, Lema'yı kendine çekerken sessizce içini çeke çeke ağlayan kızın saçlarına bir öpücük bıraktı.

"İyi olacaklar. İyi olmalarını sağlayacağız."

"Olmayacaklar!"dedi ağlaması yeniden artarken. "Ben onların hayatını mahvettim."

Lema'nın en son bu kadar ağladığını Ahenk Eva'nın annesi olduğunu öğrendiği gün görmüşlerdi.

"Hemen kan takviyesi yapalım."diye bağırdı Bahar hemşirelere.

Açıkta bir yara görünmese de iyileşmeleri vücutlarından giden kanı geri getirmiyordu. Caner ikisinin de zor duyulan kalp atışlarıyla olan bitene anlam veremedi.

"Bu çok garip."dedi Bahar. Ardından Yankı'nın alnına ve şakaklarına elektrot takmış ve beyin dalgalarını incelemeye başlamışlardı.

"Ne oldu?"dedi Berge kaşlarını çatarken.

"Hayati tehlikeleri yok gibi duruyor ancak bir terslik var.Beyin dalgaları da olması gerektiği gibi değil. Buna koma diyemem ama sanki zihinleri kendini kapatmış gibi derin bir uykudalar."

Bütün Akarcalılar anlamıştı. Bu kutsanmış bir gücün eseriydi.Eflah onların sakin kalp atışlarını dinlerken bunun bir uyku hali olduğuna emindi.
"Muhtemelen bunu yapan kişi gücünü geri çekmediği sürece uyanmayacaklar."

Duydukları ile kan adeta Lema'nın beynine sıçrarken dehşet içindeydi. Çenesi titrerken göz bebekleri bile titriyordu.

"N-ne demek uyanmayacaklar?" Ellerini yüzüne kapatarak ağlamaya devam ederken bunu kabullenmek istemiyor gibi başını hafifçe iki yana sallıyordu.

"Hayır, bunu istemiyorum. Uyansınlar!" Sesi boğuk çıkarken Bahar ve Caner ise kızın siyah saçlarına bakıyorlardı.

Camlara vuran sert seslerle herkes camlara dönerken Bahar şaşkınlıkla mırıldandı. "Dolu mu yağıyor?"

Dakikalar sonra Lema'ya ateşi yükseldiği için bir sakinleştirici vurmak zorunda kalmışlardı. Bahar ve Sevim ablanın ise araştırma merkezinde kalmasına karar verilmişti. Çünkü uyku esnasında vücut besin görevini yerine getirmezse öleceğini söylemişlerdi. İkinci sebebi ise ne zaman uyanacaklarının belli olmamasıydı.

Pars, kucağında ki Lema araçlara ilerlerken ailesi de hemen yanındaydı. Doluya karşı üstlerine bir bariyer örmek zorunda kalmışlardı.

Eve geri döndüklerinde saat 9'a geliyordu. Pars Lema'yı yatağına uzandırdığında ayaklarındaki ayakkabıları ve üstünde ki montunu çıkardı.

Ardından olanları konuşmak ve ne yapabilecekleri konusunda tartışmak için aşağı inerlerken onu odasında yalnız bırakmışlardı. Lema birkaç dakika sonra uyanırken daha gözlerini kapatmadan önce açtığı zaman kendisini odasında bulacağını biliyordu.

Ürkütücü bir sakinlikle yattığı yerden doğrulurken sakinleştiricinin etkisiyle yeterince uyumadığı için başında bir ağrı vardı.

Bunu umursamazken kalktı ve gözlerini dışarıda yağan dolu da gezdirdi.

"Lema sana kaç kere rujla beni öpme dedim?" Yankı ona kızarken Lema omuz silkti.

"Ama Yankı seni öpmeyi seviyorum!"

Yankı'nın yanakları hafifçe kızarırken pes edercesine söylendi. "Tamam öp o zaman."

Odasında ki pencereye doğru yaklaşırken gözyaşları tükenmek bilmezmiş gibi yanaklarından süzülüyordu. Ses çıkarmamak için dudaklarını birbirine bastırırken alnını cama yasladı. Anılar beynine akın ediyor, Lema'nın gözleri önünde canlanıyorlardı.

"Yankı abi?"

Yankı kaşlarını kaldırarak ona baktı. "Ne istiyorsun?"

Lema homurdanırken kollarını birbirine bağladı. "Bir şey isteyeceğimi nereden anladın?"

"Bana abi diyorsan kesin bir şey isteyeceksindir ya da üzgünsündür."Yankı 'nın bilmiş konuşmasıyla Lema göz devirse de haklı olduğunu biliyordu."

Lema'nın aklına onu kapının önüne bir ceset gibi atmaları gelince o an aklını kaybedeceğini sandı. Kandan yüzü bile gözükmeyen Yankı'yı düşündükçe nefesi kesiliyordu. O kadar yarayı bilinçli bir şekilde almış olamazdı. Onu bilincini kaybettikten sonra bile dövmeye devam etmişlerdi.

"Lema, neden ağlıyorsun?"

Yankı onun gözyaşlarını silmeye başladığında Lema henüz 8, Yankı ise 9 yaşındaydı.

"Karanlıktan korkuyorum Yankı."

"Ben seni korurum."dedi Yankı gülümserken

Lema şaşkınlıkla ona baktı çünkü onu kimse korumazdı. Merakla sordu. "Neden ki?"

Yankı gülümsediğinde Lema onun birkaç süt dişinin çıktığını farketmişti. "Çünkü annem artık abin olduğumu söyledi. Abiler kardeşlerini korur. Yoksa bunu bilmiyor musun?"

Lema'nın gözleri ilgiyle büyürken başını iki yana salladı. "Bilmiyorum."

Lema dizlerinin üstüne çöktüğünde eli duvardan aşağı kaymıştı. Bu acı dinmeyecekti bunu biliyordu. Yankı 'nın canını yakmaları onu daha çok yaralamıştı. Onun bunu yaşamasına sebep olduğu için ömrü boyunca pişmanlık duyacaktı. Enerjisiyle telefonunu montunun cebinden çekerken galeriye girdi ve ikisinin fotoğraflarını gezmeye başladı

"Sen bunları haketmedin Yankı, özür dilerim."

Lema üç yıl önce Yankı ile markette oldukları bir anı görünce dudaklarında buruk bir tebessüm belirdi. Bu fotoğrafı Sevim abla çekmişti. Onları böyle habersiz çekip anı biriktirmeye bayılırdı.

"Lema hadi ne seçeceksen seç artık!"

"Yankı ama karar veremiyorum."dedi dudaklarını büzerken. Ardından onu ceketin kolundan tuttu ve hafifçe çekiştirdi. Aklına gelen fikirle gülümsedi.

"Acaba hepsinden mi alsak?"

O gün Yankı Lema'yı kırmamış ve gerçekten de hepsinden birer tane almıştı.

Bir sonraki fotoğrafta ise Yankı onu ensesinden tutmuş ve kendine çekerek sarılmıştı. Lema aynı atkıyı taktıklarını görünce parmak uçları ile fotoğrafları okşadı. Lisenin ilk yılına aitti.

"Lema hem aynı atkıları aldırdın. Hem de takmıyorsun?!"

Yankı ona kızarak elindeki atkıyı onun boynuna dolarken soğuktan al al olmuş yanaklarına birer öpücük kondurdu.

"Hasta olmanı istemiyorum Lema." Yankı onu kendine çekip sarılırken Lema mırıldandı.

"Üzgünüm abi."

Sonraki fotoğrafta Yankı ile birlikte yıldızları izlediğini gördü. Bu onların en sevdiği aktivitelerden biriydi ve sık sık yaparlardı.

"Yankı, yıldızlar çok güzel değil mi?"

Yankı, hayranlıkla gökyüzünü izleyen kızı görünce gülümsedi. "Evet çok güzeller."

Lema heyecanla sordu. "Sence bende bir gün yıldız olur muyum?"

Yankı onu onayladı. "Sen zaten bir yıldızsın. Bir gün o kadar parlayacaksın ki kardeşim, diğer yıldızlar gibi güneşten ışık almana bile gerek kalmayacak."

Lema'nın gözyaşları telefonun üstüne damlarken orada ne kadar öylece çöküp o fotoğraflara bakmıştı bilmiyordu. Zaman geçtikçe Yankı'ya yaşattıkları şeyler için duyduğu öfke artıyordu. Ailesi haklıydı. Bir savaşta tereddüt etmeden yapabildiği en büyük hamleleri yapmalıydı.

Eli telefonda onu son arayan numaranın üstüne gittiğinde ne olduğunu anlamadan aramıştı.

"Lema Akarcalı. Beni arayacağını biliyordum!"

Thomas Stark'ın coşkulu sesiyle Lema kendini toplamaya çalışırken kısıkça güldü. Öfkeli, kindar bir gülüştü.

"Seni yaşlı kurt,"derken sırtını arkasında ki duvara yasladı. "Yaptın yine yapacağını."

"Seni onlar büyüttü. Çok seviyor olmalısın. Sesinde kötü gibi. Ah yoksa ağlıyor musun lanetli pislik?" Dalga geçerek söylediği cümlelerle Lema da kıkırdadı.

"Doğru, ben lanetliyim. Ve sende bu lanetli kıza bulaşmakta ısrar ediyorsun Thomas."

Thomas nefretle konuştu. "Senin yüzünden Starklar kayıp verdi. Sen ölmeden bu bitmeyecek. Sen ölmeden kutsanmışlar düzelmeyecek."

Lema çekmecenin üzerine çerçevelettiği annesiyle olan tek resmi enerjisiyle kendine çekerken gözleri güzel kadında gezindi. "Bu savaşı sen başlatmışken kayıpların için isyan etmeye hakkın var mı sanıyorsun?"

"Cennet, Araf'tan üstündür."dedi Thomas sert bir sesle.

"O Cennet'i başına yıktığım zaman da bu dediğini tekrarla." Lema düz bir sesle konuşurken Thomas bir şeylerin değiştiğini hissedebiliyordu. Gerilirken bunun sadece kuruntu olduğunu düşündü.

"Bu hiç bir zaman olmayacak. O iki insanın uyanması için bize muhtaçsın."

Lema artık onların neden Yankı'yı ve Sevim abla'yı öldürmeden gönderdiğini anlıyordu. Lema'yı parmaklarında oynatmak istemişlerdi.

"Onları neden öldürmedin Thomas?"dedi Lema merakla. Adam sessiz kalırken devam etti. "Benden korktun değil mi? Bir canavara uyuşturucu verip kendine bağımlı yapmaya çalışıyorsun ama bunu yaparken yanlış maddeyi kullanıyorsun. Bilmiyor musun Thomas?"derken sesi bomboştu. "Bir canavarı kışkırtmamalısın."

"O iki insanın ölmesini mi istiyorsun? O uykuyu kaldırabilecek tek kişi bizimle. Dediklerimizi yapmak zorundasın."

Lema hafifçe güldüğünde Thomas hâlâ tüylerini diken diken eden şeyin ne olduğunu anlamıyordu. "Ya da ne yaparım biliyor musun Thomas?"

Soğuk bir sesle telefona doğru fısıldadı. "Her birinizi öldürürüm. Ardından her birinizin güçlerini alırım. Böylece o uykuyu bende kaldırabilirim."

"O kadar gücü sen bile kaldıramayacaksın." Thomas'ın dediğiyle Lema'nın dudaklarından bomboş bir gülüş yükseldi.

"Bu beni durduracak mı sanıyorsun? Hâlâ anlamadın mı? Ölsem bile sizleri de peşimden götüreceğim." Fısıltısı sertleşirken Thomas'ı da huzursuz etmeyi başarmıştı.

"Sizi teker teker avlayacağım. Bütün akrabalarını, çocuklarını, eşini, sevdiğin herkesi parçalayacağım Thomas. Her birini cayır cayır yakacak, asitle onları eriteceğim. O kadar acı çekecekler ki senden yardım dilenecekler. Ama elinden sadece izlemek gelecek."

Thomas sonunda onu neyin rahatsız ettiğini ve neyin değiştiğini anlamıştı. Değişen şey Lema'ydı. Şu zamana kadar biraz duruyorsa da kendi elleriyle bunun sonunu getirmiş ve ailesini açık hedef yapmıştı. Bu kızın ne denli acımasız olduğunu ve olabileceğini biliyordu.

"Ben genelde hayal kurmam Thomas ama ben bugün bir hayal kurdum." Dudaklarından tekrardan soğuk bir kıkırtı yükselirken devam etti. "Sizleri öldürdüğümü hayal ediyorum. Her birinizin ellerimde can vereceğini düşünmek beni mutlu ediyor."

Thomas, şuan bu kızın bir insan olmadığını anlamıştı. Çok daha başka çok daha farklı bir varlıktı. Ve o varlığın tüm öfkesini üzerine çekmişti. Sadece öfkeli de değil aynı zaman da bir psikopattan, bir deliden farksızdı.

"Aileme zarar vermene izin vermeyeceğim Lema."

Lema'nın kaşları çatılırken sesi sertleşti. "Sen benim aileme zarar verdin ama." Thomas'ın normal insanları değersiz bulduğu aklına gelince yutkundu. "Yankı çok sıkı korunuyordu. Bir süredir bunu planlıyordun değil mi?"

"Evet."

Lema kalbindeki sızıyla gözlerini kapattığında onlara karşı duyduğu nefret neredeyse delirmesine sebep olacaktı. Ailesi haklıydı. Bundan sonra o da içinde en ufak tereddüt barındırmayacaktı. Kısık gözleri ile elindeki fotoğrafı incelerken her bir kelimesi zehir kusuyordu.

"Tanrılar şahidim olsun ki, kanım üzerine yemin ederim ki ben Lema Akarcalı sizlere kıyameti getireceğim."

Lema bir kutsanmışın en büyük yeminini ettiğinde Thomas'ın gözleri irileşmişti.

"Araf acı çektiği vakit ruhundan canhıraş bir çığlık koparmış. Ardından ona bu acıyı çektiren kişiyi lanetler ve bir kara delik var edermiş. O kişiyi içine çekmesi ve onu yok etmesi için nefretiyle o kara deliği onları içine çekene kadar büyütmeye devam edermiş. Bu hikayeyi biliyosun değil mi Thomas?"

"Biliyorum."dedi Thomas tereddütlü bir sesle.

"İşte bu Araf'ın öfkesine, karanlıktan gelen hiddetli nefrete Gazap denmiş. Ardından nefretinin doğurduğu günahkâr sonuçlara da Azap denmiş."

Lema ayaklarını bağdaş yaparken elini yukarı uzattı ve pencerenin kenarında ki saksıyı aldı. Bitkiyi söküp çıkartırken toprağını yere döktü. Telefonu da yere bırakmıştı.Parmağı toprağın arasında gezinirken gözlerinden akan artık gözyaşı değil, kandı.

Toprak şekillenmeye ve bir kukla şeklini almaya başladığında Lema'nın gözlerinden akan kan toprağa karışmıştı.

Thomas'tan ses çıkmazken Lema eliyle yönlendirerek topraktan kuklasını bitirdi. Ardından yerden bir gölge yükselttiğinde bir eliyle topraktan kuklayı, diğer eliyle gölgeyi yaklaştırdı. Ve ardından ikisini birleştirdi.

Kukla, bir canlıymış gibi hareket etmeye ve yürümeye başladığında Lema'nın dudaklarında tehlikeli bir kıvrım meydana geldi.

Bir golem yaratmıştı.

"Gazap kısmı bitti. Azap için hazır mısın Thomas?"

Bu cümlenin hemen ardından telefon kapandığında Lema odada yürüyen goleme baktı. Sahibini hissetmiş olacak ki kafası Lema'ya dönmüş ve ona doğru yaklaşmıştı.

Ondan emir bekliyordu.

Lema bir ordu yaratmaya karar verdiği an artık yok oluşu yazdığı bu hikayenin Azap kısmı başlamıştı.

"Sevgili günlük bugün abim için model oldum!"

"Sevgili günlük bugün Yankı ve Sevim ablama saldırdılar!"

"Tanrım, Araf'ın vereceği Azap için beni affet!"

"Sevgili günlük, bir ordu kuracağım!"

♠️

BÖLÜM SONU.

BÖLÜMÜ BEĞENDİNİZ Mİ?

Olaylı bir bölüm oldu. En çok hangi kısmını beğendiniz?

Yankı'ya ne olacak sizce?

Aksiyon dolu bir bölüm oldu. Bundan sonra kitap daha da hareketlenecek🩷

Lema'nın artan ünü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kızlar kitabım için yeni tiktok hesabı açtım. Bundan sonra orada sonraki bölümler ile ilgili spoiler de paylaşıcam. Kullanıcı adı: nava2018_

Voteleri unutmayın. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🩷

(Deha ve Reha)

(Üçüzler)

Continue Reading

You'll Also Like

ALACAKAN By Yazal

Teen Fiction

384K 26.1K 9
Kalbini savaş meydanında bırakmış bir asker, o intikamı elbet bir gün alır. ... Alakurt lakâbıyla bilinen Kurter Alacakan, ülkesinin en başarılı aske...
202K 17.9K 35
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...
46.3K 5.6K 12
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi. Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi. Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi? İçimden cevapladı...
62.5K 3.6K 22
☆"Kayla ne biçim isim Rus musun sen?" "Hatırlatma travması var"